Arama

Çocuklarda Temel Güven Duygusu ve Gelişimi

Güncelleme: 13 Kasım 2010 Gösterim: 13.620 Cevap: 2
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
13 Kasım 2010       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Çocuklarda Temel Güven Duygusu ve Gelişimi

Sponsorlu Bağlantılar
İnsanoğlu dünyaya diğer canlılara kıyasla daha savunmasız olarak gelir. Birkaç refleks dışında kendilerini zararlara karşı korumak için doğuştan yeterli özellikleri yoktur. Bebeğin bakımı, korunması ve bir birey olarak sevgi ve kabul görmesi anne ve babasının sorumluğundadır.

Güven, bir insanın, yeteneklerine ve varlığına duyulan sağlam itimat olarak tanımlanmıştır. Güven kişinin dünyayla ve insanlarla arasında kurduğu köprüdür.

Güven iki yönlü bir duygudur. Bir yön diğer insanlara ve dünyaya olan güven, diğeri de özgüvendir. Çocuklar büyüme ve olgunlaşma sürecinde, büyüyüp hayata atılmaya hazırlanırken başkalarına ve dünyaya nasıl güveneceklerini öğrenmelidir. Ebeveynler kendi güvenilirliklerini ve dünyanın güvenilir bir yer olduğunu hissettirmelidir. Güven duygusu öyle temel bir duygudur ki kişilik gelişiminde en önemli faktör olan özgüvenin de ilk adımıdır.

Bebeğin ilk sosyal ilişkisi annesiyle kurduğu ilişkidir. Bu ilişkide anahtar kelime ‘bağ’ dır. Anne–baba ve bebek arasında oluşan ilk bağlar güvenin de temelini oluşturur. Güvenli bağlanma sürecindeki çocuk bir dizi aşamadan geçer. Doğumdan sonra ilk 3-4 ayda bebek görüş alanındaki kişilere ayrım yapmadan tepkide bulunur. 3-5 aydan itibaren tepkilerini ayırt edici şekilde gösterir. Artık annesini diğerlerinden ayırabilmektedir. 6-7 aylar sırasında bebek tek bir kişiye bağlanır ve bu genellikle annedir. Bu dönem temel güvenin oluşmasında en önemli dönemdir. Çünkü bu dönemde bağlandığı kişi dünyayla güvenli bir ilişki kurması için bir dayanaktır. Yapılan araştırmalara göre yaşamlarının ilk yılında sık bakıcı değiştiren çocukların çeşitli psikolojik problemler yaşadıkları ve bu problemlerin yetişkinliklerinde oldukça arttığı tespit edilmiştir. Temel güven duygusu psikolojik sağlığın ön koşuludur. Nesne sürekliliği, beynin gelişmesi ve güvenin oluşması için en önemli kavramdır. 12 aydan itibaren tek kişiye karşı geliştirilen duygusal bağlar diğer insanlara doğru yayılma gösterir. Babaya, diğer kardeşlere, anneanne-babaanneye, dedelere, bakıcılara aynı derecede duygusal bağ geliştirebilirler. 12 aylık bir bebek çoğu zaman annesinin veya bakıcısının görüş mesafesinde olmak ister. 2-3 yaşa doğru artık konuşmaya ve yürümeye başlamıştır. Özgüven duygusu gelişmektedir. İstek ve ihtiyaçlarını uzaktan da iletebileceği için çocuk yavaş yavaş uzaklaşabilir.

Yapılan bir araştırmaya göre annelerine karşı güvenli bağ geliştiren bebeklerin annelerinin özellikleri şöyledir;

• çocuklarının gereksinimlerine daha duyarlı,
• çocuklara şefkat ve sevgilerini açıkça belli eden,
• bağımsız oyunlarına daha fazla destek verici...

Annenin kendine ve annelik rolünü yerine getirmesiyle ilgili duyduğu güvenin derecesi de çocuğu ile iletişimini etkiler. Güvensiz anneler sık sık çocuğa bakma ve eğitme biçimlerini değiştirirler ya da hiçbir esneklik göstermeden belirli bir rutin içinde hareket ederler. Bu rutin, eksikliğini hissettikleri güven duygusunu sağlar. Bu tür tutumlar çocuklarda güvensizliğe neden olur.

Anneleriyle uyumlu bir etkileşim içinde olan bebeklerin çevrelerine karşı daha ilgili ve daha az ürkek oldukları görülmektedir. Birçok araştırmanın sonuçları, bebeklerin seslendirmelerine tepkide bulunan annelerin bebeklerinin, seslendirmelerine daha az tepkide bulunanlarınkine oranla daha uyanık ve canlı, zihinsel açıdan ise daha olgun ve kendilerine güvenli olduklarını göstermektedir. Bu çocuklar zamanla çevrelerindeki nesneleri keşfetmeye daha açık olmuşlardır. Bu tür anneler çocuklarının ihtiyaçlarını keşfedip uygun tepkilerde bulunarak onlar için güvenli bir dayanak oluştururlar. Bu şekilde güven içinde olan çocuklar, kendi tepkilerinin çevre üzerinde etkili olabileceğini görerek daha çok öğrenme isteği taşımaya eğilimlidirler. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır ki, bu, çocuğa verilen karşılıkların dozunun kaçırılmaması gerektiğidir.

Çocuğun en hafif sızlanmalarına gereğinden fazla duyarlı olup, tepkide bulunulması, anne ile çocuk arasında bağımlılığın yerleşmesine neden olur. Böyle çocuklar güvensiz bir kişilik geliştirebilirler. Bunun yanında tepkisizlik en olumsuz sonuçları oluşturabilir. Eğer anne, bebeğin davranışlarına yönelik hiçbir tepkide bulunmazsa ya bebek üzerinde hiçbir etkisi olmayacak ya da şaşırtıcı şekilde olumsuz etkiye neden olacaktır. Çocuklar, karşılık görerek ya da görmeyerek annelerin ara ara gösterecekleri sevgi ve şefkat duygusundan doğan dışavurumlara büyük ölçüde gerek duyar. Bu tezahürlerin belli bir süreklilikte ve tutarlılıkta olması gerekir. Bedensel temas ve dokunma, güven telkin edici en önemli iletişim yoludur. Çocuklar sevgilerini dokunarak ve sarılarak ifade eder ve sevgi iletişimini böyle kurarlar. Dokunsal uyaranları yeterince alan bebek ve çocuklar, annelerinin sevgisinden emin olur, güven duygusunun da temelleri atılmış olur.

GÜVENDEN ÖZGÜVENE DOĞRU
Güven duyan çocuk;
• Duygularını kabul eder
• Daha cesurdur.
• Doğal olarak dürüsttür, yalan ve gizliliğe ihtiyaç duymaz.
• Empati duygusunu geliştirebilir, başkalarıyla iletişiminde diğer
çocuklara oranla daha başarılıdır.

Özgüven sahibi insanın zihinsel alt yapısına ait bazı göstergeler vardır. Bu insanlar şöyle düşünürler
• ‘Ortaya çıkan ihtiyaçlarımı karşılayabilirim.’
• ‘Yaptığım işlerde yeterliyim.’
• ‘Zorlandığım olaylarla ve durumlarla yüzleşebiliyorum ve onlardan bir şeyler öğreniyorum.’
• ‘Sevgim korkularımın üstesinden gelebiliyor.’
• ‘Bugünü ve getirdiği tüm başarıları seviyorum.’
• ‘Bir amaç için buradayım.’
• ‘Hayatımla ilgili sağlıklı karar alabiliyorum.’

SAĞLIKLI GÜVEN GELİŞİMİ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Güveni oluşturan yapıtaşları KABUL, ONAY ve DEĞER VERME'dir. Güvenilen çocuk şunları duyumsar:
• ‘Ben seni, olduğun şekilde kabul ediyorum.’
• ‘Senin yaptıklarını onaylıyorum.’
• ‘Sana değer veriyorum, sen önemlisin.’

ÇOCUĞUN ÖZGÜVEN GELİŞTİREBİLMESİ İÇİN;
• Çocuğunuzun sevgi dilini keşfetmek ve ona uygun mesajlar göndermeye gayret etmek.
• Mümkün olduğu kadar farklı kanallarla bu mesajı göndermeye çalışmak (görsel, işitsel, dokunsal olarak güvenli ses tonu, rahat tavırlar vs..)
• Çocuğu ödül ve ceza yerine, doğal ve mantıklı sonuçlarla yüzleştirmeye fırsat vermek.
• Sağlıklı sınırlar geliştirmesine yardımcı olmak.
• Yeni durumlara atılmasında destekleyici ve teşvik edici olmak.
• Kötü sıfatlar ya da çok afaki sıfatlar yakıştırmamak. (‘Aptal çocuk!’’Çok dikkatsizsin.’ ya da ‘Harikasın, mükemmelsin, süpersin.’ gibi değil, bunun yerine ‘Güzel başardın.’ ‘İyi yazıyorsun.’ ‘Çok dikkatlisin.’ şeklinde davranışa atıfta bulunmak gerekir.)

GÜVEN DUYGUSUNU ZEDELEYEN YAKLAŞIMLAR
Olumsuz beklentiler: ‘Bu çocuk hiç düzelmeyecek.’ ‘Yemeğini hiç kendi başına yiyemeyecek.’ çocuğun yeterli olduğu konularda bile yetersiz kalacağına inanmak..
Gerçek dışı yüksek beklentiler:

Tuvalet eğitimini yeterince olgunlaşmadan kazanmasının beklenmesi, hareketsiz ve ‘çok uslu duran’ bir çocuk olmasını beklemek vs..
Kardeşler arası rekabeti destekleme: ‘Bak kardeşin yemeğini bitirdi sen hala oyalanıyorsun.’ O iyi sen kötüsün gibi bir mesaj olarak algılanabilir.
Aşırı hırs: ‘En iyi,mükemmel, kusursuz, birisin. Hep böyle olmalısın.’
Bu, çocuk için ulaşılması güç bir şeydir. Bu hedefe ulaşamadığı zaman kendini değersiz ve güvensiz hissedecektir .

Aşırı koruyucu anne-baba tutumu: Çocuğunu dizinin dibinden ayırmayan annelerin tutumu örnek olarak verilebilir. Özellikle zor dünyaya gelen çocukların maruz kaldıkları tutumdur. Sorumluluk ve zorluklarla başetme gücünü oldukça azaltan, dolayısıyla özgüven gelişimini engelleyici etkileri olabilir. Okula giden çocuğun ayakkabısını giydirmek, ödevini yapmak gibi örnekler...

Aşırı itici baskıcı tutumlar: Özellikle duyguların bastırılması va reddedilmesiyle sonuçlanan ve çeşitli psikolojik problemlere neden olan tutumlar olabilmektedir. Çocuğun farklılığını ifade etmesine engel olunmakta ve çocuğun özgüvenini kırmaktadır.

----------------------
Ayşe Esma NURİLER
Psikolog

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
13 Kasım 2010       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Çocuklara Nasıl Özgüven Kazandırılır? Sizce

Sponsorlu Bağlantılar
Özgüven bir insanın mutlu ve başarılı bir hayat geçirmesi için ihtiyaç duyduğu bir kişilik öğesidir. Özgüveni yetersiz kişiler kendilerine güvenmedikleri için sorumluluk almaktan çekinirler, yapmaları gereken işlerden bir biçimde kaçmaya çalışırlar, kaçamazlarsa da içinde bulundukları durumu büyük bir gerilim haline getirirler. Kuşkusuz özgüven sadece çocukların değil bütün insanların ihtiyaç duyduğu bir duygudur; ancak kişiliğin önemli bir bölümü gibi özgüvenin de tohumları çocukluktan itibaren atılmaktadır.

Özgüven, insanın kendisiyle barışık olması, kendini olduğu gibi kabul etmesi; yani olumlu benlik algısıdır. Her insanın, bir gerçek egosu vardır; bir de olmayı istediği, arzu edilen egosu vardır. Bu iki egoyu da bilen ve bunları birbirinden ayırabilen bir kişinin benlik saygısı olduğunu söyleyebiliriz.

Bazı insanlar arzu ettikleri egoyu gerçek ego zannederler. Kendilerini olduklarından farklı görür ve göstermeye çalışırlar. Bu insanlarda gerçek benlik saygısı yoktur. Kimileri de bunun aksine kendilerini olduklarından daha değersiz, daha aşağıda algılarlar. Neticede bu iki durum da kendini olduğu gibi kabullenmemedir. Bir insanın hem olumlu yönleriyle hem de olumsuz yönleriyle yüzleşebilmesi; özgüven sahibi olduğu, benlik saygısının yerinde olduğu anlamına gelir. Özgüvenden kastettiğimiz insanın kendini yeterli görmesi değildir, insanın yeterli olduğu alanlar gibi yetersiz olduğu alanlar da vardır elbette. Yetersiz olduğu alanları da görüp bunlarla yüzleşmeye hazır olan insan kendisini geliştirebilen, kendine karşı dürüst ve gerçekçi olabilen insandır.

Özgüven Yetersizliğinde Ailenin Etkisi

Çocuklarda özgüvenin yetersiz gelişmesinin nedenlerinden biri, aşırı himayeci davranan ailelerdir. Bazı anneler çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için aşırı korumacı tavırlar sergilerler. Çocuklarını sevgi ve şefkate boğan bu anneler, çocukları hiçbir zorlukla karşılaşmasın diye her türlü işi kendi üzerlerine alırlar. Bu tip ailelerde anne çocuğun yapması gereken şeyleri yapar, çocuk adına düşünür, ona fazla yük vermez. Aslında bu iyi niyetle yapılan bir eğitim hatasıdır. Çocuğun bütün sorumluluklarını üstlenmek çok büyük bir risktir; çünkü çocuk kendi sorununu kendi çözme becerisi kazanamaz. Bu tür bir davranışa mâruz kalan çocukta “Ben yapamam” duygusu oluşur. Bu, özgüveni azaltan bir duygudur; çocuk kendisini yetersiz, güvensiz hisseder ve annesine sormadan hiçbir şey yapamaz hâle gelir.

Ailelerin özgüven konusunda verdiği eğitimde kültürel bir etkiden de bahsetmek gerekir. Bir araştırmada Doğulu ve Batılı öğrencilerin anne ve babalarının bir arada bulunduğu bir topluluğa şu soru sorulmuştur: “Çocuğunuzun girişimci ve özgüven sahibi mi olmasını mı istersiniz, yoksa itaatkar ve sadık olmasını mı?” Batı kültüründe yetişenler bu soruya, çocuklarının girişimci ve özgüven sahibi olmasını istedikleri yönünde cevap vermişlerdir. Doğu kültürüne sahip olanlarsa itaatkar ve sadık çocukları tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Bu araştırma bize kültürel kodlarımızla ilgili şöyle bir bilgi vermektedir: İnsanlar neye önem veriyorlarsa çocuklarını farkında olmadan oraya yönlendiriyorlar.

Çocuğun özgüven sahibi olması, girişimci olması aileler tarafından itaatkarlık ve sadakat aleyhine bir risk olarak düşünülebilir ama çocuğu “kuzu” gibi yetiştirmek de doğru değildir. Çocuğu ancak ergenlik çağına gelinceye kadar kendimize bağlı tutabiliriz, daha sonra dış etkilere mâruz kalması kaçınılmazdır. Çocuğun ilerleyebilmesi ve hayata atılabilmesi için riske girmesi, kendi kararlarını kendisinin vermesi, sorunlarını kendisinin çözmesi gereklidir. Çocuk bunları yapamazsa kendi kimliğini geliştiremez ve hayattan korkan, kaçan, her şeyi başkasına havale eden bir insan olur.

Çocuğu küçük yaşlardan itibaren hayata hazırlamak gerekir. Sorumluluk alabilen bir çocuk yetiştirmek isteyen aileler onun büyümesini beklemeden, küçüklüğünden itibaren çocuğa bazı küçük görevler vermeliler ki çocuk bazı şeyleri yapabildiğine, elinden bir işin geldiğine inansın. İlkokula başlayan çocuk sorumluluk almaya hazırdır. Bu çocuğa sorumluluk verilmezse çocuğun kendine duyduğu güven giderek zayıflamaya başlar. İlginç olan şu ki; küçükken çocuğuna hiçbir sorumluluk vermeyen bazı anne babalar, çocukları ileriki yaşlarda sorumluluk almayınca tepki gösteriyorlar. Oysa ki aile eğer o yaşa kadar çocuğa bazı sorumluluklar yükleyip inisiyatif vermediyse çocuğun birdenbire ayaklarının üzerinde durmayı başaramaması gayet doğaldır.

Çocuğun kendine güvenini azaltan bir etken de mükemmeliyetçi anne babaların eleştirinin dozunu kaçırmasıdır. Sürekli eleştirilen çocuk kendisini aptal, yetersiz, beceriksiz hisseder. Diyelim ki çocuk kötü bir karne getirdi, notlarının çoğu zayıf, birkaç tane de iyi var. Aileler genellikle karneye bakar, “Şu niye zayıf, bu niye zayıf?” diyerek çocuktan hesap sorarlar. Bu arada çocuğun kişiliğini eleştirmeyi de ihmal etmezler. Halbuki doğru olan “Bak, şundan beş almışsın, bundan dört almışsın. Şu zayıfları nasıl düzelteceksin?” tarzında yaklaşmak, çocuğu başarıya motive etmektir. O zaman çocuk kendisine değer verildiğini ve sorumluluk aldığını hisseder.

Çocuk yanlış bir şey yapınca onun kişiliğini eleştirmek çok büyük bir hata ve özgüven yıkıcı bir davranıştır. Onu karşınıza alıp yaptığı hatayı kendisine sakin ve kararlı bir dille anlatırsanız çocuk sizi anlayacaktır. Hatasını göstermek yerine, “Sen zaten şöylesin, böylesin” demek çocuğu yaralamaktan başka bir şey yapmaz. Çocuk ailesinin yanındayken kendini yetersiz hissediyorsa sorunu çocukta değil ailede aramak gerekir.

Çocuğun özgüvenini azaltan bir eğitim hatası da çocuğu başkalarıyla kıyaslamaktır. “Bak, filanca hep ders çalışıyor, çok başarılı. Sen niye öyle değilsin?” diye başkasıyla kıyaslanan çocuk kendini güvensiz ve yetersiz hisseder. Halbuki çocuğu kendi kendisiyle yarış yapmaya odaklamak gerekir. Nasıl ki anne baba, çocuklarının kendilerini başka anne babalarla kıyaslamasından rahatsızlık duyarsa çocuk da başka çocuklarla kıyaslandığında aynı rahatsızlığı hisseder. Anne babaların bu bilinçte olması çok önemlidir.

Ailelerin tutum ve eğitim hataları sonucu özgüvenden yoksun bırakılmış çocuklar sürekli kendilerini ailelerine kanıtlama ihtiyacı hissederler. Bunun için ya bir gruba dahil olurlar, ya okuldan kaçarlar, ya da marka tutkusu geliştirirler. Kendilerini gerçekleştirmeyi bir grup ile, marka ile yapmaya çalışırlar. Özgüvene sahip olan bir çocuk marka takıntısına girmez; çünkü bunu çok önemsemez. Anne babalar “Benim çocuğum markasız giymiyor” diyorlarsa önce kendilerini sorgulamalarında fayda vardır.

Aşırı Özgüven

Özgüven fazlalığı da kişilik gelişimi açısından doğru olmayan bir şeydir. Bu durumdaki kişi kendisine ait olmayan davranışlara girişir. Kendisini farklı bir kişiymiş gibi, olduğundan daha üstün bir kişiymiş gibi göstermeye çalışır. “Gururlu, kibirli” diye anılan bu insanlar başkalarının nazarında komik duruma düşerler. Örneğin mezarlıktan geçerken ıslık çalan insanlar vardır, onlar için “Ne kadar kendine güveniyor, hiç korkmuyor” denir. Aslında o kişi müthiş derecede korktuğu için, kendisini tehlikede hissettiği için güvenli rolünü oynuyordur. Gerçek özgüven ile özgüven rolünü birbirinden ayırmak gerekir.

Aşırı özgüven genellikle iki tutum nedeniyle olur. Birincisi yüksek motivasyondur, yani anne babanın çocuktan beklentisinin yüksek olmasıdır. Aile çocuğun yapamayacağı şeyleri hedeflerse çocuk ailesini memnun etmek için farklı görünmeye çalışır, rol yapmaya başlar. Güven rolü oynar. Ailesinin kendisinden yapamayacağı şeyler beklediğini hisseden çocuk hep streslidir, kaygılıdır, mutlu olamaz. “Ne yapsam ailemi mutlu edemiyorum” diye düşünür. Ailesinin beklentilerini karşılayamadığı için böyle bir savunma mekanizmasına sığınır.

İkinci tutum hatası ise övgünün yanlış kullanılmasıdır. Bizim toplumumuzda övgü az kullanılır, bu rağmen çoğu zaman da yanlış kullanılır. Yanlış kullanılan övgü abartılı özgüvene, fazla bir ego kabarmasına yol açar. Bunun için çocuğun kişiliğinin değil çabalarının, becerilerinin övülmesi gerekir. “Sen bir tanesin, akıllısın, dünyada eşin yok” dendiği zaman çocuğun kendini arama, kendini keşfetme, kendini geliştirme becerisi elinden alınmış olur. Çocuk kendisinin her konuda yeterli olduğunu düşünürse kendini geliştirmeye yönelik bir çabaya ihtiyaç duymaz. Övgüyü yanlış kullanmak bu anlamda çocuğa kötülük yapmaktır. Çocuğun kişiliğini değil de “Bak, ne güzel yatağını topladın, ne güzel giyindin” gibi yaptığı iyi şeyleri övmek daha doğru olur. Aksi halde çocukta hatalarını inkar etme duygusu gelişir. Kendisini sadece olumlu bir varlık gibi algılayan çocuğun benlik saygısı yanlış gelişir. Halbuki özgüven; kişinin kendini olduğundan üstün ya da aşağı değil, olduğu gibi kabul etmesi demektir.

Özgüvende Genetik Etki

İnsanın kişiliğinin % 30-40’ı genlerden gelen özelliklerin etkisiyle biçimlenir, % 60-70’i ise öğrenme ile kazanılır. Bazı kişiler genetik yapılarının da etkisiyle içe kapanıktır, bazılarıysa dışa dönüktür. İçe dönük bir kişiyi alıp da aktif, dışa dönük bir kişi haline getirmeye çalışmak insanın genetik doğasına uymadığı için sonuçsuz kalacağı gibi kişide yaralanmaya da neden olur. Dışa dönük kişiden de ağırbaşlı bir insan olmasını beklemek onun kendine güvenini azaltır. Anne babanın çocuğun genetik özelliklerine saygı duyması gerekir. Çocuğu mutlaka tuttuğunu koparacak bir insan olmaya zorlamak doğru değildir.

Aileler çocuklarında görmek istedikleri özellikleri çocuğa adeta empoze ederler. Halbuki çocuğun genetik yapısı, kişilik imkanları ailenin isteklerine müsait olmayabilir. Ailesinin istediği davranışları gösteremeyen çocuk, bunun üzerine bir de eleştiriye, aşağılanmaya maruz kalırsa daha çok içine kapanmaya, konuşmamaya, kendisini çevresinden soyutlamaya başlar, depresyona kadar gidebilir.

Bu türden meselelerde zararın neresinden dönülürse kârdır. İnsanın ruh yapısı plastiktir ve yeni durumlara uyum sağlayabilir. İnsan isterse, anne ve baba da uygun davranırsa kaç yaşında olunursa olunsun bu tür problemlere çözüm bulunabilir.



"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
13 Kasım 2010       Mesaj #3
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Çocuğun Eğitiminde Özgüvenin Önemi

Öğrenmeye hazır olmadığı sürece kişi, hiçbir şey öğrenemez (Rogers, 2001). Çocukların öğrenmeye hazır olmaları için temel gereksinimlerinden biri güven duygusudur.

Okulda öğrenme zorluğu yaşayan çocuklardan birçoğunun özgüven sorunu olduğu artık biliniyor ve çocuğun eğitimsel gelişmesini sağlayabilmek için öncelikle özgüvenin geliştirilmesi büyük önem taşıyor (Humphreys, 2002). Bu yüzden çocuğun okul yaşamından önceki gelişimine önem verilmeli ve çocuk kendine güvenen bir birey olarak yetiştirilmelidir. Özgüveni eksik bireyler utangaç, içine kapanık ya da saldırgan, zorba hareketler sergileyerek okulu ve yaşamı kendilerine çekilmez hale getiriyorlar. bir şeyler başarmak için gidilen okul onlar için başarısızlıklarla dolu bir ortam oluyor.


Çocukların böyle olmaması için anne babanın ilgisi şarttır. Çocuğun bir faaliyette ustalaşması için, anne babası tarafından yüreklendirilmeye ihtiyacı vardır. Ancak önemli olan performans değil çabadır. (Humphreys, 2002).Çocuk bir şeyleri başarmaya çalışırken sarfettiği çabanın takdir edilmesi onun zamanla kendine güvenmesini sağlayacaktır. Burada önemli olan onun gösterdiği çaba ve öğrenmeye olan isteğidir. Böyle çocuklar hem eğitim alanında hem de diğer alanlarda kendine güvenir. Özgüveni zayıf olan bireylerin böyle bir isteği yoktur.

Çocuklar büyürken, öğrenmeye istekve yaşamda başarı kazanmaları için, kendilerini olduğu gibi sevebilmeleri önemlidir (Rogers, 2001). Burada çocuğun isteği yanında sevginin önemi vurgulanmıştır. Özgüven kazanımının şartlarından biri de karşılıksız sevgidir. Anne baba tarafından sevilen,benimsenen çocuk daima daha başarılıdır.

Ebeveyn kendi değerinden ve yeteneklerinden kuşkuluysa, çocuklarından aşırı istekte bulunabilir; onları aşarı koruma, bazen de ihmal etme eğiliminde olabilir. Bu davranışlar, çocuklarında özgüven sıkıntılarına sahip olmasıyla sonuçlanır (Humpreys, 2002).Kendisinden yüksek beklentilerde bulunulan çocuk başaramama korkusuyla yaşar. Eğitimde ailelerin bu tutumu çok yanlıştır. Bu çocuğu başarısızlığa itmektedir. Bizim toplumumuzda bu sıkça görülen bir durumdur. Düşük gelirli aileler kendilerinin başaramadıklarını çocuklarından bekler ve bu yüksek beklentilerde çocukların kendine güveninin zedelenmesine neden olur.

Açıkça görüldüğü gibi, çocuğun özgüvenine özen ve dikkat gösterilmediği takdirde, eğitimde uzun vadeli bir başarı elde edilmesi pek mümkün değildir. Özgüvenli eğitimdeki başarı arasında güçlü bir bağ vardır (Humpreys, 2002).


Özgüven Duygusunun Oluşumunda Ailenin Önemi
Özgüven bebeklikten itibaren gelişen bir duygudur. Bowlyby bebekliğin ilk yıllarında anne ile bebek arasında kurulan bağlanma davranışının bireyin yaşam boyu tüm ilişkilerinin kalitesini belirlediği varsayımına vurgu yapmaktadır. Bağlanma davranışı, annenin çocuğun ihtiyaçlarına ve işaretlerine verdiği cevap ve anne çocuk arasındaki etkileşime bağlı olarak şekillenmektedir. Dolayısıyla gelişimsel süreç içinde bebeğin duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarına duyarlı bir yetişkinle büyüyen bebekler, güvenli bağlanma tarzına sahip olmakta ve böylelikle gerek fiziksel, gerek bilişsel, gerekse kişilik gelişimi açısından gelişimleri daha hızlı ve olumlu yönde ilerlemektedir (Akbağ, 2007). Kendini güvende hisseden bebek diğer insanların ve dünyanın güvenli olduğunu düşünür. Ayrıca annenin bebeğe sevgiyle yaklaşması, çocuğuna dokunması, onun ihtiyaçlarına karşılaması bebekteki özgüven duygusunun temelini oluşturur. Böylece bebek kendisini değer verilen, sevilmeye layık birisi olarak algılar ve bebeklik özgüven duygusunun temeli atılmış olur.
Çocuğun özellikle iki yaşına kadar anne ile birlikte bulunması ve 0-2 yaş arasındaki bakımın anne tarafından sağlanması uzmanlar tarafından tavsiye edilmektedir. Çocuk için “temel güven duygusu”nun kazanıldığı ya da kazanılamadığı bir dönem olan bu yaşlarda, annenin çocuğuyla birlikte bulunması özellikle önem taşır (Yılmaz, 2007). İyi bakılan ve özenle büyütülen bebekler beslenme saatlerinde; rahatlık ve mutluluğun, umut ve iyimserliğin, güven ve sevgi dediğimiz kavramın diğer bileşenlerinin köklerini bulurlar (Rogers, 2001). İşte anne babaların her türlü davranışı bir şekilde çocuğun güven duygusunun oluşumunu etkilemektedir. Aileler bu yüzden çocuğuna nasıl davranması gerektiğini bilmelidir. Çocuklarımıza karşı davranışlarımızda sınırlarımızın neler olduğunu öğrenmeli, bu sınırlar içinde yapabileceklerimizi yapmalıyız. Bundan daha fazlasını yapmaya çalışmak daha azını elde etmemizden başka bir sonuç vermez (Glasser, 1998).


Çocuklarda özgüvenin yetersiz gelişmesinin nedenlerinden biri, aşırı himayesi davranan ailelerdir.Bazı anneler çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için aşırı korumacı tavırlar sergilerler.Çocuklarını sevgi ve şefkate boğan bu anneler, çocukları hiçbir zorlukla karşılaşmasın diye her türlü işi üzerlerine alırlar (Turhan, 2004). Örneğin, anne babalar çocuğun hızlı bisiklet sürmesini engelleyip, onları saldırgan arkadaşlarından koruyup, korku filmi izlemesini yasaklayabilir. Sonuç olarak, çocuk yaşamın getirdiği sorunların büyük bir kısmıyla başa çıkamayarak büyür (Burger, 2006). Çocuklarımıza duyduğumuz sevgi, onların adına ve onların yerine her işi bizim yapmamızı gerektirmiyor (Yılmaz, 2007). Fakat iyi niyetle yapılan bu davranışlar çocuğun özgüven oluşumu açısından çok yanlıştır. Her sorunu ailesi tarafından karşılanan çocukta sorumluluk duygusu oluşmaz ve hiçbir işi kendi başına çözmeyi başaramaz. Bunlar özgüveni azaltan davranışlardır. Çocuğu aşırı derecede kollayıp koruyan anne baba, onun kendine olan inancını yitirmesine neden olur

(Humphreys, 2002). Hayat boyu çocuklarının bir şeyleri tek başına başarmasını isteyen aileler çocuklarına inanmalıdır. Böyle olursa hem aile hem de çocuk mutlu olur.


Çocuğu küçük yaşlardan itibaren hayata hazırlamak gerekir. Sorumluluk alabilen bir çocuk yetiştirmek isteyen aileler onun büyümesini beklemeden, küçüklüğünden itibaren çocuğa bazı küçük görevler vermeliler ki çocuk bazı şeyleri yapabildiğine, elinden bir işin geldiğine inansın (Turhan, 2004).

Anne babanın en önemli etkileme aracı, çocuklarıyla olan ilişkisidir. Çocuğa değer veren bir ilişki, doğal olarak onun özgüvenini arttırır (Humphreys, 2002).Aileler çocuklarına onların daima önemli ve özel olduğunu hissettirmelidir. Bu özgüven gelişiminde ailenin yapması gerekenlerin başında gelir.

Özgüven yaşamın ilk yıllarındaki yaşantılara bağlıdır. Aile bu konuda çok önemlidir. Çocuğunu yeterince sevmeli ve onaylamalıdır. Onu bir birey olarak kabul edip saygı gösterirse güven duygusunun temelleri atılmış olur. Fakat ille çocukluk yıllarında olumlu yaşantıları sonucu kazanılan özgüven duygusu kolay zedelenmektedir. Böyle bir sorun oluşmaması için anne baba ve öğretmen tutumları tutarlı bir şekilde devam etmelidir.

Eşler Arasındaki Tutumun Çocuklardaki Özgüvene Etkisi
Ailenin özgüven oluşumundaki etkisini bir önceki bölümde gördük. Çocukların özgüveni için aile önemli bir etkendir. Böyle bir etkenin sarsılması durumu çocuğun gelişimini büyük ölçüde etkiler. Çocuklar üzerinde on olumsuz etki yapan durum, aynı evde yaşayan ve sık sık çatışan eşler arasındaki “sahnelere” tanık olmaktır. Çocuklara zarar veren ikinci olumsuzluk ise, çiftin ayrılmış oldukları halde, çocukların önünde çatışmaya devam etmesidir (Humhreys, 2002). Bu iki durumda çocukta sevilme ve güven konusundaki ihtiyaçlarının karşılanmayacağı korkusu yaratır. Fakat eşler ayrılmaya karar vermişse bunu çocukları için dostça bir ayrılık haline dönüştürmelidirler. Çocuğa durumun yaşına uygun ve anlayabileceği bir şekilde açıklanması olumsuz sonuçların açığa çıkmasını önemli ölçüde engeller. Çünkü genellikle küçük çocuklar anne babanın ayrılmasından kendilerini sorumlu tutabilmekte ve kendilerini suçlu hissetmektedir (Akbağ, 2007) birlikte yaşayan ama sürekli bir çatışma durumunda olan ailelerin çocuklarında psikosomatik rahatsızlıklar ortaya çıkarmaktadır. Küçük çocuklarda bu karın ağrısı, tırnak yeme, astım, ruhsal duyarsızlık gibi fiziksel sıkıntılar şeklinde ortaya çıkar. Daha büyük çocuklarda ise bu hırsızlık, okul fobisi, zorbalık, sınır krizleri, eve gelmeme gibi davranışsal ve duygusal tepkiler olarak ortaya çıkar. Ne yazık ki bu belirtilere çoğu zaman sert tepkiler verilerek çocuğun zaten zayaf olan özgüveni daha da zayıflatılır. Sorun yaratan davranışlarla mutlaka yüzleşilmelidir, ama bu, çocuğun özgüvenini zayıflatmadan ve anne babasıyla olan ilişkilerine zarar vermeden yapılmalıdır (Humphreys, 2002).

Çocuklar, anne ve babaların evliliğin sona ermesine duydukları öfkeyi, yaşlarına, kişilik özelliklerine ve ailenin durumuna göre değişen şekillerde ifade ederler. Çoğu çocuk, özellikle erkek çocuklar sık sık kavga ederek, anne babaya, öğretmenlerine ve onlarla ilgilenilen diğer kişilere bağırarak ve kırıp dökerek öfkelerini açığa vururlar. Kız çocuklarda işe daha çok korku, kaygı ve üzüntü ile birlikte uyku problemleri gözlenebilir (Yılmaz, 2007). Bu problemlerin temelinde ise çocuğun sevgi ve güven konusunda ailesi tarafından ihmal edileceğini düşünmesidir. Bu konuda çocuğun özgüveninin zarar almaması için ebeveynler bu durumu çocuklarına en iyi şekilde açıklamalıdırlar. Çocuk anne baba arasındaki çatışmaları kendisini sevmedikleri şeklinde yorumlayabilir. (Humphreys.2002). Aile bireylerinin etkileşimi özgüvenin en önemli belirleyicilerindendir.


Sevgi ve Özgüven
Bir çocuğun yaşamında karşılıksız sevginin yarattığı etkinin yerini hiçbir şey tutmaz (Rogers, 2001). Koşulsuz sevgi yalnızca kabul etmez, onaylamak ve kıyaslamamak anlamına gelmez; kişiyle davranışı birbirinden ayrı tutarak, özgüveni geliştiren davranışları cesaretlendirmek anlamını da taşır (Humphrays, 2002). Aileler daima çocuklarına emreder, öfkelenir, öğüt verir ya da azarlar. Bu da çocuğun özgüvenini zedeler. Oysa anne baba çocuğa biraz ilgi ve sevgiyle yaklaşsa çocuk yaptığı bir hatayı daha çabuk düzeltir.İhtiyaçlarının uygunbir şekilde karşılanması ve sevilmesi çocuğun kendini değerli bir varlık olarak algılamasına ve etrafına güven duygusu geliştirmesine neden olur. Fakat annenin çocuğun ihtiyaçlarını yeterince doyurmaması ve çocuğuna sevgi göstermemesi anne çocuk arasındaki ilişkinin sürekli ve tutarlı olmaması, çocuğun anneye ve dış dünyaya güven duygusu geliştirememesine ve güvensiz bir kişiliğin temellerinin atılmasına neden olur (Eldeklioğlu, 2007).Çocuklara bu sevgi her dönemlerinde hissettirilmelidir. Onların bizler için önemli ve değerli olduğu sıklıkla söylenmelidir.

Herkes sevilmeye gereksinim duyar. Yapabileceğimiz en iyi şey, insanların sevildiklerini ve sevebildiklerini bilmelerini sağlamaktır (Rogers, 2001). Bu durum en çok çocuklarımız için gereklidir. Çocukluk dönemi özgüven gelişimi açısından sevilmeye en çok gereksinim duyulan dönemdir. Çocuğuna yüksek bir özgüven kazandırmak isteyen ailelerin sevgi gibi güçlü bir yöntemi kullanması çok önemlidir.


Spor ve Oyunun Özgüvene Etkisi
Spor, özellikle grup sporu, çocuğun kendi yeteneklerinden haberdar olmasına ve onları başkalarının yetenekleriyle karşılaştırabilmesine fırsat verir. Spor, özellikle grup sporu, çocuğun, bedensel, zihinsel ve sosyal gelişimine yardımcı olur (Yavuzer, 2001). Bu durumda anne baba ve öğretmenler daha çok bireyin gelişimine önem vermelidir. Ona kazanmanın ya da kaybetmenin çok önemli olmadığı arada gösterdiği çabanın önemli olduğu belirtilmelidir. Bir çocuğun yaptıklarına aktif bir ilgi göstermek, bazen iltifatların en büyüğüdür (Rogers, 2001). Çocuğun çabası daima takdir edilmeli ve desteklenmelidir.

Oynadığımız şeyler ve oynamamıza yardım eden insanlar, yaşamımızdaki büyük değişikliklere neden olanlardır (Rogers, 2001).Burada da belirtildiği gibi oyun, spor özgüven gelişimi açısından büyük önem taşır. Spor bireyin ruh sağlığı açısından özgüveninin ve yaşama sevincinin artmasını sağlar.Çünkü spor yapan kişi yeteneklerini bilir.

Sorumluluklarının bilincindedir. Duygularını kontrol altına almayı spor yaparak öğrenir. Basketbol takımının bir üyesi olarak çocuk, hata bulmak yerine yapıcı olmayı, eleştirmek yerine paylaşmayı öğrenir. İşte bütün bunları yaparken de öncelikle kendine güvenmeyi öğrenir. Özgüveni olan bir sporcu, başarma konusunda yüksekbir güdüye ve başarıda yüksekbir beklentiye sahiptir (Yavuzer, 2001). Çünkü birey burada insanlarla etkileşim içinde bulunarak grup olma bilincini kazanır. bir şeyler için çaba gösterip takdir edilerek, bir şeyleri başarma duygusunu yaşayarak kişinin özgüveni oldukça gelişir.

Oyun yaratıcılığımızın bir ifadesidir ve yaratıcılık ise, inanıyorum ki, öğrenme zorluklarla başa çıkma ve kişiliğimizi oluşturma yeteneğimizin kökeninde yer alır (Rogers, 2001). Çocuğun sosyal gelişimi açısından da oyun çok önemlidir. Birçok kişiyle etkileşim halinde bulunan çocuk her yönden kendini geliştirme fırsatı bulur. Çocuk, oyunlarla ve bu ortamda yetişkinlerden, yaş olarak daha büyük, deneyimli çocuk ya da akranlarından gelen yönergelerle birçok şeyi öğrenmektedir (Çeçen, 2007). Çocuklar için oyun ciddi bir öğrenme aracıdır. Birçok zaman oyun, yaşamla baş etme ve yetişkinliğe hazırlanma yoludur. Oynamak problemleri çözmenin ve duyguları ifade etmenin bir yoludur (Rogers, 2001).
Oyun ve spor istenen davranışı başarıyla sergileyebilme konusunda bireyin inancını yani özgüvenini oldukça geliştiren etmenlerdir.

Çocuklarda Özgüven Eksikliğinin Sonuçları
Özgüven eksikliği yaşamın her alanında karşımıza çıkmakta ve bireyin hayatını olumsuz etkilemektedir. Özgüveni zayıf olan bireyler duygusal, sosyal ve akademik yönden çekingen ya da tam tersi zorba davranarak büyük sorunlar yaşamaktadır. Aile ya da öğretmenler bu davranışları onaylamamakta ve çocuğa kızarak, aşağılayarak onların özgüveninin daha da zarar almasına neden olmaktadır.
Çocuğun özgüveninin zayıf olduğunu gösteren birçok davranış vardır. Aşağıdaki tabloda bunlara örnek gösterilmiştir.


Düşük özgüveni olan çocuklar görüldüğü gibi hem kendini hem etrafını rahatsız eden davranışlarda bulunmaktadır. Aşırı kontrol göstergeleri etrafı pek rahatsız etmese de kişinin akademik başarısını olumsuz yönde etkilemektedir.Kontrolsüz davranışlar isezaten toplum tarafından hoş karşılanmayan davranışlardır. Bu iki davranış türü de bireyin yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir.

Özgüvenin Kazanılması İçin Gerekenler
Görüldüğü gibi özgüven yaşamın her alanını etkileyen bir faktördür. Özgüven eksikliği çocukluk yıllarındaki hatalı anne – baba tutumları, eğitim yanlışlıkları, olumsuz çevre koşullarından kaynaklanabilir ya da okulda, iş hayatında, ailede istenmeyen kötü olayların sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir.Özgüven probleminin yaşandığı belirlenmelidir.Genellikle çocuklar fiziksel görünümleriyle ilgili ya da yeterli, becerikli, başarılı ve zeki biri olup olmadıklarıyla ilgili özgüven problemi yaşayabilirler.


İnsanlarda fiziksel çekiciliğinden kuşku duymak çok sık rastlanan bir güvensizliktir.Bu kuşkuların hepsi çocuklukta alınan mesajlardan kaynaklanır. Hiçbirimize bedenimizin her zaman doğru, iyi, kendine özgü ve güzel olduğunu başkasına benzemeye gerek olmadığını söylemediler (Humphreys, 2002). Bir çocuğu fiziksel özelliğniden dolayı aşağılamak, alay etmek, onu başkalarıyla kıyaslamak özgüveni zedeleyen davranışlardır. Utangaçlık, yalnızca çocuklara özgü bir duygu değildir. Herkes utangaçlık hissedebilir. Böyle hissetmemizin nedenlerinden biri, diğerlerinin bizi olduğumuz g2ibi seveceklerinden emin olmamızdır (Rogers, 2001). Böyle bir durumun ortaya çıkmaması için çocuk olduğu gibi sevilmeli, ona olumsuz sözler yerine olumlu sözler söylenmeli ve çocukların bedenlerini değeril hissetmeleri için onlar sık sık öpülmeli, kucaklanmalı, dinlenmeli, cesaretlendirilmeli ve onaylanmalıdırlar. Çocuğa bedeninin ona özgü olduğu onlar için kendisinin değerli olduğu hissettirilmelidir. Okula yüksek özgüvenle ve öğrenmeye açık olaırak gelen çocuklar, koşulsuzca sevildiğini, evde varlığıyla yokluğunun fazlasıyla önem taşıdığını hisseden çocuklardır (Humphreys, 2002).

Çocukların özgüven kazanımında gerekenlerden biri de ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Çocukların dünyayı anlamak için sınırsızbir kapasitesi vardır. Ancak bu kapasiteyi ortaya çıkarmak için, önce tüm ihtiyaçlarının karşılandığı, güvenli ve düzenli bir dünyada yaşadıklarını keşfetmeleri gerekir (Humphreys, 2002). Örneğin bir çocuk okula ihtiyaçları karşılanmadan yani karnı doyurulmadan, yıkanmadan, düzgün giyindirilmeden gelirse çocuk sınıftaki aktivitelere katılmakta zorlanır ve güvensizlik, istenmeme duygularıyla mücadele etmek zorunda kalır.

Özgüven için gerekenlerden biri de çocuğun becerisinin ve başarısının desteklenmesidir. Anne babaların, öğretmenlerin ve diğer yetişkinlerin çocukların davranışsal çabalarını fark etmesi yetmez. Bu çabalardan etkilendiklerini göstermeleri gerekir. Çabayı fark ederseniz, çocuğun ustalığını arttırırsınız, bu çabadan etkilendiğinizi belirtirseniz çocuğun güven duygusunu güçlendirirsiniz (Humphreys, 2002).


Çocuklara onların özel ve önemli olduğunun hissettirilmesi ve özgüven için gerekenlerin başında gelmektedir. Dünyanın bir değer duygusuna gereksinimi var ve ona da yalnızca,üzerinde kendilerini değerli hisseden insanlarla ulaşılabilir (Rogers, 2001). Bizim için önemli olan çocuklarımızın ileride çekingen ya da saldırgan zorba bireyler olmaması için elimizden geleni yapmalıyız. Çocuklar özel olduklarını kabul etmek ve bu konuda rahat etmek için yüreklendirilmeye ihtiyaç duyar. Başkalarıyla kıyaslanmak çocuğun özgüvenini fazlasıyla zayıflatır. Ayrıca kıyaslanmanın reddetme anlamına geldiğini de unutmamak gerekir (Humphreys, 2002). Çocukların kişiliğindeki farklılıkları kabul etmeliyiz ve onları her şekilde desteklemeliyiz.

Özgüvenli çocuklar için yapılması gerekenler kısaca şöyledir; Çocuğu anne baba tarafından ufakta olsa bazı sorumluluklar verilmelidir. Çocuk ne durumda olursa olsun koşulsuz sevilmelidir ve bu sevgi sözlü ya da davranışsal olarak ifade edilmelidir. Çocukların önünde eşler çatışmaya girmemelidir.Aile üyeleri daima birbirlerine destek olmalıdır ve bu çocuğa da öğretilmelidir.Çocuklar arasında ayırım yapılmamalı ve çocuklar demokratik ortamlarda yetiştirilmelidir. Aile üyeleri arasında sürekli iletişim olmalıdır. Çocuğun çabaları desteklenmelidir. Çocuklara aşırı koruyucu davranılmamalıdır. Onların adına karar verilmemeli ve kararlarını kendilerinin vermeleri sağlanmalıdır.


Sonuç
Özgüven bireyin tüm yaşantısını etkileyen bir duygudur. Bu duygunun temelleri de çocuklukta atılmaktadır. Çocuklarımızın başarılı, kendine güvenen, kendiyle barışık, kendini olduğu gibi kabul eden bireyler olarak yetiştirmek istiyorsak yukarıdaki belirtilen hususlara dikkat etmeliyiz. Çocuğun özgüveninin oluşumunda aileye büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukları başarıyla yerine getiren aileler ilerde gurur duyacağı çocuklar yetiştirmiş olacaklardır. Özgüven oluşumunda ailenin rolü büyük olsa da özgüvenin devamı için yakın çevre ve öğretmen tutumları da önemlidir. Açıkçası özgüveni yüksek bireyler yetişmesi için toplum her konuda olduğu gibi bu konuda da el ele vermelidir.



Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü öğrencisi Emine KÖKTEBİR tarafından hazırlanmıştır.

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

2 Eylül 2009 / Misafir Soru-Cevap
18 Ağustos 2009 / Te54545 Soru-Cevap
9 Aralık 2009 / Misafir Taslak Konular