Arama

İmam Buhari

Güncelleme: 13 Ağustos 2012 Gösterim: 58.121 Cevap: 2
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Aralık 2007       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İmam Buhari, Buhara'lı bir muhaddistir.

Sponsorlu Bağlantılar
Arap geleneklerine göre adı Ebu Abdillah Muhammed bin İsmail bin İbrahim bin el-Mugîre bin Merdezbehe-l' Cufî el-Buhârî. Yazdığı Sahih-i Buhari diye bilinen ( orijinal adı الجامع الصحيح el-Camiu's-Sahih) eser sonradan Kütüb-i sitte diye anılan serinin ilk kitabını oluşturur. Hicri 13 Şevval 194 tarihinde, (21 Temmuz 810 milâdi) bugün Özbekistan'da bulunan Buhara şehrinde doğmuştur. Hicri 256 senesinde ise (Milâdi 869) vefat etmiştir. Buhara'da doğduğundan ismi Buhari kalmıştır. Genç yaşta annesinin terbiyesi altında Arapça'yı ve Kur'an'ı öğrenmiştir. Babasından kalan servet onun hiç kimseye muhtaç kalmadan ilim öğrenmesine vesile olmuştur. İmam olarak anılan Buhari Islam dininin en büyük muhaddisi sayılır. Buhari'nin hadis eserleri sayesinde Müslümanlar peygamberlerinin sünnetini daha iyi öğrenebilmişlerdir.

Hadis bilginlerinin ileri gelenlerinden biri
Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî.
Mugire b. Berdizbeh, Buhara Valisi Yemân el-Cûfi'nin araciligiyla müslüman olmustur. Bu nedenle Cûfi'ye nisbet edilmistir. Buhârî'nin babasi ve dedesi hakkinda pek bilgimiz yoktur.
Muhammed el-Buhârî, 13 sevvâl 194 h./21 Temmuz 810 tarihinde Cuma günü Buhara'da dogmustur. Bundan dolayi da Buhârî nisbetiyle anilmasina sebep olmustur. Buhârî, henüz bebek iken babasi vefat etmis, kardesi Ahmed'le birlikte yetim kalmistir. Annesinin terbiyesi altinda büyümüs, küçük yasta Kur'an'i ezberlemis ve Arapça ögrenmistir. Babasindan kalan servet onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim ögrenmesinde yararli oldu. On bir yasinda hadis ögrenmeye basladi. Onalti yasinda annesi ve kardesi Ahmed'le birlikte hacca gitti. Annesi ve kardesi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim ögrenmek istegiyle Mekke'de kaldi. (210 h./825).
Onsekiz yasinda "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adli eserlerini yazdi. ilim ögrenmek için sam'a, Misir'a, Basra'ya, Bagdat'a gitti. Bu amaçla alti yil Hicâz'da kaldi. Buhârî, hadis ögrenmek ve nakletmekle kalmadi. siirle de ilgilendi. Ancak fazla siir yazmadi. Savas sporlarina ilgi duydu, ata bindi, ok atti.
Akranlari Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasinda büyük muhaddis imam Müslim'de vardir. Buna ragmen, Buhârî'nin üstünlügünü çekemeyenler fitne çikarmaktan geri kalmadilar. Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düsüncesini savundugunu yaydilar. Bu dedikodulardan rahatsiz olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya gitti. Burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arasi açildi. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarina Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutmasi için Buharî'yi konagina çagirir fakat Buharî, bu teklifi kabul etmez. ilim meclIslerinin herkese açik oldugunu,isteyenin gelerek yararlanabilecegini, ilmi valinin konaginin duvarlari arasina hapsedemeyecegini bildirir. Bu olay üzerine Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürer. Buhârî, Buhara'dan ayrildiktan sonra Semerkand'a gider. Hartenk köyünde bulunan akrabalarinin arasina yerlesir. Semerkand'lilar, Buhârî'den yararlanmak isterler. Bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasinda bulunurlar. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazirlik yapmaya baslar ancak bu arada hastalanir ve Ramazan Bayrami gecesi vefat eder (30 Ramazan 256 h./31 Agustos 869). Cenazesi, bayram günü ögleden sonra kilinarak Hartenk'e defnedilir.
Imam Buhârî keskin bir zekâ ve ezberleme yetenegine sahipti. Herhangi bir seyi ezberlemesi için ona bir defa bakmasi veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bagdatlilarin ve Semerkandlilar'in O'nun zekâ seviyesini denemek için sorduklari sorular bunu göstermesi bakimindan önemlidir. Gezileri sirasinda dinlediklerini yazmamasi ve kendisine takilanlara, dinledigi bütün hadIsleri ezberden okumasi da dikkat çekicidir. O ayni zamanda çok hadis ezberlemekle de söhret bulmustu.
Ince yapiti uzun boylu idi. ihtiyarliginda çok halim selim görünüslü olmustu. Sert yaratilIsli degildi. Yumusak huyluydu. ilim konusunda çok dikkatli idi. Dayanaksiz konusmak istemezdi. Baskalari hakkinda gayet yumusak bir dil kullanirdi. Derdi ki, "Hiçbir kimseyi giybet etmemis olarak Allah (c.c)'a kavusmayi arzu ediyorum." Rical bilgisi herkesten çok olmasina ragmen cerh ettigi (zayifligini ortaya koydugu) raviler hakkinda bile asagilayici tabirler kullanmazdi. Yalanciligi bilinen birisi için "fîhi nazar (bunda ihtilaf vardir)", "seketû anhu (sikaligi konusunda âlimler sustular)" derdi. O'nun bir adam hakkinda en agir sözü "münkerü'l-hadis (hadisi alinmaz)" terimidir.
Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüstügü seyhler arasinda saydiktan sonra söyle demistir: "O, sika, inanilir, akilli bir muhaddistir. Islâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için söyle derler: "Buhârî, Allah (c.c)'nun yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (s.a.s.) efendimizi gördüm. Bir köyden çikmis gidiyordu ve arkasindan imam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adim atinca Buhârî de bir adim atiyor ve ayagini Rasûlullah (s.a.s.)'in ayagini bastigi yere basiyordu. Kitabini da her bakimdan ona nisbet ediyordu."
Buhârî ilmiyle amel eden bir insandi. Islâmî sinirlara uymada asiri derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarli idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah (c.c.)'in rizasini, Rasûlullah (s.a.s.)'in sefaatini kazanmaktan öte bir amaç tasimiyordu. Babasindan kalan mirasi bile bu yolda harcamisti. Cömertligiyle söhret bulmustu, yardim ettiklerine Allah rizasi için elini uzatiyordu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kilardi. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an'i Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kismini uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkip, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdiklarina isaretler koyar, üzerinde düsünürdü. Seherden önce uyanir, gece namazi kilar; sonra Kur'an'in üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'in üçte birini okumaya devam ederdi.
Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldigi hocalarinin sayisi binden fazladir. Hadis yazdigi seyhlerine ait senetleri de bildigini, senedi zayif rivayetlere itibar etmedigini belirtir. Hocalarinin baslicalari sunlardir:
  • Ahmed b. Hanbel
  • Ali b. el-Medinî
  • Yahya b. Maîn
  • Ismail b. idris el-Medînî
  • Ishak b. Rahuyeh.
Bunlarin disinda su isimleri de görüyoruz;
  • Mekkî b. ibrahim el-Belhî
  • Muhammed b. Selam el-Bikendi
  • Ibrahim b. el-Es'as
  • Ali b. el-Hasan b. Sekîk
  • Yahya b. Yahya
  • Ibrahim b. Musa el-Hafiz
  • Süreyc b. en-Numan
  • Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî
  • Muhammed b. Abdullah el-Ensârî
  • Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî
  • El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî.
Ögrencileri arasinda da en meshurlari sunlardir;
  • Ebu isa et-Tirmîzî
  • Muhammed b. Nasru'l Mervezî
  • Ibni Ebi Dâvud
  • Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.
Câmiu's-Sahîh; Islâm'in ilk dönemlerinde hadIslerin Kur'an'la karismasi söz konusu oldugundan hadIslerin yazilmasi yasakti. Sonralari Kur'an-i Kerîm, kitap haline getirilip, çogaltildi oria bir seyin karismasi engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmis, Islâm ülkeleri genIslemis, degisik düsünceler ortaya çikmisti. Bu tür nedenlerle hadIslerin toplanmasinin yararli olacagina inanildi ve hadIslerin tedvinine baslandi.
HadIslerin toplanmasina Tabiun döneminde baslanmistir. imam Mâlik* (179 h./195) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in hadIslerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmistir. imam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalismalar yapildi. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasinin kendisinden böyle bir istekte bulunmasi, ikincisi de kendisinin görmüs oldugu bir rüyadir.
Buhârî, sahih adiyla anilan ve içerisine sadece kendince sahih oldugu sabit olan hadIsleri koydugu kitabini yazmakla hükümlerin kaynaklarini bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmistir. imam Buhârî ayrica bu eserle kendisinden önce yasamis mezhep imamlarinin dayandigi temellerin saglam oldugunu, hiç birinin kisisel görüsle fetva vermedigini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddIsler, hadis çalismalarinin sinirlarini az çok belirlemis oldular. ilim adamlari Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler. Özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koydugu gerçekleri ve sartlari kabul ettiler, örnek aldilar. O, hadiste odak ve hareket noktasi olarak degerlendirildi.
Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandi. Eserine aldigi hadIsleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadIslerin disinda kalan diger hadIsleri eserine almadi. Eserin kabarmasini önlemek için sahih hadIslerin bile bir kismini almamistir. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadIslerin sayisi yedibinikiyüzyetmisbestir. Bazi hadIsler degisik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çikarildiktan sonra geriye kalan hadis sayisi dört bin'dir.
Câmiu's-Sahih'te hadIsler konularina göre kitaplara, her kitap da kendi arasinda bâblara ayrilmistir. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadIslere yer verilmis, râvilerin güvenilir olmasi hususunda titiz davranilmistir. Râviler birbirine baglanarak ilk kaynaga kadar götürülmüstür. HadIsleri bazi titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanlari reddetme çigirini açan Buhârî olmustur. O'ndan sonra gelen âlimler bu yoldan giderek sahih hadIsleri zayif ve uydurma olanlarindan ayirmaya devam etmIslerdir. Sahih hadis kitabi yazanlar çok olmakla beraber Buhârî kadar titizligi ileri götüren olmamistir. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasi onun Islâm ümmeti arasinda müstesnâ bir söhret ve güven kazanmasina sebep olmustur.
Sahih'in nerede telif edildigi hususunda degisik görüsler vardir. Buhârî, hadis almak için gittigi her yerde eserini telife çalismistir. Hayati seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanin onalti yillik çalismasinin mahsulü olan bu eserin telifini bir yere baglamak mümkün degildir.
Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayisi doksanyedi, bâblarin sayisi üçbindört yüzelli kadardir. Üç râvili hadIslerin sayisi da yirmi ikidir. Degisik senetle gelen hadIsler Sahih'te yer almaktadir. Ancak ayni senet ve ayni metinle birden fazla yerde zikredilen hadIslerin sayisi yirmi üç kadardir. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adi verilmektedir. ikisine birden "Sahihayn " denilir. Diger dört hadis kitabina da "Sünen ", alti hadis kitabinin tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir.
Buhârî'nin bu eserine ait bir çok serh yazilmis ve üzerinde çalismalar yapilmistir. En meshur serhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adli eserleridir.
Câmiu's-Sahih disinda, su eserleri vardir:
  • Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasinda ilk yazilanlardandir. Buhârî bunu henüz onsekiz yasinda iken Rasûlullah (s.a.s.)'in kabri basinda mehtapli gecelerde yazmistir. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt,1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basilmistir.
  • Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kisaltilmisidir. Bazi yazma nüshalari mevcuttur. Ibni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmistir.
  • Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yilinda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basilmistir. Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve 1326 tarihlerinde basilmistir.
  • Et-Tarihu fi Ma'rifeti Ruvati'l-Hadîs ve Nükâti'l Âsâr ve's Sünen ve Temyizü Sikatihim min Züafâihim ve Târihu Vefâtihim: Küçük bir risâledir.
  • Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi sahIslarin özel hallerinden bahseder.
  • Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yilinda basilmistir.
  • Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadIslerini toplayan bir eserdir. istanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yillarinda basilmistir.
  • Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldirmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yillarinda yayinlanmistir.
  • Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamin arkasinda okuma hakkinda yazilmis bir risâledir.
  • Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adiyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrica 1320'de Kahire'de basilmistir.
  • Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüslerini reddeden bir kitaptir. 1306'da Delhi'de basilmistir.
  • El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazilmis bir eserdir.
  • Abarü's Sifat: HadIsle ilgili bir eserdir ve bazi kütüphanelerde yazma nüshalari mevcuttur.
. Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait oldugu zikredilen su kitaplarin ismini de görmek mümkün:
  • Birri'l Valideyn
  • El-Camiu'l Kebir
  • Et-Tefsirü'l Kebir
  • Kitabü'l Hibe
  • Kitabü'l Esribe
  • Kitabu'l Mebsut
  • Kitabü'l ilel
  • Kitabü'l-Fevâid
  • Esamü's Sahâbe
  • Kitabu'd-Duâfa
  • El-Müsnedü'l-Kebir
  • Sülâsiyyât.
Sâmil Islam ansiklopedisi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 13 Ağustos 2012 14:25 Sebep: Revize Edildi.
Biyografi Konusu: İmam Buhari nereli hayatı kimdir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
10 Eylül 2009       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Buhari

Sponsorlu Bağlantılar
Hadîs-i şerîf âlimlerinin en büyüklerinden ve velîlerden. İsmi Muhammed bin İsmâil bin İbrâhim bin Mugîre el-Ca'fî künyesi Ebû Abdullah'dır. 810 (H.194) senesi Şevval ayının yirmi yedinci Cumâ günü Buhâra'da doğdu ve Buhârî nisbesiyle şöhret buldu. Hadîs-i şerîf ilminde en yüksek dereceye yükseldi. Kur'ân-ı kerîmden sonra İslâm dîninin en kıymetli kitabı olan Buhârî-yi Şerîf adıyla meşhur hadîs kitabını yazdı. 870 (H.256) senesi Ramazan bayramı gecesi Semerkant'ın bir kasabası olan Hartenk'de vefât etti. Cenâze namazı bayram namazından sonra kılınıp defnedildi.

Babası seçilmiş kimselerden ve hadîs rivâyet ehlinden idi. Evliyânın büyüklerinden Abdullah ibni Mübârek ile sohbet etmiş ilim ve feyz almıştı. Duâsı kabûl olanlardandı. Hattâ birçok defâ; "Yâ Rabbî! Benim duâlarımı isteklerimi kabûl etme, bir kısmını âhirete ayır karşılığını orada göreyim." derdi. Annesi de duâsı kabûl olanlardan sâlihâ bir hanımdı. Buhârî, küçük iken babası vefât etti. Onu annesi yetiştirdi. Annesi Buhârî ile kardeşini yetiştirme konusunda oldukça titiz davrandı. Babalarından mirâs kalan serveti, onların tahsîli ve terbiyesi için harcadı. Buhârî'nin küçük yaşta bir hastalıktan dolayı gözleri görmez olmuştu. Annesi tedâvî ettirmeye çalıştı ise de, oğlunun körlüğü devâm etti. Çocuğunun görmesi için, uzun zaman duâ etti. Bir gece rüyâsında İbrâhim aleyhisselâmı görüp, duâ istedi. İbrâhim aleyhisselâm ona; "Üzülme, Allahü teâlâ oğlunun gözlerini geri verecek." diye müjdeledi. Sabah olunca Buhârî'nin gözleri tekrar görmeye başladı.

Buhârî küçük yaşta iken, Buhâra'daki âlimlerden ilim öğrenmeye başladı. Kâbiliyet ve zekâsının üstünlüğü ile dikkati çekiyordu. İlk tahsil yıllarında, hadîs ilmini öğrenmeye ilgi duymaya başladı. Kendisine hadîs ilmini öğrenmeye nasıl başladığı sorulduğunda; "Bu ilmi öğrenmeye kâtipler arasında kâtiplik yaparak başladım. On yaşına kadar böyle devâm ettim." cevâbını vermiştir. On yaşından îtibâren gönlüne hadîs ezberleme arzusu ilhâm edilince, hadîs âlimlerinin derslerine devâm etmeye başladı. Henüz on beş yaşına girmeden, ezberinde yetmiş bin hadîs-i şerîf vardı. Bu garip hâdiseyi duyanlar, hakîkaten bu kadar hadîs-i şerîfi ezberledin mi?" diye sorduklarında, onlara; "Evet! Hattâ yetmiş binden daha fazladır. Ayrıca bu hadîslerin kim tarafından rivâyet edildiğini, râvîlerin doğum ve ölüm târihlerini de biliyorum." dedi.

Bu ilimde o kadar yükselmişti ki, hocaları ile karşılıklı ilmî münâzaralarda bulunurlardı. Nitekim hocası Dâhilî, bâzı hadîs rivâyetindeki eksikliklerini onun yardımıyla tamamladı. Zekâsının keskinliği ve hâfızasının kuvveti ile etrâfındakilerin hayret ve takdirini kazandı. On altı yaşına gelince, Abdullah ibni Mübârek ve Veki' bin Cerrâh'ın yazdıkları hadîs kitaplarını ezberledi. Bu yaşta, büyük din âlimlerinin yazılarını okuyup anlardı.

O zaman bilhassa hadîs ilmini öğrenmek için, meşhûr hadîs âlimlerinin bulunduğu ilim merkezlerine gitmek, ilim öğrenmek için önemli bir şart idi. Bu sebeple İmâm-ı Buhârî de on altı yaşından îtibâren, ilim öğrenmek için seyâhatlere çıktı. Pekçok ilim merkezine yaptığı seyâhatleri kırk yaşına kadar devâm etti.

Kendisi anlatır: "On altı yaşında iken Abdullah ibni Mübârek'in ve Veki' bin Cerrâh'ın kitaplarını ezberledim. Fıkıh ilminde müctehidlerin, bildirdiklerini öğrendim. Sonra annem ve kardeşim Ahmed'le birlikte hacca gittik. Hac farizasını yaptıktan sonra, annemle kardeşim Buhâra'ya döndü. Ben Mekke'de kalıp, hadîs-i şerîf toplamaya başladım. On sekiz yaşına girdiğimde, Sahâbe ve Tâbiînin fetvâlarını topladım. Bu arada Medîne'ye gittim. Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfi başında, geceleri ay ışığında Târih-ül-Kebîr adlı eseri yazdım. Bu kitapta yazdığım ve ismi geçen her zâtın, bende bir kıssası vardı. Kitabı uzatmamak için bunları yazmadım." İmâm-ı Buhârî Mekke'de bulunduğu sırada Abdullah bin Zübeyr el-Hamidî'den Şâfiî fıkhını öğrendi. Ayrıca Târih-i Kebîr'ini yazarken istifâde ettiği Sahâbe ve Tâbiînin rivâyet ve fetvâlarını da bu sırada öğrendi.

Buhârî'nin gittiği ilim merkezleri; Mekke, Medîne, Bağdât, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbûr, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey, Kayseriyye ve diğer yerlerdir. Gittiği yerlerde, zamânın meşhûr hadîs âlimleriyle görüşüp, onlardan hadîs-i şerîf dinledi. İşittiği hadîs-i şerîfleri yazdı ve ezberledi. O kadar kuvvetli zekâsı ve hâfızası vardı ki, hadîs-i şerîfi bir kere işitince veya okuyunca hemen ezberliyordu. Haşid bin İsmâil şöyle anlatır: "Buhârî, işittiklerini küçük yaşına rağmen yazmıyordu, ama ezberliyordu. Basra'da bizimle berâber hadîs âlimlerini dolaşırdı, biz yazardık, fakat o yazmazdı. Biz ona yazmamasının sebebini sorar dururduk. Aradan on altı gün geçmişti ki bize; "Yazdıklarınızı getirip gösterin bakalım." dedi. Ona yazdıklarımızı getirdik. O da bize, on beş binden fazla hadîs-i şerîfin hepsini ezberden okuyuverdi. Sonra şöyle dedi: "Görüyorsunuz ki boşuna gelip, günlerimi heder etmemişim!" O zaman hadîs ilminde hiç kimsenin onu geçemeyeceğini anladık."

Süleymân bin Mücâhid şöyle anlatır: "Bir gün Süleymân bin Selâm Bikendî'nin yanına gitmiştim. Yanına varır varmaz: "Biraz önce gelseydin, yetmiş bin hadîs-i şerîf ezberlemiş olan bir çocuk görecektin." dedi. Bu söz üzerine çok merak edip dışarı çıktım. Bir çocukla karşılaştım. Bahsedilen çocuk budur diye düşünerek; "Yetmiş bin hadîs-i şerîfi ezberleyen sen misin?" dedim. "Evet efendim, daha da fazlasını ve Sahâbeden, Tâbiînden olup da, rivâyet ettiği hadîs-i şerîf ezberlediğim râvilerin, doğum ve vefât târihlerini, yaşadıkları yerleri biliyorum..." dedi.

Kendisi şöyle anlatır: "Hadîs öğrenmek için iki defâ Mısır'a ve Şam'a, dört defâ Basra'ya gittim. Hicaz'da altı sene kaldım. Hadîs âlimleri ile birlikte Bağdât ve Kûfe şehirlerine kaç defâ gittiğimi sayamam." İmâm-ı Buhârî, bu seyâhatlerinde binden fazla âlimden hadîs ve diğer ilimleri öğrenmiş ve nakletmiştir. Hocalarından bir kısmı şu zâtlardır:

Buhâra'da; Muhammed bin Selâm el-Bikendî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Muhammed bin Yûsuf el-Bikendî, İbrâhim bin el-Eş'as. Mekke'de; Abdullah bin Zübeyr el-Hamidî el-Mekrî, Ebû Sâbit Muhammed bin Abdullah, Ahmed bin Muhammed el-Ezrâkî. Medîne'de; Abdülazîz el-Üveysî, Mutarrıf bin Abdullah. Vâsıt'ta; Amr bin Muhammed bin Avn. Bağdât'ta; Şüreyc bin en-Nu'mân, Muhammed bin Îsâ et-Tabbaî, Ali bin Mensûr. Basra'da; Ebû Âsım en-Nebil eş-Şeybânî, Bedel bin el-Minber, Muhammed bin Abdullah el-Ensârî, Ömer bin Âsım el-Kilâbî, Abdurrahmân bin Muhammed bin Hammâd, Abdullah bin Gedânî. Kûfe'de; Ebû Nuaym el-Fazl bin Dükayn, Talak bin Ganem, Hasan bin Atiyye, Abdullah bin Mûsâ, Hâlid bin Muhalled, Hallad bin Yahyâ, Ferve bin Ebi'l Magraî. Mısır'da; Saîd bin Ebî Meryem, Abdullah bin Sâlih-il-Kâtip, Saîd bin Tüleyd, Amr bin Rebi' bin Târık. Şam'da; Ebû Mesher, Ebû Nasr-il-Ferâdisî. Rey'de; İbrâhim bin Mûsâ el-Hâfız. Merv'de; Ali bin el-Hasan bin Şekik, Abdan bin Osman el-Mervezî, Muâz bin Esed, Sadaka bin el-Fazl. Nişâbûr'da; Yahyâ bin Yahyâ, Bişr bin el-Hakem, Muhammed bin Yahyâ ez-Zühlî. Kayseriyye'de; Muhammed bin Yûsuf el-Feryâbî. Hums'ta; Ebü'l-Mugîre, Ahmed bin Hâlidî Vehbî, Ebü'l-Yemân, Yahyâ el-Vehazî, Ali bin Ayas. Askalan'da; Âdem bin Ebî Ayas. Ayrıca Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Maîn, İsmâil bin İdris el-Medînî İshâk bin Râheveyh, Süleymân bin Harb, Ebû Gassan en-Nehbî, Ubeydullah bin Mûsâ el-Absî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Abdülkuddüs bin el-Haccâc ve başkaları.

Buhârî hazretleri, hadîs-i şerîflerin râvilerini çok inceler, dînin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlâkında kusur bulunan kimselerin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivâyet eden zâtların künyesini, doğum-ölüm târihlerini, ahlâkını, yaşayışını, kimden rivâyette bulunduğunu, o râviden başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını hep öğrenir, ezberlerdi. Bir kimse hadîs rivâyetinde ve râvilerin senedinde hatâya düşse, hemen İmâm-ı Buhârî hazretlerini bulur, doğrusunu ondan öğrenirdi.

Buhârî'den hadîs-i şerîf işitip, rivâyet edenlerin sayısı doksan binden fazladır. Gittiği yerlerde, etrâfı hadîs-i şerîf almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. Nişâbûr'a gittiğinde kendisini dört bin kişi karşılamıştı.

Hadîs ilminde çok yüksek bir dereceye yükselen Buhârî, üç yüz binden fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezberledi. Bu sebeple kendisine Hadîs imâmı adı verildi ve İmâm-ı Buhârî adıyla meşhur oldu.

İmâm-ı Buhârî'den hadîs-i şerîf rivâyet eden hadîs âlimlerinden bir kısmı şu zâtlardır:

Ebû Îsâ et-Tirmizî, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed bin Nasru'l Mervezî, Müslim bin Haccâc, Sâlih bin Muhammed, İbrâhim bin İshâk el-Harbî, Ebû Bekir bin Huzeyme, Ebû Zür'a, Ebû Kays Muhammed bin Cum'a bin Saîd, En-Nesâî, Muhammed bin Ahmed ed-Dülâbî, Ebû Hâtim ibni Ebiddünyâ, El-Fazl bin Abbâs er-Râzî, Ebû Kureyş Muhammed bin Cum'a-el-Kühistânî, Muhammed Yûsuf el-Firebrî ve diğerleri.

İmâm-ı Buhârî âlimler arasında; müslümanların imâmı, hadîslerin dayanağı, dînin koruyucusu ve başka lakablarla anıldı.

İbn-i Huzeyme onun hakkında; "Bu gök kubbenin altında Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini İmâm-ı Buhârî'den daha iyi bilen, onu daha fazla ezberlemiş kimseye rastlamadım."

Yâkûb bin İbrâhim Devrâkî; "İmâm-ı Buhârî, bu ümmetin fakîhidir." dedi.

Bağdatlılar onun hakkında şiir olarak:

"Aralarında kaldığın müddetçe

Müslümanlar hayır içindedir

Kaybedildiğin zaman

Senden sonra artık hayır yoktur."

diye söylediler.

İmâm-ı Buhârî, gerek akranlarının, gerekse hocalarının sonsuz iltifatlarına kavuşmuştur. Ahmed ibni Hanbel, Horasan'ın, onun gibi birisini yetiştirmediğini söyledi. Ali İbnu'l-Medînî de; "İmâm-ı Buhârî, kendisi gibi birisini görmemiştir." demiştir. Ahmed ibni Hamdün anlatır: "İmâm-ı Müslim, İmâm-ı Buhârî'ye geldi, ilimdeki üstünlüğünü görerek alnından öptü, sonra; "Müsâade et de, ayaklarını da öpeyim, ey üstâdların üstâdı, muhaddislerin efendisi, hadîs tabîbi!" dedi. Bundan sonra İmâm-ı Müslim, bir hadîs hakkında suâl sordu ve cevâbını aldıktan sonra; "Sana, yalnız hased edenler düşman olur. Şehâdet ederim ki, dünyâda senin bir eşin daha yoktur." dedi.

İmâm-ı Buhârî'nin ibâdetteki huşû ve ihlâsı, çok fazla idi. Bir defâ namaz kılarken arılar kendisini tam on yedi defâ soktuğu halde namazını bozmadı. Çünkü onların soktuğunu duymuyordu.

İmâm-ı Buhârî'ye babasından çok mal, para kalmıştı. Herkese iyilik ederdi. Çok cömerd idi. Mürüvvet, başkalarına iyilik yapan; verâ, haram ve şüphelilerden sakınan ve ihtiyat sâhibi idi. Fakirlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarını kendisi karşılardı. Kendisi çok az yer, günde iki-üç bâdem ile iktifâ ederdi. Dört sene hiç yemek yemeyip, sâdece ekmek ile idâre etti. Bir zaman hastalandı. Doktorlar; "Bu hastalık, sâdece kuru ekmek yemekden meydana gelmiştir." dediler. Bundan sonra bir bardak su ve ekmek ile idâre etti. Babası; "Malıma, bir dirhem haram ve şüpheli malın karıştığını bilmiyorum." dediği için, helâl mal olarak bildiği, yalnız babasının malından yerdi.

İmâm-ı Buhârî hazretleri, bayram günleri hâriç bütün yılını oruçla geçirirdi. Şüphelilerden dâimâ kaçardı. Gıybetten çok korkardı. Sebebi soruldukta; "İsterim ki Rabbime kavuştuğumda hiç gıybet etmemiş olayım ve böyle bir şey için kimse beni aramasın." dedi. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibâdetle meşgûl olurdu. Üç günde bir hatim ederdi. Sonra duâsını yapıp; "Her hatim sonunda yapılan duâ makbûldür." buyururdu. Ramazân-ı şerîf gecelerinde arkadaşlarına namaz kıldırır, her kıldırdığında Kur'ân-ı kerîmin üçte birini okurdu.

İmâm-ı Buhârî Bağdât'a geldiğinde, buradaki hadîs âlimlerinden çoğu toplanıp, İmâm-ı Buhârî'yi imtihân etmek istediler. Yüz tâne hadîs-i şerîfin metin (Peygamber efendimizin mübârek sözleri) ve sened (bir hadîs-i şerîfi nakleden zâtların isim silsilesi) kısımlarının yerlerini değiştirdiler. Bu şekilde değiştirdikleri hadîs-i şerîflerden, bir kişiye on hadîs-i şerîf vererek, on kişiyi İmâm-ı Buhârî'ye gönderdiler. Bu kimseler, İmâm-ı Buhârî'nin bulunduğu meclise gelip, herbirisi yanlarında bulunan hadîs-i şerîfleri okuyup; "Bu hadîs-i şerîfi biliyor musunuz?" diye sordular. İmâm-ı Buhârî "Bu söylediğiniz şekilde bir hadîs-i şerîf bilmiyorum." dedi. On kişi, onar hadîs-i şerîfi okuyup bitirdikleri zaman, İmâm-ı Buhârî birinci kimseye dönüp; "Senin okuduğun birinci hadîs-i şerîfin metni böyle, isnâdı da şöyledir diyerek, onların okudukları sıra ile birden yüze kadar hadîs-i şerîfleri, sened ve metinlerini doğru olarak okudu. Bunun üzerine oradakilerin hepsi, Muhammed Buhârî'nin hâfızasının kuvvetliliğini, hadîs ilmindeki yüksekliğini anlayıp kabûl ettiler.

Ebû Bekir Medînî şöyle anlatır: "Bir gün Nişâbûr'da İshâk bin Râheveyh'in yanında idik. İmâm-ı Buhârî de vardı. İshak bin Râheveyh bir hadîs-i şerîf okudu. Bu hadîs-i şerîfi Atâ Keyhârânî yazıp, rivâyet etmişti. İshâk bin Râheveyh, İmâm-ı Buhârî'ye dönüp; "Keyhâran neresidir?" dedi. İmâm-ı Buhârî de; "Yemen'de bir köydür. Hazret-i Muâviye bin Ebî Süfyân, Eshâb-ı kirâmdan birini oraya göndermişti. Atâ Keyhârân ondan iki hadîs-i şerîf işitmişti." dedi. Bunun üzerine İshak bin Râheveyh; "Ey Ebû Abdullah (Buhârî), sanki sen aralarında yaşamış gibi bildin." dedi.

Yûsuf bin Mûsâ şöyle anlatır: "Basra Câmiinde idim. Birisi, ey ilim ehli, Muhammed bin İsmâil Buhârî Basra'yı teşrif etmiştir. İlminden istifâde etmek isteyenler gelsin, diye bağırdı. Gidip baktık ki, genç bir zât direk arkasında namaz kılıyordu. Namazını bitirdikten sonra, büyük bir kalabalık etrâfını sardı. Oturup, kendilerine hadîs-i şerîf yazdırmasını istediler. O da bu isteklerini kabûl edip, onlara söyleyip, yazdırdı. Sonra, onun geldiğini bağırarak ilân eden kimse tekrar bağırıp, yarın da falan yerde hadîs-i şerîf imlâ ettirip, yazdıracak dedi. Ertesi gün fıkıh âlimleri, hadîs âlimleri ve diğer âlimler, İmâm-ı Buhârî'nin yanına geldiler. Etrâfında toplananlar bin kişi kadardı. Ondan hadîs-i şerîf yazmak için bekliyorlardı. İmâm-ı Buhârî yazdırmaya başlamadan önce bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında; "Ey Basra ehli!Ben genç birisiyim. Benden hadîs-i şerîf işitmek istediniz. Size herkesin istifâde etmesi için, Basra âlimlerinden rivâyet ettiğim hadîs-i şerîfleri yazdıracağım." dedi. Oradakiler bu sözleri hayretle dinlediler. İmâm-ı Buhârî bu sözlerinden sonra etrâfını saran büyük kalabalığa hadîs-i şerîf yazdırmaya başladı. Sizin Basra şehrinden olan Abdullah bin Osmân bin Hable bin Ebî Revad'dan naklediyorum. O da Şu'be'den, o da Mansûr'dan ve diğer râvilerden, onlar da Sâlim bin Ebî Ca'd'dan, bu da Enes bin Mâlik'in şöyle dediğini nakletmiştir: Bir köylü, Peygamber efendimize gelip; "Yâ Resûlallah, insan kavmini sever." dedi. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz; "Kişi sevdiği ile berâberdir." buyurdu. Bundan sonra İmâm-ı Buhârî şöyle devâm etti: "Bu hadîs-i şerîf, sizde bu rivâyet yoluyla yok, siz bunu Mansûr'un, Sâlim'den rivâyeti ile biliyorsunuz." dedi. Sonra yazdırmaya devâm ederek yazdırdığı her hadîs-i şerîf için; "Siz bunu şu râvilerin rivâyetiyle biliyorsunuz." diyerek hem kendi rivâyet ettiği râvi zincirini saydı, hem de Basralıların, aynı hadîs için bildikleri rivâyet zincirini söyledi..."

İmâm-ı Buhârî bu ilmî üstünlüğü ile çok kıymetli eserler yazdı. Bunlardan bâzıları şöyledir: 1) Câmi-us-Sahîh: En büyük ve en meşhur eseridir. Sahîh-i Buhârî ismiyle tanındı. Hadîs-i şerîfleri toplayan en kıymetli kitabıdır. İmâm-ı Buhârî hazretleri bu eserine Sahîh denilmesinin sebebini şöyle anlatır: "Rüyâda Peygamber efendimizi gördüm. Karşılarında oturuyordum ve elimde bulunan yelpazeyi sallayıp, mübârek vücûdunu serinletiyor, mübârek yüzüne yaklaşmak istiyen sinekleri uzaklaştırıyordum. Büyük zâtlar bu rüyâmı; "Sen, Peygamberimiz aleyhisselâmın hadîs-i şerîflerini, O'nun sözü imiş gibi uydurulan yalanlardan ayırırsın." şeklinde açıkladılar. Bundan sonra, çok uğraşarak, sahîh hadîsleri topladım ve bu şekilde meydana gelen eserin ismi Sahîh oldu."

İmâm-ı Buhârî hazretleri bu eserini Mescid-i Harâm'da yazdı. Her bir hadîs-i şerîfi yazmadan önce istihâreye, işin hayırlı olup olmayacağını anlamak için abdest alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra doğru rüyâ görmek ile hakîkatı öğrenmek üzere uykuya yattı. İmâm-ı Buhârî zemzem suyu ile gusledip Kâbe'de, Makâm-ı İbrahîmin gerisinde iki rekat namaz kılıp, koyduğu sağlam usüllere göre sahîh olduğu kesin belli olan hadîs-i şerîfleri yazdı. Bu kitabı müsveddeden temize çekme işini de, Medîne-i münevverede Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi ile minberi arasında "Ravda-i Mutahhera"da yaptı. Bu eserini nasıl yazdığını kendisi şöyle anlatır: "Câmi-us-Sahîh kitabını, altı yüz bin hadîs-i şerîf arasından seçtim. Her hadîs-i şerîfi kitaba koymadan önce gusledip, iki rekat namaz kılıp, istihâreye yattım. Ondan sonra hadîs-i şerîfi kitaba koydum. Bunları yapmadan hiçbir hadîsi yazmadım. Bunu on altı yılda tamamladım. Bu kitapta sahîh hadîsleri bildirdim. Bununla berâber almadığım, yâni bu kitapta olmayan hadîsler bunlardan çok fazladır."

İmâm-ı Buhârî hazretlerinin yazdığı bu hadîs-i şerîf kitâbı İslâm âleminde büyük hürmet ve itibâr gördü.

Ebû Muhammed Mûsenî, Kur'ân-ı kerîmi ve Sahîh-i Buhârî'yi tâzim ve hürmet için, baştan sona kadar altın suyu ile yazdı. Allahü teâlânın kitâbına ve Resûlullah efendimizin sünnetine olan hürmet ve bağlılığının çokluğu sebebi ile, yapmayı göze aldığı bu çok zor ve ağır çalışma netîcesinde, dokuz cildlik bir eser meydana geldi.

Bir kimse, Buhârî-yi Şerîf'i hangi niyetle baştan sona kadar okuyup hatmederse, maksadı en güzel şekilde hâsıl olur. Tâûn hastalığı zamanlarında bir evde okunsa, Allahü teâlâ o evde bulunanları tâûndan muhâfaza eder.

Sözleri dinde sened olan çok yüksek âlimlerden bir çoğu, dert ve belâlardan, hastalık ve sıkıntılardan kurtulmak ve bir çok şeylere kavuşmak için, Buhârî-yi Şerîf'i okuyup vesîle etmişlerdir. Böylece maksadlarını da elde etmiş ve onu kendileri için ilâç kabûl etmişlerdir. Hadîs âlimlerinden bir zât şöyle anlatır: "Karşılaştığımız müşkül hâllerde, kendim ve başkalarının sıkıntıdan kurtulmamıza vesîle olması için, yüz yirmi defâ kadar Buhârî-yi Şerîf okudum. Her defâsında hangi niyet ile okumuş isem, maksadım hâsıl oldu. Bu kitap hangi evde bulunursa, evi yanmaktan, hangi gemide bulunursa, o gemiyi batmaktan Allahü teâlâ korur."

2) Târih-i Kebîr, 3) Târih-i-Evsat, 4) Târih-is-Sagîr, 5) Kitâb-ud-Duafâ- is-Sagîr, 6) El-Edeb-ül Müfred, 7) Birr-ül-Vâlideyn, 8) Tefsîr-ül-Kebîr, 9) Kitâb-ül-Hibe, 10) Kitâb-ul-Mebsût, 11) Kitâb-ül-Fevâid, 12) Esmâ-üs- Sahâbe ve diğerleridir.

İmâm-ı Buhârî ömrünün son yıllarında, Nişâbûr'a döndüğünde, ilimdeki üstünlüğünü bilenler etrafında toplanmıştı. İlim meclisine devâm edenlerin çokluğu ve gördüğü îtibar, bâzı kimselerin kıskanmasına ve iyi olmayan tutum içine girmelerine yol açtı. Bundan dolayı Nişâbûr'dan ayrılıp, Buhâra'ya gitti. Buhâra'ya varınca vâli Hâlid bin Ahmed, İmâm-ı Buhârî'ye haber gönderip, eserlerini alıp, yanına gelmesini, onları bizzat kendisinden dinlemek istediğini bildirdi. Ayrıca kendi çocukları için husûsî hadîs-i şerîf dersi vermesini istedi. Bunun üzerine İmâm-ı Buhârî; "Ben ilmi, emîrin kapısına götürüp zelîl etmem. Eğer ilmi istiyorsan, mescidde, yâhut evimdeki ilim meclisinde hazır bulun. Bu sözümü kabûl etmezsen, beni kürsüde ders vermekten men et de Allah katında mâzur olayım. Halbuki ben, Peygamber efendimizin; "Her kime bir ilimden sorulur, o da onu gizlerse, kıyâmet günü ateşten bir gem vurulur." hadîs-i şerîfi gereğince, ilmi gizleyemem." dedi. Çocukları için husûsi ders vermesini istemesine karşı da:

"Ben, bir kısım kimseleri hadîs-i şerîf dersinden men edip, birkaç kişiye ders veremem." dedi. Bunun üzerine vâli, İmâm'ın Buhârâ'dan çıkması emrini verdi. İmâm-ı Buhârî, vâliyi Allahü teâlâya havâle edip, Buhâra'dan çıktı. Aradan bir ay geçmeden bu vâli görevinden alındı. Bir merkebe bindirilip, şehri dolaştırıldı ve "Kötü işler yapanın sonu işte budur." diye bağırılması emri geldi. Vâlinin sözlerine uyarak, İmâm-ı Buhârî'ye çeşitli ezâ ve cefâlarda bulunan kimselerin de her birine, insanların ders ve ibret alacakları çeşitli belâlar isâbet etti.

İmâm-ı Buhârî hazretlerinin Buhâra'dan çıkış haberi üzerine, Semerkantlılar kendisini dâvet ettiler. Giderken yolda Semerkantlı bir topluluğun kendisini isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenk'de akrabâlarının yanında kaldı. İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccüd namazından sonra ellerini açıp, "Yâ Rabbî! Yeryüzü bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına al!" diye duâ etti. O ay, orada hastalandı ve Ramazan bayramı gecesi vefât etti.

Abdülvâhid bin Âdem Tevâvisî şöyle anlatır:

"Peygamber efendimizi rüyâmda gördüm. Eshâb-ı kirâmdan bâzıları ile berâber bir yerde durdular. Yanlarına gelip selâm verdim. Selâmımı aldılar. Daha sonra burada durmalarının hikmetini sordum. "Muhammed bin İsmâil Buhârî'yi bekliyorum." buyurdular. Birkaç gün sonra İmâm-ı Buhârî hazretlerinin vefât ettiğini öğrendim. Hesâb ettim. Peygamber efendimizi gördüğüm zaman vefât etmişti."

İmâm-ı Buhârî vefât ettikten sonra, elbisesi soyuluncaya kadar garip bir şekilde terledi. Ölümünden önce; "Beni üç parça beyaz bez ile kefenleyiniz." diye vasiyet etmişti. Cenâzesi yıkanıp kefenlendi ve cenâze namazından sonra defnedildi. Vefât ettiğinde 62 yaşında idi. Vefâtından birkaç gün sonra, mezarından güzel bir koku çıkmaya başladı ve günlerce devâm etti. Mezarına doğru bilezik gibi bir ışık hâlesi indi. Görenler hayret ettiler, hücûm edip toprağından götürmeye başladılar. Öyle ki, kabir açılacak duruma geldi. Her ne kadar mezarı korumak için bekçi tutulmuşsa da, halkın hücûmu önlenemedi. O zaman mezarın çevresine ağaçtan bir engel yaptılar. Böylece gelenler o engelden geçip kabre yanaşamadılar.

Recâ bin Mûrcî, İmâm-ı Buhârî hakkında; "O, Allahü teâlânın büyüklüğünü gösteren delillerden biri idi." dedi.

Necm bin Fadl anlatır: "Rüyâmda Peygamber efendimizi gördüm. İmâm-ı Buhârî hazretleri arkasında idi. Resûlullah efendimiz bir adım hareket etse o da bir adım atıyor ve ayağını Resûlullah efendimizin kaldırdığı yere koyuyor, onun izi üzerinde gidiyordu.

NE GÜZEL RÜYÂ GÖRMÜŞSÜN!

Nasr bin Hasan es-Semerkandî anlatır: "1071 senesi yağmursuzluk yüzünden Semerkant'ta büyük bir kıtlık oldu. Halk bir kaç defâ yağmur duâsına çıktıysa da yağmadı. O civarda yaşayan sâlih bir zât, Semerkant kâdısına gelerek; "Bir rüyâ gördüm size arz edeyim mi?" dedi. Kâdı "Anlat dinleyelim." dedi. Adam; "Gördüm ki sen önden, halk arkandan Semerkant'tan çıkıyorsunuz ve İmâm-ı Buhârî hazretlerinin mezarı başında duâ ediyorsunuz." dedi ve olur ki cenâb-ı Hak bu sebepten bize yağmur gönderir." diye de ilâve etti. Buna karşılık kâdı; "Ne güzel rüyâ görmüşsün." dedi. Daha sonra Kâdı efendi önden halk arkadan Hartenk'e doğru yola çıktılar. İmâm-ı Buhârî hazretlerinin kabrine gelince gönülden duâ ettiler. Kimisi gözyaşları döktü ve onun hürmetine Allahü teâlâdan rahmet dilediler. Duâdan az zaman sonra yağmur yağmaya başladı. Öyle yağmur yağdı ki yedi gün Hartenk'te beklemek zorunda kaldılar. Semerkant'a gidemediler.

Kaynaklar

1) Sahîh-i Buhârî
2) El-A'lâm; c.6, s.34
3) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.9, s.47
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (48. Baskı) s.1045
5) Eshâb-ı Kirâm; s.205
6) Vefeyât-ül-A'yân; c.4, s.188
7) Târih-i Bağdât; c.2, s.4
8) Tehzîb-ül-Esmâ vel-Luga; c.1, s.27
9) Tabakât-üş-Şâfiîyye; c.2, s.212
10) Tabakât-ı Hanâbile; c.1, s.271
11) Şezerât-üz-Zeheb; c.2, s.134
12) İrşad-üs-Sâri; c.1, s.31
13) Keşf-üz-Zünûn; c.1, s.541
14) Kâmûs-ül-A'lâm; c.2, s.1251
15) Tezkiret-ül-Huffâz; c.2, s.555
16) Tabakât-ül-Müfessirîn; c.2, s.100
17) El-Bidâye ve'n-Nihâye; c.11, s.24
18) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.16
19) Mir'ât-ül-Cinân; c.2, s.167
20) Miftâh-us-Seâde; c.2, s.130
21) El-Lübâb; c.1, s.231
22) En-Nücûm-üz-Zâhire; c.3, s.25
23) Fihrist; s.230
24) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.9, s.52
25) Rehber Ansiklopedisi; c.3, s.109
26) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.217
27) İslâm Târihi Ansiklopedisi; c.3, s.122

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
13 Ağustos 2012       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Câmi-us-Sahîh

En büyük ve en meşhur eseridir. Sahîh-i Buhârî ismiyle de tanınır. İslâm âlimleri sözbirliğiyle;
"Kurân-ı kerîmden sonra en sahih kitap Sahîh-i Buhârîdir."
buyurmuşlardır. İmâm-ı Buhârîbu kitabı Mescid-i Harâmda yazdı. Her hadîs-i şerîfi kitâbına yazmadan önce istihâre yapmıştır. Gusl edip,Kâbede makâmın gerisinde iki rekat namaz kılıp, koyduğu sağlam usûllere göre sahih olduğu kesin olarakbelli olan hadîs-i şerîfleri yazmıştır. Bu kitabı müsveddeden temize çekme işini de Medîne-i münevveredePeygamber efendimizin kabr-i şerîfi ile minberi arasında bulunan Ravda-i Mutahherada yaptı. Bu eserini nasılyazdığını kendisi şöyle anlatmıştır:
"Câmi-us-Sahîh kitâbını, 600.000 hadîs-i şerîf arasından seçtim. Herhadîs-i şerîfi kitaba koymadan önce gusledip, iki rekat namaz kılıp, istihâre yaptım. Ondan sonrahadîs-i şerîfi kitaba koydum. Bunları yapmadan hiçbir hadisi yazmadım. 7275 hadîs-i şerîf olan bukitabı on altı yılda tamamladım."
Kütüb-ü Sitte adı verilen altı sahih hadis kitabının en başta geleni olan Sahîh-i Buhârînin, Ali el-Yünûnîtarafından el yazmasıyla çoğaltılan metni mûteber olmuştur. Bu nüshanın aslı Kâhirede Akboğa MedresesiKütüphânesindedir. Sahîh-i Buhârînin birçok şerhleri ve baskıları yapılmıştır. 1894te Sultan İkinciAbdülhamîd Han tarafından Mısırda yaptırılan iki cilt baskısı pek nefis, ciltlenmiş, altın tuğra ve nukûş ilesüslenmiştir. Bu baskı Bulakta Emîriyye Matbaasında yapıldı. Zeynüddîn Ahmed Zebîdî, mukarrerrivâyetleri birleştirerek Buhârî-i Şerîf Tecrid-i Sarîh ismiyle kısaltılmıştır
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

19 Şubat 2014 / KisukE UraharA Asker tr
19 Şubat 2016 / ahmetseydi Bilim ww
27 Mayıs 2015 / ahmetseydi Sanat tr
12 Haziran 2015 / ahmetseydi Siyaset ww