Arama

Max Planck

Güncelleme: 10 Nisan 2018 Gösterim: 12.641 Cevap: 6
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Max Planck (1858 -1947)
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar


Ünlü deneysel fizik bilgini Rutherford, 1923'te İngiliz Bilimler Akademisi'nde ortalığı bastıran gür sesiyle, "Fiziğin şahlandığı bir çağda yaşıyoruz!" diyordu. Bu şahlanışın öncülerinden biri Einstein, biri de Planck'tı kuşkusuz. Einstein, görecelik kuramlarıyla klasik mekaniğin temel ilkelerini aşmış; uzay, zaman ve gravitasyon kavramlarına yeni boyutlar kazandırmıştır. Planck ise enerji ve radyasyon üzerindeki çalışmalarıyla kuvantum teorisinin temellerini atmıştı.

Max Planck, Almanya'da entelektüel bir aile çevresinde büyür. Babası hukuk dalında, seçkin bir profesördü. Orta öğrenimini Münich'te Max Millian Jimnazyumu'nda tamamlayan Max, bilime gönül vermiş bir öğretmenin etkisinde fiziğe özel bir ilgiyle bağlanır; bir yandan da ailesinin sağladığı olanakla piyano dersleri alır.

Fizik öğrenimi için üniversiteye başvurduğunda, dönemin büyük fizikçisi Hermann Helmholtz, "Fizik'te artık yapılacak fazla bir şey kalmamıştır; ilerlemeye açık başka bir bilim dalını seçsen daha iyi olur." demişti. Ama Max, çocukluk hayalinden kopmamaya kararlıydı. Üstelik, üniversite öğreniminde, Helmholtz ve Kirchhof gibi gerçekten seçkin profesörlerin öğrencisi olmanın kendisi için kaçırılmaz bir fırsat olduğunu biliyordu.

Münich ve Berlin üniversitelerinde öğrenimini sürdüren genç fizikçinin hidrojen çözülümüne ilişkin doktora tezi, tüm meslek yaşamındaki tek deneysel çalışması olarak kalacaktı. Asıl ilgi alanı matematiksel fizik olan Planck, olağanüstü yeteneğiyle kısa sürede meslek çevresinin dikkatini çeker; daha otuz yaşında iken Berlin Üniversitesi fizik kürsüsüne atanır.

Planck'ın uzmanlık alanı, "termodinamik teori" diye bilinen ısı bilimiydi. Yanan bir ampule dokunulduğunda hemen algılanacağı gibi ısı ile ışık birbirine ilişik olaylardır. Işık radyasyonu üzerinde çalışırken Planck bir sorunla karşılaşır. Klasik fiziğin, "Enerjinin Eşit-bölünme Teoremi"ne göre kor halindeki bir cisimden salınan radyasyonun, hemen tümüyle, dalga uzunluğu olası en kısa dalgalardan ibaret olması gerekiyordu. Bu, küçük bir ısının bile son derece parlak bir ışık vermesi demekti. Öyle ki, vücut ısımızın bizi bir ampul gibi ısıtması beklenirdi. Radyasyon enerjisi sürekli bir akış olarak varsayıldığından, spektrumun kısa dalga (yüksek frekans) kesiminin alabildiğine geniş olması, hatta sınırsız uzaması gerekirdi.

Başka bir deyişle dalga uzunluğunun giderek kısalmasıyla enerjinin sonsuza doğru artması söz konusuydu. Fizikçiler bu beklentiyi "mor ötesi katastrof' diye niteliyorlardı. Oysa, deney sonuçları spektrumda çok değişik bir enerji dağılımı ortaya koymaktaydı. Bir kez deney, hiçbir maddenin, ne denli akkor haline getirilirse getirilsin, sonsuz enerji salacağını kanıtlamıyordu. Sonra çıkan enerjinin büyük bir bölümünün orta dalga uzunluktaki kesimde olduğu görülüyordu.

Yerleşik kuram ile deney sonuçları arasındaki tutarsızlık gözden kaçmayacak kadar açıktı. Sorun deneysel verilere dayalı hesaplamalarda bir hatadan kaynaklanmıyor idiyse, yerleşik kuramın yetersizliği söz konusu olmalıydı.

Planck'ın yetkin örnek olarak aldığı kara-cisim üzerinde yürüttüğü kuramsal çalışması 1900'de yayımlanır. Çalışmanın dayandığı temel düşünce şuydu:
Madde her biri kendine özgü titreşim frekansına sahip ve bu frekansla radyasyon salan vibratörlerden ibarettir.
Gerçi bu düşüncenin yürürlükteki kurama ters düşen yanı yoktu: Ne var ki, Planck aynı zamanda vibratörlerin enerjiyi sürekli bir akıntı olarak değil, bir dizi kesik fışkırmalarla saldığı görüşünü de ileri sürmekteydi. Bu demekti ki, belli bir frekanstaki bir osilatörün saldığı veya aldığı enerji ancak tam birimler biçimde olabilir; birim kesirleriyle olamazdı.

Planck'ın çözüm arayışında başvurduğu istatistiksel yöntemin de, inceleme konusu ilişkilerin sayılabilir olmasını gerektirmesi, radyasyon enerjisinin bireysel bölümlerden oluştuğu varsayımını kaçınılmaz kılıyordu.

Önerilen çözüm basitti:
Gözlem sonuçlarıyla bağdaşmayan sürekli akış varsayımından vazgeçmek! Ne var ki, şimdi oldukça açık ve mantıksal görünen bu çözümün o dönemde hemen benimsenmesi bir yana, akla yakınlığı bile kolayca düşünülemezdi. Doğanın sürekliliği bir hipotez ya da sıradan bir varsayım olmanın ötesinde doğruluğu sorgulanmaz bir inançtı adeta! Newton mekaniği gibi Maxwell'in elektromanyetik teorisi de doğanın sürekliliğini içeriyordu.

Nitekim elektromanyetik teoriyi deneysel olarak doğrulayan Hertz, ışığın dalga teorisine değinerek bu teoriyle fiziğin değişik kollarının sağlam, tutarlı bir bütünlük kazandığını belirtmekten geri kalmaz.

Yerleşik bir kuramı sorgulamak kolay değildir gerçekten. Hele yeni bir kuram oluşturmak, üstün zekâ ve hayâl gücünün de ötesinde yüreklilik ister. Doğrusu, Planck'ın, getirdiği çözümle devrimsel bir gelişmeyi başlattığının farkında olduğu; dahası çözümünün, bağlı olduğu klasik fiziği sarsabileceğini öngördüğü söylenemez. Ama onun yadsınamaz yanı, karşılaştığı soruna gösterdiği olağanüstü duyarlılıktı.

Bir özelliği de özentisiz olmasıydı: Çözümüne deneysel verileri matematiksel olarak dile getiren masum bir formül gözüyle bakıyordu. Oysa, "kuvantum" dediği bir enerji paketi ile bir dalga frekansı arasındaki ilişkiyi belirleyen denklemi (E = h.f), bilimde yeni bir devrimin temel taşıydı [Denklemde E enerjiyi, f radyasyon frekansını, h ise "Planck değişmezi" denen sayıyı (Joule-saniye) göstermektedir]. Buna göre, bir enerji kuvantumu, dalga frekansıyla Planck değişmezinin çarpımına eşittir (ışık hızı gibi doğanın temel değişmezlerinden sayılan h, herhangi bir radyasyon enerji miktarının dalga frekansına orantısını simgelemektedir).

Planck'ın önerdiği hipotez başlangıçta hiç değilse ışığın dalga teorisine doğrudan bir tehlike oluşturmuyordu, belki. Ama klasik fiziğin önemli bir ilkesi olan doğanın sürekliliği varsayımı sarsılmıştı. "Doğa asla sıçramaz" anlamına gelen eski Latince özdeyiş, "Natura non facit saltus" geçerliliğini sürdüremezdi artık!

Kaldı ki, çok geçmeden Einstein'in 1905'te ortaya koyduğu "Fotoelektrik Etki" diye bilinen teorisiyle ışık da kuvantum teorisinin kapsamına girer. Böylece ısı, ışık, elektromanyetizma vb. radyasyon türlerinin tümünün kuvanta biçiminde verilip alındığı hipotezi doğrulanmış olur. Bu hipotez daha sonra Bohr, Schrödinger, Heisenberg vb. bilim adamlarının önemli katkılarıyla çağımız fiziğine egemen kuvantum mekaniğine dönüşür. Planck, istemeyerek de olsa bu büyük devrimin öncüsüydü.

Çağımızın ünlü fizikçisi Max Born, Planck'ın bilimsel kişiliğini kısaca şöyle belirtmişti:
"Yaratılıştan tutucu bir kafa yapısına sahipti; "devrimsel" diyebileceğimiz hiçbir eğilim ve özentisi yoktu. Olguları aşan spekülasyonlardan da hoşlanmazdı. Ne var ki, salt deney verilerine olan saygısı nedeniyle, fiziği temelinden sarsan en devrimci düşünceyi ileri sürmekten de kendini alamadı."

Bu erdemli kişi, ne yazık ki, uzun yaşamını trajik bir kararla noktalamak zorunda bırakılır. Yedi çocuğundan yaşamda kalan tek oğlu 1944'te Hitler'e suikast suçlamasıyla yakalananlar arasındaydı. Nazi yöneticilerinin yaşlı Planck'a önerileri "basit" olduğu kadar korkunçtu: "Nazizme inanç ve bağlılık duyurusunu imzala, oğlun idamdan kurtulsun!"

Planck, tek umudu olan oğlunun ölümü pahasına, yaşam anlayışına ters düşen duyuruyu imzalamaz!

Biyografi Konusu: Max Planck nereli hayatı kimdir.
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
25 Kasım 2007       Mesaj #2
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Max Karl Ernst Ludwig Planck

Sponsorlu Bağlantılar
Max Karl Ernst Ludwig Planck, Julius Wilhelm ve Emma (née Patzig) Planck'ın oğulları olarak 23 Nisan 1958'de Almanya, Keil'de dünyaya geldi. Babası Kiel Universite' sinde daha sonra da Göttingen'de profesör oldu. Planck öğretmenleri arasında Kirchhoff ve Helmholtz' unda bulunduğu Munich Universite 'sinde okudu ve doktorasını 1879 Munich Universitesi Filozofi bölümünde yaptı.


Daha sonra 1889'a kadar Kiel'de teorik fizik yardımcı Profesörü oldu. 1926'dan emekliliğine kadar burada kaldı. Bir süre sonra 1937'ye kadar sürdüreceği Kaiser Wilhelm Society başkanı oldu. 1894'te The Prussian Academy of Sciences' ın bir üyesi olarak atandı. 1912'de buranın kalıcı sekreteri oldu.
Planck'ın ilk çalışmaları R. Clausius' un yayınlarını okuyarak ve Kirchhoff'un yanında çalışıp, ondan çok fazla etkilendiği, thermodinamik üzerine olmuştu. Planck entropy, thermoelektrik ve Sığ Çözeltiler Teorisi üzerine yazılar yayımladı. Aynı zamanda radyasyon süreçleri üzerine yoğunlaşmıştı. Planck bunun elektromanyetik yapıda olduğunu gösterdi. Bu çalışmalardan doymuş radyasyon spectrumunun enerji dağılımı probleminin çözümüne önderlik etti. Deneysel sonuçlar gösterdi ki, bir karacismin(black body), sıcaklık fonksiyonu cinsinden yaydığı enerji dalga boyu dağılımı, klasik fiziğin öngörüleri ile uyuşmazlık içindeydi. Planck enerji ve radyasyon frekansı arasındaki ilişkiyi ortaya koyabildi. 1900 yılında yayımlanan bir yazısında bu ilişkiyi duyurdu. Bu bir kaynaktan yayılan enerjinin belirli büyüklüklerde olabileceği iddiasına dayanıyordu. Kaynaktan yayılan enerji; frekansı ν ise hν dir. Burada h evrensel sabittir Planck sabiti olarak bilinir.

Bu yalnız Planck'ın en önemli çalışması değil, ama aynı zamanda fiziğin bir dönüm noktasıydı. Klasik fizik ilk olarak bunu uygun karşılamadı. Bununla beraber teorinin doğruluğunu kanıtlayan gözlemler giderek klasik teori üzerinde ezici bir üstünlükle arttı. Bu uygulama ve gözlemlerden biri Einstein'in Photo Elektrik etkisiydi.

Planck'ın qunatum teori üzerine çalışmaları Annalen der Physik2 de yayımlandı. Onun araştırmaları Thermodynamik (Thermodynamics) (1897) ve Theorie der Wärmestrahlung (Theory of heat radiat ion) (1906) adlı iki kitabında özetlendi.

Royal Society'nin yabancı üyesi olarak 1920'de seçildi. ve 1928'de Copley Madalyasıyla ödüllendirildi. Planck Almanya Nazi hükümeti zamanında çok trajik ve sorunlu bir dönem geçirdi. Ülkesinde kalmayı bir görev bilmesine karşın, yahudilere karşı yapılan zulum politikalarına karşı koydu. Savaşın son haftalarında evinin bombalanması sonucu çok büyük zorluklar yaşadı.

O arkadaşları tarafından yalnızca büyük buluşları yüzünden değil, ama kişisel yetenekleri dolayısıylada saygıyla karşılandı. O aynı zamanda iyi bir piyanistti ve bir gün mizikte profesyonel olacağını söylerdi.
Planck iki defa evlendi.1885'deki görevinden ana şehri Keil' deki yardımcı profesörlüğüne kadar çocukluk arkadaşı Marie Merck'le, daha sonra Marie 1909'da ölünce kuzeni Marga von Hösslin' le evlendi. Çocuklarından üçü genç yaşta öldü. Onlar geride iki oğul bıraktılar. Oğullarından biri Hitlere suikast suçundan 1944 yılında idam edildiğinde çok fazla acı çekti.

3 ekim 1947'de Göttingen'de öldü.
Kaynak : Nobel Fizik ödülleri

Son düzenleyen Mira; 12 Haziran 2012 15:50 Sebep: Kırık resim linki kaldırıldı.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
13 Ocak 2008       Mesaj #3
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
Max Planck’ın,yaşantısı boyunca karşılaştığı acı olaylara bir ekleme de ben yapayım.
Çok sevdiği ilk karısını 1909 yılında kaybetti. Büyük oğlu Karl, 1916 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nda cephede öldü. Çok bağlı olduğu ikiz kızları vardı. Biri doğum yaparken öldü. Hayatta kalan diğer kızı, kardeşinin bebeğini bakmak üzere aldı, ama eniştesine aşık oldu. Evlendiler ve iki sene sonra doğum yaparken o da öldü. 1944 yılında Berlin’deki evi müttefik bombardımanları sırasında isabet aldı. Bütün notlarını, günlüklerini, kitaplarını ve belgelerini kaybetti. Aynı yıl, hayatta kalmış tek oğlu olan Erwin, Hitler’e karşı girişilen suikasta katıldığı gerekçesi ile kurşuna dizildi.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
12 Haziran 2012       Mesaj #4
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Max Planck (1858 Kiel-1947 Göttingen)
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Alman fizikçi. Münih Üniversitesi'nde okudu ve doktorasını verdi (1879). Berlin'de fizikçi Hermann von Helmholtz ve G. R. Kirchhoff'un öğrencisi oldu. Münih (1880-1885) ve Kiel (1885-1889) üniversitelerinde profesörlük yaptı. 1889'da Berlin Üniversitesi'nde Kirchhoff'tan boşalan Teorik Fizik Kürsüsü başkanlığına getirildi ve 1928'e dek bu görevde kaldı. 1900'de, enerjinin süreksizliğiyle ilgili varsayımını ortaya attı ve Einstein'in görelilik kuramıyla birlikte bütün modern fiziğin temelini oluşturan kuvantum kuramını geliştirdi. Başlangıçta Clausius'tan etkilenen Planck, kara cisim ışınımını incelemeden önce termodinamikle ilgili önemli araştırmalar yaptı. Kara cismin yaydığı elektromanyetik ışınımı tanımlayan formüle (Planck ışınım formülü), Planck sabitine ve Planck yasasına adını verdi. Bu açıklamalarıyla 1918'de Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı.
theMira
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Ekim 2015       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Max Planck

Ad:  Max Planck.jpg
Gösterim: 1554
Boyut:  72.8 KB
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Nisan 2018       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı

Max Planck!


Alman bir fizikçi olan Max Planck, kuantum kavramını fiziğe getirmesi ve kuantum fiziği konulu gelişmeleri başlatmasından dolayı Nobel ödülüne layık görülmüştür. İlgili keşif, kuantum teorisine bir başlangıç oluşturulması nedeniyle bilim dünyasında çok anlamlı bir yere sahiptir. Max Planck'ın bu keşfi 1900 yılında yapılmış, fakat ödüllendirme savaşın etkisi ile 1918 ödülü adı altında 1919 yılında gerçekleşmiştir.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Nisan 2018       Mesaj #7
Avatarı yok
Yasaklı

Max Planck'ın Kuantum Hipotezi!


Kuantum kavramı literatüre ilk defa Max Planck tarafından önerilmiştir. İlgili hipotez şundan bahseder: 'Bir boyutta v frekansı ile basit harmonik hareket yapan bir titreşici sistemin kuantum enerjisi E(n) = nhv (n = 1,2,3.....) ile belirlidir.' Burada n'ye kuantum sayısı denir. Planck'ın bu hipotezi o dönemde fiziğe çok yeni ve çarpıcı bir bakış açısı getirmiştir. Söz konusu çarpıcı farklılık kesikli (kuantumlu) enerji kavramını gündeme getirmiştir. Klasik mekanikte ise enerji süreklidir.

Benzer Konular

10 Nisan 2018 / ThinkerBeLL Fizik
19 Ekim 2015 / ThinkerBeLL Felsefe ww
30 Aralık 2014 / aysenur Cevaplanmış
13 Ağustos 2015 / _KleopatrA_ Bilim ww
24 Temmuz 2015 / Safi Edebiyat ww