Arama

Niels Bohr

Güncelleme: 4 Ocak 2018 Gösterim: 55.360 Cevap: 7
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Niels Bohr
(1885 -1962) Söylentiye göre, Danimarka halkının övünç duyduğu dört şey vardır: gemi endüstrisi, süt ürünleri, peri masalları yazarı Hans Christian Andersen, fizik bilgini Niels Bohr. Bohr, hem bilgin kişiliği, hem insancıl davranışlarıyla, büyük hayaller peşinde koşan gençlere yetkin bir örnek ve esin kaynağı olan bir öncüydü. O, ne Rutherford gibi dış görünümüyle ürkütücü ne de Einstein gibi "arabaya tek başına koşulan at"tı.
Ad:  bohr.JPG
Gösterim: 1669
Boyut:  15.0 KB

Sponsorlu Bağlantılar
Niels, Kopenhag'da görkemli bir konakta dünyaya geldi. Babası üniversitede fizyoloji profesörüydü. Niels çocukluk yıllarında "hımbıl" görünümüyle hiç de parlak bir gelecek vaadetmiyordu. ileride seçkin bir matematikçi olan kardeşi Harald da pek farklı değildi.

İki kardeşin en çok hoşlandıkları şey anneleriyle tramvaya binip kenti dolaşmaktı. Bir keresinde, boş tramvayda anne can sıkıntısını gidermek için olmalı, çocuklara masal söyler. Anlamsız bakışları, sarkık yanakları ve açık ağızlarıyla duran iki oğlanı uzaktan izleyen bir yolcu, "Zavallı kadın, bu iki şapşala bir şey anlattığını sanıyor!" demekten kendini alamaz. Niels Bohr'un bir çocukluk anısı bu.

Oysa Niels'in okul yılları son derece parlak geçer. Babasının entellektüel ilgi alanı genişti: Biri felsefeci, biri dilci ve biri fizikçi üç arkadaşıyla her Cuma akşamı bir araya gelir, düşün dünyasında olup bitenleri tartışırlardı. İki oğlan da bir köşede oturup uzun süren tartışmaları sessizce izlerlerdi. Özellikle Niels'in spekülatif düşünceye yakın bir ilgisi vardı. Nitekim, üniversitede fiziğin yanısıra ilginç bulduğu felsefe derslerini de kaçırmazdı.

Niels Bohr üniversiteyi üstün başarıyla bitirip; yirmi iki yaşında Danimarka Bilim Akademisi'nin altın madalya ödülünü alır. Delikanlının sonradan unutulan bir başarısı da İskandinav dünyasında tanınmış bir futbolcu olmasıydı. Bohr 1911'de doktora çalışmasını tamamlar tamamlamaz J.J. Thomson'la çalışmak üzere Cambridge-Cavendish Laboratuvarı'na koşar. Ancak genç bilimadamı burada umduğunu bulamaz. Herşeyden önce, İngilizce bilgisi yetersizdi; çevresiyle verimli iletişim kuramıyordu.

Sonradan, daha önce Rutherford'un olağanüstü yeteneğini farketmiş olan Thomson, nedense Danimarkalı gence sıradan biri gözüyle bakıyordu. Tartışmalı bir toplantıda Bohr'un ileri sürdüğü bir çözümü Thomson irdelemeksizin yanlış diye geri çevirir; ama daha sonra aynı düşünceyi kendisi dile getirir. Bu olayı içine sindiremeyen Bohr yeni bir arayış içine girer.

Bu sırada bilim dünyasının parlayan yıldızı Rutherford'dur. Katıldığı bir konferansında Rutherford'un coşkusu ve atılım gücüyle büyülenen Bohr, Cavendish'i bırakır, Manchester'de onun ekibine katılır. Rutherford deneyciydi, Bohr ise kuramsal araştırmaya yönelikti. Ama iki bilimadamı arasında başlayan ilişki ömür boyu süren dostluğa dönüşür. Öyle ki, Bohr biricik oğluna hocanın ilk adı "Ernest"i verir. Oysa, bursunun tükenmesi nedeniyle Manchester'de yalnızca altı ay kalabilmişti.

Bohr'un bilimde ilgi odağı atom çekirdeğine ilişkin deney sonuçları değil, kuramsal bir sorundu: Bir elektrik birimi olan elektronun atom kapsamındaki davranışının bilinen fizik yasalarına ters düşmesinin nedeni ne olabilirdi? Normal olarak, pozitif yüklü çekirdeğin çevresinde dönen negatif yüklü elektronun, devinim sürecinde, elektromanyetik radyasyon salarak enerji yitirmesi ve çekirdeğe gömülmesi; atomun çökmesi gerekirdi.

Max Planck'ın kara-cisim radyasyon katastrofuna benzer bir katastrof! Planck karşılaştığı sorunu E = hf denklemiyle açıklamıştı. Bu sorun da belki kuvantum kavramına başvurularak açıklanabilirdi. Hiç değilse Niels Bohr böyle düşünmekteydi.

Sorun, "spektrum analizi" ya da "spektroskopi" denen konu kapsamındaydı. Bohr "çizgi spektrası"na ilişkin bir formülden nedense habersizdi (Bohr, formülü bir meslekdaşının yardımıyla sonunda öğrenir. Okul ders kitaplarına bile geçen formülün, Bohr'un gözünden kaçmış olması ilginçtir).

Bir aritmetik oyununu andıran işlemi 1885'de Balmer adında İsviçreli bir lise öğretmeni bulmuştu. Buna göre, örneğin, hidrojen spektrumundaki kırmızı çizginin frekansını saptamak için, 3'ün karesi alınır, l bu sayıya bölünür, çıkan bölüm 32.903.640.000.000.000 sayısıyla çarpılır. Yeşil çizginin frekansı için işleme 4, mor çizginin frekansı için 5'le başlanır. Balmer, formülünü ortaya koyduğunda hidrojen spektrumunda yalnızca üç çizgi biliniyordu. Sonra bulunan çizgiler için işleme 6, 7, 8, ... sayılarıyla başlanır.

Bohr 1912'de Kopenhag'a döndüğünde çözüm aradığı problemi birlikte getirmişti. Atomun yapısını açıklamaya çalışan Bohr için Balmer formülü niçin önemliydi? Yanıt basittir: Bohr, Planck sabiti h'yi kullanarak bu formülle enerji kuvantalarından oluşan spektrumu açıklayabileceğini görmüştü.

Başka bir deyişle, formülün sağladığı ipucuyla atomların normalde neden enerji salmadığı, elektronların neden hız kaybedip çekirdeğe gömülmediği açıklık kazanmaktaydı.
Bohr'un o zaman bilinen fizikle bağdaşmaz görünen görüşü başlıca dört nokta içeriyordu:
(1) Elektron, olası tüm yörüngelerde değil, yalnız enerjisi Planck sabitiyle bir tam sayının çarpımına orantılı olan yörüngelerde devinir.

(2) Elektron, enerji değişimiyle kuvantum yörüngelerinin birinden öbürüne geçebilir; ancak çekirdeğe en içteki yörüngeden daha fazla yaklaşamaz.

(3) Bir kuvantum yörüngede devinen elektron bir iç yörüngeye düşmedikçe radyasyon salmaz. Bu düşüş belli bir miktarda ışık enerjisi üretmekle kalır. Üretilen enerjinin frekansı iki yörünge arasındaki enerji farkının Planck sabitine bölünmesine eşittir:

(4) Bir elektronun taşıyabileceği enerjiler sınırlıdır ve bu kesintili enerjiler atomun kesintili çizgi spektrumunda yansır.

Atom yapısının anahtarını, salınan ışığın spektrumunda arayan bu görüşün, birtakım gözlemlere açıklık getirmekle birlikte, doğruluğu kuşku konusuydu. Bir kez aynı gözlemler başka hipotezlerle de açıklanabilirdi. Sonra, elektronların Bohr'un öngördüğü biçimde davrandığını gösteren somut kanıtlar da ortada yoktu henüz. Kaldı ki, kuvantum yörüngeleri düşüncesi olgusal dayanaktan yoksundu.

Bohr'un hipotezi öncelikle hidrojen spektrumunu açıklamaya yönelikti. Gerçi olgusal olarak henüz yoklanmamıştı, ama hipotezin Balmer formülünde yer alan sayının anlamını belirginleştirmesi, geçerliği açısından önemli bir avantaj sağlamaktaydı. Ayrıca, Bohr'un değişik kuvantum yörüngelerinin enerjilerini veren formülü, önerdiği atom kuramına istenen belirginliği kazandırır:

(Formülde m elektron kütlesini, e elektrik yükünü, h Planck sabitini göstermektedir. Bu harflerin deneysel olarak saptanan değerleri formülde yerlerine konduğunda, bir saniyedeki titreşimi gösteren sayı, 32.903.640.000.000.000, elde edilmektedir. Barmel'in bulduğu bu sayıya "Rydberg sabiti" de denmektedir).

Bohr oluşturduğu atomun kuvantum kuramını yayımlamadan önce Rutherford'un incelemesine sunmuştu. Rutherford herşeyde basitliği arayan titiz bir kişiydi. Bohr'un yazısı karmaşık, uzun ve gereksiz yinelemelerle doluydu. Rutherford düzeltilmesini gerekli gördüğü noktalara değindikten sonra, "Çalışman gerçekten ilginç; kuramının atoma ilişkin pek çok probleme çözüm getirici nitelikte olduğunu söyleyebilirim", diyerek genç bilimadamını yüreklendirmişti.

Bohr'un kuramı 1913'de ingiltere'de yayımlanır. Ne var ki, bilimadamlarının bir bölümünün tepkisi olumsuzdur: onlara göre, ortaya konan, bir kuram olmaktan çok rakamlarla oluşturulan bir düzenlemeydi. Oysa, başta Einstein olmak üzere kimi bilimadamları, çalışmanın büyük bir buluş olduğunu farketmişlerdi. Kuramın, spektroskopi biliminin atomik temelini kurduğu çok geçmeden anlaşılır. Bir yandan da kuramı doğrulayan deneysel kanıtlar birikmeye başlar.

Kopenhag Teorik Fizik Enstitüsü başkanlığına getirilen Bohr 1922'de Nobel Ödülü'nü alır. Artık kısaca "Bohr Enstitüsü" diye anılmaya başlayan Enstitü'ye dünyanın pek çok ülkesinden genç fizikçilerin akım başlar (Bunlar arasında Heisenberg, Pauli, Gamov, Landau gibi sonradan ün kazanan genç araştırmacılar da vardı). Kısa sürede dünyanın en canlı bilim merkezine dönüşen Enstitü bir grup üstün yetenekli genç için bulunmaz bir eğitim ortamı olmuştu.

Bohr hem bilgin kişiliği, hem insancıl davranışlarıyla büyük hayaller peşinde koşan bu gençlere yetkin bir örnek, esin kaynağı bir öncüydü. O, ne Rutherford gibi dış görünümüyle sarsıcı, ne de Einstein gibi "arabaya tek başına koşulan at"tı.

Bohr çalışma yaşamında sergilediği istenç gücünün yanısıra neşe ve mizahıyla gönülleri fethetmesini biliyordu. Bir keresinde tartıştıkları bir teori üzerindeki sözlerini şöyle bağlamıştı: "Bu teorinin çılgınca bir şey olduğunu biliyoruz. Ama ayrıldığımız nokta, teorinin, doğru olması için yeterince çılgınca olup olmadığıdır."

Danimarka baştacı ettiği bu insanla ne denli övünse yeridir.

BAKINIZ
Bohr Atom Modeli

Son düzenleyen Safi; 12 Aralık 2016 15:50
Biyografi Konusu: Niels Bohr nereli hayatı kimdir.
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
25 Kasım 2007       Mesaj #2
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Niels Henrik David Bohr (1885-1962)

Niels Henrik David Bohr, 1885'de Copenhagen Universite 'sinde fizyoloji profesörü Christian Bohr'un oğlu olarak dünyaya geldi. Niels ve küçük kardeşi Harald(geleceğin matematik profesörü) gelişimi için çok olumlu bir atmosferde büyüdü, Babası çok seçkin bir profesördü. Onun okul yılarında fizikle ilgilenmesinde büyük etkisi olmuştur. Annesi de eğitim alanında önemli kişilerden biriydi. 1903' de Gammelholm Grammar okuluna girdikten sonra çok seçkin ve yetenekli bir profesör olan C. Christiansen 'in danışmanlığında Copenhagen Universite'sine girdi. Master derecesini 1909'da doktorasını 1911'de aldı. Daha öğrenciyken Copenhagen'daki bilimler akademisi tarafından bazı özel bilimsel problemlerin çözümü için ödül verileceği duyrulunca, Bohr akışkanların yüzey gerilimi konusunda deneysel ve teorik araştırma yapmaya başladı. Babasının laboratuvarlarında yaptığı bu çalışmayla duyurulan ödülü aldı. Bohr'un bundan sonraki çalışmaları daha çok teorikti.
Sponsorlu Bağlantılar

Doktora tezi tamamen teorik ve günümüzünde klasik problemlerinden olan, elektron teorisi yardımıyle metallerin özelliklerinin açıklanmasıydı. Bu teoriyle ilk defa Bohr, Planck'ın quantum teorisiyle çatıştı. 1911 sonbaharında kendi teorik çalışmalarıyla birlikte Sir J.J. Thomson' un danışmanlığında Cavendish Laboratuvarı'nda deneysel çalışmaları takip ederek kendini geliştirdi. 1912 ilkbaharında Manchester'da araştırmacıların yoğun bilimsel çalışmalar yürüttüğü ve daha çok radioactive olgular üzerinde çalıştığı Professor Rutherford laboratuvarında çalıştı. 1913'te the Philosophical Magazine'de yayımlanan alfa ışınımının soğurumu konusundaki teorik çalışmaları Rutherford'un çekirdeğin keşfinden sonra atomun yapısı üzerinde çalışmaya yöneltti. Planck'ın ortaya attığı quantum teorisinden alıntı yaparak, daha sonra Heisenberg'inde geliştirmesiyle, elementlerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini ortaya çıkartmak için kullanılacak olan atomun yapısını keşfetti. 1913-1914 yıllarında Bohr, Copenhagen ve 1914-1916 'da Manchester Victoria Universite'lerinde ders verdi.

1916'da Copenhagen Universitesi Teorik fizik profesörlüğü'ne atandı Ve 1920'den ölümüne kadar sürecek olan, onun için kurulan Institute for Theoretical Physics' in başına getrildi.1922 yılında onun keşfettiği atomun yapısının tanınmasıyla Nobel Fizik ödülü aldı. Bohr'un Enstütüsündeki 1930'dan sonraki faliyetleri çekirdeğin yapısı, parçalanması ve değişimi üzerine yoğunlaştı. Bir damla sıvı bu görüşe göre çekirdeğin çok iyi bir görüntüsüydü. Bu yüzden Nükleer fission'u da anlamamıza yarayan bu teoriye liquid droplet theory denildi. Bohr ayrıca quantum fizikteki problemlerin çözümünede önemli katkılarda bulundu.Bundan dolayı fizikteki bu büyük değişimin fiziğin temel özelliklerine bakışımızı nasıl etkilediğini, bu değişimin sonuçlarının atomik fiziğin bilinen yapısından ne kadar farklı olduğunu gösterdi. Bu görünüş 1933-1962 arasında birçok yazıda tartışıldı. Bu yazılar ingilizce olarak Physics and Human Knowledge adlı kitabında toplandı.

Yayımlarından bazıları: The Theory of Spectra and Atomic Constitution, University Press, Cambridge, 1922/2nd. ed., 1924; Atomic Theory and the Description of Nature, University Press, Cambridge, 1934/reprint 1961; The Unity of Knowledge, Doubleday & Co., New York, 1955. Nazilerin II. dünya savaşı sırasında Danimarka'yı istilasından sonra Isveç'e kaçtı.Savaşın son iki yılını atom enerjisi projesiyle ilgili olarak Ingiltere ve Amerika'da geçirdi. Geri kalan yıllarını atomik fiziğin barışcı uygulamaları ve atomik silahların gelişiminden dolayı ortaya çıkan politik problemlere ayırdı. Bohr yaşamının sonuna kadar zekasını canlı tuttu.Son yıllarında molecular bioloji üzerine yoğunlaştı. 1912'de Margrethe Nørlund ile evlendi. Ikisini kaybettiği altı oğlu oldu 18 kasım 1962'de öldü.
Kaynak : Nobel Fizik ödülleri

Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2015 22:56
Gerçekçi ol imkansızı iste...
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
29 Ocak 2008       Mesaj #3
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Niels Bohr
Niels Bohr

Niels Henrik David Bohr (7 Ekim 1885, Kopenhag - 18 Kasım 1962, Kopenhag), Danimarkalı ünlü fizikçi.
Kuantum kuramının atom yapısının belirlenmesinde ilk kez kendi adıyla anılan atom modelini oluşturdu. Kuantum fiziğinin gelişmesinde 50 yıla yakın bir süre öncü rol oynadı. Ayrıca atom çekirdeğinin "sıvı damlacığı modeli"ni geliştirdi.

Yaşamı
Söylentiye göre, Danimarka halkının övünç duyduğu dört şey vardır: Gemi endüstrisi, süt ürünleri, peri masalları yazarı Hans Christian Andersen ve fizik bilgini Niels Bohr. Bohr, bilgin kişiliği ve insancıl davranışlarıyla, büyük hayaller peşinde koşan gençlere örnek ve esin kaynağı olan bir öncüydü. O, ne Rutherford gibi dış görünümüyle ürkütücü ne de Einstein gibi "arabaya tek başına koşulan at" idi.
Daha önce Rutherford'un olağanüstü yeteneğini farketmiş olan Thomson, nedense Danimarkalı gence sıradan biri gözüyle bakıyordu. Tartışmalı bir toplantıda Bohr'un ileri sürdüğü bir çözümü irdelemeden yanlış diye geri çevirir, daha sonra aynı çözümü kendisi dile getirir. Bu olayı içine sindiremeyen Bohr yeni arayışlar içine girer.
Bu sırada bilim dünyasının parlayan yıldızı Rutherford'tur. Katıldığı bir konferansında Rutherford'un coşkusuyla büyülenen Bohr, Cavendish'i bırakır, Manchester'de onun ekibine katılır. Rutherford deneyciydi, Bohr ise kuramsal araştırmaya yönelikti. Ama iki bilimadamı arasındaki ilişki ömür boyu süren bir dostluğa dönüştü. Öyle ki, Bohr biricik oğluna hocanın adını (Ernest') verdi. Oysa, bursunun tükenmesi nedeniyle Manchester'de yalnızca altı ay kalabilmiştir.
Bohr oluşturduğu atomun kuvantum kuramını yayımlamadan önce Rutherford'un incelemesine sunmuştu. Rutherford her şeyde basitliği arayan titiz bir kişiydi. Bohr'un yazısı karmaşık, uzun ve gereksiz yinelemelerle doluydu. Rutherford düzeltilmesini gerekli gördüğü noktalara değindikten sonra, "çalışman gerçekten ilginç, kuramının atoma ilişkin pek çok probleme çözüm getirici nitelikte olduğunu söyleyebilirim," diyerek genç bilimadamını yüreklendirmişti.
Bohr'un kuramı 1913'te İngiltere'de yayımlanır. Ne var ki, bilimadamlarının bir bölümünün tepkisi olumsuzdur. Onlara göre ortaya konan, bir kuram olmaktan çok rakamlarla oluşturulmuş bir düzenlemeydi. Oysa, başta Einstein olmak üzere kimi bilimadamları, çalışmanın büyük bir buluş olduğunu farketmişlerdi. Kuramın, spektroskopi biliminin atomik temelini kurduğu çok geçmeden anlaşılır. Bir yandan da kuramı doğrulayan deneysel kanıtlar birikmeye başlar.
Kopenhag Teorik Fizik Enstitüsü başkanlığına getirilen Bohr, 1922'de Nobel Ödülü'nü alır. Artık kısaca "Bohr Enstitüsü" diye anılmaya başlayan Enstitü'ye dünyanın pek çok ülkesinden genç fizikçilerin akını başlar. Gelenler arasında Heisenberg, Pauli, Gamow, Landau gibi sonradan ün kazanan genç araştırmacılar da vardır. Kısa sürede dünyanın en canlı bilim merkezine dönüşen Enstitü bir grup üstün yetenekli genç için bulunmaz bir eğitim ortamı olmuştu.
Bohr çalışma yaşamında sergilediği istenç gücünün yanısıra neşe ve mizahıyla gönülleri fethetmesini de biliyordu. Bir teori üzerine tartışırken, sözlerini şöyle bağlamıştı: "Bu teorinin çılgınca bir şey olduğunu biliyoruz. Ama ayrıldığımız nokta, teorinin, doğru olması için yeterince çılgınca olup olmadığıdır."
Son önemli çalışmasını, 1939'da yaptı. Yeni keşfedilmiş olan çekirdek bölünmesinin neden bazı çekirdeklerde olup diğerlerinde olmadığını açıklamak için, bir büyük çekirdek ile bir sıvı damlası arasındaki benzerliği kullanmıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Bohr, New Mexico'daki Los Alamos'ta (ABD) atom bombasının geliş­tirilmesine katkıda bulundu. Savaştan sonra Kopenhag'a döndü ve burada 1962'de öldü.

Çalışmaları
Bohr'un bilimde ilgi odağı atom çekirdeğine ilişkin deney sonuçları değil, kuramsal bir sorundu: Bir elektrik birimi olan elektronun atom kapsamındaki davranışının bilinen fizik yasalarına ters düşmesinin nedeni ne olabilirdi? Normal olarak, pozitif yüklü çekirdeğin çevresinde dönen negatif yüklü elektronun, devinim sürecinde, elektromanyetik radyasyon salarak enerji yitirmesi ve çekirdeğe gömülmesi; atomun çökmesi gerekirdi.
Max Planck'ın kara-cisim radyasyon katastrofuna benzer bir katastrof! Planck karşılaştığı sorunu
58daf6d40d7bb4d6cd74ae963f91ebba
denklemiyle açıklamıştı. Bu sorun da belki kuvantum kavramına başvurularak açıklanabilirdi. Hiç değilse Niels Bohr böyle düşünmekteydi.
Sorun, "spektrum analizi" ya da "spektroskopi" denen konu kapsamındaydı. Bohr "çizgi spektrası"na ilişkin bir formülden nedense habersizdi. Bohr, formülü bir meslekdaşının yardımıyla sonunda öğrenir. Okul ders kitaplarına bile geçen formülün, Bohr'un gözünden kaçmış olması ilginçtir.
Bir aritmetik oyununu andıran işlemi 1885'te Balmer adında İsviçreli bir lise öğretmeni bulmuştu. Buna göre, örneğin, hidrojen spektrumundaki kırmızı çizginin frekansını saptamak için, 3'ün karesi alınır, l bu sayıya bölünür, çıkan bölüm 32.903.640.000.000.000 sayısıyla çarpılır. Yeşil çizginin frekansı için işleme 4, mor çizginin frekansı için 5'le başlanır. Balmer, formülünü ortaya koyduğunda hidrojen spektrumunda yalnızca üç çizgi biliniyordu. Sonra bulunan çizgiler için işleme 6, 7, 8, ... sayılarıyla başlanır.
Bohr 1912'de Kopenhag'a döndüğünde çözüm aradığı problemi birlikte getirmişti. Atomun yapısını açıklamaya çalışan Bohr için Balmer formülü niçin önemliydi? Yanıt basittir: Bohr, Planck sabiti h'yi kullanarak bu formülle enerji kuvantlarından oluşan spektrumu açıklayabileceğini görmüştü.
Başka bir deyişle, formülün sağladığı ipucuyla atomların normalde neden enerji salmadığı, elektronların neden hız kaybedip çekirdeğe gömülmediği açıklık kazanmaktaydı. Bohr'un o zaman bilinen fizikle bağdaşmaz görünen görüşü başlıca dört nokta içeriyordu:
  1. Elektron, olası tüm yörüngelerde değil, yalnız enerjisi Planck sabitiyle bir tam sayının çarpımına orantılı olan yörüngelerde devinir.
  2. Elektron, enerji değişimiyle kuvantum yörüngelerinin birinden öbürüne geçebilir; ancak çekirdeğe en içteki yörüngeden daha fazla yaklaşamaz.
  3. Bir kuvantum yörüngede devinen elektron bir iç yörüngeye düşmedikçe radyasyon salmaz. Bu düşüş belli bir miktarda ışık enerjisi üretmekle kalır. Üretilen enerjinin frekansı iki yörünge arasındaki enerji farkının Planck sabitine bölünmesine eşittir:
    Frekans = Enerji Kaybı / Planck Sabiti
  4. Bir elektronun taşıyabileceği enerjiler sınırlıdır ve bu kesintili enerjiler atomun kesintili çizgi spektrumunda yansır.
Atom yapısının anahtarını, salınan ışığın spektrumunda arayan bu görüşün, birtakım gözlemlere açıklık getirmekle birlikte, doğruluğu kuşkuluydu. Aynı gözlemler başka hipotezlerle de açıklanabilirdi. Ayrıca, elektronların Bohr'un öngördüğü biçimde davrandığını gösteren somut kanıtlar da ortada yoktu henüz. Kaldı ki, kuvantum yörüngeleri düşüncesi olgusal dayanaktan yoksundu.
Bohr'un hipotezi öncelikle hidrojen spektrumunu açıklamaya yönelikti. Gerçi olgusal olarak henüz yoklanmamıştı, ama hipotezin Balmer formülünde yer alan sayının anlamını belirginleştirmesi, geçerliliği açısından önemli bir avantaj sağlamaktaydı. Ayrıca, Bohr'un değişik kuvantum yörüngelerinin enerjilerini veren formülü, önerdiği atom kuramına istenen belirginliği kazandırır.

Aldığı ödüller
20px Nobel prize medalsvg 1922 Nobel Fizik Ödülü
Gerçekçi ol imkansızı iste...
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
23 Eylül 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
BOHR, Niels (1885-1962)

Danimarkalı fizik­çi Niels Bohr, ışınım ve atom kuramı konu­sundaki çalışmalarıyla ünlüdür. Atom kura­mına katkıları nedeniyle kendisine 1922'de Nobel Fizik Ödülü, nükleer silahların sınır­landırılması konusundaki barışçı çalışmaları nedeniyle de 1957'de Ford Vakfı'nın ilk Barış İçin Atom Ödülü verilmiştir.


Kopenhag'da doğan Bohr, Kopenhag Üniversitesi'nde öğrenimini ve doktora çalışması­nı tamamladıktan sonra 1911'de İngiltere'ye gitti. Ertesi yıl Ernest Rutherford'un Man-chester'daki laboratuvarında atomun yapısına ilişkin kuramsal çalışmalarına başladı. Rut-herford, en basit element olan hidrojen için bir atom modeli geliştirmişti. Bu modelden yola çıkan Bohr, atomun artı yüklü ağır bir çekirdek ile bu çekirdeğin çevresindeki yö­rüngelerde dolanan eksi yüklü elektronlardan oluştuğunu kanıtladı. Bohr'un kuramına göre elektronlar yalnızca belirli yörüngelerde bulu­nabilir. Bu durumda atom kararlıdır; ne enerji soğurur, ne de enerji yayar. Bir ato­mun ışık ışınları biçiminde bir enerji yayması için, elektronların bu kararlı yörüngeden çe­kirdeğe daha yakın olan bir iç yörüngeye atlamaları gerekir. Bu ışıma, kuvantum denen küçük "enerji paketleri" halinde salınır ve gene Bohr'un açıklamasına göre, elektron yörüngelerinin büyüklüğünü ve çekirdekten uzaklığını belirleyen de kuvantum sayılarıdır.
Bugün fiziğin temel kuramlarından biri olan kuvantum kuramı, Bohr'un çalışmaları­na başladığı dönemde daha yeni ortaya atıl­mıştı. Bohr, bilim adamları arasındaki yaygın inancı yıkarak, kuvantum kuramının eski kuramlarla çelişmediğini gösterdi.

II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar Dani­marka'ya girince, Naziler'e karşı olduğu için gizlice ülkesinden ayrılmak zorunda kalan Bohr, bir süre İsveç ve İngiltere'de yaşadı. Sonra ABD'ye geçerek New Mexico'daki Los Alamos atom laboratuvannda danışmanlık yaptı. 1945'te ilk atom bombasının atılmasın­dan hemen sonra da, atom silahlarının ulus­lararası denetimi için büyük bir çaba gösterdi. Aynı yıl ülkesine dönerek Danimarka Atom Enerjisi Komisyonu'nun başkanı oldu. Daha sonra yeniden Kuramsal Fizik Enstitüsü'nün başkanlığına getirildi


Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
2 Nisan 2011       Mesaj #5
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Niels Bohr

Atomun yapısı üzerindeki çalışmaları ve atomların saçtığı ışın araştırmaları ile tanınır.

Babası fizyoloji profesörü olan Bohr, 18 yaşında Kopenhag Üniversitesi’nde fizik tahsiline başladı. İyi bir futbolcuydu. Daha iyi bir oyuncu küçük kardeşi 1908 yılının dünya ikincisi Danimarka olimpiyat takımında yer aldı.

26 yaşında doktorasını da tamamlayan Bohr, ileri eğitim bursuyla Cambridge’e gönderildi. Burada elektron kuramcısı J.J. Thomson ile ve daha sonra Manchester’de onun öğrencisi ve yine atom kuramcısı Rudherford ile çalıştı. 27 yaşında beş oğlu olduğu söylenen bir evlilik yaptı. 31 yaşında, fizik profesörü atandığı Kopenhag Üniversitesi’ne döndü.

Rudherford, çekirdekli atom kavramını; yani merkezinde ağır çekirdek bulunan çevresinde daha hafif, bulutsu elektronların dolaştığı bir atom modelini ortaya atmıştı. Atomların nasıl enerji verdiklerini bu model ve Planck’ın on yıl kadar önce yayınladığı kuantum kuramı ile açıklıyordu. Elektronlar gittikçe daralan yörüngeler çizerek çekirdek etrafında dönüyor ve bu hareketleri enerji oluşturuyorlardı. Bohr, daralan yörünge ve sonuçta çekirdek üzerine düşen elektronların varolduğunu kabul etmiyordu.

Atom modeli için daha inandırıcı bir biçim ararken Balmer’in hidrojen tayfı formülü onu, hidrojen atomunu daha yakından incelemeye yöneltti. Hidrojen atomu Lorentz’in belirlediği salınımdayken elektromanyetik ışınım yapmıyordu. Aslında Maxwell’in yasaları temel alındığında, böyle bir ışınım yapması gerekiyordu. Maxwell’e göre, kapalı bir yörüngede kaldıkları sürece ışınım olmayacağı görüşündeydi. Bu çelişkinin nedeni, elektronun sadece bir tanecik kabul edilmesinden ileri geliyordu. Nitekim De Broglie, elektronun yalnız tanecik değil, dalga boyu özellikli de olduğunu gösterince çelişki giderildi. Schrödinger de elektronun çekirdek etrafında dönmediği, yalnızca çevrede durağan bir dalga oluşturduğu görüşüyle, ileri sürülenleri doğruluyordu.

Bohr,”Elektron,yörüngesini değiştirip çekirdeğe yaklaşınca, ışıma olur” diyordu. Fakat, ışın soğuran atomda da elektron çekirdekten daha uzak bir yörüngeye giriyordu. Bu nedenle, elektromanyetik ışınım, bu parçacıkların salınım veya hızlanmalarından değil; enerji düzeylerindeki değişmelerden ileri gelmeliydi. Bu düşünce, atom dünyasının insanın yaşadığı dünyaya benzemediğini gösteriyor, her geçen gün atomun yapısını sağduyu ile açıklamak güçleşiyordu.

Sağduyu, örneğin gezegenlerin yörünge değiştirmediklerini söylüyordu. Elektron da, öyle herhangi bir yörüngeye giremezdi. Ayrıca, her yörünge değişmez bir enerji karşılığı idi. Eğer elektron bir yörüngeden diğerine geçiyorsa,saldığı veya soğurduğu enerji sabit olmalıydı. Bu miktar, kuantumların tümü demekti.Böylece, Planck’ın kuantum kuramı, elektronların atom içinde durum değiştirmeleri olarak yorumlanıyordu.

Hatta Bohr, hidrojen tayfındaki çizgilere karşılık olan enerji yörüngelerini seçebiliyordu.Bununla, bir elktronu bir yörüngeden, çekirdekten daha uzak bir yörüngeye aktaracak miktardaki enerji kuantasının soğurulduğunu gösteriyordu. Özellikle, ilk kez Balmer’in dikkatleri çektiği hidrojen tayfındaki düzgünlük de açıklanabiliyordu.Elektronların belli enerjilerini hesaplayabilmek için Bohr, Planck’ın sabitesini 2*3,14 ile bölerek kullanıyordu.

Bütün bunlara karşılık, tayf çizgilerinin ince ayrıntılarını açıklamak için Bohr’un kullandığı model yetersiz derecede karmaşıktı. Yörüngelerin yalnız dairesel olduklarını varsayıyor; fakat bu, Summerfield’in beyzi yörüngeler varsayıldığında durumun ne olacağı araştırmasını başlatıyordu. Sonuçta, değişik yörüngelerin kabul edilmesi zorunluluğu ortaya çıktı. Yapılması gerekli düzeltmeler bir yana; Bohr’un modeli atom tayfındaki çizgilerin ilk başarılı açıklaması oldu veya tayf çözümlemeleri ile atomların iç yapıları öğrenildi. Fakat yaşlı kuşağın tamamı, bu gelişmeleri benimsemiyordu. Rayleigh, Zeeman ve Thomson kuşku içindeydiler. Ancak, Bohr’un her zaman minnettar kaldığı Jeans, ondan yana çıkıyordu. Aslında Thomson’un karşı çıkmaları nedeniyle, Bohr ondan ayrılmış ve Rutherford ile çalışmayı yeğlemişti.

Kuşkusuz sonuçta Bohr ezici bir başarı sağladı ve 1922 yılı Nobel Fizik Ödülü’nü aldı. Bunu izleyen yıllarda, ikisi de Nobel Fizik Ödülü alan Franck ve Hertz, deneysel çalışmalarıyla Bohr kuramını doğruladılar. Bohr, hidrojenden daha karışık atom modellerini bir türlü geliştiremiyor ve “Birden fazla elektronun bulunduğu atomlarda iç içe küreler vardır. Herhangi bir elementin kimyasal özelliklerini belirleyen en dış küredeki elektron içeriğidir” diyerek çok küreselliğe ilk işaret edenlerden biri oluyordu. Bu düşünce Pauli sayesinde meyvesini verdi. Elektronun hem parçacık (bohr’un fikri) hem dalga (Schrödinger’in düşüncesi) olarak tanımlanması, 1927 yılında Bohr’u, bugün “tümlerlik” diye bilinen ilkeyi önermeye zorladı. Bu, bir şeyin birbirinden tamamen bağımsız; fakat her ikisi de kendi koşullarında geçerli, iki değişik biçimde kabul edilmesi ilkesidir.

1920-1930 döneminde Bohr, bir özel bira şirketinin desteğinde Atom Çalışmaları Enstitüsü’nü Kopenhag’da kurup yöneterek, (Joule zamanından beri bira sanayinin kuramsal fiziğe en büyük katkısı) burayı kuramsal fiziğin merkezi yaptı ve bilimsel yetenekleri Kopenhag’da toplayarak adeta yeni bir “İskenderiye” oluşturdu. 1933 yılında Hitler Almanya’da iktidara gelince, korku içindeki meslektaşları yararına elinden geleni yaptı, özellikle Yahudi fizikçilerin güvenliğini sağladı. Bir toplantı için 1939 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ni ziyareti sırasında Hanh’ın “Uranyum, nötronlarla (on yıl kadar önce Chadwick’in bulduğu yüksüz dolayısıyla nötron adı verilen parçacık) bombardıman edilirse parçalanır (fission)” düşüncesini Lisse Meitner’in açıklayacağını söylemesi üzerine toplantı dağıldı ve bilim adamları bu düşünceyi sınamak üzere ülkelerine döndüler. Daha sonraları bu düşünce doğrulandı ve olaylar hızla gelişerek atom bombasında doruk noktasına ulaştı.

Bohr, fisyon sürecine ait bir kuram geliştirmeye koyuldu. Bunda atom çekirdeğinin sıvı damlası gibi davrandığını varsayıyordu. Bohr, bu modelden yararlanarak, birkaç yıl önce Dempster’in bulduğu uranyum 235 izotopunun fisyona uğradığı sonucuna vardı ve bu çıkarımı kısa süre sonra doğrulandı.

Danimarka, 1940 yılında işgal edilince Chadwick’in önerisine uyarak ve bin bir güçlükle İsveç’e kaçtı, böylece muhakkak bir tutuklanmadan kurtuldu. Orada faaliyetlerini genişleterek, çoğu Yahudi bilim adamının Hitler’in elinden kurtulmasını sağladı. Sonra küçük bir uçakla İngiltere’ye geçerken yüksekten uçmak zorunluğu, neredeyse oksijensiz kalıp ölümüne sebep olacaktı. Danimarka’dan ayrılmadan önce Franck ve Lane’nin kendisine emanet ettikleri Nobel madalyalarını da birlikte aldı (kendi madalyasını da Finli savaş kurbanlarına yardım için hibe etmişti) ve asit dolu bir şişeye doldurarak Nazilerin elinden kurtardı.

1945 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne geçerek Los Alamos’daki atom bombası projesinde çalıştı. Atom bombasının sonuçları hakkındaki endişeleri ve uluslar arası denetim amacıyla atom sırlarının bütün müttefiklerce paylaşılması isteği Winston Churchill’i neredeyse tutuklanmasını emredecek kadar kızdırmıştı. Savaştan sonra Kopenhag’a döndü, asitte erittiği altını çöktürerek madalyaları yeniden döktürdü ve sahiplerine ulaştırdı. Bohr, atom enerjisinin barışçı amaçlarla kullanılması için durmadan, yorulmadan uğraştı ve 1955 yılında Cenova’da ilk “Barış için Atom Toplantısını” düzenledi. Bu çabaları da “Barış için Atom” armağanı ile ödüllendirildi.
miyase33 - avatarı
miyase33
Ziyaretçi
12 Mart 2012       Mesaj #6
miyase33 - avatarı
Ziyaretçi
Niels Bohr (1884-1962)

Kopenhag'da (Danimarka) doğdu ve yaşamının büyük kısmını orada geçirdi. Oradaki üniversiteden 1911 yılında doktorasını aldıktan sonra Bohr, bilimsel ufuklarını genişletmek amacıyla, İngilte­re'ye gitti. Rutherford'un Manc-hester'daki laboratuarında Bohr, yeni keşfedilmiş ve mevcut fizik ilkeleriyle çelişki içinde olan ato­mun çekirdekli modeli ile tanıştı.

Bohr, ışığın kuantum kuramının atomun yapısını anlamakta anahtar olduğunu seziyordu. 1913'te Kopenhag'a döndüğünde, bir arkadaşı Bohr'a, hidrojenin bir seri tayf çizgisi için Balmer'in verdiği bağıntı­nın ilgisini çekebileceğini önerdi. Bohr daha sonra "Balmer'in bağıntısını görür görmez, benim için herşey anında açıklığa kavuştu" demiştir. Kuramını oluşturmak için Bohr, iki dev­rimci fikirle işe başladı. Bunlardan birincisi, atomdaki bir elektronun çekirdeğin etrafında sadece belirli yörüngelerde dolanabileceği; diğeri ise atomun sadece, bir elektron izin verilen bir yörüngeden bir diğerine atladığında bir foton ya­yımlanabileceği veya soğurulabileceği idi.
İzin verilen bir yörünge için koşul nedir? Bunu bulmak için Bohr karşılığı bulunma ilkesi olarak bilinen bir ilkeyi yol gösterici olarak kullandı. Kuantum sayıları çok büyük oldu­ğunda, kuantal etkiler çok belirgin olmamalı ve kuantum ku­ramı klasik fizikle aynı sonuçları vermelidir. Bu ilkeyi uygu­layınca, izin verilen bir yörüngedeki elektronun açısal momentumunun h = h/2n 'nin katları olması gerektiğini gördü. On yıl sonra, Louis de Broglie, açısal momentumun kuantumlanmasını, hareketli elektronun dalga özelliğini kul­lanarak açıkladı.
Bohr, sadece Balmer serilerini değil, hidrojenin bütün tayf serilerini açıklamayı başardıysa da kuramının yayınlanması büyük tartışmaya yol açtı. Einstein, kuramının şevkli bir des­tekleyicisi olmasına rağmen klasik ve kuantum kavramlarının cesurcasma karıştırılması hakkında şu yorumu yaptı: "İnsan başarılarından [kuramının] dolayı utanç duymalıdır, çünkü bu başarılar Cizvitlerin 'Sağ elinin yaptığını sol elin bilmesin' özdeyişine uyma pahasına kazanılmıştır." Başka tanınmış fizikçilerin hissettikleri rahatsızlık daha derindi: Otto Stern ve Max Laue, eğer Bohr haklı çıkarsa fiziği bırakacaklarını söy­lediler. (Daha sonra fikirlerini —iyi ki— değiştirdiler.) Bohr ve diğerleri, bu modeli, çok elektronlu atomlara genişletmeye çalışırken zaman zaman —örneğin, o zaman bilinmeyen haf­niyum elementinin özelliklerinin doğru olarak önsöyülme-sinde— başarılı oldular fakat gerçek ilerleme için Wolfgang Pauli'nin 1925'teki dışarma ilkesini beklemek gerekti.
1916'da Bohr, Rutherford'un laboratuarına döndü ve 1919'a kadar kaldı. Aynı yıl, kendisi için, Kopenhag'da bir kuramsal Fizik Enstitüsü kuruldu ve ölümüne kadar burasını yönetti. Enstitü, buradaki düzenli toplantılarda yapılan fikir alışverişleriyle uyartılan kuantum kuramcıları için sanki bun­ları dünyanın her tarafından çeken bir mıknatıs gibiydi. Bohr 1922'de Nobel ödülü aldı. Son önemli çalışmasını, 1939'da yaptı. Yeni keşfedilmiş olan çekirdek bölünmesinin neden bazı çekirdeklerde olup diğerlerinde olmadığını açık-lamak için, bir büyük çekirdek ile bir sıvı damlası arasındaki benzer­liği kullanmıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Bohr, New Mexico'daki Los Alamos'ta (ABD) atom bombasının geliş­tirilmesine katkıda bulundu. Savaştan sonra Kopenhag'a dön­dü ve burada 1962'de öldü.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
8 Nisan 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
BOHR ATOM MODELİ
Bohr yaptığı çalışmalarda Rutherford atom modeline göre,elektronların çekirdek etrafında dönmeleri ile enerji yaymaları sonucunda enerjilerinin azalacağını ve çekirdek üzerine düşeceklerini hesapladı, fakat böyle bir elektron düşmesi gerçekleşmediği için Rutherford atom teorisinin bazı yanlışlıklarının olması gerektiğini fark etti ve bu teoriye bazı eklemeler yaptığı yeni bir atom modeli ortaya attı.Rutherford, elektronların çekirdekten oldukça uzakta yer aldığını ifade etmişti. Bohr da elektronların ne kadar uzakta yer aldıklarını, çekirdek etrafındaki hareketlerini ve enerjilerini incelemiştir.Araştırmaları 1H, 2He ve 3Li+ gibi küçük atom ve iyonlar üzerinde olmuştur.Elde ettiği sonuçlar küçük atomlar için doğru iken büyük atomlar için hatalı olmuştur.
Bohr Atom Teorisine göre:
1. Elektronlar çekirdek çevresinde rasgele dairesel bir yörüngede değil, çekirdekten oldukça uzakta sabit bir enerjiye sahip dairesel yörüngelerde hareket ederler.

DEVAMI Bohr Atom Modeli
SİLENTİUM EST AURUM
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Ocak 2018       Mesaj #8
Avatarı yok
Yasaklı

Niels Bohr!


Bohr atom modeli ve Bohr teorisi atom fiziği alanında geniş yer tutar. İlgili teori klasik yaklaşımdan kuantum mekaniksel yaklaşıma bir geçiş oluşturur. Az sayıda kuantum koşulu kullanır. Genel anlamda atomların kuantum mekanik incelenmesine Bohr teorisi ile başlanır. Kuantum Teorisi alanında yer alan Bohr tümleme ve Bohr karşılama ilkeleri de klasik ve kuantum teoriler arasında bağ kuran ilkelerdir.

Niels Bohr, atomların yapısı ve özellikle de hidrojen atomu ile ilgili olarak atomdan yayılan ışıma konusundaki çalışmaları nedeniyle Nobel ödülü almıştır.

Benzer Konular

5 Ocak 2018 / SEDEPH Fizik
14 Ekim 2015 / Mystic@L Bilim ww