Arama

Hormonlar

Güncelleme: 17 Aralık 2008 Gösterim: 17.682 Cevap: 2
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
12 Eylül 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Hormonlar
İnsan vücudunda hormon denen kimyasal ileticilere dayalı özel bir bilgi taşıma sistemi vardır. Bu organik kimyasal maddeler kanalsız iç salgı bezlerinde yapılır ve doğrudan kan dolaşımına verilir. Çoğu durumda bu hormonlar kan dolaşımıyla hedef organlara ulaşır ve orada biyokimyasal tepkimeleri başlatır ya da durdurur.
En önemli iç salgı bezleri hipofiz, tiroit, paratiroitler, pankreas, böbreküstü bezleri ile yumurtalıklar ve erbezleridir. Aşağıda bu salgı bezlerinin ürettiği hormonlar incelenecektir. Mide, incebağırsaklar ve böbrekler de hormon üretir. Ayrıca epifiz bezi ve timus bezinin de hormon salgıladığı düşünülür.
Sponsorlu Bağlantılar
Gebe kalan memeli hayvanların etenelerinin de salgı işlevi vardır. Etene hem yumurtalık ve hipofiz hormonlarını yapabilir, hem de kendine özgü hormon salgılar.
Canlıların pek çoğu hormon üretir. Örneğin böceklerin yaşamlarının değişik evrelerinde büyümelerini durduran ya da hızlandıran hormon salgıları vardır. Bu hormonların dengede tutulmasıyla böcek normal bir gelişme gösterir. Böceklerin deri değiştirmelerini ve başkalaşmalarını etkileyen ektizom önemli bir böcek hormonudur.
Bitkiler de hormon üretir. En iyi bilinen bitki hormonu, kök ve gövde büyümesini uyaran indoliasetik asittir.

Hipofiz Bezi Öbür Salgı Bezlerini Denetler

Beynin altında yer alan hipofiz bezinin ön lob (adenohipofiz) ve arka lob (nörohipofiz) adlı iki bölümü vardır. Bazı hayvanlarda bulunan orta lob da ön lobla birlikte değerlendirilir.
Hipofiz bezi vücuttaki öbür iç salgı bezlerinin birçoğunun işleyişini etkiler. Hipofiz hormonlarının büyük bölümü ön lobda yapıldığından ön hipofiz vücudun “ana” salgı bezi olarak anılır. Ön hipofiz hormonları kimyasal açıdan polipeptit ya da karmaşık protein yapısındadır. Bu gruptaki hormonlar büyüme hormonu (GH), prolaktin hormonu, adrenokortikotrop hormon (ACTH), lipotropik hormon (LPH), tiroid uyarıcı hormon (TSH), folikül uyarıcı hormon (FSH), ara hücre uyarıcı hormon (ICSH) ve melanosit uyarıcı hormondur (MSH). Hipofiz arka lobu ise hormon üretmez; beynin hipotalamus bölümünden üretilen iki hormonu depolar. Her ikisi de polipeptit yapısında olan bu hormonlar vazopressin ve oksitosindir.
Hemen hemen bütün ön hipofiz hormonları belirli dokular üzerinde etki gösterir. Yalnız büyüme hormonu vücudun bütününü etkiler; ayrıca öbür hormonları destekler. Prolaktin meme dokusunun gelişimini ve süt yapımını denetler. ACTH böbrek üstü bezlerinin steroid hormonları salgılamasını sağlar. TSH tiroit bezinin tiroksin salgısını uyarır. FSH ile ICSH gonatların, yani yumurtalık ve erbezlerinin eşey hormonları salgılamalarını sağlar. MSH derideki renk değişikliğini belirleyen melanositleri uyarır. LPH de yağ dokularındaki lipiti harekete geçirir.
Hipofiz bezinin yaşamın ilk yıllarında tam gerektiği kadar büyüme hormonu salgılaması gerekir. Eğer bu dönemde gerekenden az büyüme hormonu salgılanırsa çocukta cücelik, aşırı hormon salgılanırsa da devlik gelişir. Ama bu hastalık maymunlardan elde edilen büyüme hormonu ya da insan büyüme hormonu (HGH) verilerek tedavi edilir. Yetişkinlikte aşırı büyüme hormonu üretimi akromegali hastalığına yol açar ve çene, el ve ayaklar büyür. Bu durumda hipofiz bezinin ameliyatla alınması gerekir.
Hipofiz bezinin arka lobundan salgılanan vazopressin hormonu damarları etkileyerek tansiyonu yükseltir. Vücudun su tutmasına yardımcı olduğundan bazen antidiüretik hormon olarak da adlandırılır. Bu hormon böbreklerin aşırı idrar üretmesini engeller. Vazopressin yokluğunda insanlarda şekersiz diyabet hastalığı görülür ve hasta günde 30 litreye kadar idrar yapar. Oksitosin dölyatağının kaslarını kasarak doğumu başlatır; annenin memelerinden süt salgılamasına yol açar ve doğum sonrası kanamayı denetler.

Tiroit Bezi Vücut Enerjisini Düzenler

Tiroit bezi boyunda, soluk borusunun her iki yanında yer alır. İki lobu ortadan birleştiren dokuyla tiroit bezi “H” harfine benzer. Yetişkinlerde tiroit bezinin ağırlığı ortalama 30 gr’dır. TSH’nin sürekli etkisi altında çalışan tiroit bezi, gıdalarla alınan iyotlu bir aminoasit türevi olan tiroksin ile kimyasal olarak ona benzeyen triiyodotrinonine dönüşür. Bu kimyasal maddeler vücudun enerji gereksimini karşılamak için alınan gıdaların yakılma hızını ve tiroit hormonuna duyarlı genlerin ifade edilmesini düzenler.
Tiroit bezinin çok çalışarak aşırı miktarda tiroksin salgılamasına hipertiroidizm denir. Hipertiroitli insanlar sinirli, çok enerji harcayan ve huzursuz kişilerdir. Hastalık ameliyatla ya da radyoizotop tedavisi ile iyileştirilir. Buna karşılık, hipotiroidizm tiroit hormonu eksikliğidir; ya tiroit bezinin yapısındaki bir kusurdan ya da bezin işlevini bozan gıdaların alınmasından kaynaklanır. Hipotiroit küçük yaşlarda başlarsa fiziksel ve zihinsel gelişmeyi büyük ölçüde engelleyerek kretenizme yani cücelik ve zeka geriliğine yol açar. Zamanında fark edilirse kretenizm çoğu kez tiroksin tedavisi ile iyileşir.
Tiroit ayrıca vücudun kalsiyum düzeyini denetleyen polipeptit yapısında tirokalsitonin adlı hormonu salgılar. Bu hormon gıdalarla alınan D vitamini ve tiroit bezinin paratiroit denen dört küçük salgı bezinin salgıladığı paratiroit hormonları ile birlikte sağlıklı kemik gelişmesi sağlar.
Tiroit bezi etkinliğinin temel ölçütü bazal metabolizma hızıdır (BMR). Tiroit, BMR’yi düzenleyerek vücudun enerji üretim hızını denetler; sıcak ve soğuk hava koşulları gibi çevre etkilerine uyarlanmasını sağlar.

Pankreas ve Şeker Hastalığı

Pankreas bezi polipeptit yapısında iki önemli hormon olan insülin glükagon salgıladığından yaşamsal önem taşır. Bu hormonlar pankreasın Langerhans adacıkları denen bölümünde yapılır.
İnsülin vücudun neredeyse her hücresini etkiler, çünkü karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasına katılan bir hormondur. İnsülin yokluğu, sık görülen ve ölümle sonuçlanabilen şeker hastalığına yol açar. Şeker hastalarının kanında yüksek düzeyde glikoz, yani şeker bulunur ve hasta insülin tedavisi görmezse dokuları enerji gereksinimini karşılayacak glikozu kandan alamaz. Hasta güçsüzleşir. İdrarla aşırı su kaybı ve vücut ortamının asitleşmesi gibi sorunlar ortaya çıkar. Susama artar. Hücreler kaybettikleri enerjiyi yerine koyamazsa tükenir ve hasta ölebilir. Neyse ki, şeker hastalığı insülin iğneleriyle tedavi edilebilmektedir. Hastalığın hafif olduğu durumlarda pankreas insülin üretmekte, ama yeterince salgı yapamamaktadır. Protein yapısında olmayan bazı ilaçlarla pankreasın yaşamı sürdürmeye yetecek düzeyde insülin salgılaması sağlanabilir. Şeker hastalığı glikoz tolerans testiyle kolayca tanınabilir. Bir glikoz eriyiği içirilen insanda eğer şeker hastalığı varsa, kanda şeker düzeyi uzun zaman sonra bile çok yüksek bulunacaktır. İnsülin fazlalığı da bir başka tehlikeli pankreas hastalığıdır. Aşırı insülin salgılaması zayıflama, kaygı, ruhsal çöküntü gibi belirtilere yol açan, hatta tehlikeli kasılma nöbetleri ve şokla sonuçlanabilen ciddi bir hastalıktır. Tedavisi ameliyatla ya da glikoz verilerek yapılır.
Pankreasın salgıladığı öbür hormon olan glükagon, kanın şeker düzeyini yükseltir. Glükagon ve insülin birlikte etki göstererek kandaki glikoz miktarını normal düzeyde tutar ve vücuda sürekli ve düzenli glikoz sağlar.

Böbreküstü Bezlerinin Önemi

Yaşamsal önem taşıyan böbreküstü bezleri, böbreklerin hemen üzerinde yer alır. Her biri korteks denen bir kabuk bölgesi ile medulla ya da öz denen iç bölgeden oluşur. Bu iki bölge kimyasal yapısı farklı hormonlar üretir.
Kabuk bölgesi ACTH’nin denetimi altında çalışarak steroit grubu hormonları salgılar. Salgıladığı iki grup steroit vardır. Glükokortikoitler ve mineralokortikoitler. Bu hormonlar değişen ölçülerde gıda metabolizmasını ve mineral dengesini düzenler. Bir glükokortikoit olan kortizol tıpta iltihaplara karşı kullanılır. Ayrıca doku ya da organ nakli yapılan hastalara vücudun yeni organı reddetmesini önlemek için verilir.
Böbreküstü bezi kabuk bölgesi yetersizliğinde Addison hastalığı görülür. Hastalığın başlıca belirtileri zayıflama, tansiyon düşmesi, vücut sıcaklığının azalması ve sodyum kaybıdır. Tedavisi kortizol ve sodyumklorür ile yapılır. Kadınlarda böbreküstü bezleri kabuk bölgesinin çok çalışması aşırı kıllanmaya yol açar.

Hormonlar ve Üreme

İnsanlarda üreme işlevini etkileyen hormonlar hipofiz bezinde ve kadınlarda yumurtalıklar ile erkeklerde erbezlerinde yapılır. Gebelik sırasında etene de hormon üretir.
Annenin dölyatağında gerçekleşen çeşitli olaylar büyüyen dölütün cinsiyetini ve biçimini etkiler. Her ne kadar dölütün cinsiyetini genler belirlese de eşey organlarının cinsiyete uygun olarak gelişmesi için belirli hormonların etkili olması gerekir. Doğduğunda bebeğin eşey organları etkin değildir, ama ergenlik dönemine değin hergün küçük değişiklikler gerçekleşir. Daha sonra FSH ve ICSH düzeylerindeki değişimler sonucunda ergenin eşey organları kendi hormonlarını üretmeye başlar.
FSH ve ICSH erbezlerini etkilemeye başlayınca genç erkeklerde 16 yaşına doğru olgun sperma hüçreleri oluşur. En önemli erkeklik hormonu olan testesteron da sperma üretiminde önemli rol oynar. Testesteron ayrıca prostat bezi ve ersuyu torbacıkları gibi yardımcı eşey organların ve ikincil eşey özelliklerin gelişimini etkiler.
Kızlarda FSH ve ICSH yumurtalıkları etkileyince yumurtalık foliküllerinde bir yumurta hücresi gelişmeye başlar. Önce FSH, ardından ICSH’nin etkisi altında folikül olgunlaşır ve sonunda patlayarak yumurta hücresini dışarı atar. Serbest kalan yumurta hücresi iki yumurtalık kanalının birinden geçerek bir spermayla karşılaşırsa döllenmek üzere aşağıya doğru yol alır. Bu arada patlamış durumdaki folikülün artıkları sarı cisim (corpus luteum) denen küçük bir yapıya dönüşerek gebeliğin sürdürülmesi için gerekli olan progesteron hormonunu üretir. Yumurta döllenmezse sarı cisim yok olur.
Progesteron ve östrojen dişi eşey hormonlarıdır. Bunlar vücudun biçimi, sesin inceliği gibi ikincil eşey özellikleri ve dölyatağı, dölyolu gibi yardımcı dişi organlarının gelişimini denetler. Aylık adet kanamalarının düzenini de bu hormon sağlar. Bazı düzensizlikler görülse de kadınların çoğunda önce östrojen sonra progesteron etkisiyle ayda bir kez dölyatağı iç yüzeyini kaplayan doku güçlenir ve gebeliğe hazır duruma gelir. Eğer adet döneminin ortalarında serbest kalan yumurta hücresi döllenmezse, döl yatağını kaplayan doku gereksiz hale gelir ve adet kanamasıyla atılır. Ardından yeni bir adet dönemi başlar. Ama yumurta döllenirse güçlendirilmiş dölyatağı iç yüzey dokusu korunur. Östrojen ve progesteronun etkisiyle dölyatağı duvarında döllenmiş yumurta hücresinin yerleşip gelişeceği bir yer hazırlanır; etene gelişmeye ve hormon yapımına başlar. Dölüt büyüdükçe annenin hipofiz bezinden salgılanan prolaktin hormonu meme dokularını süt yapımı ve akışına hazırlar.

Hormon Salgısının Geribesleme Aracılığıyla Denetimi

Hipofiz bezi vücudun hormon dengesini sağlamak üzere salgıbezlerinin etkinliğini düzenler. Bu denge hipofiz bezinin dolaşıma verdiği hormonları denetleyen bir geribesleme sistemiyle sağlanır. Örneğin hipofizin salgıladığı FSH ve ICSH salgılamaması konumutu verir. Bir süre sonra eşey bezlerinin salgıladığı hormon düzeyi yeniden düşünce FSH ve ICSH salgısı kendiliğinden başlar. Bu geribesleme sürecinde beyin çok önemli rol oynar; bazı kimyasal maddeler üreterek hipofizi hormon salgılamak üzere uyarır. Örneğin eşey hormonlarının kandaki düzeyi tarafından uyarılan beyin hormon salgılatıcı maddelerinin salgısını durdurabilir ya da başlatabilir. Bu süreçte sinir ve iç salgı bezleri sistemleri birlikte etki gösterir. Böylece vücuda gereken hormonlar bir denge içinde salgılanır. Geri besleme mekanizmaları beyin ile tiroit ve beyin ile böbreküstü bezleri arasında da vardır.
Vücutta çok sayıda hormon yapılır. Ama acaba bir organ kan dolaşımındaki sayısız hormondan hangisinin kendi gereksinimine uygun olduğunu nasıl belirler? Ya da bir hormon vücutta etkilemesi gereken organı nasıl seçebilir? Hormon seçiciliğini alıcılar sistemiyle açıklayan kurama göre belirli hormonlara karşı duyarlı dokularda alıcılar vardır. Bunlar genel dolaşımla dokuya gelen kandan gerekli hormonları avlar. Steroit, polipeptit ya da protein yapısındaki hormonlar için ayrı alıcılar vardır. Bir alıcı genel kan dolaşımından bir hormonu yakalayınca, hemen “ikinci haberci” denen başka bir grup maddelerin salgılamasını başlatır. İkinci haberciler cAMP (siklik adenozin monofosfat) ve cGMP (siklik goanozin monofosfat) gibi maddelerdir. Bunlar hücre içi ve hücrelerarası tepkimeleri düzenler.

Hormonların Tıpta ve Hayvancılıkta Kullanımı

Hormon yetersizliği çeken hastalar, gereken hormon verilerek tedavi edilir. Örneğin cücelik belirtileri gösteren hipofiz hastalarına HGH (insan büyüme hormonu), şeker hastalarına da insülin verilir. Hormonlar nüfus planlamasında da kullanılır.
Doğum kontrolü yöntemlerinden biri olan ağızdan alınan doğum kontrol hapları doğal yumurtalık hormonlarıyla bunlara çok benzeyen sentetik maddelerden oluşur. Bu haplarda bulunan östrojen ve progesteron karışımı yumurtlamayı engelleyerek gebeliği önler.
Bazı aileler kadının yumurtalıklarının iyi çalışmaması ya da erkeğin erbezlerinin sperma üretmemesi yüzünden çocuk sahibi olamaz. Bu sorunlar insan hipofizinden elde edilmiş FSH ve ICSH kullanılarak tedavi edilir. Aynı amaçla yalnızca etenenin ürettiği insan koriyonik gonadotropin hormonundan da yararlanılabilir. Ama kadın kısırlığının tedavisi sırasında bazen yumurtalıkların aşırı uyarılması çoğul gebeliğe yol açabilir.
Adetten kesilmiş kadınlara östrojen verilerek menapoz döneminde görülen ve kemik kitlesinde azalma yaparak kırık oluşumunu kolaylaştıran osteoporoz hastalığından korunma sağlanabilir. Östrojen tedavisiyle başta menopoz rahatsızlıkları ile bazı yumurtalık hastalıkları da iyileştirilebilir. Ama son yıllarda östrojen tedavilerinin bazı tehlikeli sonuçlara yol açtığı belirli kanser türleri ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Dolayısıyle östrojen kullanımı azalmaktadır.
Laboratuvarlarda üretilen sentetik sığır büyüme hormonu(BGH) ayda bir iki kez süt ineklerine verildiğinde hayvanın süt verimi %30’a kadar artar. Gene bir büyüme hormonu olan sığır somatotropin (BST) sığırlarda hem yağsız et, hem de süt verimini arttırır. Bu hayvanların et ve sütleri insanların tüketimi için satılabilmektedir, ama örneğin ABD’de BGH ve BST’nin satışına ve sürekli kullanımına izin verilmemiştir. Hayvancılık birlikleri ve çevre örgütleri de bunların kullanımına şiddetle karşı çıkmaktadır. ABD’de bazı süpermarket zincirleri hormonlu et ve sütleri kabul etmemektedir; büyük süt üreticisi bazı eyaletlerde de hormonlu süt üretimine karşı yasalar çıkarılmıştır.
Bilim adamları doğal hormonların kimyasal yapılarını inceleyerek, onların yerini alabilecek bir çok kimyasal maddeyi bireşim yoluyla üretmeyi başarmışlardır. Steroit hormonlar karmaşık polipeptit ve protein yapılı hormonlardan daha basittir. Ama zamanla sağlanan ilerlemeler ACTH, insülin, tirokalsitonin, oksitonin ve vazopressin gibi hormonların laboratuvarlarda üretilmesine de olanak vermiştir. Polipeptit ve protein yapısındaki hormonlar belirli bir düzen içinde sıralanmış aminoasit zincirlerinden oluşur. Bilim adamları ilk aşamada hormonu oluşturan yapıtaşlarının birkaç parçasını üretip, daha sonra bunları birbirine ekleyerek hormonları elde etmişlerdir. Son yıllarda ise yeni bir yöntem geliştirilmiştir. Bu işlemde hormon molekülünün en sonundaki aminoasit bir reçine ya da benzer bir maddeye tutturulur; daha sonra tersten gidilerek aminoasit dizisi hormon molekülünün en başına kadar tamamlanır ve son aşamada tamamlanan zincir reçine kökünden kurtarılarak hormon molekülü elde edilir. Katı hal yöntemi denen bu işlem otomatik olarak yapılabilir ve çok miktarda sentetik hormon hızla üretilebilir. DNA moleküllerini yeniden birleştirmeye dayalı genetik mühendisliği işlemleriyle de insülin ve insan büyüme hormonu üretiminde gelişmeler sağlandı.



KAYNAKLAR :

v BRITANICA COMPTON’S

v INTERNETTE ÇEŞİTLİ SAĞLIK SAYFALARI

v TIP SÖZLÜĞÜ

v MEDICANA SAĞLIK ANSİKLOPEDİSİ


Son düzenleyen asla_asla_deme; 31 Ekim 2008 14:55 Sebep: Konu Üzerime Geçmiştir
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
31 Ekim 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Genellikle bir iç salgıbezince üretilen ve belirli bir organı uyararak çalışma­sını etkileyen kimyasal maddelerdir. Nitekim bu maddelerin adı da "uyarıcı" anlamındaki Yunanca bir sözcükten türetilmiştir. İnsanda ve omurgalı hayvanlar­da çeşitli fizyolojik işlevlerin düzenlenmesin­de rol oynayan birçok hormon vardır. Her hormon ayrı bir salgıbezinden salgılanır ve uyarıcı işlevi yalnızca belirli bir ya da birkaç organa özgüdür. Çünkü iç salgıbezinin doğru­dan kana boşalttığı bir hormon vücutta dola­şırken, yalnızca "hedef organ"daki özel alıcı hücreler bu maddeyi "tanıyarak" içeri girme­sine izin verir. Böylece hormonun uyarıcı etkisiyle o organ çalışmasını hızlandırır, ya­vaşlatır ya da kendi salgılarını boşaltmaya başlar. Bu nedenle hormonlar, hedef organla­ra kimyasal mesaj taşıyan özel haberciler olarak tanımlanabilir.
Kandaki her hormonun miktarı sinir siste­mi ve başka hormonlar aracılığıyla sürekli denetlenir. Vücuttaki bütün iç salgıbezlerinin eşgüdümünden sorumlu olan ve birkaç ayrı hormon salgılayan hipofize bu konuda büyük görevler düşer. Hangi hormon gerekliyse, hipofiz hormonları o maddeyi üreten salgıbe yerini bulabilir. Bu nedenle erkek ile dişinin çiftleşerek üremesinde bu madde önemli bir rol oynar.
Sponsorlu Bağlantılar

MsxLabs & TemelBritannica

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
17 Aralık 2008       Mesaj #3
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
Hormon Nedir
Özel bezler tarafından kana salgılanan ve kan yolu ile ulaştıkları organ ve dokularda fonksiyon düzenleyici olarak çok düşük miktarları ile görev yapan organik bileşiklere "uyarma" anlamına gelen "hormon" denilir. Hormonlar, çok az miktarları ile etki etmeleri ve biyolojik katalizör gibi davranmaları nedeniyle enzimlere çok benzemekle beraber bazı yönlerden farklıdırlar.
Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
  1. Hormonlar etki gösterdikleri organdan başka bir organda sentezlenirler.
  2. Hormonlar kullanılmadan önce dolaşıma salgılanırlar.
  3. Yapısal olarak Hormonun mutlaka Protein olması gerekmez. Küçük popipeptit, tek aminoasit veya steroid yapıda bir kimyasal Madde olabilir.
Hormonlar protein yapıda ve steroid yapıda olmak üzere iki büyük sınıfa ayrılırlar. Hormonların etkisini gösterdikleri hedef dokudaki aktivitesi başlıca dört faktör tarafından düzenlenir.
  1. Sentezlendiği bezdeki sentez oranı veya ondan salgılanış oranı,
  2. Bazı hallerde gerekli olan plazma içindeki özel transport sistemleri,
  3. Hücre zarındaki reseptör sayısı,
  4. Karaciğer ve böbrekler tarafından parçalanma hızı.
vücutta bulunan bezler arasında da bir denge söz konusudur. Örneğin ön hipofizin tiropik Hormonlarının hedef bezlerle olan ilişkisi gibi. Hormonlar etkileşimi genellikle iki şekilde gösterirler: Hormon-reseptör sistemi ve hücre içi protein sentez sistemi.
Hormon, Metabolizmaların, bünyedeki bazı aktiviteleri kontrolde tutmak için çeşitli amaçlarla ürettikleri salgılar. 'İçsalgı' olarak da adlandırılırlar. Bir hücre veya hücre grubu ile diğer hücreler arasındaki kimyasal mesajcı moleküllerdir. İçsalgı bezlerinde (endokrin bezler) üretilirler ve kana salınırlar.
Özel bezler tarafından kana salgılanan ve kan yolu ile ulaştıkları organ ve dokuları fonksiyon düzenleyici bir etki meydana getiren ve çok düşük miktarları ile görev yapan organik bileşikler " Hormon " olarak tanımlanır. Hormon kelime olarak " uyarma " anlamına gelmektedir.
Hormonları konu edinen tıp dalına " endokrinoloji " denilir. Endokrinoloji Hormonlarla ilgili olarak hormonları yapan endokrtin bezlerinin yapılarını, hormonların niteliklerini, dokulardaki etkilerini, normal azalma ve artma hallerini, bunun sonucu olarak da dokularda ve bütün vücutta meydana gelen değişiklikleri ve normal gelişmelerin düzeltilmesi için gerekli çareleri inceleyen bilim dalıdır.
Hormonlar; aminoasid, polipeptit, protein yapısında veya steroid yapıda olabilirler.
HORMONUN TANIMI
İlk kez 1902 yılında Bayliss ve Starling tarafından kullanılan hormon kelimesi Yunanca kökenlidir ve işlevi uyandırmak başka bir organı çalıştırmak anlamına gelir.Günümüzde bu basit tanım kapsamına giren ama hormon olmayan pek çok madde sentezlendiğinden veya ortaya çıkarıldığından hormon,endokrin salgı bezleri adındaki sinirli vücut kesimlerince hazırlanarak salgılanan,difüzyon veya dolaşımla diğer vücut kesimlerine taşınarak en az bir doku veya organda metabolik yolu düzenleyici etkiye sahip iç bütünlüğü korumasına veya sürdürülmesine hizmet eden kimyasal maddeler olarak tanımlanmıştır.
Kısaca hormonlar;canlı yapıdaki hücreler arası yönetim tarafından,belirli bir amaca yönelik olarak, bazı organlardan,dokulardan veya hücrelerden salgılatılan ve bunlara duyarlı olan diğer doku ve organlar üzerinde fizyolojik kontrol etkileri olan maddelerdir.
HORMONLAR NEDİR?
Hormonlar vücudumuzun doğal olarak ürettiği kimyasal maddelerdir ve üzerlerinde belirli bir etki yarattıkları çeşitli dokulara kan yoluyla taşınırlar.
Ergenlik sırasında vücudun içinde ve dışında oluşan değişiklikler hormonlar sayesinde gerçekleşirler. Hormonlar harika ve ayni zamanda gizemlidirler.Böyle olmalarına rağmen pek çok konuda suçlanırlar. (YÜZDEKI LEKELER VE SİVİLCELER GİBİ GERÇEKTEN BAZILARI ONLARIN KABAHATİDİR.AMA BAZILARI DA DEĞİLDİR.)
Hormonlar iyi yaptıkları şeyler için yeterince kredi toplayamamaktadırlar.Büyümemizi, gelişmemizi ve bütün üreme sistemimizi kontrol etmede bize yardımcı olurlar. İçeride; organlarımıza, organlarımızın olgunlaşmasına yardim etmekten sorumludurlar.Bu süreç sırasında vücutta inanılmaz değişiklikler olabilir.
Hormonların fizyolojik fonksiyonları
  1. stres ile başetmek,
  2. Enerji üretimi, depolanmasıve kullanımı,
  3. Üreme
  4. Büyüme ve gelişme
Hormonların kimyasal yapılarına göre sınıflandırılmaları
  1. Peptid Hormonlar
  2. Steroid Hormonlar
  3. Amino asid hormonlar
2. HORMONLARIN YAPILMASI, KANA SALINIMI VE ETKİ ŞEKLİ
Hormonların yapım ve kana salınımı bir sıra dahilinde kontrol mekanizmasına bağımlı olarak meydana gelir. Hormonlar özel bir bezden kana salınır ve bu yolla etki edeceği hedef dokuya taşınırlar. Hormon sentezi kontrol sisteminin en üst basamağında beyin tabanını teşkil eden "Hipotalamus" yer alır. Hipotalamusa varan herhangi bir sinirsel uyarım, buradan mekanizmayı işleten çok az miktarlardaki özel hormonların salınımına yol açar. bunlara "Releasing Factor" denir.
Salınan bu hormonlar sinir lifleri aracılığı ile beynin orta yerinde bulunan kemik boşluğu içine yerleşmiş bulunan hipofiz bezinin ön lobuna ulaşırlar. Hipotalamustan salınan her salgılama faktörü, hipofiz bezinin ön lobundan özel bir hormonun salınımına yol açar. Sonra bu özel hormonlar hedef dokulara giderek, hedef dokunun kendine özgü hormonların salınımını uyarırlar.
Hipotalamus uyarıcı faktörlerin yanı sıra inhibe edici faktörleri de salgılar. Hipotalamus'un kontrolü altında bulunan hiyerarşik hormonal etki mekanizmasını gösteren şema aşağıya çıkarılmıştır.
hormon
ACTH : Adrenokortikotropik hormon
TSH : Tirotropik hormon
LH : Luteinize eden hormon
FSH : Folikülü stimüle eden hormon
MSH : Melanositleri stimüle eden hormon
GH : Growth hormon
Hormonların Etki Şekli: Araştırmalar hormonların iki değişik yoldan etkili olduğunu göstermektedir. Bunlardan birincisini "hormon reseptör sistemi", ikincisini ise "hücre içi protein sentez sistemi" oluşturmaktadır.
Özellikle hipofiz ön lob hormonları olan, adrenokortikotropik hormon (ACTH), triodi stimüle eden hormon (TSH), luteinleştiren hormon (LH), folikülü stimüle eden hormon (FSH), arka lob Hormonlarından vazopressin, paratiroid hormonu, glukogan, epinefrin, sekretin, hipotalamustan salınan faktörler hormon reseptör sistemi yoluyla etki yapan hormonlardır.
Hücre içi protein sentez yoluyla etki yapan hormonlar, steroid yapıda olan hormonlardır.
3. HİPOFİZ HORMONLARI
Hipofiz bezi ön, orta ve arka lob olmak üzere üç kısma ayrılır. Her lob etkisi bakımından birbirinden farklı hormonlar salgılar. Hipofiz hormonları polipeptid veya protein yapısındadırlar.
Hipofiz ön lob hormonları yavaş fakat devamlı etki gösteren hormonlar oldukları halde, arka lob hormonları çabuk ve kısa süreli etkiler gösterirler.
3.1. Hipofiz Ön Lob Hormonları
Tirotropik hormon (TSH): Tiroid bezini uyararak tiroid hormonlarının biosentezini ve kana geçmesini hızlandırır. Tiroidi stimüle eden hormon da denilmektedir. Hipotalamusun kontrolü altındadır.
Adrenokortikotropik hormon (ACTH): Hipotalamustan salınan kortikotropin releasing faktör'ün kontrolü altındadır. Böbrek üstü bezlerinin korteks kısmının hormonlarının salgılanmasını uyarır. Bu hormonlar kortizol, kortikosteron ve daha az olmak üzere kortizon ve deoksikortikosterondur. 39 amino asitten oluşan polipeptid yapısındadır.
Folikülü Stimüle Eden Hormon (FSH): Glikoprotein yapısındadır. kadınlarda foliküllerin olgunlaşmasını sağlar ve bunu ovulasyona hazırlar. eksikliğinde menstruasyon bozukluğu ve Kısırlık görülür. Hipotalamusun kontrolü altındadır.
Luteinize Eden Hormon (LH): Bu hormon kadınlarda FSH ile birlikte olgunlaşan foliküllerin östrojen hormonlar salgılamasını, ovulasyonu ve korpus luteum teşekkülünü sağlar. Progesteron salınımını uyarır.
Prolaktin (PRL): Protein yapısındadır. Kadında meme bezlerinin gelişmesini ve süt salgılanmasını sağlar. Ayrıca LH ile birlikte gebeliğin devamı için gerekli bir hormon olan progesteronun salgılanmasını hızlandırır.
Growth Hormon (GH): Büyüme Hormonu da denir. protein yapısındadır. Gelişmeyi sağlayan büyüme Hormonu bir çok doku üzerine ve özellikle kas, yağ dokusu, kıkırdak ve bağ dokusu üzerine etki eder. Büyüme hormonu bu etkisini
  • Vücutta mevcut tüm hücrelerin protein sentezini arttırarak.
  • Yağların mobilizasyonunu arttırarak, ki böylece yağların kullanımına olanak sağlar.
  • Vücutta karbonhidrat kullanımını azaltarak gösterir.
Çocukluk çağında büyüme hormonu yetersiz olursa "Dwarfism" denilen cücelik oluşur. Hipofiz bezinin normalden çok miktarda büyüme hormonu sentez etmesi halinde gelişme çağındakilerde gigantism ( devlik ) görülür. Yetişkinlerde ise el, kol, bacak ve yüz gövdeye oranla çok uzar. Bu hale "akromegali" denir.
3.2. Hipofiz Orta Lob Hormonları (MSH)
α ve β şekilleri bilinmektedir. Bir çok canlıda cilt renginin çevrenin rengine uymasını sağlayan "melanosit" pigmentleri vardır. Bu hormon melanositler aracılığı ile "melanin" denilen pigmentin depo edilmelerini arttırır. İnsandaki etkisi bilinmemektedir.
3.3. Hipofiz Arka Lob Hormonları
Hipotalamusta sentez edildikten sonra hipofiz arka lobunda sentez edilen ve peptit yapısında olan hormonlar iki tanedir:
  1. Vazopressin,
  2. Oksitosin.
Vazopressin: Kan basıncını yükseltir ve Suyun böbrek tübüllerinde geri emilmesini arttırdığı için idrar miktarını azaltır. Bu nedenle "antidiüretik hormon" da denilir. Bu hormon eksikliğinde (diapedes insipidus'ta) günlük idrar miktarı çok artar.
Oksitosin: Uterusun kasılmasını sağlar. Bu sebeple hekimlikte doğumu kolaylaştırmada kullanılır. Bundan başka laktasyon esnasında meme bezlerinin süt salgılamasını da arttırır.
4. TİROİD HORMONLARI
Tiroid bezi boğazın ön tarafında larinksin hemen altında, trakeanın iki yanında ufak bir ara kısımla birbirine bağlanmış iki lobdan ibaret bir bezdir. ağırlığı 25-30 gr kadardır. Tiroid bezi, tiroid hormonları denilen, "triiyodotironin" ve "tiroksin" yapımını ve kana salınımını sağlar. Tiroid hormonlarının başlıca etkisi vücut dokularının metabolik çalışmalarını arttırma şeklindedir. Yani bazal metabolizmayı arttırırlar ( Bazal metabolizma, vücudun m2'si başına sarfedilen Oksijen Hacmi veya meydana gelen ısı enerjisinin kilokalori cinsinden ifadesi demektir ).
Tiroid hormonları "triglobulin" şeklinde depo edilir. Hidroliz edildiğinde hormon etkisi gösteren
triiyodotironin (T3) ve tetra iyodotironin'e (T4) parçalanır. Kanda α-globulin fraksiyonlarına
bağlı olarak taşınır.
Tiroid hormonları, genel olarak protein sentezini arttırırlar. Bu nedenle dokuların büyümesini sağlarlar. Karbonhidrat metabolizmasının birçok kademesini hızlandırarak kan glikozunu yükseltir, yağ metabolizması da hızlanır. Tiroid hormonları sistolik tansiyonu arttırır, diastolik kan basıncını düşürürler, kalp atışı hızlanır.
Tiroid bezinin normalden fazla çalışmasına "hipertiroidi" denir. Bazal metabolizma artar. Kan glukoz düzeyi normale göre biraz daha yüksektir. Tipik belirtilerden birisi gözlerin dışa fırlamasıdır. Bu hale " exophtalmos " denilir.
"Hipotiroidizm"de bazal metabolizma düşer. Gelişme çağındaki organizmada metabolizma yavaşlar, gelişmede boçukluklar, zekâda gerileme görülür. Buna "kretenizm" denilir. Yetişkinlerde ise bu belirtilerin görülmesine "miksödem" denir. Tiroid hormonları karaciğerde transaminasyon ve deaminasyon yoluyla pirüvik Asit ve analoglarına dönüşürler.
Kalsitonin: Tiroid bezinden ve daha az olmak üzere paratiroid bezinden salgılanan ve tirokalsitonin veya kalsitonin adı verilen bir hormonda, kalsiyumun kemik depolarından mobilizasyonunu inhibe etmek suretiyle kanın kalsiyum düzeyini azaltır. Bunun yanı sıra kan fosfatlarının da düşmesine neden olur. Polipeptit yapısındadır.
5. PARATİROİD HORMONU (PARATHORMON)
Birtek polipeptid zincirinden ibaret paratiroid bezinden salgılanan bir hormondur. Parathormon kan plazmasının kalsiyum ve fosfat düzeylerinin normal sınırlar içinde kalmasında etkilidir. Başlıca kemiklere ve böbrek tubulilerine etki eder. Ca+2 iyonlarının kemikler tarafından alınmasını, bağırsaklardan emilmesini ve böbreklerden geri emilmesini arttırır, fosfat iyonlarının böbreklerden geri emilimini azaltır, yani fosfat atılımına yol açar.
6. PANKREAS HORMONLARI
6.1 İnsülin

Pankreasın langerhans adacıklarının β-hücreleri tarafından salgılanır. A ve B zincirleri denen birbirine iki adet disulfit bağı ile bağlanmış peptid zincirlerinden meydana gelmiştir. insülinin karbonhidrat, lipit, protein ve nükleik asit metabolizmaları üzerine etkisi vardır.
İnsülin karbonhidrat metabolizması üzerine hem glukozun hücrelere, özellikle kas, karaciğer ve yağ dokusu hücrelerine girişini kolaylaştırmak, hem korbonhidrat metabolizmasında rolü olan bazı Enzimleri aktive etmek suretiyle etki eder. İnsülin kan glukoz düzeyini azaltır. Bu etki dokularda glikojenez enzimlerini aktive etmesinden, glikojenoliz enzimlerini ise inhibe etmesinden ileri gelir. Glikoneogenezi baskılar.
İnsülinin protein ve lipit metabolizmaları üzerine de önemli etkileri vardır. İnsülin glukozdan başka amino Asitlerin de hücre içine girişini kolaylaştırır ve ribozomlarda polipeptit sentezini arttırır.
İnsülin yetmezliğinde kan şekeri yükselerek "Diabetes Mellitus" denen şeker hastalığı tablosu ortaya çıkar. Bu durumda şekerin yeteri kadar kullanılmaması sonucunda, beyin dışında kalan organlar daha çok lipit ve proteinlerden enerji elde etmeye yönelirler. Protein sentezi yavaşlar. Dokular glukozu yeterince kullanamadığı için glukoz idrarla dışarı atılır. Yağ asitleri oksidasyonunun artmasına bağlı olarak "ketozis" meydana gelir. Hastalarda glukozun idrarla atılmasından dolayı daha fazla suya, şekerin yeteri kadar kullanılmaması sonucu daha fazla yemeğe ve glukozun atılabilmesi için daha fazla idrar çıkarmaya gerek duyulur. Bu üç belirtiye polidipsi, polifaji ve poliüri denilir.
6.2. Glukagon
Pankreasın Langerhans adacıklarının α-hücrelerinde meydana gelir. Yapısı 29 amino asitten ibaret tek bir polipeptit zincirinden oluşur. Glukagon, insülinin aksine, kan şekeri düzeyini yükseltir. Bu etkisini glikojenolizi uyararak ve glikoneogenezisi hızlandırarak gerçekleştirir. Glukagonun kalp gücünü arttırıcı, safra akımını çoğaltıcı, mide salınımını inhibe edici bir rolü de vardır.
7. STEROİD HORMONLAR
Genel özellik olarak yapılarında siklopentanoperhidrofenantren halkası bulunduran hormonlardır.
8. ADRENAL HORMONLAR
8.1. Adrenal Korteks Hormonları

Böbrek üstü kabuğu hormonları denilen bu Hormonlardan iki grup önemlidir. Glukokortikoidler ve Mineral kortikoidler. Glukokortikoidler: Bu grup hormonların en önemlisi "kortizol" veya "hidrokortizon"dur. "Kortizon" da diğer bir glukokortikoiddir. Glukokortikoidler karaciğerde karbonhidrat olmayan maddelerden ve özellikle proteinlerden glikojen teşekkülünü (glikoneogenez) arttırırlar. Protein biosentezini ve yağların yanmasını hızlandırırlar.
Ekstrahepatik dokudaki Proteinlerin parçalanması sonucu serbest hale geçen amino asitlerin karaciğer tarafından alındığı, glukoneogenez için kullanılmayanların yeni protein sentezi için kullanıldıkları görülür. Lenfatik dokularda Antikor yapımında azalma olur. Kortikosteroidlerin bu etkisine "immünosupressif" etki denilir.
Glukokortikoidlerin salınımı ACTH (Adrenokortikotropik hormon) kontrolü altındadır. Glukokortikoidler kemiklerden kalsiyum mobilizasyonuna neden olurlar.
Mineral kortikoidler: Mineral kortikoidler Na+, K+ ve Cl- iyonlarının hücre içi ve hücre dışı sıvılarındaki dağılışını ve böbreklerden idrarla atılmalarını düzenlerler.
En önemlisi " Aldosteron " olan mineral kortikoidler Sodyumun retansiyonunu, potasyumun sekresyonunu sağlar. Ekstrasellüler sıvıdaki potasyum miktarı düşer. Az aldosteron salınımı halinde bunun tersi olur ve potasyum artar.
Aldosteron'un yanısıra çok az olarak Mineral kortikoid etkisi gösteren kortikosteron ve deoksikortikosteron gibi maddeler vardır. Mineral kortikoidler de ACTH'nın kontrolü altındadır.
8.2. Adrenal Medulla Hormonları
Böbrek üstü bezinin medulla kısmının hormonları sekonder bir amin olan epinefrin ( Adrenalin ) ve primer bir amin olan neropinefrin (noadrenalin)'dir. Norepinefrine metil (-CH3) eklenmesiyle epinefrin teşekkül eder.
Epinefrin ve neopinefrin organizmaya şırınga edildiği zaman karaciğerde glikojenoliz ve kaslarda glikoliz hızlanır, dolayısıyla kandaki glukoz ve laktik asit miktarları artar. Kan glukozunun artması sonucunda glukozüri görülür. Norepinefrinin glikojenik etkisi epinefrininkinden 20 defa daha azdır. Neopinefrinin kan basıncını artırma etkisi vardır.
9. SEKS HORMONLARI
Seks hormonları kadın ve erkekte, sekonder seks karakterlerinin oluşumuna yol açan, üreme siklusunu, bununla ilgili üretim organlarının büyüme ve gelişimini sağlayan steroid yapıda hormonlardır. Erkek seks hormonları ( androjenler ) ve dişi seks hormonları ( estrojenler ) olarak ikiye ayrılır.
9.1. Androjenler
Erkek cinsiyet hormonları olan androjenler 19 C. Atomu içerirler ve en önemlileri " testosteron " dur. Androjen hormonlar hem asetil Co-A'dan hem kolesterolden teşekkül edebilirler. Androjen hormonlar erkek cinsiyet organlarının ve sekonder erkeklik cinsiyet karakterlerinin gelişimini sağlarlar.
Normal idrarda testosteron bulunmaz, fakat testosteron'un metabolizma ürünleri olan ve androjenik aktivite gösteren bazı diğer bileşikler bulunur. Bu bileşiklerin en önemlisi androsterondur. Bunlar daha sonra sulfatlarla veya glukoronidlerle konjugasyona uğrayarak idrarla dışarı atılır.
9.2. Estrojenler
18 karbon atomu içeren dişi cinsiyet hormonlarıdır. Bu hormonlar özellikle overlerde sentezlenir. Başlıca estrojenler; estron, β-Estradiol ve Estriol'dur. Hipofizin gonadotrapik hormonlarının etkisiyle salgılanan estrojen hormonlar, dişi cinsiyet organlarını ve sekonder cinsiyet kararkterlerini geliştirir, menstruasyonu sağlarlar.
Estrojenlerin sentezinde asetil-Co-A ön maddedir. Bu sentez kolesterol ve androjenler üzerinden geçerek yürür. Estrojenler karaciğerde glukoronatla glukoronozid ve sulfatla birleşerek Suda çözünün bileşikler halinde idrarla dışarı atılırlar.
Estrojenlerden başka dişi seks hormonları olarak "korpus luteum hormonu, relaksin ve plesenta laktojen" gibi hormonlar da bulunmaktadır.
Progesteron: Pregnan türevi olan progesteron 21 karbon atomu içerir. Korpus Luteum adı verilen menstrual siklusun ikinci devresi sırasında meydana gelen hücreler topluluğu geniş ölçüde "progesteron" ve "estrojen" salınımına yol açar. Salınan progesteron daha önce estrojen tarafından hazırlanmış bulunan "endometrium" da yumurtanın yerleşmesi için gerekli mukus salınımını sağlar.
Progesteron gebeliği sağladığı gibi ovariumda yeni bir folikülün olgunlaşmasına engel olur ve süt bezlerini geliştirir.
10. BAZI DOKU HORMONLARI
Bazı maddeler etki yönünden hormon gibi hareket ettikleri halde tam anlamı ile hormonlar sınıfına
girmezler. Bazıları şunlardır:
  • Gastrin: Mide pilor mukozası tarafından salgılanan polipeptit yapısında bir hormondur. HCl salgılanmasını uyarır.
  • Sekretin: Duedonum mukozasında teşekkül eden 27 amino asitten oluşur. Pankreas salınımını uyarır.
  • Kolesistokinin-pankreozimin: Kolesistokinin safra kesesinin salgılanarak boşalmasını sağlayan ve duedonumda sentez edilen bir hormondur. Pankreozimin ise pankreasın sindirim enzimlerinin balgılanmasını arttırır.
  • Angiotensin I (Hipertensin): Böbrekten kana salgılanan "renin" adlı Enzimin etkisiyle α2-globulin'den teşekkül eder. Angiotensin I'den lösin ve histidin amino asitlerinin ayrılmasıyla angiotensin II meydana gelir. Bu madde kan basıncını yükseltir, aldosteron salgısının düzenlenmesinde önemli rolü vardır.
  • Bradikinin: Damar genişletici etkisi dolayısıyla kan basıncını düşürür. Düz kasların kasılmalarını da etkiler.
Bunlardan başka amin yapısında olan doku hormonları da vardır. Bunlar: Histamin, seretonin, tiramin, asetil kolin, 4 amino bütirik Asittir.




Benzer Konular

10 Ekim 2013 / PrensesPolyanna Soru-Cevap
27 Ocak 2012 / Misafir Soru-Cevap
7 Temmuz 2013 / Pasakli_Prenses Biyoloji
3 Kasım 2008 / Pasakli_Prenses Biyoloji
22 Mayıs 2009 / fairy_tale Biyoloji