Arama

Virüs Nedir? Virüsler Hakkında

Güncelleme: 10 Mart 2018 Gösterim: 170.745 Cevap: 9
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

VİRÜS

Ad:  Virüss.JPG
Gösterim: 4768
Boyut:  36.0 KB

Yalnız canlı bakteri, hayvan ya da bitki hücrelerinde çoğalabilen küçük ve basit yapılı enfeksiyon etkeni.
Sponsorlu Bağlantılar

Virüsler ancak mikroskopla görülebilecek boyutlardadır, çapları 20-250 nanometredir (1 nano metre = 109 m). Çevresinde protein yapısında bir kabuk olan tek ya da çift zincirli nükleik asitlerden oluşur; bazı virüslerin dışında lipit ve karbonhidratlardan oluşan bir katman da bulunur. Nükleik asit çekirdeği virüsün genomunu (gen topluluğunu) taşır ve' dezoksiribonükleik asit (DNA) ya da ribonükleik asit (RNA) yapısındadır. Protein kılıfı nükleik asidi korur; ayrıca virüsün uygun bir konak hücreye girmesini sağlayan molekülleri de içerebilir. Bazı virüsler çomak biçimli, bazıları kabaca küre biçimindedir; bazılarında da çok kenarlı bir baş ve silindir biçimli bir “kuyruk”tan oluşan görece karmaşık bir yapı görülür.

Günümüzde virüsler için yaygın olarak kabul edilen bir sınıflandırma olmasa da, yapıları birbirine benzeyen bazı virüslerin genetik yapılarının da yakın olduğu düşünülmektedir. Genel olarak, virüsler bitki virüsleri, hayvan virüsleri ve bakteriyofajlar olarak sınıflandırılır. Bu geniş sınırlar içinde, bazı virüslerin belirli konak hücrelerine özel bir eğilim gösterdiği söylenebilir; örneğin, belirli bir virüs yalnız insanda solunum yollarındaki hücrelerde yerleşebilir.

Virüs canlı hücrenin dışına çıkarılırsa cansız bir parçacık haline gelir; buna karşılık uygun bir konak hücrenin içinde hücrenin metabolizma süreçlerini yeni virüs parçacıklarının yapımı için bozabilir. Virüsün gelişim çevrimi nükleik asidin ya da proteinin uygun bir konak hücreye girmesiyle başlar. Hayvan virüsleri ve bakteriyofajların çoğu konak hücrenin dış yüzeyinde belirli özgün bölgelere bağlanarak hücreye girerken, bitki virüsleri hücrenin dış yüzünde rüzgâr ya da böceklerin örselemesiyle oluşan berelerden girer. Virüsün genomu konağın içine girdikten sonra yeni virüs bileşenlerinin yapılmasını düzenler. Bu bileşenler daha sonra konak hücreden dışarı atılmak üzere viryonlar haline getirilir.

Bakteriyofajlar da yeni viryonlar konak hücreyi parçalayarak dışarı atılır. Kimi zaman da virüsün genomu konak hücrenin kromozomuna bağlanarak hücre bölünmesinden hemen önce kromozomla birlikte bölünür. Lizojenik enfeksiyon ya da lizojeni olarak bilinen bu süreçte yeni viryonyon254 oluşmaz, enfeksiyon etkeni olan virüs yok olmaya başlar. Buna karşılık virüsün tıomu ilk konak hücreden kaynaklanan tün yeni bakterilere geçirilir. Zaman man gizli kalan genom virüsün çoğalması düzenlemesiyle konak hücre parçalanır yeni viryonlar serbest kalır, izojenik enfeksiyona benzer bir süreç an transdüksiyonda virüs bakteri genrini bir konaktan öbürüne taşır. İlk konak icrenin genleri viryonun içine girerek ışka bir bakteriye taşınır. Bu enfeksiyon ılizojenik olursa ilk hücrenin genleri yeni onağın genleriyle bütünleşebilir.

Hayvan ve bitki hücrelerindeki virüs enîksiyonlan bakteriyofaj enfeksiyonlarına ek çok yönden benzerse de yeni viryonlar ücreden her zaman konak hücreyi parçalanarak çıkmaz. Özellikle hayvan hücrelerinle yeni viryonlar hücre zannm tomurcuklanması yoluyla hücre dışına çıkarılır; bu süreç konak hücre için her zaman öldürücü değildir.

Ad:  Virüs1.Gif
Gösterim: 3060
Boyut:  180.9 KB
Genel olarak virüs enfeksiyonları bitki yada hayvan hücrelerinde hücre ölümüne, hücre ölümünden hemen önce hücre bölünmesine ve hücrenin anormal ya da düzensiz büyüyüp çoğalmasına, başka bir deyişle kanserleşmesine yol açar. Bunlara ek olarak, virüs konak hücrenin içinde hiç etki göstermeden sessiz de kalabilir. Enfeksiyon belirli bir bölgeyle sınırlı olabileceği gibi, vücutta çeşitli ve birbirinden uzak bölgelere de yayılabilir. Uçuğa neden olan Herpes simplex gibi bazı hayvan virüsleri akut etkinleşme dönemleriyle bölünen uzun ve sessiz bir evreden oluşan gizli enfeksiyonlara neden olur.

Hayvanlarda vücut virüs enfeksiyonlarına çeşitli biçimlerde yanıt verir. Bunlardan en sık rastlanan ateştir; pek çok virüs türü konağın normal vücut sıcaklığının hemen üstündeki sıcaklıklarda etkinliğini yitirir. Enfeksiyonun oluştuğu hücrelerden salgılanan interferon virüsün sağlıklı hücrelerde çoğalmasını engeller. Bunların yanı sıra insan ve öbür omurgalılarda belirli virüslere karşı bağışıklık yanıtı da gelişebilir. Bağışıklık sistemi enfeksiyon etkeni olan virüsün zararsızlaştırılmasını sağlayan antikorlar ve duyarlaşmış hücreler üretir. Bu koruyucular virüsün zararsızlaştırılmasından sonra da uzun süre vücutta varlıklarını sürdürerek virüsün yeniden vücuda girmesi ya da yeniden etkinleşmesi gibi durumlarda uzun süre korunmayı sağlarlar. Virüs hastalıklarına karşı uzun süreli aktif bağışıklık oluşturmak için enfeksiyon etkeni olan virüsün zayıflatılmış ya da etkinliği yok edilmiş suşu vücuda verilir. Bu virüs aktif hastalığa neden olmasa da, antikor yapımını uyarır; bu hücreler de vücudu virüsün hastalık yapıcı suşlannın neden olacağı hastalıktan korur. Günümüzde aktif bağışıklık kızamık, kabakulak, çocuk felci ve kızamıkçık gibi hastalıklardan korunmada kullanılmaktadır.

Buna karşılık, virüsle daha önceden karşılaşmış olan bireylerin kan serumundan alınan antikorların vücuda şırınga edilmesiyle pasif bağışıklık oluşturulur. Pasif bağışıklık kızamık ya da hepatit gibi hastalıklarla karşılaşanlara kısa süreli korunma sağlamak amacıyla uygulanır; virüsle karşılaştıktan çok kısa bir süre sonra, virüs vücuda yayılmadan önce etkili olabilir.

Virüs enfeksiyonlarının tedavisinde genellikle özgün belirtilerin ortadan kaldırılması amaçlanır; örneğin, su kaybını denetim altına almak amacıyla sıvı tedavisi uygulanırken, ağrıları azaltmak ve ateşi düşürmek amacıyla aspirin verilir. Virüsler çoğalmak amacıyla canlı hücrelerdeki çoğalma mekanizmalarını kullandığından hastalığa neden olan virüsleri yok etmek amacıyla yararlanılacak pek az ilaç vardır. Virüslerin gelişmesini ketleyen ilaçlar konak hücrenin işlevlerine de engel olur.

Virüs hastalıklarıyla mücadele öncelikle epidemiyoloji alanında gerçekleştirilir. Örneğin, geniş ölçekli aktif bağışıklama programlan virüs hastalığının bulaşma zincirini bir noktadan kırabilir. Bir zamanlar en çok korkulan virüs hastalıklanndan biri olan çiçeğin dünya yüzünden silinmesinde dünya çapında uygulanan bağışıklama programlarının rolü büyüktür. Virüslerin pek çoğu böcekler ya da kirlenmiş yiyecekler yoluyla konaktan konağa taşındığından, böceklerle mücadele ya da yiyeceklerin sağlığa uygun koşullarda hazırlanması bir virüsün belirli topluluklarda tümüyle ortadan kalkmasını sağlayabilir.

Virüs hastalıkları IÖ 10. yüzyıldan bu yana bilinmekte ve betimlenmekteydi. Bununla birlikte, virüs kavramı ancak 19. yüzyılın sonlarında, bakterilerden çok daha küçük etkenlerin bulaşıcı hastalıklara neden olabileceğinin kanıtlanmasıyla geliştirildi. 1915 ve 1917’de birbirinden bağımsız araştırmacıların bakteriyofaj bulmasıyla virüslerin varlığı doğrulanmış oldu. Virüslerin gerçekten mikroorganizma olup olmadığı ve çok küçük bakterilere benzeyip benzemediği sorusu ise 1935’te, tütünde mozaik hastalığı etkeni olan virüs elde edilip kristalleştiril- ğinde ve hücre yapısında bir canlı olmadığı ortaya çıktığında yanıtlanmış oldu.

Bakteriyofajların genomları küçük olduğundan ve laboratuvarda büyük miktarlarda elde edilebildiğinden, moleküler biyologlar için çok değerli bir araştırma aracı olmuştur. Bakteriyofajlarla yapılan araştırmalar sonucunda nükleik asit eşleşmesi ve protein bireşimlenmesi gibi temel biyolojik süreçler aydınlatılmıştır.

Ayrıca Bakınız >>

Bakteri Nedir? Bakteriler Hakkında
Mikroorganizma veya Mikrop Nedir? Mikroorganizmalar Hakkında
Aşılar



Kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 21:42
BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
14 Kasım 2008       Mesaj #2
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye

Virüsler ve Virüs Hastalıkları

Ad:  Virüs3.JPG
Gösterim: 3295
Boyut:  29.5 KB

Virüsler bilinen en küçük canlılardır. 1 yada 2 milyon virüs yan yana dizildiğinde toplam uzunlukları ancak 1 santimetreyi bulur. Var­lıkları 19. yüzyılın sonlarında kanıtlanan bu mikroorganizmaların canlıların sınıflandırmasındaki yeri, hatta canlı sayılıp sayılmayacak­ları bile tartışma konusudur. Bazı sınıflandır­malarda virüsler bakterilerle aynı âlemden sa­yılırsa da aralarında çok temel farklılıklar var­dır. Her şeyden önce bakteriler, prokaryot denen en basit biçimiyle de olsa belirgin bir hücre yapısındadır; virüslerin yapısı ise hücre bile sayılamayacak kadar basittir. Bakteriler optik mikroskopla görülebilir ve bölünerek kendi kendine çoğalabilir. Oysa virüsler yalnızca elektron mikroskobuyla gö­rülebilir ve başka canlıların zorunlu asalağı­dır; yani bir bitki, hayvan yada bakteri hücre­sine girip konağının besinini ve enerjisini kul­lanmadan ne yaşayabilir, ne de çoğalabilir. Bu zorunluluk, konağının besinine ortak olan öbür asalakların durumundan çok farklıdır. Çünkü herhangi bir asalak kendi kendine üreyebildiği halde, konak canlı hücresi içine gi­ren virüsün kopyalarını yaparak çoğalmasını sağlamadıkça o virüsün yaşama şansı hiç yok­tur. Bu nedenle bilim adamlarının çoğu virüs­leri tümüyle canlılar âleminin dışında tutarlar.
Sponsorlu Bağlantılar

Bir virüsün, öbür canlılardaki hücreyle eş düzeyde sayılabilecek en küçük yaşamsal biri­mine viryon yada virüs parçacığı denir. Bu parçacık, tuğlalar gibi yan yana dizili küçük protein moleküllerinden oluşmuş, kapsitde­nen bir kılıfla çevrilidir. Kılıfın içinde de, vi­rüsün genetik malzemesi olan tek bir nükleik asit molekülü bulunur. Bu nükleik asit ya DNA yada RNA'dır; yani virüslerde öbür canlılardaki gibi iki tip nükleik asit bir arada bulunmaz. Virüs kendine uygun bir konak hücre bulup içine girdiğinde, virüsün nükleik asidi hücre­nin genetik malzemesine eklenir. Olağan ko­şullarda, kendi genetik malzemesinin "kopya­larını çıkararak yaşaması ve gelişmesi için gerekli yeni moleküller üretecek olan konak hücre, bu durumda virüsün genetik malzeme­sini kopyalayarak yeni virüs parçacıkları üret­meye başlar. Böylece çoğalan virüsler ya konak hücrenin duvarından geçe­rek öbür hücrelere yerleşir ya da aynı hücrede birikerek hücrenin duvarlarını patlayıncaya kadar zorlar. Sonunda hücre parçalanır ve içindeki yüzlerce viryon çevreye dağılır. Vi­rüslerin önemli bir hastalık etkeni olmasının temel nedeni, konak canlının hücrelerini ele geçirerek hızla çoğalmalarıdır.

Virüsler genellikle konak olarak seçtikleri canlıya göre sınıflandırılarak bitki virüsleri, hayvan virüsleri ve bakteri virüsleri diye ad­landırılır. Bakteriyofaj ya da kısaca faj denen bakteri virüsleri genetik mühendisliği açısın­dan çok önemlidir. Çoğaltılması istenen herhangi bir gen bir bakteriyofaj a aşılanır; bu bakteriyofaj kendi nükleik asit molekülünü içinde yaşadığı bak­teri hücresinin genlerine eklediği için, bakteri de bu yeni genin sonsuz sayıda kopyasını çı­karmaya başlar. Bu "gen ekleme" tekniğiyle istenen herhangi bir madde, örneğin bol mik­tarda ensülin üretilebilir. İnsan eliyle yönlendirildiğinde böylesine yararlı olabilen virüsler aslında bitki, hayvan ve insanlardaki birçok hastalığın sorumlusu­dur. Bu hastalıkların başında kızamık, kıza­mıkçık, suçiçeği, kabakulak, kuduz, sarıhumma, çocuk felci, AİDS, grip ve soğuk algınlığı gelir. Uçuk ve siğil gibi bazı deri hastalıkları­nın etkeni de virüslerdir. Ayrıca bazı tip kan­serlerin oluşmasında da virüsler önemli rol oynar.

Virüsler toprakta ya da tozların arasında yaşayamadıkları için, virüslerden ileri gelen bulaşıcı hastalıkların çoğu doğrudan doğruya insandan insana ya da hayvandan hayvana bu­laşır. Üstelik, içinde barındığı konak hücreye zarar vermeden yalnızca virüsü yok etmek çok zor olduğundan, virüs hastalıklarının te­davisi de kolay değildir. Örneğin bakteriler üzerinde çok etkili olan antibiyotik ilaçlar vi­rüsleri pek etkilemez. Ama, çocuk felci, suçi­çeği ve kızamık gibi bazı virüs hastalıklarını aşıyla önleme olanağı bulunmuştur…

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica

Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 15:13
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
23 Mart 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Mikroorganizmalar


Çıplak gözle görülemeyen tek hücreli mikroskobik canlılara mikroorganizma veya mikrop denir. Virüsler, bakteriler, mantarlar, protistalar mikroorganizma çeşitleridir. Mikroorganizmalar yararlı ve zararlı mikroorganizmalar olarak iki grupta incelenir. Yararlı mikroorganizmalar (mikroskobik canlılar = mikroplar) mayalama olaylarını gerçekleştirir (yoğurdun, peynirin, sirkenin, turşunun, hamurun mayalanması gibi), vücutta kalın bağırsakta B ve K vitaminlerinin üretilmesine yardımcı olur, sindirim sisteminde bazı besinlerin (selülozun) sindirilmesine yardımcı olur. Maya mantarları ve bazı bakteriler yararlı mikroorganizmalardır (çürükçüllerdir).

Ad:  Virüs3.JPG
Gösterim: 2304
Boyut:  16.5 KB
Zararlı mikroorganizmalar ise vücuda su, hava, besinler, temas (çeşitli eşyalar), hayvanlar tarafından taşınır veya kan (AIDS) ile ya da anne kanından bebeğe geçebilir. Zararlı mikroorganizmaların vücuda girebilmeleri için deri, tükürük, mukus gibi doğal engelleri aşmaları gerekir. Vücut zararlı mikroorganizmalardan kendini bağışıklık sistemi ile yani lenf düğümleri (bademcik – akyuvarlar üretir), dalak ve timüs bezi sayesinde korur. Virüsler ve bazı bakteriler zararlı mikroorganizmalardır.

Virüsler


Virüsler bilinen en küçük mikroorganizmalardır. Çok küçük oldukları için ışık mikroskobu ile görülemeyip ancak elektron mikroskobu adı verilen özel bir mikroskopta görülebilir. Virüsler ne canlı ne de cansızdırlar. Beslenme, hareket gibi canlılık olaylarını gösteremedikleri için cansız, kendilerine özgü kalıtsal bilgileri taşıyan yapıları olduğu ve bir başka canlının hücresinde üreyebildikleri için de canlı olarak kabul edilirler (nitelendirilirler). Virüslerin gösterebildiği tek canlılık faaliyeti başka bir canlının vücudunda üremesidir.

Virüsler ancak canlı vücudunda yaşayabilirler. Virüsler, yaşamak için canlının belli bir hücresine yerleşirler ve burada çoğalırlar. Virüslerin en önemli özelliklerinden biri de pek çok hastalığa sebep olmasıdır. Virüslerden korunma yolu ise virüsün sebep olacağı hastalığa karşı önceden aşı yaptırmaktır.

Virüsler sadece insanlarda değil bitki ve hayvanlarda da hastalıklara neden olur. Virüsler insan, hayvan ve bitki hücrelerinde bulunabilirler ve bu hücrelerde sürekli çoğalırlar. Virüsler insanlarda; grip, nezle, çiçek, suçiçeği, kızamık, kızamıkçık, AIDS, çocuk felci, hepatit, sarıhumma, kabakulak, kızıl, şap, uçuklar ve siğiller gibi hastalıklara sebep olur. Virüsler hayvanlarda; kuduz ve kuş gribi gibi hastalıklara sebep olurlar.

Virüsler bitkilerde (patates, tütün, şeker kamışı ve marul da) tütün–mozaik hastalığına yol açarlar.
(Virüsler, sadece belirli hücrelere girerler ve bu hücrelerde hastalıklara sebep olurlar. Bir kuduz virüsü sadece beyin ve omurilik hücrelerine, uçuk virüsü sadece ağız civarındaki epitel doku hücrelerine bir bakteriyofaj sadece belirli bakteri türlerine, AIDS virüsü sadece kandaki akyuvar hücrelerine girer).

Bakteriler


Tek hücreli canlılardır. Bakteriler virüslere göre daha büyüktür. Bu nedenle mikroskopta kolaylıkla görülebilirler. Bakteriler, prokaryot canlı oldukları için hücre zarı, sitoplâzma ve sitoplâzma içine dağılmış halde bulunan ve kalıtsal maddeleri taşıyan yapılar bulundurur. Bakterilerde, zarla çevrili çekirdek, mitokondri, kloroplast (endoplazmik retikulum, golgi aygıtı) gibi organeller bulunmaz. Sadece ribozom bulunur.

Bakteriler, yararlı ve zararlı bakteriler olarak iki grupta incelenir. Yararlı bakteriler sütten yoğurt, peynir veya yağ yapılmasını, hamurun mayalanmasını, üzümden sirke yapılmasını, turşunun mayalanmasını sağlarlar. Ayrıca toprakta yaşayan bazı bakteriler hayvan ve bitki artıklarının çürümesini sağlar.

Zararlı bakteriler ise hastalıklara yol açar. İnsanlarda üst solunum yolu enfeksiyonları, verem, kolera, zatürree, tifüs, tifo, ülser, veba, idrar yolu iltihabı, tetanos, difteri, cüzam, tüberküloz, şarbon, bel soğukluğu, frengi dizanteri gibi hastalıklara neden olur. Ayrıca bakteriler besinlerin küflenip çürümesine de sebep olurlar.
(Açıkta bırakılan sebze ve meyveler çürür, et kokar, yoğurt ve süt ekşir, ekmek küflenir).
Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 17:09 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
virüs enfeksiyon ajanlarının genel adıdıdır.çok küçüktürler görünmezler,ancak mikroskopla görebiliriz.
snackbloot - avatarı
snackbloot
Ziyaretçi
20 Ocak 2011       Mesaj #5
snackbloot - avatarı
Ziyaretçi

Virüs Nedir, Virüsler Hakkında,Virüsün Keşfi


Virüs latince zehir anlamına gelir. Virüsler 19. Yüzyılın sonlarına doğru keşfedilmiştir. Robert KOCH, Louis PASTAEUR ve diğer bakteriyologlar , canlılarda görülen birçok hastalıklara bakterilerin sebep olduğunu bulmuşlardır.

Ad:  Virüs5.JPG
Gösterim: 4148
Boyut:  26.0 KB
Fakat bazı hastalıklar onları çok şaşırtıyordu. Çünkü hastalığın meydana geldiği organizmada, bu hastalığa sebep olabilecek bir bakteri bulunamıyordu. Araştırmacıların dikkatini çeken böyle bir hastalığa tütün yaprağında rastlanmıştı. Hasta bitkinin yaprakları , mozayik bir şekilde lekelenip buruştuğu için , bu hastalığa tütün mozaiyik hastalığı adı verilmiştir.

Virüsler önceleri bakterilerin salgıladığı bir zehirli madde olarak kabul ediliyordu. Daha sonra, virüsün bir organizmaya bulaşarak bakterilerin salgıladığıbir zehirli madde olarak kabul ediliyordu. Daha sonra, virüsün bir organizmaya bulaşarak hastalık yapabileceği gösterildi. Hasta olan tütün bitkisinden çıkarılan özüt, porselen bir filtreden geçirilerek bakteriler tutuldu. Süzülen özüt, sağlıklı tütün bitkisinin yapraklarına sürüldüğünde, bitkinin hastalandığı görüldü. Hollandalı mikrobiyolog M.W. BEIJERINCK hastalığın kısa zamanda bitkinin bütün organlarına yayıldığını tespit etmiştir. Özütte hiç bakteri kalmadığı halde, sağlıklı bitkiyi hastalandıran bu faktöre, BEIJERINCK, “hastalık yapan canlı sıvı” adını vermiştir.

20. yüzyılın başlarında, tütün mozayik virüsünden başka, bitki, insan ve hayvanlarda çeşitli hastalıklar yapan virüsler keşfedilmiştir. Mesela bunlar arasında salatalık, marul ve patateste mozayik hastalığı yapan virüsler sayılabilir. Ayrıca insanlarda sarı humma, çocuk felci, grip, kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve suçiçeği gibi hastalıklara sebeb olan virüsler de bilinmektedir.

1930 yılına kadar, virüslerin sebeb olduğu bir çok hastalık tanımlanmasına rağmen, virüslerin yapısı ve özellikleri hakkında fazla bilgi elde edilememiştir.

Amerikalı mikrobiyolog Wendell M. STANLEY, 1935 yılında tütün mozayik virüsünü, yaşadığı bitkiden ayırmayı başarmıştır. Bu araştırmacı, saf olarak elde ettiği virüs kitlesini mikroskopta incelediğinde, iğne şeklinde kristaller görmüştür. Daha sonra bu kristallerin nükloproteinler olduğu anlaşılmıştır.

Aynı yıllarda STANLEY, izole ettiği tütün mozayik virüsü (TMV) kristallerini elektron mikroskobunda inceleyerek çubuk şeklinde yapılar olduğunu görmüştür.

İzole edilmiş tütün mozayik virüsleri cansız gibi görünmesine rağmen, suda biraz bekletilerek tütün yaprağına sürüldüğünde, bitkinin hastalandığı tespit edilmiştir. Bu çalışmalarla, virüslerin ancak canlı hücrelere üreyebildiği anlaşılmıştır.

Virüsler, canlı hücrelerde yaşayan mecburi parazitler olup, içinde yaşadığı hücrenin metabolik mekanizmasını kendi hesabına kullanabilen canlılardır. Gerçekten, bir virüs konukçu hücreye girdikten sonra, kendisi için gerekli proteinleri ve nükleik asitleri üretebilmektedir. Yani virüsler, girdiği hücrelerde, metabolizma makinasının direksiyonunu ele geçirmekte ve onu kendi lehine yönlendirebilmektedir.

Virüslerin Özelikleri


genom: Bir organizmanın sahip olduğu genleri taşıyan DNA’nın tamamıdır. Her organizmanın kendi genomu vardır. Kalıtım maddeleri (genomları) DNA veya RNA olabilir. Sadece proteinkılıf + DNA dan oluşurlar. Bu yapılarından dolayı kopmuş kromatin parçasına benzerler. Hücre organelleri, sitoplazmaları, enerji üretim sistemleri ve metabolizma enzimleri yoktur.Hem canlı hem cansız olarak sayılırlar.

Virüslerin canlı sayılmasının nedeni cnalı bir hücre içine girdiğinde DNA eşlemesi yapabilmeleridir.

Virüslerin cansız sayılmalarının nedeni hücre dışında cansızların özelliği olan kristal yapıda bulunmalarıdır.

Bazı virüslerde virüsün bir hücrenin içine girmesini sağlayan enzimlerde buluna bilir.virüsün üremesi için canlı bir hücreye girmesi şarttır. Virüs girdiği hücrenin ATP’sini ,enzimlerini, nükleotitlerini kısaca herşeyini kendi leyhine kullanan tam bir parazittir. Virüs DNA sının içine girdiği bakteri DNA sından baskın olması ve bu bakteriyi kendi hesabına yönetmesi DNA nın yönetici özelliğine en iyi örnektir.bakteri içine girenvirüse bakteriyofaj denir. Virüs bir hayvan hücresine girdiğinde interferon denilen hormon benzeri bir madde salgılar. Bu madde diğer hücrelere vücutta virüs bulunduğunu haber vererek korumayı sağlar.

Virüslerin Büyüklüğü ve Şekli


Bütün virüsler o kadar küçüktür ki , bunlar ışık mikroskobunda ayrı parçalar halinde görülemezler. Ancak elektron mikroskobunda belirli şekilde görülmektedir. Büyüklükleri genel olarak 15-450 milimikron arasında değişir. Çocuk felci virüsünün elektron mikroskobuyla alınan fotoğrafı, virüs parçacıklarının pinpon topuna benzer minik yuvarlaklar halinde olduğunu göstermiştir.

Virüslerin Yapısı


Biyologlar virüslerin canlı tabiatının eşiğinde yani en alt basamağında bulunan varlıklar olarak kabul ederler. Çok küçük çok ilksel organizmalardır. Bu bakımdan virüsler hakkındaki bilgilerimiz henüz çok değildir. Biyologlar çok ince ve dikkatli araştırmaları sonucu virüslerin bir nükleit asit RNA öz maddesi ile bunu saran bir protein kılıftan meydana geldiğini bulmuşlardır. Öz madde virüsün çeşidine göre bir RNA veya DNA olabilir.

Yapısında DNA bulunan bir virüs çeşidi vardır ki, bunlar bakteri hücrelerine girer, onların içinde çoğalırlar. Bu virüslere Bakteriyofaj (bakteri yiyen virüs) denir. Bakteriyofajlar bakterileri yiyerek yaşarlar. Bakterilerin içinde ürer ve en sonunda içinde yaşadıkları hücreleri yok ederler. İnsan ve hayvanlarda hastalık yapan virüslerin çoğu da, etrafı protein kılıf ile çevrili DNA ipliğinden başka bir şey değildir.

Yapısında DNA bulunan bir virüs çeşidi vardır ki, bunlar bakteri hücrelerine girer ve onların içinde çoğalırlar. Bu virüslere bakteriyofaj veya kısaca faj (faj virüsleri) denir. Faj bakteri yiyen anlamına gelir.

Virüslerin Yaşama Şekilleri


Canlı hücrelerden alınan virüsler hücre dışında yaşayamazlar; fakat, yeniden bir hücreye bulaştırılırlarsa hemen çoğalmaya başlarlar. Şu halde, virüsler mecburi parazit olup, ancak canlı hücrelerin içinde yaşayabilirler. Virüsler; çiçekli bitkilerde, böceklerde, bakterilerde, hayvan ve insan hücrelerinde yaşarlar. Bazen çeşitli hastalıklara sebep olurlar. Hattâ bir görüşe göre, bazı kanserlerin bile sebebi virüslerdir.

Çiçekli bitkilerden tütün, patates, domates, şeker kamışı ve şeftali gibi faydalı bitkilerin hastalıkları üzerinde yapılan çalışmalarda, 100’den fazla değişik bitki virüsü bulunmuştur.

Arı, sinek ve kelebek gibi bazı böcek takımlarının bir çok türlerinde yaşayan virüsler vardır. Bu virüsler, özellikle böcek larvalarında hastalıklara sebep olurlar. Böceklerde hastalık yapan virüsler, zararlı böcveği ortadan kaldırmak için biyolojik mücadelede de kullanılmaktadır.

Birçok bakteri ve bazı mantarlarda yaşayan fajlar bulunmuştur. Omurgalılardan sadece balıklarda, kurbağalarda, memelilerde, kuşlarda ve bihassa kümes hayvanlarında yaşayan virüsler tespit edilmiştir.

Her virüs çeşidi çoğunlukla vücudun belli bir kısmına girer ve belirli hücreler içinde çoğalabilir. Sarı humma virüsleri karaciğerde;kuduz virüsleri beyinde ve omurilikte; çiçek, kızamık, siğil virüsleri ise deride çoğalır. Virüsler sadece hücre içinde faaliyet gösterdiklerinden hücreye zarar verir ve antibiyotiklerden etkilenmez.

Belli bazı virüslerin bulaştığı hücreler, aynı tipten ikinci bir virüs enfeksiyonuna karşı bağışıklık kazanır. Hücre, canlı veya sıcaklıktan öldürülmüş bir virüsle muamele edilince “interferon” denilen bir madde salgılar. İnterferon bazı hastalıklar için hücrelerde bağışıklık meydana getirir. Meselâ kızamık, kabakulak ve kızıl gibi hastalıkları geçirenler, kolay kolay bu hastalığa yeniden yakalanmazlar.

Vücudun ve virüslerin bu özelliğine dayanarak bazı virüs hastalıklarına karşı aşılar geliştirilmiştir. Çiçek, sarı humma ve kuduz aşıları belli başlı virütik aşılardır

Virüslerin Üremesi


Virüsün canlılığını sürdürmek için bulunduğu canlıya konak canlı adı verilir. Virüs konak canlıya girdiğinde konak canlının DNA sı virüsün hesabına çalışmaya başlar. Yani virüs girdiği canlıyı yönetimi altına alır. Artık konak canlı kendi eşlenmesi yerine virüsün yönetici maddesini eşler. Ribozomlarıyla virüsün proteinlerini sentezler. Konak canlıda sayısı hızla artar. Konak canlının hücre zarı parçalanarak virüsler açığa çıkar. Kendilerine yeni konak canlı ararlar. Eğer canlı bir hücre yoksa kristaller meydana getirirler. Devamlı üreyen virüslere Litik Virüs denir.bazı hallerde virüs girdiği konak canlıya zarar vermeden kalabilir. Virüsün yönetici maddesi konak canlının yönetici maddesine yapışırsa konak canlı virüsün yönetimine girmez. Konak canlının yönetici maddesinin bir parçası haline gelebilir. Virüs çoğalamadığı içinde konak canlıya zarar veremeyecektir. Böyle virüslere Lizogenik Virüs denir. Virüsler bitkilerde ve hayvanlarda hastalık meydana getirirler. Ancak bu zarar girdikleri bitki veya hayvan hücresinde yönetimi ele geçirirlerse mümkündür.

Virüslerin nükleik asitlerindemutasyonlar meydana gelebilir. Biyolojik açıdan eniyi incelenen virüsler “Bakteriyofaj”lardır. Bunlara bakteri yiyen virüslerde denilebilir. Birde kuyrukları vardır. Kuyruk bakteriye deydiğinde bakterinin o bölgesini eritir. Yönetici molekülü böylece bakteriye geçer. Lizogenik virüsse bakteri kromozomuna yapışır, orada profajı oluşturur.(Girdiği bakterinin kromozomuna yapışarak üremeden kalabilen Lizogenik virüs kromozomuna profaj denir.)

Özet Olarak Virüsler

1-Canlı ve cansız arasında geçit oluştururlar.
2-Protein kılıf ve nükleik asitten oluşurlar.(DNA veya RNA)
3-Kristalleşebilirler
4-Kompşex enzim sstemleri yoktur.
5-DNA taşıyanlar bakterileri yiyebilir bunlara bakteriyofaj veya faj denir.
6-Grip, nezle, kızamık, frengi, kabakulak gibi hastalıkları yaparlar.
7-Virüs bir canlı hücrenin (örneğin bakterinin) çeperine yapışır.
8-Virüs DNA’si bakterinin içine enjekte olur.
9-Bakteri DNA’sının eşlenmesi durur.
10-Virüs DNA’sı bakterinin bütün biyokimyasal sistemlerini kullanarak kendini eşlemeye başlar.
11-Bakterinin protein sentezi sistemi virüs için gerekli protein kılıfı v.s. gibi yapıları bakteri malzemesi kullanılarak sentezlenir.bu yolla 100’den fazla virüs oluşur.
14-Bakterinin hücre duvarını delici enzimlerinde sentezlenmesi ve hücre duvarının erimesiyle virüsler dışarı çıkar.
Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 15:22 Sebep: Yazı Rengi
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
21 Haziran 2011       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

VİRÜS

Ad:  Virüs.JPG
Gösterim: 2483
Boyut:  20.3 KB

Bulaşıcı hastalıklara yol açan çok küçük boyuttaki canlı varlık, mikroorganizma.

Bugüne kadar saptanabilen 600 virüsten 300'ünün insanlarda hastalık yaptığı anlaşılmıştır. Virüsler, bakterileri tutan çok sıkı süzgeçlerden geçerler ve normal mikroskoplarla görülmezler. Virüslerin varlığı hakkında ilk kanıtlar 1898'de Löffler ve Frosch'un çalışmalarıyla ortaya çıktı. Daha sonraki yıllarda, ültrasantrifüj ve elektron mikroskobu yardımıyla virüslerin ayrılması ve görülmesi mümkün oldu.

Virüslerin çapı, çeşitli kolodyum süzgeçleriyle ölçülebilir. Buna göre virüsler 10 ile 300 milimikron (milimetrenin milyonda biri) arasındadır. Sözgelimi, bakteriofajlar 10-50 milimikron, çocuk felci virüsü 15 milimikron, çiçek aşısı virüsü 175 milimikron ve uçuk virüsü 300 milimikrondur. Elektron mikroskobuyla yapılan incelemeler virüslerin tanecikler hâlinde olduğunu göstermektedir.

Virüsler, diğer bakteriler gibi bilinen ortamlarda üremezler; üremeleri için canlı dokulara gereksinim vardır. Virüsler -20° C sıcaklığa dayanıklıdırlar; ancak az çok yüksek sıcaklıklara dayanamazlar. Doku kültürlerinde saf virüslerin büyük oranda üretilmesi, hem aşı yapımını kolaylaştırmış hem de virüslerin kimyasal ve fiziksel yapılarının incelenmesini sağlamıştır. Yapılan çalışmalar her virüsün, nükleik asit, protein ve yağdan oluşan tek tanecikler olduğunu ortaya koydu. Çekirdekteki nükleik asit, ribonükleik asit (RNA) ya da dezoksiribonükleik asit (DNA) zincirinden ibarettir. Bu nükleik asit zinciri, virüsün kalıtımsal niteliklerini içerir ve protein kabuğuyla korunur.

Her virüs türünün proteini ayrı olduğundan protein tanımlanmasıyla kolaylıkla virüs tanımlanmasına geçilebilir. Ancak bu proteinler diğer hücrelerde olduğu gibi virüs tarafından üretilmez; virüs girdiği hücrelerden edindiği enzimlerle, aminoasitler gibi hammaddeleri kullanarak proteini oluşturur. Buradan, virüslerin ancak taşıyıcı bir hücre içinde asalak olarak yaşayabilecekleri ortaya çıkar.

Virüs, yeni bir organizmaya girdiğinde taşıdığı kabuğu kaybederek, yeni hücredeki DNA ya da RNA zincirinin yerini alır ve metabolizmaya katılır. Bu şekilde içinde bulunduğu organizmaya az ya da çok zarar verir. Verdikleri zarar fazlaysa içinde bulundukları hücre ölür; bu arada virüs bu hücreden edindiği yeni kabukla bölünmelere uğrayarak yeni hücrelere doğru yayılır. Grip, kabakulak, kızamık, çiçek, nezle, sarıhumma gibi bulaşıcı (intani) hastalıkların etmeni bu çeşit virüslerdir.

Kimi virüsler, içinde bulundukları hücrenin ölümüne sebep olmazlar, ancak bu hücreler virüsün nükleik kısmını içlerine alarak anormal bölünmelere uğrarlar ve urları (kanser) ortaya çıkarabilirler. Vücudun virüslere karşı ortaya çıkardığı koruyucu unsurlar (antikorlar) virüslerin kabuklarını etkileyerek yok olmalarını sağlar. Virüsler çeşitli hücrelerin yalnızca bazı dokularının protoplazmasında yaşayabilirler. Çiçek, afthumması, siğil, uçuk gibi hastalıkların virüsleri dışderi dokusunda; çocuk felci, kuduz, ansefalit gibi virüsler sinirdokularında yaşarlar. Kimi zaman dışderi virüsleri ikinci aşamada sinirdokularında yaşayacak özelliğe kavuşurlar ve sinir hastalıklarına yol açarlar. Virüs hastalıklarından korunmak için ölü virüslerden hazırlanan çeşitli aşılar başarılı olmuştur: Kuduz, çocuk felci, sarıhumma aşıları gibi.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 15:32 Sebep: başlık düzenlendi. resim eklendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
cHAKİ - avatarı
cHAKİ
Ziyaretçi
10 Ekim 2013       Mesaj #7
cHAKİ - avatarı
Ziyaretçi

Virüs nedir?

Ad:  Virüs7.JPG
Gösterim: 3176
Boyut:  49.1 KB

Bakteri süzgeçlerinden geçen, bakteri vasatlarında üremeyen, biyolojik karakteri kesin olarak bilinmeyen, soğuk algınlığından öldürücü hastalıklara kadar birçok arazın amili olan mikro organiz ma; bulaşıcı hastalıklara yol açan mikrop. Bunlar 10 ila 400 nm (nanometre) büyüklüğündedir.

VİRÜSLERİN ÇEŞİTLERİ:

1- Hayvan Virüsleri: İnsanlarda ve hayvanlarda hastalık yapan virüslerdir. Yapılarında DNA ve RNA bulunur.
2- Bitki Virüsleri: Bitkilerde yaşayan ve bitki hastalıklarına sebep olan virüslerdir. Yapılarında yalnız RNA bulunur.
3- Bakteri Virüsleri: Bakteriler girip bakteri içerisinde bakterinin metabolizmasını kendi hesabına kullanıp çoğalan ve bakteriyi parçalayan virüslerdir. Yapılarında DNA bulunur.
Virüslerin varlığı 19. asrın sonlarına doğru Cöffler ve Frosch tarafından ispatlandı. 1899’da M.W. Beijerinck, hastalıklı tütün yapraklarında "tütün mozayik virüsü"nü tespit etti. Daha sonraki yıllarda ultralsantrifüj, kültürler ve elektronmikroskop kullanılarak virüsler üzerindeki bilgiler artırıldı. 1933’te elektronmikroskobun keşfiyle virüsün yapısı hakkında kesin görüntüler elde edildi. Araştırmalar neticesi, virüslerin belli sıcaklıklarda bazı canlı dokular üzerinde üreyebildiği ve bunun için en uygun usulün aşılanmış tavuk yumurtalarında olduğu tespit edildi.

Virüsler, tek nükleik asit zincirinin (RNA veya DNA) etrafını saran protein kılıflı ve bazen yapılarında embranöz zarf bulundurabilen yapılardır. Virüs bünyesinde, normal hücrelerde bulunan büyüme ve üremeyle alakalı kısımlar yoktur. Canlı organizmalarda bulunan diğer özelliklerin birçoğu bunlarda olmamasına rağmen, üreyebildikleri için canlıdır, denilebiliyor. Virüsler, asalak olarak yaşadığı hücrelerden temin ettikleri ham maddelerle yapılarındaki proteinleri meydana getirirler. Hücre içinde kendilerine has olan nükleik asit zinciri (RNA veya DNA) içine girerek yerlerini alırlar. Böylece hücre metabolizmasını etkilerler. Yaptıkları hasar şayet büyükse, hücre ölür. Virüs ise kılıflanarak tekrar üremeye devam eder. Bir kısmı da atipik dev hücreler şekline dönüşür.

Virüslerin metabolizma, genetik yapı ve üremeleriyle ilgili son bilgiler bilim adamlarının genetik mühendisliği ve moleküler bilgi sahasındaki araştırmalarına ışık tutmuştur. Küçük bir bakterinin ortalama çapının 1500 nm, tipik bir hayvan hücresinin ortalama 100.000 nm olduğu kabul edilirse virüslerin 10-400 nm olan çaplarının ne kadar küçük olduğu ortaya çıkacaktır.

Virüslerin en sık rastlanan iki şekli vardır. Bunlar: Icosahedral virüsler, çubuk şeklindeki virüslerdir. Icosahedral virüsler 20 üçgen yüz, 12 köşe ve 30 kenardan meydana gelen düzgün bir polihedrondur. Bunların nükleik asitleri iç kısımda bir öz (kor) meydana getirir. Kor etrafında (cabsid) manto bulunur. Bu manto da capsomer denilen alt birimlerden meydana gelir. Kor ile manto birlikte nükleocapsiti meydana getirir. Icosahedral virüsler kabaca kürevi görünümdedirler. Bu grubun en meşhur üyesi adenovirüslerdir.

Çubuk şekilli virüslerde, manto proteinlerinin alt birimleri, çubuğun ekseninde sarmal bir biçimde dizilmişlerdir. Sarmalın komşu uçları arasında nükleik asitler sıkışmıştır. Capsomerler, nükleik asidi çevrelerler. 300 nm uzunlukta ve 18 nm çapındaki "Tütün mozaik virüsü" bu gruba misal teşkil edebilir. Ayrıca karmaşık yapılı bakterileri tutan virüsler de mevcuttur. Elektronmikroskopla incelenebilen bu virüsler yanında, bazı Poxvirüsler ışık mikroskobu ile gözlenebilir pozisyondadır.
Virüs hastalıklarının, amillerinin adlandırılması ve tasnifi bunların ilk defa görüldüğü, tetkik edildiği, identifiye edildiği memleketin veya bu araştırmayı yapan bilginin adı, tabii enfeksiyonu, klinik, patolojik, epidemiyolojik belirtilerine göre yapılır.

Virüsler insanlarda hafif soğuk algınlığından tutun da kuduz, sarı humma gibi bazı öldürücü hastalıklara, hatta bir takım kanser çeşitlerine bile sebep olabilirler. Bir takım virüs gruplarının sebep oldukları hastalıkların sıralanışı:

Adenovirüsler: Solunum sistemi hastalıkları.
Herpes virüsler: Uçuk, gözde keratit, zona, rahim kanseri (muhtemelen), Burkit lenfoma (küçük kız çocuklarında).
Poxumus: Suçiçeği.
Pücarnovirüs: Çocuk felci, üst solunum yolu hastalıkları, soğuk algınlığı. Mixovirüs: Grip.
Paramyxovirüs: Kabakulak, kızamık, SSPE hastalığı. Rhabdovirüs: Kuduz.
Togavirüs: Sarı humma, ensafalit. Rektrovirüs, mesela HTLU-III: AIDS hastalığı.
AIDS virüsü: Bu da bir cytomegalovirüstür.

Sözlükte "virüs" ne demek?
1. Bulaşıcı hastalıklara yol açan mikrop.
Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 16:28
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
7 Temmuz 2015       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
VİRÜS a (fr virüs:, lat. virüs, özsu, suyuk, zehirden).
1. Optik mikroskopta görülmeyen, genellikle bakteri geçirmez süzgeçlerden geçen ve özellikle tek tip nükleik asit (DNA ya da RNA) içermekle ve ökaryot hücrelerde zorunlu asalak olmakla bakterilerden ayrılan mikroorganizma.
2. Virüs parçacığı, sözkonusu virüse özgü bir nükleik asit (DNA ya da RNA) ekseni ile onu saran protein kabuktan (kapsit) oluşan birim.

Ad:  Virüs1.JPG
Gösterim: 2459
Boyut:  16.9 KB
—Bitki patol. Gizli virüs, belirti vermeyen bitki virüsü. || Kalıcı olmayan virüs ya da hortum virüsü, böcekte uzun süre hastalık yapmayan virüs. (Yaprak bitlerinde, virüs hayvanın içinde üreme çevrimine girişecek yerde böceğin hortumunda kalır.) || Kalıcı virüs, taşıyıcı böcek tarafından bulaştırılan ve böcekte uzun süreli bir enfeksiyon yaratan bitki virüsü.

—Böcbil. Virüs billurları, bir virüs kapsayan ve poliedroza yakalanmış böceklerin hücrelerinde bulunan billur cisimler. (Virüs billurlarının yayılması hastalığın bulaşmasına yol açar.)

—ANSİKL. Virüslerin varlığı, 1898'de, görünüşte mikropsuz olan aftlı humma püs- tüllerinin kazıntısını şırınga ederek bu hastalığı yeniden oluşturan Löffler ve Paul Frosch'un (1860-1928) çalışmalarıyla kanıtlanmıştır. 1935’te Stanley tütün mozaiği virüsünü buldu. Daha sonra, ultrasantrifüj, elektron mikroskobu ve çeşitli kültür yöntemlerinden yararlanan R Gastinel, C. Levaditi, P töpine vb.’nin çalışmaları virüslerin özelliklerinin belirlenmesini sağladı.

Virüslerin fiziksel özellikleri. Geçirgenliği bilinen kolodyum süzgeçler sayesinde virüslerin büyüklüğü ölçülebilir ve 10 ila 300 nm arasında olduğu görülür (bakte- riyofaj, 10 ila 50 nm; vaccinia, 175 nm; çocuk felci virüsü, 15 nm; herpes, 300 nm vb.). Elektron mikroskobu bunların küre biçiminde olduğunu gösterir. Virüsler bakteriyolojide kullanılan besiyerlerinde üretilememekte, yalnız bazı canlı dokularda üretilebilmektedir. - 20 °C soğukta tahrip olmazlar, ama sıcaklığa dayanıklı değildirler. Elektrik akımına duvarlıdırlar; elektroforezle yerleri değiştirilebilir ve kültür ortamında yalıtabilirler. Radyasyonlara ve antiseptiklere az ya da çok duyarıdırlar.

Virüslerin yapısı. Bütün öteki canlılarınkinden daha basittir. Duruma göre bir tek nükleik asit (DNA ya da RNA) zincirinden oluştukları kabul edilir. Bu zincir bir kabuk (kapsit) oluşturan proteinlerle çevrilidir, ama bu proteinler diğer bütün hücrelerde olduğu gibi virüslerin kendileri tarafından sentezlenmez. Virüsün asalak olduğu hücrelerden kaynaklanır; virüs onlara bu sentez için gerekli enzimleri ve hammaddeleri (aminoasitler) verir. Yani virüs ancak bir hücrenin (konak hücre) içinde asalak olarak yaşayabilir. Virüsün bir organizmadan diğerine geçmesi için, o virüslere özgü nükleik zincir (DNA ya da RNA) ile son konakta edindiği protein kabuktan oluşan virüs parçacıklarının rol oynadığı kabul edilmektedir. Virüs parçacığı başka bir hücreye girer germez kılıfını (kabuğunu) atar ve konağın metabolizmasına karışarak onun DNA ya da RNA’sıyla birleşir ve onda az ya da çok önemli bozukluklara neden olur: eğer metabolizma ağır derecede bozulmuşsa, hücre ölür, virüs yeniden çoğalır ve bir önceki hücrede edindiği kabukla başka hücrelere bulaşır; eğer bozukluklar az önemliyse, içlerinde virüs bulunan hücreler virüsün çekirdek kısmını (yapay bir gen gibi) kendi kromozomlarına ekler ve atipik bölünebilen hücrelere, yani ur (kanser) hücrelerine dönüşürler. Birinci grup olgulara virüslü bulaşıcı hastalıklar denir (grip, sarıhumma, kızamık vb.). Virüsün girdiği organizmanın hızla yarattığı bağışıklık tepkimesinin, virüs DNA ya da RNA’sının bir hücreden diğerine geçmek için sarındığı protein kabuğa karşı olduğu sanılmaktadır. Antikorlar bu kabuk sayesinde hızla virüs parçacığını bulur ve yok ederler, ikinci grup olgularda birincinin tersine, bağışıklığın oluşması daha zordur, çünkü DNA ya da RNA bireyin hücreleriyle birleşmiş ve bu nedenle korunmuştur. Bazı kanserlerin virüslerden ileri geldiği yalnız hayvanlardaki (kuşlar) çeşitli kanserlerde kesin olarak kanıtlanmıştır, ama insanlarda gözlenen kanserlerde henüz böyle bir yargıya varılamamıştır.
Nükleik asitlerinin tipine (DNA ya da RNA) göre virüsler, iki grup halinde sınıflandırılır. RNA’nm DNA sentezleyebileceğini in vitro gösteren "ters transkriptaz" ın bulunması, DNA'lar olmaksızın bir genomla bütünleşebilen bazı RNA'lı virüslerin etki biçiminin anlaşılmasına olanak vermiştir. Rous sarkomu virüsü gibi melez RNA-DNA kanser virüsleri bu çeşit virüslerdir.
Virüsün girdiği konak hücrenin gösterdiği tepkimeler arasında, yeni keşfedilen bir maddenin (interferon) oluşumunu da saymak gerekir. Bütün bu kavramlar zaman içinde, yolları birbirine kavuşan viroloji ve moleküler biyolojideki gelişmeler sayesinde ortaya konmuştur.

—Böcbil. insanda, hayvanlarda ya da bitkilerde hastalıklara yol açan birçok virüs, eklembacaklılar ve özellikle de böcekler aracılığıyla bulaşır: sarıhumma virüsü, bir memeli hayvandan (ara konak) geçtikten sonra Aedes cinsinden bir sivrisinekle bulaşır; patates kıvırcık hastalığı ve yaprak kıvrılma hastalığı virüsleri bitki bitleriyle (özellikle Myzus persicae) patatese geçer. Bu böcekler, taşıdıkları hastalıkları bulaştırırlar. Bulaşma süreci virüse ve onu taşıyan böceğe göre farklılık gösterir: arbovirüslerin çoğu sivrisineklerle, Phlebotomus’larla ya da kodeslerle bulaşır; tütün hastalıklarına yol açan virüsler öbeği, şekerpancarında görülen sarılığın tersine bitki bitleriyle taşınmaz. Bazı virüsler hastalığı bulaştıran hayvanda (bitkibiti, Cicadella, Aleurodes) uzun bir kuluçka dönemi geçirebilir, bu hayvanın bedeninde kalabilir, çoğalabilir; ama bazılarının kuluçka dönemi kısadır bunları yapamaz. Akarlar, ikikanatlılar ve yarımkanatlılar dışında kalan böcekler (bazı kınkanatlılar ve düzkanatlılar) de virüs bulaştırabilir.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 15:34
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
19 Ağustos 2017       Mesaj #9
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Virüs Nedir?
Son düzenleyen Baturalp; 21 Ağustos 2017 14:21
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Mart 2018       Mesaj #10
Avatarı yok
Yasaklı

Gelecek Bir Zamanda Antibiyotik Yerine Virüsler Kullanılabilecek!


Bilinenin aksine tüm virüsler insan hayatı için tehlike oluşturmuyor olabilir. Hatta bazıları antibiyotik direnci gösteren bakterilere karşı savaşta kullanılabilir. Bu doğrultuda Bilim insanları enfeksiyon tedavisinde yeni yöntemler geliştirmeye çalışıyor. Bunlardan biri de enfeksiyona neden olan bakteriye karşı virüs kullanmak. Yapılan araştırma çerçevesinde şimdiye kadar gerçekleştirilen deneylerin olumlu sonuçlar verdiği belirtiliyor.

Kaynak: BBC Bilim / Science (8 Mart 2018)

Benzer Konular

21 Ağustos 2017 / nihal77 Cevaplanmış
7 Mart 2018 / Misafir Tıp Bilimleri
21 Mart 2013 / Misafir Soru-Cevap
30 Aralık 2008 / espanyoool Soru-Cevap