Arama

Aristoteles'in mantık üzerine yaptığı çalışmalar nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 26 Ocak 2015 Gösterim: 36.133 Cevap: 4
Ziyaret - avatarı
Ziyaret
Ziyaretçi
18 Nisan 2009       Mesaj #1
Ziyaret - avatarı
Ziyaretçi
Aristo mantığı, Aristo'nun mantık alanında yaptığı çalışmalar, verdiği eserler nelerdir?

Aristoteles'in mantık üzerine yaptığı çalışmalar nelerdir?
EN İYİ CEVABI nötrino verdi
Aristo Mantığı
  • Aristo'ya göre mantık doğru düşünmeyi sağlayan bir araç bilimidir.Aristo mantığı kendi içinde özeldir, önceki mantık çalışmalarından bağımsızdır.Aristo'nun kendine özel oluşturduğu bu mantık akıl ilkeleri üzerine kurulu iki değerli bir mantıktır!
Aristo'nun Mantık Alanındaki Çalışmaları
Sponsorlu Bağlantılar
  • Aristo'nun mantık alanındaki çalışmalarını 'Organon' adı verilen eser oluşturur.Bu eser 6 kitaptan meydana gelmiştir (Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik Deliller).Aristo yaptığı mantık çalışmalarında akıl yürütme aracı olarak tümdengelimi kullanır.Buna göre önce kavramlar tasarlanır sonra önermeler kurulur ve kurulu olan bu önermelerden ilgili çıkarımlara ulaşılır!

Son düzenleyen nötrino; 26 Ocak 2015 14:44 Sebep: İç başlık ve soru düzeni!!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Nisan 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aristotalesin Hayatı

Sponsorlu Bağlantılar

Dönemi


Aristoteles döneminde politik yapı değişmiş ve Yunan Dünyası yavaş yavaş Makedonyalıların hakimiyetine girmeye başlamıştır. Makedonya bölgesinin kuzeyi Teselya, doğusu İllirya ve batısı ise Trakya ile çevrilidir ama bu sınırlar sabit değildir; zaman zaman daralmış veya genişlemiştir. Belirli bir Makedonyalı tipi de yoktur; bunlar İlliryalılarla Trakların karışımından oluşmuşlardır. Yunanca konuşmazlar; kendilerine özgü bir dilleri vardır ve bu dil Hint-Avrupa dilleri içinde yer alır.
Makedonya Kralı II. Philip döneminde Makedonya değişik bir görünüm kazanmaya başlamıştı. Makedonya kralları Yunanlı olmalarına karşın, yerli kadınlarla evlenmişler ve bu uygulama giderek yaygınlaştığı için, kısa bir süre içinde Yunanlılar başka kavimlerle kaynaşmışlardı. Hatta söylendiğine göre, tam bir Yunanlı olarak yetiştirilmiş olan II.Filip'in annesi Yunanca'yı oldukça ileri yaşlarında öğrenmişti.
II. Philip başa geçtiğinde toplum tam bir kargaşa içindeydi ve güçlü bir yöneticiye gereksinme duyuluyordu. II. Philip, Thebes'te kaldığı süre içerisinde, yeni askerî yöntemleri gözlemlemiş ve bunları uygulamakla kalmayarak daha da mükemmel bir duruma getirmiştir. Bir süre sonra, piyade ve süvarilerden oluşan mızraklı bir birlik kurmayı başarmıştır. Makedonyalıların bu düzenlemesi, yüzyıllar boyunca en iyi savaş tekniği olarak benimsenmiştir.
II. Philip'in başa geçmesiyle Atinalılar iki güçlü düşman arasında kalmışlardır; bunlardan birisi Persler ve diğeri ise Makedonyalılardır. Ancak II. Philip kendisini daima bir fatih gibi değil, bir kurtarıcı olarak görmüş ve sonradan uygarlık tarihini çok etkileyecek bir işi başarmıştır : Sparta dışında kalan bütün Yunan Dünyası'nı tek bir yönetim altında toplamış ve Küçük Asya'da bulunan Yunan kolonilerini de Perslerin elinden kurtarmaya başlamıştır. Ancak onun bu uğraşları, henüz 47 yaşındayken öldürülmesiyle son bulmuştur (M.Ö. 336). II. Philip 24 yıl boyunca yöneticilik yapmış ve oğlu Büyük İskender'e çok aydınlık ve parlak bir yol açmıştır.


Hayatı

Makedonya Krallığı'nın güçlenmeye başladığı bu dönemde yaşayan Aristoteles, Ege Denizi'nin kuzeyinde bulunan Stageria'da doğmuştur (M.Ö. 384). O dönemde, Stageria'da İyon kültürü egemendir ve Makedonyalıların buraları istila etmeleri bile bu durumu değiştirmemiştir. Bu nedenle Aristoteles'e bir İyonya filozofu denilebilir.
Annesi hakkında adından başka hiçbir şey bilinmemektedir; babası Nicomaihos, hekimdir ve Makedonya Krallarından Amyntus'un (M.Ö.393-370) hekimliğine getirildiğinde, ailesi ile birlikte Stageria'dan Makedonya'nın başkentine taşınmıştır. Aristoteles burada öğrenim görmüş ve savaş yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler ve deneyimler edinmiştir; bir taraftan Yunan (yani İyon) ve diğer taraftan Makedonya etkileriyle biçimlenmiş ve gençliğinde, ilgisini daha çok tıp üzerinde yoğunlaştırmıştır. 17 yaşına geldiğinde öğrenimini tamamlaması için Atina'ya gönderilen Aristoteles, hayatının 20 yılını (M.Ö. 367-347) burada geçirmiştir. Atina'ya gelir gelmez, Platon'un öğrencisi olarak Akademi'ye girmiş ve hocasının ölümüne kadar burada kalmıştır. Platon, sürekli olarak çekiştiği bu değerli öğrencisinin zekasına ve enerjisine hayran kalmış ve ona Yunanca'da akıl anlamına gelen Nous adını vermiştir. Atina'da kaldığı süre içerisinde Aristoteles, başka hocaları da izlemiş ve mesela Agora'da politik dersler almıştır.
Bir sarraf olarak iş hayatına atılmış ve daha sonra çok varlıklı olmuş Hermenias, kısa bir süre içinde çok geniş toprakları mülk edinmiş ve Aterneus'un yöneticiliğine gelmişti. Akademi'nin öğrencisi ve hocası Platon'un hayranıydı. Onun devlet yönetimine ilişkin önerilerini çok olumlu karşılıyor ve Platon'un önderliğinde daha iyi bir yönetim oluşturmak istiyordu. Bu amaçla Assos'ta Akademi'nin kolu olan bir okul kurmuştu. Platon'un ölümünden sonra, Aristoteles bu okulda görev aldı ve üç yıl boyunca burada çalıştı. Bir ara Hermenias'ın yeğeni Pythias ile evlendi.
Aristoteles, Assos'ta kaldığı süre içerisinde, zaman zaman dostu Teofrastos'un memleketi olan Mytilen'e gitmiştir. Bu seyahatlar, Aristoteles'in gözlemler yapması ve kendisini yetiştirmesi açısından çok yararlı olmuştur. Bu sıralarda II. Philip, oğlu İskender için iyi bir öğretmen aramaktaydı ve Assos'taki okulun yöneticisi olan Aristoteles, yavaş yavaş dikkatini çekmeye başlamıştı. Görev, Aristoteles'e önerildi ve o da bu öneriyi seve seve kabul ederek, II. Filip'in oturmakta olduğu Pella'ya gitti. Aristoteles'in öğretmenliği, 343 yılından 340 yılına kadar sürdü. İskender, 336'da babası ölünce, onun yerine geçti ve eski öğretmeni Aristoteles'i danışman olarak atadı. Daha sonra İskender Yunanistan'daki ve Balkanlar'daki ayaklanmaları bastırmak üzere harekete geçince, Aristoteles, onu bırakarak, büyük idealini gerçekleştirmek amacıyla, yani yeni bir okul kurmak amacıyla Atina'ya döndü.
İskender'in M.Ö. 323 yılında ölmesi, Aristoteles'i çok güç bir durumda bırakmıştı; çünkü Lise'nin kurulması sırasında İskender'in yapmış olduğu yardımlar ve Hermenias için yazmış olduğu zafer türküsü, Atina'daki düşmanları tarafından hatırlanmıştı. Aristoteles, dinsizlikle suçlandı ve Atinalıların, Sokrates'i ölüme mahkum etmekle işlemiş oldukları suçu yinelememeleri için Chalcis'e kaçtı ve orada yakalanmış olduğu bir hastalık sonucunda M.Ö. 322 yılında öldü.
Aristoteles'in hiçbir resmi kalmamıştır. Diogenes'e göre, ince bacaklı ve küçük gözlüymüş. Viyana'daki Sanat Tarihi Müzesi'nde sergilenmekte olan mermer başın Aristoteles'e ait olduğu iddia edilmekteyse de, bunu kanıtlayacak herhangi bir ipucu yoktur.
Aristoteles, İskender'i bırakarak Atina'ya döndüğünde, oradaki dostlarıyla buluşmuştu; ama aradan 20 yıl geçmiş olduğu için, artık eski okuluna dönemezdi. Başka bir okul kurmaya karar verdi ve bu maksatla kentin batısında bulunan ve Apollon Lyceios'un (Kurt Tanrı) anısına ayrılmış olan ormanlık alanı seçti. İşte bugün de kullanmakta olduğumuz Lise adı, bu Lyceios'tan gelmektedir.
Lise'de eğitim ve öğretimin nasıl yapıldığına ilişkin kesin bir bilgiye sahip değiliz; ancak bazı kaynakların bildirdiğine göre, sabahları yeni başlayanlara, akşamları ise geniş halk kitlelerine dersler verilmekteymiş.
Akademi ve Lise, aslında felsefe öğretimi veren okullardı. Ancak Akademi, daha çok metafiziğe ve bu arada ahlak ve siyaset gibi konulara yönelmişti. Lise'de ise araştırmalar, Aristoteles'in daha çok mantık ve bilimlerle ilgilenmesi nedeniyle, bu alanlarda yoğunlaşmıştı.
Aristoteles 13 yıl boyunca Lise'nin yöneticiliğini yaptı ve ölümünden sonra yerine arkadaşı Teofrastos geçti. Teofrastos, 37 yıl bu okulun yöneticiliğini üstlendi ve yapmış olduğu yeni düzenlemelerle Lise'yi kurumsallaştırmayı başardı; ancak Lise, Akademi kadar uzun ömürlü olamadı.

Metodolojisi

Aristoteles felsefeyi özler üzerinden tanımlar. Felsefeyi, 'varolanın evrensel özünün bilimi' olarak tanımlar. Platon ise felsefeyi 'idea'ların bilimi' olarak tanımlamıştır. Platon'a göre idea'lar varolanın temelidir. Hem Platon hem de öğrencisi Aristoteles, felsefeyi evrensel (tümel) olanın bilgisi olarak görürler, ancak Aristoteles evrensel olanı (tümel) varolanlar (tikel) içinde bulup buna öz derken, Platon evrenseli varolan nesnelerin dışındaki 'idea'larda görmüştür.
Aristoteles için felsefi metod, varolan tikel fenomenlerden çıkarak, onları aşıp, özlerin bilgisine varmak olarak tanımlanabilir. Platon için ise felsefi metod, evrensel idea'ların bilgisinden yola çıkarak bu idea'ların dünyadaki kusurlu taklitlerini yorumlamak olarak görülür.
Aristoteles'in terminolojisinde doğa felsefesi terimi doğal fenomenlerin (Hareket, ışık, fizik kuralları) incelenmesi için kullanılır. Yüzyıllar sonra bu konular bilimsel yöntemle incelenerek modern bilimin temelini oluşturacaktır. Aristoteles, felsefeyi metafizikten ayrı bir alan olarak görür.
Daha geniş bir anlamda, Aristoteles felsefeyi akıl yürütme ve bilim ile bir görür. Ancak Aristoteles bilim derken bunu bugün bizim anladığımızdan farklı anlamda kullanır. "Bütün bilimler (dianoia) ya pratiktir, ya poetik ya da teorik" derken pratik bilim olarak etik ve politikayı, poetik olarak şiir ve güzel sanatların incelenmesini, teorik bilimlerle de fizik, matematik ve metafiziği kasdeder.
Daha kesin bir anlamda felsefe tanımı yaparak, Aristoteles felsefeyi "Maddi olmayan varlığın bilgisi" olarak tanımlar. Buna "ilk felsefe" der. Mantık, ya da Aristoteles'in kullandığı terimle Analitik, felsefe için öğrenilmesi gereken bir temel oluşturur. Böylece Aristoteles felsefesinin bölümleri şu şekilde oluşur:
1. Mantık
2. Teorik felsefe (fizik, matematik ve metafizik)
3. Pratik felsefe (etik ve politika)
4. Poetik felsefe (şiir ve güzel sanatların incelenmesi)


Çalışmaları


Aristoteles'in matematik bilgisi araştırmalarına yeterli olacak düzeydeydi; bilimleri matematik, fizik ve metafizik olarak üç bölüme ayırırken, Platon gibi, matematiğe - yani aritmetik, geometri, astronomi ve müzik bilimlerine - bir öncelik tanımıştı; ancak uygulamalı matematikle ilgilenmiyordu. "Eşit şeylerden eşit şeyler çıkarılırsa, kalanlar eşittir." veya "Bir şey aynı anda hem var hem de yok olamaz (üçüncü durumun olanaksızlığı ilkesi)" gibi aksiyomların bütün bilimler için ortak olduğunu, postülaların ise sadece belirli bir bilimin kuruluşunda görev yaptığını söyleyerek, aksiyom ile postüla arasındaki farklılığa işaret etmişti. Aristoteles'in, süreklilik ve sonsuzluk hakkında yapmış olduğu temkinli tartışmalar, matematik tarihi açısından oldukça önemlidir. Sonsuzluğun gerçek olarak değil, gizil olarak varolduğunu kabul etmiştir. Bu temel sorunlar üzerindeki görüşleri, daha sonra Archimedes ve Apollonios tarafından yeniden işlenip değerlendirilecektir.
Aristoteles, astronomiye ilişkin görüşlerini Fizik ve Metafizik adlı yapıtlarında açıklamıştır; bunun nedeni, astronomi ile fiziği birbirinden ayırmanın olanaksız olduğunu düşünmesidir. Aristoteles'e göre, küre en mükemmel biçim olduğu için, evren küreseldir ve bir kürenin merkezi olduğu için evren sonludur. Yer evrenin merkezinde bulunur ve bu yüzden, evrenin merkezi aynı zamanda Yer'in de merkezidir. Bir tek evren vardır ve bu evren her yeri doldurur; bu nedenle evren-ötesi veya evren-dışı yoktur. Ay, Güneş ve gezegenlerin devinimlerini anlamlandırmak için Eudoxos'un ortak merkezli küreler sistemini kabul etmiştir.
Acaba Aristoteles bu kürelerin gerçekten varolduğuna inanıyor muydu? Elimizde buna ilişkin kesin bir kanıt bulunmamakla birlikte, geometrik yaklaşımı mekanik yaklaşıma dönüştürmüş olması, inandığı yönündeki görüşü güçlendirmektedir. De Caelo'da (Gökler Üzerine) yapmış olduğu en son belirlemelere göre, en dışta bulunan Yıldızlar Küresi, yani evreni harekete getiren ilk hareket ettirici, aynı zamanda en yüksek tanrıdır. Metafizik'te ise, Yıldızlar Küresi'nin ötesinde, sevenin sevileni etkilediği gibi gökyüzü hareketlerini etkileyen, hareketsiz bir hareket ettiricinin bulunduğunu söylemiştir. Öyleyse Aristoteles, yalnızca gökcisimlerinin tanrısal bir doğaya sahip olduğuna inanmakla kalmamakta, onların canlı varlıklar olduğunu da kabul etmektedir. Bu evrenbilimsel kuram, Fârâbî ve İbn Sinâ gibi Ortaçağ İslâm Dünyası'nın önde gelen filozofları tarafından da benimsenecek ve Kuran-ı Kerim'de tasvir edilen Tanrı ve Evren anlayışıyla uzlaştırılmaya çalışılacaktır.
Aristoteles'e göre, Evren, Ayüstü ve Ayaltı Evren olmak üzere ikiye ayrılır; Yer'den Ay'a kadar olan kısım, Ayaltı Evren'i, Ay'dan Yıldızlar Küresi'ne kadar olan kısım ise Ayüstü Evren'i oluşturur. Bu iki evren yapı bakımından çok farklıdır. Ayüstü Evren ve burada yer alan gökcisimleri, eterden oluşmuştur; eterin, mükemmel doğası, Ayüstü Evren'e ezelî ve ebedî bir mükemmellik sağlar. Buna karşılık, Ayaltı Evren, her türlü değişimin, oluş ve bozuluşun yer aldığı bir evrendir. Burası, ağılıklarına göre, Yer'in merkezinden yukarıya doğru sıralanan dört temel öğeden, yani toprak, su, hava ve ateşten oluşmuştur; toprak, diğer üç öğeye nispetle daha ağır olduğu için, en altta, ateş ise daha hafif olduğu için, en üstte bulunur. Aristoteles'e göre, bu öğeler, kuru ve yaş ile sıcak ve soğuk gibi birbirlerine karşıt dört niteliğin bireşiminden oluşmuştur.
Varlık biçimlerinin mükemmel olmaları veya olmamaları da Yer'in merkezine olan uzaklıklarına göre değişir. Bir varlık Yer'e ne kadar uzaksa, o kadar mükemmeldir. Bundan ötürü, merkezde bulunan Yer mükemmel olmadığı halde, merkeze en uzakta bulunan Yıldızlar Küresi mükemmeldir. Bu mükemmel küre, aynı zamanda Tanrı, yani ilk hareket ettiricidir.
Yapıları farklı olan bu iki evrende, farklı fizik kanunları geçerlidir. Ayüstü Evren'de bulunan gökcisimleri, taşıyıcı kürelere yapışık oldukları için düzgün dairesel yörüngeler çizerler; her tür değişimin yer aldığı Ayaltı Evren'de ise birbirinden farklı iki tür hareket söz konusudur. Bunlardan birisi doğal, diğeri ise zorunlu harekettir. Zorunlu hareket, bu evrendeki bir nesnenin, örneğin bir taşın, kuvvet uygulanarak doğal yerinden, uzaklaştırılması sonucu oluşan harekettir. Bu harekette uygulanan kuvvet ortadan kaldırıldığında, hareket de ortadan kalkar ve bu defa nesne, ağır olması dolayısıyla, doğal yerine doğru düşer. İşte nesnelerin doğal yerlerine varmak için yaptıkları bu harekete de doğal hareket denir. Doğal harekette, kuvvet nesnenin ağırlığıdır.
Aristoteles'e göre, iki tür zorunlu hareket vardır. Hareketi sağlayan kuvvet, bir cisim üzerindeki etkisini, cismin hareketinin her anında sürdürüyorsa, buna sürekli zorunlu hareket, ilk hareketi verdikten sonra kesiliyorsa, buna da süreksiz zorunlu hareket denir. Ama Aristoteles, kuvvet olmaksızın hareketin de olamayacağına inandığından, (mesela bir taşın fırlatılmasında olduğu gibi) süreksiz zorunlu hareketin oluşabilmesi için, hareket ettiren kuvvetin, ilk hareketin verilmesinden sonra, cismi ileten ortama geçtiği düşüncesini benimsemek zorunda kalmıştır.
Ancak Aristoteles'e göre, fırlatılan bir cismin hızı (v), bu cisme uygulanan kuvvetin miktarı (f ) ile doğru, cismin içinde bulunduğu ortamın yoğunluğu (d=direnç) ile ters orantılıdır ve v=f:d ve eğer f=a (ağırlık) olursa, v = a:d biçiminde ifade edilebilir.
Aristoteles'in ulaşmış olduğu bu sonuç sonraları iki açıdan eleştirilmiştir: 1. Ortamın direnci, sıfır olduğunda hız sonsuz olacaktır; oysa Aristoteles sonsuz hızı kabul etmez. Kuvvetin dirence eşit olduğu durumda da, Aristoteles'e göre hareket olmaz. Oysa, bu durumda formülden çıkan sonuç 1'dir ve bu hareketin olduğunu gösterir. 2. Hareketi olanaklı kılan ortam, bir taraftan cismi iletirken diğer taraftan durdurur. Oysa bir şeyin aynı anda iki karşıt niteliğe sahip olması olanaklı değildir.
Aristoteles'in oluşturduğu bu fizik ve evren görüşü kendisinden sonra az çok değişime uğramışsa da uzun yıllar egemen olmuş ve Galileo'nun yaptığı çalışmalarla geçersiz hale getirilmiştir.
Aristoteles'ten önce de hayvanlar üzerinde araştırmalar yapan bilginler vardı, ama zoolojinin, yani hayvanlar biliminin kurucusu Aristoteles olmuştur. Aristoteles, hayvanlar üzerinde yapmış olduğu gözlemlerden çıkarmış olduğu bulguları, Historia Animalium, (Hayvan İncelemeleri) De Partibus Animalium (Hayanların Bölümleri Üzerine) ve De Generatione Animalium (Hayvanların Türeyişi Üzerine) adlı yapıtlarında toplamıştır; bu üç yapıt, birbirleriyle bağlantılıdır; ancak birincisi hayvanların tasviri, ikincisi morfolojisi ve üçüncüsü ise üremesi ile ilgilidir.
Aristoteles, çalışmaları sırasında karşılaştırma yöntemini izlemiş ve bulguları belirlerken benzerliklerden ve farklılıklardan yararlanmıştır. Hayvanları, yaşamış oldukları çevre içerisinde inceleyen Aristoteles, Plinius'tan oldukça farklı bir tutum içerisindedir; sadece gözlem sonuçlarından yararlanmış ve önceki yapıtlardan derlemiş olduğu bulguları, kendi gözlemleri ile denetlemeyi ihmal etmemiştir. Rivayetlere güvenmemiş ve fil gibi, çok iyi tanımadığı hayvanlardan asla söz etmemiştir.
Aristoteles, De Partibus Animalium (Hayvanların Bölümleri Üzerineı) adlı eserinde doğru bir sınıflama yöntemi hakkında bilgiler vermiş ve hayvanları, kırmızı kan içerenler ve içermeyenler olmak üzere iki sınıfa taksim etmiştir :
I. Kırmızı Kanlı Olanlar (Sanguineous)
a. Doğuran dört ayaklılar. Bütün memeli hayvanlar bu guruba girmektedir; bunlara yarasalar ve yunuslar da dahildir. b. Yumurtlayan dört ayaklılar. Bunlara kertenkele, kaplumbağa ve timsah dahildir. c. Kuşlar ayaklarına göre sekiz alt gruba ayrılmıştır. Bu sınıflama onların ayak şekillerine ve beslenmelerine dayanılarak yapılmıştır. d. Balıklar ise iskeletlerine göre iki kısma ayrılmıştır : kemik iskeletliler ve kıkırdak iskeletliler.
II.Kırmızı Kanlı Olmayanlar (Anaima) a. Yumuşak vücutlu omurgasızlar. b. Bir dış iskeletle kaplı olan yumuşak omurgasızlar. c. Sert bir dış kabukla kaplı yumuşak omurgasızlar. d. Böcekler; bunlar da sekiz kısma bölünmüştür.
Aristoteles, buradaki sekiz gruptan her birine kapsamlı cins (genus) ve onların alt bölümlerine ise cins veya tür adını vermiştir.
Temel Eserler

Mantık üzrine
  • Organon (Mantık üzerine bütün yazdıkları):
    • Kategoriler (Categoriae)
    • Yorum üzerine (De Interpretatione)
    • Prior Analitik (Analytica Priora)
    • Posterior Analitik (Analytica Posteriora)
Bilimsel eserler
  • Fizik (Physica)
  • Ruh üzerine (De Anima)
  • Hayvanların tarihi (Historia Animalium)
  • Mekanik (Mechanica) *
[değiştir]
Metafizik
  • Metafizik (or Metaphysica)
[değiştir]
Etik üzerine
  • Nicomakos'a Etik (Ethica Nicomachea)
  • Eudemos'a Etik (Ethica Eudemia)
  • Politika (Politica)
[değiştir]
Estetik
  • Retorik (Ars Rhetorica)
  • Poetika (Ars Poetica)
kaynak
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
18 Nisan 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Aristoteles

Vikipedi, özgür ansiklopedi


Batı felsefes
i

Antik Çağ felsefesi

200px Aristoteles Louvre

Aristoteles büstü (Louvre Müzesi, Paris) Adı Aristoteles Doğumu M.Ö. 384[1]
Stagira[1] Ölümü M.Ö. 322[1]
Halkis[1] Okul/gelenek Peri pathos
Aristotelesçilik İlgilendikleri fizik, metafizik, şiir, tiyatro, müzik, retorik, politika, hükûmet, etik, biyoloji, zooloji Etkilendikleri Platon, Demokritos Etkiledikleri Theophrastos, Thomas Aquinas, Hegel, Heidegger Önemli katkıları Mantık Aristoteles (Yunanca: Ἀριστοτέλης Aristotelēs; Eski Yunanca UFA: /aristoˈtelɛːs/; Yeni Yunanca UFA: /ˌaris̩toˈteʎis̩/) (M.Ö. 384 – 7 Mart M.Ö. 322) Antik Yunan filozof. Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, astronomi, ilk felsefe, zooloji, mantık, politika ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.

Aristoteles'in Yaşamı

M.Ö. 384 veya 385'te, günümüzde Athos tepesi olarak adlandırılan tepenin yakınlarında ufak bir Makedonya kenti olan Stageira'da, Makedonya kralı II. Amyntas'ın (Philippos'un babası) hekimi olan Nikomakhos'un oğlu olarak dünyaya gelir. M.Ö. 367 veya 366 'da 17 yaşında Platon'un Atina'daki akademisine (Akademeia) girmesiyle Platon'un en parlak çömezlerinden biri olur. Tütör yahut yardımcı hoca olarak çalıştığı dönemde, okuma tutkusuyla tanınır; (Platon, belki de bir tür tenezzülle, ona "okuyucu" lâkabını takar) Daha sonraları Akadmeia'daki öğretime kendisi de katkıda bulunur: kimi zaman Platoncu savları rakip Isokratos okuluna karşı savunmak için geliştiren, hatta zaman zaman da Evdamos ya da Can üzerine (Peri tes Psykhes) yazılarında olduğu gibi, bu tezleri büyükseyen diyaloglar yazar. Gryllos yahut Retorik üzerine Aristoteles'in diyalog yazarlığı dönemine aittir.
Platon M.Ö. 347'de öldüğünde, Akademeia'nın başına ardılı olarak Spevsippos'u atamıştır. Antik Çağ'dan itibaren yaşamöyküsü yazarları -herhalde kötücüllüklerinden- Platon'un bu seçiminde Aristoteles'in Akademeia'yı terk etmesinin asıl nedenini görüyorlar. Aritoteles'in en azından Spevsippos'a karşı kalıcı bir garez duyduğunu biliyoruz. Aynı yıl, belki de ustasının teşvikıyle, Ksenokratos ve Theophrastos ile bugün Biga Yarımadası olarak anılan Troas bölgesindeki Assos kentine gönderilir. Orada Tiran Atarnevs'li Hermias'ın siyasî danışmanı ve dostu olur. Aynı esnada, özgünlüğünü daha o zamandan belli eden bir okul kurar. Bu okuldaki girişimleri arasında yaşambilim üzerine çalışmaları yer alır. 345-344 yıllarında, belki de Theophrastos'un daveti üzerine, komşu Lesbos (Midilli) adasının Doğu kıyısındaki Mytilene (Midilli) kentine varır. 343'te Pella'daki (Bugün Ayii Apostili) Kral Makedonyalı Philippos'un sarayına, oğlu İskender'in eğitimini üstlenmek üzere çağırılır. 341 yılında Perslerin eline düşen Hermias'ın feci sonunu Pella'da öğrenir, anısına bir ağıt düzer. Gerek Pella'da ikamet ettiği sekiz senelik dönem, gerek eğitmenlik vazifesinin içeriği hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Philippos'un ölümüyle M.Ö. 335 İskender tahta oturur. Aristoteles Atina'ya dönüp Akademeia'ya rakip olarak Lykeion'u, ya da diğer adıyla Peripatos 'u (öğrencileriyle içinde dolaşarak tartıştıkları bir tür çevresi sütunlarla çevrili avlu ya da galeri) kurar. Lykeion'lulara verilen Peripatetikoi adı buradan geliyor. Burada on iki sene ders verir. M.Ö. 323'te Büyük İskender'in bir Asya seferi esnasında ölmesi üzerine Atina'da Makedon karşıtı bir tepki dalgası peydah olduğu vakit, aslında Makedonculuk zannı taşıyan Aristoteles'e karşı, dine saygısızlık davası açılması söz konusu olur. Bir ölümlüyü -Hermias'ı- anısına bir ilâhi yazarak ölümsüzleştirmekle itham edilir. Bunun üzerine Aristoteles, Sokrates'in yazgısını paylaşmak yerine Atina'yı terk etmeyi seçer: kendi deyişiyle, Atinalılar'a "felsefeye karşı ikinci bir suç işlemeleri" fırsatını tanımak istemez. Annesinin memleketi olan Eğriboz (Evboia) adasındaki Helke'ye Khalkis sığınır. Ertesi yıl M.Ö. 322'de, altmış üç yaşında ölür.

Yapıtları

Aristoteles'in yazıları iki kümeye ayrılır:
1. Aristoteles tarafından yayımlanan, fakat bugün yitmiş yazılar;2. Aristoteles tarafından yayımlanmamış, hatta yayına yönelik de kaleme alınmamış, buna rağmen de toplanıp muhafaza edilmiş yazılar.
"Yitik Aristoteles"

İlk kısım yazılar, "dışrak yapıtlar" olarak adlandırılırlar. Dışrak, yani ἐξοτερικά terimini Aritoteles kendisi Lykeion'dan daha geniş bir okuyucu kitlesine yönelik eserleri için kullanıyor. Bu yapıtlar, diğer birçok Eskiçağ metni gibi Milât'ı izleyen ilk asırlarda yitirilmiştir. Gerçi bu yapıtların en azından başlıklarını, Aristoteles'in yapıtlarının adlarını mahfuz listelerden biliyor, ardından gelen yazarların kaleme aldıkları taklit yapıtlardan ve yaptıkları alıntılardan da içerikleri hakkında muğlak da olsa bir fikir edinebiliyoruz.
Bu yapıtlar, yazınsal biçimleri itibariyle, Platon'unkilerle mukayese edilebilir nitelikteler ve aralarından birçoğunun diyalog biçemleri takip edilerek yazılmış olduklarını düşünmemize yol açacak nedenler var. Cicero, Aristoteles'in stilinin "pürüzsüzlüğü"nü övüp yazısının akışını "altın bir ırmak"a benzetirken (Topikler I, 3; Acad., II, 38, 119) hiç kuşkusuz bu yapıtlara göndermede bulunuyordu. Ne var ki bir asırdır belli bir ölçüde yeniden oluşturulmaya çalışılan içeriği felsefe tarihçileri için sorun teşkil etmeye devam ediyor. Bunun en temel nedeni, "Yitik Aristoteles" külliyatının, korunan metinlerden anladığımız Aristotelesçilik'le yakından uzaktan bir ilgisi olmaması; büyük ölçüde Platoncu temaları geliştiriyor, hatta bazen de ustasının çalışmalarıyla aynı doğrultuda kalmak kaydıyla daha öteye giden savlar sunuyor (Bu çizgide, örneğin Evdemos ya da Ruh Üzerine diyalogunda, ruhla beden arasındaki bağları doğa karşıtı bir birliktelik olarak nitelendirip, Tyrrhen korsanlarının tutsaklarına diri diri bir cesede bağlayarak yaptıkları işkenceye benzetiyor). Aristoteles'in yayıma yönelik olmayan eserlerinde eski Platoncu dostlarını eleştirdiğini fark ettiğimizde, acaba iki ayrı hakikat mi güttüğü sorunu depreşmeye başlıyor: bir büyük kitlelere yönelik "dışrak" (eksoterik) hakikat rejimi, bir de Lykeionlu öğrencilere münhansır "içrek" (esoterik) bir rejim. Ancak bugün yaygın kanı olarak bu yapıtların bir yerde Aristoteles'in hâlen Akademeia'ya mensup, yani Platon etkisi altında olduğu döneme ait gençlik yazıları olduğu da düşünülüyor. Hatta bu fragmanlar örneğin Jaeger gibi genetik Aristoteles okumaları yapan yorumcular için Aristoteles'in düşüncesinin evrimleşmesinin ilk noktasını tayin etmeğe kullanılmıştır.
Bu yitik yapıtların başta gelenleri şunlardır: Evdemos ya da Ruh Üstüne (Platon'un Phaidon'unun izinde), Felsefe Üzerine (Metafizik'in kimi temalarının ayırdına varabildiğiimiz bir tür tutum ibrazı yazısı), Protreptik (felsefî hayata teşvik), Gryllos ya da Retorik Üzerine (Isokrates'e karşı), Adalet Üzerine (Politika 'nın bazı temaları burada kendilerini belli ediyorlar), Asalet Üzerine, bir Şölen, vb.

Korunan Yapıtları

İkinci küme Aristoteles'in bütük olasılıkla Lykeion'daki derslerini vermek için kullandığı notlardan ibaret bir yığın elyazmasından oluşuyor. Bu yapıtlara esoterik (içrek) hatta daha doğru bir anlatımla akroamatik (yani sözel öğretime yönelik) adı veriliyor. Eskiçağ'dan itibaren bu elyazmalarının ahlafa nasıl intikal ettiği üzerine romansı bir anlatı yayılmış (Plutarkhos, Sylla'nın Yaşamı, 26; Strabon, XII, 1, 54). Aristoteles ve Theophrastos'un elyazmaları, Theophrastos tarafından eski okul arkadaşı Nelevs'e bırakılmış; Nelevs'in cahil vârisleri Skepsis'te bir mağaraya gömmüşler metinleri, elyazmalarını Bergama krallarının kitapsever açgözlülüğünden kurtarmak için; uzun zaman sonra, M.Ö. birinci yüzyılda, bunların torunları yazmaları altın pahasına Peripatetisyen Teoslu Apellikon'a satmışlar. Apellikon bunları Atina'ya götürmiş. Son olarak, Mithridates'le savaştığı sırada Sylla Appellikon'un kitaplığını ele geçirip Roma'ya taşımış. Orda da bu kitaplık Tyrannion tarafından satın alınmış: Lykeion'un son skholarkh'ı (okul yöneticisi) Rodoslu Andronikos M.Ö. 60 civarında Aristoteles'in ve Theophrastos'un akroamatik eserlerinin ilk redaksiyonunu yayımlamakta kullanacağı nüshaları ondan almış.
Bu anlatı pek tutarlı gözükmüyor. Zira Aristoteles’in ölümünden sonra kesintisiz olarak etkinliğine devam eden Lykeion’un nasıl olup kurucusunun elyazmalarını yitirmiş olabileceğini anlamak güç. Herhâlükârda Aristoteles’in yapıtlarının ilk önemli yayımı –bu yapıtların önemini vurgulamak için yukarıda aktardığımız söyleni yayan kişi olmasına karşın- Andronikos’unki. Aristoteles’in yapıtları ancak Andronikos’la beraber, yani filozofun ölümünden üç asır kadar sonra, asıl mesailerine başlayacak, üzerlerine sayısız şerh yazılacaktır. Bugün Aristoteles’in metinlerini, Andronikos’un onlara verdiği biçimde ve yaygın olarak da yine Andronikos’un koyduğu başlıklar altında okuyoruz.
Bu olguların yapılan yorumların akıbetiyle olan ilişkisi gözardı edilemez nitelikte. Nitekim, bundan şu çıkıyor ki, bugün Aristoteles’in kitapları olarak tanıdığımız yazıların hiçbiri Aristoteles’in kendisi tarafından neşredilmemiş. Aristoteles, örneğin “Metafizik”in değil; felsefe tarihinde nedenler teorisi, temel felsefî güçlükler, çokanlamlılık, edim ve güç, varlık ve öz, tanrı gibi konular üzerine yazılmış bir düzine kadar kısa incelemenin yazarı. Editörler daha sonraları bu risaleleri biraraya getirip, Aristoteles de bu konuda istemli bir ipucu vermediği için, kısmen keyfî Metafizik –yani Fizik’ten sonra okunacak inceleme- başlığı altında toplamışlardır. Bundan ötürü hem Metafizik’in ve hem Aristoteles’in diğer yapıtlarının çoğunlukla birbirinden az çok bağımsız, açıkça kavranabilir bir ilerleme sunmayan, kimi yinelemeler ve hatta bazen de çelişkiler içeren bir etütler topluluğu olarak ortaya çıkmasına şaşırmamalıyız. Yalnız tabiî ki, bu yazıları bitmemiş halleriyle umuma muhtemelen hiçbir zaman sunmayacak olan Aristoteles’e bu yüzden serzenişte bulunmak isabetsiz olur.
Öte yandan, Andronikos’un, sözü geçen risaleleri, hem lojik bir sıra, hem de didaktik kaygılar güden bir dizim içinde düzenlediğini görüyoruz (örneğin mantığın, yani bilgiye yazılmış propedötiğin, kendiliğinden bilimsel olarak nitelendirebileceğimiz incelemelerden; fiziğin de metafizikten önce gelmesi gibi...) Bu sistematik sıralamayı, eleştirellik kaygısı taşımaksızın kabul ettiğimizde bir takım terslikler de ortaya çıkmıyor değil: risalelerin –zaten farklı dönemlerde yazılmış disertasyonlarının tek bir başlık altında toplanmasıyla evvelden maskelenmiş olan- kronolojik, yani kaleme alınma sırasının kaçılınmaz olarak yerine geçen bu sıralamanın, Aristoteles külliyatının -Aristoteles adında bir filozofun varlığıyla ilişkisi erkenden unutulan- gayri şahsî bir bütün olarak tespitine az katkısı olmadığını gözlemliyoruz. Aristoteles felsefesine yorumcular tarafından sıklıkla atfedilen sistematik karakter, büyük ölçüde eserlere bütünüyle dışlak bir neşrî keyfiyetten doğmuş oluyor, bir taraftan da bu fikri saklanmış yapıtların eğitselliği kuvvetlendiriyor.
Bir yorum çalışması, bu metinlerin yalnız didaktik maksadını değil, aynı zamanda Aristotelesçi eğitimin, örneğin Sokratesçi gelelenekteki monologlu değil de diyaloglu eğitiminden ayrışan, kendine özgü niteliklerini de göz önünde bulundurmalıdır. Aristotelesçi eğitimde karşımızdaki yazarın tutumu, çömezleriyle diyalog halinde bir ustanınki olmasa da, gene de bir ustanın zihninde ve eserinde diyalog halinde olan, çoğu zaman geçmiş filozoflardan alıntılanmış, düşüncenin huzuruna çıkartılmış tezler. Böylelikle, Aristoteles’in yapıtlarında, bir doktrinin dogmatik sunumuna değil, güçlükler ve çelişkiler arasından kendine yol açan, zaman zaman büyük zahmetle yolunu arayan bir hakikatin oluşumuna tanık oluyoruz. Aristoteles’in incelemelerinde oldukça az sayıda tasımla karşılaşmamıza, bu incelemelerin silojistik üslupta değil de Aristoteles’in de dediği gibi “diyalektik” bir strüktürle tertiplenmiş olmasına öyleyse şaşmamalı: “diyalektik”, yani bir diyalog misali terakki eden, pro ve kontra argümanlar arasında gidip gelen.

Yapıtlarının listesi


Mantık

  • Organon :
    • Yüklemler
    • Yorum Üzerine
    • Birinci Çözümlemeler
    • İkinci Çözümlemeler
    • Yerlemler
    • Sofistiklerin çoğalması sonu çürükler

Doğa yazıları

  • )
  • Kosmos Üzerine (Περὶ κόσμου De Mundo)
  • Fizik (Φυσική Physica)
  • Gökyüzü Üzerine (Περὶ οὐρανοῦ De Caelo)
  • Gök Cisimleri Üzerine (Μετεωρολογικά)
  • Can Üzerine (Περὶ ψυχῆς De Anima)
  • Kısa Doğa Yazıları (Parva Naturalia)
    • Duyular Üzerine Περὶ αἰσθήσεως
    • Anı ve Anımsama Üzerine Περὶ μνήμης καὶ ἀναμνήσεως
    • Uyku ve Uyanma Üzerine Περὶ ὕπνου καὶ ἐγρηγόρεως
    • Rüyalar Üzerine Περὶ ἐνυπνίων
    • Uykuda Kehanet Üzerine Περὶ τῆς καθ' ὕπνον μαντικῆς
    • Uzun ve Kısayaşamlılık Üzerine Περὶ μακροβιότητος καὶ βραχυβιότητος
    • Gençlik ve İleri Yaş Üzerine Περὶ νεότητος καὶ γήρως. Περὶ ζωῆς καὶ θανάτου
    • Soluma Üzerine Περὶ ἀναπνοῆς
    • Nefes Üzerine Περὶ πνεύματος
  • Hayvanların Tarihi Üzerine (Περὶ τὰ ζῷα ἱστορίαι Historia Animalium)
  • Hayvanların Kısımları Üzerine (Περὶ ζῴων μορίων De Partibus Animalium)
  • Hayvanların Hareketi Üzerine (Περὶ ζῴων κινήσεως De Motu Animalium)
  • Hayvanların Gelişimi Üzerine (Περὶ πορείας ζῴωνDe Incessu Animalium)
  • Hayvanların Oluşumu Üzerine (Περὶ ζῴων γενέσεως De Generatione Animalium)
  • İkincil Yazılar Opera Minora
    • Renkler Üzerine Περὶ χρωμάτων
    • Duyulan Şeyler Περὶ ἀκουστῶν
    • Fizyognomikler Φυσιογνωμονικὰ
    • Bitkiler Üzerine Περὶ φυτῶν
    • Duyulduk Harikulâde Şeyler Περὶ θαυμασίων ἀκουσμάτων
    • Mekanik (Μηχανικά Mechanica)
    • Görünmez Çizgiler Üzerine Περὶ ἀτόμων γραμμῶν
    • Rüzgârların Yerleri ve Adları Ἀνέμων θέσις καὶ προσηγορίαι
    • Melissos, Ksenofanes ve Gorgias Üzerine Περὶ Μελίσσου, Περὶ Ξενοφάνους, Περὶ Γοργίου
  • Sorunlar Προβλήματα
  • Doğa Cetveli (Scala Naturae)

Fiziksonrası-Varlıkbilim

  • Doğa Yazılarından Sonra Gelenler (Τὰ μετὰ τὰ φυσικά Metaphysica)

Estetik ve Politika üzerine

  • Ekonomikler (Οἰκονομικά Oeconomica)
  • Magna Moralia (Ἠθικὰ μεγάλα Magna Moralia)
  • Nicomakos'a Etik (Ἠθικὰ Νικομάχεια Ethica Nicomachea)
  • Atinalıların Yasası (Ἀθηναίων πολιτεία)
  • Eudemos'a Etik (Ἠθικὰ Εὐδήμεια Ethica Eudemia)
  • Erdemler ve Erdemsizlikler Üzerine (Περὶ ἀρετῶν καὶ καιῶν)
  • Politika (Πολιτικὰ Politica')

Estetik
  • İskender'e Retorik Ῥητορικὴ πρὸς Ἀλέξανδρον
  • Retorik (Τέχνη ῥητορική Ars Rhetorica)
  • Poetika (Περὶ ποιητικῆς Ars Poetica)

Aristoteles, Platon’un eleştirisi

Aristoteles'in düşüncesinin evrimi hakkında süregelen tartışma ne boyutta olursa olsun, Platoncu bir okulda yetiştiği için ilk önce bu felsefeyle kopuşunun nedenlerini belirgin biçimde ortaya koyma kaygısı taşıdığını düşünmemiz için geçer sebepler var. Homeros hakkında Platon'un bir sözünü Aristoteles'le beraber Nikomakhos'ta Etik'te yazdığı gibi yad edecek olursak, hem dostluk, ve hem hakikat onun için kıymetli olsa dahi, ikinciyi birinciye yeğlemek durumdadır.

Idealar teorisinin eleştirisi

Aristo, Platoncu Idealar kuramını Metafizik'in A, M ve N kitaplarında eleştiriyor: bu metinlerin ilkinde, Platonculardan birinci çoğul şahısta bahsediyor, ki bu, metni kaleme aldığı dönemde kendini onlardan biri addettiğine tanıtlık ediyor. Aslında, Idealar kuramının eleştirisi, Akademeia'nın içinde alışılageldik bir tartışma teması hâline zaten gelmiş olmalı: bu sorgulamaya dair ilk edebî tanıklık metnini, gittikçe daha çok stereotipleşmiş bir pro ve kontra argümanlar dizisi sunmaya başlayan Parmenides diyalogunun ilk bölümünde, Platon'un kendisinde buluyoruz. Aristoteles bu tartışmaya bilfiil katılmış, ne yazık ki bunu incelidiği gayet teknik De Ideis metni günümüzde kayıp. Ne var ki Aphrodisias'lı Aleksandros, Metafizik A, 9'a yazdığı ve bir özet niteliğindeki şerhte bu yitik metinden uzun fragmanlar muhafaza etmiş.
Aristoteles'in bu sefer Platonculardan üçüncü çoğul şahısta bahsettiği Metafizik'in M ve N kitaplarında ise eleştirisi daha da keskinleşiyor ve Platon'un sözlü öğretisinde geliştirdiği -ve aslen bize yalnız Aristoteles'in eleştirel sunumuyla intikal eden- doktrinine uzanıyor. Bu sunuma göre, Platon Ideaların sayılar -elbette matematiksel sayılar değil, ideal sayılar, yani Birlik ve İkilik (Dyade) gibi sayı Ideaları- olduğunu söylemiş olacak. Takiben, Platon Ideal Sayılar’ı da iki ilkeden, “Bir” ya da formel birlik ile Aristoteles’e göre maddesel neden rolünü haiz “Eşitsiz”den, yani Büyük ve Küçük’ün belirlenimsiz Dyad’ından türetmeye çalışıyor. Aritoteles, özellikle de Platon’dan sonra Akademeia’nın başına geçen selefeyni Spevsippos ve Ksenokratos’la beraber çoğunlukla biperva bir şekle bürününen bu “matematizm”i irder. (“Matematik çağdaşlarımız için felsefenin tümü hâline geldi”, Met. A, 9, 992 a 31).
Hoştur, Aristoteles’in Platon’a muhalefetinin derin muharrikleri, klasik biçimiyle Idealar teorisine yönelttiği eleştirilerden dahi peşinen çıkarsanabilir. Resmedilmiş bir suretine Raphaello’nun Atinalılar’ın Okulu tablosunda (burada Platon’un işaret parmağıyla göklere işaret ettiğini, Aristoteles’in ise elini yere doğru indirdiğini görüyoruz) rastladığımız gelenek, Platon’un önceleri tanrısal olanın temaşasına devşirdiği spekülasyonu, Aristoteles’in tekrar yeryüzüne indirdiğine inandırır bizi. Aslında Aristoteles’in Platonculuğa nazaran konumu daha karmaşıktır. Kendisinin de ikici biçimde yorumladığı bir geleneğin sınırlarında kalır: Parmenides’in ve Platon’un geleneği, ki ve bu geleneğe göre, sabit, devimsiz ve bu suretle de bilim ve söylem içinde nesnelleştirilebilir gerçeklikler sahası ile devingen, “belirimsiz” ve muntazam bir dilcede sabitlenemez olmaları itibariyle ancak “sanı”ya taallük eden gerçeklikler sahası arasında kökensel bir kopukluk (khōrismos) bulunmaktadır. Aristoteles de bu kopukluğu reddetmiyor; yalnız, başka yere çekiyor. Platon’un yaptığı gibi, biri duyulur dünya diğeri anlakalır dünya olmak üzere birbirinden ayrı iki dünya düşünmek yerine, Aristoteles’in reel dünya addettiği tek dünyaya içel bir kopukluğa dönüşüyor ve böyle aynı bir dünyanın iki ayrı bölgesini ayırmış oluyor: bir tarafta, tam anlamıyla bir devindirilmezlik yoksunluğundan ötürü, bölgeiçi devinimlerin devimsiz kurallılığı ile karakterize edilen göksel bölge; ve öte tarafta, ayaltı (yani Ay küresinin altında kalan) bölge –ya da dar anlamıyla “dünya” dediğimiz yer-: olumsallığa (contingence) ve tesadüfe maruz, “doğan ve yiten” şeyler sahası.
Bu suretle, anlakalır olan artık dünyaya aşkın değil; ne var ki bu, kosmik Tanrı ilahiyatçılarının kabul ettiği gibi anlakalırın dünyaya içkin olduğu anlamına da gelmiyor. Anlakalır, dünyanın bir parçası: iki dünyanın, yahut daha doğrusu iki dünyevi bölgenin bu kadar ısrarla olumlanan ikililiği, Platoncu aşkınlığa ikame olunuyor, ama bu aşkınlık artık dünyaiçi. Aristoteles’in bundan çıkardığı ardıl, artık Idealar hipotezi olmadan yolumuza devam edebileceğimiz. Özellikle Kratylos diyalogunda, Idealar bilimin olabilirlik koşulu addolunuyordu: devimsiz olmaları itibariyle bilime, sürekli devim hâlinde bulunan duyulur olanın sunamayacağı, sabit nesneyi armağan ediyorlardı.

Aristoteles ve önceki felsefeler


"Varlığın bilimi"

Aristoteles, daha önce de söylediğimiz gibi, Metafizik başlığını taşıyan bir yapıtın yazarı değil. Zira bu derlemenin, kitap sırasının, hatta başlığının kendisinin dahi sorumluluğu sonradan gelen editörlere aittir. Bu durumun felsefece bir önemi olmazdı, meğerki bu ondört kitapta geliştirilen felsefî kurgu kolayca kavranabilir bir birlik ve süreklilik sergileye. Aslında, burada iki çok farklı tasarıyı fiile geçiriyor gibi gözüküyor ve bu ikisinin geleneksel olarak metafizik adı altında anılarak birbirleriyle özdeşleştirilmesi, aralarındaki bağıntının problematikliğini maske ediyor.
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Ocak 2014       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aristo Mantığı
Aristoteles denilince, çokça kullanılan bir söylem hemen aklımıza gelir. ‘’Aristo Mantığı’’. Çoğu kişinin de anlamını tam kavramadan söz ettiği hatta küçümseyerek kınadığı bu deyişten yola çıkarak, Aristoteles’ i ve öne sürdüğü mantık kuramının üzerinde biraz duralım.


Aristoteles’ in ilk büyük başarısı, kendisinden öncekilerden hemen hemen hiçbir şey almadan, bütünüyle kendisine ait denebilecek yeni bir bölümü, Mantık’ ı yaratmış olmasıdır.
Mantık, doğru düşünme sanatı ve yöntemidir. Her birimin, her düşünce düzeninin ve sanatın yöntemi mantıktır. Müzikte bile mantık vardır.
Sokrat’ ın tanımlar üstünde direnmesinin, Platon’ un ise her bir kavramı inceden inceye işlemesinin ardında bu yeni bilim gizliydi. Aristoteles’ in tanımlar üzerine yazdığı küçük eser, mantığının bu kaynaktan nasıl yararlandığını gösterir.
Bir nesneyi ya da terimi nasıl tanımlayacağız ? Aristoteles, her tanımın iki bölümü olduğunu, iki sağlam ayak üzerinde durduğunu söylemiştir.Şöyle ki; Öncelikle yapılacak şey söz konusu nesneyi, bir sınıfa, öbeğe veya gruba sokmaktır. Bu grubun nitelikleri ayni zamanda nesnenin kendisine de aittir.Buna bir örnek vermemiz gerekirse; insan her şeyden önce bir hayvandır. Sonra da nesnenin, kendi sınıfındaki öteki şeylerden ne bakımdan ayrı olduğunu gösterir.Yani insan, Aristoteles’ in sisteminde rasyonel (akıllı) bir hayvandır. <<özel ayrılığı>>, öteki hayvanlardan farklı olarak akıllı oluşundandır.
Şimdi Aristoteles’ in, Platon ile çatışmasına yol açan, şu ünlü <<evrenseller>> sorununa geliyoruz: Günümüze kadar gelecek olan ve bütün Ortaçağ Avrupa’ sını <<realistler>>(gerçekçiler) ve <<nominalistler>>(adçılar) diye ayıracak olan savaşın ilk çatışmasıdır bu. Aristoteles, her hangi bir cins ismine, bir sınıftaki öğelere genel olarak uygulanabilecek herhangi bir ad’ a <<evrensel>> diyordu. Ona göre hayvan, insan,kitap, ağaç evrenseldirler. Ancak bu evrenseller, elle tutulabilecek nesnel gerçekler değil, öznel kavramlardır. Bunlar ad’ dır. Nesneler değildir. Bizim dışımızda bütün var olanlar türel (generik) ve evrensel nesneler dünyası değil, özel ve özgül nesneler dünyasıdır. Ama ,genei –insan, ya da evrensel –insan ancak düşüncede vardır. Dış bir varlık ya da gerçek (realite) değildir.
Aristoteles’ e göre , Platon, evrensellerin nesnel varlıklar olduğunu ileri sürmüştür. Nitekim, Platon, evrenselin, özelden çok daha sürekli, önemli ve gerçek olduğunu, özelinse kıyıya durmadan vuran dalgaların üzerinde bir dalgacık olduğunu söylemiştir. İnsanlar doğar, ölür, ama insan sonsuza kadar sürer gider.
Her şeye rağmen, Aristoteles’ in sağlıklı bir davranışı vardır. Hemen hemen çağdaş anlamda bir gerçekçidir. Platon öznel bir geleceğe gömülmüşken, o, nesnel ‘ şimdi’ ile uğraşmaya kararlıdır. Sokratçı-Platoncu tanımlamada nesnelerden ve olaylardan kuram ve fikirlere; özellerden genellere, bilimden skolastisizme doğru kaymaya bir eğilim vardır. Sonunda Platon genellere, öylesine kendini kaptırdı ki, özel şeyleri belirleyen bu geneller oldu. Fikirlere öyle bağlandı ki, olguları tanımlayan ya da seçen bu fikirlerdi artık. Aristoteles ise nesnelere, << doğanın solmayan yüzüne>> ve gerçeğe dönmeyi öğütlemiştir sürekli olarak kuramında. Somut ayrıntıları, kanlı canlı özeli tutkuyla seçmekteydi. Yani, Platon genele ve evrensele öylesine bağlanmıştı ki, Devlet’ inde mükemmel bir devlet meydana getirmek isterken,özeli yok etmişti.
Ancak, Aristoteles’ in bir çok konuda ters düştüğü öğretmeni, Platon’ nun bir çok niteliklerini de benimsediğini gözlemlemekteyiz. Bunu benzerler bir birleriyle çatışırlar şeklinde veya her şey karşıtıyla birlikte var olur söylemiyle de açıklarsakta, Aristoteles örneğinde bir başka biçimini görmekteyiz.Onun Platon’ a böylesine amansız davranması ve karşı koyması, kendisinde büyük çapta bir Platonculuk olduğundan olsa gerekir.
Aristoteles’ in felsefe eserleri arasında, hatta en kendine özgü olanı tasım öğretisidir. Bir tasım üç önermeden meydana gelir. Üçüncüsü (sonuç), öteki iki önerme (‘ilk’ ve ‘ikinci’ öncüller) kabul edilmiş olan gerçeklerden doğmaktadır.
Sözgelişi, insan akıllı bir hayvandır. Öte yandan, Sokrat bir insandır; o halde Sokrat aynı zamanda akıllı bir hayvandır. Matematik bilen hemen görecektir ki, tasım’ ın yapısı, ‘’ ayni şeye eşit olan iki şey, birbirine eşittir’ e benzer. A, B ise, C de A ise, o halde C, B dir.Güçlük şuradadır; Tasımın, ilk öncülünün doğrulanması gereken asıl şeyi ispatlanmış gibi kabul etmesindendir. Çünkü, Sokrat akıllı değilse (insan olup olmadığı da sorulmuyor ayrıca), insanın akıllı hayvan olduğu evrensel açıdan doğru olmaz. Ama , tasımın hakikati ortaya çıkarmaya yarayan bir mekanizmadan çok, düşüncenin ortaya konup, açığa çıkarılması için baş vurulan bir yol olduğu gözükmektedir.
Günümüzde bile hala Aristoteles’ in bu tasımı tartışılmaya değer görülmekte olup, üzerine yüzlerce sayfa kitap yazılmaktadır.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
26 Ocak 2015       Mesaj #5
Avatarı yok
Yasaklı
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Aristo Mantığı
  • Aristo'ya göre mantık doğru düşünmeyi sağlayan bir araç bilimidir.Aristo mantığı kendi içinde özeldir, önceki mantık çalışmalarından bağımsızdır.Aristo'nun kendine özel oluşturduğu bu mantık akıl ilkeleri üzerine kurulu iki değerli bir mantıktır!
Aristo'nun Mantık Alanındaki Çalışmaları
  • Aristo'nun mantık alanındaki çalışmalarını 'Organon' adı verilen eser oluşturur.Bu eser 6 kitaptan meydana gelmiştir (Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik Deliller).Aristo yaptığı mantık çalışmalarında akıl yürütme aracı olarak tümdengelimi kullanır.Buna göre önce kavramlar tasarlanır sonra önermeler kurulur ve kurulu olan bu önermelerden ilgili çıkarımlara ulaşılır!

Benzer Konular

11 Nisan 2014 / hazer Soru-Cevap
31 Mart 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
18 Aralık 2009 / Misafir Cevaplanmış
13 Nisan 2015 / Misafir Cevaplanmış
6 Nisan 2010 / Misafir Soru-Cevap