Arama

Cumhuriyet dönemi öz şiir anlayışı hakkında bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 6 Şubat 2017 Gösterim: 25.628 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Ocak 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cumhuriyet döneminde öz şiir nedir?

EN İYİ CEVABI _KleopatrA_ verdi
Saf (Öz) Şiir

Sponsorlu Bağlantılar
Milli Edebiyat Dönemi sanatçılarının milli duygularla oluşturduğu şiirlerin kişide bir heyecan yarattığı kesindir fakat bu heyecan geçtiğinde ortada şiir değil, manzume olduğu görülmüştür. Bu durumda öz (saf) şiiri hedefleyen şairler öne çıkmıştır. Öz şiiri savunan şairler, Milli Edebiyat şairlerinin sığ, gerçeklikten uzak memleketçiliklerine karşı çıkmışlar, şiiri soylu bir sanat olarak görüp şiirsel söylemin doruğuna çıkmayı hedeflemişlerdir.

Öz şiirde en etkili isim, 1930 öncesinde ve sonrasında Ahmet Haşim’dir. Şiir kitabı “Piyâle”nin başına aldığı “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar (Düşünceler)” adlı yazısında görüşlerini aktarır: “Şiirde, her şeyden önce önemli olan, sözcüğün anlamı değil, cümledeki söyleyiş değeridir. Şairin amacı, her sözcüğün cümledeki yerini, öbür sözcüklerle olacak değinme ve çarpışmalardan ve anlaşılmaz birleşmelerden ortaya çıkan tatlı, gizli, yumuşak ya da sert uyumlarını dizenin bütünündeki gidişe bağlayarak dalgalı ve akıcı, karanlık ya da ışıklı, ağır ya da hızlı duygulara, sözcüklerin anlamlarının üstünde, dizenin musiki yönünden dalgalanmalarından gelen, sınırsız ve etkili anlatım bulmaktır.”


Sığ, gerçeklikten uzak “memleket şiirlerine” tepki 1928 yılında Yedi Meşaleciler’den gelmiştir. Saf (Öz) şiir, ritim sanatı olduğu için güfte (söz)den önce bestedir. Dizelerde musiki olmalıdır. Dizelerinde nağme hissedilmeyen şiir, düz yazı olarak değerlendirilmelidir. Şiirde nağme ancak iç ahenk ile sağlanabilir. Belagat (anlamca etkileyici, güzel söz) öz şiiri benimseyenlerin hoş görmedikleri, karşısında oldukları bir çabadır. Hedefleri dilde saflaşma, rahat bir dile ulaşmadır.

Öz şiir, bir nesne, bir durum, doğadaki bir görünüm karşısında ortaya çıkan heyecan ve duygulanma anı”nın bir insanda şiirle tekrar tekrar yaşatılabilmesiyle öz şiir adını alır. Öz şiir, her okunduğunda o heyecan anı aynen canlanır. “Heyecan anı”nı hayal dünyasındaki imgeler ortaya çıkarır ve dilde bir rüya âlemi kurulur. Böylece insan, gerçek dünyadan hareket edilerek yaratılan iç dünyaya, soyut dünyaya yönelir.

Öz şiirde en önemli öge “şiir dili”dir. Şiir dili, günlük dilin dışında, doğal görünüşlerin şairin ruh halleriyle kaynaştırılmasıyla, simgelerle yüklü ve kapalı anlatımla oluşturulmuş; dilde bir rüya âlemi kurulmuştur.

Öz şiirde temel öge olarak nitelendirilen öge “dize”dir. Biçim, saf şiirde vazgeçilmez ögedir ama aslolan “öz”dür. Şiirin özünü düşle gerçek, geçmişle şimdi, alın yazısıyla istem, hayatla ölüm arasındaki çatışma belirler.

Şairler öz şiirde toplumsala, günün sorunlarına değil, insanın duygularının sonsuzluğuna yönelir ama romantizmdeki heyecan fırtınaları taşıyan duygular değildir bunlar. Öz şiirde “Sanat, sanat içindir.” Görüşü hâkim olduğundan şiir, bir düşünceyi aktarmak için araç olarak kullanılamaz, akıl ön planda değildir.

Şairler, duygularının sonsuzluğunda yol alırlarken onların zaman zaman mistik bir dünyaya yöneldikleri de görülür. Öz şiiri benimseyen şairler 19. Yüzyılın sonunda Fransa’da doğan sembolizm (simgecilik) akımından etkilenmişlerdir. Şairlerin amacı kendimize özgü sesi yakalayabilmek olduğundan halk şiirinden gelen hece ölçüsünü modern şiirle birleştirmişlerdir. Şiirde ahenk, kafiye, redif, aliterasyon ve asonansla; ritim ise hece ölçüsüyle sağlanmıştır. (Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı aruz ölçüsünü kullanmışlardır.)

Öz şiirde Ahmet Haşim öncüdür. Diğer önemli isim Ahmet Haşim’den etkilenen Yahya Kemal Beyatlı’dır. Bu iki edebiyatçıyı izleyenler ise “Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dıranas, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Asaf Halet Çelebi” olarak sayılabilir.


Saf (Öz) Şiir Anlayışının Maddeler Halinde Genel Özellikleri

  • Şiir, ritim sanatı olarak değerlendirilir.
  • Şiirde sessiz müzik söz konusudur.
  • Simgelerle yüklü kapalı bir şiir dili vardır, belagat önemsenmez.
  • Sembolizmden etkilenilmiştir. İmgelerle dilde rüya âlemi kurulur.
  • Şiirin araç olması düşünülemez. Şiir amaçtır.
  • Sanat, sanat içindir, anlayışı hâkimdir.
  • İnsan duygularının sonsuzluğu işlenir.
  • Şiirde iç ahenk önemlidir.
  • Hece ölçüsü ve serbest nazım kullanılmıştır.

Son düzenleyen Safi; 6 Şubat 2017 03:53
LrseRia - avatarı
LrseRia
Ziyaretçi
10 Ocak 2010       Mesaj #2
LrseRia - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı Devleti'nin siyasî, askerî ve ekonomik açıdan Avrupa'nın gerisinde kalması devlet büyüklerini bazı tedbirler almaya zorlamış, bu alanlarda Avrupa'nın nasıl geliştiğinin öğrenilmesi için bazı gençler oraya gönderilmiştir. Avrupa'ya özellikle Fransa'ya giden gençler oradaki edebiyata hayran kalmış ve dönüşlerinde, gördükleri yenilikleri Türk edebiyatında uygulamaya başlamışlardır. Değişiklikler önce siyasi alanda görülmüştür. Edebiyat alanında yapılan değişikliklerle belli dönemler halinde günümüze kadar süren yeni bir edebiyat başlamıştır.Bu dönemlerden biri de Cumhuriyet dönemi edebiyatıdır. Cumhuriyet dönemi edebiyatı, Millî Edebiyat 'tan kesin hatlarla ayrılmamaktadır. Çünkü Millî edebiyat sanatçıları, Cumhuriyet'in ilk yıllarında en önemli eserlerini vermişlerdir. Yakup Kadri, Halide Edip, Reşat Nuri, Refik Halit ve daha birçoğu Cumhuriyet'in ilk elli yılına damgalarını vurmuşlardır. Ancak Cumhuriyet'in ilanıyla çok hızlı bir şekilde yapılan devrimlerler, Türk aydını takip etmekte zorlandığı bir siyasi değişim yaşamıştır. Latin harflerin kabulü, eski yazı ve yeni yazı kargaşası ortalığı karıştırmaya yetiyordu. Böyle bir ortamı, öncekilerden ayırmak için 1923 yılını hala devam eden bir edebiyat döneminin başlangıcı olarak kabul edilir.

Sponsorlu Bağlantılar

Şiirde, Milli Edebiyat akımından hece veznini devralan kuşak (Kemalettin Kamu,Ömer Bedrettin Uşaklı vs) küçük duyarlılıkları, doğa ve yurt güzelliklerini konu edindi. Biçim yetkinliğine ,arı şiire yönelen çalışmalar folklordan (Ahmet Kutsi Tecer), tarihin yanı sıra psikolojiden (Ahmet Hamdi Tanpınar) beslendi. Simgelere (Ahmet Muhip Dıranas) ya da günlük yaşamdan sahnelere, yaygın izlenimlere, duyarlığa (Cahit Sıtkı Tarancı) yaslandı. Hece veznini kullanmada ulaşılan ustalığa yeni kalıplar, duraksız uygulamalar (A.M.Dıranas, C.S.Tarancı) eklendi. İnsanın iç dünyasına yönelik araştırmalar, gizemci düşünceler dile getirildi (Necip Fazıl Kısakürek). Nazım Hikmet Ran'ın vezni, geleneksel kalıpları kıran şiiri, biçimsel özellikleri kadar Marxçı görüşe bağlı içeriğiyle de yenilik oluşturdu. Bu yenilikçi şiir zamanla halk şiirinden, divan şiirinden, hatta çağdaşı Garip şiirinden etkiler aldı: öykünün olanaklarından yararlanıldı, yerel ve evrensel değerlerle beslendi. Garip hareketinin temsilcileri (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet, Oktay Rıfat) şiirde süregelen aşırı duyarlığa, şairaneliğe karşı çıktılar, vezinsiz şiiri yaygınlaştırdılar.Garipçiler karşısında Nazım Hikmet'in şiir anlayışından etkilenen toplumcu şiir anlayışı ortaya çıktı. Bu şiir geleneğinin temsilcileri Rıfat Ilgaz, A.Kadir, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin'dir. Toplumsal konuları,imgeye ve duyarlığa daha geniş yer vererek işleyen eğilimin temsilcisi Attilâ İlhan oldu. Doğa, aşk, yaşam, sevgi, barış, özgürlük vb. konuları işleyen açık aydınlık şiirin (Bedri Rahmi Eyüboğlu, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Necati Cumalı) karşısında; insanın evrendeki yerini konu edinirken soyutlamalardan, bilinçaltı araştırmalardan yararlanan çalışmalar yer aldı. Asaf Halet Çelebi'nin şiirine eski uygarlıkların, tasavvufun, folklorun katkısı görüldü. Dönemin en üretken şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca, insanın tanrı, evren, tarih, zaman karşısındaki yerini yer yer karanlık imgelerle okura sezdirmeye çalıştı.[Garip şiirinin açık anlatımına karşın İkinci Yeni adı verilen şiirin temsilcileri Edip Cansever, İlhan Berk,Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan, çağdaş dünyanın karmaşası içinde bunalan insanın tedirginliğini, yer yer kapanık bir şiir diliyle anlattılar. Toplumsal eylemlere (Kemal Özer, Ataol Behramoğlu), kentin yaşamında çizgi dışı kalmış kitlelerin temsilcilerine (Refik Durbaş), kültürel kaynaklara ve tarihe (Hilmi Yavuz) yönelen ürünler kendini gösterdi. İroni (Salah Birsel), toplumsal (Metin Eloğlu) ve siyasal (Can Yücel) yergi, duyarlığa karşı şiir kaynaklarından birini oluşturdu.

_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
11 Ocak 2010       Mesaj #3
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Saf (Öz) Şiir

Milli Edebiyat Dönemi sanatçılarının milli duygularla oluşturduğu şiirlerin kişide bir heyecan yarattığı kesindir fakat bu heyecan geçtiğinde ortada şiir değil, manzume olduğu görülmüştür. Bu durumda öz (saf) şiiri hedefleyen şairler öne çıkmıştır. Öz şiiri savunan şairler, Milli Edebiyat şairlerinin sığ, gerçeklikten uzak memleketçiliklerine karşı çıkmışlar, şiiri soylu bir sanat olarak görüp şiirsel söylemin doruğuna çıkmayı hedeflemişlerdir.

Öz şiirde en etkili isim, 1930 öncesinde ve sonrasında Ahmet Haşim’dir. Şiir kitabı “Piyâle”nin başına aldığı “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar (Düşünceler)” adlı yazısında görüşlerini aktarır: “Şiirde, her şeyden önce önemli olan, sözcüğün anlamı değil, cümledeki söyleyiş değeridir. Şairin amacı, her sözcüğün cümledeki yerini, öbür sözcüklerle olacak değinme ve çarpışmalardan ve anlaşılmaz birleşmelerden ortaya çıkan tatlı, gizli, yumuşak ya da sert uyumlarını dizenin bütünündeki gidişe bağlayarak dalgalı ve akıcı, karanlık ya da ışıklı, ağır ya da hızlı duygulara, sözcüklerin anlamlarının üstünde, dizenin musiki yönünden dalgalanmalarından gelen, sınırsız ve etkili anlatım bulmaktır.”


Sığ, gerçeklikten uzak “memleket şiirlerine” tepki 1928 yılında Yedi Meşaleciler’den gelmiştir. Saf (Öz) şiir, ritim sanatı olduğu için güfte (söz)den önce bestedir. Dizelerde musiki olmalıdır. Dizelerinde nağme hissedilmeyen şiir, düz yazı olarak değerlendirilmelidir. Şiirde nağme ancak iç ahenk ile sağlanabilir. Belagat (anlamca etkileyici, güzel söz) öz şiiri benimseyenlerin hoş görmedikleri, karşısında oldukları bir çabadır. Hedefleri dilde saflaşma, rahat bir dile ulaşmadır.

Öz şiir, bir nesne, bir durum, doğadaki bir görünüm karşısında ortaya çıkan heyecan ve duygulanma anı”nın bir insanda şiirle tekrar tekrar yaşatılabilmesiyle öz şiir adını alır. Öz şiir, her okunduğunda o heyecan anı aynen canlanır. “Heyecan anı”nı hayal dünyasındaki imgeler ortaya çıkarır ve dilde bir rüya âlemi kurulur. Böylece insan, gerçek dünyadan hareket edilerek yaratılan iç dünyaya, soyut dünyaya yönelir.

Öz şiirde en önemli öge “şiir dili”dir. Şiir dili, günlük dilin dışında, doğal görünüşlerin şairin ruh halleriyle kaynaştırılmasıyla, simgelerle yüklü ve kapalı anlatımla oluşturulmuş; dilde bir rüya âlemi kurulmuştur.

Öz şiirde temel öge olarak nitelendirilen öge “dize”dir. Biçim, saf şiirde vazgeçilmez ögedir ama aslolan “öz”dür. Şiirin özünü düşle gerçek, geçmişle şimdi, alın yazısıyla istem, hayatla ölüm arasındaki çatışma belirler.

Şairler öz şiirde toplumsala, günün sorunlarına değil, insanın duygularının sonsuzluğuna yönelir ama romantizmdeki heyecan fırtınaları taşıyan duygular değildir bunlar. Öz şiirde “Sanat, sanat içindir.” Görüşü hâkim olduğundan şiir, bir düşünceyi aktarmak için araç olarak kullanılamaz, akıl ön planda değildir.

Şairler, duygularının sonsuzluğunda yol alırlarken onların zaman zaman mistik bir dünyaya yöneldikleri de görülür. Öz şiiri benimseyen şairler 19. Yüzyılın sonunda Fransa’da doğan sembolizm (simgecilik) akımından etkilenmişlerdir. Şairlerin amacı kendimize özgü sesi yakalayabilmek olduğundan halk şiirinden gelen hece ölçüsünü modern şiirle birleştirmişlerdir. Şiirde ahenk, kafiye, redif, aliterasyon ve asonansla; ritim ise hece ölçüsüyle sağlanmıştır. (Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı aruz ölçüsünü kullanmışlardır.)

Öz şiirde Ahmet Haşim öncüdür. Diğer önemli isim Ahmet Haşim’den etkilenen Yahya Kemal Beyatlı’dır. Bu iki edebiyatçıyı izleyenler ise “Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dıranas, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Asaf Halet Çelebi” olarak sayılabilir.


Saf (Öz) Şiir Anlayışının Maddeler Halinde Genel Özellikleri

  • Şiir, ritim sanatı olarak değerlendirilir.
  • Şiirde sessiz müzik söz konusudur.
  • Simgelerle yüklü kapalı bir şiir dili vardır, belagat önemsenmez.
  • Sembolizmden etkilenilmiştir. İmgelerle dilde rüya âlemi kurulur.
  • Şiirin araç olması düşünülemez. Şiir amaçtır.
  • Sanat, sanat içindir, anlayışı hâkimdir.
  • İnsan duygularının sonsuzluğu işlenir.
  • Şiirde iç ahenk önemlidir.
  • Hece ölçüsü ve serbest nazım kullanılmıştır.
Son düzenleyen Mira; 19 Mayıs 2014 20:09 Sebep: Mesaj içeriği değiştirildi.

Benzer Konular

29 Nisan 2011 / Misafir Cevaplanmış
24 Ekim 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap