Arama

Toprak Kirliliği

Güncelleme: 14 Haziran 2017 Gösterim: 90.119 Cevap: 5
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
1 Aralık 2007       Mesaj #1
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye

TOPRAK KİRLENMESİ

Ad:  1.jpg
Gösterim: 3524
Boyut:  48.6 KB

Tarımsal ve mineral atıklar, yeryüzündeki toplam katı atıkların önemli bir bölümünü oluşturmakla birlikte, kirletici olarak görece daha az zararlıdır. Bunun başlıca nedeni de, yerleşim bölgelerinden ve sanayiden kaynaklanan atıklar gibi belli noktalarda yoğunlaşmış olmayıp daha geniş alanlara yayılmalarıdır.
Sponsorlu Bağlantılar

Katı atıklar
Hayvan dışkısı, mezbahalardan ve her türlü ekin biçme etkinliğinden gelen atıklar, toprak kirlenmesinin en önemli kaynağıdır. Sığır, domuz, koyun ve tavuk gibi çiftlik hayvanları, toplam insan nüfusundan 1.000 kat daha çok dışkı üretir. Geçmişte, besin maddeleri, otlak ya da çiftliklerdeki hayvanların aracılığıyla yeniden toprağa dönerken, günümüzde kullanılan yenilikler bu atıkların belli alanlarda yoğunlaşmasına neden olmaktadır.

Pek çok kimyasal madde içeren tarım ilaçlarının (örn. böcek öldürücüler, ot öldürücüler, mantar ilaçları) su ve toprak kirlenmesinde önemli payı vardır. Bunlar, besin zincirinde daha ileri organizmalara geçtikçe, her aşamada giderek artan oranda yoğunlaşır ve zincirin son halkasını oluşturan etçillere önemli zararlar verir. Yani, zararlı kimyasal maddeler, basit organizmalarda çok küçük miktarlarda bulunur, bu organizmalar, daha karmaşık organizmalar- ca yendikçe yoğunlaşır; otçulları yiyen etçillere ulaştığında ise zararlı boyutlara varmıştır. Özellikle şahin, atmaca, kartal gibi yırtıcı kuşlarda ve pelikan, karabatak gibi balıklarla beslenen kuşlarda zararlı ilaçlarının olumsuz etkileri gözlenmiştir. Hücrelerinde biriken DDT ve benzeri bileşikler bu canlıların üreme yeteneğini sınırlamaktadır.

Örneğin dişilerin, üstünde kuluçkaya yanlamayacak biçimde yumuşak kabuklu ya da kabuksuz yumurta vermesi sonucunda, Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika’da bazı türlerin sayısında önemli azalmalar olmuştur. Karadeniz Ereğlisi ile Trabzon arasındaki kıyılardan avlanan balıklar üzerinde yapılan araştırmalar da bu bölgede kullanılan zararlı ilaçlarının denize sızdığını ortaya koymuştur. Aynı kimyasal maddelerin memeliler üzerindeki etkisi ise henüz tam bilinmemektedir. Ama bazı araştırmalara göre DDT, denizlerdeki yaşamın tümüyle bağlı olduğu bitkisel planktonların üremesini azaltmaktadır.

Tarım ilaçlarının biyolojik etkileri üzerinde yapılan yeni araştırmalar, bu maddelerin zararlılar üzerindeki etkisinin gider: k azaldığını ortaya çıkarmaktadır. Pek çok böcek türü bu maddelere bağışıklık kazanmış durumdadır; aynca, kalıtım yoluyla sonraki kuşaklann zehirli ilaçlara karşı direnci artmaktadır. Öte yandan bu kimyasal maddelerin sürekli olarak kullanılması, bazı bölgeler de önceden bulunmayan zararlı topluluklarının türemesine yol açmıştır. Bunun başlıca nedeni, tarım ilaçlarının, otçul böcek nüfusunu denetim altında tutan etçil böcekleri yok etmesidir.

Aşınma sonucu biriken tortullar, toprağın bozulmasına ve suların bulanıklaşmasına yol açan bir başka etkendir. Tortul üretimi, orman ve tanm alanlarının kötü kullanımından kaynaklanan ve giderek boyutları büyüyen bir sorundur. Madencilik ve inşaat etkinlikleri de bu alanda rol oynar.

Mineral katı atıkların başlıca kaynağı, madencilik etkinlikleri ve ilgili sanayilerdir. Özellikle açık kömür işletmeciliğinin yol açtığı kirlenme, akarsuları ve akaçlama havzalarını etkilediği gibi, toprağın da kıraçlaşmasına yol açmaktadır.
Yerleşim bölgelerinden ve sanayi tesislerinden kaynaklanan katı atıklar arasında kâğıt, besin maddeleri, metal, cam, tahta, plastik, kumaş, kauçuk ürünleri, deri ve çöp sayılabilir. Bu maddelerin bir bölümü açık çöp alanlarına boşaltılır, bir bölümü çöp çukurlarına atılıp üstü kapatılır, bir bölümü ise fırınlarda yakılarak yok edilir. Geriye kalan küçük bir bölümü de rüzgârla taşınmaya ya da çürümeye bırakılır ya da başka biçimlerde değerlendirilir.

DEVAMI Çevre Kirliliği
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2017 17:21
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Nisan 2011       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  2.jpg
Gösterim: 9322
Boyut:  27.9 KB
Hızlı Nüfus Artışı - Toprak İlişkileri :

Hızlı nüfus artışı çok sayıda sosyoekonomik ve politik sorunların ortaya çıkmasına yol açmanın yanında, yanlış arazi kullanma ve toprak kayıpları nedeniyle ekonomimize ve kalkınmamıza önemli etkileri olan sorunlar da yaratmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar

Diğer yandan hızlı nüfus artışı gereksinimlerin karşılanması açısından, üretim ve tüketim ilişkilerini de olumsuz yönden etkileyecektir. Özellikle tarımsal üretimde birim alandan daha yüksek ürün almayı özendiren olumlu sayılabilecek etkisi yanında, orman ve meraların tarım arazilerine dönüştürülmesi gibi olumsuz ve zararlı yöndeki gelişmelere de neden olmakta ve bunları hızlandırmaktadır.

Nüfus artışı hızı 1990’ da % 2.4 iken 2000 yılında % 1.9’ a inmiştir. Türkiye’nin potansiyel kaynakları artan nüfusu beslemeye belli bir süre için yeterli bir potansiyeldir. Nüfus artışının zamanla düşürülmesi bu hızlı artıştan kaynaklanan sorunları da azaltacaktır.

Toprak Kaynaklarının Sorunları ve Çözüm Yolları :
Türkiye'nin önemli yaşamsal sorunlarından birisi toprak kaynaklarında ortaya çıkan sorunlardır. Bu sorunlar genelde su ve rüzgar erozyonu ile oluşan sorunlar, yanlış arazi kullanımı ve toprakların fiziksel ve kimyasal etmenlerle kirlenmesi ya da kalitelerin bozulması, üretim gücünün yitirilmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.

27.7 milyon hektar olan toplam tarım arazisinin 19.7 milyon hektarında çeşitli şiddetlerde erozyon tehlikesinin mevcut olduğu araştırmacılar tarafından saptanmıştır. Tarım arazilerimizin yaklaşık 2/3’ ünde toprak kaynaklarımızı kemiren ve azaltan erozyon tehlikesi vardır. Yine yapılan bir araştırmaya göre yılda 500 milyon ton toprağın akarsularla denizlere taşındığı belirlenmiştir. Ayrıca erozyonla taşınan toprakların tarıma elverişli toprakların üst kısımları olduğu göz önünde tutulursa tarımsal toprakların ne denli büyük bir sorunla karşı karşıya kaldığı daha net anlaşılacaktır.

Erozyonun oluşumuna ve şiddetine etki yapan önemli etmenler iklim, topografya, toprağın özellikleri, bitki örtüsü gibi türlü etmenler yanında insanın kendisidir. Erozyonu önleyici toprak işleme, ekim ve dikim yöntemlerinin kullanılmamasının neden olduğu toprak kayıpları ağırlık taşımaktadır. Erozyonun hızlanmasında baş rolü toprağı yanlış işleyen ve kullanan insan oynamaktadır.

Bu konuda yapılan çalışmalar göstermektedir ki her yıl on binlerce hektar tarımsal alan tarım dışı amaçlar için kullanılmaktadır. İl ve İlçeler bazında organize sanayi ve küçük sanayi sitelerinin kapladığı arazilerin 18000 hektar olduğu ve bunun % 62’ lik kısmının tarıma elverişli araziler üzerine kurulmuş olduğu saptanmıştır.

Yanlış arazi kullanımı, bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Kentleşme sürecinde ve kıyılarımızın turizme açılmasında da yanlış arazi kullanımı uygulamaları sürmektedir. Hızlı kentleşme, kent nüfuslarının hızlı artışı ve gecekondu olayının süregelmesi, kent topraklarının genişletilmesini ve bu arada plansız ve bilinçsiz arazi kullanımı sorunu ve tarımsal toprakların yerleşim yeri olarak kullanılması olayını da birlikte getirmektedir. İstanbul Boğazı yamaçlarında mevcut bitki örtüsünün kaldırılması suretiyle yapılaşmalara açılan topraklar, yanlış toprak kullanımının öncüleri olmaktadır.

Kentleşme ve sanayileşmenin çevre üzerindeki olumsuz etkileri birkaç yönde sürecektir. Birincisi, değerli tarım topraklarının özellikle kıyılarda hızla kentsel kullanımlara açılmasıdır. Kamu eliyle tarıma elverişli duruma getirilmeleri için para harcanan verimli topraklar bile kamunun kayıtsızlığına kurban gidebilmektedir.

Sanayi sektöründe gelişmeler, organize sanayi bölgeleri için yer seçimi, genellikle altyapıların ekonomik kolaylıklar sağladığı yörelerde kurulacak biçimde yapıldığı gözlenmektedir. Hiçbir düşünce, ham maddesinin üretildiği birinci sınıf tarım alanı üzerine, bu ürünü işleyen sanayi tesislerinin kurulmasına olanak vermez. Çukurova’da pamuk üretimine elverişli, sulama tesisleri tamamlanarak sulamaya açılmış birinci sınıf alanlardaki tekstil fabrikalarının kuruluşu, oradaki yol, su ve elektrik enerjisi olanaklarından kolayca yararlanma amacından kaynaklanmaktadır.

Tarım topraklarının, artık üzerinde tarım yapılamaz hale getirilerek yok edilmelerinin diğer bir biçimi de, bunların toprak sanayilerinde kullanılmak üzere satın alınmalarıdır. Tapuda herhangi bir işlem yapılmasına gerek kalmadan satılan, toprak sanayiine elverişli, fakat uzun yıllarda oluşmuş alüviyal topraklar, ana kaya düzeyine ininceye kadar alınmakta ve fabrikalara taşınarak tuğla, kiremit, seramik vb. yapımı amaçlarıyla ham madde olarak kullanılmaktadır. Tarıma elverişli topraklar dışında, aynı amaçla kullanılabilecek kaynaklar ilgili kuruluşlarca saptanarak ilgililere önerilmekte ise de, çeşitli nedenlerle bu ocakların kullanılmaları sağlanılamamaktadır.

Toprakların verim güçlerinin kaybolmasına neden olan diğer bir kirlenme şekli de, kimyasal kirlenmelerdir. Bu tür kirlenmelerde ana etmenler atmosferik çökelmeler, asit yağmurları, atık sular ve bunlarla kirlenmiş suların toprakta bıraktığı kirletici elemanlar, arıtma tesislerinden çıkan kirli çamurların toprakta yaptığı kirletici etkiler, tarımsal ilaçların bazılarının toprakta birikmeleri ile oluşan kirlenmelerdir. Ayrıca sulama yoluyla ortaya çıkabilecek, tuzlanma ve çoraklaşma gibi toprağın verim gücünü azaltan, hatta giderek tarımsal üretimde kullanılmasını önleyen fiziksel ve kimyasal kirlenmeler de toprak kaynaklarına olumsuz etkiler yapmaktadırlar.

Görüldüğü gibi toprağı kirleten dış etmenler yanında, tarımsal üretim sürecinde bizzat bu üretimin yarattığı kirlenmeler de tarım topraklarına olumsuz etkiler yapmaktadır.
Bir örnek olarak, Çukurova, Aşağı Seyhan Projesi alanından hatalı sulamaların ve gerekli tarım tekniklerinin kullanılmaması vb. nedenlerle oluşan tuzluluk sorunu, taban suyunun yükselerek tarımsal üretimi olumsuz bir şekilde etkilemiş olması gösterilebilir. Türkiye'nin diğer sulama projelerinde de gözlenen bu olumsuz sonuçların, GAP sulamalarında yinelenmemesi için toprak kayıplarını önleyici önlemlerin alınması gereği de vurgulanmalıdır. Toprağın özellikle ağır metaller, toksik maddelerle kirletilmeleri, bu topraklar üzerinde yetiştirilen bitkiler aracılığı ile besin zincirine karışmakta ve insan sağlığını etkileyici zararlı düzeylere ulaşabilmektedir.

Topraklarımızın korunması ve geliştirilmesi, tarım topraklarımızın verimlerini artırarak kullanılmaları ve korunmaları konusunda temel mevzuatın yetersizliği de toprak kayıplarına neden olan önemli etmenlerden birisini oluşturmaktadır. Mevcut mevzuatın da ülke topraklarının gereği gibi korunmaları için etkili olarak kullanılmamaları var olan boşluğu daha da genişletmektedir.

Orman - Toprak Kaynaklarımızın İlişkileri, Sorunları ve Çözüm Yolları:

20 Milyon hektar civarında bilinen ormanımız vardır. Bunların 11 Milyon hektarı koru ormanı, dokuz milyon hektarı da bataklık ormanıdır. Ancak sadece dokuz milyon hektarlık orman iyi (verimli) orman niteliğindedir. Bozuk (verimsiz) olarak nitelendirilen 11 milyon hektarlık orman ise iyileştirilmelidir. Türkiye’de gözle görülür bir orman azalması olayı yaşanmaktadır. Araştırmalar bu olumsuz gelişmeyi doğrulamaktadır. Orman azalması, orman ürünlerinin azalmasını ortaya çıkarması, dolayısıyla ormanlardan yararlanma hızını artırarak, orman tahribatını artırmakla kalmıyor, yeşil örtünün fotosentez yolu ile CO2 ve oksijen dengesini korumasını da bozarak ,yaşamsal sorunların temel nedeninin oluşmasına destek olmakta, toprağın koruyucu örtüsü tahrip edildiği için de toprakların erozyonla kaybolmasına neden olmaktadır.

Orman azalmasına, ormanların yok olmasına neden olan etmenlerin başında nüfus baskısı nedeniyle ortaya çıkan izinsiz ve düzensiz ormandan yararlanma olayı gelmektedir. Ayrıca ormanlarda tarla açma yoluyla usulsüz olarak yararlanma, orman yangınları, biyolojik etmenlerle ortaya çıkan hastalıklar, hava kirliliğinin ve asit yağmurlarının ortaya çıkardığı tahribat, orman azalması sürecini hızlandıran ana nedenleri oluşturmaktadır.

Türkiye’de erozyonu önleyici teknik ve biyolojik önlemlerin alınması ve ağaçlandırılması gereken beş milyon hektar civarında bir potansiyel alan mevcuttur. Orman içi ağaçlandırma alanları ile birlikte 18 milyon hektar alanın ağaçlandırılması, erozyon denetimi çalışmaları yapılması bir hedef olarak saptanmıştır. Bütün çabalara karşın, başta finansman sorunları olmak üzere diğer nedenlerin etkisi ile henüz bu hedefe ulaşılamamıştır.

Türkiye’de ilk defa özel ağaçlandırma sisteminin uygulamaya konulmuş olması ümit verici bir başlangıç olmuştur. Sayıları 159’ a ulaşmış olan fidanlıklarda 700 milyon kadar fidanların Türkiye’nin yeşillenmesinde, toprakların korunmasında önemli katkıları olmuştur. Bu ağaçlandırma çalışmaları, erozyonun önlenmesinde de etkili olmuştur.
Ekosistemlerin önemli bir öğesi, yaratıcısı ve koruyucusu olan ormanların tahribi, doğrudan doğruya toprakların da yok olmasıyla sonuçlandığı için ekosistemlerin korunması, toprağın da korunmasına sebep olacaktır.
Ormanların korunmasını kapsayan çok yönlü tedbirlerin orman ve toprak koruma politikaları olarak geliştirilmesi ve bunların uygulamaya geçirilmesiyle topraklarımız korunacak ve varlığını sürdürme olanağına kavuşacaktır.

Çayır - Mera ve Toprak Kaynakları İlişkileri, Sorunları ve Çözüm Yolları:
Çayır ve mera kaynakları, hayvansal üretimin yem kaynağı olma özelliği yanında, birçok önemli görevleri de yerine getirmektedir. Bunların arasında yeşil örtü olarak fotosentez olayıyla oksijeni desteklemesi, toprak ve su kaynaklarının korunması gibi görevleri ile doğal dengenin korunmasına ve ekosistemlerin oluşmasına çok önemli destek vermektedir. Yapılan araştırmalara göre yeşil örtü olarak çayır ve meralar, toprak ve su kaynaklarının su ve rüzgar erozyonu ile yok olmalarına engel olan en etkin görevi üstlenmektedir.

Makinalı tarımın gelişmeye başladığı 1950 yıllarından beri 13 milyon hektardan fazla tarım arazisi, sürülerek tarla arazisi haline getirilmiştir. Ayrıca aşırı otlatma, erken ve geç otlatmalar, mera iyileştirme önlemlerinin alınmaması, bu kaynakların giderek tahribine yol açmaktadır.

Karapınar ilçesini tehdit eden şiddetli rüzgar erozyonunun oluşturduğu kum fırtınaları, bu ilçeyi oturulmaz hale getirmiştir. Ama başlatılan çalışmalar sonucunda birkaç yılda çözüme ulaşılmıştır.

Su-Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi, Kullanımı, Sorunları ve Çözüm Yolları:
Su; eritici, taşıyıcı ve besleyici özellikleri ile, tüm canlıların yaşamsal önemde yararlandığı bir doğal kaynaktır. Topraklar ile birlikte ekosistemlerin önemli bir öğesini oluşturur. Ekosistemleri besler. Bunlara karşın suyun, bozulan ekosistemleri tahrip etme, toprağı aşındırma, taşıma ve su erozyonunu oluşturma gibi özellikleri de vardır. Türkiye gibi erozyona müsait toprak ve iklim koşullarına sahip ülkeler için, bu özellikler tahrip edici olayları ortaya çıkarmaktadır. Çeşitli nedenlerle hızla yok edilen yeşil örtü, bu tip erozyonun baş nedeni olmakta, toprak kaynaklarını bir daha kullanılamayacak hale getirmektedir. Erozyondan etkilenen 57 milyon hektar toprağın önemli bir bölümü, bu tip erozyonla yok olmuştur.

Biyolojik Zenginliklerimiz - Toprak İlişkileri, Sorunları, Çözüm Yolları:
Biyolojik zenginlikler yönünden Türkiye dünyada önde gelen ülkelerden birisidir. Çok sayıda bitki kaynağının vatanı Türkiye’dir. Yalnız ülkemizde yetişen endemik bitki türleri bakımından çok önemli bir kaynağa sahibiz. Bilimsel ve ekonomik yönden yararlanabildiği takdirde, çok yararlı sonuçlar alınabilecek biyolojik bir zenginlik potansiyelimiz vardır. Bu zengin potansiyel kaynaklarımızla yaşamsal bir bağlantı içerisindeyiz. Maalesef bu zenginliklerimizi de hızla yok etmekteyiz. Bitkisel kökenli doğal zenginliklerimizi; yanlış arazi kullanımı, aşırı tüketim ve bitkisel zenginlik kaynaklarımızın yaşamlarının sürdürülebilirliğini tehlikeye sokacak biçimde aşırı düzeylerde tahrip edilmeleri, bu kaynaklarımızın kaybına neden olmakta, çıplaklaşan toprağın erozyonla taşınmaları ve yok olmaları ile sonuçlanmaktadır. Ayrıca hızlı nüfus artışının toprak istemlerinde ortaya çıkardığı baskılar, bu doğal kaynakların ve zenginliklerin tahribine neden olmaktadır.

SONUÇ :
Dünya gittikçe küçülmektedir. Canlıların yaşayabildiği ya da yaşayabileceği bir başka gezegen henüz keşfedilmemiştir. Çok uzun yıllar ve yüzyıllar boyunca bu dünya üzerinde yaşayacağız. Dünyanın tahribi, ekolojik dengelerin bozulması, sadece bir ülkeyi değil, tüm dünyayı tehdit etmektedir. Brezilya ormanlarının tahribi, dünya ikliminin değişmesine neden oluyor, atmosferdeki oksijen - karbondioksit dengesini etkiliyor. Tüm dünya ülkelerinin bilinçli ya da bilinçsiz olarak çevreyi tahrip etmeleriyle ekolojik dengenin bozulması ortaya çıkmaktadır. Orman azalması ve çölleşme, dünyanın önde gelen problemi haline gelmiştir. Eğer dünyada milyonlarca kişi açlık çekiyorsa, bu olaylar insan oğlunun geçmiş dönemde yaptığı hataların, kaynak tabanlarını tahrip etmelerinin faturası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hataların faturalarını gelecek kuşakların ödemesini istemiyorsak, ekolojik dengelerin bozulmasına neden olan hatalı uygulamalardan vazgeçmeliyiz.
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2017 17:22
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mayıs 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Canlılığın kaynağı sayılabilecek toprağın yapısına katılan ve doğal olmayan maddeler toprak kirliliğine neden olur. Böyle topraklarda bitkiler yetişmez ve toprağı havalandırarak yarar sağlayan solucan vb. hayvanlar yaşayamaz duruma gelir. Topraktan bitkilere geçen kirletici maddeler, besin zinciri yoluyla insana kadar ulaşır. Hastahane atıkları gibi mikroplu atıklar, hastalıkların yayılmasına neden olur.

Toprak kirliliğine neden olan başlıca etmenler:

  • Ev, iş yeri, hastahane ve sanayi atıkları.
  • Radyoaktif atıklar.
  • Hava kirliliği sonucu oluşan asit yağmurları.
  • Gereksiz yere ve aşırı miktarda yapay gübre, tarım ilacı vb. kullanılması.
  • Tarımda gereksiz ya da aşırı hormon kullanımı.
  • Suların kirlenmesi. Su kirliliği toprak kirliliğine neden olurken, toprak kirliliği de özellikle yer altı sularının kirlenmesine neden olur.
  • Toprak kirliliğinin önlenmesi için aşağıdaki uygulamalar yapılmalıdır.
  • Verimli tarım topraklarında yerleşim ve sanayi alanları kurulmamalı, yeşil alanlar artırılmalıdır.
  • Ev ve sanayi atıkları, toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp depolanmalı ve toplanmalıdır.
  • Yapay gübre ve tarım ilaçlarının kulanılmasında yanlış uygulamalar önlenmelidir.
  • Nükleer enerji kullanımı bilinçli şekilde yapılamlıdır.
Son düzenleyen Safi; 13 Haziran 2017 21:53
Göl - avatarı
Göl
Ziyaretçi
19 Ocak 2014       Mesaj #4
Göl - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  3.jpg
Gösterim: 1494
Boyut:  38.4 KB
Toprak,
yeryüzünün dışını kaplayan, kayaların ve organik maddelerin türlü ayrışma ürünlerinin karışımından meydana gelen, içerisinde ve üzerinde geniş bir canlı alemi barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan, belirli oranlarda su ve hava içeren bir maddedir.

Toprak insan biyosferinin en temel öğesidir. Topraklarda meydana gelecek tüm olumsuz değişimler insan yaşamını kuvvetle etkileyecek güce sahiptir. İnsanların geçmişten gelen ve geçmişte zararları fark edilmemiş olan alışkanlıkları, bu gün toprak kirlenmesi ve bununla birlikte ortaya çıkan yeraltı ve yüzey sularının kirlenmesi sonuçlarını getirmektedir. Toprak kirliliği, katı, sıvı ve radyoaktif artık ve kirleticiler tarafından fiziksel ve kimyasal özelliklerinin bozulmasıdır.

Toprak Kirliliğinin Sebepleri
  • Erezyon
  • Yorulma
  • Çoraklaşma
  • Kirlenme
Erozyon ile toprağın kayması, yer değiştirmesi bir toprak kirliliği etkenidir. Kentleşme, sanayileşme ve tarımsal faaliyetler toprak kirliliğine neden olan başka faktörlerdir.. Yer seçiminin yanlış yapılması, sanayi atık sularından ve fabrika bacalarından çıkan zehirli gaz ve partiküller toprağın kirlenmesine neden olmaktadır. Sadece toprak üzerindeki uygulamalar değil, atmosferden kaynaklanan olumsuzluklar da toprak kirlenmesine ayrı bir etkendir. Tarım topraklarının büyük ölçüde sanayide kullanımı, geriye dönüşü zor olan kirlenmeler meydana getirmektedir. Tarım teknolojisindeki gelişmelerin sonucu mineral gübrelerin, tarım ilaçlarının kullanılması, endüstri atıklarının toprağa sızması veya atılması da toprak kirliliğini doğurur. Ayrıca gelişigüzel çevreye dökülen çöp, ev küçük işletme artıkları da toprağı kirletmektedir. Ev atıkları dediğimiz yemek, sebze,kağıt, plastik, kumaş artıkları, küçük işletme ve endüstri atıkları, ahır, mezbaha, kombina gibi yerlerin atıkları bilhassa yerleşim birimleri ve civarında toprak kirliliği yaratmaktadır.

Toprak Kirliliğinin Etkileri


1. Tarım ilaçlarından ileri gelen toprak kirliliğinin etkileri:
Tarım ilaçları;toprağın biyolojik dengesini bozarak verimliliğini düşürmektedir. Ayrıca birçok zararlıya da direnç kazandırmaktadır. Bu direnç kalıtımla devam etmektedir. Günümüz tarımında bu denli yoğunlaşan tarım ilacı kullanımının çevrede ve tabiatta birikmesi, hayvanlar ve besinler için zararlıdır. Tatbik edilen ilaçların kısa sürede ışık, ısı ve nem tesiri ile parçalanıp kalıntı bırakmayacağını düşünmek imkansızdır. Her ilaç formülünün bitkiye tatbik edildikten sonra, etkili olabileceği bir süresi vardır. İlaçlar hem bitki zararlılarına hem de insan sağlığına etkili olmaktadır. İlaçlanmış sebze ve meyvelerin sonucu, vücuda kalıntı geçtiği gibi, başta süt olmak üzere ilaçlı yemlerden ve otlardan hayvanlara geçen tarım ilaçları kalıntıları da vücuda geçmekte ve birikmektedir. Kalıntı problemlerinin dışında tarım ilaçlarının insan sağlığına etkilerinden başlıcaları; akut, sub, kronik zehirlenme, alerjik, zeka bozuklukları, spesifik olmayan etkiler..

2. Gübrelemeden ileri gelen toprak kirlenmesi etkileri:
Toprağın fiziksel özellikleri gübrelemeden elde edilecek sonuçları etkilemektedir.Fiziksel özellikleri iyi olan topraklara yapılan gübrelemelerden yüksek randıman alınmakta, aynı zamanda toprak, gübrelerin zararlı etkisinden de korunmaktadır.Oysa çok ince ve çok kaba tek türlü topraklarla, çok sıkışık veya gevşek topraklara uygulanan gübrelemeler de bitkiler, gübrelerden yeteri kadar istifade edememektedir. Dolayısıyla toprakta gübre birikmekte ve zararlı etkiler ortaya çıkmaktadır. Aşırı gübreleme sonucu toprakta ortaya çıkan problemlerin başında asitlenme gelir.

3. Çöp ve diğer atıklardan ileri gelen toprak kirliliğinin etkileri:
Çöp ve diğer atıklardan ileri gelen toprak kirliliği daha çok yerleşim birimleri ve yakın çevrelerde görülmektedir.Bilinçsizce atılan atıklar, zamanında toplanmayan çöpler,çevrenin temizliğini ve güzelliğini bozmakta hoş olmayan koku ve görüntüye sebep olmaktadır. Ayrıca bu atık ve çöp yığınları mikrop ve haşerelerin çoğalmasına uygun ortamı hazırlamakta, dolayısıyla toplum sağlığına olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Ev ve küçük işletme atıkları insanlarda, çocuk felci, sarılık, iltihap, difteri, verem, tifo, para tifo, gıda zehirlenmesi, dizanteri, kolera gibi hastalıklara sebep olan mikroplarla; bağırsak solucanı, şerit, tirişin,amipli dizanteri oluşturan amip gibi bağırsak parazitlerinin ve kara sineklerin yumurta ve larvalarını taşımaktadır. Küçük işletmelerden çıkan atıklar da, hayvanlarda yavru atma hastalığı, verem, kolera, para tifo, şarbon, veba, şap, kuduz gibi hastalıklara sebep olan mikropları taşımaktadır.

Toprak kirliliğine karşı alınacak kişisel tedbirler
  • Tarım ilaçlarının toprağa zarar vermeyecek şekilde kullanılması
  • Toprağın gübrelenmesinde bilinçli hareket edilmesi
  • Çöplerin toprağı kirletemeğeceği bir yerde ve şekilde toplanması
  • Deterjanlı ve diğer atık suların belirli yerlere dökülmesi
  • Toprağı kirletenlerin ve kirlenmesine sebep olanların uyarılması
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2017 17:22
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
13 Haziran 2017       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  4.jpg
Gösterim: 1675
Boyut:  64.8 KB
Toprağa bırakılan zararlı ve atık maddelerle toprağın özelliklerinin bozulmasına toprak kirliliği denir. Toprak kirliliği , bilindiği gibi temizlenmesi en zor, bazense hiç mümkün olmayan tehlikeli bir ortam yaratır.

Hayvan dışkısı mezbahalardan ve her türlü ekin biçme etkinliğinden gelen atıklar, toprak kirlenmesinin en önemli kaynağıdır. Bilinçsizce yapılan ilaçlama ve gübreleme, kaliteli ve birinci sınıf toprakların yerleşim ve endüstri için kullanıma açılması, toprak kirliliğini hızlandırmıştır. Pek çok kimyasal madde içeren tarım ilaçlarının (örneğin böcek öldürücüler, ot öldürücüleri, mantar ilaçları) su ve toprak kirlenmesinde önemli payı vardır. Toprağın yapısı bilinmeden yapılan gübreleme ve zararlılara karşı yapılan mücadelede kullanılan tarım ilaçlarının fazlası, bitki ve canlılara zarar verdiği gibi, yağmur suları ile içme ve kullanmayla yer altı su yastıklarına karışmakta hatta denizlere kadar sürüklenerek su kirliliğine neden olmaktadır.Erozyonla çok miktarda tarıma elverişli toprak kaybı söz konusudur. Verimli toprağın yok olmasından dolayı tarımsal üretimdeki düşüş, kalite bozulması, vitamin zincirindeki eksikliklerin yanı sıra erozyonla taşınan topraklar denizlerde ve akarsularda bulanıklık oluşturarak su içi ekolojik dengeyi de etkilemektedir.

Arazinin iyi ağaçlandırılmaması ve ormanların kaçak olarak kesilerek tarım alanı haline getirilmesi erozyona sebep olmakta, bu da dolaylı yoldan su kirliliğini oluşturmaktadır. Bunların yanı sıra sağlık sorunlarının da ortaya çıkması canlı yaşam için ciddi problemler oluşturmaktadır. Ancak makro ölçeklere bakıldığı zaman, insanların hızlı bir şekilde yüzey şekilleri üzerinde değişikliklere sebep oldukları görülmektedir.
Aşınma sonucu biriken tortular, toprağın bozulmasına yol açan bir başka etmendir.
Endüstri devriminin hızlanması ile bölgeler üzerinde şu değişimler hızla meydana gelmiştir.
  • Bitki örtüsünün kalkması
  • Arazilerin yanlış kullanıma açılması
  • Ararsal yayılmalarının hızlanması
  • Erozyonun hızlanması
  • Flora ve faunada hızlı değişimler
Toprak Kirliliğine Sebep Olan Faktörler
  • Yerleşim alanlarından çıkan atıklar, egzoz gazları, endüstri atıkları, tarımsal mücadele ilaçları ve kimyasal gübreler toprak kirliliğine sebep olan en önemli etkenlerdir.
  • Yerleşim alanlarından çıkan çöplerin boşaltıldığı alanlar ile kanalizasyon şebekelerinin arıtılmaksızın doğrudan toprağa verildiği alanlarda toprak kirliliği meydana gelmektedir.
  • Egzoz gazları, ozon, karbonmonoksit, kükürtdioksit, kurşun ve kadmiyum vs. gibi zehirli maddeler havaya yayılmakta ve solunum yolu ile büyük bir kısmı canlılar tarafından alınmaktadır. Geriye kalanı ise, rüzgarlar ile uzak mesafelere taşınmakta ve yağışlarla yere inerek, toprak ve suları kirletmektedir.
  • Toprak kirliliğine sebep olan diğer bir faktör de tarımsal mücadele ilaçları ve suni gübrelerdir. Tarımsal mücadele ilaçlarının bilinçsiz ve aşırı kullanımı sonucu, toksik maddelerin toprakta birikimi artmakta ve doğal ortamın kirlenmesine sebep olmaktadır.
  • Sodyum, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, bakır, mangan, bor gibi besin maddelerini içeren suni gübreler de aşırı ve bilinçsiz kullanım sonucu toprağın yapısını bozmakta ve toprak kirliliğine yol açmaktadır.
  • Endüstri tesislerinden çıkan ve arıtılmaksızın havaya, suya ve toprağa verilen atıklar çevreyi kirletmektedir.
Toprak kirliliğinin önlenmesi için;
• Evsel atıklar toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanmalı ve imha edilmelidir.
• Verimli tarım alanlarına sanayi tesisleri ve yerleşim alanları kurulmamalıdır.
• Sanayi atıkları arıtılmadan toprağa verilmemelidir.
• Tarım ilaçlarında ve gübrelemede yanlış uygulamalar önlenmelidir.
• Ambalaj sanayinde cam, karton gibi yeniden kullanılabilir maddeler seçilmelidir.
• Toprağı yanlış işleme ve yanlış sulama uygulamaları durdurulmalıdır.
• Otlak ve ormanlar korunmalı ve çoğaltılmalıdır.
• Nükleer santraller toprağa zarar vermeyecek yerlere kurulmalıdır.
• Ağaç sevgisi ve ormanların korunması konusunda insanlar eğitilmelidir.
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2017 17:23
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Haziran 2017       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
TOPRAK KİRLİLİĞİ
Ad:  5.jpg
Gösterim: 1631
Boyut:  49.9 KB

Hava ve su gibi, canlıların yaşaması için vazgeçilmez unsurlardan bir diğeri de topraktır. Toprak, bitki örtüsünün beslendiği kaynakların ana deposudur. Toprağın üst tabakası insanların ve diğer canlıların beslenmesinde temel kaynak teşkil etmektedir.

Bir gram toprağın içerisinde, milyonlarca canlı bulunmakta ve ekosistemin devamı için bunların hepsinin ayrı önemi bulunmaktadır. Toprağın verimliliğini sağlayan ve humus yönünden en zengin olan kısmı toprağın üst tabakasıdır.

Toprak, en önemli doğal kaynaklardan birisi olup; tarım dışı gayelerle kullanılması, ağır metallerle kirlenmesi ve erozyon sonucu oluşan etkilerle kayıplara uğramakta ve verim düşmektedir. Kaybedilen toprakların yeniden kazanılması çok zordur. Toprağın 1 cm’lik üst tabakası, ancak birkaç yüzyılda oluşabilmektedir.

Dünyadaki toprakların ancak 1/10’inde üretim yapılabilmektedir. Ülkemizin arazi varlığının ise yaklaşık % 36’sı işlenmekte, % 28’i çayır ve mera, % 30’u orman ve fundalık olup geriye kalan bölümü diğer araziler içinde yer almaktadır. Ekilebilir arazinin ancak % 18’i sulanabilmektedir.

Toprak Kirliliği
Yirminci asrın başından itibaren modern tarıma geçilmesi ve sanayileşmenin hızlanması ile birlikte, toprak kirliliği de bir çevre sorunu olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Daha önceki asırlarda kullanılan güç ve enerji kaynaklarının yetersiz olması, nüfusun azlığı, endüstrinin henüz gelişmemiş olması sebebiyle, diğer çevre faktörlerinde olduğu gibi toprakta da herhangi bir kirlenme söz konusu değildi. Özellikle yirminci yüzyılın ortalarına doğru hızlı nüfus artışı ile birlikte, tarım ve diğer alanlardaki sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak, toprak kirliliği de artmaya başlamıştır. Toprak kirliliği her geçen gün daha da ciddi boyutlara ulaşan önemli çevre problemlerinden birisini teşkil etmektedir.

Toprak Kirliliğine Sebep Olan Faktörler:
  • Yerleşim alanlarından çıkan atıklar, egzoz gazları, endüstri atıkları, tarımsal mücadele ilaçları ve kimyasal gübreler toprak kirliliğine sebep olan en önemli etkenlerdir.
  • Yerleşim alanlarından çıkan çöplerin gelişigüzel boşaltıldığı alanlar ile kanalizasyon şebekelerinin arıtılmaksızın, doğrudan toprağa verildiği alanlarda toprak kirliliği meydana gelmektedir.
  • Egzoz gazları, karbonmonoksit, kükürtdioksit, kurşun ve kadmiyum vs. gibi zehirli maddeler havaya yayılmakta ve solunum yolu ile büyük bir kısmı canlılar tarafından alınmaktadır. Geriye kalanı ise, rüzgarlar ile uzak mesafelere taşınmakta ve yağışlarla yere inerek, toprak ve suları kirletmektedir.
  • Toprak kirliliğine sebep olan diğer bir faktör de tarımsal mücadele ilaçları ve suni gübrelerdir. Tarımsal mücadele ilaçlarının bilinçsiz ve aşırı kullanımı sonucu, toksik maddelerin toprakta birikimi artmakta ve doğal ortamın kirlenmesine sebep olmaktadır. Sodyum, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, bakır, mangan, bor gibi besin maddelerini içeren suni gübrelerin aşırı ve bilinçsiz kullanımı sonucu, toprağın yapısı bozulmakta ve toprak kirliliği ortaya çıkmaktadır.
  • Endüstri tesislerinden çıkan ve arıtılmaksızın havaya, suya ve toprağa verilen atıklar çevreyi kirletmektedir.
Ayrıca; ormanların insanlar tarafından tahrip edilmesi, yakılarak tarla açılması, tarım topraklarının hatalı işlenmesi, mera ve çayırların bilinçsiz kullanımı, aşırı otlatma vb. sebeplerle oluşan toprak erozyonu, bugün dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi, ülkemizde de en önemli çevre sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anız Yangınları
Yurdumuzda hububat hasadından sonra, verimin yüksek olduğu ve saman sıkıntısı olmayan yıllarda, hububat alanlarının yaklaşık % 30’unun anızı yakılmaktadır. Anızın yakılması suretiyle yok edilmesinin sebebi: kolay, çabuk ve masrafsız olmasındandır. Bununla birlikte böcek ve diğer zararlılar ile çeşitli hastalıkların azaltılması, toprak işlemede kolaylık sağlaması ve daha yüksek verim beklentisidir. Bazı yararlar beklenerek anız yakmanın, pek çok olumsuz etkileri de bulunmaktadır.
a) Çevreye olan etkileri: Hava kirliliğine sebep olması ve karayolunda görüşün azalmasıyla trafik kazalarına sebep olmasının yanı sıra; anız yangınları komşu tarlalardaki ürünlere ve meyve bahçelerine, telefon direklerine, yerleşim yerlerine, ormanlara ve pek çok yaban hayvanına zarar vermektedir.
b) Toprak özelliğine olan etkisi: Anız yangınıyla yüzey toprağının organik maddesi yok edilmiş olur. Toprak için çok önemli olan organik maddelerin; yağış sularının emilmesini ve tutulmasını sağlamak, kümeleşmeyi temin ederek erozyonla taşınmayı önlemek, toprağın havalanmasını sağlamak gibi önemli fonksiyonları vardır.

Anızın yakılması sırasında toprağın 13 cm’lik üst katmanının ısısı 50-75 0C’ye kadar çıkmakta, bu sebeple mikroorganizmaların % 70’i zarar görmektedir. Halbuki topraktaki mikroorganizmaların faaliyeti sonucu organik madde parçalanır, ayrışır ve humus haline dönüşür. Yapılan araştırmalar sonucunda; anız yakmanın toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini bozduğu, verimini düşürdüğü ve biyolojik dengeyi olumsuz yönde etkilediği anlaşılmıştır. Bu sebeple modern tarımda anız yakmaya yer yoktur. Ülkemizde 1993 yılından beri anız yakılması yasaklanmıştır.

Erozyon ve Çölleşme
Erozyon: Toprağın bulunduğu yerden; yağışlar, sel suları, rüzgar, çığ vb. etkenlerle taşınması olayıdır. Erozyon, topraklarımızın yok olmasına sebep olan etkenlerin başında gelmektedir. Ülkemizdeki erozyon; Avrupa’dan 12, Afrika’dan 17 kat daha fazladır.
Topraklarımızın % 14’ünde hafif, % 20’sinde orta ve % 63’ünde şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon tehlikesi mevcuttur. Sadece % 3’lük kayalık alan ise erozyona maruz bulunmamaktadır. Erozyon sebebi ile toprağın verimi azalmakta, besin maddeleri yok olmakta, sular kirlenmekte, ürünlerde verim ve kalite düşmektedir.
Erozyon, sebeplerine göre şöyle sınıflandırılır:
Su Erozyonu:
Su erozyonu, diğer erozyon çeşitleri içerisinde en yaygın ve en etkili olanıdır. Eğimli arazilerde, vejetasyonun (bitki örtüsünün) zayıfladığı veya tamamen yok olduğu bölgelerde; yere düşen yağmur damlaları darbe etkisi ile bir kısım toprak parçasını yerinden kopararak parçalar. Böylece yüzeysel akışa geçen yağmur suları, bu toprak parçalarını sürükleyerek aşağılara taşır.

Yüzeysel akış halindeki sular aşağılara indikçe, diğer yüzeysel akış suları ile birleşerek güçlenir ve giderek taşıma gücü de artar. Böylece akış sularının beraberinde taşıdığı toprak ve iri materyal miktarı çoğalarak, taşkın şeklinde akan ve büyük zararlara sebep olan seller meydana gelir. Su erozyonunun ileri boyutlarında büyük derelerin ve yarıkların oluşumu görülmektedir. Bu olayın diğer bir sonucu da, taban sularının yeteri kadar beslenememesi ve kuraklığa sebep olmasıdır.

Yüzey toprağı besin maddeleri yönünden çok zengindir. Su erozyonu sonucu yüzey toprağının kaybolması, toprağı fakirleştirmekte ve toprağın verimini düşürmektedir. Bu erozyon çeşidi bütün ülkelerde görülmekte olup erozyonla kaybolan toprak verimliliğinin yeniden kazanılması mümkün değildir.
Rüzgar erozyonu ile mücadelede başarı sağlanmasına rağmen, su erozyonu ile mücadele çalışmalarında henüz yeterli mesafe alınamamıştır.

Rüzgar Erozyonu:
Kurak ve yarı kurak iklime sahip bölgelerde yaygın olan rüzgar erozyonu; yeterli bitki örtüsü bulunmayan oldukça düz ve geniş arazilerde, gevşek yapıdaki kuru ve ince bünyeli toprağın şiddetli rüzgarların etkisi ile parçacıklar halinde yerinden oynatılarak, toz bulutları şeklinde yer değiştirmesi olayıdır.

Rüzgar erozyonu ile toprakta yer yer çukurlar oluşur. Bu çukurlardan çıkan toprak, başka yerlerde toplanarak kum tepeleri meydana getirir. Rüzgar erozyonu; yolları, binaları ve su yollarını etkileyebilir, ayrıca tarımsal alanlarda hasara sebep olabilir.

Çığ Erozyonu:
Çığ; yamaç üzerinde toplanan kar kütlesinin, yeni yağan karlarla aşırı yüklenmesi veya yamaçla bağlantısının zayıflaması halinde, herhangi bir etki ile harekete geçerek dağ yamacından aşağıya doğru kayması ve yuvarlanması olayıdır. Çığlar önlerine gelen engelleri tahrip ederek; beraberinde toprak, taş ve ağaçları söker götürür. Bu şekilde meydana gelen aşınma ve taşınma olayına çığ erozyonu denir.

Yerçekimi Erozyonu (Kitle Hareketleri):

Kitle hareketleri, genellikle ayrışma ürünü olan ve sağlam kaya üzerine oturmuş bulunan örtünün, esas itibariyle yerçekimi etkisi ile küçük veya büyük kitleler halinde yamacın aşağısına doğru yer değiştirmesi olayıdır.

Buzul Erozyonu:

Yüksek dağlık arazilerdeki derelerde, çeşitli zamanlarda oluşmuş buzulların parça parça aşağılara doğru kayması sırasında, beraberinde moren (buzultaş) denilen çeşitli büyüklükteki materyal kitlelerini sürüklemesi ile meydana gelen aşınma ve taşınma olayına buzul erozyonu denir.

Çölleşme:
Kurak, yarı kurak ve az yağışlı alanlarda iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dahil olmak üzere, çeşitli faktörlerden kaynaklanan toprak bozulmasıdır.
Toprağın aşırı kullanımı, aşırı otlatma, sağlıksız sulama yöntemleri, ormanların tahribi ve özellikle son yıllarda ekolojik dengenin bozulması sonucunda meydana gelen iklim değişiklikleri çölleşmeyi meydana getiren en önemli etkenlerdir. Çölleşme ve kuraklık sorunları küresel bir nitelik taşımakta ve dünyanın bütün bölgelerini etkilemektedir. Bu sebeple çölleşmeyle mücadele etmek ve kuraklığın etkilerini hafifletmek için,uluslararası işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır.

Erozyon ve Çölleşmeyi Önlemek İçin Alınabilecek Tedbirler
  • Erozyon riski yüksek olan, yetersiz toprak özelliklerine sahip, ıslaklık ve iklim şartları dolayısıyla işlenmeye uygun olmayan arazilerde tarım yapılmaması, bu tip arazilerin mera olarak ayrılması veya orman örtüsü altına alınmasının sağlanması,
  • Toprağın yanlış işlenmesi, yanlış ekim ve sulamanın önlenmesi,
  • Çayır ve mera alanlarının tahribinin önlenmesi ve mevcut alanların geliştirilmesi,
  • Orman tahribatına son verilmesi, ağaçlandırmanın hızlandırılması ve orman yangınlarına karşı gerekli tedbirlerin alınması,
  • Su kaynaklarının kaybolması sonucu taban suyunun düşmesiyle toprak tuzlanması oluşmaktadır. Bu yüzden su kaynaklarının korunması gerekmektedir.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

13 Mayıs 2018 / Misafir Çevre Bilimleri
17 Mayıs 2010 / zhsjzd Çevre Bilimleri
6 Mayıs 2012 / Misafir Cevaplanmış
15 Mayıs 2011 / Misafir Cevaplanmış