Arama

Spor Nedir? Spor ve Sporun Tarihçesi Hakkında

Güncelleme: 6 Temmuz 2017 Gösterim: 74.040 Cevap: 7
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
2 Ocak 2010       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Spor

Ad:  spor nedir.jpg
Gösterim: 9168
Boyut:  46.4 KB

Belirli ölçüde fiziksel güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler. Önceleri spor kavramı, boş zamanları değerlendirmeye yönelik balıkçılık, avcılık ve atıcılık gibi açık hava etkinliklerini, belirlenmiş kurallara göre bireyler ya da takımlar arasında yapılan düzenli atletik yarışmalardan ayırmak için kullanılırdı.
Sponsorlu Bağlantılar

Sporun ne zaman başladığını belirlemek olanaksızdır. Çocukların kendiliğinden yarışmadıkları ya da güreşmedikleri bir oyun bulmak zordur. Ama yetişkinler arasında, fiziksel yanşmaya dayanan ve kendi başına bir amaç taşıyan karşılaşmaların ortaya çıkışı sporun başlangıcı olarak kabul edilebilir.

Tarihöncesinde avcıların avlanmaya bir spor olarak bakıp bakmadıkları bilinmemektedir. Ancak antik toplumlarda avcılık becerisinin bir soyluluk ölçüsü sayıldığı kesindir. Arkeolojik bulgular eskiden Çin’ de top oyununun yaygın olduğunu ortaya koymaktadır. Ama bunlar da bir spor karşılaşmasından çok bir eğlence ve beden eğitimi niteliğindedir.

Spor Eski Mısır’da oldukça yaygındı. Firavunlar avda yeteneklerini göstermeye çalışır, güçlerini sınadıkları ok atma gösterileri yaparlardı. Ayrıca zıplama, güreş, top oyunları ve sopa dövüşleri de ilgi gören sporlardı.

Girit’te genç kız ve erkekler akrobatik yeteneklerini boğalara karşı sınarlardı. Bunun bir spor mu, yoksa dinsel bir tören mi olduğu açıklık kazanmamıştır. Sporun modern toplumdan önce en belirgin olarak ortaya çıktığı yer ise Yunanistan’dır. Homeros’un Ziyada'sının 23. kitabında Patroklos’ un ölümü üzerine cenaze oyunları biçiminde yapılan sporlardan söz edilir. Odysseid' da anlatılan oyunlar ise sportif amaçlar taşıyan dindışı karşılaşmalardır. Eski Yunan kültürü hem dinsel, hem de dindışı sporları içerir.

Sporla dinsel törenlerin birleştiği en ünlü düzenleme, İÖ 776’da yapıldığı saptanan, ama çok daha önce başladığı sanılan Olimpiyat Oyunları’dır. Zeus onuruna Olympia’da düzenlenen bu oyunlardan başka Apollon adına Delphoi’de ve ayrıca Korinthos ile Nemeia’da da oyunlar düzenleniyordu. Bu dört düzenlemeye periodos denirdi. Bu yarışmalarda başarılı olan atletler şiirlere konu olur, heykelleri dikilir ve maddi olarak ödüllendirilirdi. Her kentin, gymnos adı verilen çıplak atletlerin çalıştığı bir gymnasioh’u vardı. Militarist Sparta dışında Yunanlı kadınlar Olimpiyat Oyun- ları’na katılamaz, Demeter’in rahibeleri dışında izleyici olarak da bulunamazlardı. İS 2. yüzyıl gezgini Pausanias’ın yazdığı, Hera adına düzenlenen kadın yarışlarının pek bir önemi yoktu.

Araba yarışlarının en tutulan spor olduğu Eski Roma ve Bizans dönemlerinde spor daha çok savaşa hazırlıklı olma bağlamında ele alınıyordu. Koşu ve disk atmadan çok boks, güreş, mızrak atma sporlarına önem veriliyordu. Eski Yunan oyunlarına ilgi daha çok Hadrianus döneminde (İS 117- 138) başladı.

Roma’da Circus Maximus’ta yapılan araba yarışları 250 bin kadar izleyici çekiyordu. Yunan stadyumlarından geliştirilen circus ya da hipodromlarda yapılan araba yarışlarında, ekipler “maviler”, “yeşiller” gibi takımlar oluşturur ve kazandıkları yarışların kayıtları bugünkü rekorlar gibi tutulurdu.

Gladyatör dövüşleri ise İÖ 264'te Etrüsk cenaze oyunlarından geliştirilmişti. Araba yarışlarının dörtte biri kadar izleyici çeken bu karşılaşmalar, insanın insanla dövüştüğü munera ve insanın hayvanla dövüştüğü \enationes olarak ikiye ayrılırdı. Özgür insanların da katıldığı dövüşlerde, Neron yönetimi sırasında İS 63'te kadınlar da yer almaya başladı. Gladyatör dövüşleri Hıristiyanların tepkisi üzerine İS 5. yüzyıl başlarında ortadan kalktı.

Ortaçağda spor daha az düzenli yapılıyordu. Panayırlar ve mevsimlik şenliklerde erkekler kayaları ya da tahıl çuvallarını kaldırma yarışmaları yapar, kadınlar ise koşardı. Köylülerin en gözde sporu bekâr erkeklerin evli erkeklerle ya da bir köyün başka bir köyle karşılaştığı ve her türlü hareketin serbest olduğu bir tür top oyunuydu.

Ortaçağın ve Rönesans’ın kentlileri ise ok atma yarışlarıyla eğlenirlerdi. Bu yarışları izleyen daha alt kesimden insanlar arasında koşu, sıçrama ve güreş karşılaşmalarına da rastlanırdı.

Soyluların gözde sporları, avcılığın yanı sıra şövalyelerin katıldığı turnuvalardı. Şövalyelerin at üzerinde kargılarıyla rakiplerini devirmeye çalıştıkları bu turnuvalar aynı zamanda savaşma yeteneklerini gösterdikleri bir alandı. Kazananlar ödülün yanı sıra yeniklerden fidye alırdı. 12. ve 16. yüzyıllar arasında öteki dövüş biçimlerinin de uygulanmasıyla, bu turnuvalar oldukça kanlı bir biçim aldı.

Rönesans’la birlikte spor bütünüyle dindışı bir etkinlik oldu. Hümanistlerin sporu bir beden eğitimi aracı olarak görmeleri, yanşma yanını gölgeledi. 15. ve 16. yüzyıllarda, sporda uyumlu hareketler ve estetik öne çıktı. Atların yetiştirilmesinde hız ve dayanıklılıktan çok zarif hareketlere önem verilmeye başladı. Eskrim bile bir sanat biçimi olarak ele alındı. Floransa’da oynanan ve bugünkü futbola benzeyen calcio (tekme) oyuncuların zarif hareketleri açısından değerlendirildi.

Bugünkü biçimiyle spor ilk kez 17. yüzyılda, Ingiltere’de görüldü. Restorasyon döneminde ve 18. yüzyılda kriket örgütlü biçimde yayıldı. Değişik güçteki sporcuların aynı yarışta yer almalarını engellemek için yaşa ve ağırlığa göre kategoriler oluşturuldu. Yaygınlaşan bir başka spor da 1867’de kuralları yeniden düzenlenen bokstu.

18. ve 19. yüzyıllarda çok farklı spor dalları gelişti; kuralları standartlaştırmak amacıyla birçok ulusal örgüt kuruldu. Gelişen kentler ve kent mahalleleri arasında rasgele yapılan karşılaşmaları düzene koymak için ligler oluşturuldu.

İngiltere’de Futbol Birliği (FA) 1863’te kuruldu, bunu 1880’de Amatör Atletizm Birliği’nin (AAA) kuruluşu izledi. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ise 1894’te kuruldu ve iki yıl sonra ilk modern Olimpiyat Oyunları yapıldı. Modern sporlar özellikle İngiltere ve ABD’den dünyaya yayıldı. Emperyalizm çağında ise Avrupa ülkeleri ve ABD, Afrika'nın ve Asya ülkelerinin bir bölümünün geleneksel sporlarını bastırarak buralara modern sporları soktular.

Modem sporlara geçişin ardında kusursuzluğu arayan Sanayi Devrimi yatıyordu. En üst dereceye ulaşma tutkusu “rekor” kavramını ortaya çıkardı. Spor, 20. yüzyıl toplumunun temel değerleri olan laikliği, usçuluğu, uzmanlaşmayı, bürokrasiyi, ölçme ve derecelendirmeyi yansıtır oldu. Birçok düşünür ve toplumbilimci modern sporu sanayi kapitalizminin bir ürünü olarak kabul etti. Kapitalizm televizyon ve öteki iletişim araçlarını da kullanarak sporu pazarlanabilen bir mal haline getirdi. Boş zamanların artması da spor izleyicilerinin ve tüketicilerinin sayısının görülmemiş ölçüde çoğalmasına yol açtı.

Modern sporlar İngiltere’de ortaya çıkarken, modern beden eğitimi 18. yüzyıl sonuyla 19. yüzyıl başında Almanya’da ve İskandinav ülkelerinde gelişti. Ama jimnastik, bir yarışma biçimini alana değin uluslararası ilgi görmedi. Sporun ticarileşmesi karşısında amatörlük kavramı ortaya atıldı ve Olimpiyat Oyunları’na spordan gelir elde etmeyen amatör oyuncuların katılması kararlaştırıldı. Ama en iyi dereceye ulaşma çabası geniş bir yatırım ve yoğun bir çalışma gerektirdiğinden, başka bir işle uğraşmayıp büyük paralar kazanan “amatör” atletler ortaya çıktı. Amatörlük ve profesyonellik arasındaki ayrım 20. yüzyıl sonunda spor dünyasındaki en önemli tartışma konusuydu.


Son düzenleyen _Yağmur_; 6 Temmuz 2017 18:25
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
*TeoDora* - avatarı
*TeoDora*
Ziyaretçi
3 Ocak 2010       Mesaj #2
*TeoDora* - avatarı
Ziyaretçi
SPOR TARİHİ

Sponsorlu Bağlantılar

TARİH ÖNCESİ ÇAĞLARDA HAREKET İHTİYACI VE NEDENLERİ


Bir yaşantı yöntemi olan beden kültürünün kökenlerinin binlerce yıl öncesi ilk insancıl canlıların kendi aralarında itişip kakışmalarından kaynaklandığını biliyoruz.

Hareket , canlılığın tek belirtisi olduğu gibi vücut eğitiminin de önde gelen tek vasıtasıdır. O halde insan hayatı ile bu kadar sıkı bağlılığı olan beden kültürünün gelişimini ilk insanlardan başlayarak araştırmak beden eğitimi ve spor tarihini gözler önüne serecek tek yoldur.

İlk insanın doğa güçlerine karşı tek başına yaşama savaşı verdiği tarih öncesi çağlarda beslenme, korunma, barınma, giyinme çabasına dönük iç güdüsel hareketlerini ve insanın doğaya hakim olmaya yüz tuttuğu dönemden itibaren başladığını gördüğümüz bilinçli hareketlerinin bir başlangıcı olarak saymamak da mümkün değildir.

Biz insanlık tarihinin başlangıcını doğa tarihinin başladığı dönemler değil, insanın doğaya hükmetme yani üretim yaparak doğa ile iş birliği içerisine girmeye başladığı dönem olarak kabul edebiliriz ki bu dönemde insan toplum yaşamına girmiş köy, kent kurmuş, doğaya karşı bir güç kazanmıştır.

Tarihte ilk sporlar savunma ve saldırma gibi ölüm savaşının bedensel eylemlerinden türemiştir. İ.Ö 3000 yıllarında okçuluk-güreş artık spor olarak Mısır ve Sümer uygarlıklarında yapılmakta idi. Binicilik İ.Ö 4000 yıllarında orta Asya’da Türklerin atı evcilleştirmesine kadar gitmekle beraber ilk at sırtında adam heykelinin bulunuşu ile (İÖ 1400 Anadolu'da) yine Türklerde spor olarak yapıldığı görüyoruz.

Yüzme, kürek-yelken gibi su sporlarının Mısır ve Akdeniz uygarlıklarında başladığı saptanmıştır. İlk kanocuların Amerikan kızıl derililerin,kızak ve kayak sporunun kuzey Avrupa’da başlatıldığı Finlandiya’da Heniola yöresinde bulunan bir kızağın İÖ 6500 yılına ait olduğu saptanarak anlaşılmıştır.

Demir çağına girildikten sonra takım sporlarının yaratıldığını görürüz. Yunan site devletlerinin yaşam tarzları ile ileride göreceğimiz gibi beden kültürünü eğitimin başlıca amacı haline getirmeleri ile yarışma sporunun doğuşu başlamıştır.
  • İ.Ö 766 atletizm-cimnastik
  • İ.Ö 704 güreş
  • İ.Ö 686 boks
  • İ.Ö 600 hentbol
  • İ.Ö 478 hokey
Ayrıca futbolun TEPÜK adı ile Türklerde, TCHU-CHU adı ile Çin’de HARPASTUM adı ile Roma’da EPİSKYROS adı ile yunanda oynatıldığı görülmektedir.

İÖ 700 lere kadar giden sürede dinsel törenlerde orta ve güney Amerika’da BASKETBOL sporunun yarış sporu olarak başlama tarihleri olarak kabul etmemiz mümkündür.

İnsanlık tarihinin geçmişinde kendisini emniyette hissettiği zamanlarda geçim ve yaşama kaygısından kısmen de olsa kurtulmanın güveni ile insan iç dünyasına yönelebilmiştir. Böylece aşk, sevgi, öfke, neşe, tasa, doğa, kuvvetlerine karşı korku, saygı, şükran , zafer şenlikleri gibi duyguları bugün adına dans dediğimiz hareketlerle ifade etmiştir. Buna tempo ve ritm için davul ve giderek çalgılar yani müzik eşlik etmiştir. Yine insanların ilk dönemlerden günümüze dek bir araya geldiklerinde kendilerince usul ve kurallarına bağladıkları şekilde adına oyun dediğimiz bir bedeni faaliyeti devam ettirdiklerini görüyoruz. Düşünülebilir ki zaman ilerleyip kültür seviyesi arttıkça bu oyunlarda da değişiklikler yapılabilir. Tam aksine aşırı bir tutuculukla hemen bütün toplumlarda ve her devirde aynı şekilde muhafaza edilerek yürütülmüştür.

Çağlar boyunca toplumların düşünce ve kültür kazanmaları ile orantılı olarak vücut kültürü dediğimiz hareketler olduğu insanlığın kazancına yönelik değişimlere uğramaktadır. Bundan sonraki bölümlerde bu anlayışı ve değişimleri daha detaylı olarak göreceğiz. Beden eğitiminin , insanın var oluşundan günümüze dek uygulama düşüncesinin nereden nereye geldiğini ve nasıl olması gereğini iyice kavrayabilmemiz , konumuzun insanlık tarihi içerisinde yaşadığı devreleri araştırıp anlamakla mümkün olacaktır. Beden eğitimini kendisine meslek edinmiş kişiler olarak amacın ve buna dayalı olarak uygulamanın ne olması gereğini kavrayıp benimsemek bakımından da tek yol bu olacaktır.

ORTA VE ÖN ASYA UYGARLIKLARI


Asya’da Vücut kültürünün türlü olaylarının etkisi ile pek belirli bir hal aldığı ya da unutulup gölgede kaldığı zamanlar olmasına karşın Avrupa'dan önce vücut kültürü alanında bir seviye geliştirdiği anlaşılmaktadır.
Bütün ilkel toplumlarda olduğu gibi bu kültürün temeli inançlara ve ibadet formlarına dayanmakta olduğu görülmektedir. Asya’nın vücut kültürünü genelde ötekilerden ayıran özellik adı konmuş bir yarış karakterinin bulunmayışındandır. İlk çağların Yunan vücut kültürünü yarış fikri ile karakterize edilmesine karşılık Asya ülkelerinde sadece fayda prensibine dayanan yarışı kazanmaktan ziyade tabiatın görülür üstünlüğünü meta fizik güçlerle yenmek varoluşun bilincine varmak çabası içinde olduğu görülmektedir. Asya’nın vücut kültürünü ruhu yönetmeyi sağlayan bir ince sanat niteliği vardır. Buna rağmen Orta Asya halklarının vücut kültüründe de birbirine bakışta ayrılıklar göreceğiz.

Eski Türkler'in ilk çağlarda Asya'da kurmuş oldukları uygarlıkların gerçeğe dayanan tarihini tam ve bilimsel bir tarafsızlık içinde yansıtan araştırmalar çok sınırlıdır. Batılı araştırmacı ve tarihçilerin kasıtlı veya kasıtsız olarak Asya halklarını birbirine karıştıran incelemeleri ve uygarlıkların pek çok belirtilerini Türklerden başkasına maletme eğilimleri Türk uygarlığının insanlık tarihi içindeki yerine gölge düşürmekten uzak kalmamıştır. Eski Türk medeniyetleri hakkında ki kaynaklardan Çin belgeleri de kendileri için başarısız geçen savaşlardan dolayı olumlu yargıları yansıtmamaktadır. Bütün bunlara rağmen göç yolları boyunca kendileri ile birlikte gördükleri medeniyetleri önümüzde yapacağımız Asya, Ön Asya, Akdeniz uygarlıları ülkelerin tetkikinde Türklerin etkisini daha iyi bir şekilde açıklıkla göreceğiz.

Türklerin gittikleri yerlere götürdükleri ileri medeniyetleri tarım, madencilik, hayvan besleme gibi faaliyetlerine veya yerli halkın yaşantılarına kazandırdıkları yenilikler, ayrıca kendi geliştirdikleri özel yazıları ile bıraktıkları anıtları ile elimize kadar ulaşan Ergenekon, Manas, Oğuz, Kaan ve Gılgamış destanları gibi eserlerden uygar geçmişlerine tanık olmak imkanı elde edilmiştir.

İleride göreceğimiz bahislerde Türklerin yaptıkları spor türlerini neler olduğunun ayrı ayrı ve daha geniş ölçüler içerisinde inceleyeceğiz.

İRANLILAR
Türklerde yaşam ile son derece bağlantılı ve onun gereklerine göre kendiliğinden bir gelişme ve değişme gösteren yüksek seviyeli kültür Asya'da komşusu olan Çin ve Hint'te mistik bir görüşle ele alınırken İran’da beden kültürünün savaşa hazırlamak ve iyi bir ordu yetiştirmek yönünde benimsendiğini görüyoruz. İran'lıların diğer ülkeleri ele geçirmek istedikleri gençlik için planlı bir beden eğitimi uygulaması getirmiştir. İranda yalnızca bu amaçla gençlerin eğitilmesi, fizik gücün savaş amacı için geliştirilmesine yöneltilmiştir. Tarihi Herodat'ın anlattığına göre İran'lılar oğullarına beş yaşına kadar ata binmek, ok atmak ve doğru söylemek gibi üç önemli beceri ve erdemi öğretmeğe çalışmışlardır. İranlılar atla ilgili binicilik oyunlarını Türklerde olduğu gibi Çevkan adı ile uygulamışlardır.Bu oyun İran'ın sanat ve edebiyatına büyük ölçüde etki yapmış, güzel minyatürlerin ve kahramanlık destanlarının ilham kaynağı olmuştur.Türklerin bu tipik binicilik oyunu İranlılar tarafından yaygın hale getirilmiş yeni çağa giriş döneminden sonra Doğu'da ve Batı'da pola adı ile düzenli olarak oynanan bir oyun haline gelmiştir. Oyunu en son orjinaline uygun olarak İngilizler Hindistan'dan Batıya aktarmışlardır.

ÇİNLİLER
Çin beden eğitiminde en eski uygulamacı ülkelerden birisidir. Doğunun vücut kültürü alanındaki etkisini devamlı bilen ülkede Çin'dir.Bu etkiyi Hindistan'dan Pasifik Adalarına kadar görmek mümkündür. Bunlardan Hint'le, Çin'in etkilerini birbirinden ayırmak son derece güçtür. Nedeni ikisinde de vücut kültürünün din adamalarının elinde ve başlangıçta tedavi cimnastiği olarak ele almış olmalarındandır.

Binlerce yıl için vücut kültürüne adını Çin Heksu denilen Kong-Fu sistemi hakim olmuştur. Bu sistemde her hareket isimlendirilmiştir. İlkel karakter taşır. Taoizim Rahiplerinin elinde şekil bulmuştur. Bu sistem de din adamlarının hijyenik amaçlara yönelik esaslar kurdukları bir gerçektir.

Kung-Fu' da baş, kol, bacak, gövde hareketlerinin başlangıç duruşlarında solunum ağız ve burun yoluyla mekanik olarak yavaş, hızla, kesik, sürekli, sert, yumuşak gibi değişiklikleri ile sistem içinde yapılan hareketler TAO dini rahipleri tarafından detaylarına kadar inilmiş bir tedavi metodu ve her hastalığa göre ilaç yerine geçecek hareket reçeteleri düzenlemeğe yarayan bir kaynak niteliğini taşımıştır.

Kung-Fu Çin'de diğer cimnastik hareketlerini teşkil etmiştir.Amaç ruh ve vücudun her türlü huzursuzluklarından ve hastalıklardan arındırılması ve tedavi niteliği taşımaktadır.Sistemin İ.Ö.3000 yıllarında yaşayan HUANG-Tİ' ye ait olması kabullenilmektedir. Bu sistem halkın günlük çalışmalarında, okul programlarında devam ettirilmektedir.Bir başka sistemleri de zayıflara ve yaşlılara uygulanan yorucu olmayan masajla ilgili değişik yöntemleri olan SIAO-LEO dedikleri yöntemdir. Kong-Fu 18 esas hareketten üretilmiştir. Belli başlı niteliği hareketlilik ve parolası da
"FİKRİNİ SAKİN VE UYANIK, VÜCUDUNU DİNÇ VE GÜÇLÜ TUT. TANRININ YÜKSEK İDAELİNE ULAŞMAK VE SAĞLAM BİR VÜCUTLA GEREKLİ ENERJİYİ ELDE ETMEK SUKÜNETLE MÜMKÜNDÜR.KENDİNİ AŞIRI YORGUNLUK VE TEMBELLİKTEN KORUN Kİ KASLARIN AKTİF VE UYANIK DAİMA ZENGİN VE YÜCE KALSIN, BÖYLECE DE ZAYIFLIK HİSSETMEYESİN"
Telkinine dayanmaktadır. Genelde Çin'de eğitimin unsurlarını altı güzel ve ince sanat dalı teşkil etmiştir.( Müzik, Aritmetik, Edebiyat, Dans, Eskrim ve Araba sürmek ) HUANG-Tİ bunlara ayak topu oyununu avı, güreşi, ok atmayı eklemiştir. Çin yabancı beden faaliyetlerinden kendisine yararlı gördüklerini alarak benimsetmiştir.Daha sonraları İ.S. 1122-249 yılları arasında ok atma ve ata binmenin önem kazandığı görülmüştür.

OK ATMA:
Felsefe ve edebiyat bilimlerinin sporu olarak benimsenmiştir. Kibar ve ince yaşayış tarzı olanların sporu gözü ile bakılmıştır.
Ok atma kendi kendine eğitmenin bir aracı olarak kabul edilmiştir. ayrıca oku havada uçarken elde tutmak gibi üstün refleksi ve dikkat isteyen bir değişik alıştırma şeklinde uygulanmıştır. Konfiçyüs İ.Ö. 551-479 mükemmel bir ok atıcı olarak üne sahiptir. Başarılı bir ok atıcı her halde erdemli bir insandır sözünün sahibidir.

BİNİCİLİK:
TSCHU-ÇU sülalesi zamanından itibaren uygulanmış ve yasa ile zorunlu hale getirilmiş faaliyetti. Türk Asıllı İmparator HİAO'nun (İ.Ö. 900) çok mükemmel bir at ustası olduğu Çin yazılarında belirtilmiştir.

GÜREŞ:
Çin'de en eski spor türü olarak bilinen bir spordur. Türk'lerin ve Moğol'ların güreşleri ile benzerlikleri vardır. Vurma, tekme atma, can acıtma gibi aşırı girişimler yasaktı. Yere fırlatılan güreşi kaybederdi. Güreş yasal bir zorunluk haline sokulduktan itibaren maskeli güreşler akrobatik bir görünüm kazanmıştır. İ.S.6'ncı yüzyıldan itibaren yılın 1. ve 7. ayının 15. günleri tüm Çin şehirlerinde resmi güreş turnuvası günü olarak kabul edilmiştir.

AYAK TOPU OYUNU:
HUANG-Tİ devrinde askeri talimlerde oynatıldığı bilinmektedir. Taktik, teknik kurallara bağlamış 70 değişik vuruş şekli ve hataların neler olduğu tespit edilmiş ve öğretilmiştir. İ.Ö.206-İ.S.200 HAN sülalesi devrinde 25 bölümden ibaret bir futbol el kitabı bile yazılmıştır.

İ.Ö.3. Yüzyılda BUNG-WAN adıyla bu günkü golfe benziyen bir oyunda oynanmıştır. Pola oyunu da Türklerle ilişkilerinin iyi olduğu devirlerde Türklerden sağladıkları cins atlarla saray çevrelerinde oynanmış, kadınların da oyuna katıldıkları görülmüştür.

Çin'de bunları dışında Ağırlık kaldırma,Halat çekme,Akrobasi ve kürek çekme faaliyetşeri de yapılmaktaydı.

HİNTLİLER
İ.Ö.2000 Yıllarında Ari Irkın bir kolu daha önce geldikleri Kuzey Batı Asya'dan ( İran ve Afganistan üzerinden ) Hint sınırlarını aşmak suretiyle Hindus vadilerine inmişler yerli halkla uzun bir mücadele sonunda tüm ülkeye sahip olmuşlardır. Asya'lılar Avrupa asıllı istilacılardır. Hintlilerin şehir kültürünü yıkmış kendi plan esaslarına dayanan köy sistemlerini getirmişlerdir.

Başlangıçta dans ve pola sporları önemli yer işgal etmiş sonraları yoga hakim olmuştur. Dini bağlılık onu beden dışı ruhi düşünceye itmiştir. Bu bakımdan yogada ruh vücut ve duygular egzersizlere tabi tutulmuştur.
Bu bir nevi ruh disiplini tekniğidir. Yoga vücudun iç ve dış temizliğini hoş görürlü soğuk ve sıcağın en aşırı değişikliklerine dayanıklılığı uzun süreler eziyetli pozisyonlarda sabırla beklemeyi (Acıya rağmen) ölüm sessizliğine kayıtsız şartsız inanmayı, namuslu olmayı şart koşmuştur. Barış severlik, şereflilik, yumuşak huyluluk ve kanaatkarlık gibi erdemlerini ön görür.Güreş, sopa eskirimi, ok atma gibi dünyasal, spor dallarına da rastlanır. Hintlileri etkisi altına alan Bud'a M.Ö.550-480'de yaşamıştır. Hint vücut kültürünü öteki dünyaya duyulan kuvvetli arzunun bir belirtisi, cenneti daha yaşarken elde etmenin, ebedi barış ve kurtuluşa ulaşmanın yolu olmak niteliğini günümüze kadar taşımıştır.

ÖN ASYA MEDENİYETLERİ



SÜMERLER
İ.Ö. 5000 yıllarında Orta Asya'dan göçlerle Aşağı Mezapotamya'ya gelip yerleşen Sümerler Ön Asya’da ilk uygarlığı kuranlardır. Sümerler Orta Asya kökenli Türkler de gördüğümüz tüm kültüre sahip bir halk olarak tanınmışlardır. At ve atla ilgili sporların çok eski çağlarda uygulandığını gösteren ilk sanat belgesini Sümerler bırakmışlardır. Bu belgeye göre Bakırdan yapılmış iki tekerlekli dört koşumlu ve sürücünün ayakta durmasına yarayan bir platformu bulunan yarış arabası modeli İ.Ö.4000 yıllarında atlara çektirilen tekerlekli arabanın varlığını ve Türk'ler tarafından binildiğini göstermektedir. Yine günümüze kadar gelen belgelerden anlaşıldığına göre Sümer'ler eski bir güreş türünde de başarılı idiler. İ.Ö.2600 yıllarına ait bir tapınağın kazılarında ele geçen bronz bir eserde iki çıplak atletin karşılıklı olarak birbirlerini kisbetlerinden tuttukları ve yenişmeye çalıştıkları açıkça görülmektedir. Sümerlerin ulusal kahramanı GILGAMIŞ ile ilgili İ.Ö.2000 yıllarında Sümerce olarak yazılan destanın orjinali ele geçmiş bulunmaktadır. Gılgamış Uruk sitesinin mitolojik Kralı Arslan Avcısıdır. Sümer'lerden elimize geçen eserlerde Gılgamış'ın eli ile arslanı öldürdüğünü tasfir eden kabartmaları görülmektedir. Sümer ' lerAsur ve Babillilere yenildikleri İ.Ö.2000 yıllarına kadar egemenliklerini aşağı Mezapotamya'da sürdürmüşlerdir.

ASUR VE BABİLLİLER
Güneyden gelerek Yukarı Mezapotamya'da hüküm siren Sami kavimlerinden Asur ve Babilliler Sümer egemenliğine son verdikten sonra (İ.Ö.2000) uygarlıklarını iyice kökleştirmişlerdir. Paralı savaşçı bir sınıf devamlı beslenirdi. Bu savaşçıların yetişmelerinde vücut kültürüne büyük önem verilmiştir.Okçular uzak mesafelerden atış talimleriyle, Suvarilerin araba sürücülerinin, mızrakçı ve sapancıların kendi branşlarında alıştırmalarla meşgul oldukları anlaşılmaktadır. Kral ve yönetici sınıflara mensup olanların halk üzerindeki etkilerinin üstün fizik gücü ile orantılı olarak tehlikeli avlara ve savaşlara bizzat katılmışlardır. Genelde avcılığın sportif anlam taşımaktan çok savaş için beceri kazanmak amacı ile yapıldığı, arslan ve kaplan avcılığının krallar için tehlikeli, ancak kaçınılmaz bir spor niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır.

Savaşçı bir kavim olan Asur'larda boks ve güreşin varlığına kanıt olacak belgeler vardır. Şişirilmiş tulumlarla yüzmeyi çok iyi başardıkları Asur kabartmaların dan görülmektedir. Asur, Babil, vücut kültürünü daha çok av ve savaş gibi pratik fayda amaçlarında yönelen genellikle soylu sınıfın ve savaşçıların bu maksatla eğitilmesini sağlayan sınırlı bir kültür olarak nitelemek gerekir.

ETİLER
İki önemli kıtayı birbirine bağlayan köprü niteliğinde insanlık tarihinin tüm safhalarında gelip geçen ve yerleşen pek çok uygarlıklara zemin olan Anadolu toprakları üzerinde İ.Ö.4000 yıllarında orta Asya'dan göçen hatta Türk olduklarından bahsedilen Etiler Anadolu'nun büyük bir kısmını İ.Ö.1400 yıllarında tamamen ellerine geçirerek uygarlıklarını geliştirmişlerdir.Hükümet merkezleri Kızılırmak yakınında Hattuşaş bugünkü Boğazköy idi.

Savaşçı uygarlıklarında görülen savaş arabaları Etiler’de de görülmektedir. Savaş arabasında da bir sürücü, bir savaşçı, bir de kalkancı olmak üzere üç kişi bulunurdu. Bu arabalar yalnız savaş için değil savaşa hazırlık alıştırması için yarış arabası olarak da kullanılırdı Etiler Güneş Tanrısı Teşup'un şerefine düzenledikleri şenliklerde iki tekerlekli araba ile yarışır birinci gelenin başına Eti kızları tarafından tapınakta kutsallaşmış biradan dökülür, üzerlerine çiçekler serpilir, şarkılar söylenirdi. Bu şenliklerde güreşler, kılıç oyunları at yarışları da yapılırdı. İ.Ö.1360 yıllarında Eti Krallarından TİKKULİ'nin seyisbaşısı tarafından bir atçalık antrenman kitabı yazılmış ve Boğazköydeki kazılarda bulunmuştur. Bu kitapta modern bir antrenman kitabında raslanmayacak kadar mükemmel usüller bütün ayrıntıları ile dile getirilmiştir. Yedi aylık antrenman süreleri içinde atın hergünki koşu mesafeleri, adım türleri , tımarı,yemlenmesi ve banyosu en ince ayrıntılarına kadar açıklanmaktadır. Etiler at ve araba yarışları yanında yüzme, eskrim, atıcılık gibi faaliyetlerde de bulunmuşlardır.Vücut kültürüne önem vermelerinin nedenleri ferdleri savaş için üstün güçte yetiştirme düşüncesine dayanmaktadır.

MISIRLILAR
Nehir uygarlıklarının en eski ve tipik örneklerinden birisidir.Tarihi geçmişi İ.Ö.3500 yıllarına kadar varan Mısır'lıların günümüze bıraktıkları yazılı belgeler çok azdır.Ancak Tapınaklarında ve mezarlarında ele geçen emsalsiz rölyefler, freksler mezarlarda bulunan çeşitli araç ve gereçler ve diğer kalıntı buluntular ve hiyeroglif metinler vücut kültürü bakımından geniş kaynak teşkil etmektedir. Mısırlıların ölülerinin mezarları Mısır Tarihinin aydınlatılmasını sağlamıştır.

Eski Yunan'lıların batı anlamında güzellik kavramının ölçülerinin yaratmalarında çok önce Mısır'da vücut kültürü bakımından üstün seviyeli bir kültürün varlığı bu kalıntılardan kesinlikle anlaşılmıştır. Mezar odalarında bulunan renkleri solmamış resimler aşağı yukarı 1500 yıllık bir zaman kesimini canlandırmaktadır.Bu resimler ve diğer buluntular Mısır'da vücut kültürünü teşkil eden faaliyetler arasında bugünkü anlamı ile cimnastik hareketlerinin, oyunların, boks, güreş, eskrim gibi mücadele sporlarının su ile ilgili alıştırmaların ve dansın varlığını ortaya çıkarmıştır.İ.Ö. 2650 - 2400 yılları arasında Ptah-Hotep'in mezarında ve Sakara adı verilen yerdeki Mereruka mezarındaki resimler arasında bacak, kas ve bandların esnetme hareketleri görülmektedir. Eski Mısır cimnastiğinde gövdenin eşli ve eşsiz olarak yapılan bütün hareketlerine özellikle esnetmelerine yer verildiği, yüzü koyun yay, köprü, ters köprü, el ve baş üstü dikey duruşa kakma ve köprüye düşmeye varıncaya kadar hareketleri bütün safhaları ile canlandıran resimleri bugünkü teknikten ayırt etmeğe imkan yoktur. Mısırlılar eğlenceli gurup hareketleri denilen alıştırmalara da yer vermişlerdir. Eşli dayanma, itme alıştırmaları, yürüyen eşler üzerinde sırtta denge, uçan balık, dayanmalı ters perende ve Hint cimnastiğinde görülen baş üzerinde dik durma türünden hareketleri canlandıran resimler izlenmektedir. Resimlerin bazılarında top oyunlarına da rastlanmaktadır. 7.5 cm. çapında deriden veya sık dokunmuş ketenden yapılmış zikzak dikişlerle dikilmiş içleri kepek, yosun kurusu gibi maddelerle doldurulmuş toplar Kahire, Berlin ve Londra Müzelerinde saklanmaktadır. Mısırlıların küçük , büyük çemberlerle hareketler yaptıkları da görülmüştür. Küçük çemberler ve ucu kıvrık sopalarla bugünkü hokeye benzer oyun da oynanmıştır. Mısırlılarda koşuda önemli bir yer tutmuştur.

Sopa ile eskrim Mısır'ın tarihi boyunca izlenen bir faaliyettir.Mezarlarda bulunan resimlerin büyük bir kısmı güreşle ilgilidir. Bu resimlerde sistematik bir vücut kültürü ile yarışma halindeki kuvvet denemeleri arasında bir denge göze çarpmaktadır. İ.Ö.2000 yıllarından kalan Benihasan mezarlarında bulunan sayısız ve emsalsiz güreş figürleri aynı canlılığını koruyarak günümüze kadar gelmiştir.400 kadar figür vardır. Biri kırmızı diğeri koyu ten rengine boyanmış güreşçi bir çiftin izlenebilen resimleri bugünkü serbest güreşin bir metod kitabı niteliği ile büyük bir değer taşımaktadır. Bu resimlerde Mısır güreşinin bütün ayrıntılarını güreşçilerin giyimleri, meydana gelişleri, birbirlerini kovalamaları, el ense yoklamaları, denge bozan türlü oyunları, çelmeleri, bacaklara dalmaları, saltonları, kafa kol kapmaları, kravat, köprü gibi oyunları izlemek mümkün olmaktadır. İ.Ö.1400 yıllarında boks'unda Mısırlılarca bilindiği anlaşılmıştır.Ağırlık kaldırma alıştırmalarının yapıldığı da anlaşılmaktadır. Yüzme, kürek çekme gibi sporların nehir boyunca yapıldığı ayrıca kayık üzerinde ellerindeki uzun sırıklarla birbirlerini suya düşürmek ve rakiplerin kayıklarını ele geçirmek için mücadele ettiklerini gösteren resimlerle bu faaliyetin yaygın bir halk eğlencesi olduğunu anlatmaktadır. Dansında son derece gelişmiş bir sanat seviyesini gösteren belgeler vardır. Mısır rahiplerinin güneşi temsil eden tapınağın etrafında güneş sisteminin hareketlerini sembolize eden çok estetik figürlerle dolu bir dansı müzik eşliğinde yaptıkları anlatılmaktadır. İleri seviyede vücut kültürü olmasına karşın yarışma fikrinin bulunmadığı, Yunanlılarda gördüğümüz olimpiyaya benzeyen bir örgütün bulunmadığı anlaşılmaktadır.

YAHUDİLER
Yahudiler'de vücut kültürü din ve savaş bağıntılı bir gelişme gösterir. Tarihleri göçebelikle dolu bir kavimdirler. Binicilik ve silah kullanmayı hayati bir zorunlulukla uyguladıkları görülür. Ağırlık kaldırımı, taş fırlatma, ok atma, yüzme uzun mesafe koşucuları, güreş ve dansın eğitim aracı olarak kullanıldığını görmekteyiz.Ağır taşları diz, bel, göz, beş, beş üstüne kadar kaldırma, çalışma ve yarışmaları, sapan denilen kıl Kenevir veya hayvan sinirlerinden yapılmış urganlarla ortasına koydukları bir taşı baş üzerine hızla çevirip bir ucunu bırakmak suretiyle taşı uzağa atma ve hedefe isabet ettirme çalışmaları, zevkle yaptıkları koşular, ok atmalar, kutsal kitaplarına girecek kadar önem taşımıştır. Resmi haberlerin stafet yarışmasında olduğu gibi elden ele koşarak taşındığı yarış arabalarının önünde koşan meslek atletlerinin varlığını görüyorsunuz. Bütün bunlar haberleri çabuk iletmek ve hemen düşmana karşı toparlanmak zorunluluğundan doğan alıştırmalardır. Yüzme de çok sevilmekteydi.

AKDENİZDE KÖPRÜ UYGARLIKLAR



GİRİT
İ.Ö.2000 yıllarında Kuzeyden gelen halkın Doğu bölgelerinde yerleşmesi bu bölge ikliminin sağladığı ilk çağların uygarlıkları ile kaynaşarak yeni bir uygarlık dönemi başladığını görüyoruz. Bu arada Girit Adasında saraylar ve villalar kurarak yeni bir şehir kültürü geliştiren bu halkların bıraktıkları eserler bu yüksek kültürün değerini ortaya koymaktadır. Girit Adasının konumu gereği doğu kültürünün batıya açılan penceresi görünümündedir.Bu Ada'da Doğu Kültürü ile Batı kültürünün içi içe kaynaştığı bir gerçektir. İ.Ö.2000 - 1700 yılları arasında süregelen barış dönemi içerisinde Giritte vücut kültürünün üstün bir düzeye çıktığı görülmektedir. Boks, güreş, boğa atlamaları, dans ve araba yarışlarına çok değer verildiği, devamlı şenlik ve yarışmalar düzenlendiği anlaşılmaktadır. Kazılarda ele geçen eserlerdeki resimler ve figürlerden her spor dalında çok güzel hareketler ve teknik geliştirildiği belirgindir. Vücut kültürünün orjinal belirtisi boğa üzerinden yapılan atlamadır. Azgın boğanın saldırısını ona doğru koşarak ve boynuzlarını elle tutup boğanın baş sallanmasından yararlanıp üzerinden ve perende veya salto atmak suretiyle arkasına düşmek ve böylece bu oyunu sürdürmek en zevkli eğlencelerindendir. Bunu başaramayanlar boğanın boynuzlanması ile hayatlarından oldukları gibi, sakat da kalabilirlerdi. Bu denli tehlikeli oyuna kızların da katıldığını belirleyen resimler de ele geçmiştir. Boğa verimin ve bereketin sembolü olarak kabul edilmiştir ve bu bölge uygarlıklarını ortak niteliği olarak Ege, İtalya ve İspanya çevresine sıçradığı günümüze kadar da geldiği bilinmektedir.

YUNANLILAR
İ.Ö.3000 yıl sonralarında kuzeyden gelen İYONLAR - AKALAR ve DORLAR'ı özellikle Teselya'nın eski yerli kavimleri olan Pelasger'lerle karışımından oluşmuş bir halk olduklarını, İyonların Attik Yarım adasında, Dorlar'ın Peloponez Yarımadasında yerleşerek LAKONYA, MESENYA - ARZOLİZ - SYKİON gibi egemen (şehir devlet) kurduklarını biliyoruz.

Yunanlılarda vücut kültürüne verilen önemi düşünürlerden dinleyelim;
Yunan düşünürü ARİSTO şöyle diyor:
"Cimnastik, hangi hareketlerin vücuda yararlı olduğunu, tabiatın insan vücuduna ölçülü olarak bağışladığı niteliklere göre bunların hangilerinin en iyi ve en uygun düşeceğini araştırma bilimidir."

PLATON İSE ;
" Her canlı varlık iç güdüsü ile daima sıçrama ve zıplamak ister. Bunun kendisine özgü ritmi vardır. Bundan da dans ve müzik doğar. İnsanlar ritm denilen ve seste olduğu gibi alçak ve yüksek perdelerin uyuşumu ile ahengi sağlayan bir düzen duygusuna sahiptirler." Diyerek büyüme ile hareket ihtiyacının dozu arasında bağlantı kurmuştur. Gine Tiamies adlı eserinde " Vücudun hareketi çoğu zaman düşüncenin uyanıklığı ile bağıntılıdır. Yüksek fikir de çalışan ve ödevleri yerine getirmek durumunda olanlar, cimnatik yapmalıdırlar. Yani ruh vücutsuz, vücut ruhsuz çalıştırılmamalıdır." demiştir. Görülüyor ki cimnastiğe daha o devirde bedeni, fikri, ahlaki, hedefler verilmiştir.

Beden Eğitiminin karakter yapıcı gücünü takdir eden eski Yunanlılar acılara kolaylıkla dayanma, dünya nimetlerine karşı aşırı isteklerine köreltme, her şeyden önce asaleti ve diğer erdemlerle bezenme gibi ödevleri cimnastiğin araçları arasında görmüşlerdir. Bu eğitim ideallerini "KALOKAGATHİAİ" kavramı ile ifade etmişlerdir. Bu deyim "GENTLEMEN" kavramının benzeridir.

Yunan vücut kültürü verilen öneme göre 3 döneme ayrılmıştır.

1.DÖNEM:
İ.Ö.10-8 yüzyıl arasıdır.Bu dönem mitolojik kahramanlar ve yarı Tanrılar devridir.Vücut kültürü daha çok soylu kişilere hatta insan üstü varlıklara tanınan bir hak olarak görülüyordu. Homerin İliada'sında anlattıkları bu dönemin vücut kültürüne geniş ölçüde ışık tutmuştur.

2.DÖNEM:
İ.Ö.8-4. yüzyıl başlarına kadar klasik dönem ancak İ.Ö.5. yüzyılda en üstün seviyeye ulaştığını görüyoruz. Artık vücut kültürü tüm vatandaşların ortak malı olmuştur. (SOLON ve LYKURG) un büyük etkileri olmuştur.

3.DÖNEM:
İ.Ö.323'den Romalıların hakimiyet dönemi olarak uzlaştığı ve meslek atletizmin türediği dönemdir. (ÇÖKÜŞ DÖNEMİ)

YUNAN CİMNASTİĞİNİN DOĞUŞU
Filozof SOLON şöyle diyor: "Beden alıştırmalarını gençliğe yalnız yarışmaların hatırı için tavsiye etmiyoruz. Onları sadece yarışmalara katılsınlar diye zorlamıyoruz.Gençler bu çalışmaların sonucunda kendileri ve vatanları için büyük değer taşıyan erdemler kazanıyorlar. Yaptıkları, iş bütün vatandaşların uğrunda uğraştıkları bir ortak dava ile ilgilidir. Gençler görünüşte çamda, meşeden, zeytin veya defne dalından yapılan fakat anlamında insanların bütün mutluluğunu taşıyan çelenkler uğruna yarışıyorlar. Ben bu mutlulukla ferdin ve toplumun ortak özgürlüğünü, refahını, güvenini, şan ve şerefini bir kelime ile tanrılardan dileyebileceğimiz şeyleri kast ediyorum.

Cimnastik alıştırmaları ve yarışlar vatandaşı bu amaca götürmek için düşünülmüştür.Onların mükafatları da aynı düşüncenin mahsulüdür."Yarışmalar büyük ve ortak toplum davalarımızın, uğraşılarımızın küçük bir örneği , çelenkler de uğrunda mücadele edilen büyük manevi değerlerin küçük maddi sembolleridir. " Bu görüş yunan vücut kültürünü verilen önemi açık ve seçik olarak anlatan bir deyimdir. Ancak görüyoruz ki ,Yunanlılar bu ruh ve inanç devam ettiği sürece tarihte uygarlık rollerini oynamışlar sonra bunun kaybolması ile eski güç ve üstünlüklerinden hiç bir iz kalmamıştır.

Bu dönemde iki ayrı ırkın eski köklü sitesi olan Atinalılarla Ispartalıların özdeki ortak düşüncelerine rağmen uygulama tarzlarındaki ayrılıklarını görmekte yarar var.

ATİNALILAR
İyon kökünden idiler vücut kültürü ruh ve fikir eğitimi ile aynı paralelde yürütülmüştür.Solon Atinalıların yalnız becerikli, çalışkan, dayanıklı birer savaşçı olmalarını değil aynı zamanda fikir eğitimi bakımından da üstün bir seviyeye ulaştırılmalarını istemiştir.Atina’da kızlar vücut çalışmalarına katılmazlar erkek çocuklar PALESTRA'larda devletin resmi öğretmenleri tarafından eğitilirlerdi 18 yaşına gelince EPHEBE sıfatını alırlar ve GYMNASYUM'a devam ederlerdi.Burada vücut çalışmaları ile birlikte bilimsel alanlarda yetiştirilirken iki yıllık savaş eğitiminde tabi olurlardı.(Askerlik görevi , ata binmek - arazide savaş oyunları - uzun yürüyüşler ve mukavemet koşuları ).

ISPARTALILAR
Isparta yasaları kısa fakat özlü konuşma, sağlam ve keskin iş yapısı emreder.En güçlü savunucusu filozof PLATON'dur.Devlet ve kanunlar adlı eserde bu ruh açıkça görülür.

Çocuk doğuştan devlete aittir.Sitenin yaşlılarından kurulu bir komite doğan çocuğu kontrol eder uygun görürse vatandaşlığını ilan eder görmezse idam ederdi.Yedi yaşına kadar annesinin yanında eğitilir sonra kampa alınır çok sert bir eğitimi tabi tutulurdu.Fikir eğitimi çok gerekli görülen alanlarda yapılır. PAİDONOMOS denilen gençlik önderlerinin gözetiminde askerliğe hazırlayıcı çalışmalara sevk edilirdi.En önemlisi koşularda disk, cirit atma, eskrim, boks, güreş, top oyunları, gençlerin her yönlü yetişmelerini sağlar her on günde bir çıplak olarak uzmanların yaptığı bir sınav ile idman durumları kontrol edilirdi.On iki yaşlarından itibaren iç çamaşır giyilmezdi.Saman ve saz üzerinde yatarlar ancak çok sert havalarda kuru yaprak ve ot döşeyebilirlerdi.her yılın belli bir gününde ARTEMIS tapınağında halk önünde meydan dayağı atılırdı.Bağırmak değil iç çekmek bile yasaktı.Bu çok sert eğitimle OYMPİA oyunlarının ilk ikiyüz yılında şampiyonların çoğunluğu Ispartalılar arasından çıkmıştır.Tüm çalışmalar müzik ile yapılır silahlı dans oyunları yapılırdı.Otuz yaşına kadar süren bu tip eğitime mecbur tutulurlardı. İngiliz BERTRAND RUSSEL ilimden bekleyeceklerimiz adlı yapıtında "eğitimin iki amacı vardır.Bir taraftan zekayı geliştirmek öte yandan iyi vatandaş yetiştirmektir. Atinalılar birincisine önem vermişlerdi, Ispartalılar ise ikincisine Ispartalılar galip geldiler fakat Atinalılar hafızaları fethettiler. " demiştir.

Son düzenleyen _Yağmur_; 6 Temmuz 2017 17:43
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
3 Ocak 2010       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Spor Nedir?


Ad:  Spor-3.jpg
Gösterim: 7681
Boyut:  13.7 KB

Tanımı


Spor, belirli ölçüde fiziksel güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler olarak tanımlanabilir. Önceleri spor kavramı, boş zamanları değerlendirmeye yönelik balıkçılık, avcılık ve atıcılık açık hava etkinliklerini, belirlenmiş kurallara göre bireyler ya da takımlar arasında yapılan düzenli atletik yarışmalardan ayırmak için kullanılırdı.

Tarihçesi


Hayvanların çoğu oyun oynar, atlar, sıçrar ve tırmanır ama yalnız insan spor yapar. İnsanlar da, tarih boyunca koştular, tırmandılar, ağır nesneleri kaldırdılar, yüzdüler. Ne var ki, bu fiziksel etkinlikleri her zaman spor amacına yönelik ve yarışma biçiminde olmadı. Çocukların, ilkçağlardan bu yana oyunlarında koşular düzenleyerek yarıştıkları ya da güreştikleri söylenebilir. Büyükler arasında ise, fiziksel yarışma anlamında sporun ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir.

Arkeolojik buluntular Eski Çin'de top oyunlarının yaygın biçimde oynandığını göstermiştir. Eğer bu oyunlar dinsel bir gösteri değil de bir yarışma özelliği taşıyorsa, sporun ilk biçimlerinden biri olarak ele alınabilir. Eski Yunan ve Roma'da da top oyunları boş zamanların sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesi amacıyla oynanırdı.

Eski Mısır'da spor oldukça yaygındı. Firavunlar, ülkeyi yönetecek yetenekte olduklarını, avcılıkta ve ok atmadaki üstünlüklerini göstererek kanıtlardı. Böyle gösterilerde firavunlar bir başka kişiye karşı yanşmazdı. Bu nedenle olağanüstü basarıları yalnızca birer efsane de olabilir. Kutsal nitelik taşımayan sıradan Mısırlılar ise atlama, güreş, sırık dövüşü ve top oyunları gibi bugün hâlâ görülen sporlarla da ilgilendiler.

Eski Yunan ve Girit'te spor gösterileri hem dinsel, hem din dışı amaçlarla gerçekleştirilirdi. Homeros'un İlyada ve Odysseia adlı yapıtlarında bu iki tip spor etkinliğinden de söz edilir. Din ve sporun birleştirildiği en ünlü spor etkinliği, başlangıcı İÖ 776 olarak belirlenen, ama geçmişi büyük olasılıkla daha eski tarihlere uzanan Olimpiyat Oyunları'dır. Eski Yunan'da benzer kutsal oyunlar Delfi, Korint ve Nemea kentlerinde de düzenlenirdi. Bu dört kentteki oyunlarda başarılı olan atletler büyük bir ün ve onur kazanmanın yanı sıra, çeşitli maddi ödüller de alırdı. Yunanlılar dindışı sporlarla da yakından ilgiliydiler. Gymnasiou'u olmayan kent devletlerinin tam bir toplum olamadıkları düşünülürdü. Bu gymnasion'larda atletler eğitilir ve yarıştırılırdı. Eski Yunan'da, askeri disiplinin çok önemli olduğu Sparta dışında, kadınlar spor etkinliklerine katılmaz ve Olimpiyat Oyunları'na alınmazlardı. Bu genel uygulama dışında kalantek örnek tanrıça Hera onuruna düzenlenen yarışmalardı.

Eski Roma'da savaş arabası yarışları en yaygın spor gösterilerindendi. Ama atletizm, boks, güreş, cirit ve disk atma gibi sporlara da ilgi gösterilirdi. Roma'da savaş arabası yarışları 250 bin kişi tarafından izlenen büyük gösteriler biçiminde düzenlenirdi. Bu sayı Colosseum'da gladyatörlerin gösterilerini izlemeye gelenlerin yaklaşık beş katıydı. Bunun bir nedeni de, gladyatör kiralamanın ve dövüştürmenin oldukça pahalıya mal olmasıydı. Gladyatör dövüşlerinde ya insan insana karşı ya da insanlar hayvanlara karşı mücadele ederdi. Neron döneminde arenada kadın gladyatörler de dövüştürülmeye başlandı. Araba yarışları, gladyatör dövüşlerinin Hıristiyanların tepkisi ve ağır maliyetler nedeniyle İS 5. yüzyılın başlarında sona erdirilmesinden çok sonra da sürdürüldü. Araba yarışları oldukça modern yarışlardı. Yarışçılar Yeşiller ve Maviler gibi ayrı takımlarda toplanır, bu da taraftarlarının bağlılıklarını güçlendirir, ilgilerini ayakta tutardı.

Ortaçağ'da sporun daha az örgütlü olduğu görülür. Panayırlar ve mevsim şenliklerinde erkekler ağır taş ve tahıl çuvalları kaldırma yarışmaları yaparlardı. Kırsal kesimde en yaygın spor, hemen hiçbir kuralı olmayan halk futboluydu. Evlilerin bekârlara ya da bir köyün başka bir köye karşı oynadığı bu oldukça vahşi oyun İngiltere ve Fransa'da 19. yüzyıla kadar sürdü.

Ortaçağ'ın soyluları arasında okçuluk en gözde spordu. Bazen bir şenliğe dönüşen okçuluk yarışmaları aylar öncesinden tasarlanırdı. Kasabalar arası yarışmalardaki törenlerde okçular, sporun koruyucu azizlerinin resimleri ve heykellerinin ardında yürürlerdi. Kasaba halkı, soylular arasında düzenlenen bu okçuluk turnuvalarına alınmaz, yalnızca izleyici olabilirdi. Genellikle, yarışmaları izlemeye gelen halk için koşu, atlama ve güreş karşılaşmalarıda düzenlenirdi.

Ortaçağ'da köylü kadınlar koşulara ve top oyunlarına serbestçe katılırdı. Soylu kadınlar da ava çıkar ve şahin beslerdi.

Rönesans döneminde spor artık tümüyle dinsel amaçların dışına çıkmıştı. 15. ve 16. yüzyılların soyluları ve aydınları dansı spora yeğlediler. Bale Fransa'da bu dönemde gelişti. Atlar ise zarif hareketlerle yürümeleri için eğitildi. Bu dönemde sporcular arasındaki mücadeleden çok, görünümlerinin soyluluğu ve incelikli davranışlarıyla ilgilenildi.

Avrupa'da sporun günümüzdeki biçimini alması 17. yüzyılın sonlarında başladı. İngiltere'de sırık dövüşü gibi geleneksel sporlar yerini kriket gibi daha örgütlü oyunlara bıraktı. Boks sporu 18. yüzyıl boyunca yaygınlaştı ve bu sporu daha uygar kılmak üzere kurallar geliştirildi.

18. ve 19. yüzyıllarda spor giderek uzmanlık dallarına ayrıldı. Kurulan ulusal örgütler standart kurallar koydu. 1863'te İngiltere'de Ortaçağ'ın halk futbolundan kaynaklarıan yeni tip futbolu geliştirmek üzere Futbol Birliği kuruldu. ABD'de ragbi ve Amerikan futbolu gelişti. Modern sporlar bu iki ülkeden dünyaya yayıldı. İngiltere, başlangıcı Rönesans Fransa'sına dayanan tenis gibi, kökenleri başka ülkelerde olan sporları da modernleş-tirdi. 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Uluslararası Olimpiyat Komitesi (1894), Uluslararası Futbol Federasyonu (1904) ve Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (1912) gibi örgütler kuruldu.

Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri, Asya ve Afrika'yı sömürgeleştirdikleri dönemlerde, yerli sporların yerine kendi sporlarını geçirdiler. Batılı olmayan ülkelerden Japonya'da, geleneksel bir spor olan sumo (Japon güreşi) halk arasında yaygın ve sevilen bir spor olma özelliğini korudu. Gene Japonya, modern Olimpiyat Oyunları'na judo gibi bir sporla katkıda bulunan ve batılı olmayan sayılı ülkelerden biri oldu.

Modern sporlara geçişin ardında Sanayi Devrimi'nce desteklenen bilimsel gelişmeler yatar. Bu dönemden sonra, atletler, fiziksel olarak en yüksek düzeylerine ulaştırılmak üzere sistemli bir biçimde çalıştırıldı. Basketbol, voleybol gibi yeni sporlar, pazara sürülen yeni bir mal gibi, istenen özellikleri karşılayacak biçimde özel olarak geliştirildi. Kapitalist girişimcilik, sporların pazarlarıabilir bir ürün olarak modernleştirilmesinde önemli bir rol oynadı. Boş zamanı değerlendirmek için oynanan geleneksel oyunların modern spor dallarına dönüştürülmesinde okulların ve üniversitelerin de önemli katkıları oldu. Modern futbol İngiltere'de Victoria döneminde seçkin gençler tarafından geliştirildi. Kürek sporu ile pist ve alan atletizmi ise modern biçimlerini İngiliz ve ABD üniversitelerinde aldı.

Bireysel bir spor olan jimnastik kara Avrupa'sında gelişti. Kökenlerini 18. ve 19. yüzyılda Almanya ve İskandinav ülkelerinden alanjimnastik, rekabete dayanmayan farklı bir spor olarak ortaya çıktı. Günümüzün bireysel jimnastik sporu bu eski spordan gelişmiştir.

MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen _Yağmur_; 6 Temmuz 2017 17:48
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
mustafa4206 - avatarı
mustafa4206
Ziyaretçi
22 Mayıs 2011       Mesaj #4
mustafa4206 - avatarı
Ziyaretçi

Spor


MsXLabs.org

Ad:  Spor-4.jpg
Gösterim: 7385
Boyut:  67.0 KB
Spor evrensel kültürünn bir parçası, dünyada dili, ırkı, dini farklı insanları birleştiren önemli bir vasıtadır. Dünya barışına katkı sağlayan bir etkinliktir, diyebileceğimiz gibi çağımız sporunu; fiziksel faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkilemek, sosyal ve moral kazançlar sağlamak amacı ile yapılan hareketler topluluğu olarak da tanımlayabiliriz. Görüldüğü gibi sporun belirli sözcükle kalıplaşmış klâsik bir tanımı yoktur.

Spor sözlük anlamı olarak lâtince DİSPORTARE ve DESPORT biçiminde "dağıtmak, bir birinden ayırmak" anlamına gelen sözcüklerden 17 yüzyıldan sonra günümüze gelinceye kadar ilk hecesi aşınarak "SPORT" biçimine dönüştüğü araştırmacılar tarafından öne sürülmektedir.

Britannica ansiklopedisi spor'u " Belirli ölçüde güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler." olarak tanımlamaktadır.

Sportif ögelerin tümünde dinlenmek, eğlenmek olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir kaynaşma da vardır. Toplumla kaynaşma ve özdeşleşme konusunda spora önemli görevler düşer. Sporun sağladığı bedensel ve ruhsal anlamdaki doyum olanakları, serbest zamanları ve yaşam seviyeleri düzenli olarak artan sanayileşmiş ülkelerin özlemini duyduğu yeni bir yaşam şeklinin ayrılmaz parçasıdır.

İnsanlık tarihinden bu güne değin insanoğlu hep çalışagelmiştir. İlk çağlardan günümüze kadar savaş için çalışmış, barış için çalışmış, kendi egoları olduğu kadar içinde bulundukları toplum için çalışıp durmuşlardır. Peki böyle bir efor kaybı ile bu insanların hepsi spor mu yapıyordu? Sözcüğünün bu günkü tanımına göre tarihte spor ne zaman başlamıştır?

Sporun ne zaman başladığının belirlenmesi hemen, hemen olanaksızdır. Bazı araştırmacılar bu soruya; "Spor insanlığın yer yüzüne yayılması ile başlamıştır." derken, bazıları ise spor'u; "İnsanların ilk çağlarda ana babalarından, daha sonra içinde yaşadıkları kavim ve kabilelerden taklit etmek suretiyle öğrenmişler." demektedirler.

İnsanın doğadaki ilk hareketini spor olarak kabul edersek bu konudaki görüşlerin çatıştığını görürüz. Spor vücudu çalıştırmak suretiyle elde edilen güçle bazı işleri yapmak demektir, anlamında kullandığımızda; ilk çağlardan bu güne değin yaptığımız her türlü çalışmanın spor olduğunun kabullenilmesi gerekerdi.

Günümüz anlayışına göre spor ilk başta çok önemli bir kitle eğitim vasıtasıdır. Spor insan bedenini fiziki yönüyle geliştirdiği gibi oyunlar, hareketler, yarışmalar vasıtasıyla aynı zamanda insan seciyesini, egosunu, davranış niteliğini, psişik yapısını belirleyen yeni bir bilim dalıdır.

Sporun getirdiği farklı sorunlara ait bilimsel bulgu, tartışma ve metodların oluşturduğu alana SPOR BİLİMİ diyoruz. Günümüz özellikle sporda ileri gitmiş ülkelere on yıl öncesine göre daha farklı algılanmaya başlamıştır. Örneğin spor meslek alanları alt gruplara ayrılmış, bu meslek dalları da kendi konularında uzmanlık gerektiren meslekler haline gelmişlerdir. Çok yakın bir zamana kadar ülkemizde de hepimizin bildiği gibi spor meslek dalı olarak sadece beden eğitimi öğretmenliği ile branş antrenörlüğü bulunmakta idi. Oysa şimdi spor'a ilişkin öğretmenlik, kondisyon ve sağlıkla ilgili meslekler, spor yönetimi, spor basını ve yayımcılığı, spor hukuku, spor danışmanlığı, spor bilimcisi, spor hekimliği, spor istatistikcisi, ve benzeribir çok değişik meslek grupları ortaya çıkmıştır. Bunlar da kendi içerisinde alt gruplara ayrılmaktadırlar.

Spor bilim adamları son yıllarda "Beden Eğitimi" sözü anlamına itiraz etmekte ve beden sözcüğü canlı organizmanın sadece fiziksel yönünü ifade etmekte demektedirler. Oysa fiziki yapı ile zihnin birbirinden soyutlanamayacağını, günümüz eğitim felsefesi kavramında beden eğitiminin daha doğrusu spor eğitiminin amaçları beden sözcüğünün çok ötesindeki amaçlara yönelmektedir. Bunlar sosyal, fiziksel, duyusal ve bilişsel (vukufi) gelişmelerdir. Bu amaçlar doğrultusunda beden eğitiminin bedenin geliştirilmesinin ötesinde çok daha fazla anlam taşıması nedeniyle spor bilimcileri bu sözcük yerine "Spor Eğitimi" sözcüğünü kullanmaya başlamışlar ve spor kültürü ile hareket fenomeni birlikteliği beden eğitiminden spor eğitimine geçişi sağlamıştır. Böylece 20. yüzyıl sonlarında "Spor Bilimleri" adı verilen yepyeni bir dal diğer bilim dalları arasında yerini almıştır.

Günümüzde spor bilim adamları eski ve klâsik beden eğitimi kavramından daha üst düzeyde düşünmeye başlayınca insan hareketlerini özellikle sportif hareketleri egzersiz fizyolojisi, biyomekânik, sosyoloji, felsefe,psikoloji, pedagoji, biyokimya gibi çok farklı bilim dalı kökeninden gelerek incelemeye ve irdelemeye başlamışlar ve sonuçta yaklaşık 20 yıllık böyle bir evrim sonucu "Spor Bilimi" ortaya çıkmıştır.

Spor bilimi doktrininin bu denli yeni boyutlar kazanması ile toplumlar, uluslar ve tüm dünya, spor kavramını deyim yerinde ise adeta yeni baştan keşfetmektedirler.

Ahlâk eğitimi ile spor eğitimini de birbirinden soyutlamak olmaz. Bu iki kavram etle tırnak gibi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Büyük önder Mustafa Kemâl ATATÜRK; " Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlâklısını severim." tümcesinde bu hususu en somut biçimde dile getirmiştir. Çünkü kişi seçtiği spor eğitimi vasıtası ile bu sağlam vücuda çelik gibi bir seciye, sade, temiz, açık, doğru ve hür bir ruh aşılar. Sıhhatini ihmal eden kuvvetsiz ve çürük vücudun iyi bir kafa yapısına aday olması oldukça zorlaşır. Ahlâk eğitimi ile spor eğitiminden beklenen sonuç kuvvetli bir kişilik yapısıdır.

Spor kavramını tanımlarken dünya barışına katkısından söz etmiştik. O halde biraz da spor'un uluslararası plâtformdaki rolü nedir sorusuna değinelim.

Uluslararası spor karşılaşmalarının bir savaş değil tersine bir barış unsuru olduğu hepimizce bilinmektedir. Nasıl ki bir devletler hukuku varsa bir de uluslararası spor hukuku vardır. İnsanoğlunun tekâmülü ile eski Yunandan bu güne değin gelişen kurallar, bu gün ileri düzeydeki prensiplerine ulaşmışlardır. Dolayısı ile sporda kuvvetli olan kazanır, zor kullanan kaybeder. Bireysel anlamda spor, kişinin egemenlik ve olanaklarını değerlendirme duygularını geliştirir. Dolayısı ile kişi ve ulusların eğitimini tamamlar. Müşterek eğitim esasına dayanır ve spor ulusların akıl ve eğitim düzeyinin aynasıdır.

Spor uluslararası plâtformada savaşların en asilidir. Çünkü o barışın savaşıdır. Uluslararası spor savaşları politik savaşlara benzemez, hizipler, gruplar oluşmaz. Sportif karşılaşmalar mertçe, hilesiz, dostça ve kısacası sportmencedir. Böyle bir sportmenlik için insan doğuştan sporcu olamaz, o unvanı hak etmesi, kazanması lâzımdır.

Uluslararası yarışmalarda sporcuların hepsinde aynı duygu vardır. İç dünyalarını aynı heyecan ve düşünce kaplar. Bu öyle bir dünya savaşıdır ki, hiç bir ulusa yönelmiş değildir. Taraflar karşı karşıya gelmekle birlikte ideal tektir. Dünya gençliği bu muhteşem kalabalık içinde her renk saça, her cins tene ve dünyada mevcut bütün ırklara rastlamak mümkündür. Zaten Olimpiyad Oyunlarının birbirine geçen beş halkası, beş kıtanın birbiri ile kenetlenmesini ifade etmiyor mu? Bu topluluk gençlerin bir dava uğrunda birleştiği muhteşem bir tablodur. Bir dünya barışı tablosu...

Sporun anayasası sağlığa, birlik ve beraberliğe, kardeşliğe, arkadaşlığa ve dostluğa dayanan bir insan topluluğu ekolüdür.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen _Yağmur_; 16 Haziran 2016 16:47 Sebep: Font boyutu.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
4 Haziran 2013       Mesaj #5
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye

Spor


MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Tek başına ya da toplu olarak yapılan, özgün kurallara sahip, çoğunlukla bir yarışmaya dayanan, vücut ve akıl yetilerinin gelişimini sağlayan, eğitici ve eğlendirici nitelikteki uğraş.

İlk Çağ Yunan ve Roma kentlerinde büyük bir önem verilen spor, bugünkü anlamıyla 19. yüzyılda ortaya çıktı. 20. yüzyılda, bir yandan araç, teknik ve kurallar bakımından gelişirken, öte yandan ulaşım ve iletişim olanaklarının artışıyla uluslararası bir boyut kazandı. Olimpiyat oyunları, dünya şampiyonalarıyla büyük ilgi toplamaya başladı. Tüm bu gelişmeler, sporun kitlelere yayılmasında etken oldu. Belli başlı spor dalları olarak şunlar sayılabilir: atletik sporlar (atletizm, jimnastik, halter); atlı sporlar (at yarışları, konkurhipik); su sporları (yüzme, kürek, yelken, sutopu); dövüş sporları (boks, güreş, eskrim, judo); takım sporları (futbol, basketbol, voleybol, hentbol, beysbol, çim hokeyi, kriket, rugbi); mekanik sporlar (otomobil, motosiklet yarışları).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen _Yağmur_; 16 Haziran 2016 16:47
Sen sadece aynasin...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Aralık 2013       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Spor evrensel kültürün bir parçası, dünyada dili, ırkı, dini farklı insanları birleştiren önemli bir vasıtadır. Dünya barışına katkı sağlayan bir etkinliktir, diyebileceğimiz gibi çağımız sporunu; fiziksel faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkilemek, sosyal ve moral kazançlar sağlamak amacı ile yapılan hareketler topluluğu olarak da tanımlayabiliriz. Görüldüğü gibi sporun belirli sözcükle kalıplaşmış klâsik bir tanımı yoktur.

Spor sözlük anlamı olarak lâtince DİSPORTARE ve DESPORT biçiminde "dağıtmak, bir birinden ayırmak" anlamına gelen sözcüklerden 17 yüzyıldan sonra günümüze gelinceye kadar ilk hecesi aşınarak "SPORT" biçimine dönüştüğü araştırmacılar tarafından öne sürülmektedir.

Britannica ansiklopedisi spor'u " Belirli ölçüde güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler." olarak tanımlamaktadır.

Sportif ögelerin tümünde dinlenmek, eğlenmek olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir kaynaşma da vardır. Toplumla kaynaşma ve özdeşleşme konusunda spora önemli görevler düşer. Sporun sağladığı bedensel ve ruhsal anlamdaki doyum olanakları, serbest zamanları ve yaşam seviyeleri düzenli olarak artan sanayileşmiş ülkelerin özlemini duyduğu yeni bir yaşam şeklinin ayrılmaz parçasıdır.

İnsanlık tarihinden bu güne değin insanoğlu hep çalışagelmiştir. İlk çağlardan günümüze kadar savaş için çalışmış, barış için çalışmış, kendi egoları olduğu kadar içinde bulundukları toplum için çalışıp durmuşlardır. Peki böyle bir efor kaybı ile bu insanların hepsi spor mu yapıyordu? Sözcüğünün bu günkü tanımına göre tarihte spor ne zaman başlamıştır?

Sporun ne zaman başladığının belirlenmesi hemen, hemen olanaksızdır. Bazı araştırmacılar bu soruya; "Spor insanlığın yer yüzüne yayılması ile başlamıştır." derken, bazıları ise spor'u; "İnsanların ilk çağlarda ana babalarından, daha sonra içinde yaşadıkları kavim ve kabilelerden taklit etmek suretiyle öğrenmişler." demektedirler.

İnsanın doğadaki ilk hareketini spor olarak kabul edersek bu konudaki görüşlerin çatıştığını görürüz. Spor vücudu çalıştırmak suretiyle elde edilen güçle bazı işleri yapmak demektir, anlamında kullandığımızda; ilk çağlardan bu güne değin yaptığımız her türlü çalışmanın spor olduğunun kabullenilmesi gerekerdi.

Günümüz anlayışına göre spor ilk başta çok önemli bir kitle eğitim vasıtasıdır. Spor insan bedenini fiziki yönüyle geliştirdiği gibi oyunlar, hareketler, yarışmalar vasıtasıyla aynı zamanda insan seciyesini, egosunu, davranış niteliğini, psişik yapısını belirleyen yeni bir bilim dalıdır.

Sporun getirdiği farklı sorunlara ait bilimsel bulgu, tartışma ve metodların oluşturduğu alana SPOR BİLİMİ diyoruz. Günümüz özellikle sporda ileri gitmiş ülkelere on yıl öncesine göre daha farklı algılanmaya başlamıştır. Örneğin spor meslek alanları alt gruplara ayrılmış, bu meslek dalları da kendi konularında uzmanlık gerektiren meslekler haline gelmişlerdir. Çok yakın bir zamana kadar ülkemizde de hepimizin bildiği gibi spor meslek dalı olarak sadece beden eğitimi öğretmenliği ile branş antrenörlüğü bulunmakta idi. Oysa şimdi spor'a ilişkin öğretmenlik, kondisyon ve sağlıkla ilgili meslekler, spor yönetimi, spor basını ve yayımcılığı, spor hukuku, spor danışmanlığı, spor bilimcisi, spor hekimliği, spor istatistikcisi, ve benzeribir çok değişik meslek grupları ortaya çıkmıştır. Bunlar da kendi içerisinde alt gruplara ayrılmaktadırlar.

Spor bilim adamları son yıllarda "Beden Eğitimi" sözü anlamına itiraz etmekte ve beden sözcüğü canlı organizmanın sadece fiziksel yönünü ifade etmekte demektedirler. Oysa fiziki yapı ile zihnin birbirinden soyutlanamayacağını, günümüz eğitim felsefesi kavramında beden eğitiminin daha doğrusu spor eğitiminin amaçları beden sözcüğünün çok ötesindeki amaçlara yönelmektedir. Bunlar sosyal, fiziksel, duyusal ve bilişsel (vukufi) gelişmelerdir. Bu amaçlar doğrultusunda beden eğitiminin bedenin geliştirilmesinin ötesinde çok daha fazla anlam taşıması nedeniyle spor bilimcileri bu sözcük yerine "Spor Eğitimi" sözcüğünü kullanmaya başlamışlar ve spor kültürü ile hareket fenomeni birlikteliği beden eğitiminden spor eğitimine geçişi sağlamıştır. Böylece 20. yüzyıl sonlarında "Spor Bilimleri" adı verilen yepyeni bir dal diğer bilim dalları arasında yerini almıştır.

Günümüzde spor bilim adamları eski ve klâsik beden eğitimi kavramından daha üst düzeyde düşünmeye başlayınca insan hareketlerini özellikle sportif hareketleri egzersiz fizyolojisi, biyomekânik, sosyoloji, felsefe,psikoloji, pedagoji, biyokimya gibi çok farklı bilim dalı kökeninden gelerek incelemeye ve irdelemeye başlamışlar ve sonuçta yaklaşık 20 yıllık böyle bir evrim sonucu "Spor Bilimi" ortaya çıkmıştır.

Spor bilimi doktrininin bu denli yeni boyutlar kazanması ile toplumlar, uluslar ve tüm dünya, spor kavramını deyim yerinde ise adeta yeni baştan keşfetmektedirler.

Ahlâk eğitimi ile spor eğitimini de birbirinden soyutlamak olmaz. Bu iki kavram etle tırnak gibi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Büyük önder Mustafa Kemâl ATATÜRK; " Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlâklısını severim." tümcesinde bu hususu en somut biçimde dile getirmiştir. Çünkü kişi seçtiği spor eğitimi vasıtası ile bu sağlam vücuda çelik gibi bir seciye, sade, temiz, açık, doğru ve hür bir ruh aşılar. Sıhhatini ihmal eden kuvvetsiz ve çürük vücudun iyi bir kafa yapısına aday olması oldukça zorlaşır. Ahlâk eğitimi ile spor eğitiminden beklenen sonuç kuvvetli bir kişilik yapısıdır.

Spor kavramını tanımlarken dünya barışına katkısından söz etmiştik. O halde biraz da spor'un uluslararası plâtformdaki rolü nedir sorusuna değinelim.

Uluslararası spor karşılaşmalarının bir savaş değil tersine bir barış unsuru olduğu hepimizce bilinmektedir. Nasıl ki bir devletler hukuku varsa bir de uluslararası spor hukuku vardır. İnsanoğlunun tekâmülü ile eski Yunandan bu güne değin gelişen kurallar, bu gün ileri düzeydeki prensiplerine ulaşmışlardır. Dolayısı ile sporda kuvvetli olan kazanır, zor kullanan kaybeder. Bireysel anlamda spor, kişinin egemenlik ve olanaklarını değerlendirme duygularını geliştirir. Dolayısı ile kişi ve ulusların eğitimini tamamlar. Müşterek eğitim esasına dayanır ve spor ulusların akıl ve eğitim düzeyinin aynasıdır.

Spor uluslararası plâtformada savaşların en asilidir. Çünkü o barışın savaşıdır. Uluslararası spor savaşları politik savaşlara benzemez, hizipler, gruplar oluşmaz. Sportif karşılaşmalar mertçe, hilesiz, dostça ve kısacası sportmencedir. Böyle bir sportmenlik için insan doğuştan sporcu olamaz, o unvanı hak etmesi, kazanması lâzımdır.

Uluslararası yarışmalarda sporcuların hepsinde aynı duygu vardır. İç dünyalarını aynı heyecan ve düşünce kaplar. Bu öyle bir dünya savaşıdır ki, hiç bir ulusa yönelmiş değildir. Taraflar karşı karşıya gelmekle birlikte ideal tektir. Dünya gençliği bu muhteşem kalabalık içinde her renk saça, her cins tene ve dünyada mevcut bütün ırklara rastlamak mümkündür. Zaten Olimpiyad Oyunlarının birbirine geçen beş halkası, beş kıtanın birbiri ile kenetlenmesini ifade etmiyor mu? Bu topluluk gençlerin bir dava uğrunda birleştiği muhteşem bir tablodur. Bir dünya barışı tablosu...

Sporun anayasası sağlığa, birlik ve beraberliğe, kardeşliğe, arkadaşlığa ve dostluğa dayanan bir insan topluluğu ekolüdür.

A.Bülent MELİK
Sporcu Eğitim Mrk. Müdürü

Son düzenleyen _Yağmur_; 6 Temmuz 2017 17:58
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
13 Kasım 2015       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM

SPOR

a. (ing. sport).
1. Fizik kondisyonu iyileştirmeyi amaçlayan, oyun, yarışma ve mücadele anlayışıyla yapılan fiziksel etkinlik.
2. Bireysel ya da kolektif oyunlar biçiminde gerçekleştirilen ve genellikle bir yanşmaya yol açan, kesin kurallara göre uygulanan ve ani bir yarar beklenmeden yapılan beden hareketlerinin tümü.
3. Bu etkinliğin özel türlerinden her biri.

—Spor. Atletik sporlar, atletizm, jimnastik, halter gibi sporlar. || Bireysel sporlar, dağcılık ve mağaracılık gibi etkinliklerde bireysel olarak yapılan sporlar. || BuzüstCı sporları, bobsleigh, curling, hokey ve buz pateni gibi sporlar. || Dövüş sporları, boks, eskrim, judo, güreş, karate vb. sporlar. || Hava sporları, havacılık alanında gerçekleştirilen sportif etkinlikler (balon, paraşütçülük, model uçaklar, planör, uçan kanatlarla serbest uçuş ve motorlu uçuş). || Kış sporları, kar ve buz üstünde yapılan sporların tümü. || Mekanik sporlar, otomobil, uçak, motosiklet, deniz motoru gibi etkinliklerin tümü.

♦ sıf. ABİYE'ye karşıt olarak, kullanışı rahat giysiler, aksesuarlar için kullanılır: Spor ayakkabı. Spor giyim. Spor çanta.

—ANSİKL.

• TARİH.


İ.Ö. 2500'den başlayarak mısırlı askerler sopalarla güreş ve savaş çalışmaları yaparlardı. İ Ö. 1500 yılına doğru Giritliler dansa, koşulara, güreşe ve boğalarla yapılan dövüşlere büyük ilgi gösterdiler. Klasik Antikçağ'da Yunanlılar gymnasionlar, palaestralar ve stadlarda, koşma, atlama, disk ve mızrak atma ve pankras güreş karşılaşmalarının yanı sıra top oyunları da oynuyorlardı. Büyük oyunlar (Delphoi, Pythia, isthmia, Olimpiyat oyunları) sırasında bu yarışmalar çeşitli siteleri temsil eden sporcuları karşı karşıya getiriyordu. Bu yarışların galipleri sitelerinde kahramanlar gibi karşılanıyorlar, ozanlar onların başarılarını anlatan şiirler yazıyor ve heykeltıraşlar da heykellerini yapıyorlardı. Bu görkemli gösteriler en parlak dönemlerini İ.Ö. V. yy.’da yaşadıktan sonra yavaş yavaş yozlaşarak 393’te Roma egemenliği sırasında ortadan kayboldular. Romalılar Yunanlılar’ın stad oyunlarının yerine sert ve acımasız olan sirk oyunlarını tercih ettiler: zırhlı eldivenlerle yapılan yumruk dövüşü, pankras, araba yarışları vb. İstanbul'da da hipodromlara ve yapılan araba yarışlarına tanık olundu, buna karşılık gerçek atletizm karşılaşmaları unutuldu.

Ortaçağda bu tür çalışmalar askeri eğitimin (atlı turnuvalar, kılıç karşılaşmaları) bir parçası oldu. Soyluları taklit eden halk Rönesans'a kadar çeşitli oyunlar oynadılar. XIX. yy.'ın başına kadar hiçbir yenilik belirtisinin görülmediği jimnastik ve sportif etkinlik alanında Almanya'da F. L. Jahn, İsveç'te R H. Ling, İngiltere'de T. Arnold, Fransa’da F. Amoros yeni atılımlar gerçekleştirerek bu sporların dünya çapında yayılmalarını sağladılar. Bu hareket İngiltere'de (T. Arnold ve Rugby koleji) büyük bir gelişme gösterdikten sonra üniversite aracılığıyla anglosakson ülkelerine ve Amerika'ya yayıldı.

Uluslararası alanda, her spor dalı için amacı yönetmelikleri yapmak, dünya ve kıtalar çerçevesinde yarışmalar düzenlemek olan uluslararası bir federasyon vardır. Bu federasyonlar tek spor dalıyla uğraşan ulusal federasyonların birleşmesinden meydana gelmiştir. Ayrıca Uluslararası olimpiyat komitesi (CİO) tarafından tanınan ve etkinlik gösterdikleri spor dalı Olimpiyat oyunlarının programında yer alan, Uluslararası olimpiyat federasyonları vardır. 1993 yılı itibariyle bu federasyonların sayısı 31 'dir. Askeri alanda, Uluslararası askeri spor konseyi (CİSM) bu alanda yapılan uluslararası spor karşılaşmalarını düzenler. Uluslararası üniversiteler spor federasyonu (FİSU) bu düzeyde gerçekleştirilen spor etkinliklerini denetler ve Dünya üniversitelerarası oyunları düzenler. Uluslararası en büyük yarışmalar her dört yılda bir düzenlenen Olimpiyat oyunlarıdır (yaz ve kış); bu oyunlar 60 ülkeden seçilmiş 89 üyeyi bünyesinde toplayan ClO'nun himayesinde gerçekleştirilir; bir başkanın yanı sıra bir yürütme komisyonuna sahip olan kuruluşun görevi, sayıları 183'e ulaşan ulusal komitede olimpiyat ruhunun egemen olmasını sağlamak ve dört yılda bir oyunları gerçekleştirmektir. Öte yandan, her spor dalında dünya şampiyonaları ve kupasıyla kıta şampiyonaları ve bölgesel oyunlar (Afrika, Asya ve Amerika oyunları) düzenlenir.

• TOPLUMDA SPOR.


Batı'da XIX. yy.'ın sonundan başlayarak spor büyük ölçüde önce burjuvazi, sonra da halk kitleleri arasında yayıldı. Olimpiyat oyunlarının 1894'te yeniden canlanması, dünya ve kıtasal alanda yapılan spor karşılaşmalarının artması, basın yayın araçlarının özellikle de televizyonun spor karşılaşmalarının sonuçlarını iletmesi ve yayımlaması spor yapan kişilerin sayısında önemli bir artışa neden oldu. Ancak herkesin boş zamanında ve kişisel olanaklarıyla yapabildiği kitle sporuyla, bazen “elit" sporu olarak adlandırılan rekabet sporunu birbirinden ayırmak gerekir. Ağır idmanları gerektiren rekabet (yanşma) sporunda bu türden aşın çalışmalar bazı zararlı sapmalara ve tehlikelere de neden olabilmektedir: aşırı yorgunluk, doping, kabagüç kullanma, hile, para ile satın alma. Bazı spor dallarının (futbol, bisiklet, boks, tenis, golf, otomobil) [Türkiye'de yalnızca futbolun] profesyonel şubeleri vardır ve sporcular temel gelirlerini buradan sağlarlar. Gerçek bir amatör uğraştığı spor dalına zamanının ancak bir bölümünü ayırabilir. Bir kadın ya da erkek amatör sporcunun tüm bir yıl boyunca günde 5 ya da 6 saat idman yaptığını düşünürsek, bu sporcu tam günlük bir işte çalışamayacağından yardım almak zorundadır. Yüksek düzeyde bir sporcunun en verimli döneminin birkaç yıl olduğu kabul edilirse, devletin, çalışmaları sırasında bu sporcuya yaşamını sürdürmesi için yardım etmesi gerekir; ayrıca böyle bir sporcunun gelecekteki yaşamının güvence altına alınması da gene devletin görevleri arasında olmalıdır.

• TÜRKLER'DE SPOR.


Orta Asya'daki ilk türk kavimlerinde spor, totem kültüne bağlı olarak dinsel ve geleneksel biçimde görülür. Binicilik, avcılık, okçuluk, kılıç oyunları, ağırlık kaldırma, ağırlık atma, koşular ve güreş o dönemde yapılan sporlar arasında yer alır. Koşular, özellikle Kırgızlar'da (doğumlar nedeniyle kadınlı erkekli koşulan yaklaşık 265 m'lik yarış), Tunguzlar’da (düğünlerde koşulan yaklaşık 1 700 m'lik yarış) ve Kolçaklar’da (halk bayramlarındaki yarış) geleneksel olarak yerleşmiş bir spor türüydü. Türkler Orta Asya' dan çeşitli yörelere ve bu arada Önasya' ya göç ederlerken gittikleri yerlerde günümüzdeki poloyu ve hokeyi andıran atlı sporların yayılmasını sağladılar. Bu türden olan ve gökbörü, kızbörü, beyge, çevgan (çöğen) gibi adlar verilen bu oyunlar, günümüzde Anadolu'nun çeşitli yörelerinde oynanmaktadır.

OsmanlIlar döneminde spor etkinliklerinin geliştirilmesi amacıyla Atmeydanı, Okmeydanı, Okçular tekkesi, Pehlivanlar tekkesi gibi spor alan ve mekânları yapıldı. Bu dönemde aynca Enderun'da olsun yeniçerilerin eğitimlerinde olsun, daha çok savaş ve askerliğe yönelik spor etkinlikleri sürdürüldü; bu etkinliklere padişahlar arasından da katılanlar oldu. Galatasaray sultanisi'nin açılmasıyla (1868) spor, çağdaş bir eğitim kurumuna kavuştu. Beden eğitimi öğretmeni John Amaros, batı yöntemleriyle jimnastik sistemini beden eğitimi derslerinde uygulayarak, öğrenim gören gençler arasında amatör sporculuğun ve sporun gelişmesine katkıda bulundu. Türkiye'de ilk amatör futbol takımı, İstanbul'un Kadıköy semtinde Fuat Hüsnü (Kayacan) ve Reşat Bey (Danyal) tarafından Black stoeking adıyla kuruldu (1901). ilk futbol kulübü ise James Lafontaine ve Horace Armitage adlarında iki İngiliz tarafından kurulan Cadı- keuy football Club (Kadıköy futbol kulübü) oldu (1902). Daha sonra Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş kulüplerinin kuruluşu bu gelişmeyi hızlandırdı. Olimpiyatlar' ın kurucusu Coubertin'in yönlendirmesiyle Selim Sırrı (Tarcan) tarafından OsmanlI milli olimpiyat cemiyeti adıyla bir spor örgütü oluşturuldu (1908). İsveç'te eğitim görerek Türkiye'ye döndükten (1911) sonra Selim Sırrı (Tarcan), ülkede beden eğitimi ve jimnastikle ilgili çalışmaların artmasını, hem amatör hem de profesyonel sporculuğa geçiş dönemini başlattı. Ayrıca onun girişimiyle düzenlenen idman bayramı etkinlikleri Türkiye'de sporun geniş halk kitlelerince tanınmasını sağladı. Türkiye'de ilk yelken kulübü 1912, atıcılık kulübü 1913, lâyak kulübü 1915, voleybol kulübü 1919, basketbol kulübü 1920 ve atletizm kulübü 1922'de kuruldu. Türkiye’ de ilk spor federasyonları futbol, atletik sporlar (atletizm, bisiklet, eskrim, tenis, yüzme, atıcılık ve binicilik) ve güreş (güreş, halter, boks) federasyonları adları altında oluşturularak faaliyete geçti (24 ağustos 1922). [Daha sonra da basketbol (1934), kürek (1939), voleybol (1958), halter (1960), masatenisi, kayak, judo (1966) federasyonları kuruldu.] 1923'te kurulan Türkiye idman cemiyetleri ittifakı ise, Türkiye'de ulusal bir spor yönetimi arayışının başlangıcı oldu. Bu cemiyetin çalışmaları, kendi kendini feşhedinceye (1936) kadar sürdü. Türkiye idman cemiyetleri itti- fakı'nın kapanmasıyla, aynı yıl geçici olarak kurulan Türk spor kurumu, tüm spor çalışmalarını üstlendi (1936-1938). 1938’de Beden terbiyesi genel müdürlüğü kurulduktan sonra gençlerin okullarda ve okul dışında gerek beden eğitimi gerek amatör ve profesyonel spor çalışmalarını düzenleyip yönlendirmek, spor alanları kurmak görevi bu kuruluşa verildi. BTGM 1942’den başlayarak çalışmalarını Milli eğitim bakanlığı'nın yapısı içinde sürdürdü.

Türkiye’de 1951-1952 sezonunda futbolda profesyonellik kabul edildi ve bölgesel liglerin yerine deplasmanlı milli lig başlatıldı. Daha sonra Gençlik ve spor bakanlığı'nın kurulmasıyla spor etkinlikleri yeni boyutlar ve olanaklar kazandı ve BTGM bu bakanlığın bir birimi oldu (1969). Ülkede sporun bilimsel yöntemlerle yapılabilmesi için Spor akademileri açıldı (Ankara 19 mayıs 1974, İstanbul ve Manisa 1975). Aynı dönemde judo, karate vb. uzakdoğu sporlarının geniş kitlelerce benimsenmesinin yanı sıra bağımsız bir hentbol federasyonu kuruldu (1976). Okulların basketbola verdiği önem dolayısıyla (ve semtlerde mahalle aralarına kadar yayılması sonucu), yine aynı dönemden sonra, bu spor dalında önemli başarılar elde edildi. Bu başarıda yerel yönetimle- rin actıöı soor sahaları ve salonlarının da katkısı oldu. 1983'te Gençlik ve spor bakanlığı yerine Milli eğitim, gençlik ve spor bakanlığı kuruldu. 1989'da milli eğitim ve spor birbirinden ayrıldı, spor işleri Gençlik ve Spor genel müdürlüğü (GSGM) adıyla, Başbakanlık'a bağlı bir genel müdürlüğe verildi. Genel müdürlüğe bağlı 32 spor federasyon vardır ve federasyon başkanları seçimle göreve gelerek bu görevi fahri olarak yürütürler.

—Ikonogr. Antikçağ sanatçıları arasında spor etkinliklerini en çok betimleyen Yunanlılar olmuştur. Delphoi'de ortaya çıkarılan Araba sürücüsü, Myron'un Diskobolos'u, Polykleitos ya da Lysippos'un atletlerinden başka, arkaik dönem vazoları, Euphronios ve Euthymides’in jimnastik salonu sahneleriyle süslü vazoları ve Uffizi' deki (Floransa) Güreşçiler grubu gibi birçok hellenistik dönem heykeli sayılabilir. Etrüsk bronz sanatçıları, cista kapaklarını, tutamak olarak kullanılan atlet vücutlarıyla süslediler. Roma sanatında, güreşçilere, gladyatörlere vahşi hayvanlarla yapılan mücadelelere ve araba yarışlarına daha çok mozaiklerde rastlanır.

Modern sporlar içinde kürek Th. C. Eakins ve Sisley'e (Molesey'de kürek yarıştan, 1874, Louvre); bisiklet yarışı, Toulouse -Lautrec (desenler, Louvre), Gonçarova (1912-13), Metzinger’e(1914, Guggenheim kol., Venedik); boks, G. Bellows, L. A. Moreau, Dunoyer de Segonzac (T. Bernard için kitap resimleri), Gromaire'e ve daha yakın bir zamanda A. VVarhol’a; tenis, Baumeister’a; yelken, Dufy’ye (yarışlar); futbol, Delaunay (Cardiff takımı, 1912 -13); Boccioni (1913, Museum of Modern Art, New York), Nicolas de Staöl, Picasso’ya (kesilmiş saç 1961); dalgıçlar, Lâger (1942-1945) ve Pignon’a (1962-1966) esin kaynağı oldu. Günümüzde pek çok afişte spor teması işlenmektedir (Olimpiyat oyunları vb.).

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen _Yağmur_; 6 Temmuz 2017 17:35
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
16 Haziran 2016       Mesaj #8
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Spor ve Sporun Tarihi


Ad:  Spor.jpg
Gösterim: 7753
Boyut:  12.5 KB
SPOR, vücudumuzun gücünü artıran, melekemizi geliştiren, aynı zamanda eğlendiren, hoş vakit geçirten işlerdir. Denizcilik, avcılık, binicilik, kayak, futbol, tenis, atletizm, güreş hep sporun çeşitli kollarından biridir.

İnsanlar çok eski çağlardan beri spor yaparlar. Eski Yunanlılar güreşirler, yarış ederler, atletizm oyunları düzenlerlerdi. Yüksek atlamak, disk atmak o çağlarda gençlerin çok sevdikleri sporlardandı. Dört yılda bir büyük spor şenlikleri yapılır, bu şenliklerde sporcular birbirleriyle boy ölçüşürlerdi.

Eski Roma’da da spora büyük önem verilirdi. Yalnız, Romalılar’ın spor yapmaktaki amaçları gençleri savaşa hazırlamaktı. Gençler ata binerler, aralarında tahtadan kılıçlarla savaş talimleri yaparlar, yüzerler, ağırlık kaldırırlardı. Ortaçağ’da da spora, gençleri savaşa hazırlamak bakımından önem verildi. Ancak, daha çok, asillerin çocukları spor yapıyordu. Bu da ata binmek, kılıç kullanmak, ava çıkmaktan ibaretti.

Türkler arasında da spor çok yaygındı. Türklerin ulusal sporu olan atçılıkla güreşin çok eski bir geçmişi vardır. Ata binmekte, kılıç kullanmakta, ok atmakta, güreş tutmakta üzerine olmayan Türkler bu üstünlüklerini uzun idmanlarla kazanırlar, gençlere da öğreterek bu üstünlüğün babadan oğula geçmesini sağlarlardı.

Bugünkü anlamı ile spor ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Modern Olimpiyat Oyunları’nın düzenlenmesiyle gençler arasında spor hevesi canlandı. Kulüpler kuruldu, takımlar meydana getirildi, yarışmalar düzenlendi.

Bugün uluslararası yakınlaşmalarda spor karşılaşmalarının büyük önemi vardır. Belirli aralarla düzenlenen spor karşılaşmaları dünya gençlerini birbirine kaynaştırır, aralarında efendice savaşma ruhunu geliştirir. Bugünkü gençliğin günlük hayatında sporun önemi çok büyüktür. Başta futbolla boks olmak üzere bazı sporların çok seyirci toplaması maçlarda büyük paraların kazanılmasını sağladığından, birçokları sporu para karşılığında yapmaya başlamışlardır. Bir sporu meslek edinerek para karşılığında yapan sporculara «profesyonel sporcu» denir. «Amatör sporcu» ise, sporu sırf spor yapmış olmak için yapan, bundan her hangi bir gelir beklemeyen kimselerdir. Amatör sporculara ödül olarak kupa, madalya, şilt vs. verilir. Bu gibi sporlarda amatör ve profesyonel sporcuların yapacakları karşılaşmalar birbirinden ayrılmıştır.

Ad:  Spor Nedir.jpg
Gösterim: 9012
Boyut:  22.9 KB

Tarihi


İnsanların çok eski zamanlardan beri gerek ferdi, gerekse toplu olarak sportif faaliyetlerde bulunduğunu tarihi kaynaklar yazmaktadır. Vücut hareketleriyle ilgili sportif faaliyetlere bütün medeniyetlerin beşiği olarak kabul edilen Ortaasya ve Anadolu’nun coğrafi bölümlerinde rastlamak mümkündür. Bu bölgelerde medeniyetlerin bir çoğu vücut hareketliliğine önem vermektedir. M.Ö. 4000 senelerinde yaşamış Asur, Babil, Hitit ve Sümer uygarlıklarında ok ve mızrakla avlanma meşhurdu.

Babil-Kiş’te yapılan bir arkeolojik kazıda Sümerlere ait iki tekerlekli ve dört koşumlu bir yarış arabasının bulunması, sporun tarihinin ne kadar eski olduğu hakkında bilgi vermektedir. Tarihi Gılgamış destanında da, Sümerlerin değişik sportif faaliyetlerde bulunduğu yazılıdır. Eski Mısırlıların vücut güzelliklerini korumak için jimnastik hareketlerine ve güreşe önem verdikleri, Orta Nil kenarındaki Beni Hasan Mezarlığında yapılan kazılardan anlaşılmıştır. İlk ve Ortaçağlarda Romalılar ve Yunanlılarda sportif faaliyetler görülmektedir. Bunlarda bazı sporların vahşice icra edildiği tarihi bir gerçektir.

Romalıların zırhlı eldivenlerle yumruk dövüşü yapmaları, Yunanlıların güreş sporunda kol kırmayı, boyun koparmayı, tekme atmayı serbest ederek izin vermeleri bunlara misaldir. Eski Romalıların spor yapmaktaki gayesi gençleri savaşa hazırlamaktı. Ortaçağda da gençleri savaşa hazırlamağa önem verildi. Bu devirde daha çok asil ailelerin çocukları spor yapabiliyordu. Zamanımızdaki spor, 19. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Yapılan spor reformlarıyla gençler arasında spor hevesi canlandırıldı. Kulüpler, takımlar kuruldu, yarışmalar düzenlendi.

Günümüzdeki milletlerarası spor faaliyetleri dünya gençlerini birbirine kaynaştırmakta, aralarında efendice mücadele ruhunu geliştirmektedir. Sporun genel esasları ahlaka, ne olursa olsun kazanmayı gaye edinmeyen bir doğruluk kuralına dayanır. Bu doğruluğun sürekli olarak sağlanabilmesi için bütün dünyada bir takım kurallar konulmuştur. Sporun en önemli esaslarından biri rekordur. Rekor belirli bir branşın, belirli bir zaman dilimi içinde varılan en yüksek derecesini gösterir. Bunun tespiti için kronometre, şeritmetre gibi çeşitli ölçü aletleri kullanılır.

Türkler'de Spor


Spor, Ortaasya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan Türkler arasında da revaçtaydı. Türkler yaratılışları icabı savaşçı ve mücadeleci bir topluluktur. Aynı zamanda gelenek, görenek, örf ve adetlerine bağlı, bunlardan taviz vermeyen insanlar olarak kendilerini tanıtan Türkler, sportif faaliyette de kendilerini gösterdiler ve başarı sağladılar. Vahşi sürüler halinde gezen atları ehilleştirerek harp ve spor vasıtası olarak kullandılar. At yarışları: Kaçma-kovalama, at üzerinde ok atma, mızrak kullanma, Gök-börü, Kız-börü ve Beyge oyunları Türklerin at üzerindeki oyunlarıdır. Türkler ok kullanmakta çok mahirdiler. Onlar için ok ve yay, at kadar kıymetli sayılmıştır.

Ortaasya’daki Türklerin, başarı gösterdikleri spor dallarından biri de güreştir. Bunun yanında koşular, cirit, çögen de yaptıkları sporların başında gelmekteydi. Türkler, düğünlerde, bayramlarda, şenliklerde çeşitli spor gösterileri yaparlardı.Osmanlılar döneminde Türkler, Ortaasya’dan getirdikleri çeşitli sporları yapmayı sürdürmüşlerdir. Osmanlı Sultanları, sporu sevdikleri için çeşitli yerlere spor alanları, özellikle ok meydanı yaptırmışlardır.

Dördüncü Murad Han, dünyanın bir numaralı ok atıcısıydı. Osmanlılar zamanında güreş çok yaygın bir spordu. O zamanlar ünlü Türk güreşçileri yetişmiş ve bu güreşçiler Avrupa’da rakip bulamazken, deniz aşırı ülkelere bile gitmişlerdir. Türk gibi kuvvetli sözü büyük pehlivanlarımızın yaptığı güreşlerden ortaya çıkmıştır. Osmanlılarda İstanbul’un çeşitli yerlerinde okçuluk Tekkesi, Pehlivanlar Tekkesi gibi kuruluşlar, Türklerde sporun ilk resmi kuruluşları olmuştur. O zamanki bu tekkelerin şeyhleri günümüzdeki Federasyon Başkanı hüviyetini taşımaktaydı.

Türkiye’ye ilk defa modern sporu sokan Fransız Beden Eğitimi Öğretmeni M. Morioux olmuştur. Daha sonra 1903’te kurulan Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü, 1905’te kurulan Galatasaray ile 1907’de kurulan Fenerbahçe, Türkiye’deki ilk spor ve futbol kulüpleri oldular. Cumhuriyetten sonra Türkiye’de hızla gelişen spor, büyük bir sporcu kitlesini içine aldı. Spor faaliyetleri günümüzde Gençlik ve Spor Bakanlığınca düzenlenmektedir.

Spor; genellikle bedensel aktivite ile yapılan ve fiziksel kabiliyet gerektiren, bir amaca yönelik olarak yapılan, faaliyetlerin genel adıdır. Spor, bireysel yapılabildiği gibi, bir ekip şeklinde de yapılabilmektedir. Birtakım sporlar bazı mevsimlerde yapılırken, bir diğer takım sporlar ise, her sezon devamlı yapılabilmektedir.

M.Ö 2000’li yıllara ait Çin’de bulunan eski eserler ve yapılar, eski Çin’de jimnastiğin popüler olduğunu göstermektedir. Eski Mısır’da Firavunlar için yapılmış anıtlar, yüzme, cirit atma, yüksek atlama ve güreş gibi sporların yaygın olduğunu işaret etmektedir. Ayrıca, polo ve atlı mızrak atışı gibi sporlarında çıkış noktası Persliler dönemine dayanmaktadır. Bunların yanı sıra, Eski Yunan medeniyetlerinde, spor olimpiyatları düzenlenmekteydi. Günümüzde de hala spor olimpiyatları düzenlenmekte ve amatör ya da profesyonel olarak sporla uğraşan kişiler bulunmaktadır.

Spor faaliyetleri, temelde fiziksel aktiviteye dayandığı için, düzenli olarak yapıldığında sağlığa birçok yönden faydası olacaktır.

Ad:  Spor Nedir-2.jpg
Gösterim: 9019
Boyut:  14.7 KB

Sporun Sağlığa Faydaları Nelerdir?

  • Sağlığınızın değerini anlamanıza yardımcı olur.
  • Yaşam kalitenizi arttırmanıza ve geliştirmenize yardımcı olur.
  • Fiziksel performansınızı geliştirir.
  • Kalp rahatsızlığı riskini azaltır.
  • Maksimum oksijen kapasitenizi arttırır.
  • Soğuk ortamlara çabuk adapte olma kabiliyetinizi artırır.
  • Sigarayı bırakmanıza yardımcı olur.
  • Yeni insanlarla karşılaşmanıza ve yeni arkadaşlar edinmenize yardımcı olur.
  • İyi bir fiziksel görünüş sağlar.
  • Kendinize olan güven duygunuzu arttırır.
  • Rahat olmanıza yardımcı olur.
  • Kısa süreli bilgileri hafızanızda tutma kabiliyetini geliştirir.
  • Fiziksel zindeliğinizi geliştirerek, hayata daha yaratıcı olarak adapte olmanızı sağlar.
  • Spor yapmak, sıkıntılarınızın azalmasına, eğlenme ve neşelenmenize, kısaca hayattan zevk almanıza yardımcı olur.
  • Akciğer kapasitenizi arttırarak, oksijenin akciğerlerden kana geçebilme kabiliyetini arttırır.
  • Kalp krizi geçirdikten sonra, hayatta kalma şansınızı arttırır.
  • Koronerde kan pıhtılaşma hassasiyetini düşürür.
  • Kandaki yoğunlaşmayı azaltır
  • Kalbinizin daha verimli pompalama işlevini yapmasını sağlar.
Ad:  Spor-5.jpg
Gösterim: 7308
Boyut:  66.6 KB

Spor Yapmanın Bir Zararı Olabilir mi?

  • Duygu dünyasının çok karışık olduğu bir dönem olan ergenlik döneminde, yaptığı sporda başarısızlık yaşamak, bazı gençlerde saldırganlık duygularının gelişmesine yol açabilmektedir.
  • Devamlı bir sporla uğraşan ve sakatlık yaşamış olan kişilerde, sıkıntı, depresyon ve hayal kırıklığı gibi ruhsal çöküntüler yaşanabilmektedir.
  • Doğru ve dozunda yapılmayan spor faaliyetleri, baş dönmesi, bazı kalp sorunları, ağrı ve kramplara yol açabilmektedir.
  • Fazla ve yanlış yöntem ile yapılan spor faaliyetleri, sağlıksız kilo kaybına ve halsizliğe sebep olabilmektedir.
  • Yanlış şekilde yapılan spor aktiviteleri, vücuttaki kortizol ya da stres hormonu seviyesini artırabilir ve testesteron hormonu seviyesini hem kadınlarda hem de erkeklerde azaltabilir. Bu durum ise, bazı olumsuz durumların yaşanmasına sebep olabilir.
  • Gereğinden fazla yapılan spor aktiviteleri, bağışıklık sisteminin direncini azaltır.
MsXLabs.org
-derlemedir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen _Yağmur_; 6 Temmuz 2017 17:34
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

11 Aralık 2006 / virtuecat Hukuk
3 Kasım 2012 / wolfmann Spor
12 Şubat 2012 / Misafir Soru-Cevap