Arama

Nana - Emile Zola

Güncelleme: 21 Aralık 2009 Gösterim: 24.660 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Nana

Sponsorlu Bağlantılar
Yazan: EMILE ZOLA
(1840-1902)


Başlıca karakterler

Nana: Cemiyetçe lekelenen tanınmış bir kadın; bayağı, tutum­suz, düşüncesiz ve yıkıcı.
Bordenave: Théâtre des Variete'nin huysuz meneceri.
Bosc: Tiyatrodaki oldukça alkolik bir aktör.
Marquis de Chouard: Kontes Sabine'nin babası; yaşlı ve hür­met edilen biri; fakat o da diğerleri gibi sefih.
Daguenet: Nana'nın âşıklarından biri. Büyük bir paraya konmuş­tur ve şimdi zengin bir kadınla evlenmeyi düşünür.
Feuchery: Bir gazeteci; zaman zaman Nana'nın, Rose Mignon' un ve Kontes Muffat'ın âşığı; sinikal bir oportünist. İsim «sahte sevgili» mânasına gelir.
Fontan: ikinci derecedeki bir aktör; Nana'ya karşı zâlim; fakat Nana, adam kendisini bırakıp gidene kadar ona bakar.
George Hugon (Zizi) : Yirmi yaşının oldukça altında nâzik ve ince bir çocuk; Nana'ya tutulmuştur, Nana da ona, büyük bfr bebek veya ev köpeği muamelesi yapar.
Philippe Hugon: Georges'in büyük ağabeyi; Nana için zimme­tine para geçirir.
Bn. Htigon: Georges ve Philippe'in anneleri; kendisine hürmeti olan bir kadın; oğlunun kötü davranışları onu derinden üzer.
Labordette: Nana'nın erkek arkadaşlarından biri.
Hector de la Faioise: Nana'nın genç erkek arkadaşlarından bir diğeri; davranışlarına çağa uygun bir hava vermek için Paris'e gelir ve bu işlem sırasında da yıkılır.
Bn. Lerat: Nana'nın yaşlı, kılızsız halası, iskambil oyunlarına bil­hassa meraklı.
Kont Muffat de Beuville: Nana'ya rastlayana kadar, tanınmış, dindar, tutumlu ve seksüel arzularını dışarı vurmayan biri.
Kontes Sabine Muffat de Beuville: Kontun karısı. Zahiren, ko­cası gibi titiz ve dindar biri ise de Fauchery ile ilişki kur­muştur.
Estelle: Kontun kızı; sıska, renksiz bir kız; Daguenet ile evlenir.
Rose Mignon: Tiyatronun komik bir aktrisi; Nana'nın rakibi.
Mignon: Kadının kocası, meneceri ve muhabbet tellâlı.
Louis: Nana'nın oğlu; üç dört yaşında hastalıklı bir çocuk. Laure Piedefer: Fahişelerin devam ettikleri lokantanın lezbiyan sahibesi.

Prulliere: Tiyatrodaki komik bir aktör.
Steiner: Oldukça spekülatif işlere giren zengin bir iş adamı. İskoç Prensi: Zola'nın düşüncelerine göre Wales Prensi (VII. Ed­ward).
Satin: Alelade bir lezbiyan; Nana'ya âşık. Tricon: Muhabbet tellâlı.
Kont Xavier de Vandeuvres: Eski bir ailenin son mensubu; büyük serveti elden çıkarmakla meşguldür.
Théophile Venot: Emekli bir avukat ve dindar bir Katolik; Muf-fat'a sahip çıkmak ister.
Zoe: Nana'nın hizmetçisi; tutumlu ve hesaplı bir kadın; ileride bir madam olmak için para biriktirir.
Fahişeler: Gaga, Simonne Cabiroche, Clarisse Bresnus, Louise Violane, Blanche de Sivry, Lea de Horn, Lucy Stewart, Ca­roline Hequet, Tatan Nene, Irma d'Anglars.


Hikâye
Nana, L'Assommoir'daki alkolik çamaşırcı kadın Gervaise'in kızıdır ve Macquart adındaki bahtsız ai­lenin bir mensubu. Zola, bu bağlantıyı bir cümle ile gösterir ve bir daha bahsetmez. Roman başladığı za­man Nana, bir aktristir. Yalnız ne rol yapabilir ne de şarkı söyleyebilir, fakat göz kamaştırıcı cinsî ca­zibesi, onun bütün bu kusurlarını telâfi eder. Böy­lece, kısa bir zamanda, lüks ve sefahatin hüküm sür­düğü ikinci imparatorluk sırasında, Paris'in en meş­hur lekeli kadınlarından biri olur. Hikâye, okuyucu­yu şaşırtırcasma teferruatlı bir şekilde anlatıldığın­dan, burada hepsini belirtmeye lüzum yok; fakat ana hatlar açık: Nana, gittiği her yere yıkım götürür. Muffat ailesini yozlaştırır: Kont, onun kölesi haline gelir; kontun karısı, başka erkeklerle ilişki kurarak teselli bulur; kontun kızı, Nana'nm eski âşıklarından biri ile evlenir; hattâ kontun yaşlı kayınpederi bile Nana'nın yatağını ziyaret eder. Kadın, Hugon ailesini de yıkar: Georges adındaki bir çocuk, Nana'yı elde edemediğinden intihar eder; ağabeyi Philippe, zim­metine para geçirir; anneleri perişan olur. Nana, Vandeuvres'i yıkar: Adam, yarış atlarının ahırların­da çıkan bir yangında kendisini öldürür. Ölmeyen­ler, beş parasız kalır.
Nana da, sevdiği kimselerin kurbanı olur: Fontan adındaki aktör onu döver, kılıksız kıyafetsiz Sa-tin adındaki lezbiyan da, Nana'nın öteki âşıklarını kovmağa çalışır. Hepsinin üstünde, Nana, kendi müs­rifliği ile yıkılır: Elini sürdüğü yemek tabaklarını ve kristal parfüm şişelerini parça parça eder; yanıp yan­mayacaklarını öğrenmek için bir avuç elması ateşe atar. Onun attıklarıyle de, hizmetçileri zengin olur­lar. Böylece hayatı yıkılır. Bir ara, Paris'ten uzakla­şır, Türkiye'ye veya Rusya'ya seyahata çıktığı söy­lenir. Nihayet döndüğü zaman, çiçek hastalığından ölmek üzeredir. Bir zamanlar sevdiği erkekler dahi,odasına girmek istemezler.


Tenkid
Nana yazıldığı zaman, romantik piyes ve roman­ların klişesi, zenginlerle düşüp kalkan, tertemiz kalpli, hakikî aşka susamış kadınlarla ilgili hissî tez­lerdi: Verdi'nin, Dumas'ın yazdığı Camille'ye daya­nan La Traviata'sı bunun meşhur ve popüler bir ör­neği idi. Zola, romanını, bu efsaneyi yıkmak için yazdı. Onun kahramanı Camille değil, bayağı, hissiz, ve ancak okuma-yazması olan bir kadın. Erkekler üzerindeki gücü, tamamen şehvete dayalı. Zola'nın anlattığı bu şehvet, yıkıcı ve küçültücüdür. Roma­nın, gerçekte, belirli bir ahlâkî yönü vardır ki, günü­müzün ekseri yazarları bu nokta üzerinde durmak istemezler, ve bunu da, Nana'nm, inandığını söyle­diği psikolojik determinizm ile bağdaştırmak güç­tür. Ele aldığı teze rağmen, Nana, müstehcen bir ro­man değil. Meselâ, cins' işlem anlatılmaz. Nana'nm çıplaklığının teferruatıyle anlatıldığı bir yerde ka­dın, ateş önünde ısınmaktadır ve onun bu hali, hiç de romantik olmayan bir şekilde, ateşte kızaran bir kaza benzetilir. Romandaki en nahoş manzara, saray mâbeyncisi Muffat'm, bir köpek gibi dizleri üzerine eğilerek bir mendili kaldırmasıdır. Okuyucuyu ra­hatsız eden, şehvet değil, bu küçültücü manzaradır. (Bu sahne, söyleyelim ki, onyedinci asrın İngiliz pi­yeslerinden Otway'm Venice Preserved adlı eserin­den alındı.)
Zola, teoride naturalist, fakat pratikte sembo­list idi. Romanlarındaki kaba şiirlerin ekserisi, onun muhayyilesinin sembolik gücüne dayanır. Böyle bir imajla, Nana'yı, altın bir sineğe benzetir: Bir pislik yığınında dünyaya gelen ve mücevher gibi parılda­yan sinek, saray pencerelerine doğru uçar ve kon­duğu her yere zehir saçar. Nana'nm hayatındaki bir diğer sembol büvük lüks yatağıdır: Bir mücevherat­ının şaheseri olan bu yatakta (eski Romalıların aşk tanrıları) Cupid'in altın ve gümüş heykelleri vardır, ten renginde süsler asılıdır, yatağın ayakucunda da Nana'nın çıplak bir heykeli bulunur. Yatağın para­sını Kont Muffet ödemiştir. Bu yatakta yatmayı ümit ettiği zaman, içinde kayın pederi Marquis de Chou-ard'ı görür. Seksüel zorlamalar, bu yaşlı adamı, ağ­zından salyaları akan bunak biri haline getirmiştir. Muffat'm evindeki mobilya da, ahlâkî çöküşün bir işaretidir. Romanın başında, oturma odası, katı bir imparatorluk üslûbunda gösterişsiz bir şekilde döşen­miştir. Fakat roman sona ererken, seksüel hisleri ayağa kaldırıcı mobilya, yumuşak yastıklar ve süslü dekorasyon, bütün cemiyeti kaplayan değişikliğin bir sembolüdür.
Zola, kalabalıkları anlatmakla meşhurdur. Sakin diyalogun incelikleri onun için çok özen isteyen bir mesele idi; fakat halk kitlelerinin yer aldığı canlı bir hareket, onun dehasına tıpatıp uyuyordu. Böyle bir pasaj, Nana isimli bir atın, büyük bir yarışı ka­zanması ile ilgilidir. Zola, bu manzarayı, seyircilerin kendi aralarındaki konuşmalarından aldığı cümleler­le yapmağa koyulur. Bir kargaşa hissini yaratmak için, manzarayı, zaman zaman değiştirir ve kalaba­lığın yarışı kazanan atın ismini haykırdıkları zama­na kadar tempoyu maharetle hızlandırır. Tam bu sı­rada, yüzünden zafer sevinci okunan Nana, halkın kendisini alkışladığını sanarak onları selâmlar. Hatır­dan çıkmayan bir diğer manzara da, Nana'nm ölümü­dür. Kiralık bir odada çürüyen bir cesed gibi yatan Nana'nm etrafındaki bir grup fa hişe, bir Grek korosu gibi yorumlar yaparlarken, sokaklarda, harp ateşine tutulmuş kalabalıklar, «Berlin'e, Berlin'e!» diye hay­kırırlar. Daha yakından incelediğimiz zaman, bu sah­nenin sunî olduğunu görüyoruz. Meselâ, Nana'nın, firengi yerine çiçekten ölmesinin ilkin, oldukça man­tıksız olduğu düşünülebilir. Zola, kahramanını, çiçek hastalığından öldürdü, böylece onun, sima ve şekli­nin değişmesi ile, kadının önceki güzelliği arasındaki kuvvetli çelişkiyi gösterdi. Üstelik, Nana ve Fransa-Rusya harbi arasında, imparatorluğun, bu kadın ta­rafından temsil edilen dejenereliği ile birlikte ölme­sini istemesi dışında gerçek bir bağlantı yoktur. Fa­kat, son bölümü okuduğumuz zaman, hâdiselerin böylece ele alınması, düşüncelerimizi harekete getir­mez. Manzara, Zola'nın, olmasını istediği kadar güç­lüdür.


Yazarı (Bkz:
Emile Zola)
Nana'nm 1870'de ölmesi gerekli olduğundan Zo­la, zamanın akışını sıkıştırmak zorunda kaldı. Nana' nm çocuğu Louis'in, Nana on altı yaşında iken doğ­duğu söyleniyor ama kitabın sonunda, ondan hâlâ bir bebek diye bahsolunuyor. Nana, çocukluk yılla­rında, kendi yaşındaki her çocuk gibi yaşar. Biz, hız­la gelişen hâdiseler ortasında, zamanın nasıl geçti­ğim unutuyor ve Nana'yı, genellikle, yirmi yaşların­da bir kadın olarak düşünüyoruz. Zaman hakkındaki bu karışıklık, sağlam bir plânı bulunan Germinal'de mümkün olamazdı, fakat Zola, Nana'da, kaos'un za­ferini anlatıyor. Başlangıçta, şerefi, inanışları ve eski gelenekleriyle Muffat ailesi, sağlam bir şekilde ayak­ta duruyor görülür, ardından, yapıda çatlaklar baş­lar, nihayet, servetler, şerefler, hayatlar, her şey, hat­tâ imparatorluğun kendisi, girdabın içine sürüklenir.



MsXLabs.org & 100 Büyük Roman


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

1 Aralık 2016 / perlina Edebiyat ww
27 Ağustos 2011 / asla_asla_deme Edebiyat
7 Temmuz 2008 / KisukE UraharA Müzik ww
2 Ağustos 2008 / Misafir Spor ww