Nana
Yazan: EMILE ZOLA (1840-1902)
Başlıca karakterler
Nana: Cemiyetçe lekelenen tanınmış bir kadın; bayağı, tutumsuz, düşüncesiz ve yıkıcı.
Marquis de Chouard: Kontes Sabine'nin babası; yaşlı ve hürmet edilen biri; fakat o da diğerleri gibi sefih.
Daguenet: Nana'nın âşıklarından biri. Büyük bir paraya konmuştur ve şimdi zengin bir kadınla evlenmeyi düşünür.
Feuchery: Bir gazeteci; zaman zaman Nana'nın, Rose Mignon' un ve Kontes Muffat'ın âşığı; sinikal bir oportünist. İsim «sahte sevgili» mânasına gelir.
Fontan: ikinci derecedeki bir aktör; Nana'ya karşı zâlim; fakat Nana, adam kendisini bırakıp gidene kadar ona bakar.
George Hugon (Zizi) : Yirmi yaşının oldukça altında nâzik ve ince bir çocuk; Nana'ya tutulmuştur, Nana da ona, büyük bfr bebek veya ev köpeği muamelesi yapar.
Philippe Hugon: Georges'in büyük ağabeyi; Nana için zimmetine para geçirir.
Bn. Htigon: Georges ve Philippe'in anneleri; kendisine hürmeti olan bir kadın; oğlunun kötü davranışları onu derinden üzer.
Hector de la Faioise: Nana'nın genç erkek arkadaşlarından bir diğeri; davranışlarına çağa uygun bir hava vermek için Paris'e gelir ve bu işlem sırasında da yıkılır.
Bn. Lerat: Nana'nın yaşlı, kılızsız halası, iskambil oyunlarına bilhassa meraklı.
Kont Muffat de Beuville: Nana'ya rastlayana kadar, tanınmış, dindar, tutumlu ve seksüel arzularını dışarı vurmayan biri.
Kontes Sabine Muffat de Beuville: Kontun karısı. Zahiren, kocası gibi titiz ve dindar biri ise de Fauchery ile ilişki kurmuştur.
Estelle: Kontun kızı; sıska, renksiz bir kız; Daguenet ile evlenir.
Rose Mignon: Tiyatronun komik bir aktrisi; Nana'nın rakibi.
Mignon: Kadının kocası, meneceri ve muhabbet tellâlı.
Louis: Nana'nın oğlu; üç dört yaşında hastalıklı bir çocuk. Laure Piedefer: Fahişelerin devam ettikleri lokantanın lezbiyan sahibesi.
Steiner: Oldukça spekülatif işlere giren zengin bir iş adamı. İskoç Prensi: Zola'nın düşüncelerine göre Wales Prensi (VII. Edward).
Satin: Alelade bir lezbiyan; Nana'ya âşık. Tricon: Muhabbet tellâlı.
Kont Xavier de Vandeuvres: Eski bir ailenin son mensubu; büyük serveti elden çıkarmakla meşguldür.
Théophile Venot: Emekli bir avukat ve dindar bir Katolik; Muf-fat'a sahip çıkmak ister.
Zoe: Nana'nın hizmetçisi; tutumlu ve hesaplı bir kadın; ileride bir madam olmak için para biriktirir.
Fahişeler: Gaga, Simonne Cabiroche, Clarisse Bresnus, Louise Violane, Blanche de Sivry, Lea de Horn, Lucy Stewart, Caroline Hequet, Tatan Nene, Irma d'Anglars.
Hikâye
Nana, L'Assommoir'daki alkolik çamaşırcı kadın Gervaise'in kızıdır ve Macquart adındaki bahtsız ailenin bir mensubu. Zola, bu bağlantıyı bir cümle ile gösterir ve bir daha bahsetmez. Roman başladığı zaman Nana, bir aktristir. Yalnız ne rol yapabilir ne de şarkı söyleyebilir, fakat göz kamaştırıcı cinsî cazibesi, onun bütün bu kusurlarını telâfi eder. Böylece, kısa bir zamanda, lüks ve sefahatin hüküm sürdüğü ikinci imparatorluk sırasında, Paris'in en meşhur lekeli kadınlarından biri olur. Hikâye, okuyucuyu şaşırtırcasma teferruatlı bir şekilde anlatıldığından, burada hepsini belirtmeye lüzum yok; fakat ana hatlar açık: Nana, gittiği her yere yıkım götürür. Muffat ailesini yozlaştırır: Kont, onun kölesi haline gelir; kontun karısı, başka erkeklerle ilişki kurarak teselli bulur; kontun kızı, Nana'nm eski âşıklarından biri ile evlenir; hattâ kontun yaşlı kayınpederi bile Nana'nın yatağını ziyaret eder. Kadın, Hugon ailesini de yıkar: Georges adındaki bir çocuk, Nana'yı elde edemediğinden intihar eder; ağabeyi Philippe, zimmetine para geçirir; anneleri perişan olur. Nana, Vandeuvres'i yıkar: Adam, yarış atlarının ahırlarında çıkan bir yangında kendisini öldürür. Ölmeyenler, beş parasız kalır.
Nana da, sevdiği kimselerin kurbanı olur: Fontan adındaki aktör onu döver, kılıksız kıyafetsiz Sa-tin adındaki lezbiyan da, Nana'nın öteki âşıklarını kovmağa çalışır. Hepsinin üstünde, Nana, kendi müsrifliği ile yıkılır: Elini sürdüğü yemek tabaklarını ve kristal parfüm şişelerini parça parça eder; yanıp yanmayacaklarını öğrenmek için bir avuç elması ateşe atar. Onun attıklarıyle de, hizmetçileri zengin olurlar. Böylece hayatı yıkılır. Bir ara, Paris'ten uzaklaşır, Türkiye'ye veya Rusya'ya seyahata çıktığı söylenir. Nihayet döndüğü zaman, çiçek hastalığından ölmek üzeredir. Bir zamanlar sevdiği erkekler dahi,odasına girmek istemezler.
Tenkid
Nana yazıldığı zaman, romantik piyes ve romanların klişesi, zenginlerle düşüp kalkan, tertemiz kalpli, hakikî aşka susamış kadınlarla ilgili hissî tezlerdi: Verdi'nin, Dumas'ın yazdığı Camille'ye dayanan La Traviata'sı bunun meşhur ve popüler bir örneği idi. Zola, romanını, bu efsaneyi yıkmak için yazdı. Onun kahramanı Camille değil, bayağı, hissiz, ve ancak okuma-yazması olan bir kadın. Erkekler üzerindeki gücü, tamamen şehvete dayalı. Zola'nın anlattığı bu şehvet, yıkıcı ve küçültücüdür. Romanın, gerçekte, belirli bir ahlâkî yönü vardır ki, günümüzün ekseri yazarları bu nokta üzerinde durmak istemezler, ve bunu da, Nana'nm, inandığını söylediği psikolojik determinizm ile bağdaştırmak güçtür. Ele aldığı teze rağmen, Nana, müstehcen bir roman değil. Meselâ, cins' işlem anlatılmaz. Nana'nm çıplaklığının teferruatıyle anlatıldığı bir yerde kadın, ateş önünde ısınmaktadır ve onun bu hali, hiç de romantik olmayan bir şekilde, ateşte kızaran bir kaza benzetilir. Romandaki en nahoş manzara, saray mâbeyncisi Muffat'm, bir köpek gibi dizleri üzerine eğilerek bir mendili kaldırmasıdır. Okuyucuyu rahatsız eden, şehvet değil, bu küçültücü manzaradır. (Bu sahne, söyleyelim ki, onyedinci asrın İngiliz piyeslerinden Otway'm Venice Preserved adlı eserinden alındı.)
Zola, teoride naturalist, fakat pratikte sembolist idi. Romanlarındaki kaba şiirlerin ekserisi, onun muhayyilesinin sembolik gücüne dayanır. Böyle bir imajla, Nana'yı, altın bir sineğe benzetir: Bir pislik yığınında dünyaya gelen ve mücevher gibi parıldayan sinek, saray pencerelerine doğru uçar ve konduğu her yere zehir saçar. Nana'nm hayatındaki bir diğer sembol büvük lüks yatağıdır: Bir mücevheratının şaheseri olan bu yatakta (eski Romalıların aşk tanrıları) Cupid'in altın ve gümüş heykelleri vardır, ten renginde süsler asılıdır, yatağın ayakucunda da Nana'nın çıplak bir heykeli bulunur. Yatağın parasını Kont Muffet ödemiştir. Bu yatakta yatmayı ümit ettiği zaman, içinde kayın pederi Marquis de Chou-ard'ı görür. Seksüel zorlamalar, bu yaşlı adamı, ağzından salyaları akan bunak biri haline getirmiştir. Muffat'm evindeki mobilya da, ahlâkî çöküşün bir işaretidir. Romanın başında, oturma odası, katı bir imparatorluk üslûbunda gösterişsiz bir şekilde döşenmiştir. Fakat roman sona ererken, seksüel hisleri ayağa kaldırıcı mobilya, yumuşak yastıklar ve süslü dekorasyon, bütün cemiyeti kaplayan değişikliğin bir sembolüdür.
Zola, kalabalıkları anlatmakla meşhurdur. Sakin diyalogun incelikleri onun için çok özen isteyen bir mesele idi; fakat halk kitlelerinin yer aldığı canlı bir hareket, onun dehasına tıpatıp uyuyordu. Böyle bir pasaj, Nana isimli bir atın, büyük bir yarışı kazanması ile ilgilidir. Zola, bu manzarayı, seyircilerin kendi aralarındaki konuşmalarından aldığı cümlelerle yapmağa koyulur. Bir kargaşa hissini yaratmak için, manzarayı, zaman zaman değiştirir ve kalabalığın yarışı kazanan atın ismini haykırdıkları zamana kadar tempoyu maharetle hızlandırır. Tam bu sırada, yüzünden zafer sevinci okunan Nana, halkın kendisini alkışladığını sanarak onları selâmlar. Hatırdan çıkmayan bir diğer manzara da, Nana'nm ölümüdür. Kiralık bir odada çürüyen bir cesed gibi yatan Nana'nm etrafındaki bir grup fa hişe, bir Grek korosu gibi yorumlar yaparlarken, sokaklarda, harp ateşine tutulmuş kalabalıklar, «Berlin'e, Berlin'e!» diye haykırırlar. Daha yakından incelediğimiz zaman, bu sahnenin sunî olduğunu görüyoruz. Meselâ, Nana'nın, firengi yerine çiçekten ölmesinin ilkin, oldukça mantıksız olduğu düşünülebilir. Zola, kahramanını, çiçek hastalığından öldürdü, böylece onun, sima ve şeklinin değişmesi ile, kadının önceki güzelliği arasındaki kuvvetli çelişkiyi gösterdi. Üstelik, Nana ve Fransa-Rusya harbi arasında, imparatorluğun, bu kadın tarafından temsil edilen dejenereliği ile birlikte ölmesini istemesi dışında gerçek bir bağlantı yoktur. Fakat, son bölümü okuduğumuz zaman, hâdiselerin böylece ele alınması, düşüncelerimizi harekete getirmez. Manzara, Zola'nın, olmasını istediği kadar güçlüdür.
Yazarı (Bkz: Emile Zola)
Nana'nm 1870'de ölmesi gerekli olduğundan Zola, zamanın akışını sıkıştırmak zorunda kaldı. Nana' nm çocuğu Louis'in, Nana on altı yaşında iken doğduğu söyleniyor ama kitabın sonunda, ondan hâlâ bir bebek diye bahsolunuyor. Nana, çocukluk yıllarında, kendi yaşındaki her çocuk gibi yaşar. Biz, hızla gelişen hâdiseler ortasında, zamanın nasıl geçtiğim unutuyor ve Nana'yı, genellikle, yirmi yaşlarında bir kadın olarak düşünüyoruz. Zaman hakkındaki bu karışıklık, sağlam bir plânı bulunan Germinal'de mümkün olamazdı, fakat Zola, Nana'da, kaos'un zaferini anlatıyor. Başlangıçta, şerefi, inanışları ve eski gelenekleriyle Muffat ailesi, sağlam bir şekilde ayakta duruyor görülür, ardından, yapıda çatlaklar başlar, nihayet, servetler, şerefler, hayatlar, her şey, hattâ imparatorluğun kendisi, girdabın içine sürüklenir.
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Sponsorlu Bağlantılar
Başlıca karakterler
Nana: Cemiyetçe lekelenen tanınmış bir kadın; bayağı, tutumsuz, düşüncesiz ve yıkıcı.
Bordenave: Théâtre des Variete'nin huysuz meneceri.
Bosc: Tiyatrodaki oldukça alkolik bir aktör.
Daguenet: Nana'nın âşıklarından biri. Büyük bir paraya konmuştur ve şimdi zengin bir kadınla evlenmeyi düşünür.
Feuchery: Bir gazeteci; zaman zaman Nana'nın, Rose Mignon' un ve Kontes Muffat'ın âşığı; sinikal bir oportünist. İsim «sahte sevgili» mânasına gelir.
Fontan: ikinci derecedeki bir aktör; Nana'ya karşı zâlim; fakat Nana, adam kendisini bırakıp gidene kadar ona bakar.
George Hugon (Zizi) : Yirmi yaşının oldukça altında nâzik ve ince bir çocuk; Nana'ya tutulmuştur, Nana da ona, büyük bfr bebek veya ev köpeği muamelesi yapar.
Philippe Hugon: Georges'in büyük ağabeyi; Nana için zimmetine para geçirir.
Bn. Htigon: Georges ve Philippe'in anneleri; kendisine hürmeti olan bir kadın; oğlunun kötü davranışları onu derinden üzer.
Labordette: Nana'nın erkek arkadaşlarından biri.
Bn. Lerat: Nana'nın yaşlı, kılızsız halası, iskambil oyunlarına bilhassa meraklı.
Kont Muffat de Beuville: Nana'ya rastlayana kadar, tanınmış, dindar, tutumlu ve seksüel arzularını dışarı vurmayan biri.
Kontes Sabine Muffat de Beuville: Kontun karısı. Zahiren, kocası gibi titiz ve dindar biri ise de Fauchery ile ilişki kurmuştur.
Estelle: Kontun kızı; sıska, renksiz bir kız; Daguenet ile evlenir.
Rose Mignon: Tiyatronun komik bir aktrisi; Nana'nın rakibi.
Mignon: Kadının kocası, meneceri ve muhabbet tellâlı.
Louis: Nana'nın oğlu; üç dört yaşında hastalıklı bir çocuk. Laure Piedefer: Fahişelerin devam ettikleri lokantanın lezbiyan sahibesi.
Prulliere: Tiyatrodaki komik bir aktör.
Satin: Alelade bir lezbiyan; Nana'ya âşık. Tricon: Muhabbet tellâlı.
Kont Xavier de Vandeuvres: Eski bir ailenin son mensubu; büyük serveti elden çıkarmakla meşguldür.
Théophile Venot: Emekli bir avukat ve dindar bir Katolik; Muf-fat'a sahip çıkmak ister.
Zoe: Nana'nın hizmetçisi; tutumlu ve hesaplı bir kadın; ileride bir madam olmak için para biriktirir.
Fahişeler: Gaga, Simonne Cabiroche, Clarisse Bresnus, Louise Violane, Blanche de Sivry, Lea de Horn, Lucy Stewart, Caroline Hequet, Tatan Nene, Irma d'Anglars.
Hikâye
Nana, L'Assommoir'daki alkolik çamaşırcı kadın Gervaise'in kızıdır ve Macquart adındaki bahtsız ailenin bir mensubu. Zola, bu bağlantıyı bir cümle ile gösterir ve bir daha bahsetmez. Roman başladığı zaman Nana, bir aktristir. Yalnız ne rol yapabilir ne de şarkı söyleyebilir, fakat göz kamaştırıcı cinsî cazibesi, onun bütün bu kusurlarını telâfi eder. Böylece, kısa bir zamanda, lüks ve sefahatin hüküm sürdüğü ikinci imparatorluk sırasında, Paris'in en meşhur lekeli kadınlarından biri olur. Hikâye, okuyucuyu şaşırtırcasma teferruatlı bir şekilde anlatıldığından, burada hepsini belirtmeye lüzum yok; fakat ana hatlar açık: Nana, gittiği her yere yıkım götürür. Muffat ailesini yozlaştırır: Kont, onun kölesi haline gelir; kontun karısı, başka erkeklerle ilişki kurarak teselli bulur; kontun kızı, Nana'nm eski âşıklarından biri ile evlenir; hattâ kontun yaşlı kayınpederi bile Nana'nın yatağını ziyaret eder. Kadın, Hugon ailesini de yıkar: Georges adındaki bir çocuk, Nana'yı elde edemediğinden intihar eder; ağabeyi Philippe, zimmetine para geçirir; anneleri perişan olur. Nana, Vandeuvres'i yıkar: Adam, yarış atlarının ahırlarında çıkan bir yangında kendisini öldürür. Ölmeyenler, beş parasız kalır.
Nana da, sevdiği kimselerin kurbanı olur: Fontan adındaki aktör onu döver, kılıksız kıyafetsiz Sa-tin adındaki lezbiyan da, Nana'nın öteki âşıklarını kovmağa çalışır. Hepsinin üstünde, Nana, kendi müsrifliği ile yıkılır: Elini sürdüğü yemek tabaklarını ve kristal parfüm şişelerini parça parça eder; yanıp yanmayacaklarını öğrenmek için bir avuç elması ateşe atar. Onun attıklarıyle de, hizmetçileri zengin olurlar. Böylece hayatı yıkılır. Bir ara, Paris'ten uzaklaşır, Türkiye'ye veya Rusya'ya seyahata çıktığı söylenir. Nihayet döndüğü zaman, çiçek hastalığından ölmek üzeredir. Bir zamanlar sevdiği erkekler dahi,odasına girmek istemezler.
Tenkid
Nana yazıldığı zaman, romantik piyes ve romanların klişesi, zenginlerle düşüp kalkan, tertemiz kalpli, hakikî aşka susamış kadınlarla ilgili hissî tezlerdi: Verdi'nin, Dumas'ın yazdığı Camille'ye dayanan La Traviata'sı bunun meşhur ve popüler bir örneği idi. Zola, romanını, bu efsaneyi yıkmak için yazdı. Onun kahramanı Camille değil, bayağı, hissiz, ve ancak okuma-yazması olan bir kadın. Erkekler üzerindeki gücü, tamamen şehvete dayalı. Zola'nın anlattığı bu şehvet, yıkıcı ve küçültücüdür. Romanın, gerçekte, belirli bir ahlâkî yönü vardır ki, günümüzün ekseri yazarları bu nokta üzerinde durmak istemezler, ve bunu da, Nana'nm, inandığını söylediği psikolojik determinizm ile bağdaştırmak güçtür. Ele aldığı teze rağmen, Nana, müstehcen bir roman değil. Meselâ, cins' işlem anlatılmaz. Nana'nm çıplaklığının teferruatıyle anlatıldığı bir yerde kadın, ateş önünde ısınmaktadır ve onun bu hali, hiç de romantik olmayan bir şekilde, ateşte kızaran bir kaza benzetilir. Romandaki en nahoş manzara, saray mâbeyncisi Muffat'm, bir köpek gibi dizleri üzerine eğilerek bir mendili kaldırmasıdır. Okuyucuyu rahatsız eden, şehvet değil, bu küçültücü manzaradır. (Bu sahne, söyleyelim ki, onyedinci asrın İngiliz piyeslerinden Otway'm Venice Preserved adlı eserinden alındı.)
Zola, teoride naturalist, fakat pratikte sembolist idi. Romanlarındaki kaba şiirlerin ekserisi, onun muhayyilesinin sembolik gücüne dayanır. Böyle bir imajla, Nana'yı, altın bir sineğe benzetir: Bir pislik yığınında dünyaya gelen ve mücevher gibi parıldayan sinek, saray pencerelerine doğru uçar ve konduğu her yere zehir saçar. Nana'nm hayatındaki bir diğer sembol büvük lüks yatağıdır: Bir mücevheratının şaheseri olan bu yatakta (eski Romalıların aşk tanrıları) Cupid'in altın ve gümüş heykelleri vardır, ten renginde süsler asılıdır, yatağın ayakucunda da Nana'nın çıplak bir heykeli bulunur. Yatağın parasını Kont Muffet ödemiştir. Bu yatakta yatmayı ümit ettiği zaman, içinde kayın pederi Marquis de Chou-ard'ı görür. Seksüel zorlamalar, bu yaşlı adamı, ağzından salyaları akan bunak biri haline getirmiştir. Muffat'm evindeki mobilya da, ahlâkî çöküşün bir işaretidir. Romanın başında, oturma odası, katı bir imparatorluk üslûbunda gösterişsiz bir şekilde döşenmiştir. Fakat roman sona ererken, seksüel hisleri ayağa kaldırıcı mobilya, yumuşak yastıklar ve süslü dekorasyon, bütün cemiyeti kaplayan değişikliğin bir sembolüdür.
Zola, kalabalıkları anlatmakla meşhurdur. Sakin diyalogun incelikleri onun için çok özen isteyen bir mesele idi; fakat halk kitlelerinin yer aldığı canlı bir hareket, onun dehasına tıpatıp uyuyordu. Böyle bir pasaj, Nana isimli bir atın, büyük bir yarışı kazanması ile ilgilidir. Zola, bu manzarayı, seyircilerin kendi aralarındaki konuşmalarından aldığı cümlelerle yapmağa koyulur. Bir kargaşa hissini yaratmak için, manzarayı, zaman zaman değiştirir ve kalabalığın yarışı kazanan atın ismini haykırdıkları zamana kadar tempoyu maharetle hızlandırır. Tam bu sırada, yüzünden zafer sevinci okunan Nana, halkın kendisini alkışladığını sanarak onları selâmlar. Hatırdan çıkmayan bir diğer manzara da, Nana'nm ölümüdür. Kiralık bir odada çürüyen bir cesed gibi yatan Nana'nm etrafındaki bir grup fa hişe, bir Grek korosu gibi yorumlar yaparlarken, sokaklarda, harp ateşine tutulmuş kalabalıklar, «Berlin'e, Berlin'e!» diye haykırırlar. Daha yakından incelediğimiz zaman, bu sahnenin sunî olduğunu görüyoruz. Meselâ, Nana'nın, firengi yerine çiçekten ölmesinin ilkin, oldukça mantıksız olduğu düşünülebilir. Zola, kahramanını, çiçek hastalığından öldürdü, böylece onun, sima ve şeklinin değişmesi ile, kadının önceki güzelliği arasındaki kuvvetli çelişkiyi gösterdi. Üstelik, Nana ve Fransa-Rusya harbi arasında, imparatorluğun, bu kadın tarafından temsil edilen dejenereliği ile birlikte ölmesini istemesi dışında gerçek bir bağlantı yoktur. Fakat, son bölümü okuduğumuz zaman, hâdiselerin böylece ele alınması, düşüncelerimizi harekete getirmez. Manzara, Zola'nın, olmasını istediği kadar güçlüdür.
Yazarı (Bkz: Emile Zola)
Nana'nm 1870'de ölmesi gerekli olduğundan Zola, zamanın akışını sıkıştırmak zorunda kaldı. Nana' nm çocuğu Louis'in, Nana on altı yaşında iken doğduğu söyleniyor ama kitabın sonunda, ondan hâlâ bir bebek diye bahsolunuyor. Nana, çocukluk yıllarında, kendi yaşındaki her çocuk gibi yaşar. Biz, hızla gelişen hâdiseler ortasında, zamanın nasıl geçtiğim unutuyor ve Nana'yı, genellikle, yirmi yaşlarında bir kadın olarak düşünüyoruz. Zaman hakkındaki bu karışıklık, sağlam bir plânı bulunan Germinal'de mümkün olamazdı, fakat Zola, Nana'da, kaos'un zaferini anlatıyor. Başlangıçta, şerefi, inanışları ve eski gelenekleriyle Muffat ailesi, sağlam bir şekilde ayakta duruyor görülür, ardından, yapıda çatlaklar başlar, nihayet, servetler, şerefler, hayatlar, her şey, hattâ imparatorluğun kendisi, girdabın içine sürüklenir.
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....