Kız Kardeşim Carrie (Sister Carrie)
Yazan THEODORE DREISER (1871-1945)
Başlıca karakterler
Caroline Meeber: «Kız kardeş» Carrie; kır bölgesinde büyümüş genç bir kız; hayattaki tek arzusu, düşündüğü her şeyi ele geçirmektir: Aşk, şöhret, zenginlik. Bunların hepsine mâlik olur, fakat hâlâ erişmediklerinin ve erişemeyeceklerinin özlemini çeker.
George Hurstwood: Carrie'nin sevgilisi ve kocası; nisbeten makûl bir insan; fakat iradesine karşı çıkan muhasım kuvvetlerin tesiri altında kendi kendisini yıkar.
Charles Drouet: Carrie'nin ilk sevgilisi; gezginci bir satıcının tam örneği: Zarif, şık, şehvetli, bilgisiz ve sığ.
B. ve Bn. Vance: Carrie'nin ve Hurstwood'un, New York'taki lüks hayat süren komşuları; Carrie'ye, New York'un gece hayatının iğvalarını ilkin onlar gösterirler.
Robert Ames: Dünya görmüş nazik ve sevimli bir genç; yiyecek, eğlence, ve kadınlar hakkındaki üstün zevklerinden ötürü, Carrie onu çok cazip bir erkek olarak görür.
Julia, George, ve Jessie Hurstwood: Hurstwood'un karısı, oğlu ve kızı. Hepsi de şımarık, bencil ve kinci.
Hikâye
Chicago'ya giden trende on sekiz yaşındaki Caroline Meeber, bu dinamik şehri hayalinde canlandırmağa çalışır; orada, aşk ve zenginliğe kavuşacağını umar. Trende tanıştığı Charles Drouet adındaki gezginci bir satıcının, şehri gezdirmek teklifini kabul ederek bu yoldaki ilk adımı tereddütle atar.
Fakat Carrie'nin, Drouet ile şehri gezmesinden sonra çabucak başarıya ulaşma ümitleri bir ân için ertelenir. Kız kardeşi ile birlikte küçük ve kasvetli bir dairede yaşayan Carrie, utancından Drouet'in kendisini ziyaret etmesini istemez ve bir mektup yazarak Chicago'yu başka bir zaman gezeceklerini söyler. Gayet kötü şartlar altında yaşayan kız kardeşinin durumundan şoke olan Carrie, daha iyi bir hayat sürmeğe azmeder. Şehrin canlı ekonomisi, 1899'da gelişmekte olmasına rağmen (ki Chicago'nun nüfusu o zaman yarım milyondur), tecrübesiz veya yeteneksiz kızlar için pek iş yoktur. Her gittiği yerde kapı yüzüne kapanır; nihayet, bir ayakkabı fabrikasında düşük ücretli bir iş bulur. Bu zor şartlar altında, parlak bir hayata erişemediği için ümitsizliğe kapılır. Yine de mücadele eder, fakat bir ara hastalanır ve bir kaç gün işine gidemez. Böylece, işten çıkarılır, az da olsa eline geçen beş on kuruştan da olur.Bir gün, tesadüfen Drouet'e rastlar ve Carrie' nin önünde yepyeni bir hayat açılır. Gösterişi seven biri olduğundan Drouet (Carrie, ona, ilkin, bir şövalye gözü ile bakar), Carrie'yi yemeğe, tiyatroya götürür, yeni elbiseler alır ve bundan sonra, her isteğini temin edeceğini söyler. Böylece, Drouet'm metresi olarak, Carrie, hedefine ulaşma yolunda ilk önemli adımını atar. Bir sevgili olarak Drouet, sevimli ve nazik bir insandır; fakat Carrie, kısa bir zaman sonra, onun faziletlerine sırt çevirir, aşikâr zaafları üzerinde durur. Drouet, nükteden anlamayan biridir, gösterişi sever ve genellikle alelade bir insandır.
Şurası gariptir ki, Drouet, kendi mağlûbiyetini kendisi hazırlar ve kendisinin yerini alacak George Hurstwood'a yer açar. Varlıklı ve tanınmış kimselerin gittikleri Fitzgerald ve Moy birahanesinin meneceri olan ağırbaşlı ve sevimli Hurstwood, henüz kırkına basmamış bir adamdır. Kendisine düşmanca davranan sevimsiz bir kadınla evli bulunan ve iki tamahkâr ve huysuz çocuk sahibi Hurstwood, vaktini birahanedeki arkadaşları ve müşterileri arasında geçirir. Bir gün Drouet, Carrie'yi kaygısızca ve gururla Hurstwood'la tanıştırır. Daha sonra, Hurstwood, ara sıra Carrie ve Drouet'u ziyaret eder, beraberce tiyatroya giderler ve çok geçmeden, kendisinin, Drouet'ten çok daha kaliteli bir insan olduğunu ispat eder. Bir gün, Drouet, bir iş için Chicago'dan ayrıldığı zaman, Hurstwood, Carrie'ye, centilmence yaklaşır. Carrie, kendisini bir hanım gibi reddederse de, bu, Hurstwood'u ümitsizliğe düşürmek için yeterli değildir.
Müteakip aylarda, Hurstwood'un ihtirası artar. Gayesi, kızla gönül eğlendirmek, Carrie'ninki ise evlenmektir. (Carrie, Hurstwood'un evli olduğunu bilmez.) Bu arada, Drouet ve Bn. Hurstwood, seks ortaklarının durumlarından şüphelenmeğe başlarlar. Bn. Hurstwood, evin kapısını kocasının yüzüne kapar ve boşanma dâvası açar. Drouet, Hurstwood'un evli olduğunu söyleyerek metresini yeniden kazanmak ister. Drouet, Carrie ile şiddetli bir tartışmadan sonra dahi, kirasını ödediği apartman dairesini kullanabileceğini söyler. Drouet'un bu kızgınlığı ve cömertliği karşısında Carrie, hiç bir şey söylemez, kayıtsız ve hareketsiz kalır. Dreiser, Carrie'nin «beşer ihtiraslarının kaynaklarını görebilecek durumda olmadığını söylüyor.
Biribiri ardına vuku bulan tesadüfler, plânı, dönüm noktasına getirir. îlkin, Drouet, Carrie ile barışmak için geri gelir, fakat Carrie'nin gittiğini görünce (iş aramağa çıkmıştır), kızgınlıkla terkeder. Ardından, Drouet'un bir otele girdiğini gören Hurst-wood, Carrie ve Drouet'un ayrıldıklarını, ve artık Carrie'ye sahip olabileceğini sanır. Nihayet, Hurstwood, patronunun bürosuna girdiği zaman, kasanın açık bırakıldığını ve içeride 10,000 dolar bulunduğunu görür. Parayı alır, sonra tekrar kasaya koyar, ve böylece ne yapacağını bilemez bir şekilde hareket ederken, pencereden giren rüzgâr, kasanın kapısını kapar ve 10,000 dolar Hurstwood'un elinde kalır.
Hurstwood, âdeta histeriye kapılmışcasına, Carrie'yi bulur ve ona, Drouet'un başına bir kaza geldiğini söyler. Drouet'u arıyorlarmış hissini yaratarak, Carrie ile birlikte Montreal'a (Kanada) giden bir trene biner. îlkin, bu şekilde aldatılmasına kızan Carrie, kendisini New York şehrinin cazibesine kaptırarak sesini çıkarmaz. Daha sonra da Hurstwood ile evlenmeğe razı olur. (Tabii, Hurstwood evli olduğundan, bu kanun indinde suçtur.) Hurstwood, Carrie'yi samimi olarak sever, fakat Carrie,hâdiselerin akışı ve bu adamın kendisine şu anda yakın olmasından ötürü,» Hurstwood'a, sadece küçük bir sevgi ile bağlıdır.Carrie ve Hurstwood, bu büyük şehirde yeni bir hayata başlarlar. Carrie, polislerin Hurstwood'u Montreal'de ele geçirdiklerini ve bin dolar dışında, aldığı parayı iade etmeğe mecbur bıraktıklarını bilmez. Hurstwood, bundan böyle, New York'taki hayatına, Chicago'daki başarılı hayatı için elzem unsurlardan mahrum olarak başlar; para ve şöhret. Chicago'ya ilk geldiği zaman, şehrin sokaklarında yapayalnız yürüyen Carrie gibi, Hurstwood, büyük şehrin «büyük insanların yarattığı ve küçük insanlar üzerinde çok kötü bir tesir bırakan atmosferi içinde sıkışıp kaldığını hisseder. Bu yeni cemiyette, kendisine bir yer bulmağa çalışırsa da, başarılı olamaz. Parasını, bir birahane açmak için harcar, batırır, muhtelif işlerden aldığı parayı da kumarda kaybeder; işsizlik devreleri gittikçe uzar. Hurstwood'un parası azaldıkça, bir erkek olarak itina ve otoritesi de azalır. Bir zamanlar, üstü başı üzerinde titizlikle duran bu adam, şimdi, muntazaman tıraş dahi olmaz ve Carrie, başka bir odada uyumasını söylediği zaman ses çıkarmaz. Zamanla, iş aramaktan dahi vazgeçer ve pencere kenarındaki koltuğunda saatlerce ses çıkarmadan oturur. Bir defasında, tramvay grevi sırasında, grev kırıcısı olarak dahi çalışır.öte yandan, Carrie, hayatından son derece memnundur. Bu büyük şehrin ve hareketli komşuları Vance'lerin tesiri altında, kızlık yıllarında rüyasını gördüğü maddî zevklere sahip olmanın ihtirası ile yanar. Fakat Hurstwood, kıt kanaat yaşamaları dışında, bunları temin edemeyince, ona karşı hissettiği hafif sevgi, tiksintiye döner. İstediklerine ulaşmaya azmettiğinden, bir tiyatroda şarkı söyleyenler arasına katılır, hızla yükselir ve nihayet, bir komedyen olarak yıldızlığa erişir. Artık, koltuğunda oturarak.kendisine açındırır bir tarzda, Elimden geleni yapmadım mı? diyen Hurstwood'dan ayrılmağa karar verir.
Hurstwood, böylece gittikçe düşerken, Carrie yükselir. New York'un Stuyvesant Parkında dilenmeğe mecbur kalan Hurstwood, intihar etmeyi düşünür, fakat kendini yakmaya bir gaz alevi satın almak için cebinde on beş sent'i dahi yoktur. Karlı bir kış gecesi, Carrie, etrafındaki hayranları ile tiyatrodan ayrıldığı zaman, Hurstwood, kalabalığı omuzlayarak onu görmek ister. Tiyatronun adamlarından biri, kendisini yakaladığı gibi karın üstüne iter. O gece, intihar plânını yürütmek için gerekli parayı bulur. Gariptir ki, roman sona erdiği zaman Carrie, yalnız başına koltuğunda oturur; hayattaki başarılarını, yeni sevgilisi Rob Ames'i düşünür. Zahiren başarılı olmasına rağmen, hâlâ hayatından memnun biri değildir, hâlâ erişemediği bir şeyi düşünür ve bu da, Dreiser' in dediği gibi, ebediyen, onun yetişemeyeceği kadar uzakta kalacak olan şeydir.
Tenkid
Emile Zola'nm teori ve pratiğinden çıkarılan edebî natüralizmin, romancıya verdiği rol, genellikle, tarafsız bir müşahit olarak kalması, irsiyet ve çevrenin insanlar üzerindeki etkilerini ilmî bir kayıtsızlıkla belirtmesidir. Çok sayıda tenkitçilere göre, Theodore Dreiser, Amerikan natüralistleri arasında birincisi ve en büyüğüdür. Romanlarında, iradeyi kendisine köle yapan dahilî kuvvetlerin tesirlerini anlatır. (Meselâ, Carrie'nin «ilkel kafası» ve Hurstwood'da, pişmanlığın yarattığı vücut «zehirleri.»)
Aynı şekilde, tabiî çevrenin, «insanın ruhunda ümitsizlik yaratan» güçlü tesirleri üzerinde de durur.
Maamafih, Dreiser, bu teoriye mutlak bir şekilde sadık kalmış olsa idi, Amerikan edebiyatındaki şimdiki yerini muhtemelen almış olmayacaktı. Bir defa, okuyucunun önüne koyduğu çok sayıdaki genellikle, çok fazla sayıdaki belgelerine rağmen, Dreiser, kendi ihtiraslarını veya şefkat hislerini boğa-maz. Bir ilim adamından ziyade, hisleri kuvvetli bir insan. Hurstwood'un uçurumdan aşağı nasıl gittiğini anlatırken, Dreiser, beşerin böylece küçülmesinin ne demek olduğunu kendi benliğinde hissediyor ve bunu okuyucularına anlatıyor. Kendi gençliğinde, güçlü ve başarılı olmak uğrundaki ihtirasları, Carrie'nin yükselişinde yansıyor. Gerçi onun yükselişine hayranlık duyamamazlık edemez ise de, Carrie'nin kazandığı zaferin ruhî boşlukla el ele gittiğini de biliyor. Dreiser böylece, mekanik tezi beşerîleştiriyor ve romanında, beşeriyetin daha derin, daha devamlı yönlerini, hatırdan çıkmayacak şekilde anlatıyor.
H. L. Mencken, Kız Kardeşim Carrie hakkında, «beli kırılmış» roman dedi; çünkü pek çok okuyucu için daha ilgi çekici ikinci kısmı, birinci kısmın Carrie üzerinde durduğu gibi, Hurstwood üzerinde durur. Bu tenkid, edebî ifadelerle, hiç bir zaman tatmin edici bir tarzda cevaplandırılmadı. Fakat öte yandan, Dreiser'i, sadece estetik yönleri ile tesirli bir şekilde eleştiremeyiz. Romanın yapısı, şüphesiz hatalı ve daha da kötü tarafı, cümlelerin zaman zaman tesirsiz oluşu, gramer hatâları, ve süslendirilmiş retorik imajlardır. Çok sayıda diğer bazı tenkidçilere göre de Dreiser'in hatâları, onun insanüstü muazzam gücüne hizmet ediyorlar. Realitenin trajikliği, yaratıcı yazarın, konuyu istediği şekilde ele almasına imkân sağlar. Dreiser, bata çıka giderek, şurada sosyal ve ekonomik eşitsizlik üzerinde durur, öte yanda sahte asalet ve korkaklığa hücum eder. Bununla beraber, ara vermeksizin, bu tecrübenin kaçınılmaz merkezine ulaşmak için içeriye doğru baskı yayar: Hayallerle harekete geçen, realite ile parçalanan beşer kalbine ulaşır. Kendisinden önce ve o zamandan beri, insanlardaki bu trajik ikileşme üzerinde, onun kadar dokunaklı duran pek az sayıda Amerikan yazarı görüldü.
Sponsorlu Bağlantılar
Başlıca karakterler
Caroline Meeber: «Kız kardeş» Carrie; kır bölgesinde büyümüş genç bir kız; hayattaki tek arzusu, düşündüğü her şeyi ele geçirmektir: Aşk, şöhret, zenginlik. Bunların hepsine mâlik olur, fakat hâlâ erişmediklerinin ve erişemeyeceklerinin özlemini çeker.
George Hurstwood: Carrie'nin sevgilisi ve kocası; nisbeten makûl bir insan; fakat iradesine karşı çıkan muhasım kuvvetlerin tesiri altında kendi kendisini yıkar.
Charles Drouet: Carrie'nin ilk sevgilisi; gezginci bir satıcının tam örneği: Zarif, şık, şehvetli, bilgisiz ve sığ.
B. ve Bn. Vance: Carrie'nin ve Hurstwood'un, New York'taki lüks hayat süren komşuları; Carrie'ye, New York'un gece hayatının iğvalarını ilkin onlar gösterirler.
Robert Ames: Dünya görmüş nazik ve sevimli bir genç; yiyecek, eğlence, ve kadınlar hakkındaki üstün zevklerinden ötürü, Carrie onu çok cazip bir erkek olarak görür.
Julia, George, ve Jessie Hurstwood: Hurstwood'un karısı, oğlu ve kızı. Hepsi de şımarık, bencil ve kinci.
Hikâye
Chicago'ya giden trende on sekiz yaşındaki Caroline Meeber, bu dinamik şehri hayalinde canlandırmağa çalışır; orada, aşk ve zenginliğe kavuşacağını umar. Trende tanıştığı Charles Drouet adındaki gezginci bir satıcının, şehri gezdirmek teklifini kabul ederek bu yoldaki ilk adımı tereddütle atar.
Fakat Carrie'nin, Drouet ile şehri gezmesinden sonra çabucak başarıya ulaşma ümitleri bir ân için ertelenir. Kız kardeşi ile birlikte küçük ve kasvetli bir dairede yaşayan Carrie, utancından Drouet'in kendisini ziyaret etmesini istemez ve bir mektup yazarak Chicago'yu başka bir zaman gezeceklerini söyler. Gayet kötü şartlar altında yaşayan kız kardeşinin durumundan şoke olan Carrie, daha iyi bir hayat sürmeğe azmeder. Şehrin canlı ekonomisi, 1899'da gelişmekte olmasına rağmen (ki Chicago'nun nüfusu o zaman yarım milyondur), tecrübesiz veya yeteneksiz kızlar için pek iş yoktur. Her gittiği yerde kapı yüzüne kapanır; nihayet, bir ayakkabı fabrikasında düşük ücretli bir iş bulur. Bu zor şartlar altında, parlak bir hayata erişemediği için ümitsizliğe kapılır. Yine de mücadele eder, fakat bir ara hastalanır ve bir kaç gün işine gidemez. Böylece, işten çıkarılır, az da olsa eline geçen beş on kuruştan da olur.Bir gün, tesadüfen Drouet'e rastlar ve Carrie' nin önünde yepyeni bir hayat açılır. Gösterişi seven biri olduğundan Drouet (Carrie, ona, ilkin, bir şövalye gözü ile bakar), Carrie'yi yemeğe, tiyatroya götürür, yeni elbiseler alır ve bundan sonra, her isteğini temin edeceğini söyler. Böylece, Drouet'm metresi olarak, Carrie, hedefine ulaşma yolunda ilk önemli adımını atar. Bir sevgili olarak Drouet, sevimli ve nazik bir insandır; fakat Carrie, kısa bir zaman sonra, onun faziletlerine sırt çevirir, aşikâr zaafları üzerinde durur. Drouet, nükteden anlamayan biridir, gösterişi sever ve genellikle alelade bir insandır.
Şurası gariptir ki, Drouet, kendi mağlûbiyetini kendisi hazırlar ve kendisinin yerini alacak George Hurstwood'a yer açar. Varlıklı ve tanınmış kimselerin gittikleri Fitzgerald ve Moy birahanesinin meneceri olan ağırbaşlı ve sevimli Hurstwood, henüz kırkına basmamış bir adamdır. Kendisine düşmanca davranan sevimsiz bir kadınla evli bulunan ve iki tamahkâr ve huysuz çocuk sahibi Hurstwood, vaktini birahanedeki arkadaşları ve müşterileri arasında geçirir. Bir gün Drouet, Carrie'yi kaygısızca ve gururla Hurstwood'la tanıştırır. Daha sonra, Hurstwood, ara sıra Carrie ve Drouet'u ziyaret eder, beraberce tiyatroya giderler ve çok geçmeden, kendisinin, Drouet'ten çok daha kaliteli bir insan olduğunu ispat eder. Bir gün, Drouet, bir iş için Chicago'dan ayrıldığı zaman, Hurstwood, Carrie'ye, centilmence yaklaşır. Carrie, kendisini bir hanım gibi reddederse de, bu, Hurstwood'u ümitsizliğe düşürmek için yeterli değildir.
Müteakip aylarda, Hurstwood'un ihtirası artar. Gayesi, kızla gönül eğlendirmek, Carrie'ninki ise evlenmektir. (Carrie, Hurstwood'un evli olduğunu bilmez.) Bu arada, Drouet ve Bn. Hurstwood, seks ortaklarının durumlarından şüphelenmeğe başlarlar. Bn. Hurstwood, evin kapısını kocasının yüzüne kapar ve boşanma dâvası açar. Drouet, Hurstwood'un evli olduğunu söyleyerek metresini yeniden kazanmak ister. Drouet, Carrie ile şiddetli bir tartışmadan sonra dahi, kirasını ödediği apartman dairesini kullanabileceğini söyler. Drouet'un bu kızgınlığı ve cömertliği karşısında Carrie, hiç bir şey söylemez, kayıtsız ve hareketsiz kalır. Dreiser, Carrie'nin «beşer ihtiraslarının kaynaklarını görebilecek durumda olmadığını söylüyor.
Biribiri ardına vuku bulan tesadüfler, plânı, dönüm noktasına getirir. îlkin, Drouet, Carrie ile barışmak için geri gelir, fakat Carrie'nin gittiğini görünce (iş aramağa çıkmıştır), kızgınlıkla terkeder. Ardından, Drouet'un bir otele girdiğini gören Hurst-wood, Carrie ve Drouet'un ayrıldıklarını, ve artık Carrie'ye sahip olabileceğini sanır. Nihayet, Hurstwood, patronunun bürosuna girdiği zaman, kasanın açık bırakıldığını ve içeride 10,000 dolar bulunduğunu görür. Parayı alır, sonra tekrar kasaya koyar, ve böylece ne yapacağını bilemez bir şekilde hareket ederken, pencereden giren rüzgâr, kasanın kapısını kapar ve 10,000 dolar Hurstwood'un elinde kalır.
Hurstwood, âdeta histeriye kapılmışcasına, Carrie'yi bulur ve ona, Drouet'un başına bir kaza geldiğini söyler. Drouet'u arıyorlarmış hissini yaratarak, Carrie ile birlikte Montreal'a (Kanada) giden bir trene biner. îlkin, bu şekilde aldatılmasına kızan Carrie, kendisini New York şehrinin cazibesine kaptırarak sesini çıkarmaz. Daha sonra da Hurstwood ile evlenmeğe razı olur. (Tabii, Hurstwood evli olduğundan, bu kanun indinde suçtur.) Hurstwood, Carrie'yi samimi olarak sever, fakat Carrie,hâdiselerin akışı ve bu adamın kendisine şu anda yakın olmasından ötürü,» Hurstwood'a, sadece küçük bir sevgi ile bağlıdır.Carrie ve Hurstwood, bu büyük şehirde yeni bir hayata başlarlar. Carrie, polislerin Hurstwood'u Montreal'de ele geçirdiklerini ve bin dolar dışında, aldığı parayı iade etmeğe mecbur bıraktıklarını bilmez. Hurstwood, bundan böyle, New York'taki hayatına, Chicago'daki başarılı hayatı için elzem unsurlardan mahrum olarak başlar; para ve şöhret. Chicago'ya ilk geldiği zaman, şehrin sokaklarında yapayalnız yürüyen Carrie gibi, Hurstwood, büyük şehrin «büyük insanların yarattığı ve küçük insanlar üzerinde çok kötü bir tesir bırakan atmosferi içinde sıkışıp kaldığını hisseder. Bu yeni cemiyette, kendisine bir yer bulmağa çalışırsa da, başarılı olamaz. Parasını, bir birahane açmak için harcar, batırır, muhtelif işlerden aldığı parayı da kumarda kaybeder; işsizlik devreleri gittikçe uzar. Hurstwood'un parası azaldıkça, bir erkek olarak itina ve otoritesi de azalır. Bir zamanlar, üstü başı üzerinde titizlikle duran bu adam, şimdi, muntazaman tıraş dahi olmaz ve Carrie, başka bir odada uyumasını söylediği zaman ses çıkarmaz. Zamanla, iş aramaktan dahi vazgeçer ve pencere kenarındaki koltuğunda saatlerce ses çıkarmadan oturur. Bir defasında, tramvay grevi sırasında, grev kırıcısı olarak dahi çalışır.öte yandan, Carrie, hayatından son derece memnundur. Bu büyük şehrin ve hareketli komşuları Vance'lerin tesiri altında, kızlık yıllarında rüyasını gördüğü maddî zevklere sahip olmanın ihtirası ile yanar. Fakat Hurstwood, kıt kanaat yaşamaları dışında, bunları temin edemeyince, ona karşı hissettiği hafif sevgi, tiksintiye döner. İstediklerine ulaşmaya azmettiğinden, bir tiyatroda şarkı söyleyenler arasına katılır, hızla yükselir ve nihayet, bir komedyen olarak yıldızlığa erişir. Artık, koltuğunda oturarak.kendisine açındırır bir tarzda, Elimden geleni yapmadım mı? diyen Hurstwood'dan ayrılmağa karar verir.
Hurstwood, böylece gittikçe düşerken, Carrie yükselir. New York'un Stuyvesant Parkında dilenmeğe mecbur kalan Hurstwood, intihar etmeyi düşünür, fakat kendini yakmaya bir gaz alevi satın almak için cebinde on beş sent'i dahi yoktur. Karlı bir kış gecesi, Carrie, etrafındaki hayranları ile tiyatrodan ayrıldığı zaman, Hurstwood, kalabalığı omuzlayarak onu görmek ister. Tiyatronun adamlarından biri, kendisini yakaladığı gibi karın üstüne iter. O gece, intihar plânını yürütmek için gerekli parayı bulur. Gariptir ki, roman sona erdiği zaman Carrie, yalnız başına koltuğunda oturur; hayattaki başarılarını, yeni sevgilisi Rob Ames'i düşünür. Zahiren başarılı olmasına rağmen, hâlâ hayatından memnun biri değildir, hâlâ erişemediği bir şeyi düşünür ve bu da, Dreiser' in dediği gibi, ebediyen, onun yetişemeyeceği kadar uzakta kalacak olan şeydir.
Tenkid
Emile Zola'nm teori ve pratiğinden çıkarılan edebî natüralizmin, romancıya verdiği rol, genellikle, tarafsız bir müşahit olarak kalması, irsiyet ve çevrenin insanlar üzerindeki etkilerini ilmî bir kayıtsızlıkla belirtmesidir. Çok sayıda tenkitçilere göre, Theodore Dreiser, Amerikan natüralistleri arasında birincisi ve en büyüğüdür. Romanlarında, iradeyi kendisine köle yapan dahilî kuvvetlerin tesirlerini anlatır. (Meselâ, Carrie'nin «ilkel kafası» ve Hurstwood'da, pişmanlığın yarattığı vücut «zehirleri.»)
Aynı şekilde, tabiî çevrenin, «insanın ruhunda ümitsizlik yaratan» güçlü tesirleri üzerinde de durur.
Maamafih, Dreiser, bu teoriye mutlak bir şekilde sadık kalmış olsa idi, Amerikan edebiyatındaki şimdiki yerini muhtemelen almış olmayacaktı. Bir defa, okuyucunun önüne koyduğu çok sayıdaki genellikle, çok fazla sayıdaki belgelerine rağmen, Dreiser, kendi ihtiraslarını veya şefkat hislerini boğa-maz. Bir ilim adamından ziyade, hisleri kuvvetli bir insan. Hurstwood'un uçurumdan aşağı nasıl gittiğini anlatırken, Dreiser, beşerin böylece küçülmesinin ne demek olduğunu kendi benliğinde hissediyor ve bunu okuyucularına anlatıyor. Kendi gençliğinde, güçlü ve başarılı olmak uğrundaki ihtirasları, Carrie'nin yükselişinde yansıyor. Gerçi onun yükselişine hayranlık duyamamazlık edemez ise de, Carrie'nin kazandığı zaferin ruhî boşlukla el ele gittiğini de biliyor. Dreiser böylece, mekanik tezi beşerîleştiriyor ve romanında, beşeriyetin daha derin, daha devamlı yönlerini, hatırdan çıkmayacak şekilde anlatıyor.
H. L. Mencken, Kız Kardeşim Carrie hakkında, «beli kırılmış» roman dedi; çünkü pek çok okuyucu için daha ilgi çekici ikinci kısmı, birinci kısmın Carrie üzerinde durduğu gibi, Hurstwood üzerinde durur. Bu tenkid, edebî ifadelerle, hiç bir zaman tatmin edici bir tarzda cevaplandırılmadı. Fakat öte yandan, Dreiser'i, sadece estetik yönleri ile tesirli bir şekilde eleştiremeyiz. Romanın yapısı, şüphesiz hatalı ve daha da kötü tarafı, cümlelerin zaman zaman tesirsiz oluşu, gramer hatâları, ve süslendirilmiş retorik imajlardır. Çok sayıda diğer bazı tenkidçilere göre de Dreiser'in hatâları, onun insanüstü muazzam gücüne hizmet ediyorlar. Realitenin trajikliği, yaratıcı yazarın, konuyu istediği şekilde ele almasına imkân sağlar. Dreiser, bata çıka giderek, şurada sosyal ve ekonomik eşitsizlik üzerinde durur, öte yanda sahte asalet ve korkaklığa hücum eder. Bununla beraber, ara vermeksizin, bu tecrübenin kaçınılmaz merkezine ulaşmak için içeriye doğru baskı yayar: Hayallerle harekete geçen, realite ile parçalanan beşer kalbine ulaşır. Kendisinden önce ve o zamandan beri, insanlardaki bu trajik ikileşme üzerinde, onun kadar dokunaklı duran pek az sayıda Amerikan yazarı görüldü.
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....