Arama

Karacaoğlan

Güncelleme: 8 Aralık 2013 Gösterim: 66.878 Cevap: 7
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
2 Ekim 2006       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Karacaoğlan

(17. Yy.)Türk halk şairi. Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmıştır. 1606' doğduğu, 1679'da ya da 1689'da öldüğü sanılmaktadır. Yaşamı üstüne kesin bilgi yoktur. Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre 17.yy'da yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüştür. Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu söylerler. Gaziantep'in Barak Türkmenleri de, Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar. Bir başka söylentiye göre Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir. Batı Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşireti onu kendinden sayar. Mersin'in Silifke, Mut, Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür. Bir menkıbeye göre de Belgradlı olduğu söylenir. Bu kaynaklardan ve şiirlerinden edinilen bilgilerden çıkarılan, onun Çukurova'da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığıdır. Adı bazı kaynaklarda Simayil, kendi şiirlerinden bazısında ise Halil ve Hasan olarak geçer. Akşehirli Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Karacaoğlan yetim büyüdü. Çirkin bir kızla evlendirilmek, babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu ve o sıralarda Çukurova'da derebeyi olan Kozanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı. İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa'ya, hatta İstanbul'a gittiğini belirten şiirleri vardır. Yine bu şiirlerinden anlaşıldığına göre, Bursa'da ev bark sahibi oldu, evlat acısı gördü. Anadolu'nun çeşitli illerini gezdiği, Rumeli'ye geçtiği, Mısır ve Trablus'a gittiği de sanılıyor. Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirdi. Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Maraş'taki Cezel Yaylası'nda doksan altı yaşında ölmüştür. En son bulgulara göre ise mezarının İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Sponsorlu Bağlantılar
Karacaoğlan Osmanlı Devleti'nin iktisadi bunalımlar ve iç karışıklıklar içinde bulunduğu bir çağda yaşamıştır. Şiirinin kaynağını, doğup büyüdüğü göçebe toplumunun gelenekleri ve içinde yaşadığı, yurt edindiği doğa oluşturur. Güneydoğu Anadolu, Çukurova, Toroslar ve Gavurdağları yörelerinde yaşayan Türkmen aşiretlerinin yaşayış, duyuş ve düşünüş özellikleri, onun kişiliği ile birleşerek âşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş getirir. Anadolu halkının 17.yy'da çektiği acılar, göçebe yaşantısının yoklukları, çileleri, çaresizlikleri, şiirinde yer almaz. Şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi, ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde beliren başka temalardır. Duygulanışlarını gerçekçi biçimde dile getirir. Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya koyar. Acı, ayrılık, ölüm temalarını işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar. Düşten çok gerçeğe yaslanır. Çıkış noktası yaşanmışlıktır. Ona göre, kişi yaşadığı sürece yaşamdan alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince eğlendirmelidir. Yaşama sevincinin kaynağı güzele, sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur. Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara seslenir. Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri görülür. Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca temalarından biridir. Yaşadığı, gezip gördüğü yörelerin doğasını görkemli bir biçimde dile getirir. Dost, kardeş bildiği, sevgilisiyle eş gördüğü, iç içe yaşadığı bu doğa, onun için sadece bir mekan olmaktan ötedir. Şiirinin başka önemli bir teması olan aşkın varoluşu, doğadaki benzetmelerle güzelleşir. Onunla yaşanan sevinç, onun getirdiği acı doğa ile paylaşılır. Sevgili, şiirinde doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Şiirlerinde yer yer sıla özlemi ve ölüm temasına da rastlanır. Sevdiğinden, ilinden, obasından ayrı düşüşü özlemle dile getirir, yakınır. Ölüm de, ayrılık ve yoksullukla eş tuttuğu bir derttir. Doğa temasının yanı sıra şirinin asıl odak noktasını oluşturan aşk/sevgili kavramını, âşık şiirinin geleneksel kalıpları dışında bir söyleyişle ele alır. Onun için sevgili, düşlenen, bin bir hayal ile var edilen, ulaşılmazlığın umutsuzluğuyla adına türküler yakılan bir varlık değildir; doğa ve insan ilişkileri içindedir. Onu, yaşamdan ve bu ilişkilerden soyutlamadan verir. İlk kez onun şiirinde sevgililerin adları söylenir: Elif, Anşa, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, Hatice...Karacaoğlan bunların kimine bir pınar başında su doldururken, kimine helkeleri omuzunda suya giderken, kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur. Gönlü bir güzel ile eylenmez, bir kişiye bağlanmaz. Uçarılık, onun duygu dünyasının şiirsel söyleyişine yansıyan en belirgin yanıdır. Erotizm, şiirine sevmek ve sevişmek olgusuyla yansır. Kanlı-canlı sevgili, cinsellik motifleriyle daha da belirginleşir, şiirinde etkileyici bir biçimde yer eder. Onun sevgiye ve kadına bakış açısı, âşık şiirine yenilik getirir ve bu gelenek içinde etkileyici bir özellik taşır. Tanrı kavramı ve din teması şiirinde önemlice bir yer tutmasa bile, bu konudaki yaklaşımıyla da kendi şiir geleneğine yine değişik bir bakış açısı getirmiş ve sonraki kuşaklar üzerinde etkileyici yönlendirici olmuştur.

Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı'nın etkisinden uzak kalmıştır. Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma diliyle yazmıştır. Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanır. Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur. Bu da onun şiirine ayrı bir renk katar. Bu sözcüklerin bir çoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle, söylenişlerini bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır. Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de redifi kullanmıştır. Hece ölçüsünün 11'li (6+5) ve 8'li (4+4) kalıplarıyla yazmıştır. Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine başvurduğu da görülür. Mecaz ve mazmûnlara çokca başvurması, söyleyişini etkili kılan önemli öğelerdir. Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur. Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemlice yer tutar. Bunların her birinde açık, anlaşılır bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur. Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet'ten etkilenmiş, şiirleriyle Âşık Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18.yy ve şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran'ı, 19.yy şairlerinden de Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem'î ve Yeşilabdal'ı etkilemiştir. Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden R.T. Bölükbaşı, F.N. Çamlıbel, K.B. Çağlar, A.K. Tecer ve C. Külebi, Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir. Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan'ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir.

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

*************

Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'dan özge sevdiğim mi var

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen KisukE UraharA; 26 Ocak 2008 18:56
Biyografi Konusu: Karacaoğlan nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
26 Ocak 2008       Mesaj #2
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Karacaoğlan
Yaşamına dair görüşler
Osmaniye'nin Düziçi ilçesinin Farsak köyünde doğduğu rivayet edilir. [Gaziantep]]'in Barak Türkmenleri de, Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar.Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda görüşler var. Hatta aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan'ın varlığı bile savunuluyor.
Sponsorlu Bağlantılar

Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin'in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli'nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan'ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17'nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan Paşa'nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan söz eder.

Şiirlerinin özellikleri

Karacaoğlan'ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı.Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarındandır. Birçok şiiri de bestelendi.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Kasım 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Karacaoğlan
MsXLabs.org & Temel Britannica

Karacaoğlan, 17. yüzyılda yaşadığı sanı­lan bir âşıktır. Deyişleri günümüzde de halk arasında yaygınlığını korumakta, söyleyişin­deki canlılık ve dilindeki arılıkla yüzlerce yıldır etkisini yitirmeden yaşamaktadır.
Doğum ve ölüm tarihleri bilinmediği gibi asıl adıyla ilgili kuşkular da vardır. 16. yüzyıl­dan kalma bazı tarihsel kaynaklarda adı geçtiği için Karacaoğlan'ın bu yüzyılda yaşa­mış olduğunu ileri sürenler bulunduğu gibi bu yüzyılda bir başka Karacaoğlan'ın daha yaşa­mış olduğunu ileri sürenler de vardır. Asıl adının Sımayıl (İsmail), Halil ya da Hasan olduğu yolundaki görüşler de kesinlik taşı­maktan uzaktır.
Yaşamı ve kimliği ile ilgili bilgiler yetersiz ve çelişkilidir; ama bilinen bir Karacaoğlan kimliği vardır. Bu kimliğe göre Karacaoğlan Adana, İçel, Kahramanmaraş, Gaziantep, Halep yöreleri ile İç Anadolu'nun bazı yerle­rini gezip dolaşan göçebe bir Türkmen obası­nın üyesiydi. Şiirlerinde geçen ve ancak gezip gören birinin bilebileceği kadar çok yöresel dağ, pınar ve yayla adları onun dilinde, kendi çevresinden söz eder gibi geçer. Âşıklık gele­neğinin göçebe Türkmen âşıkları zincirinde baş halkayı oluşturan Karacaoğlan, şiirlerinde güzelleri överken soyut benzetmeler yerine, doğadan alınma benzetmeler kullanır. Onun şiirinde güzelin duruşu güvercine', yürüyüşü turna ve kekliğe, boynunun güzelliği ördeğe, bakışı ceylan ve şahine, yanaklarının allığı elmaya, boyunun uzunluğu serviye, dudakla­rının kırmızılığı kiraza, sesi ise bülbüle ve kumruya benzetilir.
Karacaoğlan, şiirlerinde insanlara öğütler verirken doğal olayların oluş biçiminden ve sonuçlarından da örnekler sunar. Göçebe Türkmen yaşayışının düşünce zenginliklerini dizelerine bilgece yansıtır. Şiirlerinin bütünü göz önünde bulundurulunca Karacaoğlan yal­nız saz çalıp türküler söyleyen bir âşık olarak değil halkın binlerce yıllık bilgi, görenek ve davranış birikimini ustaca yansıtan bir halk bilgesi olarak karşımıza çıkar.
Karacaoğlan'ın dili Anadolu'nun güney, güneydoğu ve bazı orta kesimlerinde kullanı­lan Türkmen ağzıdır. Karacaoğlan'ın klasik Osmanlı şiirinden ve bu şiirde kullanılan dilden etkilenmemiş olması. Türkmen ağzına özgü sözcük ve deyimleri sıkça kullanması, âşık şiirinde bir geleneğin de başlangıcı ol­muştur. 17. yüzyıldan sonra yetişen Dadaloğ-lu, Deli Boran, Cingözoğlu, Seyit Osman, Beyoğlu, Derdiçok gibi âşıklarda Karacaoğlan etkisi açık bir biçimde görülür.
Karacaoğlan'ın yaşamı, yaşadığı aşk serü­venleri ve şiirleriyle ilgili olarak halk arasında birçok öykü ve söylence yaratılmış, ünü ve şiirleri Orta Asya, Azerbaycan, Kırım ve Balkan ülkelerine kadar yayılmıştır. Yapıtları 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türk aydınlarının dikkatini çekmiş, yaşamı, sanatı ve şiirleri ilk kez Sadeddin Nüzhet Ergun tarafından Karacaoğlan (1927) adıyla kitaplaştırılmış, bu ça­lışma daha sonra yeniden ve daha kapsamlı bir biçimde yayımlanmıştır. Bu ünlü Türkmen âşığı ile ilgili 20'den fazla kitap yayımlanmışsa da elde edilen son bilgileri, belgeleri ve yeni şiirleri içerdiğinden Cahit Öztelli'nin Karaca-oğlan Bütün Şiirleri (1970) adlı kitabı günü­müzde de önemini korumaktadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ocak 2012       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Karacaoğlan, 17. yüzyılda yaşadığı sanı­lan bir âşıktır. Deyişleri günümüzde de halk arasında yaygınlığını korumakta, söyleyişin­deki canlılık ve dilindeki arılıkla yüzlerce yıldır etkisini yitirmeden yaşamaktadır.
Doğum ve ölüm tarihleri bilinmediği gibi asıl adıyla ilgili kuşkular da vardır. 16. yüzyıl­dan kalma bazı tarihsel kaynaklarda adı geçtiği için Karacaoğlan'ın bu yüzyılda yaşa­mış olduğunu ileri sürenler bulunduğu gibi bu yüzyılda bir başka Karacaoğlan'ın daha yaşa­mış olduğunu ileri sürenler de vardır. Asıl adının Sımayıl (İsmail), Halil ya da Hasan olduğu yolundaki görüşler de kesinlik taşı­maktan uzaktır.
Yaşamı ve kimliği ile ilgili bilgiler yetersiz ve çelişkilidir; ama bilinen bir Karacaoğlan kimliği vardır. Bu kimliğe göre Karacaoğlan Adana, İçel, Kahramanmaraş, Gaziantep, Halep yöreleri ile İç Anadolu'nun bazı yerle­rini gezip dolaşan göçebe bir Türkmen obası­nın üyesiydi. Şiirlerinde geçen ve ancak gezip gören birinin bilebileceği kadar çok yöresel dağ, pınar ve yayla adları onun dilinde, kendi çevresinden söz eder gibi geçer. Âşıklık gele­neğinin göçebe Türkmen âşıkları zincirinde baş halkayı oluşturan Karacaoğlan, şiirlerinde güzelleri överken soyut benzetmeler yerine, doğadan alınma benzetmeler kullanır. Onun şiirinde güzelin duruşu güvercine', yürüyüşü turna ve kekliğe, boynunun güzelliği ördeğe, bakışı ceylan ve şahine, yanaklarının allığı elmaya, boyunun uzunluğu serviye, dudakla­rının kırmızılığı kiraza, sesi ise bülbüle ve kumruya benzetilir.
Karacaoğlan, şiirlerinde insanlara öğütler verirken doğal olayların oluş biçiminden ve sonuçlarından da örnekler sunar. Göçebe Türkmen yaşayışının düşünce zenginliklerini dizelerine bilgece yansıtır. Şiirlerinin bütünü göz önünde bulundurulunca Karacaoğlan yal­nız saz çalıp türküler söyleyen bir âşık olarak değil halkın binlerce yıllık bilgi, görenek ve davranış birikimini ustaca yansıtan bir halk bilgesi olarak karşımıza çıkar.
Karacaoğlan'ın dili Anadolu'nun güney, güneydoğu ve bazı orta kesimlerinde kullanı­lan Türkmen ağzıdır. Karacaoğlan'ın klasik Osmanlı şiirinden ve bu şiirde kullanılan dilden etkilenmemiş olması. Türkmen ağzına özgü sözcük ve deyimleri sıkça kullanması, âşık şiirinde bir geleneğin de başlangıcı ol­muştur. 17. yüzyıldan sonra yetişen Dadaloğ-lu, Deli Boran, Cingözoğlu, Seyit Osman, Beyoğlu, Derdiçok gibi âşıklarda Karacaoğlan etkisi açık bir biçimde görülür.
Karacaoğlan'ın yaşamı, yaşadığı aşk serü­venleri ve şiirleriyle ilgili olarak halk arasında birçok öykü ve söylence yaratılmış, ünü ve şiirleri Orta Asya, Azerbaycan, Kırım ve Balkan ülkelerine kadar yayılmıştır. Yapıtları 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türk aydınlarının dikkatini çekmiş, yaşamı, sanatı ve şiirleri ilk kez Sadeddin Nüzhet Ergun tarafından Karacaoğlan (1927) adıyla kitaplaştırılmış, bu ça­lışma daha sonra yeniden ve daha kapsamlı bir biçimde yayımlanmıştır. Bu ünlü Türkmen âşığı ile ilgili 20'den fazla kitap yayımlanmışsa da elde edilen son bilgileri, belgeleri ve yeni şiirleri içerdiğinden Cahit Öztelli'nin Karaca-oğlan Bütün Şiirleri (1970) adlı kitabı günü­müzde de önemini korumaktadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ocak 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

*************

Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'dan özge sevdiğim mi var
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
24 Temmuz 2012       Mesaj #6
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Karacaoğlan (1606, ?-1679, ?)
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Halk şairi. Şiirlerinden, daha çok Orta Anadolu'da ve Toroslar ile Gâvur Dağları yörelerinde yaşadığı anlaşılmaktadır. Doğduğu yer üzerinde çeşitli söylentiler vardır. Kozan dolaylarındaki Kökçe (Gökçe) Köyü, Çankırı'nın Mecitözü ilçesine bağlı Mamail Köyü, Erzurum çevreleri ve Adana'nın Bahçe ilçesine bağlı Farsak Köyü'nde doğduğu söylenir. Şiirlerinin dili, yaşadığını belirttiği çevrelere göre Türkmen olduğu anlaşılmaktadır. Şiirlerini arı Türkçe ile yazmış, aruz ölçüsünü hiç kullanmamıştır. Öz ve biçim gibi şiirin temel ögelerini birleştirmede gösterdiği başarı onu halk şiirimizin en büyük ustaları katına yüceltmiştir. Değerlerinden bir şey yitirmeden günümüze kadar gelen şiirleri, köyde kentte okunmuş, her yüzyılda kendisinden sonra gelen şairler, ustalıklarından yararlanmışlardır. Genellikle kullandığı 6 + 5, 4 + 4 ölçülerinin bir örnek sesine sığınmayan Karacaoğlan, dünyaya, doğaya, insanlara değişik gözle bakmasını bilmiş, işlediği temalarda, öteki halk şairleri gibi, sınırlı olsa bile yeni ögeler bulmuştur. II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerindeki kuşakların güçleri sınırlı (Rıza Tevfik, Faruk Nafiz) şairleriyle birlikte Necip Fazıl ve daha sonra Cahit Külebi, Orhan Veli gibi dilimize katkıları olan şairlere yeni birleştirim olanakları kazandırmıştır. Sadettin Nüzhet, Prof. Köprülü vb. araştırmacılar, sanatı, ilişkileri üzerinde çeşitli araştırmalar yapmışlar, Yaşar Kemal "Üç Anadolu Efsanesi" (1967) kitabında yaşamının öyküsünü yazmıştır.
In science we trust.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ocak 2013       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Düzeltme: Farsak Köyü; Adana'ya değil, Osmaniye'nin Düziçi ilçesine bağlıdır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Aralık 2013       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Karacaoğlan’ın 17′nci yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda farklı görüşler var. Ayrıca aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan’ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin’in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli’nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan’ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17′nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan paşa’nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan söz eder.


Karacaoğlan’ın şiirleri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır.

Karacaoğlan, Türk âşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanın derinden etkilenmesine neden olmuştur. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli’nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarından. Birçok şiiri bestelendi.

YÜRÜ BİRE YALAN DÜNYA

Yürü bire yalan dünya

Sana konan göçer bir gün

İnsan bir ekine misal

Seni eken biçer bir gün

Ağalar içmesi hoştur

O da züğürtlere güçtür

Can kafeste duran kuştur

Elbet uçar gider bir gün

Aşıklar der ki n’olacak

Bu dünya mamur olacak

Haleb’i Osmanlı alacak

Dağı taşa katar bir gün

Yerimi serin bucağa

Suyumu koyun ocağa

Kafamı alin kucağa

Garip anam ağlar bir gün

Yer yüzünde yeşil yaprak

Yer altında kefen yırtmak

Yastığımız kara toprak

O da bizi atar bir gün

Bindirirler cansız ata

İndirirler tuta tuta

Var dünyadan yol ahrete

Yelgin gider salın bir gün

Karac’oğlan der nasıma

Çok işler gelir başıma

Mezarımın baş taşına

Baykuş konar öter bir gün

******

ELİF

İncecikten bir kar yağar

Tozar Elif Elif diye

Deli gönül abdal olmuş

Gezer Elif Elif diye

Elif’in uğru nakışlı

Yavru balaban bakışlı

Yayla çiçeği kokuşlu

Kokar Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar

Gamzesi bağrıma batar

Ak elleri kalem tutar

Yazar Elif Elif diye

Evlerinin önü çardak

Elif’in elinde bardak

Sanki yeşil başlı ördek

Yüzer Elif Elif diye

Karac’oğlan eğmelerin

Gönül sevmez değmelerin

İliklenmiş düğmelerin

Çözer Elif Elif diye

******

YEŞİL BAŞLI GÖVEL ÖRDEK

Yeşil başlı gövel ördek

Uçar gider göle karşı

Eğricesin tel tel etmiş

Döker gider yâre karşı

Telli turnam sökün gelir

İnci mercan yükün gelir

Elvan elvan kokun gelir

Yâr oturmuş yele karşı

Şahinim var bazlarım var

Tel alışkın sazlarım var

Yâre gizli sözlerim var

Diyemiyom ele karşı

Hani Karac’oğlan hani

Veren alır tatlı canı

Yakışmazsa öldür beni

Yeşil bağla ala karşı

******

VAR GİT ÖLÜM

Ölüm ardıma düşüp de yorulma

Var git ölüm bir zaman da gene gel

Akıbet alırsın komazsın beni

Var git ölüm bir zaman da gene gel

Şöyle bir vakitler yiyip içerken

Yiyip içip yaylalarda gezerken

Gene mi geldin ben senden kaçarken

Var git ölüm bir zaman gene gel

Çıkıp boz kurtlayın ulaşamadım

Yalan dünya sana çıkışamadım

Eşimle dostumla buluşamadım

Var git ölüm bir zaman da gene gel

Karac’oğlan der ki derdim pek beter

Bahçede bülbüller şakıyıp öter

Anayı atayı dün aldın yeter

Var git ölüm bir zaman gene gel

Benzer Konular

21 Ocak 2012 / bayram Soru-Cevap
25 Şubat 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
9 Ekim 2008 / Pasakli_Prenses Mitoloji
3 Ocak 2012 / xaxaxaxa Soru-Cevap
12 Şubat 2011 / TARİHÇİ Soru-Cevap