Arama

Orhan Pamuk

Güncelleme: 20 Şubat 2013 Gösterim: 27.326 Cevap: 8
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
12 Ekim 2006       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Orhan Pamuk

Sponsorlu Bağlantılar
Orhan Pamuk, yazar (d. 1952-İstanbul). Romanları pek çok dile çevrilmiş, ödüller almıştır. Postmodern romancılar arasında sayılmaktadır. Orhan Pamuk, 2006 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir.

İstanbulun tanınmış burjuva ailelerinden birinin son çocuğu olarak Nişantaşı'nda doğdu. Babası IBM firmasının Türkiye bölümünde genel müdürlük yapmış olan Gündüz Pamuk, annesi 1700'lü yıllarda Girit valiliği yapmış olan İbrahim Paşa'nın soyundan Şeküre Hanımdır.
Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları (1982) kitabındaki gibi bir ev ve ailede, İstanbul'un Nişantaşı semtinde büyüdü. Uzun yıllar ressam olma hayali kurarak Robert Kolej'de okudu. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okurken, mimar ya da ressam olamayacağına karar verip okulu bıraktı. Devam zorunluluğu olmadığı için yazıya daha çok vakit ayırabileceğini düşünerek İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü'ne girdi ve buradan mezun oldu. Bu mesleği Kar romanı dışında hiç yapmamıştır.
1985-1988 yılları arasında Iowa Üniversitesi tarafından verilen "International Writing Program" (IWP) kursuna katıldı. Amacı dünyanın değişik bölgelerinden gelen ve gelecek vaat eden yazarların Amerikan hayatını tanımaları ve kitaplarını yazabilecek güzel bir ortama kavuşmaları olan kurs sonrasında kendi deyimiyle "hayatı değişti". İlk kitabından itibaren yurtiçinde ve yurtdışında ödüller aldı. Kitapları hem çok sattı hem de edebi açıdan olumlu tepkiler aldı.
Orhan Pamuk, insan hakları, düşünce özgürlüğü, demokrasi ve benzeri konulardaki düşüncelerini makaleler ve söyleşiler yoluyla aktarmaktadır. Yazar, Kürt sorunu ve Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili bazı sözleri nedeniyle yargılanmıştır.
Orhan Pamuk, Kar kitabını, Türkiye'nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır.
vardır. Bu senaryo, Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler ve Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosuKara Kitap romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır. Benim Adım Kırmızı 34 dile çevrilmiş, Kar adlı kitabı Amerika'da 2004 yılında "yılın en iyi 10 kitabından biri" olarak gösterilmiştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen KisukE UraharA; 3 Şubat 2008 12:37
Biyografi Konusu: Orhan Pamuk nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
AsLaN_YüreKLi - avatarı
AsLaN_YüreKLi
Ziyaretçi
13 Ekim 2006       Mesaj #2
AsLaN_YüreKLi - avatarı
Ziyaretçi
Biraz da Nobel'den konuşalım!
  • Türk edebiyatının en çok tartışılan isimlerinden biri olan Pamuk, Türk edebiyatına en büyük hediyeyi verdi
  • KÜLTÜR-SANAT

Türk edebiyatında postmodern yazının ilk temsilcilerinden olan Orhan Pamuk, Türkiye'ye Nobel'i getiren ilk yazar oldu.
Sponsorlu Bağlantılar
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nce dün öğleden sonra 14.00 sıralarında Stockholm'de yapılan açıklamada, Pamuk'un bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandığı belirtildi. Akademinin açıklamasında, 2006 Nobel Edebiyat Ödülü'nün 'kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbirleriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan' Pamuk'a verildiği ifadesi yer aldı.

  • Favori gösteriliyordu
Son 5 - 6 yıldır adı hep Nobel Edebiyat Ödülü için geçen isimler arasında yer alan Pamuk'a 2005'te bir İsveç gazetesine Kürtler ve Ermenilerle ilgili verdiği demeç nedeniyle dava açılmış, yazarın bu sözleri Nobel alabilmek için söylediği iddia edilmişti.
Geçen yılki Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan İngiliz yazar Harold Pinter, haberi aldıktan sonra ödülün kendisine neden verildiğini anlamadığını, Nobel'i Orhan Pamuk'un hak ettiğini söylemişti.
Bu yılki ödülün açıklanması öncesinde, Nobel'e en yakın aday olarak Pamuk gösteriliyordu. Eserleri tüm dünyada 45 dile çevrilen Pamuk bu yıl Adonis, Ryszard Kapuscinski, Joyce Carol Oates, Ko Un ve Philip Roth gibi rakiplerini geride bıraktı.
Geçen yıl bir İsviçre gazetesinde Orhan Pamuk'tan "geleceğin Nobel Edebiyat Ödülü adayı" olarak söz eden AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, tebrik mesajında Pamuk'u, "arkadaşı ve hayranı olarak kutladığını" bildirdi.

  • Ödül tüm yapıtlarına verildi
Türkiye'de Pamuk'un kitaplarını yayımlayan İletişim Yayınları'ndan yapılan açıklamada "Pamuk modern romanın dünyadaki en önemli temsilcilerinden biridir. Bu nedenle, Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanması çok olağandır. Yayıncısı olarak Pamuk'u kutluyoruz. Pamuk'a verilen bu ödül edebiyatımız için kıvanç vericidir. Bize bu onuru yaşattığı için kendisine teşekkür ederiz" denildi.
1901'den bu yana verilen Nobel Edebiyat Ödülü, yazara bir yapıtından dolayı verilmiyor; ödül jürisi yazarın tüm yapıtlarını göz önünde bulunduruyor. Yazarın yapıtlarındaki tutarlılık ve yetkinlik düzeyi değerlendiriliyor. Elde bir aday listesi de bulunmuyor.



'Sevinçli ve gururluyum'
  • DIŞ HABERLER SERVİSİ
Nobel Ödülü'nü kazandıktan sonra CNN International'ın sorularını yanıtlayan Orhan Pamuk, çok sevindiğini ve gururlandığını söyledi. Kızına dün telefon ederek, "Çok iyi bir haberim var" dediğini, ancak telefon bağlantısının kesilmesinden dolayı daha fazla konuşamadığını anlatan Pamuk, ödülü almak için Stockholm'e birlikte gideceğini ifade etti.
Pamuk, medeniyetler çatışmasına inanmadığını belirterek, "Medeniyetler çatışması fena bir fikir, kötü bir fikir. Benim kitaplarım bunları anlatıyor. Türk kültürü farklı kültürlerin bir arada uyum sağlayabildiğinin kanıtıdır" dedi. Türkiye'nin rotasının Avrupa olduğunu üstüne basarak vurgulayan Pamuk, "Türkiye, Avrupa'ya kesinlikle girecektir" ifadesini kullandı. Pamuk, sorunların üstesinden gelmek için tam ifade özgürlüğüne, tam insan haklarına sahip olmanın ve tam demokrasinin uygulanmasının gerekli olduğunu savundu. Pamuk, Fransız Ulusal Meclisi'nde dün kabul edilen "Ermeni soykırımını inkara ceza verilmesi"ni öngören yasa tasarısıyla ilgili olarak yorum yapmaktan kaçındı.
Pamuk, İsveç gazetesi Svenska Dagbladet'in sorularını telefonla yanıtladı. Gazetenin internet sitesine göre Pamuk, "Çok mutluyum. Nobel'i kazanmaktan büyük onur duydum. Ödülü almak için Stockholm'e gideceğim" dedi.
  • AP'ye de konuştu
ABD'de bulunan Pamuk, AP Ajansı'na telefonla verdiği demeçte de, "Bu ödülü yalnızca şahsi bir onur olarak değil, temsilcisi olduğum Türk kültür ve edebiyatına layık görülmüş bir onur olarak değerlendiriyorum" dedi. Pamuk, yerel saatle 07.00 dolaylarında telefonla aranarak ödülü kazandığının bildirildiğini, bu telefonla uyandırıldığı için o sırada biraz uykulu olduğunu kaydetti.


İlk ödülünü 23 yaşında aldı
Pamuk 1952'de İstanbul'da doğdu. Pamuk, üç yıllık New York deneyimi hariç hep İstanbul'da yaşadı. Robert Kolej'deki eğitiminin ardından bir süre İstanbul Teknik Üniversitesi'ne devam etti. Pamuk, 1977'de İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksekokulu'ndan mezun oldu. Yazar, ilk ödülünü henüz 23 yaşındayken aldı. 1975'te Antalya Altın Portakal Film Festivali ile birlikte düzenlenen ve jürisinde Erdal Öz'ün de bulunduğu öykü yarışmasına katılan Pamuk, 3.'lük ödülünü kazandı.
Pamuk, Türk edebiyat dünyasına 1979 Milliyet Roman Yarışması'nda kendisine1.'lik ödülünü getiren "Cevdet Bey ve Oğulları" isimli romanıyla adım attı. Ödüllü romanını ancak 1982'de yayımlatabilen Pamuk, aynı kitapla 1983 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü de aldı. Pamuk, Antalya Altın Portakal'dan sonra Öz ile tanıştı. Pamuk ve Öz'ün ilerleyen dostlukları, Can Yayınları'nın da kurulmasıyla birlikte bir yazar - yayıncı ilişkisine dönüştü. Pamuk'un "Sessiz Ev", "Beyaz Kale" ve "Kara Kitap" romanlarının ilk baskıları Can Yayınları'nca yapıldı. Pamuk, 1992'de "Kara Kitap"taki bir bölümü Ömer Kavur tarafından "Gizli Yüz" adıyla beyaz perdeye taşındı.
Pamuk, daha sonra İletişim Yayınları ile çalışmaya başladı. "Yeni Hayat", 1994'te basıldı. Kitap şu ana kadar toplam 69 baskı yaptı. Yazarın sırasıyla "Benim Adım Kırmızı", "Öteki Renkler, Seçme Yazılar ve Bir Hikâye" ve "Kar" isimli kitaplarını da yayımlayan yayınevi, "Kara Kitap"ın yayımlanışının 10. yılı olan 2000'de eseri, yazarın not ve çizimleriyle birleştirerek özel bir cilt halinde yayımladı.
1991'de kızı Rüya doğdu. Sigarayı bıraktıktan sonra "Öteki Renkler" kitabında sigara ile ilişkisini yazdı.

Edebiyatın önü açıldı
Nobel Türk edebiyat dünyasında sevinçle karşılanırken, bazı yazarlar ödüle tepki gösterdi. Ödülün Türk edebiyatının önünü açacağını düşünen yazarlar Pamuk'u tebrik etti. Bazı yazarlar ödülü 'Ermeni soykırımı' iddialarıyla ilişkilendirdi.

Yaşar Kemal: Sevgili Orhan, seni yürekten kutlarım. Hak ettiğin bu ödülü almana çok sevindim. Bundan böyle de aynı tutkuyla yeni romanlar yazacağına güveniyorum. İnandıklarının ardında da inatla durmaya devam edeceğine hiç kuşkum yok. Sevgilerimle...
Özdemir İnce: Orhan Pamuk sıradan bir yazardır. Türk edebiyatı roman ödülünü kazanmadı. Orhan Pamuk'a Nobel ödülü verildi. Nobel kazanmış olan Pamuk, Ermeni soykırımını kabul ediyor. Türkiye satışa çıkarılmıştır, Türk tarihi açık artırmayla satılmıştır. Açık artırmanın en sıfır noktasında satılmıştır. Bundan dolayı utanç duyuyorum.
Murathan Mungan: Türkçe yazan bir romancı bu ödülü aldığı için sevindim. Bu ödül bir ölçüde Türk edebiyatına verilmiş bir ödüldür. Keyfini çıkarmaktan yanayım.
Enis Batur: Herkes gibi sevinçliyim.
Zülfü Livaneli: Pamuk'a bu ödülün verilmesiyle 'Türkiye'nin çağdaş, güçlü bir edebiyatı olduğu tekrar kanıtlanmış oldu."
Pınar Kür: Tebrik ediyorum. Şaşırmadığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü yaş olarak Nobel yaşına gelmiş değil bir kere. İkincisi adı edebiyat ödülü olmasına rağmen, genelde politik nedenlerin ağır bastığı bir ödül olarak biliniyor. Dolayısıyla günümüzde Türkiye'nin çok gündemde olması, özellikle bir etken olmuş olabilir. Ama Ermeni soykırımı meselesinin Fransız parlamentosundan geçtiği gün "Ermeni soykırımı vardır" diyen bir Türk yazarına Nobel'in verilmesini talihsizlik olarak görüyorum.
Tahsin Yücel: Ayrıntılara girmek istemiyorum. Kutluyorum.
Ahmet Oktay: Kutlamamız gerekir. Dilerim bu ödül bütün Türk yazarlarına, şairlerine dünya kamuoyunda daha ciddi bir ilgi uyanmasına vesile olur.
Gülten Akın: Ödülün hem Pamuk hem Türk edebiyatı adına bir mutluluk olduğunu düşünüyorum. Ödülü niçin vermiş olurlarsa olsunlar, sonuçta hepimiz için mutluluk verici.
Demir Özlü: Bir şey söylemek istemem, çünkü çok erken.
İlhan Berk: Bizim için onur bu. Orhan Pamuk'un kazanmasıyla gurur duydum. Hayırlı olsun.
Latife Tekin: Doğrusu ben çok sevindim. Aslında bundan herkesin sevinç duyması gerektiğini düşünüyorum. Keyfini çıkarmamız gerekiyor hep birlikte.
Perihan Mağden: Ben bir kere çok sevindim, çünkü benim iyi bir arkadaşım dünyanın en önemli edebiyat ödülünü aldı. Türkçe yazan bir yazarın almasının çok mühim olduğunu düşünüyorum. Türkiye ile ilgili bakışı değiştirecek bu ödül. Her şeyin önünü açacak bir gelişme ve Orhan'ın ziyadesiyle de hak ettiğini düşünüyorum.
Vecdi Sayar (PEN Türkiye Başkanı): Büyük mutlulukla karşıladık. Bu ödülle ilgili farklı yorumlar yapılabilir, yapılacaktır. Ama bu ödülün Türk edebiyatına ciddi katkıları olacağını düşünüyorum.

  • Türkçe'deki kitapları
Cevdet Bey ve Oğulları (1982)
Sessiz Ev (1983)
Beyaz Kale (1985)
Kara Kitap (1990)
Gizli Yüz (senaryo-1992)
Yeni Hayat (1994)
Benim Adım Kırmızı (1998)
Öteki Renkler: Seçme Yazılar ve Bir Hikaye (1999)
İstanbul: Hatıralar ve Şehir (2003)
  • KAZANDIĞI ÖDÜLLER
1975 Altın Portakal Hikâye Ödülü
1979 Milliyet Roman Yarışması Ödülü "Karanlık ve Işık" (Daha sonra 'Cevdet Bey ve Oğulları' adıyla yayımlandı. Pamuk, ödülü Mehmet Eroğlu ile paylaştı.)
1983 Orhan Kemal Roman Ödülü "Cevdet Bey ve Oğulları"
1984 Madaralı Roman Ödülü "Sessiz Ev"
1990 Independent Yabancı Roman Ödülü (İngiltere) "Beyaz Kale"
1991 Prix de la Decouverte Europeene (Fransa) "Sessiz Ev" (Fransızca çevirisi nedeniyle)
1991 Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi Senaryo Ödülü "Gizli Yüz"
2002 Prix du Meilleur Livre Etranger (Fransa) "Benim Adım Kırmızı"
2003 Premio Rinzane Cavour (İtalya) "Benim Adım Kırmızı"
2005 Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü (Almanya)
2005 Prix Medicis Etranger (Fransa) "Kar"
2006 Nobel Edebiyat Ödülü


sehrazat2415 - avatarı
sehrazat2415
Ziyaretçi
25 Ocak 2007       Mesaj #3
sehrazat2415 - avatarı
Ziyaretçi
Orhan Pamuk sizce neden Nobel Ödülü aldı?
cevap çok basit..çünkü o kitabında türkler kürtler ve ermenilere soykırım yapmıştır dedi..juri üyelerinin çoğunluğu fransız olan ve ermenilere en büyük desteği fransanın verdiği juriler dolasıyla dikkatleri buraya çekmek için orhan pamuk a ödülü verdiler..ama türkler hiç bir millete zulmetmemiştir diyen. türk kürt kardeştir diyen ..erperyalist güçler olan abd ve ab..nin türklere ve tüm islam alemine çok büyük oyunlar oynadığını söyleyen haydar baş sonuncu oldu..demekki önemli olan abd ab. nin oyunlarında bir oyuncu olmakmış..canım sıkıldı nöbel ödülü almak istiyorum diyen varsa ..taktik belli....all2

Orhan Pamuk tartışması
Radikal - 24 Şubat 2005


Orhan Pamuk Nobel için vatan haini profilini çizmek zorunda' tezini anlamak çok zor. Nobel alsa da, almasa da Orhan Pamuk azımsanacak bir yazar değil, utanılacak bir yazar hiç değil...


JALE PARLA

Sanıyorum bundan iki ay önceydi. Benim de dahil olduğum bir Robert Kolej 68 mezunları sitesinde, birkaç gün boyunca, birkaç kişi tarafından sürdürülen bir Orhan Pamuk nefreti mektuplaşması oldu. Tepki gene bugünlerdeki gibiydi:
Orhan Pamuk, bu kez Amerika'da bir üniversitede konferans verirken, Türkiye'nin, özellikle de Doğu'sunun tekin bir yer olmadığını, Kar romanını Kars'ta yazarken tedirgin olduğunu ve hatta yayınevi tarafından korunduğunu söylemiş. Kolejli arkadaşlarım çok kızgındı. ABD'de böyle konuşan Orhan Pamuk asıl oraların ne tekinsiz yerler olduğunu bilmezden mi geliyordu? Neden? Çünkü Nobel armağanını istiyordu ve bunun için de Türkiye'yi karalaması gerektiğini düşünüyordu. 'Dışarıda böyle konuşmak, bırakın bir vatansevere, düzgün bir insana yakışır mıydı? Oysa aynı günlerde, Kızıltepe'de on iki yaşında bir çocuğun vücudundan yaşından çok kurşun çıkmıştı. Bugünlerde de öğrendik ki, bu cinayeti işleyenler, görevlerine iade edilmişlerdir.

'Fikir suçu'na ceza

Anlaşılan, konuşmanın içeride ve dışarıda izin verilecek ton ve üslubu, bu kültürde önemli kurallara bağlı. Çünkü öğrendiğime göre, Türk Ceza Kanunu'nda da, son değişikliklere kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı fikir suçu işlemek, eğer bu suç yurtdışında işlenmişse, iki misli cezaya tabiymiş. Fikir suçu diye ceza kesmek faşist bir uygulamadır; yurtiçi ve yurtdışı ayırımı yaparak ceza kesmek, daha da faşist bir uygulamadır. Son günlerde basının giriştiği Orhan Pamuk'tan nefret edelim kampanyasında da çok vurgulanan hususlardan biri bu: Türkiye hakkında yurtdışında kötü konuşmak. İkinci bir husus, Ermeni kıyımının tarihsel bir vakıa olduğunu söylemek.
Üçüncüsü de -bunun sol ve liberal kesimi rencide ettiği anlaşılıyor- bu tür şeyleri Türkiye'de 'neredeyse hiç kimsenin dile getirmediği' ve gene, Kars'ın tehlikeli bir yer olduğuna ilişkin, Orhan Pamuk'un söylemiş olduğu yalan. Bunları, yani, insan hakları ihlallerini, Doğu'da gerçekleşmiş işkence ve katliamları, neredeyse hiç kimsenin dile getirmediğini söylerken Orhan Pamuk'un haksızlık ettiğini düşünmüyorum.
Bence de 'neredeyse' kimse konuşmuyor. Çünkü konuşan birkaç onurlu ve yürekli kişiyi hepimiz biliyoruz. Bu kişilerin sayısı, her konuda, her an konuşanlarla karşılaştırıldığında, gerçekten de 'neredeyse' denecek kadar az değil midir? Orhan Pamuk, bunu böyle ifade edeceğine, 'biz, bir avuç insan konuşuyoruz ancak' deseydi, eminim bazılarını kızdırmayacaktı.
Ama kendini yalnız hisseden bir insan, 'biz, birkaç kişi' yerine, 'neredeyse hiç kimse' dediyse, faşist milliyetçilerle bir olup onu linç etmeye katılmak, fazla bir tepki değil mi?

Türkiye tekin mi?

Kars, en azından on, oniki yıl önce, çok tehlikeli bir yerdi. Kişisel anı anlatmaktan hoşlansam, Ani Harabeleri'nin adının Anı Harabeleri olarak değiştirilmesine takılıp aramızda konuştuk diye Sarıkamış'ta bir
otelden zincir, bıçak ve lanetlerle kovulup (otel sahibinin oğulları tarafından), derhal def olup gitmezsek "İstanbul'dan Allah gelse izinizi bulamaz" tehditleriyle nasıl 'uğurlandığımıza' ilişkin kötü anımı anlatırdım. Ama bana sorarsanız -ve bunu da TCK'ya rağmen her yerde söylerim- bu tür konuşmaları yaptığınız takdirde, Türkiye'nin hiçbir yeri tekin değildir: İstanbul'u, İzmir'i, Antalya'sı dahil.
Orhan Pamuk Nobel almak için yurtdışında bu vatan haini profilini çizmek zorundadır tezini anlamakta gerçekten zorlanıyorum... Herhangi birinin, yazar olması da şart değil, kimliğini oluştururken, sıyrılacağı ilk kabuk, herhalde, olayları çarpıtmasına, doğruları gözardı etmesine, kendinde ve ırkında üstünlükler vehmetmesine neden olan bir hastalıktan, milliyetçilikten kurtulmak olmalı. Benim okuduğum Orhan Pamuk da, bu kusurlarla malûl milliyetçi bir yazar değildir. Ve iyi ki de öyle değildir.

Nobel korkusu!

Peki, bazılarınca Nobel için vatana, çok çok daha sofistike başkalarınca, kendine ihanet etmekte olan Orhan Pamuk, nasıl bir yazardır ki biz milletçe onun Nobel almasından bir felaketten korkar gibi korkar olduk?
Bence, Nobel'i alsa da, almasa da, Orhan Pamuk azımsanacak bir yazar değildir. Utanılacak bir yazarımız, hiç değildir. Hatta, çok iyi bir yazardır. Bir edebiyat tarihçisi olarak ki kendimi ben böyle görüyorum şunu söyleyebilirim: Orhan Pamuk bugüne dek yazdığı romanlarla, romanımızı bir yerden bir yere taşımakla kalmamış, roman geleneğimize çok önemli dönemeçler aldırmıştır.

İlk kitap ve sonrası

'Cevdet Bey ve Oğulları' 19. yüzyıl tarzında yazılmış klasik bir romandır; onu izleyen 'Sessiz Ev' 20. yüzyıl tarzında yazılmış modernist bir roman. İstese Orhan Pamuk sürekli bu iki üslupta yazmayı sürdürebilirdi -ve aramızdan bazı kişilerin, keşke sürdürseydi dediğini de duyar gibi oluyorum. Ama iyi bir sanatçının temel dürtüsü, ona bunu yapmaya izin vermez.
Nitekim, 'Sessiz Ev'i izleyen 'Beyaz Kale', postkolonyalist romanın Türkiye'deki ilk örneğidir. Hemen ondan sonra gelen 'Kara Kitap' ise, eğer Orhan Pamuk'u beğenmeyenlere hiçbir şeyi kanıtlayamıyorsa, şunu kanıtlayacaktır: Doğu-Batı sorunsalı dediğimiz o şey, ancak ve ancak Doğu'nun da, Batı'nın da bitmez tükenmez bir öğrenme-inceleme çabası sonunda ifade edilebileceği bir sorunsaldır. Bu sorunsalla, estetik düzeyde yüzleşebilmiş yegâne romancılarımız olan Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay, bunu, bu bilgileri sayesinde başarmışlardır.

Doğu-Batı sorunu

Orhan Pamuk da, Doğu-Batı sorunsalını basit bir biz-öteki karşıtlığından çıkarıp, bu sorunsalla kültürel ve felsefi bir yüzleşmeyi, giderek buluşmayı, ve belki, belki sonunda da (henüz hiçbir Orhan Pamuk romanında olmadı bu) bir sorun olmaktan çıkarmayı başarabilirse, bu, romanımızın da beslendiği kültür hayatımızda önemli bir hamle olmalıdır.
Peki, bu romanlar, iyi mi, orta mı, kötü müdür? Bu sorunun yanıtı da ilk bakışta görüldüğü kadar kişisel beğeni meselesi olmamalı. Bir kez, Orhan Pamuk'un yapıtları hakkında yayımlanmış (benim bildiğim) üç kitaba bakarsak, Türkiye'deki eleştirmenlerin azımsanmayacak bir çoğunluğunun
onun yapıtları hakkındaki değerlendirmelerinin olumlu olduğunu görürüz. Bununla yetinmeyip, başka kıstaslarla değerlendirme önerenler olacaktır elbette.
Ben kendimi 'yapıt değerlendiren bir eleştirmen' olarak görmedim hiç; ama gene de bu konuda Kant estetiğinin temel ilkesine inanırım. Renkler de, zevkler de münakaşa edilebilir ve münakaşa eden taraflar anlaştıkları bir zeminde buluşabilirler, eğer bu tartışma konunun gerektirdiği estetik aygıtlara, analiz yöntemlerine, rasyonel değerlendirmelere, ve mümkün olan en 'objektif' kıstaslara dayanarak yapılırsa. Ama görüyorum ki, bugün Orhan Pamuk adının etrafında yazılan nefret metinlerinin her biri, son derece kişisel, sübjektif, ideolojik ve önyargılı bir zihniyetle kaleme alınıyor. Ve bana daha da kabul edilemez gelen: Milliyetçi saldırıların tozu dumanı içinde, Orhan Pamuk'u bir yazar olarak değerlendirmesi gereken kişiler de, kendilerini, "Orhan Pamuk şurada, şu saikle, şunu dedi" karalamalarına kaptırabiliyorlar.

Yapıtların serüveni

Edebiyat tarihine bakınca görürüz ki, edebi yapıtların serüveni, feodalizmin de, milliyetçiliğin de, faşizmin de, komünizmin de, globalizmin de serüveninden daha ilginç, ve daha inişli çıkışlı olmuştur. Kendi çağında kitlelerin sevdiği ama bazı Oxford akademiklerinin yerden yere vurduğu Shakespeare, bir süre unutulmuş, sonra hatırlanınca İngiliz aile ter-biyesine uymadığı için 'iyileştirilmiş', derken, kusurlarıyla da sevmek zorunda olduğumuz bir tabiat harikası, bir naif dahi olarak anılmış, ve ancak ve ancak yirminci yüzyılda edebiyat eleştirisinin iyi kötü bir nesnellik de içeren yöntemlere kavuşmasıyla (pratik eleştiri, yapısalcı eleştiri, arketipçi ve Freudcu çözümlemeler ve yapı sökücü okumalar) hakkında serinkanlılıkla konuşulabilecek bir büyük yazar olduğunda anlaşılmıştır.
Eğer iyi bir şair ya da yazar, kötü, yani faşist siyasi fikirlere sahipse (Pound gibi, Celine gibi) onu siyasi fikirleri açısından eleştirmekte elbette haklı oluruz. Eğer kötü bir yazar, doğru siyasi tavır ve fikirlerle ortaya çıkıyorsa, bu onun yapıtlarını övmemiz için bir vesile olamaz. Ama eğer iyi bir yazar, düzgün bir siyasi profil de çiziyorsa, onu
eleştirmek için nasıl bir nedenimiz olabilir?
Prof. Dr. Jale Parla: Bilgi Ünversitesi öğretim üyesi


Kim imha ediyor Orhan Pamuk'u?

Radikal - 1 Nisan 2005

H.Bülent Kahraman


Türkiye'deki milliyetçiliğin evreleri var, önceden de belirttiğim gibi. Bu iş ilkin Trablusgarp ve Balkan yenilgilerinin ardından patladı. Türkçülükle baş gösterdi. Bugün neredeyse aklımıza gelmeyen fakat Türkiye'de sağ/milliyetçi politikaların oluşmasında çok etkili olmuş birçok kuruluş o dönemlerde ortaya çıktı. Mesela Milli Türk Talebe Birliği onlardan birisidir. Bu dönemde öne çıkmış birçok önemli isim bu sürecin gelişmesinde ayrıca rol oynadı. Örneğin Ziya Gökalp'in ve diğer sistematik Türkçülerin adları bilinir ama Yahya Kemal'in, bir 'ufuk', bir kimlik yaratmaktaki çabası unutulur. Oysa, bu tür katkıların önemi daha fazladır. Böylelikle Türkçü/milliyetçi oluşumu tamamlanıp ardından gelen döneme büyük bir politik ve kültürel miras olarak devrediliyordu.

İkinci dönem 1930-1944 arasında gelişir. Türkçü tezlerin artık bir ulus-devlet kurduğu bu dönem orada kalmaz. Çok karmaşık (eklektik) bir yapı içinde serpilip gelişir. Zaman zaman ırkçı antropolojiden yararlanır, etnisist bir model kurar. Fakat gücünün asıl kaynağı kitleleri yönlendirmektir. Bunu da tarihyazımı (historiografi) ile sağlar. Resmi Tarih Tezi ortaya saçılır. 1944 Turancılık davası bu sürecin sonunu getirmiştir getirmesine ama milliyetçi/Türkçü dönem etkisini icra etmiş, nesiller boyunca sürecek parametrelerini somutlaştırma olanağını bulmuştur. Bunlar, egemen ve dışına çıkılmaz devlet halkası, organik/korporatist toplum, devlete karşı görevleri olan fakat asla muhalif olamayan, politik bir özne niteliği kazanamayan yurttaştır.
Üçüncü dönem milliyetçiliğin sağ siyasetler aracılığıyla ve muhafazakâr bir politik ideolojiyle bütünleşerek gelişmesidir ki, 1950'den sonrası bu gözle görülebilir.
Gene de iş, asıl, 1970'lerde hızlanır. 1968'de Ülkü Ocakları'nın, 1970'te Aydınlar Ocağı'nın kurulması işin sistematik hale getirilmesinin önemli adımlarıdır. 1976'da bir kez daha ders kitapları değiştirilecektir. 1981 Anayasası modeli somutlaştıracak, 1983'te Milli Kültür Raporu hazırlanacak, 20 Haziran 1986'da Atatürk Kültür Dil Tarih Yüksek Kurumu, Aydınlar Ocağı Raporu'nu benimseyecektir. Milliyetçilik, artık devletin resmi görüşüdür.
Bu gelişmenin çok dramatik odaklarından birisini 1990'lar hazırladı. Süregiden ve düşük yoğunluklu diye nitelendirilen PKK çatışması, onun sonucunda ortaya çıkan toplumsal gerilim, belli çevrelerin sürekli olarak menfi yönde yorumladığı, Türkiye'yi gerçek ve somut bir dış baskı altındaymış gibi gösteren AB süreci, ona bağlı olarak ve gene belli çevrelerin kitleleri tahrik etmek için kullandığı Ermeni sorunu, Kıbrıs'taki gelişmeler bu dönemde milliyetçiliğin bir daha canlanmasına yol açtı.
Daha önemlisi bu dönemde milliyetçiliğin artık popüler kültürün bir parçası haline gelmesiydi. Kazandığı büyük sembol değeriyle milliyetçilik bu dönemin en belirgin dili ve toplumsal örüntüsü haline geldi. İçinde barındırdığı dayanışma ve cemaat ruhuyla, göç, yoksullaşma, merkezden kopma, yerleşiklik ruhunu kaybetme, milliyetçiliği zaten bütün tarihi boyunca en çok beslemiş kavram olan 'köksüzlük' gibi olgularla sarsılmış insanları bir araya getiren en etkili araç oldu milliyetçilik, İslam'la birlikte. Üstelik artık sağı ve solu birleştiriyordu da. Şimdi bu milliyetçilik kılıfından çıkarılıyor. Mesela Orhan Pamuk 'resmen' imha edilmek isteniyor. Hiç kendiliğinden değil, hiç rastlantı değil. Bir öncü bu, bir işaret fişeği, bir yoklama aynı zamanda.
Geldik, bir kıyıda durduk mu demeli bir kıyıdan hiç de yavaş olmayan bir biçimde açılmaya başladık mı?
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 21 Mayıs 2012 09:47
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
12 Mart 2012       Mesaj #4
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Benim Adım Kırmızı
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Benim Adım Kırmızı Nobel ödüllü Türk yazarı Orhan Pamuk'un 1998 yılında yayımladığı bir romandır.

3g63r
  • Yazarı: Orhan Pamuk
  • Dili: Türkçe
  • Türü: Roman
  • Yayınevi: İletişim Yayınları, Türkçe

Romanın Konusu

Benim Adım Kırmızı
romanı 1591 yılında Osmanlı padişahı III. Murat'ın saltanat döneminde 9 gün süreyle karlı bir havada İstanbul'da geçer. Saray hattatları ve nakkaşları padişahın emriyle hazırlanan bir kitap için gizlice Frenk etkisi taşıyan resimler yaparlar. Kitabın başlıca kahramanları, sanatçıları evinde barındıran evin kızı Şeküre ve ona aşık olan teyze oğlu Kara'dır. İstanbul'da pahalılık ve korku hüküm sürmekteyken bu evdeki hattatlar ve nakkaşlar kahvehanelerde toplanıp meddahların anlattığı hikâyeleri dinleyerek eğlenirler. Benim Adım Kırmızı 'nın bir özelliği de kitabın her karakterinin kendi dilinden konuşması, ölülerin ve cansız nesnelerin dile gelerek kitabın öyküsünü kendi bakış açılarından anlatmalarıdır.

Romanın Kazandığı Başarılar

Benim Adım Kırmızı
2002 yılında Fransa'da Prix du meilleur livre étranger, İtalya'da Premio Grinzane Cavour ödüllerini kazandı. 2003 yılında da İrlanda'da çok prestijli bir ödül olan International IMPAC Dublin Literary Award kazandı. 46 değişik dile çevrilmiş olan Benim Adım Kırmızı Orhan Pamuk'un en çok okunan romanlarından biridir.

Çevirilerinden Bazıları

  • My Name is Red, Erdağ M. Göknar, New York: Knopf, 2001 (İngilizce).
  • Mənim Adım Qırmızı,Türkçeden çeviren Nəriman Əbdurrəhmanlı : [Bakı] 2007 (Azəricə)
  • Mon nom est Rouge, Türkçeden çeviren: Gilles Authier, Paris: Gallimard, 2001 (Fransızca).
  • Rot ist mein Name, Türkçeden çeviren: Ingrid Iren, Münih: Hanser, 2001 (Almanca).
  • Me llamo Rojo, Türkçeden çeviren: Rafael Carpintero, Madrid, Alfaguara, 2003 ISBN 84-204-6618-2 (İspanyolca).
  • Il mio nome è rosso, Türkçeden çeviren: Marta Bertolini ve Şemsa Gezgin, Torino: Einaudi, 2001 (İtalyanca).
  • Zovem se Crvena, Türkçeden çeviren: Dr. Ekrem Çauşeviç ve Marta Andrıç, Zagreb: Vukoviç & Runyiç, 2001 (Hırvatça).
  • Navê Min Sor e,Türkçeden Kürtçeye (Kurmanci)
  • Zovem se Crveno, Türkçeden çeviren: Ivan Panović., Belgrad: Geo Poetika, 2006 (Sırpça).
  • Меня зовут Красный, перевод 2001 (Rusça).
  • Името ми е Червен, 2004 (Bulgarca).
  • Nimeni on Punainen, Türkçeden çeviren: Tuula Kojo, Tammi Kustannusosakeyhtiö 2000 ISBN 951-31-1507-0 (Fince).
  • Mă numesc Roşu, Türkçeden çeviren: Luminiţa Munteanu, Curtea Veche, 2006 ISBN 973-669-208-6 (Romence).
  • Mitt namn är röd, Türkçeden çeviren: Ritva Olofsson, Norstedts Förlag, Stokholm, 2000 ISBN 91-1-300757-2 (İsveççe) .
  • わたしの名は「紅」, Türkçeden çeviren: Dr. Michiko Şendil, 2005 ISBN 978-4894344099, (Japonca).
  • Nazywam się Czerwień, Türkçeden çeviren: Danuta Chmielowska, Kraków: Wydawnictwo Literackie, 2007 (Lehçe)
  • Jmenuji se Červená, Türkçeden çeviren: Petr Kučera, Praha: Argo, 2007 (Çekçe)
  • Nevem Piros, Türkçeden çeviren: Edit Tasnádi, Budapest : Ulpius-ház Könyvkiadó, 2007 (Macarca).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
theMira
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
12 Mart 2012       Mesaj #5
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Masumiyet Müzesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Kitabın kapağı
3g65j
  • Yazarı: Orhan Pamuk
  • Kapak tasarımı: Hakkı Mısırlıoğlu
  • Ülke: 20px Flag of Turkeysvg Türkiye
  • Özgün dili: Türkçe
  • Konu(lar): Aşk
  • Türü: Roman
  • Yayınevi: İletişim Yayınları
  • Anadilinde basım tarihi: 29 Ağustos 2008
  • Yayın ortamı: İstanbul
  • Sayfa sayısı: 592 s.
  • Boyut ve ağırlık: 14 x 20 cm
Masumiyet Müzesi, Nobel ödüllü Türk yazar Orhan Pamuk'un 29 Ağustos 2008 tarihinde İletişim Yayınları tarafından piyasaya sunulan ve kızı Rüya'ya ithaf ettiği aşk romanıdır. Günlük hayat, resim, arkadaşlık, yalnızlık, mutluluk, gazeteler ve televizyon, aile gibi konuları barındıran roman, Pamuk'un 10 yıllık çalışması sonucu oluşturuldu. Roman, Türkiye'de piyasaya çıktıktan sonraki ilk üç günde en çok satanlar listesinde birinci sıraya yerleşti.

1975 yılı ile başlayan kitapta, tekstil zengini Basmacı ailesinin okumuş 30 yaşındaki oğulları Kemal ile uzak akrabaları, yoksul Keskin ailesinin 18 yaşındaki güzel kızı, tezgahtarlık yapan Füsun arasındaki aşk anlatılmaktadır. Masumiyet Müzesi'nin çeviri hakları kitap basılmadan satıldı ve Türkiye'den sonra ilk kez Almanya'da Museum der Unschuld adıyla 100.000 adet basılacağı bildirildi. New York Times tarafından "2009’un en iyi kitapları" listesinde yer aldı.
Öteki romanlarımdan farklı, şaşırtıcı 500 sayfalık bir aşk romanı. İleride bu romanla hatırlanacağıma inanıyorum.- Orhan Pamuk
Yazılma süreci
Orhan Pamuk, kitabın fikri Masumiyet Müzesi'ni yazmaya başlamadan 10 yıl önce ortaya çıktı ve Kar'ı yayımladıktan sonra kitabı yazmaya başladı. Fakat bir yıl sonra romanı yazmayı bıraktı ve İstanbul: Hatıralar ve Şehir adlı anı kitabını yazdı. Ardından tekrar Masumiyet Müzesi'ne döndü ve kitabı toplamda yedi yıl kitap ile uğraştı. Romanı bitiren yazarın Nobel ödülü sonrası programının yoğunluğu nedeniyle, kitabın yayımı gecikti. Yazar, romanın toplamak, saklamak, koleksiyon yapmakla ilgili olan kısımları için müzecilik tarihini araştırdı. Avrupa ve Asya'da birçok müze gezdi.

Masumiyet Müzesi
'nin kapağı, Pamuk'un romanı yazarken ve müzeyi yaparken oluşturduğu fotoğraf koleksiyonundan eski fotoğraflardan yapılmış bir kolaj çalışmasından oluşmaktadır. Kapağın ön kısmında 1950'lerde, 1960'ların başında yazarın kahramanlarına benzediğini ve her yerinden de Türk olduklarının anlaşıldığını söylediği neşeli bir grup, havalı bir üstü açık Amerikan arabayla gezmekteler. Arka planda da İstanbul var. Kitabın arka kapağında ise ressam Gustav Moreau'nun müzesinde yazarın kızı Rüya tarafında çekilmiş bir fotoğrafı mevcut.

Yayım süreci

Basılmadan önce kitaptan iki bölüm Sabah gazetesinde tefrika edildi. Daha önceki yıllarda da yazar batı basınına yazdığı çeşitli makalelerin Sabah’ta basılmasına izin vermişti. Roman, kitap olarak 29 Ağustos 2008 tarihinde İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. İlk basımında 100 bin adet basılan Masumiyet Müzesi'nin çeviri hakları, daha kitabın yazılması bitmeden 30`un üzerinde dilde yayımlanmak üzere satıldı.

Pamuk, esasen kitabını Ekim 2008'de Frankfurt'taki kitap fuarında sergilecekti fakat fuar iptal edildi ve romanını Viyana'daki Burg tiyatrosunda tanıttı. Tiyatro sahnesinde romanından bazı bölümleri Türkçe olarak okuyan Pamuk, romanında "sınıfsal bir durum üzerine oturtulmuş bir aşk hikâyesi"ni yazdığını belirtti. Roman, Amerika Birleşik Devletleri'nde 20 Ekim 2009 tarihinde Knopf tarafından The Museum of Innocence adıyla yayımlandı ve romanın çevirisi Maureen Freely tarafından yapıldı.İngiltere'de, İngiliz kitabevi Waterstone’s tarafından ayın kitabı seçildi.

Popüler kültürde

Kitabı okuduktan sonra romanın baş karakterlerinin aşkından etkilenen Türk pop müziği sanatçısı Nazan Öncel, kitaptan aldığı ilhamla "Canım Benim Nasılsın" adlı bir şarkı yazdı. Başka Kültür-Sanat
Dergisi, yayımladığı 4. sayısında 12 Eylül 1980'den Ergenekon'a uzanan darbeler tarihinin sanata etkisini gündemine aldı ve derginin kapağında Masumiyet Müzesi romanının kapağı yer aldı. Fakat derginin editörü tarafından romanın kapağı biraz değiştirilerek "Masumiyet Müzesi" ismi "Mahkumiyet Müzesi" olarak taşındı.

Olay örgüsü

Tekstil zengini Basmacı ailesinin iyi okumuş 30 yaşındaki oğulları Kemal'in Sibel ile nişanlanmaya doğru giden bir ilişkisi vardır. Sibel'e çanta almak için gittiği dükkânda yıllardır görmediği 18 yaşındaki uzak akrabası Füsun ile karşılaşır. Füsun'dan etkilenen Kemal, zamanla Füsun ile buluşmaya ve birlikte olmaya başlar. Füsun tezgahtarlık yapmanın dışında üniversite sınavlarına hazırlanmakta ve Kemal ile birlikte matematik çalışmaktadır. Günler süren buluşmaları Kemal'in Sibel ile nişanlanmasından sonra kesilir. Kemal, Füsun'u Merhamet Apartmanındaki aynı dairede aynı saatte sürekli beklemektedir; fakat Füsun, buluşmaya gelmemektedir. Füsun'a ulaşamayan Kemal mutsuz günler geçirmeye başlar. Sibel'den ayrılır ve Füsun ile seviştiği dairede Füsun'un eşyaları ile birlikte zaman geçirir.

Kemal'in babasının ölmesiyle Füsun'dan Kemal'e taşındıkları evin adresini içeren bir not gelir. Kemal, verilen adrese gittiğinde Füsun'un evlendiğini öğrenir. Füsun'un beş ay önce evlendiği kocası Feridun, Füsun'a çocukluğundan beri âşık, şişman ve sevimli, işsiz bir genç sinemacıdır. İlerleyen zamanlarda Kemal, Füsunlara gidip gelmeye başlar ve Füsun'un kendisine ulaşmasının asıl nedeninin kocasının çekeceği Yeşilçam filmi nedeniyle duydukları sermaye ihtiyacı olduğunu anlar. Kemal, Füsun ile olan ilişki kopmasın diye Füsun'un başrolünde oynayacağı, Feridun'un çekeceği filmin finansörü olmaya karar verir. Füsun, Kemal ve Füsun'un kocası Feridun, akşamları beraber yazlık sinemalara gidip film izlemektedirler. Füsun, Kemal'i eve davet etmesine rağmen, ona yakın davranmamaktadır. Nadiren anlık yakınlaşmalar olsa da ortak geçmişlerine dair bir işaret vermemesi Kemal'i ondan uzaklaştırmamaktadır. Füsun'un annesi Nesibe Hanım'ın, Füsun'un evliliğinin namusu kurtarmak için yapılmış geçici bir ilişki olduğunu anlatması ve er geç Füsun'la birlikte olacaklarını ama sabırla beklemesi gerektiğini öğütlemesi Kemal'e şevk vermektedir. Kemal zamanla Füsun'u bir gün kaybedeceği korkusuyla ona ait nesneleri gizlice alarak biriktirmekte ve suçunu örtmek için her hırsızlık ertesinde eve değerli hediyeler getirmektedir. Kemal, Füsun'un başrolünde oynayacağı film için Limon Filmcilik'i kurar. Fakat ne Kemal ne Feridun Füsun'un filmde oynamasını isterler. Onun yerine daha sonraları Feridun'un gönül verip yaşamaya başlayacağı Papatya'yı seçerler. Film başarı getirir, fakat Füsun ile Feridun'un evliliği kopmuştur ve Kemal de bu sonuçtan memnundur.

Füsun'un babasının ölmesiyle Kemal ve Füsun birlikte olmaya doğru adım atarlar fakat Füsun, kendisinin Kemal'in ailesine, arkadaşlarına Kemal tarafından takdim edilirse ve söz, nişan, nikâh, düğün törenlerini yapılırsa evleneceğini söyler. Önce sözlenirler sonra Füsun, Kemal ve Füsun'un annesi Paris'e gitmek için arabayla yola koyulurlar. Babaeski'de Edirne yoluna bakan bir otelde dinlendikleri gecenin sabahında Füsun'un kullandığı ve Kemal'in de bulunduğu araç kaza yapar. Füsun ölür, Kemal ise ağır yaralanır. Kemal iyileştikten sonra, yıllar boyunca topladığı eşyayı sergileyeceği bir müze açmaya karar verir. Fusünların Çukurcuma'daki evini müze haline getiren Kemal, müzenin kataloğunu roman biçiminde yazılması için yazar Orhan Pamuk'a teklif götürür ve Pamuk kitabı yazmayı kabul eder. Başından itibaren birinci tekil kişi anlatımıyla ilerleyen kitabın son sayfalarında, Kemal sözü kitabın kahramanı olan yazar Orhan Pamuk'a bırakır. Pamuk, Kemal'in ölümünü de anlatarak kitabı sona erdirir.

Eleştiriler

Edebiyat eleştirmeni Pakize Barışta Taraf gazetesinde Masumiyet Müzesi için yazdığı eleştirisinde, romanda kimi zaman duygunun genişletilmiş hallerinin var olduğunu, kimi zaman da durumun fazlasıyla abartılmış halleriyle yer aldığını belirtti. Romandaki insani yüzeyin dayanağı olan gerçeklik ile kurgulanmış olan gerçeklikler arasındaki uyumsuzluğun romanın şiirine zarar verdiğini, Kemal'in aşkının ise gerçekliğin zorlanması olduğunu yazdı. Eleştirmen, "Masumiyet Müzesi’nde delice bir aşık olma durumu mu var?, Yoksa delice bir tutku hali mi?" sorularını sorduğu yazısında romanın aşk romanından ziyade tutku romanı olduğunu belirtti. Barışta'ya göre Füsun'un fiziksel özellikleri dışında tanıtılmaması, okurun Kemal’in Füsuna neden bu derece sevdalandığını anlamada zorluk yarattı. Ayrıca Barışta, gerçek hayata da taşınan müze meselesine sıcak bakmadığını, bunun sadece bir "ısrar" olduğunu ve bir iletişim stratejisi olabileceğini yazdı ve "Neden hayali bir kahramanın, sağdan soldan derlenmiş hayal mahsulü objelerini gidip görmek istesin ki okur?" sorusunu sordu. Radikal gazetesinin Kitap ekinde kitabın eleştirisini yapan A. Ömer Türkeş, zengin fakir ilişkisi gibi unsurları barındıran romanda tipik bir Yeşilçam kalıbı kullanıldığını yazdı. Pamuk’un anlattığı aşkın, Cumhuriyet Türkiyesi’nin modern muhafazakâr karakterinden kaynaklanan bir aşk türü olduğunu, 592 sayfalık romanın her parçasını birbirine bağlayan kusursuz kurgu sayesinde, yazarın taklit ettiği melodramların saçmaya varan rastlantısallıkları, onun hikâyesinde nedenselliğe dönüştüğünü belirtti. Türkeş'e göre Pamuk dikey bir üslup kullanmış, böylece uygusal içeriği yoğun konuları yeri geldiğinde yalın, serinkanlı, duygusuz bir dille anlatmayı başarmış. Gerek anlatıcının konumu gerekse de üzerinde durulan temalar açısından Masumiyet Müzesi’nin Proust’un Kayıp Zamanın İzinde'sini çağrıştırdığını yazdı.

Müze fikri

İnşaatı sürerken içeriği de gelişen, nesneyle kurgunun iç içe geçmiş gerilimli ilişkisi üzerine kurulmuş bir proje. - Prof. İhsan Bilgin
Masumiyet Müzesi'nin ana karakterleri Kemal ile Füsun'un arasında geçen ilişkide Kemal, Füsun'un ardından Füsun'un sarı ayakkabıları, küpesinin teki gibi nesneleri toplar. Pamuk da romandaki yıla ait bu nesneleri toplayarak, satın aldığı bir binada bu nesnelerin sergilendiği bir müze açacağını ifade etti. Avrupa ve Asya'da bir çok müze gezen yazar, İstanbul Çukurcuma'da yıllar önce satın aldığı binanın restorasyonunu Profesör İhsan Bilgin'e yaptırdı. "Eski Brukner Apartmanı" tipi bir arsaya yapılan müze binası, 2003 yılında tamamlandı. Kitapta bu müzeye giriş bileti ve müzenin bulunduğu yerin haritası kitabın 574. sayfasında yer alıyor. Orhan Pamuk, müzenin açılması için Masumiyet Vakfı adıyla, bir vakıf kurmak amacıyla mahkemeye başvurdu ve 5 Şubat 2009 tarihinde mahkeme tarafından, vakfın tesciline karar verildi.Toplam sermayesinin 1.000.000 TL. olduğunu belirten vakfın, amaç maddesi şöyle açıklandı:
« Vakıf; gerek Masumiyet Müzesi ismi altında gerekse de başka isimler altında müze, kültür ve sanat merkezleri kurmak, işletmek, sanat ve düşün alanında yeni, işlenmemiş, masum sanatsal yanları ve yaratıcı sanatın çocuksu masum taraflarını ortaya çıkarmak, Ferit Orhan Pamuk ’un kültürel, sanatsal, edebiyat ve iletişim alanlarındaki faaliyetlerini desteklemek, bu konuda çalışmalar yapmak, kültür, sanat, edebiyat ve iletişim alanlarında çeşitli faaliyetlerde bulunmak, çalışmalar yapmak, toplantılar, etkinlikler, sergiler düzenlemek, Vakfın faaliyetleri bölümünde belirtilen işlemleri, etkinlikleri gerçekleştirmek amacıyla kurulmuştur. »
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'ndan sağlanan mali destekle açılacak olan müze, Alman mimarlar Brigitte ve Gregor Sunder Plassmann tarafından düzenlenecek. Müzenin açılışı 2010 yılında gerçekleşeceği söylendi fakat sonradan yapılan açıklamalarla 2011 yılının ilkbaharında açılması planlandığı belirtildi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
theMira
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
18 Mayıs 2012       Mesaj #6
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Orhan Pamuk'a Danimarka'dan Ödül
Nobel Edebiyat ödüllü yazar Orhan Pamuk, Danimarka'nın en önemli kültürel ödülü sayılan Sonning Ödülü'ne layık görüldü.

Danimarka’nın en geniş çaplı kültürel ödülü olan "Sonning", Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’a verildi.
2012 "Sonning" ödülünün Orhan Pamuk'a verilmesine gerekçe olarak, ünlü yazarın "kültürel sınırlara meydan okuması ve bu sınırların aşılması sonucunda ortaya çıkan olasılıkları açıklığa kavuşturması" gösterildi.

Orhan Pamuk, 173 bin dolarlık ödülü 26 Ekim günü Kopenhag Üniversitesi'nde gerçekleşecek olan törende alacak.
Sonning ödülüne daha önce lâyık görülen isimler arasında İngiliz siyaset adamı Winston Churchill, Alman yazar Günter Grass ve İsveçli yönetmen Ingmar Bergman da bulunuyor.

Orhan Pamuk'un "Saf ve Düşünceli Romancı" adlı kitabı Danimarka diline de çevrilmişti.

2012 Sonning Ödülü, 1879-1937 yılları arasında yaşamış olan Danimarkalı yazar ve yayıncı C. J. Sonning tarafından oluşturuldu. 1 milyon kronluk (173 bin dolar) değeri olan ödül, her iki yılda bir Kopenhag Üniversitesi'ne bağlı bir komite tarafından Avrupa kültürünün yararı için övgüye lâyık işler ortaya koyan kişilere veriliyor.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Sen sadece aynasin...
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
10 Haziran 2012       Mesaj #7
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Orhan Pamuk
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Ortaöğrenimini Robert Kolej'de tamamladıktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi'nde mimarlık öğrenimi görmeye başladı. Ancak öğrenimini yarıda bırakarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi (1976). Aynı okulda yüksek lisans çalışması yaptı (1977-1979). İlk yapıtı olan "Cevdet Bey ve Oğulları"yla 1982 Milliyet Yayınları Roman Yarışması'nda birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu'yla paylaştı ve 1983'te Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı. Romanda bir ailenin tarihçesini anlatırken aynı zamanda II. Abdülhamit döneminden 1970'li yıllara kadar uzanan bir zaman kesitini ele aldı. 1983'te yayımladığı "Sessiz Ev" ile Madaralı Roman Ödülü'nü kazandı (1984). Daha karmaşık bir teknikle yazdığı bu romanda da yine Cumhuriyet öncesi ve sonrasındaki değişimleri, 1970'li yıllarda yaşanan şiddet olaylarının bireysel ve toplumsal kaynaklarını bir ailenin tarihçesi çerçevesinde işledi. "Beyaz Kale"de ise IV. Mehmet döneminde geçen bir olayı anlatırken Doğu ve Batı uygarlıklarının bir karşılaştırmasını yaptı. Her yapıtında farklı bir teknik ve üslup kullanmasıyla tanınan Orhan Pamuk'un son yapıtı "Kara Kitap"tan (1997) sonra yayımladığı kitaplar şunlardır;
  • "Yeni Hayat" (1994)
  • "Benim Adım Kırmızı" (1999)
theMira
_GüzelikMeleği_ - avatarı
_GüzelikMeleği_
Ziyaretçi
20 Şubat 2013       Mesaj #8
_GüzelikMeleği_ - avatarı
Ziyaretçi
Orhan Pamuk Kimdir?

14Eki06

Orhan Pamuk 7 Haziran 1952′de varlıklı bir ailenin son çocuğu olarak İstanbul’un Nişantaşı semtinde dünyaya geldi. Babası da, dedesi ve amcası gibi yüksek mühendisti. Aile servetinin temelini dedesi atmıştı. Babası IBM firmasının Türkiye bölümünde genel müdürlük yapmış olan Gündüz Pamuk, annesi 1700′lü yıllarda Girit valiliği yapmış olan İbrahim Paşa’nın soyundan gelen Şeküre Hanım’dır. Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları (1982) kitabındaki gibi bir ev ve ailede, İstanbul’un Nişantaşı semtinde büyüdü. Uzun yıllar ressam olma hayali kurarak Robert Kolej’de okudu. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okurken, mimar ya da ressam olamayacağına karar verip okulu bıraktı. Devam zorunluluğu olmadığı için yazıya daha çok vakit ayırabileceğini düşünerek İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü’ne girdi ve buradan mezun oldu. Ardından başladığı yüksek lisans eğitimini yarım bıraktı. Fakat Kar romanı dışında bu meslekte hiç çalışmadı.
Orhan Pamuk 1982 yılında Aylin Türegün’le evlendi. 1991′de Rüya isimli bir kız çocuğu sahibi olan çift 2001 yılında boşandı. Orhan Pamuk’un ağabeyi Şevket Pamuk İktisat tarihçisi olup Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
1985-1988 yılları arasında Iowa Üniversitesi tarafından verilen International Writing Program (IWP) kursuna katıldı. Amacı dünyanın değişik bölgelerinden gelen ve gelecek vaat eden yazarların Amerikan hayatını tanımaları ve kitaplarını yazabilecek güzel bir ortama kavuşmaları olan kurs sonrasında kendi deyimiyle “hayatı değişti”. İlk kitabından itibaren yurtiçinde ve yurtdışında ödüller aldı. Kitapları hem çok sattı hem de edebi açıdan olumlu tepkiler aldı.
Orhan Pamuk yazarlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk romanı olan Karanlık ve Işık ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Aynı romanı 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adı altında tekrar yayımlandı. Bu sefer 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü.
Pamuk’un bundan sonra yazdığı kitaplar çok sayıda ödüller kazanmaya devam etti. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi ise 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale 1990 yılında ABD’de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve Türkiye dışında daha geniş bir şekilde tanınmasını sağladı. Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Kar kitabını, Türkiye’nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır. Kar adlı kitabı Amerika’da 2004 yılında “yılın en iyi 10 kitabından biri” olarak gösterilmiştir. Yıllar geçtikçe Orhan Pamuk’un Türkiye dışındaki ünü artmağa devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kırmızı 24 dile çevrildi ve 2003 yılında İrlanda’nın ünlü International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü kazandı.
Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler (1999) ve Ömer Kavur’un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosu (1992) vardır. Bu senaryo, 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.
Orhan Pamuk, romancılığının yanısıra insan hakları, düşünce özgürlüğü, demokrasi ve benzeri konulardaki düşüncelerini makaleler ve söyleşiler yoluyla aktarmaktadır. Şubat 2005 tarihinde İsviçre’de yayımlanan Tages-Anzeiger, Basler Zeitung, Berner Zeitung ve Solothurner Tagblatt adlı gazetelere haftalık ek olarak çıkan Das Magazin dergisine verdiği demeçte ifade ettiği
Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü ama hiç kimse bunları konuşmağa cesaret edemiyor
sözleri Türkiye içinde büyük eleştirilere neden oldu. Yazar, Kürt sorunu ve Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili bu sözleri yüzünden Türklüğe hakaret suçuyla 6 ay ila 3 yıllık hapis istemiyle mahkemeye verildi. Mahkeme dünya çapında büyük ilgi uyandırdı. Orhan Pamuk’a karşı açılan bu dava T.C. Adalet Bakanlığının onayını gerektiriyordu. Bu onay verilmeyince 23 Ocak 2006 tarihinde mahkeme yetkisizlik kararı verdi ve dava düştü.[2]
Orhan Pamuk ABD’de yayımlanan Time dergisinin 8 Mayıs 2006 tarihindeki kapak yazısında yer aldı. “Time 100: Dünyamızı Biçimlendiren Kişiler” başlıklı yazıda tanıtılan 100 kişiden biri oldu.
Orhan Pamuk’un yazarlık kariyeri 12 Ekim 2006 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmasıyla zirveye erişti. Kazandığı bu ödülle Nobel Ödülünü kazanan ilk Türk vatandaşı olarak tarihe geçti. Nobel ödüllerini dağıtan İsveç Akademisine (Svenska Akademien) yakın çevreler Orhan Pamuk’tan ziyade Adonis adıyla tanınan Suriyeli şair Ali Ahmet Said’e şans tanımaktaydılar. Ancak Akademinin 12 Ekim 2006 günü saat 14:00 civarında yayımladığı basın bildirisinde
2006 Nobel Yazın Ödülü “Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan” Orhan Pamuk’a verilmiştir
sözleriyle Nobel Edebiyat Ödülünün Orhan Pamuk’a verildiği resmen açıklandı.
Orhan Pamuk’un romancılığı postmodern roman kategorisinde değerlendirilmektedir. Eleştirmen Yıldız Ecevit Orhan Pamuk’u Okumak adlı kitabında onun avangard romancılığını değerlendirmektedir. Özellikle Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Kar romanları postmodern romanın özgün örnekleri olarak sayılmaktadır. Bu kitaplarda Pamuk hem edebiyat türleri arasında geçişkenlik sağlamakta, hem de geçmiş-bugün, doğu-batı, gelenek-modernlik, eski-yeni geçişkenlikleriyle yapıtlarını üretmektedir. Bunu yaparken Pamuk özellikle postmodern romanın önemli bir ögesi olan üst kurmaca tekniğini kullanmasıyla önem kazanmaktadır. Pamuk dilsel oyunlara rağbet etmemekle birlikte, yapıtlarında çoğulluk görülür ve bir çok karakter söz alarak anlatıyı farklı yönlerden geliştirir. Özellikle Benim Adım Kırmızı romanının her bölümde yeni bir anlatıcı karşımıza çıkar ve bize kendisini ve olayların gelişimini anlatır. Aynı şekilde edebiyat tarihçisi Jale Parla da Don Kişot’tan Günümüze Roman adlı kapsamlı yapıtında, Benim Adım Kırmızı’dan hareketle Orhan Pamuk’un romancılığını karşılaştırmalı edebiyat bağlamında irdeler. Parla’ya göre Pamuk, Türk romanının aldığı önemli dönemeçlerin sahibi olan bir yazardır. Doğu-batı sorunsalıyla estetik düzeyde hesaplaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan birisidir Pamuk; bu sorunsalı kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımış, özellikle Kara Kitap’ta bu tema bağlamında önemli, çok katmanlı bir edebi metin örneği sergilemiştir.
LiSeLi - avatarı
LiSeLi
Ziyaretçi
20 Şubat 2013       Mesaj #9
LiSeLi - avatarı
Ziyaretçi
ORHAN PAMUK

Ferit Orhan Pamuk (d. 7 Haziran 1952, İstanbul), Türk yazar. Birçok başka edebiyat ödülünün yanısıra 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç iki kişiden biri olmuştur. Kitapları altmış dile çevrildi, yüzü aşkın ülkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaptı.

2006 yılında TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilen Pamuk, Nobel ödülünü alan ilk ve tek Türk.

YAŞAM ÖYKÜSÜ

Orhan Pamuk yazarlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk romanı olan "Karanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı.

Bu romanı ancak 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adıyla yayımlandı.1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü.Pamuk'un daha sonra yazdığı kitaplar da çok sayıda ödül kazandı.

İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi de 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı.

1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale ile 1990 yılında ABD'de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve yurtdışında tanınmaya başlandı.

Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler (1999) ve Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosu (1992) vardır.
Bu senaryo, 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.

Orhan Pamuk ABD'de yayımlanan Time dergisinin 8 Mayıs 2006 tarihli sayısının "Time 100: Dünyamızı Biçimlendiren Kişiler" başlıklı kapak yazısında tanıtılan 100 kişiden biri
oldu.2007 Mayıs'ında yapılan 60. Cannes Film Festivali'nde jüri üyeliği yapmıştır.

ESERLERİ


-Cevdet Bey ve Oğulları
-Sessiz Ev
-Beyaz Kale
-Kara Kitap
-Gizli Yüz
-Yeni Hayat
-Benim Adım Kırmızı
-Öteki Renkler
-Kar
-İstanbul: Hatıralar ve Şehir
-Babamın Bavulu
-Masumiyet Müzesi
-Manzaradan Parçalar
-Saf ve Düşünceli Romancı

Benzer Konular

5 Ekim 2018 / tkj44 Cevaplanmış
27 Kasım 2015 / SATI Soru-Cevap
30 Ocak 2010 / Ziyaret SEBEBİ Soru-Cevap