Arama

Ahmet Haşim

Güncelleme: 12 Nisan 2011 Gösterim: 71.262 Cevap: 6
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
19 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
hasimtk3

Sponsorlu Bağlantılar
Şair ve edebiyatçı (1883-1933).

Birçok bilim adamı ve şair yetiştirmiş soylu bir Irak Türk ailesinin çocuğudur. 1885'te Bağdat'tan İstanbul'a gelerek Galatasaray Lisesi'ne girdi (o zaman Galatasaray Sultanisi deniyordu). Okulda hayli yabancılık çekti. İçe dönük ve hayalci bir çocuktu. Yaşlandıkça, daha da duyarlı ve alıngan oldu. İlk şiirlerini okul sıralarında yayımladı (1901). Galatasaray'ı 1907'de bitirdi. Önce Reji İdaresi'nde çalıştı. Sonra Fransızca öğretmeni olarak İzmir'e gitti. Bir süre sonra İstanbul'a döndü ve Maliye Bakanlığı çevirmeni oldu. Bu arada Birinci Dünya Savaşı'na katıldı. Savaş bitince bir süre, Osmanlı Bankası'nda çalıştıktan sonra, Güzel Sanatlar Akademisi'ne, estetik ve mitoloji öğretmeni olarak girdi. Bir yandan da şiirler yazıyor ve yayımlıyordu.

YENİ BİR ŞİİR ANLAYIŞI

1921'de, o zamana kadar yazdığı bütün şiirleri Göl Saatleri adlı bir kitapta topladı. Bu arada bir süre Paris'e gitti. Piyale adlı ikinci kitabını Paris dönüşünde yayımladı. Ahmet Haşim'in şiirleri o güne kadar alışılagelen şiir biçimlerinin hiç birine benzemediği için, yayımlandığı sırada büyük tartışmalara yol açıyordu. Bu tartışmalara verdiği cevapta Haşim, şiiri ve şairi şöyle tanımlıyordu: «Şiir bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır.; şair de, ne bir gerçek habercisidir, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir kanun koyucu. Şiirin dili, düzyazı gibi, anlaşılmak için değil, duyulmak için oluşmuş, müzikle söz arasında, sözden çok müziğe yakın, arabulucu bir dildir». Bu savunmasıyla Haşim, sembolizm yanlısı bir şair olduğunu açıklıyordu.

Ahmet Haşim, bu yeni şiir anlayışıyla kendinden sonra gelen, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı gibi birçok önemli Türk şairini etkiledi. Haşim'in, şiirlerinden başka, düzyazıları da vardır.

ESERLERİ

Şiirler: 'Göl Saatleri, Piyale. Düzyazılar: Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan («Leylekler Bakımevi»), Frankfurt Seyahatnamesi.

Biyografi Konusu: Ahmet Haşim nereli hayatı kimdir.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
19 Ekim 2006       Mesaj #2
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ahmet Haşim (d. 1885, Bağdat - ö. 1933, İstanbul), sembolizmin öncülerinden Türk şair.
1885 yılında Bağdat'ta doğdu. Babası memur olarak başka yerlerde bulunduğundan, çocukluğunu annesinin yanında geçirdi. Sekiz yaşında iken annesini kaybetti. Babası İstanbul'a yanına aldırıp, zayıf Türkçe'sini kuvvetlendirmek için Numune-i Terakki Mektebi'ne verdi. Ertesi yıl, yatılı olarak Galatasaray Sultanisi'ne yazdırdı. Galatasaray Sultanisi'ni bitirince, Reji İdaresi'nde memur oldu. Mekteb-i Hukuk'a kaydoldu fakat bitiremeden ayrıldı. 1932 yılında tedavi için Frankfurt'a gitti. "Frankfurt Seyahatnamesi"ni burada yazmaya başladı ve dönüşünde bitirdi. 1933 yılında İstanbul'da öldü.
Sponsorlu Bağlantılar
"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak." mısra'ları ile başlayan Merdiven ile; "Akşam, yine akşam, yine akşam; Göllerde bu dem bir kamış olsam" beyiti ile biten Bir günün sonunda arzu şiiri ünlüdür.
probLem girL - avatarı
probLem girL
Ziyaretçi
17 Kasım 2007       Mesaj #3
probLem girL - avatarı
Ziyaretçi
Ahmet Haşim
1885 yılında Bağdat'ta doğdu. 4 Haziran 1933 tarihinde İstanbul'da öldü. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey'in oğludur. Çocukluğu Bağdat'ta geçti. 12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi)' de okudu. Reji İdaresi'nde memurluk yaptı. Mekteb-i Hukuk (Hukuk Fakültesi)'taki öğrenimini yarıda bırakarak Fransızca öğretmenliği ve çevirmenlik yapmaya başladı. Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi), Mülkiye Mektebi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) ve Harp Akademisi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Fecr-i Âti adı verilen edebiyat topluluğu içinde yer aldı. Şiirleri, Servet-i Fünûn, Âşiyan, Muhit ve Dergâh gibi ünlü dergilerde yayımlandı. Sembolist ve empresyonist etki ve izler taşıyan şiirler yazdı. "Akşam şairi" olarak tanındı.
Fransız simgecilerinin bazı özelliklerinden yararlanarak, farklı, kapalı, çağrışımları dar bir kesime seslenen, şiirimizin mecaz ve eğretileme söz sanatlarını kullanarak; aşk ve doğa konularında, müzikalitesi yüksek, aruz ölçüsü ile şiirler yazdı.
1884’te Bağdat’ta doğdu, 1933’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey’in oğludur. Çocukluğu Bağdat’ta geçti. 12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul’a geldi. Mektebe-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) yatılı okudu. Tevfik Fikret ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu'nun öğrencisiydi. 1907'de mezun oldu. Bir süre Reji İdaresi'nde çalıştı. Bir yandan da Hukuk Mektebi'ne devam etmeye başladı. İzmir Sultanisi Fransızca öğretmenliğine atandı. Hukuk eğitimini bırakıp İzmir'e gitti. 1912-1914 arasında Maliye Nezareti'nde çevirmenlik yaptı. 1. Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale ve İzmir'de yedeksubay olarak geçirdi. Mütareke'den sonra İstanbul'a döndü. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde estetik ve mitoloji öğretmenliği yaptı. Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi'nde Fransızca dersleri verdi. Düyun-u Umumiye İdaresi'nde, Osmanlı Bankası'nda çalıştı. Akşam ve İkdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1928'de böbrek rahaksızlığının tedavisi için yurtdışına gitti ama iyileşemeden döndü. Şiire lise öğrenciliği yıllarında başladı. İlk şiirlerinde Abdülhak Hamid, Cenap Şahabettin, özellikle de Tevfik Fikret etkileri görülür. Bilinen ilk şiiri "Hayal-i Aşkım"da bu yönelmelere rağmen yeni bir sanat yönelimi olduğu dikkat çeker. Gençlik şiirleri Mecmua-i Edebiye, Musavver Terakki, Aşiyan, Jale, Musavver Muhit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap dergilerinde yayınlandı. Bu şiirleri kitaplarına almadı. 2. Meşrutiyet'in yazınsal karmaşa ortamında onun şiiri ayrı bir ses olarak kendisini gösterdi. 1921'de basılan ilk şiir kitabı "Göl Saatleri"nin başındaki küçük manzumeler, bu dönemin asıl eserleridir. İzlenimci ressam etüdlerini andıran bu şiirlerle Ahmed Haşim, doğanın özünü sızdırmak ister gibidir. Şiiri, bir yandan Verlaine müziğine yaklaşırken, bir yandan Şeyh Gâlib'in parıltısını taşır. "Göl Saatleri", "Göl Kuşları", "Serbest Müstezatlar" ve "Muhtelif Şiirler" olmak üzere dört bölümden oluşan bu kitap Türk şiirinin Yahya Kemal Beyatlı'dan sonraki ikinci kanadını kurar. Beyatlı'nın geniş kesimleri kucaklayan toplumcu ve ulusçu şiirine karşılık Haşim daha dar ama daha derin bir kanalda akmayı tercih eder. İkinci ve son şiir kitabı "Piyale"nin girişinde "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" bölümünde şiirle ilgili görüşlerini açıklar: Şair ne bir gerçek habercisi, ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişi, ne de bir yasak koyucudur. Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, hissedilmek için yaratılmış, müzik ile söz arasında, ama sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir. Düzyazıda anlatımı yaratan öğeler şiir için sözkonusu olamaz. Düzyazı us ve mantık doğrur, şiir ise algı bölümleri dışında isimsiz bir kaynaktır. Gizliğe, bilinmezliğe gömülmüştür. Şairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler boş bir hayal kuruyor demektir. "Piyale" kitabındaki "Merdiven" ve "Bir Günün Sonunda Arzu" şiirleri, bu görüşleri yansıtan ve Türk edebiyatında görülmemiş bir şiirselliği ortaya koyan ürünlerdir. Bu kitapla birlikte Haşim'e saldırılar arttı. Ölçü ve Türkçe bilmemekle, toplum sorunlarına ilgisizlikle suçlandı. Yine de şiirleriyle 20'nci yüzyılın ilk çeyreğini etkilemeyi başardı.

ESERLERİ
  • Şiirleri: Göl Saatleri, Piyale
  • Fıkra ve Sohbet: Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan
  • Gezi: Frankfurt Seyahatnamesi
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 30 Temmuz 2009 15:36
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
30 Temmuz 2009       Mesaj #4
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Bir Günün Sonunda Arzu

Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nalan;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

(1921)


Ahmet Haşim
mustakar - avatarı
mustakar
VIP VIP Üye
10 Mart 2010       Mesaj #5
mustakar - avatarı
VIP VIP Üye



AHMET HAŞİM’İN “MERDİVEN” ŞİİRİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ



Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...

Merdiven şiirinin tahliline geçmeden önce, Haşim’in hayat hikâyesinden bahsetmeyi elzem görüyorum; çünkü eserin yazarını bütün yönleriyle tanımak, eserde bahsedilen olayların, duygu ve düşüncelerin çözümü için bize yardımcı olur. Yazarın biyografisiyle beraber sanat anlayışı ve sanata bakışı, eserlerinin arka planında olanları anlamamıza yol açacak ipuçları ile doludur.

Haşim, 1884-1885(?) yıllarında Bağdat’ta doğdu. Babası, bir çok yerde mutasarrıflık yapmış olan Arif Hikmet Bey, pek çok âlim yetiştirmiş Âlûsî ailesindendir. Haşim, 1894–95 yıllarında İstanbul’a gelir ve ilk önce Numûne-i Terâkki mektebine, bir yıl sonra da Galatasaray Lisesi’ne kaydolur. Burada, edebiyat öğretmenlerinin yardımlarını gören Haşim, ilk şiirini Servet-i Fünun şairlerinin tesirinde, Mecmua-yı Edebiye’de, “Hayâl-i Aşkım” ismiyle neşreder.

Onun sanatını, dört devreye ayırmak mümkündür: Servet-i Fünûn tesirinde olduğu dönem, Fecr-i Âti dönemi, Birinci Dünya savaşından 1921’e kadar olan dönem( bu yıllar arasında, Haşim’in kalemi hemen hemen susmuştur- son olarak da, 1921’den ölümüne kadar, en güzel şiirlerini yazdığı dönem.

Edebiyatımızda bir yönüyle sembolist (simgeci), bir yönüyle de empersyonist (izlenimci) olarak düşünülen A. Haşim’in, şiirlerini tam olarak anlayabilmek için onun ruh halini iyi tahlil etmek gerekir. Gelelim, Haşim’in mizacının oluşmasındaki başlıca amillere: Annesine duyduğu sevgi çok büyüktür ve küçük yaşta annesini kaybetmesi, Haşim’in sanatında ortaya çıkan karamsarlık ve hüznün en büyük sebeplerindendir. Haşim’in, şiirlerinin çoğunda devamlı olarak güneşin batış anından bahsetmesi, herhalde akşam üzerleri, Dicle kenarında annesiyle yaptığı gezintilerin tesiriyledir. Annesine sevgisi o kadar büyüktür ki, tabir caizse, evlenebilmek için ona benzer bir kadın aramış, bulamamış ya da sevdiği insanı bir daha kaybetme korkusundan olacak ancak ölümünden 4 gün önce evlenebilmiştir.
Onun mütemadiyen geçmişe dair özlem duyması ve şiirlerinde çoğunlukla melâlden bahsetmesi, annesini küçük yaşta kaybetmesiyle ilgilidir. Geçmişe dönüşün imkânsızlığını bilen şair, “Şafak” adlı şiirinde şöyle der:

“Dönmek mi?Ne mümkün geriye dönmek,
Düştüyse gönüller bu melâle.
Bir eldir ufuklardan uzanmış,
Zulmet bizi çekmekte visâle.”
1933’te hayata gözlerini yuman şairi, rahmetle anıyor ve sizlere, onu anlamanız için, “O Belde” şiirindeki şu mısraları dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum:

“Sana yalnız bir ince taze kadın,
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştiha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir mana.”

1-ŞİİRDE MUHTEVA (İçerik) ve KONU

Şiir tahlillerinde ilk önce, metne bağlı olarak ortaya çıkan, biri görünen(vitrin)anlam, biri de şiirin içinde gizli olan iki yön olduğunu unutmamak lazım. İlk bakışta çeşitli yorumlara açık olan bu şiirde, herkes tarafından görülen (vitrin) anlam içinde bulunanlar şunlardır: Hayatı simgeleyen bir merdiven imgesi, bir akşam tablosu, güneş rengi sarı yapraklar, yüzün perde perde soluşu, kızıl bir akşam dekoru içinde yere eğilmiş şekilde sürekli olarak kanayan güller, dallardaki kanlı bülbüller, sararan sular, tunç rengini almış mermerler ve bütün olarak bunlara ait olan gizli bir lisan.

Şairin “merdiven” sembolüyle anlatmaya çalıştığı ‘hayat yolu’dur. Bu sembolün dışında şiirde, “etek”, “güneş rengi bir yığın yaprak”, “yüzün perde perde soluşu” gibi semboller ile “suların sararması”, “kızıl havalar”, “alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller” ve tunca benzeyen mermer” gibi anlatımlar empresyonist (izlenimci) özellikleri ortaya koyucu özelliklerdir. Ana konuyu destekleyen bu benzetme ve anlatımlar, görülen anlamı bir tabloya benzetecek olursak, eksik kalan yönleri tamamlar niteliktedir.

Şiirin bütününe hâkim olan bu akşam tablosu içinde, şairin bize duyurmaya ve hissettirmeye çalıştığı psikoloji ise içinde hüznün ağır bastığı, biraz karamsar ama dolaylı anlatımın şairene kullanışlarını saklar. Bu akşam tablosu içinde, hayatın sona yaklaştığını anlatan sonbahar mevsimi ve sarı yapraklar, zamanın geçişi ve yaşlanmayla beraber duyulan hüzünle birlikte bir korkunun ortaya çıkışı neticesinde yüzün perde perde soluşu, güneşin batış anında dallardaki bülbüllerin aldığı renk, ve yanmış izlenimi veren sular içinde gizli bir lisan saklı oluşuyla şairin bize anlatmaya çalıştığı şey, ne yaparsak yapalım akşamdan (ölümden) kaçışın olmadığı gerçeğidir.

2-ŞİİRİN DİLE ve ANLATIMA DAYALI ÖZELLİKLERİ

Aslında onun şiirleri, özellikle başlangıçta, o güne ait olan, yani Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî’nin dil özelliklerini yansıtan ( Bugünün diline çok yabancı, kök itibariyle içinde çokça Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu) bir dildir. İşte bu yüzden onu günümüz şiir okuyucusu dil olarak anlamaktan uzaktır; fakat daha sonraları Haşim, “Biri Günün Sonunda Arzu” ve ölümüne yakın yıllarda yazdığı “Ağaç, Süvari” gibi şiirlerde, dil anlayışı değiştirir. Şiir içinde “muttasıl” ’ara vermeden, durmadan’, “hafî” ’gizli’ anlamındaki kelimelerin bulunması, bugünün okuyucusu için bir sorun teşkil etmemekte ve şiirin o güzel anlatımı içinde kaybolup gitmektedir..

Ahmet Haşim, Merdiven şiirinde kendi şiir anlayışına uygun olarak, duygu ve düşüncelerini doğrudan değil , dolaylı yoldan anlatmayı tercih etmiştir. “Güneş rengi bir yığın yaprak”, “alev gibi dallarda kanlı bülbüller”, “kızıl havalar” gibi sıfat tamlamalarını çokça kullanarak şiirde daha çok tasvire ait olan öğelerle söylemek istediklerini okuyucuda çağrışım yaratacak şekilde duyurmaya ve sezdirmeye çalışmıştır.

Bu onun "Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar" başlığıyla Piyale kitabına koyduğu önsözdeki şiir anlayışıyla doğru orantılıdır. Bu yazısının bir bölümde Haşim şöyle der: “Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, sözden fazla musikiye yakın, iki arada bir dildir.”

Haşim’in genel olarak şiirlerinde olan anlatım özelliği, mana noktasında okuyucunun hayalini harekete geçiren, imgeye dayalı farklı çağrışımlarla şiirin anlamını kişinin anlayışına göre genişleten bir yapı arzeder. Haşim, şiirde manadan çok musikiyi ön plana çıkarmış ve aruzunda yardımıyla şiirlerinde müthiş bir ses güzelliğine ulaşarak anlamda kapalılığı hemen hemen her şiirinde kullanmıştır. Yaşadığı devirde, özellikle “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirindeki anlatımıyla anlaşılamadığını düşündüğü için "Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar" adlı şiir görüşlerini açıklayan bir yazı yazmak zorunda kalmıştır. Haşim’in şiirinin tesiri daha sonraları (1950’den sonra) II. Yeni şairleri üzerinde ortaya çıkmıştır.

3-ŞİİRDE BULUNAN SES ÖZELLİKLERİ

Ahmet Haşim’in şiirlerinde “anlamda açıklıktan çok” “ses öğesine önem” verişi, şiiri “söz ile musiki” arasında düşünmesinden kaynaklanır. O, “şiirde her şeyden önce önemli olanın kelimenin anlamı değil, mısradaki söyleniş değeri” olduğu görüşündedir. İşte bu yüzden de, şiirlerinde aruz veznini kullanılır. Merdiven şiiri aruz ölçüsünün “Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Fa’lün)" kalıbıyla yazılmıştır.

Şiirde kullanılan, “solmakta/olmakta, güller/bülbüller, do1makta/olmakta” gibi tam uyaklar, veznin dışında bu ses güzelliğinin oluşmasına yardımcı olan öğeler olarak düşünülebilir.

Şiir içinde daha çok “r” sesi kullanılışı aliterasyon sanatına yol açmış ve bu da şiirde ortaya konan ses birlikteliğine katkı sağlamıştır. Şiirde içinde “r” sesi geçen kelimeler şunlardır: “Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, sular, sarardı, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, durur, benziyor, mermer.” Ayrıca şiir içinde kullanılan harf tekrarı dışındaki mısra tekrarı olan “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” söyleyişi de okuyucuya verilmek istenen mesajının duyurulması ve şiirde ses olarak bir bütünlük oluşması açısından önemlidir.

Kafiyelerin seçimindeki “solmakta/olmakta, ve do1makta/olmakta” kelimelerindeki “makta” eki, ortaya konan durumun bitmiş bir şey olmadığını ve devam etmekte olduğunu bize duyurması açısından önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu açıklamamızdan hareketle Haşim, mısralarını kurarken şiirinde, “sesi, anlatımı, manayı ve şiirde bütünlüğü oluşturan kurgu”ya dair hemen hemen her şeyi düşünmüştür diyebiliriz. Şiiri cazip hale getiren öğelerden biri de, Haşim’in mısraları içinde gizli bir şekilde duran, söyleyişte bulunan içtenliktir.

4-ŞİİRDE BULUNAN EDEBİ SANATLAR

Haşim “Merdiven” şiirinde, birçok söz sanatından, anlam olayın¬dan ve tamlamadan yararlanmıştır. “güneş rengi bir yığın yaprak”, “alev gibi dal”, “kanlı bülbül”, kızıl hava” şiirde bulunan tamlamalardan birkaçıdır. Özellikle sıfat tamlamaları içine gizlenen anlam, şiirde mana derinliğine yol açmaktadır. Ayrıca, “alev gibi dallar” ve “tunca benzeyen mermer” bölümlerinde teşbih (benzetme) sanatı kullanılmıştır.

“Merdiven” kelimesi ile ‘açık istiare’ sanatı yapılmış. Sadece benzetilen (Merdiven) verilerek, benzeyen (hayat yolu) anlatılmaya çalışılmıştır.

“Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?” mısraında, güneşin batış anındaki olaydan dolayı, suyun yanıyor gibi görünmesi ile mermerlerin üstünü tunca benzeyen bir rengin kaplayışı doğal bir olaydır. Şairin bu durumdan haberi vardır ama bundan habersizmiş gibi duruş ile bilip de bilmezlikten geliş hali “tecâhül-i ârif” sanatına yol açmıştır.

5- ŞİİRDE BULUNAN İMGELER

Şiirin ismi olan “merdiven” kelimesi başlı başına bir imgedir. Kanaatimce “hayatı anlatan” bu kelime, her gönülde farklı bir anlam kazanabilir. Kimimiz için “hayat” kimimiz için başka bir şey olabilir.

Şiirde “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” söyleminin iki defa tekrarı, şiirin “akşam” –ki bu da başlı başına bir imgedir” üzerine kurulduğunu gösterir. “Akşam” bir anlamda bize ölümü hatırlatır. Şiir içinde gizli olan hüzün, her geçen saniye ölüme yaklaşmaktan dolayıdır.

Haşim toplam da on mısra olan şiirinde bize öyle bir tablo çizmiştir ki, bu resim içinde, eksik bir yön bulamazsınız. Şiirin “ağır ağır” diye başlaması ve “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” diye bitişi aslında çok anlamlıdır. Güneş nasıl “ağır ağır “batarsa insanda hayattı “gün gün” yaşar ve zaman geçtikten sonra her şey bir anda olmuş gibi gelir bize. İnsan, bakmakla görmek arasındaki farkı çözerse her şey gözüne bir farklı görünür. Şiirin sonundaki, o “lisan-ı hafi”, gizli dil aslında, tabiatın, kuşların, yaprakların ve bu dünyaya ait her şeyin bize söylediği şey, geçen her saniye akşama/ölüme, mutlak sona yaklaştığımız gerçeğidir. Haşim bunu bütün ruhuyla hissetmiştir. İşte o yüzden bu gizli lisan ruha dolmaktadır ve ne yaparsak yapalım akşam olmaktadır.

Ögretmen:
Mehmet Nuri PARMAKSIZ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bahçe
Bir Acem bahçesi, bir seccade
Dolduran havzı ateşten bade.
Ne kadar gamlı bu akşam vakti
Bakışın benzemiyor mutade.

Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar
Dalmış üstündeki kuşlar yâda.
Bize bir zevk-i tahattur kaldı
Bu sönen, gölgelenen dünyada.

Ahmet Haşim


Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak

Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer

Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Ahmet Haşim



Bül Bül
Bir gamlı hazânın seherinde,
Isrâra ne hâcet yine bülbül?

Bil, kalbimizin bahçelerinde,
Cân verdi senin söylediğin gül.

Savrulmada gül şimdi havada,
Gün doğmada bir başka ziyâda.

Ahmet Haşim
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
12 Nisan 2011       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Ahmet Haşim

Doğumu: 1884, Bağdat
Ölümü: 1933, İstanbul
Şair.

Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey'in oğludur. 12 yaşlarında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. Bir yıl kadar Nümune-i Terakki Mektebi'nde okudu; sonra Mekteb-i Sultani'ye (Galatasaray) geçti (1896). Ortaöğrenimini bu okulda tamamladı (1906). 1920'de Güzel Sanatlar Akademisi'nde estetik öğretmenliğine atandı.

Akşam gazetesinde fıkra yazarlığı yaptı. Hamit ve Fikret etkisinde görünen gençlik şiirleri Mecmua-i Edebiye (ilk şiiri "Hayal-i Aşkım" 1900), Âşiyan, Musavver Muhit (1909) dergilerinde yayımlandı. Kişiliğini bulduğu yıllarda Fecr-i Ati topluluğuna katılarak, öteki şair ve yazarlarla birlikte Servet-i Fünun'da (1909-1912), Resimli Kitap, Rebap (1912) dergilerinde yazdı. Daha sonra Dergâh'ta toplanan sanatçılar arasına katıldı (1912-1922). Bu derginin ilk sayısında "Bir Günün Sonunda Arzu" şiiriyle göründü. Aynı yıl yayımladığı "Göl Saatleri" (1921) adlı kitabını Abdülhak Şinasi, Nurullah Ataç, Yarın ve Dergâh dergilerinde övgüyle karşıladılar. "Göl Saatleri"nde topladığı şiirlerde dilini oldukça sadeleştirmiş, kullandığı aruz ölçüsü için de yeni teknik olanaklar aramaya başlamıştı. Asıl gücünü ortaya koyan şiirleri bu yılların ürünüdür.

Dize kurmadaki ustalığı, aruz ölçüleriyle sınırlanmayan ses değişimleri, sözcüklerin seçimindeki yerli yerindelik, iç uyumlar yaratmadaki başarıları, değişik buluşları, doğaya bakışı, kendisinden sonra gelen kuşakları etkileyen özellikler arasında sayılabilir. Şiirinde sağladığı bu yenilikler, Haşim'in 20. yüzyıl şiirimizin ilk önemli aşamalarından biri olarak kabul edilmesine yol açtı. "Piyale" kitabının önsözünde şiirin iç yapı özellikleri konusunda görüşlerini belirtirken şöyle bir açıklama vardır: "Şiirin dili, anlaşılmaktan çok, duyulmak üzere vücut bulmuş, musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın, aracı bir dildir". Değişik özlerin, değişik biçim güzellikleriyle kaynaştığı, insanî değerleri özümleme çabasında büyük aşamalara ulaşan savaş sonrası şiir anlayışları karşısında Haşim de çağdışı kalan eski bir teknik ustası durumuna düşmüştür.

Yapıtları:

Şiirler:

  • "Göl Saatleri" (1921),
  • "Piyale" (1926);
Fıkralar:
  • "Gurabâhâne-i Laklakan" (1928),
  • "Bize Göre" (1923); (gezi anıları)
  • "Frankfurt Seyahatnamesi" (1923).

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs

Benzer Konular

20 Kasım 2015 / qenCo Cevaplanmış
12 Ekim 2008 / Kral_Aslan Türkiye'den
3 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap
5 Mart 2013 / Misafir Soru-Cevap
17 Şubat 2013 / Heaven Soru-Cevap