Arama

Nurullah Ataç

Güncelleme: 7 Aralık 2016 Gösterim: 167.930 Cevap: 4
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi

Nurullah Ataç, asıl adı ALİ NURULLAH ATA

Ad:  Nurullah_Ataç.JPG
Gösterim: 4139
Boyut:  28.9 KB

(d. 21 Ağustos 1898, Beylerbeyi, İstanbul - ö. 17 Mayıs 1957, Ankara)
Sponsorlu Bağlantılar
Türk edebiyatında modem anlamda deneme türünde ürün veren ilk yazar ve eleştirmen.

Hammer’in tarihini Türkçeye çeviren maliyeci ve öğretmen Mehmed Atâ Bey’in oğluydu. İlkokuldan sonra dört yıl Mekteb-i Şultani’de (Galatasaray Lisesi) okudu. Öğrenimini tamamlamak ve Fransızcasım ilerletmek için İsviçre’ye gitti. Mütareke sırasında Türkiye’ye döndü (1919); bir süre (1922) Darülfünun’da edebiyat derslerini izledi. Sınav vererek Fransızca öğretmeni oldu. İstanbul’da Nişantaşı, Vefa, İstanbul, Üsküdar liselerinde (1921-23), Adana Lisesi’nde (1924-25) Fransızca dersi verdi. Ticaret Vekâleti’nde çevirmenlik (1926-27); Ankara Orta Muallim Mektebi’nde Türkçe, sanat tarihi, Fransızca (1928-30); İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulu’nda (1937-38) Fransızca; Gazi Terbiye Enstitüsü’nde (1939-40) ve Ankara Atatürk Lise si’nde (1941-45) Fransızca öğretmenliği; Basın Yayın Umum Müdürlüğü’nde (1944- 45) yayın şefliği yaptı. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı çevirmeni olan Ataç, emekliye ayrılana değin bu görevi sürdürdü. Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyeliğine seçildi ve yayın kolu başkanı oldu (1951); ölümüne değin bu iki görevini bir arada yürüttü. Ölümünden sonra, kızı Meral Tolluoğlu her yıl mayıs ayı içinde, bir önceki yılın en iyi eleştiri ve deneme ürünlerine verilmek ve Ataç’ın yazılarının geliriyle karşılanmak üzere bir Ataç Armağanı kurdu (1958). Armağan 1959’da Memet Fuat’a, 1960’ta da Sabahattin Eyuboğlu’na verildikten sonra kaldırıldı.

Ataç, edebiyat dünyasına Yahya Kemal’in yönettiği Dergâh dergisinde yayımlanan şiirleri (1921-22), tiyatro eleştirileri, Ahmed Haşim ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu üzerine yazılarıyla girdi. Daha sonra yalnızca deneme ve eleştiri türünde ürün verdi. Eski Türk edebiyatıyla birlikte Batı edebiyatını, özellikle de 18. ve 19. yüzyıl Fransız edebiyatını yakından izledi. Remy de Gourmont ve Hazlitt ona gençlik yıllarında eğitim kaynağı oldu. Yerleşik değerlere kuşkuyla bakma alışkanlığını ilk onlardan aldığı anlaşılır. Montaigne’e ve Andre Gide’e hayrandı. Ama kendine en çok P. Leautaud’yu yakın buluyordu. Her türlü uzlaşmacılığa karşı çıkan tavrı ile bu yazar arasında büyük benzerlik vardı. Gençlik döneminde çok etkilendiği Sainte-Beuve ve Emile Faguet’den ise zamanla uzaklaştı. Yazılarında sık sık Montaigne, La Bruyere, Ronsard, Voltaire, Hugo, Stendhal, Balzac, Gide, Mallarme, Verlaine, Rimbaud ve Valery’ den örnekler verir. Ama kendi yaşıtı yazarların ünlendiği dönemden sonra Batı edebiyatıyla ilişkisinin zayıfladığı görülür.

Ataç yeni bir kültür, edebiyat ve dil arayışı içindeydi. Düşünsel denemelerinde Batılı anlamda bir çeşitliliği savundu. Çoğulcu bir düşünceye ulaşmak için Batı hümanizmini ve demokratikleşme sürecini sindirmek gerektiği konusunu ısrarla işledi. Ona göre Türk devriminin amacı, ulusal benliği koruyacak bir Batılılaşma olmalıydı. Devrimin başarısı önder aydınlara bağlıydı. Doğal gücü temsil eden Caliban’a, kültürlü, dürüst Prospero’nun yön vermesi gerektiğini savundu (Prospero ile Caliban, ös 1961, 1988).

Ataç edebi deneme ve eleştirilerinde başlangıçta tümüyle öznel bir eleştiriyi kendine yakın buldu; Anatole France’ı izleyerek, eleştirinin de bir sanat yapıtı olduğunu savundu. Ama zamanla bu tanımın eleştiriden çok denemeye ilişkin olduğu düşüncesine bağlandı. Ataç’a göre eleştirmen, okura, sezemediği güzellikleri tanıtmalıydı. Bu yüzden, değer yargısından önce bir eğitim ve inceleme aşaması şarttı. Gene de değer yargısı kişiyi kaçınılmaz olarak öznelliğe götürecekti. Eleştirmen yapıta yalnızca değeri biçmemeli, onu zamanla, zamanı da onunla aydınlatma çabası da göstermeliydi. Bunun için de başka düşüncelere açık, hoşgörülü olmalıydı. Ataç, bu düşüncelerden yola çıkarak kendi yazı serüveniyle özdeş bir sonuca ulaştı: Eleştirmen, yapıtı kendine göre değil, yapıtın yaratılışındaki anlayışa göre ele almalıdır. Yeni şiir başarılı olduktan sonra Ataç, divan şiiri sevgisini yeniden işlemeye başladı. Ona göre divan şiiri artık üstüne eğilinmesi gereken bir kaynak değildi; ama yüce güzellik anıtlarını tanımak gerekiyordu. Fuzulî, Bakî, Şeyh Galip, Nedim, Nailî büyük şairlerdi, büyük bir söz uygarlığı, şiirsel birikim yaratmışlardı, tran şiirine bağlanmışlarsa, bunu bilerek, o şiiri gerçek anlamda tanıyarak yapmışlardı. Ataç’a göre divan şiirinden Yahya Kemal’e ve Ahmed Haşim’e değin geçen süre boş bir bocalama evresiydi. Tanzimat da, Servet-i Fünun da, Hece şiiri de o evrenin art arda gelen dönemleriydi.

Ataç’a göre Batı şiirini Türk edebiyatına ilk getiren Ahmed Haşim’di. Ama Haşim eski şiirin köklerinden yeterince beslenemediği için yapıtları etkisiz kalmıştı. Yahya Kemal ise her zaman büyük, yaratıcı ve toparlayıcı olmuştu. Ataç’ın çok değer verdiği sanatçılar arasında Nâzım Hikmet ile Orhan Veli de sayılabilir. Ataç’m, büyük bulduğu şairleri zaman zaman beğenmediği görülür. Füzulî’den soğuduğu, Nedim’i bayağı bulmaya başladığı, Tevfik Fikret’ten ise bütünüyle vazgeçtiği olmuştur.

Yeni şiirin tutunmasında Ataç’ın çok büyük katkısı olmuştur. Garip akımının dördüncü kişisiymiş gibi çaba gösterdiği için, Orhan Veli’nin zaferini kendi zaferi saymış, Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’ten söz ederken onları hep yüceltmiştir. Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya da ayrı bir değer vermiştir. Romanda Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu, öyküde Sabahattin Ali’yi üstün tutmuş, daha sonra Sait Faik’e bağlanmıştır.

Ataç dili bir uygarlık sorunu olarak ele almış, Batı uygarlığıyla bütünleşerek edinilecek kavramların özlerine Osmanlıca ile ulaşılamayacağını ileri sürmüştür. Batı dillerinin temelinde Yunan Latin kökenli terimler bulunduğu için, Türkiye’de de okullarda Yunanca-Latince okutulmasını istemiştir. Devrik cümleye Türkçe içinde devinim kazandırmış, sözcükler türetmiş, dilde özleşmenin en önde gelen savaşçısı olmuştur.

Ataç gerçeği parça parça görmüş, düşünceyi tipik ya da en uygun olduğu noktadan değil, kendine en ilginç görünen yerden yakalamıştır. Düşünce onda hemen kanıya dönüşebilir, ama o çok. kesin konuştuğu zaman bile son sözünü söylemiş değildir; o anda ne söylediğini bilen, ama az sonra ne söyleyeceğini bilmeyen bir denemeci tavrı içindedir. Bu kuşkucu ve çelişkiden korkmayan tavır, Ataç’ın yazar kişiliğinde uzun süre olumlu sonuçlar doğurmuştur.Yazılarında iki öğe ağırlıktadır: Alay ve öfke. Sevmediklerine alayla karşılık vermiş, sevdiklerine ve gençlere öfkesini yöneltmiştir. Öfkesi Ataç’ın temiz ve yaratıcı yanıdır.

ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI. Günlerin Getirdiği (1946, 1989), Karalama Defteri (1952, 1991), Sözden Söze (1952, 1991), Ararken (1954), Diyelim (1954), Söz Arasında (ös 1957), Okuruma Mektuplar (ös 1958, 1989), Günce (ös 1960), Ataç: Dil Üzerine Söyleşiler (ös 1962), Söyleşiler (ös 1964), GünceI (ös 1972), Günce II (ös 1972), Dergilerde (ös 1980).

Kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Aralık 2016 22:28
Biyografi Konusu: Nurullah Ataç nereli hayatı kimdir.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
16 Eylül 2008       Mesaj #2
nünü - avatarı
Ziyaretçi

Nurullah ATAÇ


(1898-1957)
Sponsorlu Bağlantılar
Nurullah Ataç Türk edebiyatında batılı anlamda ilk deneme ve eleştiri' yazandır. Hemen hemen yalnızca bu alanda ürün vererek yeni ve çağdaş bir edebiyatın oluşması, Türkçe'nin özleşmesi gi­bi konulardaki yazılanyla dönemini etkile­miştir.

İstanbul'da doğan Ataç dördüncü sınıfa ka­dar okuduğu Galatasaray Lisesi'nden ayn-larak öğrenim için Cenevre'ye gitti. Beş yıl kaldığı bu kentte Fransızca'sını ilerleterek 19İ9'da yurda döndü. Bir süre üniversitede edebiyat derslerini izledi. 1921'de İstanbul'da başladığı Fransızca ve edebiyat öğretmenliği­ni 1945 yılına kadar sürdürdü. Bir ara Ticaret ve Milli Eğitim bakanlıklarında çevirmenlik yaptıysa da yeniden öğretmenliğe döndü. İs­tanbul ve Ankara liseleri ile üniversitede bu görevi yürüttü. Daha sonra Basın-Yayın Umum Müdürlüğü'nde yayın şefliği yapan Ataç 1952'de emekli oluncaya kadar Cumhur başkanlığı çevirmenliği görevinde bulundu.

1951'den ölümüne kadar Türk Dil Kurumu'n-da Yayın Kolu başkanlığını üstlendi.
Yazarlık yaşamına 1921'de Dergâh dergi­sinde başlayan Ataç çok sayıda gazete ve der­gide edebiyat, tiyatro, dil ve kültür konuların­da yazılar yazdı. Yazmaya başladığı dönemde pek gelişmemiş olan deneme ve eleştiri tür­lerinde çağdaş batı edebiyatından esinle­nen örnekler verdi. Eski şiire karşı serbest şii­ri, eski dile karşı Türkçe'nin özleşmesini sa­vundu.

Ataç denemelerinde, Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde yeni sanat, kültür, ahlak ve ya­şam biçiminin nasıl olması gerektiği konuları­nı ele aldı. Laiklik, akılcılık, bireycilik gibi Rönesans ve Aydınlanma Çağı'nın ilkelerini Türk düşün yaşamına yerleştirmeye çalıştı. Türk aydınının özgür düşünceye ve yenilikle­re açık olması, topluma öncülük etmesi ge­rektiğini savundu.

Ataç'tan önce de eleştiri örnekleri vardı. Ama eleştirinin Türk edebiyatında bir tür ola­rak ele alınması ve bir eleştiri geleneğinin ku­rulması onunla başlar. Ataç eleştirilerinde Türk edebiyatının geçmişini değerlendirdi. Edebiyatta yenileşmenin öncülüğünü yaptı ve özellikle Türk şiirinin sorunlarına eğildi. Yah­ya Kemal, Nâzım Hikmet ve Orhan Veli'nin yeni çığırlar açan şairler olduğunu söyleyen ilk eleştirmen Ataç'tır. Döneminde tepkiyle karşılanan Garip (bak. GARİP) Akımı'nın sa­vunmasını üstlenen Ataç birçok genç edebi­yatçının tanınmasını sağladı. Dili bir uygarlık sorunu olarak ele aldı ve dilde özleşmeyi sa­vundu. Bu amaçla gerek Osmanlıca sözcük­ler, gerek dilimize yerleşmiş yabancı sözcük­ler yerine birçok yeni sözcük türetti. Devrik cümle kullanarak kendine özgü bir anlatım bi­çimi oluşturdu ve dilimize yeni anlatım ola­nakları kazandırdı.

Ataç'ın deneme ve eleştiri yazıları Günlerin Getirdiği (1946), Karalama Defteri (1952), Sözden Söze (1952), Ararken (1954), Diyelim (1954) ve ölümünden sonra yayımlanan Söz Arasında (1957), Okuruma Mektuplar (1958), Günce (1960) ve Prospero ile Caliban (1961) gibi yapıtlarda toplanmıştır.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica

Son düzenleyen Baturalp; 7 Aralık 2016 22:45 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
21 Mayıs 2011       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Nurullah Ataç



Doğum: 1898, İstanbul
Ölüm: 1957, Ankara
Deneme ve eleştirme yazarı.

Hammer Tarihi'nin çeviricisi Ata Bey'in oğludur. İlkokuldan sonra dört yıl Galatasaray Sultanisi'nde okudu, dördüncü sınıfından ayrıldı. Kendi kendini yetiştirdi. Fransız dilini bile özel çalışmalarıyla öğrendi. 18 Eylül 1921'de Nişantaşı Lisesi Fransızca öğretmenliği görevine atandı, bir ara (1 Eylül 1925-30 Haziran 1926) Ticaret Bakanlığı'na bağlı Ticaret Müdüriyeti Umumiyesi mütercimliğinde ve aynı bakanlığın Mukavelat-ı Ticariye Tetkik Dairesi Heyet-i Tahririye müdürlüğünde (Temmuz 1926- Ekim 1926) bulundu. Yeniden Millî Eğitim Bakanlığı'na geçerek ilkin Talim Terbiye Dairesi'nde mütercimlik ve İlk Tedrisat Dairesi şube müdürlüğü görevlerinde çalıştıktan (Ekim 1926-Eylül 1927) sonra yeniden öğretmenliğe atandı. Ankara, İstanbul liselerinde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yabancı Diller Okulu'nda, Gazi Eğitim Enstitüsü'nde (1927-1945) bu görevi sürdürdü. Cumhurbaşkanlığı mütercimliği görevinden emekliye ayrıldı (7 Şubat 1952).

Dergâh dergisinde çıkan şiirleriyle (1921-1922) edebiyata başlayan Ataç, Cumhuriyet döneminde Akşam, Milliyet, Vakit, Cumhuriyet, Ulus vb. gazetelerde deneme, eleştiri yazıları yayımladı. Dilimizin arınması yolunda büyük çaba harcadığı bu yazılarında, yeni bir düzyazı biçiminin doğmasına yol açan örnekler verdi. Yer yer, dil açısından en aşırı uçlarda dolaşarak tutucu edebiyat adamlarının karşısına çıktı. Dilimizin arınması, özleşmesi savaşımına katkıda bulundu. Yunan-Lâtin, Fransız, Rus düşün ve edebiyatlarının klasik ve çağdaş yazarlarından yaptığı elliye yakın çeviriyle batı düşün ve sanat akımlarının bilinip yaygınlık kazanmasına çalıştı. Divan şiiri geleneği üzerinde dururken zamanaşımına uğramayan değerleri ele aldı. 1920'lerden sonra çağdaşlaşma sancıları çeken şiirimizin yayılmasına katkıda bulundu.

Başlıca yapıtları:
  • "Günlerin Getirdiği" (1946)
  • "Karalama Defteri" (1952)
  • "Sözden Söze" (1952)
  • "Ararken" (1954)
  • "Diyelim" (1954)
  • "Söz Arasında" (1959)
  • "Okuruma Mektuplar" (1958)
  • "Günce" (1960)
  • "Prospero ile Caliban" (1961)
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Baturalp; 7 Aralık 2016 22:48 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
7 Aralık 2016       Mesaj #4
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Nurullah Ataç

Ad:  Nurullah_Ataç1.JPG
Gösterim: 2171
Boyut:  20.5 KB

21 Ağustos 1898’de İstanbul Beylerbeyi'de doğdu. 1957’de Ankara'da yaşamını yitirdi. Türk edebiyatında modern anlamda deneme türünde ürün veren ilk yazar ve eleştirmen. Asıl ismi Ali Nurullah Ata. Öğretmen Mehmet Ata Bey'in oğlu. İlkokuldan sonra 4 yıl Mekteb-i Sultani'de öğrenim gördü. Öğrenimini tamamlamak ve Fransızca öğrenmek için İsviçre'ye gitti. 1919'da Türkiye'ye döndü. Sınava girerek Darülfünun öğretmeni oldu. İstanbul'da Nişantaşı, Vefa, Üsküdar liseleri ile Adana Lisesi'nde Fransızca dersleri verdi. Ankara Orta Öğretim Mektebi, İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu, Gazi Terbiye Enstitüsü, Ankara Atatürk Lisesi'nde de öğretmenlik yaptı. Cumhurbaşkanlığı çevirmeni oldu. Emekliye ayrılana dek bu görevi sürdürdü. Yazmaya Yahya Kemal Beyatlı'nın yönettiği Dergâh dergisinde yayınlanan şiir ve yazılarıyla başladı. Daha sonra yalnızca deneme ve eleştiri türünde ürünler verdi ve çeviriler yaptı. Eski Türk edebiyatı ile çağdaş Batı edebiyatını inceledi. Yeni bir kültür, edebiyat ve dil arayışı içinde oldu. Çoğulcu bir düşünce yapısına ulaşmak için Batı hümanizmi ve demokratikleşme sürecini sindirmek gerektiğini savundu. Türkiye'de ulusal benliği koruyan bir Batılalaşma modeli uygulanmasını önerdi. Eleştirmenin okura sezinleyemediği güzellikleri tanıtması gerektiğini savundu. Kendi türettiği sözcükleri, devrik tümceleri ve kendine özgü biçemiyle dili bir uygarlık sorunu olarak ele aldı. Batılılaşma, Divan şiiri, yeni şiir, eleştiri gibi çeşitli konularda, kişisel yönü ağır basan yazılarındaki kuşkucu ve cesur tavrıyla pek çok genç yazarı etkiledi.

Eserleri

  • Günlerin Getirdiği (1946)
  • Sözden Söze (1952)
  • Karalama Defteri (1953)
  • Ararken (1954)
  • Diyelim (1954)
  • Söz Arasında (1957)
  • Okuruma Mektuplar (1958)
  • Prospero ile Caliban (1961)
  • Söyleşiler (1964)
  • GünceI II (1972)
  • Dergilerde (1980)
Son düzenleyen Baturalp; 8 Aralık 2016 01:04
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
7 Aralık 2016       Mesaj #5
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Nurullah Ataç

Benzer Konular

4 Kasım 2015 / Misafir Cevaplanmış
16 Ocak 2008 / nünü Sanat tr
5 Ağustos 2009 / Kral_Aslan Edebiyat tr
8 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış
28 Şubat 2014 / Misafir Cevaplanmış