Arama

Aşık Seyrani

Güncelleme: 8 Ekim 2012 Gösterim: 19.694 Cevap: 2
M.u.R.a.T - avatarı
M.u.R.a.T
Ziyaretçi
24 Şubat 2007       Mesaj #1
M.u.R.a.T - avatarı
Ziyaretçi
180px Develi asik seyrani
Develili Aşık Seyrani (1800-1866)
Sponsorlu Bağlantılar



HAYATI ve KARAKTERİ

Türk Halk Edebiyatı'nın zirve isimlerinden biri olan Develi'li (Everek'li) Seyrani'nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807 yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır. Bugün Kayseri ilinin en büyük ilçesi olan, o yıllarda Everek adıyla bilinen Develi'de doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir.
Babası fakir bir mahalle camii imamı olan Hoca Cafer Efendi'dir. Çocukluğu ekonomik güçlüklerle geçmesine rağmen babasının sayesinde medrese eğitimi almaktan geri kalmamıştır.
Seyrani'nin hayatı ile ilgili kesin bilgiler mevcut olmadığından halk kendisi için bazı menkıbeler yayarak bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Seyrani'nin ününü duyan çevre vilayet ve kaza aşıkları sık sık Develi'ye gelerek onunla atışırlar. Seyrani ustalığını konuşturarak onları pes ettirir. Ama artık ona Develi dar gelmeye başlamıştır, İstanbul'a gitmeyi arzular.
Seyrani, büyük bir ihtimalle Sultan Abdülmecit'in tahta geçtiği yıl olan 1839 yılında İstanbul'a gelir. O yıllarda İstanbul'da semai kahvelerine, saz söz meclislerine ilgi gösterilir, aşıklar birer bilge kişi olarak görülür, dinlenirdi. Bu meclislerin tiryakileri, aşıkları yalnız bırakmaz, onları meclisten meclise, kahveden kahveye taşırlardı. Saray'da devlet erkanının konaklarında, zenginlerin köşklerinde bir araya gelen aşıklar, birbiriyle tanışır, söyleşir, atışırlardı. Bazı paşa ve beyler, şairleri himaye eder onlara rahat bir hayat sağlarlardı. Böylesi bir zamanda İstanbul'a giden Seyrani, zamanın saz ve kalem şairleriyle tanışır, bilişir. Seyrani, İstanbul'a gelmişken yarım kalan medrese öğrenimini tamamlar. Şu sözleriyle tanımlamıştır bu günlerini:
"Yedi yıl eğlendi, kaldı Seyrani
Bütün tahsil etti ilmi irfanı
Sendeyken her türlü mürüvvet kanı
Bulmadın derdime çare İstanbul"

Ancak Seyrani karakteri gereği, etrafında gördüğü yanlışlıklara, bu yanlışlıkları yapan Padişah da olsa görmezlikten gelemeyen ve şiirlerinde bu durumları ağır bir şekilde hicveden bir şairdir. Bu yüzden hakkında soruşturma açılmış ve yakalanmamak için de Develi'li bir dostunun yardımıyla Develi'ye kaçmak zorunda kalmıştır. Bir süre burada kalan Seyrani daha sonra Halep'e gider. Burada da tutunamayan Seyrani tekrar Develi'ye gelir. Yaşadığı süre içerisinde Develi onun kıymetini pek anlayamamıştır. Yakalandığı sinir hastalığından dolayı ona "Deli Seyrani" denmiş, son yıllarını Develi'de yoksulluk içinde geçirmiştir.
Yoksulluğunu, çektiği acıları, dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak pek yanlış olmaz. Seyrani devrindeki gelişmeleri yakından takip etmiş, yanlışlıkları eleştirmiş, şiirlerinde kendisinden önceki ozanların alışılmış konu sınırlarının dışına çıkmıştır. Olaylara genellikle eleştirel gözle bakmış ve halkın sesi olmaya özen göstermiştir. Şiirleri hem ele aldığı konu bakımından hem de kafiye yapısı bakımından çeşitli ve zengindir. Şiirlerinde daha önce kimsede rastlanmayan kafiye yapılarına yer vermiştir. Şiirlerinde bazen bir tarikat ehli, bazen siyasi bir eleştirmen, bazen de koyu bir aşık olur. Bu da Seyrani'nin içten, dindar, duygulu ve duyarlı bir kişi olduğunu gösterir.
Seyrani, 19. yüzyıl halk edebiyatımızın şüphesiz en değerli örneklerinden birisi olarak diğer halk ozanlarını da etkilemeyi başarmıştır. Kendisi hakkında yapılan araştırma ve incelemeler son yıllarda çoğalmıştır. Eserlerinden bazıları bestelenerek icra edilmiştir.


ESERLERİNDEN ÖRNEKLER


AŞIKIN GÖNLÜ

Eski libas gibi aşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş

Sevdiğim değildin böylece ezel
Aşkının bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş

Seyrani'nin gözü gamla yas imiş
Benim derdim her dertlere baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş..



SENE 1261


Bin ikiyüz altmışbire tarih basınca
Pek ziyade oldu siklet bu sene
Eski adet bitip devir dönünce
Kalktı insanlardan şefkat bu sene

Koymuşum havana bu garip seri
Sefa mı sunulur ah şimden geri
Ağnıya olursan derler gel beri
Fukaraya yoktur rağbet bu sene

Fukaranın hali Mevla'ya belli
Merhamet yok ağnıyada ezeli
Buğdayın bir mutu oldu yüzelli
Muhtekire düştü fırsat bu sene

Zengin artık kesmez oldu kurbanı
Kalmadı dünyanın rengi elvanı
Sultan Süleyman'a kalmadı fani
Bize Hak'tan oldu rahmet bu sene

İş böyle giderse kopacak fesat
Yaklaşmadı gitti şu vakt-i hasat
Sanatlar işlemez ortalık kesat
Boşadır çalışmak gayret bu sene

Bu Seyrani sahih sohbet eylesin
Naçar olan fukaralar neylesin
Rica niyaz edin halas eylesin
Mevlamız beladan millet bu sene
Biyografi Konusu: Aşık Seyrani nereli hayatı kimdir.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
10 Nisan 2009       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Kayseri ilinin Develi (eski Everek) ilçesi imamı Cafer Ağa’nın oğludur.
Divan geleneğine uymaya çalışarak aruzla ve ağdalı bir dille şiirler yazmıştır. Asıl başarısını âşık geleneğine bağlı şiirlerinde göstermiştir. Güzelleme ve taşlama türünde oldukça başarılı örnekler vermiştir.
Gönül senden geçer yardan geçemez
Sponsorlu Bağlantılar
Bağlanmış ikrara kavi özlüyüm
Her sözüm dinleyen özüm seçemez
Sırat köprüsünden ince sözlüyüm
Benim sözüm çürük değil sağ gibi
Çürük sözler erir akar yağ gibi
Üzerinden kervan geçer dağ gibi
Yokuşluyum sanma beni düzlüyüm
Yolcu ateş yakmak ile yol almaz
Erenlerin dokunduğu çul yanmaz
Cehennemde günah yanar kul yanmaz
Ben günahtan sürmelenmiş gözlüyüm
Seyrani aradım onu her yerde
Aşk-ı hakikatla düştüm bu derde
Tuttum günahımdan yüzüme perde
Rabbim divanında kara yüzlüyüm
Ateş vapurunu icat eyleyen
Yelken açıp yel kadrini ne bilsin
Süleyman dır kuş dilini söyleyen
Her Süleyman dil kadrini ne bilsin
Hayvanlarda bir kaç çeşit fıkralar
Kimi düzen aşar kimi yorgalar
Gübreliğe inip kokan kargalar
Has bahçede gül kadrini ne bilsin
Seyrani babanın beli büküldü
Ağzının içinde dili döküldü
Davud nebi haddesinden çekildi
Saz çalmayan tel kadrini ne bilsin

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
8 Ekim 2012       Mesaj #3
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Seyrani (1807 Develi-1866 Develi)
MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Halk ozanı. Asıl adı Mehmet'tir. Çocukluğunda medrese öğrenimi gördükten sonra Seyranî takma adını kullanarak genç yaşta Anadolu illerinde dolaşmaya çıktı, şiirler söylemeye başladı. Özellikle taşlama türündeki şiirlerinde başkaldırıcı bir havası vardı. Bir aralık geldiği İstanbul'da, Abdülmecit döneminin (1839-1861), kısıtlayıcı havasına dayanamayarak memleketine döndü. Halk edebiyatımızda "laik şairler" olarak adlandırılan öteki şairler gibi Seyranî, dinî kurumları kendi özel çıkarlarına araç olarak kullanan kaba sofularla, halka karşı yöneticileri amansız bir dille eleştirdi. Şiirleri ilkin Ahmet Hazım tarafından "Sanihat-i Seyranî" (1921) adlı kitapta derlendi.

Aşık Seyrani Hayatı
19. yüzyıl gizemci halk şiirinin büyük ustası (Aşık Seyrani), kuşkusuz, Seyrani'dir Dehası, yergiciliği, taşlamaccılığı, bir bakıma, gizemciliğini bastiran, haksızlığa, rüşvete, kıyıcılığa, toplumsal dengesizliklere, kaba sofuluğa, ahlaksızlığa karşı gözünü budaktan esirgemeden, korkmadan, çekinmeden savaşını veren, bu arada inancının gereklerini de bir yana itmeden, şiirsel yapıdan, söyleyişten uzaklaşmadan, etkin, kalıcı şiirlerini sazıyla halk içinde söyleyen güçlü bir ozanımız Seyrani'dir. Şiirlerinin çogunun bugün de güncelliğini yitirmemiş olması, halk arasında büyük saygınlık kazanması, Seyrani'nin gücünün simgesidir.

Seyrani, Kayseri'nin şimdiki adı Develi eski adıyla Everek ilçesinde doğmuş, yine doğduğu yerde vefat etmiştir (ölmüstür). Yoksul bir mahalle imâmî olan Cafer Hoca'nın oğludur. Asıl adı Mehmet'tir. Bir saptamaya göre, 1807 yılında doğmuş, 1866 yılında ölmüştür. Ancak, bu tarihlerin doğruluğu üzerinde kuşkular da vardir. Seyrani'nin bir mezar taşı bile yoktur; bir rivayete göre şimdiki Develi ilçesinde bulunan, Develi Lisesinin Güney Doğu tarafında lisenin köşesinde olduğu Rahmetli Aşık Ali Çatak Bey tarafından yapılan araştırılmalar sayesinde orda olduğu rivayet edilmektedir.
Seyrani derki;
Alıntı

«Can ipi ten yününden
Saran kirman ular bir gün
Hep kesilir sular bir gün
Ecel kollarini boynuma
Habersizce dolar bir gün dür bugün»

der ve vefat eder.

Seyrani çocuklugunda bir süre Halasiye mektebine devam eder iki yıllık bir mahalle eğitimi alır. Yine bir rivayete göre sekiz yıl askerlik yaptığı söylenir. Askerlik dönüşü evlenir ve Seyfullah, Nasrullah, Emine, Zeliha, Havva ve Fatma adında altı tane coçugu olur (Maşallah, Allah bağışlasın).
Seyrânî ismini almasının bir sebebi hikmeti vardir. Bir yaz sabahı mescit imâmi olan babasının kapısı vurulur; Cemâat dışarısa kaldı, sabah namazı vakti geçiyor denilir. Babası da Seyrani'yi mescidin kandillerini yakmakla görevlendirmistir. Seyrani kandilleri yakmak için mescide gider, kapıyı açar ve kandilleri yanmış bulur, içeri girdiğinde kandillerin titrek ışıkları altında muntazam saflar tutmuş yeşil kavuklu, ak sakallı, iri gövdeli, mebih kiyafetli cismi nurlu bir cemaat görür. Gördüğü bu manzara karşısında titrer, korkar düşer ve bayılır. Günlerce ortadan kaybolur, yavrusunun esrarengiz bir şekilde kayboluşundan dolayı validesi ağlar ve çırpınır. Tüm aramalar sonunda bir hafta sonra Köşkpınardaki gazel bağlarında babası oğlunu baygın bir halde bulur. Ne olduysa ondan sonra olur ve o artık Mehmedlikten Seyrani mahlaslı şairliğe geçen insandır. Ne olduğu sorulduğunda; yanındaki yeşil cübbelilerle Bağdat'a gidip İmâm-ı Âzamı ziyaret ettiklerini ve geri kendisini bağa bırakıp üzüm yiyerek ayrıldıklarını söyler. Seyrani'nin kalp gözü açılmıştır artık. Hak için yaşar Hak için söyler, Hak için çalar sazını rakiplerini sözleriyle birer birer pes ettirir. Bir ara gururlanır kendisiyle; bağlarına doğru giderken çakıl arasında bir tilki rast gelir Seyrani Babaya, tilki “DUR” der; suallerime cevap ver der; ona ahiretle ilgili sualler sorar ve hiç birine cevap veremez ve gururlandığından dolayı bu dersin kendisine reva görüldüğünü anlar ve şu sözleri söyler;
Alıntı

«Ağır meclislerde sıkılmaz iken
Mengeneye versen bükülmez iken
Seyrâni aslana yenilmez iken
Dedirdin tilkiye pes kara bahtım»,


der; ve düşer gurbet ellerin yollarına.


Yolculuk İstanbul'adir ve dönem Abdülmecit Han dönemidir ve yedi yıl ilim ve irfan tahsil eder.

İstanbul'da ''bilimsel ve kültürel öğrenim'' gördüğü şiirlerinden anlaşılmaktadır. Bir yandan da Alevi-Bektaşi tekkelerine girmiştir. Tasavvuf konularını öğrenmiş yergici, taşlamacı yanını acımasızca kullanmaktan çekinmemiştir. Gelenekçi halk şiirini öğrenmiştir.
Seyrani 19. yy halk şiiriyle tekke şiiri arasında bağlantı kuran, her iki şiir türünü birbiriyle kaynaştıran bir halk şairidir. Şiirlerinde aşk ve tasavvuf konularını işler. Bazı şiirlerinde Alevi-Bektaşi edebiyatında sık sık kullanılan tasavvuf kavramları, özellikle Ehli Beyt sevgisi geniş bir yer tutar. Dili akıcı, söyleyişi kolay ve yumuşaktır. Halk deyimleri, atasözleri gibi ortak dil varlıklarını çok kullanır. Şiir konularını (aşk, günlük olaylar) genellikle kendisi hayatından seçer. Bazı şiirlerinde çağının sosyal durumunu, ahlak çöküntülerini toplum sarsıntılarını yerici bir dille ele alır.
Anlaşılan odur ki Seyrani, doğasal olarak her türlü. yanlışlıklara karşı çıkmadan, olayları, kişileri yermeden edememektedir. Bu yüzden olacak ki İstanbul'da seçkinleri yerdiği için hakkında kovuşturma açılmış, ve bir dostunun yardımıyla Develi'ye kaçırılmıştır.
Bir rivayete göre Seyrani'nin İstanbul'dan kaçışı şöyle anlatılmaktadır; Dolmabahçe Sarayı yeni yapılmaktadır boşa giden masraflara bakarak saray düzenini ve bozuk düzene sürekli eleştirilerde bulunur. Bu yüzden sürekli saray tarafından tenkitler alır. Yapılan bir yarışmada birinci olur ve ödül için saraya padişah huzuruna çağırılır ve kendisine bir kürk hediye edilir. Saray çıkışında yolda gördüğü soğuktan titreyen bir garibe kürkü hediye eder. Bunu görenler padişaha hakaret diye şikayet ederler ve sürgün edilmesi istenir bunun üzerine huzura çağrılır ve sorulur: ve Seyrani “Beni Hakkın Mekanından Özge Bir Mekan Bulmak Mümkün İse Bul Gönder” der bu söz padişahın çok hoşuna gider ve affeder. Ama düzen hep tersine gitmeye devam eder ve Seyrani,de eleştirilerine sözle karşılık vererek devam eder. Artık Seyrani icin ölüm fermanı çıktı çıkacaktır. Develili bir hemşerisi tarafından gizlice bir gece Develi'ye kaçırılır. Bir süre burada kalır ve daha sonra Halep'e gider ve bir müddette orada kalır. Halepten tekrar Develi'ye döner o artık erenlerin şarabından içmiş, Hak için söyleyen bir aşıktır ama malesef Develi onun kıymetini kadrini bilmez; ancak öldükten sonra anlaşılır kıymeti ve kadri.

Özellikle Orta Anadolu'da gezdiği anlaşılan Seyrani'nin ''Aşık Toplantıları''na katıldığı, düzenlenen türlü sazlı sözlü yarışmalarda hep önde gittiği anlaşılıyor.
Yaşamının sonuna doğru bir sinir hastalığına da tutulan Seyrani'ye son döneminde "Deli'' dendiği saptanıyor. Seyrani'nin yaşamı acılarla, yoksulluklarla geçmiştir, bütün zorluklara rağmen Seyrani yaşama sevincini hiçbir zaman yitirmemiştir. Yoksulluğunu, çektiği acıları, dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak da, pek yanlış olmaz. Seyrani'nin yaşadığı dönemde ülkede de birtakım değişiklikler, yenilikler başlamıştır. Çağdaş okullar açılmaya, yeni mahkemeler kurulmaya başlamış, Ülkeye telgraf gelmiş çeşitli yenileşme çabaları gözlenir olmuştur. Bütün bunları Seyrani'nin yakından izlediğini, halkın üzerindeki etkileri gözlediğini, şiirlerinden çıkarma olanakları vardır. Bu bakımdan Seyrani, kendisinden önceki Ozanlar gibi alışılmış konu sınırlarını aşan, çağdaş olayların, oluşumların içine girmeye çalışan, bunları eleştirel gözle değerlendirmeye yönelen bir ozan olarak özellikle dikkati çekmektedir. Seyrani'nin bu yergici, taşlamacı tavrının yanı sıra içtenlikli, duyarlılıklı bir yanı olduğu da görülüyor. Herhalde Seyrani, çağının da tüm halk şiirimizin de üzerinde önemle durulması gereken en güçlü, en ilginç ozanlarından biridir. Güncelliğini yitirmeme başarısını göstererek, diliyle, deyişiyle, konusuyla, ustalığıyla güçlü, saygın bir ozan Seyrani.
Seyrani'nin bazı eserleri Muzaffer Sarısözen ve Dr. Recai Özdil tarafından 17 deyişi derlenmiş ve bestelenmiştir. Bunların en ünlüsü Safiye Ayla, Emel Sayın,Yüksel Uzel gibi ünlüler tarafından icra edilen,
Alıntı

«Hüsne mağrur olma ey yüzlü mahım, Niceler yokuştan inişten geçti, Sana kar etmedi feryad-ı ahım, Benim ahım Küh-i keşişten geçti gibi.»

Kendinden önce gelen halk şairleri arasında özellikle Karacaoğlan'ın etkisi altında kalmış; kendinden sonra gelenleri de geniş ölçüde etkilemiştir.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

28 Ocak 2021 / Misafir Genel Mesajlar
17 Mayıs 2011 / ThinkerBeLL X-Sözlük
8 Haziran 2007 / thedoctor_611 Müzik tr
8 Haziran 2007 / thedoctor_611 Müzik tr
8 Haziran 2007 / thedoctor_611 Müzik tr