Arama

Emile Zola

Güncelleme: 1 Aralık 2016 Gösterim: 26.773 Cevap: 4
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
30 Kasım 2008       Mesaj #1
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Zola, Emile (-Edouard-CharlesAntoine)

(d. 2 Nisan 1840, Paris - ö. 28 Eylül 1902, Paris, Fransa), edebiyatta doğalcılığın kurucusu Fransız romancı ve eleştirmen.
Rougon ve Macquart ailelerinin beş kuşak boyunca yaşamını anlatan 20 kitaplık Les Rougon-Macquart: Histoire naturelle et sociale d’une famille souş le Seçond Empire (Rougon-Macquart’lar: İkinci İmparatorluk Döneminde Bir Aileni Doğal ve Toplumsal Tarihi) dizisiyle tanınır. Dizinin en ünlü romanları, bir fahişenin yaşamını konu alan Nana (1880; Nana, 1942,1984) ile madencilerin yaşam koşullarını anlatan Germinavdir (1885; Jerminal, 1941/Tohum Yeşerince, 1980IGerminal, 1984,1992). Zola, romanlarının yanı sıra Alfred Dreyfus’ü savunan ünlü Couvre Müzesi, Paris L“fzmile Zola’nın Portresi”, Ezdoııard Manet’nin bir yağlıboya çalışmasından ayrıntı, 1868;
Sponsorlu Bağlantılar
denemesi “J’accuse”le de (İtham Ediyorum) ünlüdür.

Ad:  emile zola 374x500.jpg
Gösterim: 785
Boyut:  58.1 KB

Gençlik yılları.

Babası İtalyan, annesi Fransızdı. Mühendislik yapan babası bir kanal projesi alınca 1842’de ailece Paris’ten Aixen-Provence’a taşındılar. Ama babasının beş yıl sonra ansızın ölümü aileyi zor duruma düşürdü. Annesi kanal projesindeki haklarını aramak için 1857’de Paris’e dönünce Zola da onun yanma giderek SaintLouis Lisesi’ni bitirdi, ama 1859’da lich Musees Nationaux, Paris
girdiği bakalorya sınavını veremedi. Sonraki iki yılını iş aramakla geçirdi. Pantolonunu rehin verdiği için bütün günü yorgana sarılıp yatakta geçirdiği ya da karnını yakaladığı serçelerle doyurduğuna ilişkin söylentiler abartılı olmakla birlikte, bu iki yıl Zola için gerçekten zordu. Ne var ki, romanlarında kullanacağı birçok değerli bilgiyi de gene bu dönemde edindi; kendi başından geçenler sayesinde yoksulların nasıl bir yaşam sürdüğünü öğrendi.

Sonunda bir deniz nakliyat şirketine girdi, ama bu kez işten nefret etti. 1862’de Louis-Christophe-François Hachette’in yayınevinin satış, bölümünde çalışmaya başladı. Öteki birçok romancı gibi Zola da edebiyata şiir yazarak başladı. İnsanlığın ve aşkın evrimi üzerine, romanlarının habercisi sayılabilecek iki epik şiir yazdı. İkincisini Hachette’e gösterdi, ama Hachette öykülerin şiirden daha çok tutulduğunu söyleyerek yapıtı basmayı reddetti. Zola, onun öğüdünü tutarak 1864’te öykü kitabı Contes â Ninon’u (Ninon’a Öyküler) yayımladı. Bunu 1865’te kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı, çirkinliklerin açıkça anlatıldığı La Confession de Claude (Claude’un İtirafları) izledi. Yapıt polisin dikkatini çekince, söylentiye göre Hachette Zola’dan edebiyatı bırakmasını ya da işinden ayrılmasını istedi. Bunun üzerine Zola 1866’da Hachette’in yayınevinden ayrılarak serbest gazetecilikle geçinmeye başladı.

Romancı olarak başarısı. 1867’de, bilimsel kuramlarına ilk kez yer verdiği, dehşet öğeleriyle dolu romanı Therese Raquih Terez Raken, 1890, 1943/ Therese Raquin, 1962,1992) yayımladı. Bunu 1868’de bir başka bilimsel roman denemesi Madeleine Ferat izledi.

Zola 1870’te Gabrielle Eleonore-Alexandrine Meley ile evlendi. İki kadına (annesi ve karısı) bakmak zorunda olduğu için Fransız Alman Savaşı’nda askerlikten muaf tutuldu. Savaş yıllarını Paris’in dışında geçirdi ve 1870’te Rougon-Macquart dizisinin ilk iki romanını bitirdi. Yazmaya başlamadan önce bütün diziyi tasarladığını söylemişse de gerçekte 10 romanlık bir dizi tasarlamış, yazmaya başlayınca bu sayı 20’ye yükselmişti. Dizinin ilk kitabı La Fortune des Rougon (Rougon’ların Yükselişi, 1946) 1871’de yayımlandı. Bunu beş yıl içinde beş kitap daha izledi. Ama satışları iyi olmakla birlikte bu altı roman fazla yankı uyandırmadı. 1877’de yayımlanan, alkolizmle ilgili L’Assommoir ise (Assommoir, 1 9A2!Sen Bir Melektin, 1959/Meyhane, 1967,1989) Zola’yı kitapları en çok satan yazarlar arasına soktu ve Fransa’nın en ünlü yazarı yaptı Sonraki romanlarından bazılarının satışı Assommoir’ı da aştı.

Kalan 13 romanı yazmak, Zola’nın 16 yılını aldı. Bunları Les Trois Villes (Üç Kent) ve Les Quatre Evangiles (Dört Incil) adlı iki kısa roman dizisi izledi. Zola bir yazar olarak, birçok bakımdan çağının tipik bir temsilcisiydi. Bilime olan kesin inancı ve 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da yaygın olan bilimsel belirlenimciliği benimsemesi bunu açıkça gösterir. Ona göre, doğalcılık Fransız yaşamının zaten doğasında vardı. 18. yüzyıl yazar ve filozofu Diderot’yla 16. yüzyıl deneme yazarı Montaigne de bu akımın öncüleri sayılırdı. Zola ayrıca, çağdaşı Fransız düşünür Hippolyte Taine’in çevre ve kalıtımla ilgili görüşleriyle kalıtım üzerine bir incelemesi bulunan Prosper Lucas adlı unutulmuş bir bilim adamından da etkilenmişti. (RougonMacquart dizisindeki Dr. Pascal Rougon karakteri için Lucas’ı örnek aldığı sanılır.) Yönteminin ise büyük ölçüde 19. yüzyıl Fransız fizyoloji bilgini Claude Bernard’ın Introduction d la medicine experimentale (1865; Tıbta Tecrübe Usulünün Tetkikine Giriş, 1934) adlı yapıtına dayandığını iddia ediyordu. Le Roman experimentale (1880; Deneysel Roman) adlı denemesinde, romancının kendi yarattığı kahramanlara laboratuvar ve klinik testlerine benzer testler uygulayarak mutsuzluğun ve suçun kaynağında yatan kişilik bozuklukları ve kötü huylar üzerine değerli pratik bilgiler elde edebileceğini savunuyordu.

Ona göre, insan doğası tümüyle kalıtım tarafından belirlendiği için karakter bozuklukları tıbbın ve eğitimin ortak çabasıyla ortadan kaldırılabilir, böylece insan doğası kusursuzlaştırılabilirdi. İki ailenin (haşin Rougon’larla zayıf Macquart’lar) tarihi etrafında gelişen Rougon- Macquart dizisi bir bakıma, Louis-Napoleon darbesinden (2 Aralık 1851) Sedan Çarpışmasındaki (1 Eylül 1870) yenilgiye değin uzanan dönemde Fransa’daki yaşamın belgesel bir öyküsüdür. Ama Zola’nm esas amacı, İkinci İmparatorluk dönemini insanlığın evrimindeki bir aşamanın simgesi olarak kullanmak, yedi büyük günaha yenik düşmüş bir insanlığın portresini çizmektir. Çünkü dizi, Hıristiyanlığın temel öğretilerini doğalcı terimlere uyarlayan ayrıntılı bir simgeler sistemine dayanır. Rougon-Macquart, Les Trois Villes ve Les Quatre Evangiles dizileri, insanlık tarihinin üç ayrı dönemini (geçmiş, bugün ve gelecek) temsil eder. Bunlardan, yarım bıraktığı sonuncusu gelecekle ilgilidir. Ne var ki, Zola bilimin yararlarını anlatmaya çalıştığı bu dizide eski esinini yitirmiştir.

Tartışmacı kimliği.

Zola yaşamı boyunca birçok tartışmada taraf oldu. Kamuoyunun düşmanca davrandığı genç izlenimci ressamların tutkulu bir hayranı ve savunucusuydu. Ressam Edouard Manet’yi konu alan biyografik ve eleştirel incelemesinde (1867) kamuoyunun izlenimcilere olan tepkisini yumuşatmak amacıyla, çağdaş ressamı “başkaları tezgâhlarının gerisinde biber satarken, atölyesinde sakin sakin resimler yapan bir burjuva”ya benzetmişti. Zola edebiyat dünyasında da birçok tartışmaya taraf ve konu oldu. Gençliğinde doğalcılık kuramını tanıtmak için edebiyat dergilerinde yazdı. Ama yapıtları tutucu çevrelerce hep müstehcenlikle suçlandı. En karamsar ve açık sözlü romanlarından La Ter re'in (1887; Toprak, 1946,1992) yayımlanması üzerine genç kuşaktan beş yazarın Le Figaro gazetesinde sert eleştirilerine hedef oldu. 1888’de kendisinden 30 yaş küçük Jeanna Rozerot ile ilişki kurunca tartışmalar yeni bir boyut kazandı. Jeanna’dan 1889’da bir kızı, 1891’de bir oğlu oldu. Zola’nın girdiği tartışmalar içinde en ünlüsü Dreyfus Olayı’yla ilgiliydi. Fransız ordusu subaylarından Yahudi asıllı Alfred Dreyfus 1894’te vatana ihanetle yargılanmış ve suçlu bulunarak ömür boyu hapse mahkûm olmuştu. Bu olay, 12 yıl süren ve dönemin toplumsal siyasal tarihinde derin iz bırakan bir tartışmaya yol açtı. Dreyfus’ün suçsuzluğuna inanan Zola 13 Ocak 1898’de LAurore gazetesinde Fransız genelkurmayını suçlayan ve “J’accuse” sözleriyle başlayan bir açık mektup yayımladı. Orduyu küçük düşürmekle yargılandı ve suçlu bulununca temyiz mahkemesinin kararını beklemeden İngiltere’ye kaçtı. On bir ay kaldığı İngiltere’de Les Quatre Evangiles dizisinin bir parçasını oluşturan Fecondite’yi (1899; Döl Bereketi, 1945,1992) yazdı.

Dreyfus Davası’na yeniden bakılacağı ve olasılıkla ilk kararın bozulacağını duyunca Fransa’ya döndü. Zola ve karısı 28 Eylül 1902’de Paris’teki evlerinde bacadaki bir tıkanıklık yüzünden uykuda karbon monoksit gazından zehirlendiler. Yardım geldiğinde Zola ölmüştü, karısı ise birkaç gün sonra iyileşti. Zola’nın cenazesi devlet töreniyle kaldırılarak Pantheon’a gömüldü. Kamuoyunda müstehcen yapıtların yazarı olarak tanındığı için 19 kez aday olmasına karşın Academie Française’e üye seçilememişti.

Değerlendirme

. İkinci İmparatorluk’a duyduğu açık düşmanlık nedeniyle Zola eleştirmenlerce sol eğilimli bir yazar olarak nitelendirilmiştir. Günümüzde de Zola’yı siyasal anlamda devrimci bir romancı sayan yazarlar vardır. Buna karşılık, Zola’nın ılımlı sosyalist olarak nitelendirilebilecek siyasal düşüncelerinin gereğinden çok önemsendiğini, yapıtlarının simgesel ve mitolojik içeriğine ise gereken önemin verilmediğini ileri sürenler de olmuştur. Bilimsel belirlenimcilik felsefesi bir yazar için ilk bakışta verimli bir esin kaynağı olamaz gibi görünse de, Zola’nın her şeyin bilimsel olarak belirlendiğine ve insanın sağlam bir dünyada geleceğe umutla bakarak yaşayacağına duyduğu inancın yazdıklarındaki payı büyüktür. Gene de en güçlü esin kaynağının tek başına bilim olduğu söylenemez. Zola’nın
“kara şiir” olarak adlandırılan tarzı, 18. yüzyıl Aydınlanmacılığıyla 19. yüzyıl başı romantizmini kaynaştıran bir felsefenin ürünüdür.
Yapıtlarını Avrupa romanının en önemli örnekleri arasına koyan da bu şiirsel bakıştır. Bu romanlar gücünü yalnızca kof bir imparatorluğa değil, çökmekte olan bir dünyaya da ayna tutabilmiş olmalarından alır.

ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI

. La Cııree (1872; Tazı Payı, 19471Aşk Bitmesin, 1970/Oy un Bitti, 1976), La Conguete de Plassans (1874; Plassans Papazı, 1944), La Faııte de l'abbe Moııret (1875; Rahip Mouret'nin Günahı, 1943), öne Page d'amour (1878; Bir Aşk Sayfası, 1944, 19921Bir Aşk Hikâyesi, 1968, 1990), Aıı bonheıır des dames (1883; Kadınların Saadeti, 197 MAşkların En Güzeli, 1971), LaJoiede vivre (1884; Yaşama Zevki, 1945/Birleşen Ruhlar, 1972), L'Oeuvre (1886; Eser, 1945). Le Reve (1888; Hülya, 1945/Riiya, 1974), La Bete hıımaine (1890; Beşerdeki İfrit, 1944/Hayvanlaşan İnsan, 1969), L'Argent (1891; Para, 1947), La Debâcle (1892; Çöküş), Le Docteıır Pascal (1893; Doktor Pascal, 1943), Travail (1901; Emek, 1946, 1992), Verile (ös. 1903; Hakikat, 1929/ Gerçek, 1965, 1989).
Kaynak:Ana Britannica

Biyografi Konusu: Emile Zola nereli hayatı kimdir.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Şubat 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Emile Zola (1840 - 1902)
Adı Natüralizm ile birlikte anılan Fransız yazar Emile Zola 1840 yılında Paris’te doğdu. Babası İtalyan asıllıydı ve mühendisti. Ancak babasını küçük yaşında kaybetti Zola ve bundan sonraki hayatı zorluklarla geçti. Lise tahsilini bile yarım bırakarak çalışmak zorunda kaldı. 22 yaşına kadar Paris’teki sefaleti yakından tetkik etti diyebiliriz. 1862’de Haşet kitapevinde işe başlayınca şansı döndü Zola’nın. 1864’de ilk hikayeleri basıldı, Figaro gazetesine makale vermeye başladı ve “Les Mysteres de Marseille” adlı romanı Marsilya’da tefrika edildi. Yazarlığına duyduğu güvenle, kendisini bütünüyle edebiyata vermek amacıyla Zola, 1866’da Haşet’den ayrıldı ve
Ad:  Emile Zola-385x259.jpg
Gösterim: 677
Boyut:  40.1 KB
1867’de kısa sürede tanınmasını sağlayan “Therese Raquin”i tamamladı.
Emile Zola, Balzac’ın “İnsanlık Komedyası”na benzer bir kurguyla hazırladığı “Rugen Macquart’lar” ya da açık ismiyle “İkinci İmparatorluk idaresi altında bir ailenin doğal ve toplumsal tarihi” dizisiyle 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Fransa toplumunun derinlemesine bir çözümlemesine girişti. Toplam 21 kitaptan oluşan “Rugen Macquart’lar”, onun en tanınmış romanları “Nana”, “Germinal” ve “Meyhane”yi de kapsar.
Sponsorlu Bağlantılar
1871 tarihinde başlayan bu dizisi ile birlikte, Fransa’da Natüralizm akımının da öncüsü oldu Zola. Gerçekçiliğin sıradanlaştığı ve etkisini yitirdiği bir dönemde, kendi yöntemleriyle diğerleri arasındaki ayrımı belirtmek için kullanmıştı Natüralizm vurgusunu ve romanı bilimselleştirmeyi amaçlıyordu. Natüralizmin o dönem Fransa’sında ve ardından başka ülkelerde -özellikle Türkiye’de- büyük yankılar uyandırdığını ve yazarlar arasında benimsendiğini söyleyebiliriz. Ancak Natüralizmin karşıtları da çoktu ve Fransız edebiyatındaki ilk gerici akım Natüralizme bir tepki olarak gelişti.
Zola’nın edebiyat dışındaki şöhreti, “Dreyfus Davası”nda gösterdiği aydın tavrından kaynaklanmıştır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden Yüzbaşı Dreyfus’u -hükümetin bütün baskılarına rağmen- savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, bir süre Londra’da yaşamak zorunda kaldı. Ancak davanın yeniden görülmesini de sağlamıştı. Sonuçta adalet yerini bulunca ülkesine dönen Zola, 1902 sonbaharında -yatak odasında- duman zehirlenmesinden öldü.

Therese Raquin

Zola’nın en tanınmış romanı değildir “Therese Raquin”, ama bir cinayet çevresinde insan psikolojisini derinlemesine işleyişi, zengin mekan tasvirleri ve orta sınıfın sürüp giden hayat karşısındaki mutsuzluğunu konu edişiyle, belki de yazarın tarzını yansıtan en iyi örneklerden biridir.

Hikaye basittir aslında. Kendisine duygusal ve cinsel anlamda heyecan vermeyen halasının oğlu Camille ile evlidir Therese. Bir gün Camille, uzaktan akrabaları Laurent’le karşılaşır ve onu eve davet eder. Parasız bir ressam olan Laurent, kısa bir süre içerisinde Therese’yi baştan çıkartır. Laurent bütünüyle kişisel çıkarlarını düşünerek atılmıştır ilişkiye. Ancak uzun zaman boyunca duyguları bastırılan Therese, kendisini dizginleyemez. Sonuçta, aşıklar daha rahat birlikte olmak düşüncesiyle Camille’i ortadan kaldırmaya karar verirler ve gezintiye çıktıkları bir gün sandaldan suya atarak boğulmasına neden olurlar (Natüralizmin Amerikan Edebiyatı’ndaki temsilcisi Theodore Dreiser, yıllar sonra “Bir Amerikan Trajedisi” romanında bu kez iki kadın bir erkek arasında benzer bir kurguyu tekrarlamış ve cinayet yine bir gölde kayık üzerinde işlenmiştir).
Romanın cinayetten sonraki bölümü Dostoyevski’nin “Suç ve Cezası” tarzında bir iç muhasebe serüvenidir. Camille ortadan kalkmış, ama mutluluk yakalanamamıştır, yatakta ortalarındadır sanki öldürülen eş! Laurent, tıpkı Lady Macbeth’in kocasının kanını ellerinde hissedişi gibi, öldürdüğü Camille’in dişlerinin etinde bıraktığı acıyı taşır hikaye boyunca. Camille’in annesi de bu ölüm üzerine felç geçirir. İki aşık, yaşlı kadının suçlayıcı bakışları altında eski tutkulu ilişkilerinden çok uzak, suçluluk hezeyanları ile yaşarken giderek birbirlerinden nefret eder bir hale gelirler. Tek kurtuluşları ölümdür artık..
Therese Raquin’de Zola’nın eleştirisi çok yönlüdür. Küçük tüccar düşüncesinin hayatı çekilmez kılmasını ve aile kurumunun bir iş akdine dönüşmesini sergilerken, evli kadının tensel arzularla atıldığı maceraya da arka çıkmaz. Dahası, bu tür bir aşkın getirdiği yıkımı işlerken katı bir ahlakçı tutum içerisindedir. Ancak Zola’nın aşka susamış kadına verdiği ceza, o dönemin sevilen klişelerine; popüler türlerdeki tutkulu aşklara yüklenen abartılı duygulara yönelik bir eleştiri olarak da düşünülmelidir.

Mekan, eşya ve insan ilişkileri

Roman uzun bir mekan tasviri ile başlar; “Rıhtım tarafından gelince Guenegaud sokağının nihayetinde Mazarine’den Seine sokağına giden koridorumsu, dar ve karanlık Pont-Neuf geçidi görülür. Bu geçit otuz adım uzunluğunda, ancak iki adım genişliğindedir. Rengi sararmış, yerinden oynamış, mütemadiyen fena bir rutubet sızdıran eski Malta taşları ile kaplıdır. Üstünü örten üç köşe kesilmiş camekan kirden kapkara bir haldedir”. Roman boyunca bu tarz anlatımlara sıklıkla yer verir yazar. Çünkü olayların geçtiği coğrafi, toplumsal, tarihsel ya da psikolojik yer anlamında mekan, Zola’nın ve doğalcı yazarın yapıtlarında, kişilerden ya da olaylardan daha önemlidir; Doğalcılığa göre kişiliği belirleyen asıl etken, toplumsal ve biyolojik koşullardır. Karakter ve olay, bunların edilgen bir sonucudur.

Edebiyatta Natüralizmi tarif ederken, Zola, “sanatın bilimsel olduğuna, kişisel olmadığına inanıyorum.. Ne sevgi, ne nefret, ne acıma, ne de öfke istiyorum” demişti. Romanlarında belki sevgi ve acıma yoktur, ama eşyaya olan tutkuları, küçük hesaplarla sürdürdükleri hayatları ve donup kalmışlıkları ile onun bütün bir burjuva toplumuna karşı duyduğu öfke ve nefret hemen hissedilir. Therese Raquin’in bütün zamanını geçirdiği tuhafiyeci dükkanını; “bir tarafta birkaç çamaşır: tanesi iki üç franklık fitilli türlerden boneler, müslimden kolluklar, yakalıklar, trikolar, kadın erkek çorapları, pantolon askıları. Bütün bu sararmış, bumburuşuk eşya tel çengellere acınacak bir biçimde asılıdır” biçiminde tasvir ettikten sonra, kahramanına “bu kuytu dükkana beni diri diri gömdüler” çığlığını attırır Zola. Therese’in böyle bir maceraya neden atıldığını ise şöyle anlatır; “İnanmazsın, beni ne kadar fenalaştırdılar... Beni riyakar, yalancı yaptılar. Kendi bayağı mülayimlikleri içinde beni boğdular; anlayamıyorum, nasıl oluyor da damarlarımda hala kan dolaşıyor... Gözlerimi kapadım, onlar gibi donuk ve ahmak bir çehre takındım, onların ölü hayatlarını sürdüm. Sen beni gördüğün zaman hayvan gibiydim değil mi? Ağır duruyordum, ezilmiş ve aptallaşmıştım.”
Emile Zola romanları yaşadığı çağın egemen ideolojisine, ahlakına ve toplumsal hayatına karşı radikal bir saldırıdır; sistemin vaaz ettiğinin tersine, ne ordunun şerefi, ne ruhban sınıfın dindarlığı, ne ailenin kutsallığı, ne köylülerin çalışkanlığı ne de imparatorluğun haşmeti vardır ona göre. Bu anlamda Natüralizme yöneltilen “gerçekleri olduğu gibi yansıtmanın yetersizliği” meselesini konu seçimi ile aşar Zola. Ama bütün kızgınlığına rağmen edebiyatı bir propaganda aracına indirgememiş, özellikle anlatım zenginliği içerisinde çözmüştür “bağlanma” sorununu.



A. Ömer Türkeş


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 1 Aralık 2016 01:17
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
12 Nisan 2011       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Émile Zola (1840 - 1902)
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Emile Edouard Charles Antoine ZOLA (1840, Paris - 1902, Paris), Fransız yazar. Babası Yunan-İtalyan asıllı bir mühendis, annesi ise Fransızdır. Liseden ayrılarak liman işçiliği yaptı, daha sonra bir yayınevine girdi. "Contes á Ninon" (Ninon'a Öyküler, 1864) adlı ilk yapıtını yayımladı. Bunu, ilk romanı olan "La Confession de Claude" (Claude'un İtirafları, 1865) izledi. Yayınevinden ayrılarak gazetecilik yapmaya başladı. Coşumcu akımdan doğalcı akıma geçişini vurgulayan "Thérèse Raquin" adlı romanıyla adını duyurdu (1867). "L'Assommoire" (Meyhane, 1877) adlı romanıyla doğalcılığın ilk başarılı örneğini verdi. Adı, ünlü Dreyfus davasına karıştı (1898). Devlet başkanına yazdığı bir açık mektup "J'Accuse" (İtham Ediyorum) yüzünden bir yıl hapse mahkûm edilince İngiltere'ye kaçtı. Suçu bağışlandıktan sonra döndüğü Fransa'da, sevgi gösterileriyle karşılandı ve bir ulusal kahraman hâline geldi (1899). Gaz zehirlenmesi sonucu öldü. İlk gençlik yıllarında coşumculuğun etkisinde kalan Zola, daha sonra yazar ve kuramcı olarak Fransa ve Avrupa'da doğalcı akımın önderi oldu. Doğa bilimlerindeki yönteme uygun olarak kendi sanatsal yöntemini de gözlem ve deneye dayandırdı. Roman kahramanı olarak aldığı kişileri, kalıtımın ve içinde yetiştikleri toplumsal çevrenin koşullarına göre incelemeyi denedi. Zola'ya göre romancı, bir bilim adamı gibi yansız kalabilmeli, gözlemlerini okura bir röportaj yazarı gibi aktarmalıdır. 1870-1893 arasında yayımlanan, "Les Rougon Macquart, Histoire Naturelle et Sociale d'une Famille sous le Second Empire" (Rougon-Macquart'lar: İkinci İmparatorluk Döneminde Bir Ailenin Doğal ve Toplumsal Tarihi) genel başlığı altında topladığı yirmi ciltlik roman dizisi, Zola'nın, dolayısıyla doğalcı akımın anıt yapıtı niteliğindedir. Bir ailenin birbirini izleyen beş kuşağının öyküsünü işleyen Zola, kalıtımın ve çevre koşullarının, bir soyun bireylerini nasıl etkilediğini göstermek ister. Dizinin ilk romanı olan "La Fortune des Rougon" (Rougonların Talihi, 1871), Rougon ve Macquart ailelerinin kökenine iner. Doğalcı akımın örnek bir yapıtı olan "Meyhane", Paris işçilerinin dünyasını ve kenar mahallelerde yaşayan bir işçi ailesinin çöküşünü yansıtır. Maden işçilerinin zor yaşamını konu alan "Germinal" (1885), Zola'nın başyapıtı sayılır. Zola'nın bu romanları bireylerin ruhsal çözümlemesi açısından güçsüzdür. Ancak yazar, halk yığınlarını betimlerken, çok çarpıcı, hareketli ve görkemli tablolar yaratır. "Rougon-Macquart" dizisinin dışında Zola, "Les Trois Villes" (Üç Kent) ve "Les Qatre Evangiles" (Dört İncil) başlıklarını taşıyan iki roman dizisi daha kaleme almıştır (Germinal).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Haziran 2015       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
ZOLA (Emile), fransız yazar (Paris 1840 - ay. y. 1902). Subay, sonradan mühendis olan Venedikli bir baba (François Zola) ve beaucelu bir annenin oğluydu, çok küçük yaşta ailesiyle Aixen-Provence’a getirildi. Burada, babasının, kent belediyesinden yakın ilgi gören büyük su getirme projesinin kanalı, bugün hâlâ onun adını taşır. Aix’te geçirdiği ve Paul Câzanne ile dostluk kurduğu bu yıllar, üzerinde derin bir etki bırakacak, yüreğini ısıtacak ve yapıtının önemli bir bölümünü mutluluk imgeleriyle aydınlatacaktı.
Ad:  emile zola-700x268.jpg
Gösterim: 779
Boyut:  72.8 KB
Oysa kendisini bekleyen koşullar parlak sayılmazdı. 7 yaşında babasını yitirdi, gerçek yoksulluğu tanıdı ve 18 yaşında çok sevdiği Provence'tan ayrılarak annesiyle birlikte Paris'e, gitmek zorunda kaldı. Diploması, sürekli bir işi yoktu; yokluk çekiyor ve yaradılışına uygun bulduğu edebiyat yaşamını yalnızca bohem yaşamının düş kırıklıklarından tanıyordu. Librairie Hachette'te küçük bir memurken tanıtımın gelecekte kazanacağı önemi sezinledi ve gazeteciliğe başladı. 1870’ten önce l'Evenement. le Figaro, la Tribüne, le Gaulois, te Rappella Cloche gazetelerinde çalıştı. Daha ilk eleştiri denemelerinde, Balzac, Flaubert ve Goncourt kardeşlerden söz ederken, henüz tam olarak kavrayamadığı edebiyatın gereklerini göz ardı etmemekle birlikte, bu sanatın, bilimsel araştırmalarını, yöntembilimsel kesinliğini benimsemesi gerektiğini vurguluyordu.

Gerçekte, romantizm ona dar geliyor ve bu akımın açtığı bazı ufukların ve coşkuların özlemini sürdürmekle birlikte (Contes a Ninon, 1864; la Conlession de Claude, 1865; le Voeu d'une morte, 1866), ondan kurtulmaya çalışıyordu, izlenimcilerden yana savaşım verirken (Mon Salon, 1866; Edouard Manet, 1867), Therese' Ragum (1867) ile, adı henüz konmayan "natüra- lizm’ i haber veriyordu. “Canlı bir bünyenin, zayıf sinirli bir bünye ile ilişkiye girdiğinde düştüğü derin bunalımları gösterdim" diyor, bu yapıtla Rougon -Macquartlar'ın soyağacının ilk taslağını ve biyolojik "modeller"in büyüsüne kapılışının ilk örneğini veriyordu.

Zola'nın yönelimini Claude Bernardün, Deneysel tıbbın incelenmesine giriş (introduction â l’ötude de la medecine experimentale) [1865] ve Dr Prosper Lucas'nın Traite philosophique et physiologique (Felsefe ve fizyoloji üzerine inceleme) [1847 -1850] adlı çalışmaları (1868-69 yıllarında okudu) belirledi. 1869'da tasarladığı roman çevrimi için öngördüğü başlık bile program içeriyordu: Rougon-Macquartlar’, histoire naturelle et social d'une Iamille sous le second Empire. Yazar böylece ikinci imparatorluk döneminde, bir aileyi doğabilimsel ve toplumsal açıdan incelemeyi amaçlamaktaydı. Rougonlar, ailenin yasal kolunu, Macquartlar ise yasadışı kolunu oluşturur. Bu ikili gövdenin sürgünleri bir soyaçekim yasası uyarınca gelişecek, solacak ve ölecektir. Bu süreçte "üç bileşim türü vardır; kaynaşma, dağılım ve birleşme. Sonra sıra, dolaylı soyaçekime ve yan dallara gelir. Ayrıca, doğuş- tanlığı da hesaba katmak gerekir. Evet, bütün bunlar olabildiğince bilimseldir". Geoffroy-Saint-Hilaire'in yöntemine göre sınıflandırılmış tüm roman kişileri, belirli ölçülerde, şu ya da bu bozukluğun (özellikle alkolizm) kurbanıdır, ancak, İkinci imparatorluk toplumunca biçimlendirildik- lerinden, çürümekte olan bu dünyadan paylarını almayı başarırlar, bu da bu kişilere her çevrede rastlanabilmesini açıklar. Her türün içinde, alt türler melezleşir, her birey, satranç tahtasındaki yeri tarafından koşullandırılır. Araştırma öyle kapsamlıdır ki, Zola 1869'da tasarladığı on roman yerine, yirmi roman yazmak zorunda kalır: Rougonlar''ın yükselişi (1869-1871), Tazı payı (1871), le Ventre de Paris (Paris'in karnı) [1873], Plassans papazı (1874), la Faute de l'abbe Mouret (Rahip Mouret’ nin günahı) [1875], Son Excellence Eu- gĞne Rougon (1876), Meyhane' (1877), Bir aşk sayfası (1878), Nana' (1880), Pot Bouille (1882), Au bonheur de s dames (1885), TCEuvre' (Eser) [1886], Toprak (1887), Hülya' [1889], la Böte humaine (1890), TArgent (1891), Bozgun" (1892), Doktor Pascal (1893). Böylece, küçük Plassans kentinden çıkan rahipler, askerler, bankerler, fahişeler, işçiler, köylüler, bakanlar ya da sanatçılar Imparatorluk'un fethine koşar. Her roman, özel bir durumu inceler, hazırlık dosyalarını oluşturan çalışma notları, Zola'nın yürüttüğü soruşturmalarının titizliğine tanıklık eder ve her gün savuşturmak zorunda kaldığı saldırılara karşın 1868'de Madeleine FĞrat üzerine bir yazısında ortaya attığı iddianın haklı çıkmasını sağlar. Zola bu yazısında, şöyle demiştir: “Biz bir dünyanın yıkıntıları üzerinde yaşıyoruz. Görevimiz, bu yıkıntıları açık yüreklilikle, mertçe, yalana kaçmadan inceleyerek gelecekteki dünyanın olgularını saptamaktır. Bize yol gösteren bilimdir; bilim evrenselleşmektedir, yarım yüzyılda, edebiyata yayılmış ve tarihi, eleştiriyi, romanı yenilemiştir İnsanlığın gerçeklerini öğrenmemize niçin engel olmak istiyorlar?"

Zola, kuramına kesinlik kazandırmak durumunda kaldıkça, erekleri de büyütür. Natüralizm, modern dünyada bir bağım lanma, çağın tüm önemli sorunları üzeri ne bir tavır alma olmalıdır. Fourier’nin ve Guesde'in kuramlarını benimseyerek, bi reyin, topluluk içindeki yerini alabilmesi için, onun eğitimine etkin olarak katılmayı zorunlu görür. Bu anlayışın ürünü olan Trois’ villes (Lourdes, 1894; Rome, 1896; Paris, 1897) çevriminde yer alan bu üç kent, Kilise'nin bile uyum sağlamaya çalıştığı, tam bir değişime uğramakta olan bir uygarlığın simgesi olarak seçilir. Zola için güvenlik supabı kanıtlanabilirliğı ve somut öğelere dayanması açısından tek güvenilir saydığı bilime inanıştır. 1899'da "Yeni vasiyetname"sini hazırlamaya koyulur. Bu bağlamdaki yapıtları Dört İncil: Döl bereketi (1899); Emek (1901); erite, 1903; Zola’nın ölümü (1901) üzerine yarım kalan Justice'tir.

Zola şöyle yazar: "Bütün bunlar, bilime dayalıdır, bilimin olanak sağladığı imgelemeye dayalıdır. Özellikle tarzını değiştirebildiğim için, tüm coşkumu, tüm imgelem gücümü ortaya serebildiğim için memnunum". Gerçekten de bu arada ilgi alanlarını genişletmiş, tutumunu sertleştirmiştir. Dreyfus davasına etkin katkısı (J'accuse [Suçluyorum], 13 ocak 1898’de TAurore'da yayımlanan yergi) ve bunu izleyen dava sonucunda Ingiltere' ye sürgün gitmek zorunda kalması bağnazca kinlerin açığa vurulması ve haksızlıkların doruğa çıkması, Zola'nın şaşırtıcı canlılığının ve mücadeleciliğinin üstesinden gelebilirdi, ancak 1888’de yaşlılık çağındayken. Jeanne Rozerot adlı genç bir kızla yaşadığı aşkın avuntusuyla direnebildi. Bu ilişkiden doğan iki çocuğu Denişe ve Jacques, Zola’nın ölümünden sonra karısı tarafından resmen tanındı.

Öncelikle romancı olan Zola "Theâtre -Libre”in kurucusu Antoine’ı etkileyerek tiyatro tarihinde de yer aldı. Sahneye uyarladığı yapıtlarından bazıları şunlardır: The rese Raquin (1873), Meyhane (1879), Nana (1881), Pot-Bouille (1883); ayrıca opera librettoları (Messidor) yazdı. Eleştirel ya pıtları, bir yandan gelenekler öbür yandan Schopenhauer’in kötümserliği ve doyma bilmeyen Bilim'e duyulan "büyük umutlar" arasında parçalanmış bir döneme bakış açısını bütünleştirir ve keskinleştirir.
Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 1 Aralık 2016 01:15
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
1 Aralık 2016       Mesaj #5
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Émile François Zola

(2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransa'da natüralizm akımının öncüsü olan yazar. Zola'nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus'u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben İtham Ediyorum makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransa'yı terkedip bir süre Londra'da yaşamak zorunda kaldı.
Çabaları sonucunda Dreyfus Davası'nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında, kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü. Nana, Germinal ve Meyhane en tanınmış romanlarıdır. Tüm romanlarında, doğal ve gerçekçi bir tarzla, hayatın zorluklarından bahsedilir. Örneğin, Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı, büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır.

Benzer Konular

21 Aralık 2009 / asla_asla_deme Edebiyat
27 Ağustos 2011 / asla_asla_deme Edebiyat
2 Ağustos 2008 / Misafir Spor ww
13 Ekim 2015 / h_emir Bilim ww
13 Ağustos 2012 / Rower Bilim ww