Arama

Mitler (Mitos-Halk Hikayeleri)

Güncelleme: 1 Aralık 2006 Gösterim: 48.133 Cevap: 26
eros_sonya - avatarı
eros_sonya
Ziyaretçi
9 Nisan 2006       Mesaj #1
eros_sonya - avatarı
Ziyaretçi
1pMitler
Yunan Mitolojisi "Başlangıçta kaos vardı" der bize. Bu kaos nedir nasıl birşeydir pek bilinmez doğrusu. Belki de bu belirsizlik ona kaos ismini vermiştir . Ama durup dururken, bu kaos'tan bir anda Gaia oluşmuştur, yani toprak, başka bir deyişle "Toprak Ana"...
Sponsorlu Bağlantılar
Hesiod der ki, "Gaia'dan gökyüzü yükseldi" , yani Uranos... Gökyüzü, yani Uranos; toprağın, yani Gaia'nın hem oğlu hem eşi oldu. (Garipsemeyelim, ensest ilişki, mitolojide çok sık rastlanan bir olaydır.) O zamanlarda, gökyüzü ve yeryüzü birbirine o kadar yakındı ki, birbirlerine öyle büyük bir aşkla sarılmışlardı ki, aralarındaki sınır ayırt edilemezdi. Bereketli, yeşil Gaia, Uranos'un yağmurlarıyla ıslanınca, Eros ortaya çıktı; yaratıcı aşkın ruhu... Eros, bir varlıktan çok, Gaia'nın ruhu olarak tanımlanır; yeryüzü ve gökyüzünü birlikte kılan bir güç. Gaia ve Uranos'un kucaklaşmasıyla ilk varlıklar oluşmaya başladı. Gaia, Uranos'un kolları arasında mutlulukla kıpırdandığında, narin, yeşil, yumuşak tepeler oluştu, ve Gaia bu tepelerden Titanları doğurdu; düşünme yeteneğine sahip ilk varlıkları. Titanlardan sonra, Gaia yüz kollu, dev canavarlar doğurdu. Babaları Uranos onlardan görür görmez nefret etti, iğrendi ve toprağın içine geri itti. Gaia acıyla kıvranıyordu, bu kıvranmalardan yeryüzündeki büyük taşlık dağlar oluştu. Ancak Uranos Gaia'ya eziyet etmekten vazgeçmiyordu.
Gaia, acı içinde ilk çocukları olan Titanlar'a seslendi. Babaları ve yarı kardeşleri olan Uranos'a karşı kendisiyle birlik olmalarını istedi. Ancak Titanların hemen hepsi Uranos'tan ölesiye korkuyorlardı, yardım çağrısına karşılık vermediler Gaia'nın. Ancak içlerinden biri, Cronus annesine yardım edeceğini belirtti. Titanların en cesuru olan Cronus, annesine yardım edip babasını saf dışı bıraktıklarında evrenin idaresinin kendisine geçeceğini sezinliyor olmalıydı. Bunun üzerine Gaia, Cronus'un pençeye benzeyen güçlü elleri için demiri yarattı. Yerden biten bu demiri çakıltaşıyla biledi, bir orak haline getirdi ve Cronus'a verdi. "Bununla babanı hadım edeceksin!" dedi. Cronus orağı aldı, ve gece olduğunda uykuya çekilen babasının üzerine atıldı ve onu hadım etti. Böylece gökyüzü sonsuza dek yeryüzünden ayrılmış oldu, artık dünyaya hükmedecek hükümdarların, toprağa ayak basmaları gerekecekti, gökyüzünden yeryüzüne hükmetmek olanaksızlaşmıştı.
Babasının erkeklik organını kesen Cronus, ardına bile bakmadan ordan uzaklaştı. Kesilmiş erkeklik organından toprağa damlayan kanlardan yeni varlıklar doğdu. (Gökyüzünün erkeklik organı olur mu, hadi oldu diyelim, kanı olur mu diye düşünmeyeceğiz tabii.. Mitolojide "olmaz" yok.. Oluyor işte bir şekilde.)
İlkin, İntikam Tanrıçaları Erinysler... Bu tanrıçalar birçok söylende yer almış olan korkunç yaratıklardır. "Suçluları kovalayıp duran bir nevi mitolojik polistirler" diye anlatır onları bir yazar. Niçin İntikam Tanrıçaları olduklarına gelince.. Erkeklik organı kesilmiş olan Uranos, korkunç bir acı duymuştu, duyduğu ilk acıydı bu, korkunç bir çığlık attı. Uranos' un intikam arzusuyla dolu bu çığlığından ve havada uçmakta olan kesik organdan damlayan ilk kan damlalarından İntikam Tanrıçaları doğdu...
Ardından, Uranos'un kesilmiş erkeklik organından damlayan ikinci kan damlalarından Gigantlar doğdular. Yeryüzü görünümündeki Gaia, gökyüzü görünümündeki Uranos, fiziksel özellikleri pek bilinmeyen ancak insan görünümünde olduklarını düşündüğümüz Titanlar ve yüz kollu devlerden sonra; Gigantların dış görünüşleri pek garipti. İnsanlara benzer bir yapıları vardı ancak vücutlarının alt kısmında yılan biçimli bir kuyruk bulunuyordu. İki ayakları üzerinde duruyorlar ancak sürüngen özellikleri de gösteriyorlardı..
Organ uçtu, uçtu, sonunda suya düştü... Üzerinde bulunan spermler tuzlu deniz suyu ile birleşti ve bir köpük oluşturdu. Bu köpük Kıbrıs kıyılarında karaya vurdu ve içinden güzeller güzelli Aşk Tanrıçası Aphrodite çıktı. Aphrodite göğün kızıdır ve ilk tanrıçalardan biridir. Roman mitinde kendisine Venüs ismi verilmiştir, sabah ve akşam yıldızı olarak görünmüştür. (Hemen bir uyarı... Roman mitindeki karakterlerin hemen hepsi Grek mitinden alınmış, isimleri değiştirilerek anlatılmıştır...)
Uranos hadım edilip (Böyle ayrıntılı bir hadım tasviri ancak mitolojide mümkündür zaten..) , kesik organından Erinysler, Gigantlar ve Aphrodite doğduktan sonra, Cronus tahta geçmiş oldu. (Hangi taht diye sormayacaksınız, değil mi?)
Ancak Cronus'un babasından daha da zalim bir tanrı olacağını kimse bilemezdi.. Yüz kollu dev kardeşlerini kurtaracağı yerde, ona umut bağlamış olan zavallıcıkları daha da gerinlere, Tartaros'a itti. Tartaros, Yeraltı Dünyası'nın en derin, en korkunç, en karanlık yeridir ve Homeros tarafından "Tartaros'un yeraltı dünyasına olan uzaklığı, dünyanın gökyüzüne uzaklığı kadardır." diye tanımlanır. Oraya düşmek, bir varlığın başına gelebilecek en kötü şeydir.
Cronus, kendisine ayak bağı olacaklarını düşündüğü kardeşlerini Tartaros'a hapsettikten sonra keyfine baktı ve kardeşi Rhea'yı kendisine eş olarak aldı. Fakat hayal kırıklığına uğramış olan Gaia, Cronus'un ihanetine bir kehanetle yanıt verdi, ve Cronus'un keyfini kaçırdı... "Babana yaptıklarının aynısını günün birinde çocuklarından biri de sana yapacak."
Rhea, Cronus'a bir sürü çocuk doğurdu... Böylece eski Yunan Tanrıçaları ve Tanrıları birer birer ortaya çıktılar. Kendilerinden birazdan bahsedeceğim.
Cronus, annesinin kehanetinden korkuyor, Rhea doğurdukça çocukları yutuyordu. Rhea bu durumdan elbette hoşnut değildi ancak, günün birinde doğacak çocuğunu sever de kıyamaz yutamaz umuduyla doğurmaya devam ediyordu. Ancak Cronus akıllanacağa benzemiyordu. Oysa Rhea'nın sabrı tükenmişti, yine hamileydi ve bu sefer doğacak çocuğunu Cronus'un midesine göndermeye hiç niyeti yoktu!
Annesi Gaia'dan akıl aldı, ve onun öğüdüne uyarak çocuğunu dağlık bir yere gidip doğurdu ve oğlunu keçi sütü ile besledi. Sonra da onu ne idüğü belirsiz Kuretler'e verdi. Kuretler o dağlık bölgede yaşayan küçük tanrıcıklardı, ama neden tanrıydılar, ne gibi tanrısal özelliklere sahiptiler bilinmemektedir. Ben onları tanrıdan çok, Doğa'nın Ruhu olarak düşünüyorum. Rhea, oğlunu işte bu Kuret'lere emanet etti. Kuret'ler eğer Cronus oralara yaklaşacak olursa korkunç sesler çıkarıp bebeğin sesini duymamasını sağlayacaklarına söz verdiler.
Sonra Rhea, yerden bir kaya parçası aldı, onu battaniyelere sardı sarmaladı ve yutması için Cronus'a sundu. Cronus'un gözü öylesine dönmüştü ki, battaniyeyle beraber yuttu kayayı, ohh bundan da kurtulduk diye düşündü, Rhea'nın bir sonraki doğumuna kadar rahatladı... Ancak Rhea bir daha doğurmadı, en azından böyle bir kayda rastlamıyoruz.
Aradan yıllar geçti, Zeus büyüdü, genç ve kuvvetli bir tanrı oldu. (Yaaa, evet. İşte Kuret'lere emanet edilen şanslı bebek, daha sonra Tanrıların Tanrısı olacak Yüce Zeus idi...)
Günün birinde Metis'e, Akıllı ve Bilge Peri'ye rastladı. Zeus hemen ona aşık oldu. (ilerde Zeus'un ne kolay aşık olan, çapkın bir tanrı olduğunu göreceğiz ) Metis'e hayatını anlattı. Babasının çılgınlıklarından, yeraltına hapsedilmiş kardeşlerinden bahsetti. Metis öğrendikleri karşısında kayıtsız kalamadı ve Zeus'a yardım etmeye karar verdi. Hemen büyülü bir iksir hazırladı, ve babasına içirmesini tembihleyerek bunu Zeus'a verdi.
Zeus, babasının sarayına saki olarak bir şekilde kendisini kabul ettirdi ve şarabına büyülü iksiri karıştırıp içirmeyi başardı. İksir hemen etkisini gösterdi, Cronus birer birer yuttuğu çocuklarını kusmaya başladı. (Mantıksal değerleri unutunuz, onlar nasılsa, babalarının karnından ölmemiş, hatta büyümüş, gelişmiş bir şekilde çıktılar. Ölmemiş olmaları çok doğal aslında, çünkü onlar tanrı ve tanrıçalardır. Ama Cronusun karnı ve ağzının boyutları hakkında; çocukların onun karnında nasıl sindirilmeden kalabildikleri ve hatta orada büyümeyi başarabildikleri hakkında hiçbir fikrim yok!)
Çocukları, Cronus'un midesinden çıktıktan sonra babalarının karşısına dikildiler: İlerde Olympos'ta bir nevi ev kadını olan Ocak ve Ev Düzeni Tanrıçası Hestia, kolunda bir demet başak ile tasvir edilen Bereket Tanrıçası Demeter, evliliğin koruyucusu Hera (ilerde kocası olacak Zeus tarafından bol bol aldatıldığından olsa gerek) , sonradan Yeraltı Dünyası'nın tanrısı olan Hades ve sonradan Denizler Tanrısı olan Poseidon...
Hepsi de Zeus'un önderliğinde babalarına karşı birleştiler ve şiddetli bir savaş başladı. Zeus, Tartaros'tan yüz kolluları çıkardı. Onlar da kendilerini esaretten kurtaran Zeus'a minnettarlıklarını bildirmek için onun yanında savaştılar. Hatta Zeus'a şimşekli silahlar armağan ettiler. Böylece savaş Zeus ve kardeşlerinin üstünlüğü ile sona erdi.
Bu savaşın 10 yıl kadar sürdüğü söylenir. Niçin bu kadar uzun sürmüştür belli değil. Oldukça saçma oysa.. Bildiğimiz savaşlara benzemez bu. Kimse kimseyi öldürüp yaralayamaz, zaten ölümsüzlerdir çünkü. Sanırım amaç salt iktidar ve koltuk kavgası olduğundan, bunca süre Zeus, Cronus'u artık iktidarı kendisine teslim etmesi için ikna etmeye çalışmıştır. 10 yıl sonra da Cronus yorgun düşmüş olmalı ki, Zeus ile anlaşmaya razı olmuş, iktidarı devredip Mutlular Adası'na, kader ve kısmete yön vermek üzere atanmıştır. Böyle zalim birine nasıl böyle bir görev verilir o da garip, ama Zeus onu ancak bu yolla kandırabilmiş olmalı...
Cronus altedilince, Zeus önderliğinde yepyeni bir düzen kurulmuştur. Zaten Zeus'un önderliği herkes tarafından kabul edildiği için, bu pek de zor olmasa gerek. Zeus, kendisini "Gökyüzünün ve Yeryüzü'nün Tanrısı" , Poseidon'u "Denizler ve Irmakların Tanrısı", Hades'i "Yeraltı Dünyası'nın Tanrısı" ilan edip, zirvesi devamlı bulutlarla kaplı olan Olympos Dağı'na yerleşti.
Ah, bu arada unutmadan: Zeus kendisine karşı gelen Titanları Tartaros'a kapatarak cezalandırdı. Ancak birer Titan oldukları halde kendisine başkaldırmayan Prometheus ve Epimetheus kardeşleri "İnsanın Yaratılışı"nda görevlendirdi. Savaşta diğer Titanların başında bulunan Atlas ise en büyük cezayı, yerküreyi omuzlarında taşıma cezasını aldı...

Son düzenleyen Blue Blood; 1 Aralık 2006 12:09
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
9 Nisan 2006       Mesaj #2
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İLK KADININ YARATILMASI 1P
1p
Sponsorlu Bağlantılar
1P
1p Prometheus'un kurnazlıkla çalarak insanlara verdiği akıl onları şımartınca Zeus o zamana kadar yalnız erkeklerden ibaret olan insan topluluğuna ceza vermek istedi ve onlara kadını gönderdi. Zeus , oldukça başarılı bir usta olan oğlu Hephaistos'tan kadını yaratmasını istedi. Hephaistos babasının isteği üzerine çamuru su ile yoğurdu ve görenleri şaşırtacak güzellikte bir kadın vücudu yarattı.

1pOlympos'ta oturan tanrıçaların en güzeli olan ve kendi karısı olan Aphrodite'in vücudunu model olarak kullanmıştı. Heykel bitince onun kalbine ruh yerine bir kıvılcım koydu. O zaman heykelin gözleri açıldı. Kolları bacakları kıpırdamaya ve dudakları konuşmaya başladı. Onu süslemek için bütün tanrılar ve tanrıçalar yardım ettiler. Herkes kendisinden ona bir şey armağan etti ve ona Rumca "bütün armağan" anlamına gelen Pndora adını taktılar. Athena ona güzel bir kemer, süslü elbiseler verdi. Letafet perileri Kharites beyaz göğsüne parlak altın gerdanlık taktılar. Aphrodite başına güzellikler saçtı. Güzel saçlı Horalar ilkbahar çiçekleriyle onu süslediler. Hermes Pandora'nın kalbine, hıyanet ve aldatıcı sözler yerleştirdi. Zeus da ona esrarlı bir kutu armağan etti ve ona dediki; Sakın verdiğim kutuyu açma, içindeki iyi şeyler uzaklara kaçar ve onların yerine fenalıklar gelir, seni rahatsız ederler. Bu kutuyu iyi sakla bütün insanların saadeti ve felaketi bu kutunun açılıp açılmamasına bağlıdır. Böyle dedikten sonra baş tanrı ilk kadını yeryüzüne indirdi ve Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a gelin olarak gönderdi. Prometheus kardeşine Zeus'dan hiç bir şekilde hediye kabul etmemesini tembih ettiği halde Pandora'nın güzelliğine hayran kalan Epimetheus öğüdü tutmadı ve onunla evlendi.

1pPandora da tıpkı tüm kadınlar gibi doğuştan meraklı olduğunda dünyaya gelir gelmez kutunun içinde ne olabileceğini düşünmeye başladı ve Zeus'un uyarısını unutarak kutuyu açtı. Kutunun içindeki hastalık, keder, ıstırap, yalan, riya gibi insanları rahatsız edecek ve onları felakete sürükleyecek ne kadar kötülük varsa hepsi açılan kutudan kuşlar gibi uçuştular. Pandora hatasını anlayarak biraz sonra kutuyu kapadı ancak kutuya kapatılan kötülüklerin arasında, insanları yaşatacak, teselli edecek "ümit" te vardı. Fakat ümit dışarı çıkamamış kutuda kalmıştı.. Böylece Zeus ilk kadını beraberinde kötülüklerle dolu bir kutuyla yeryüzüne yollayarak insanlardan intikam almıştı.
Son düzenleyen GusinapsE; 9 Nisan 2006 18:49
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
11 Nisan 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
MİTOLOJİ 'DE
URANOS "GÖK" VE GAİA "YER"

Evren oluştuktan sonra, onun üstünde yaşayacak ve ömür sürdürecekleri meydana getirmek gerekiyordu. Bunun için Gaia kendi oğlu Uranos ile birlikte Titanlar yarattı. Altısı dişi altısı erkek olmak üzere oniki tane olan Titanlar şunlardır; Okeanos, Koios, Hyperion, İapetos, Kronos, Theia, Rhea, Mnemosyne, Phebe, Tethys, Themis.

1pUranos ile Gaia, bundan sonra Kylops'ları dünyaya getirdiler. Tanrılara benzeyen ancak alınlarının ortasında tek gözleri bulunan Kylops'lar şunlardır; Brontes, Steropes, Arges.

1pBunlardan başka omuzlarından bükülmez yüzer kolları sallanan ve sırtlarına ellişer baş dizilmiş olan; Kottos, Briareos, Gyges adındaki devler dünyaya geldi. Bunlara Hekatonehires yada Centimanes derler.

1pUranos tuhaf bir biçimde çocuklarından korkuyor, doğdukça onları yerin derinliklerine atıyor, oraya hapsediyordu. Bu harekete Gaia çok kızdı ve ondan yaptıklarının öcünü almaya karar verdi. Göğsünden parlak çeliği çıkararak onunla keskin bir tırpan yaptı, sonra çocuklarına planlarını anlattı.

1pAma çocukları bu plandan korktular, yalnız en son doğan oğlu Kronos annesine yardım edeceğini söyledi. Akşam olunca Uranos, Gaia'yı görmeye geldi. Konuştular biraz vakit geçirdiler; sonra yattılar. Hiç bir şeyden şüphelenmeyen Uranos, derin bir uykuya dalınca, Kronos geldi ve tırpanla babasını hiç acımadan biçip, vücudunun kanlı parçalarını denize attı. Babasına ilk tırpanı attığı zaman açılan büyük yaralardan sızan siyah kan damlaları yere damlayınca yenilmez Erinyes "Hiddet"ler, korkunç Geants "Dev" ler ve Meliades perileri doğdular. Dalgaların üstünde çalkalanan et parçalarına gelince; onlarda beyaz köpüklere dönüştüler. Sonra kanlı et parçalarının meydana getirdiği bu beyaz köpükten genç ve güzel bir tanrıça olan Aphrodite doğdu. Onu dalgalar bir sedef kabuğu içersinde çiçeklerle süsleyerek Kıbrıs adasına götürdüler
Son düzenleyen GusinapsE; 16 Nisan 2006 23:36
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
13 Nisan 2006       Mesaj #4
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
KEÇİ AYAKLI PAN


Hermes'in bütün çocuklarının en efsanevi olanı, sürülerin, çobanların ve kırların tanrısı olan Pan idi. Pan dağlık Arkadia'da doğmuştu. Efsaneye göre Hermes genç bir Nympha ile evlenmek için kızın babasının yanında çoban olarak çalışmaya başlamış. Onun koyunlarını gütmüş ve kısa bir süre sonra hem babanın hemde kızın gönlünü kazanmış. Böylece sevdiği kızla evlenebilmiş. Bu evliliğin sonucunda keçi ayakları ve kuyruğu ile Pan dünyaya gelmiş. Alnında iki boynuzu çenesinde de bir teke sakalı varmış.

1pOrmanlarda, kayalarda ve mağaralarda yaşayan Pan, sürüleri göz etmekten, perileri seyretmekten, flüdünün ahenkli sesleri ile çobanları şaırtmaktan büyük zevk alırdı. Ama bazen de kötü niyetli kötü bir varlık gibi ıssız yerlerde, dağ başlarında, yolunu şaşıran, tek kalan insanlara görünür onları korkuturdu. Bütün tabiat zevkleri ve aynı zamanda korkuları Pan'dan gelirdi. 1p
Son düzenleyen GusinapsE; 19 Nisan 2006 22:09
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
14 Nisan 2006       Mesaj #5
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
TUFAN, DEUKALION VE PYRRHA

Kadını yaratarak insanları felakete ve ıstıraba sürüklenmesi Zeus'un öfkesini yatıştırmamıştı, üstelik Pandora'nın kutuyu açmasıyla tüm kötülükler yeryüzüne yayılmış, insanlar birbirleri ile kavga etmeye, savaşmaya, birbirlerini öldürmeye başlamışlardı bunun üzerine Zeus onlara çok daha büyük bir ceza vermeye karar verdi.Onları tamamiyle yok etmemek müthiş bir tufanın dalgaları arasında onları boğmak istedi.

1pFakat Prometheus bu defa da insanların yardımına koştu ve Oğlu Deukalion'a Zeus'un planlarından bahsetti. Deukalion ve Epimetheus ile Pandora'nın kızı olan karısı Pyrrha Thessalia'da yaşıyorlardı. Deukalion Thessalia'nın kralıydı. Olacakları duyunca Babasının tavsiyesi ile üzeri kapalı bir kayık yaptı ve karısı ile onun içine girdi. Yağmurlar yağdı, sular kabardı, ortalık baştan başa deniz kesildi. Onlar dokuz gün dokuz gece boyunca dalagalar üzerinde çalkalanıp durdular. Onuncu gün sular alçalmaya başladı ancak ikisinden başka bütün insanlar boğulmuştu. Bu tufan felaketinden kurtula karı koca Othrys dağına yanaştılar ve karaya ayak bastılar.

1pDeukalion ve karısı daha sonra adalet tanrıçasının yanına gidip insan ******n tekrar yaratılması için yardım istediler. Adalet tanrıçası onlara ,Yüce Ana'nın yani Gaia'nın kemiklerini omuzlarının üzerinden atmalarını söyledi. Deukalion ve karısı önce buna çok şaşırdılar. Ardından Deukalion Yüce ana'nın toprak olduğunu hatırladı, buna göre kemikleride kayalar, taşlar olmalıydı. Taşları omzunun üzerinden fırlattığında bu taşlar erkek haline dönüştü, Pyrrha da fırlattı taşları, onun fırlattıkları da kadına dönüştüler. Böylelikle insan soyu yeniden başlatılmış oldu.
Son düzenleyen GusinapsE; 16 Nisan 2006 23:36
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
14 Nisan 2006       Mesaj #6
arwen - avatarı
Ziyaretçi
HERO İLE LEANDROS 1P
1p
1P
1p Çok eski zamanlarda, bugün bizim Çanakkale boğazı dediğimiz "Hellaspontos"un Avrupa kıyısında, Sestos adını taşıyan bir şehir bulunuyordu. Bu şehir surları arasında Aphrodite için yapılmış büyük bir tapınak vardı. Bu tapınakta Hero adında çok güzel bir rahibe vardı, bu rahibe güzelliği ile dillere destan olmuştu. Aphrodite mabedindeki kumrularla ilgilenen Hero'yu gören onu Aphrodite'ın kendisi zannederlerdi. Bu genç rahibe güzel olduğu kadar alçak gönüllüydü de. Bu yüzden Aphrodite bu kızı kıskanmak bir yana onu çok severdi.

1pHer sene ilk baharın gelişi ile birlikte Sestos'ta şenlikler düzenlenir çevre şehirlerden insanlar akın akın buraya gelir Aphrodite'in mabedini ziyaret ederlerdi. İşte böyle bir bayram günü Leandros adında yakışıklı bir genç Aphrodite'in mabedindeki bir ayine katılmıştı. Abydos'lu olan Leandros getirdiği hediyeleri sunmak üzere mihraba yaklaştığında. Güzel rahibe Hero'yu görünce aklı başından gitti adeta, daha ilk bakışta ona aşık olmuştu. Ayin boyunca gözlerini güzel rahibeden ayıramamıştı. Sankikarşısındaki Aphrodite'in ta kendisiydi.

1pLeandros gün batıncaya kadar mabedinin bir köşesinde bekledi. Ziyaretçiler birbir mabedi terk edince yavaşça mabed de tek başına kalan Hero'ya yaklaştı. Rahibe genç delikanlıyı görünce ürkerek geri kaçtı. Ama Leandros onu durdurdu. Ve oracıkta mihrabın önünde Hero'ya duyduğu aşkı dile getirdi.

1pO günden sonra Leandros Hero'nun tüm itirazlarına rağmen her gün mabede gelip genç rahibeye duyduğu aşkı anlattı. Hero defalaca ona bir rahibe olduğunu ve böyle bir aşka karşılık veremiyeceğini söylediysede Leandros pes etmedi. Duyduğu sevgi öylesine büyüktü ki bir gün mutlaka hak ettiği karşılığı alacağına inanıyordu. Ve tüm çabaları ısrarları sonunda arzusuna kavuştu. Hero da onu seviyordu ancak aralarında büyük bir engel vardı. Hero deniz sahilinde ıssız bir kalede yaşlı bir kölenin kontrolü altında yaşıyordu, üstelikle Leandros'un yaşadığı şehirle aralarında denizde vardı. Ama Leandros aşkı uğruna herşeyi yapmaya hazırdı..buna gece karanlığında yüzerek denizi geçmekte dahildi.

1pO akşam yaşadığı şehre geri dödüğünde sahile inerek denizi seyretti, gözleri ile karşı kıyıdaki kaleyi arıyordu. Bu sırada rüzgar şiddetini artırmış, bulutlar ayı ve yıldızları kapatarak ortalığı karanlığa boğmuştu.Issız kalede köle ile birlikte oturan Hero endişe ile dışarıyı izliyordu. Bir ara yaşlı kadına dönüp;

1p"Bu korkunç gecede kim bilir kaç balıkçı yolunu bulup evine dönemeyerek kendisini bekleyen karısının çocuklarının boynunu bükük bırakacak" dedi"Bence karanlıkta yolunu kaybeden denizcilere yol göstermek, onları felaketten kurtarmak için kalenin üstüne bir meşale yakarsak Aphrodite'yi de sevindirmiş oluruz"

1pBu sözlerle yumuşayan yaşlı kadın yerinden kalkıp bir meşale yaktı ve kalenin tepesine kolayca görülebileceği bir yere koydu. Esen rüzgar onu canlandırdı alevi daha da yükseldi ve etrafı aydınlattı.

1pHero heyecanla dışarıyı seyrederken duyduğu bir sesle kalbi küt küt atmaya başladı. Denize doru baktığında dalgalarla boğuşan birini gördü bu Leandros!tan başkası olamazdı..onu yaşlı köle de görmüştü. Aşağı inip delikanlıya kıyıya çıkabilmesi için yardımcı oldu ve onu rahibenin odasına götürdü.

1pLeandros yorgunluktan bitkin ama sevdiğini tekrar görmekten mutlu bir halde genç rahibeye sarıldı. Yaşlı köle buna çok şaşırmıştı ancak onlara engel olmadı. O günden sonra Leandros her gece Hellespostosu yüzerek geçiyor sevdiğine ulaşıyordu. Günler haftalar aylar geçti ve güzel yaz günleri geride kaldı ve kışa yaklaştılar. Deniz eskisi gibi sakin ve sıcak değil, dalgalı ve soğuktu. Hero her gece yüzerek boğazı geçen Leandros için endişelenmeye başlamıştı bu yüzden ona bir süre birbirlerini görmemeleri gerektiğini söyledi. Bahar gelinceye kadar ayrı kalmaları gerekiyordu. Kışın boğazı yüzerek geçmek çok tehlikeliydi.

1pLeandros her ne kadar istemesede sevdiğinin bu isteğine boyun eğdi. Ve bahara kadar gelmeyeceğine dair ona söz verdi. Ama bu ayrılığa sadece bir kaç gün dayanabildiler. Leandros Hero'nun yolladığı özlem dolu mektubu okuyunca daha fazla dayanamayarak hiç düşünmeden kendini azgı dlgaların kucağına attı ve bir an evvel sevdiğine kavuşabilme arzusu ile dalgalarla boğuşmaya başladı. Fırtına arttıkça artıyor dalagalar daha da aşılmaz bir hal alıyordu. Hero'nun yaktığı meşale şiddetli rüzgarlardan sönerek ortalığı karanlığa gömdü. Heycan içinde Leandros'un yolunu gözleyen Hero, yaşlı köle uyuduktan sonra gizlice sahile indi ancak orada dalgaların kıyıya attığı sevdiğinin ölüsü ile karşılaştı. Bu acıya dayanamayan Hero sevgilisine sarılarak kendini öldürdü.

1pKasabalılar bu haberi duyunca yas elbiselerine bürünüp kalaye geldiler ve iki sevgilinin cenaze törenine katıldılar.Onları deniz kıyısında aynı mezara gömdülerve Onların anısına boğazın azgın sularına güzel kokulu çiçekler attılar.

1p 1p
Son düzenleyen GusinapsE; 14 Nisan 2006 19:37
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
14 Nisan 2006       Mesaj #7
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
ARTEMIS VE BÜYÜK AŞKI ORION

Artemis günün birinde uzun boylu iri yapılı fakat çok yakışıklı bir avcı olan Orion'u görerek ona aşık oldu. Öyleki bir zamanlar kendi kendine aldığı evlenmeme kararını bile unutup bu yakışıklı avcı ile evlenmek istedi. Fakat Apollon kızkardeşinin bu dev cüsseli mahlukla evlenmesini uygun bulmuyordu. Kız kardeşini vaz geçirmek iin çok uğraştı ancak Artemis onu dinlemedi. Kardeşinin Orion'a duyduğu sevginin ne kadar büyük olduğunu görüncede bunu kıskanmaya başladı. Ne söylerse söylesin kardeşi Artemis'I vaz geçiremeyeceğini anlayınca hileye başvurarak Orion'u ortadan kaldırmaya karar verdi.

1pBirgün Orion denize girmiş yüzüyordu. Kıyıdan okadar uzaklaşmıştı ki, başı kara küçük bir nokta gibi görünüyordu. Apollon kızkardeşini yanına çağırdı, uzaktan görünen kara noktayı ona göstererek "Oraya kadar okunu gönderebilirmisin" dedi. Artemis heyecanla yayını hazırlarken o kara noktanın sevdiği erkeğin kafası olabileceğinin nerden bilecekti ki. Yayını çekti ve ok fırladı. Çok iyi nişancı olan Artemis'in oku tam hedefi vurmuştu ve Artemis bilmeden sevdiği erkeği başından vurmuştu. Bu ölüm onu çok üzdü günlerce bulutların ardına gizlendi gök yüzünde dolaşmaz geceleri yeryüzünü aydınlatmaz oldu. Sonunda bir gün babasının yanına giderek ondan Orion'u bir takım yılz olarak gök yüzüne çıkarmasını istedi. Zeus ta kızının bu arzusunu yerine getirdi.




1p
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #8
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
KRAL MİDAS'IN KULAKLARININ UZAMASI

Efsaneye göre Marsyas adındaki bir Satiros (Keçi ayaklı, sivri kulaklı yarı insan yarı hayvan yaratıklar) bir gün kırlarda dolaşırken Athena'nın icat ettiği ancak çalarken yüzü çirkinleştiğinden fırlatıp attığı flütü bulmuş. Bir tanrıçanın eseri olduğu için çok güzel sesler çıkaran flütü çalmaya başladı..ve bir süre sonra marifetin kendisinde olduğuna inanmaya başlayarak kendini Apollon'a rakip görmeye başladı. Bunun üzerine Apollon kaz*****n kaybedene istediğini yapabilmesi şartıyla Marsyas ile bir yarış yapmaya karar verdi.

1pApollon'un arkadaşları olan Musa'lar ve Phrygia (Fyrigia) kralı Midas yarışmada hakem oldular. Apollon gitarı ile çok güzel şarkılar çalarak ortalığı inletti. Marsyas da flütü ile ondan geri kalmayarak çok güzel şarkılar çaldı. Hakemler tereddüt ediyorlardı. Bunun üzerine Apollon Lir'ini eline aldı. Okadar güzel o kadar hoş şarkılar çaldı ki dağlar taşlar heyecandan titrediler. Marsyas Apollon gibi çalamayacağını itiraf etmek zorunda kaldı. Apollon anlaşma gereği Marsyas'ı ölümle cezalandırdı. Yarışma sırasında Marsyas'ın tarafını tutarak onun daha iyi çaldığını iddia eden Midas'a da ceza verdi. Onun kulaklarının iyi işitmediğini söyleyerek insanlara özgü kulakları ona uygun görmedi ve Midas'ın kulaklarını uzatarak eşek kulaklarına çevirdi. Midas kulaklarından öyle utanıyordu ki sürekli başında bir kalpakla dolaşmaya başladı. Fakat berberi saçlarını keserken kulaklarını farketmişti. Midas hiç kimseye anlatmama şartıyla berberine yaşamını bağışladı. Fakat berber bu sırrı içinde saklamakta çok zorlandı. Birilerine söylemezse patlayacağını düşünüyordu, diğer yandan söylediği taktirde Kral'ın kendisini öldürmesinden korkuyordu. Sonunda bir gün daha fazla dayanamayarak ıssız bir yerde bir çukur açtı, ve oraya eğilerek yavaşça "Haberiniz varmı, Kral Midas eşek kulaklıdır" diye fısıldadı. Bunu söyleyince üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi oldu ve rahatladı. Fakat kazdığı çukurun yanındaki kamışları hesaba katmamıştı. Kamışlar rüzgarla sallandıkları zaman "Midas'ın kulakları eşek kulakları, Midas'ın kulakları eşek kulakları" diye sırrı her tarafa yaydılar
Son düzenleyen GusinapsE; 16 Nisan 2006 23:37
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
17 Nisan 2006       Mesaj #9
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
ARES'İN OĞLU KYKNOS

Kan dökmekten bıkmayan zalim Ares'in çocuklarıda tıpkı kendisi gibiydiler. Bunlardan en yamanı Kyknos idi. Bu genç haydut dağ başlarında gezer, yolları keser, önüne çıkan yolcuları soyup soğana çevirir sonra kim olursa olsun hiç acımadan vahşice öldürürdü. Vahşiliğini daha da öteye götürüp öldürdüğü insanların kafatasından babası Ares için bir mağbet yapmıştı.

1pAma bir gün Kyknos, büyük kahraman Hercule ile karşılaştı. Her zaman ki gibi orman da dolaşıp kendisine soyacak bir yolcu ararken karşısına Hercule çıktı. Hercule hırsızlara ve katillere derslerini vermeyi kendine görev edinmişti, dünyayı dolaşarak bir bir insanlara zarar veren bu katilleri yakalıyordu ve Kyknos ta bunlardan biriydi.

1pKyknos Hercule'ün parlak kalkanını görünce bir an evvel ona sahip olma arzusu ile kim olduğunu bilmeden ona saldırdı. İki cesur adam şiddetli bir kavgaya tutuştular, güçleri birbirine yakın olduğundan kavga uzun sürdü. İkiside yorulmak nedir bilmiyordu. Derken Hercule uzun mızrağını savurdu ve Kyknos'u tam boğazından vurdu.

1pÖğlunun öldüğünü öğrenen Ares çılgına dönmüştü. Hemen yer yüzüne inip çılgın gibi Hercule'ün saldırdı. Vahşi çığlıklar atarak mızrağını Hercul'e fırlattı aynı anda Athena oraya gelmiş ve mızrağın yönünü değiştirerek Hercule'e yardımcı olmuştu. Bunu üzerine Ares kılıcına sarıldı ama o daha kılıcını çıkaramadan Hercule üzerine saldırdı ve onu bacağından yaraladı. Ama o bir tanrıydı onu öldüremezdi. Bu yüzden onu yaralı haliyle bıraktı. Periler Ares'i Tedavi için tanrıların dağına götürdüler. Ama ondan önce Ares ölen oğlunu beyaz bir kuğuya çevirdi.






arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
17 Nisan 2006       Mesaj #10
arwen - avatarı
Ziyaretçi
EUROPA

Europa Suriyeli çok güzel bir kızdı. Öyleki parlak teni göz alıcı bakışı ile dillere destan olmuştu. Eğlenceyi ve gezmeyi çok severdi. Sabahtan akşama kadar tüm vaktini kırlarda deniz kıyısında arkadaşları ile birlikte gezerek geçirirdi. Gene böyle bir gün, deniz kenarındaki bahçelerden birinde arkadaşları ile çiçek toplarken Zeus Europa'yı gördü. Onun güzelliği baş tanrının aklını başından almıştı.
Karısı Hera'nın haberi olmadan güzel Suriyeliye yaklaşabilmek için altın rengi bir boğa şekline girdi ve kızların çiçek topladıkları bahçenin etrafında gezinmeye başladı. Kızlar boğadan korkmak bir yana onu çok sevimli bulmuşlardı, ona yaklaşarak sevmeye başladılar. Güzel Europa ona yaklaştığı anda boğa yere yatarak kızın ayaklarına kapandı. Europa boğanın sırtını okşayarak yavaşça üzerine oturdu.Tam arkadaşlarıda ona katılacakken boğa birden ayaklandı ve ve sırtında Europa ile denize doğru koşmaya başladı. Deniz kenarına vardığında azgın dalgaların hepsi sakinleşmiş durulmuştu. Boğa dalgaları yararak, denizde kumlu bir ovada koşuyormuş gibi hızla oradan uzaklaştı. Bir süre sonra kıyıya vardıklarında Zeus genç kızı bir çınarın gölgesine bıraktı ve boğa şeklinden sıyrılarak tekrar tanrı şekline döndü ve ona kendisini tanıttı. Horalar aceleyle Zeus ve Europa için bir yatak hazırladılar. Bu birleşmenin yapıldığı yere gölge saldığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez. Kirid kralı Minos bu birlikteliğin sonucunda doğmuştur.

Son düzenleyen GusinapsE; 18 Nisan 2006 00:41

Benzer Konular

13 Mart 2013 / Misafir Soru-Cevap
10 Ağustos 2012 / ilham Soru-Cevap
10 Haziran 2007 / Misafir Mitoloji
17 Mart 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
2 Mayıs 2011 / muratyasar Soru-Cevap