Arama

Şahmaran Efsanesi

Güncelleme: 25 Ocak 2013 Gösterim: 409.833 Cevap: 8
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
23 Şubat 2007       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Şahmaran efsanesi

Sponsorlu Bağlantılar

Efsaneye göre Şahmaran yüzlerce yıl önce Tarsus'ta yaşayan yılan vücutlu kadın başlı bir kahraman. Bahçesinde insanoğlunu cezbedecek her türlü yiyecek ve ziynet eşyası bulunan Şahmaran kimsenin bilmediği bir yerde insanoğlundan uzakta yerin altında yaşamış, ta ki insanoğlu Camsab tarafından bulunana kadar.

Yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab bir gün ormanda bir kuyu dolusu bal bulmuş. Balı çıkarmak üzere kuyuya inen Camsab'ı, bütün balı yukarı çeken arkadaşları aç gözlülükleri yüzünden kuyuda bırakmış. Yalnız başına feryat eden Camsab tam da ümidini kesmişken topraktan iğne deliği büyüklüğünde ışık sızdığını farketmiş. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği deliği büyüten Camsab, ömründe görmediği kadar güzel bir bahçeye girmiş. Bu bahçede dünyada eşi benzeri olmayan çiçekler, ortasında bir havuz ve çevresinde oturaklar ile bir yığın yılan bulunuyormuş. Havuzun başındaki taht üzerinde insan başlı, süt beyaz vücutlu bir yılan Camsab'a kendi diliyle hitap etmiş; 'Hoşgeldin insanoğlu, çevrendekilerden korkma sen bizim misafirimizsin'

Şahmaran Camsab'a türlü türlü yiyecekler ikram edip kendi ülkesine nasıl ve neden geldiğini sormuş. Camsab hikayesini uzun uzun anlatmış... Camsab'ı dinleyen Şahmaran başını sallayıp 'İnsanoğlu nankördür, hilekardır. Küçücük menfaatleri karşısında muazzam zararlarına razı olur' demiş.

Şahmaran'ın güvenini kazanan Camsab uzun yıllar bu bahçede yaşamış. Yıllar sonra bir gün Şahmaran'a yaklaşan Camsab, ailesini çok özlediğini söyleyip 'Nolur beni aileme kavuştur' diye yalvarmış. Bunun üzerine Şahmaran kendisini salıvereceğini, ancak yerini kimseye söylemeyeceğine ve asla hamama girmeyeceğine dair söz vermesini istemiş. Çünkü Şahmaran'la karşılaşan her kim olursa hamama gittiğinde vücudu pullarla kaplanırmış. Şahmaran'a söz verip ailesine kavuşan Camsab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmaran'ın yerini kimseye söylememiş ve hiç hamama gitmemiş.

Derken bir gün Camsab'ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev hastalanmış. Vezir, hastalığın çaresinin Şahmaran'ın etini yemek olduğunu söylemiş ve herkesin hamama getirilmesini istemiş. Önceleri direnen sonra zorla hamama gotürülen Camsab'ın vücudu hamama girince pullarla kaplanmış. Sonunda da yapılan işkenceye dayanamayarak canını kurtarmak için kuyuyu göstermiş. Hemen kuyunun başına gidilmiş ve Şahmaran dışarı çıkarılmış. Camsab'ı gören Şahmaran 'İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmeyeceğini biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım' demiş. Ölüme giderken de Camsab'a 'Beni toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana içirecekler sakın içme zehirlidir. İkinci suyumu iç gövdemi de hükümdara yedir' demiş Şahmaran'ın söylediklerini harfiyen yerine getiren Camsab ilk suyu vezire içirip ikincisini kendisi içmiş. Etini de hükümdara yedirmiş. Vezir ölmüş hükümdar da kısa sürede iyileşip Camsab'ı veziri yapmış.

Efsaneye göre Şahmaran'ın öldürüldüğünü yılanlar bilmemekte. Tarsus'un Şahmaran'ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından basılacağı rivayet edilir


sahmeran32cl




Son düzenleyen KisukE UraharA; 27 Ocak 2008 09:39
Gerçekçi ol imkansızı iste...
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
5 Nisan 2007       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
ŞAHMARAN
Şahmaran Fransızca bir kelime ve yılanların şahı anlamındaki Şah-ı Maran’dan geliyor. Şahmaran figürü bir yılan, bir ejderhadır. Baş kısmı insan olan, yılanla insanın birleşmesinden meydana gelmiş doğa üstü bir yaratıktır. Yılan figürleri genelde kötülük ya da uğursuzlukla ilişkilendirilirse de insan başlı Şahmaran, doğurganlık, bereket ve bilgeliği sembolize etmiştir. Anadolu’da uğur getirmesi için Şahmaran’ın resimleri kadınlar tarafından odaların duvarlarına asılmıştır. Pek çok farklı versiyonda Şahmaran hikayesi bulunmaktadır ama bunlar genelde birbirlerinin benzeri olup, yer ve kişiler değişikliğe uğramaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar

Tarsus Şahmaran’ı ise iki farklı şekilde anlatıla gelmiş. İnsanların inanışına göre, yılanların şahı Şahmaran, Tarsus’un 15 km. kuzey doğusundaki bir ortaçağ kalesinde yaşarmış. Hikayeye göre bütün yılanlar bu kalede kalırmış. Hükümdarları Şahmaran ise,gözleri kilometrelerce uzağı görebilen,üstün niteliklere sahip bir yaratıkmış.Bir gün,Tarsus Beyinin dünyalar güzeli kızını hamamda yıkanırken görmüş ve görür görmezde aşık olmuş.Beyden kızını istemiş ancak bey hem korktuğu hem de çirkin bulduğu için kızını Şahmaran’a vermek istememiş.Bunun üzerine Şahmaran, Beyin kızını kaçırmaya karar vermiş. Hazırlıklarını yapıp dünyalar güzeli kızın hamamda olduğu bir gün buraya gelmiş.Ancak Beyin adamları durumu fark edip Şahmaran’ı oracıkta öldürmüşler.

Hükümdarlarının öldüğünü duyan kaledeki yılanlarda şehri basıp bütün halkı sokarak zehirlemiş ve şahlarının intikamını almışlar. Bu hikayenin diğer versiyonuna göre ise, Tarsus beyi dermansız bir hastalığa yakalanmıştır. Derdinin ne olduğunu anlamak için gelen hekimler çaresizlik içinde kalıyorlar, ellerinden hiçbir şey gelmiyormuş. Beyi tedavi etmek için gelen hekimlerden biri, bu hastalığın devasının Misis Kalesindeki Şahmeran’ın gözlerini yemek olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine beyin adamları bütün şehri dolaşarak Şahmaran’ı bulmaya çalışmışlar. Uzun süren aramaları bir sonuç vermemiş. Bey her geçen gün daha da kötüleşiyormuş, bir gün, daha önce hayatını kurtardığı biri, Şahmaran’a ihanet ederek onun hamamda saklandığını söylemiş. Şahmaran’ın yerini öğrenen beyin adamları, yılanların şahını hamamda yakalayıp hemen orada öldürmüş ve gözlerini de beye yedirmişler. Bey Şahmaran’ın gözünü yer yemez iyileşmiş. Ancak kaledeki yılanlar şehri basmış ve bütün halkı sokarak öldürmüşler. İşte bu hamamın adı da o zamandan beri Şahmaran Hamamı olarak kalmış, Tarsus’un Şahmaranı böyle hüzünlü bir efsaneye konu olmuş maalesef.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
BlueEngel - avatarı
BlueEngel
Ziyaretçi
13 Mayıs 2007       Mesaj #3
BlueEngel - avatarı
Ziyaretçi
34xz9


Şahmeran Efsanesi ve Mitolojik Kaynakları

Dr.Fulya Tüşümel
Müze Arş.Gülnaz Savran
Anadolu’ nun sadece sözlü halk edebiyatında değil, el sanatlarında da etkisini sürdüren bir efsanedir Şahmaran yada Şahmeran. Özellikle genç kızların çeyizlerinde ki işlemelerde ve duvar resimlerinde kem gözlerden korunmak için kullanılmaktadır. Kimilerine göre Ceyhan ile Misis arasında Ortaçağda yapılan Yılankalede yaşamıştır. Bu söylencenin izleri Adana’nın selle, Ceyhan’ın yelle, Misis’in yılanla gideceği şeklindeki bir tekerlemeyle bütün canlılığını korumaktadır. Bu tekerlemede Yılankalenin koruyucu yılanlarının efendileri Şahmeran’ın öldürüldüğünü bilmedikleri ve bunu duydukları gün insanlardan intikam almak için Misis’e inerek insanları öldüreceklerine inanılır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Yılankaleden bahsederken ”Evsafı Kal’ai şah Maran” yani Şahmaran Kalesi olarak söz eder ve bu kalede sürü sürü yılanın yanında boynuzlu ve ensesi tüylü bir yılanın görüldüğünü yazar. (Evliya Çelebi,1935:340)

Misis’te, Tarsus’ta ya da herhangi bir yerde anlatılan efsanelerde yoksul bir ailenin oğlu olan Lokman’ın odunculuk yaparak geçimini sağlarken Şahmeran’la tesadüfi karşılaşması anlatılır. Bu karşılaşmadan sonra Lokman uzunca bir süre Şahmeran’ın himayesinde yaşar. Daha sonra Lokman Şahmeran’ın yaşadığı yeri kimseye söylemeyeceği sözünü vererek evine döner. Ülkenin hükümdarının bir gün amansız bir hastalığa yakalanması ve hastalığın tek çaresinin Şahmeranın etinde olması üzerine Lokman’dan zorla Şahmeran’ın yeri öğrenilir. Şahmeran Lokman’ın ihanetine karşılık yine de ona iyilik yapar. Kesildikten sonra etinin kaynatılan ilk suyunun zehirli, ikinci suyunun ise şifalı ve iksirli olduğunu söyler. İkinci suyu içen Lokman bütün hastalıkların çaresini de bulmaya başlar.

Şahmeran’ın ölümü Medusa’nın ölümüne benzer. Her iki ölümle ele geçen sihirli güç insanlığın sağlık ve şifa bulması için kullanılmıştır. Yunan mitolojisinde geçen Gorgo canavarlarının mı Şahmeran’a mı yoksa Şahmeranın mı Gorgolara kaynak olduğu düşüncesi tartışılmaktadır. Özellikle Hesiodos’un Tanrıların Doğuşu adlı eserinde anlatılan Ekhidna Şahmerana çok benzerlik göstermektedir.

Hesiodos eserinde “ Ne ölümlülere, ne de ölümsüzlere benzeyen.

Bir mağarada doğdu bu azgın yürekli Ekhidna.

Yarı bedeni bir genç kızdı onun,

Güzel yanakları ve gözleri fıldır fıldır,

Yarı bedeniyse koskoca bir yılandı, korkunç,

Her yanı benek benek amansız bir yılan

Yerin gizli deliklerinde kaybolan;

Mağarasında otururdu Ekhidna,” diyerek tanımlamıştır Ekhidna’yı (Eyuboğlu, Erhat,1977:114). Mitolojiye göre Ekhidna’nın ini Arima dağları denen Kilikya’da yerin altındadır. Yani efsanenin kaynağı Kilikya bölgesi olsun ya da olmasın yaşadığı yer burasıdır.

Efsanelerin çoğunda Şahmeran erkek olarak ifade edilir. Fakat özellikle Tarsus dahil olmak üzere Anadolunun her yerinde kullanılan Şahmeran motifinde Şahmeran kadın olarak resmedilir. Öykülerdeki bu cinsiyet değişikliği belki adının başındaki Şah kelimesinden kaynaklanmaktadır.

Efsanenin Hatti ve Hurrilerin etkisindeki Hitit mitolojisinden de izler taşıdığı düşünülmektedir. Hatti kökenli olan gök tanrısı Telepinu’nun Illuyanka ejderi ile savaşı Hitit mitolojisinin bir parçasıdır. Telepinu mitosunun ele geçen iki anlatısının birinde Illuyanka adlı ejdere yenilen gök tanrısı, ejderi yenmek için tanrıça İnar’ın Hupasiya adlı bir ölümlüye aşkını vaat etmesini kullanır. Aşka karşılık bu ölümlü, Illuyankayla yer içer, onu sarhoş eder. Bu fırsattan yararlanan gök tanrısı gelir, ejderi öldürür. Diğer hikayede ise gök tanrısını yenen Illuyanka gök tanrısının yüreğini ve gözlerini alır. Gök tanrısı öç almak için Arm adlı bir ölümlünün kızıyla evlenir ve ondan bir oğlu olur. Oğul büyüyünce ejderin kızıyla evlenir ve babasının yüreğiyle gözlerini geri alır. Gök tanrısı eski gücüne kavuşunca ejderi öldürmeye gider. oğlu araya girerek “Ejderi öldüreceksen beni de öldür ” der ve babası oğluyla beraber ejderi öldürür. Bu efsanenin benzeri Yunan mitolojisinde de vardır. Zeus ile Typhon arasında geçen savaşta, Illuyanka efsanesinin ana öğeleri bulunur (Akurgal,1993:107).

Typon omuzlarından yüz yılan başının yükseldiği, korkunç bir tanrı olarak ifade edilir. Yanardağ tanrısı olarak da tanımlanır. Ekhidnayla birleşerek korkunç canavarlar üretmişlerdir (Erhat,1989:316). Helen anlatısında Typhon tanrı Zeus’un yüreğini ve gözlerini değil, kollarının ve bacaklarının kas lifini almıştır.Bu örnekte ejderin gözcülüğünü yapan kızını Aigipan adlı bir kadın oyalarken Zeus’un kas liflerini tanrı Hermes geri alır. Efsanenin Kilikya bölgesinden geldiğini de yer adları açığa vurur. Helen anlatısında Typhon’un oturduğu yer Mersin civarınaki Korykos mağarasıdır. Adı geçen Casius Dağı ise Antakya yakınlarındadır. Efsanelerin hepsinde bir ölümlünün ihaneti söz konusudur.

Kimilerine göre Typhon’la Ekidna’nın kızı olan ve Odyseia’da sözü geçen mitolojik deniz canavarı Skylla da Şahmeran’a benzerlik gösterir. Skylla M.S. III. yüzyılda Tarsus sikkelerinin üzerine de basılmıştır. Sikkenin ön yüzünde Şua taçlı PUPIENUS arka yüzünde cepheden duran SCYLLA vardır. (SNG Levante 1633 ) Kaynağı ne olursa olsun bu gün hala Misis yakınında Çokçapınar köyünde Şahmeran Mağarası adı altında bilinen kutsal bir mekan vardır.
Son düzenleyen Blue Blood; 13 Mayıs 2007 11:34
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
13 Mayıs 2007       Mesaj #4
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Sahmeran

xxxxxxxxxxxxxxft2

Şahmeran yılanların şahıdır,sürekli gizlenir,çünkü ortaya çıkarsa bu yılanların sonu olur.fakat hep bir zavallı şahmeranın ülkesine düşer,ve yufka yürekli şahmeran her defasında insanoğlunun ihanetinden bahsederken,bir yandan da bu zavallıların kendi ülkesinde tutunamayacağını bildiğinden,çünkü kendisi insan gibi hissedip yılan gibi yaşadığından,görmüş geçirmiş,çekmiş birisidir,salıverir onları..en sonunda camsap adlı deli dolu bir genç şahmeranın sırrını yıllarca yüreğinde taşısa da hamamı gören bacakları ele verir gizini,pullanır.bu da şahmeranın sonu olur.eti senin kemiği benim şeklinde şifa saçan şahmeran bölüşülür.
Son düzenleyen Blue Blood; 13 Mayıs 2007 12:42
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
16 Mayıs 2007       Mesaj #5
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Şahmeran Efsanesi

ŞAHMERAN EFSANESİ
A) EFSANE İLE İLGİLİ YORUM

Tarsus ve çevresinde anlatılan söylencelerden en önemlisi ve en eskisi sanırım Şahmeran Efsanesi'dir. Bu efsaneyi Tarsus'ta bilme¬yen, anlatmayan, duymayan yoktur.Değişik ağızlar, değişik değişik anlatıyor Şahmeran Efsanesi'ni. Tarsus'un dışında bir türlü, Tarsus'ta daha başka anlatılıyor. Bazı yazılı kaynaklarda ise hiç duymadığınız değerler karışıyor efsanenin yapışma.

Ama doğnı olan bir şey var, bunun hepsini halk söylüyor, halk anlatıyor.Şahmeran'ın Ceyhan ile Misis arasındaki Yılan kale’de yaşadığı söyleniyorsa da, efaserıeye göre Şahmeran bir yeraltı ülkesinde yılanlanyla birlikte yaşamaktadır.

Şahmeran Efsanesi, Tarsus ve çevresinde yaşayan insanın, yaşadığı çağın kültürel değerleriyle zaman zaman değişlirdiği, süs¬lediği ve gelecek kuşaklara aktardığı söylencelerin kuşkusuz en uzun ömürlü olanıdır. Bu efsane iki bin yıl önce zamanımızda anlatıldığı gibi anlatılmıyordu. Ana konu değişmemiş bile olsa, zamanımızda bazı isimler değiştirilerek anlatılmaktadır. efasenede Şahmeran ile tanışan insanın kişiliği değişiktir. Kişilikle birlikte isim de değişmektedir. Şahrneran'la tanışan ilk insanın ismi bazı kaynak¬larda Belkıya olarak geçerken, bazı kaynaklarda bu isim Camsab olarak değişmektedir. Kimi kaynaklarda ise Şahmeran'la İlk buluşan kişinin Lokman olduğu anlatılmaktadır.

Şahmeran Efsanesi'nin sonunda. Şahmeran'ın öldürülüş olayı, her değişik söylencede ortak sondur. Bu ortak sonun, yani Şahmeran'ın öldürülüşünün ana amacı insanın sağlık ve şifa bul¬masıdır. Hatta bazı anlatımlarda Lokman Hekim'in Şahmeran ile karşılaşması uzun uzun anlatılmakta, şifa veren otların neler olduğu Lokman Hekim'e Şahmeran tarafından söylenmektedir.

Efsanenin çeşitli anlatımlarında Şahmeran’ın Eski Hamam'da öldürüldüğü iddiası genel bir kanı olarak ortaya çıkmakta ise de, bu kanı yanlıştır. Şahmeran yakın zamanda öldürülmemiştir. Eski Hamam Romalılardan kalma bir hamamın temelleri üzerine yapılmıştır. 1873 yılında çeşitli onarımlar görmüştür. Eski Hamamın yapılışı çok eskilere dayanmaktadır. Şahmeran, olsa olsa Eski Hamam'ın çok yakınındaki, zamanımızda TOK otobüslerinin garaj olarak kullandığı Koma Hamamı'nda öldürülmüş olmalıdır.
Yılanların Kralı anlamına gelen "Şahmeran" sözcüğü Farsça bir sözcüktür. "Maran" yılan anlamında olup, "Şah" sözcüğü ise za¬manımızda İran'da halen kral anlamında kullanılmaktadır. Tarsus ve çevresindeki halk Şahmeran sözcüğünü biraz yumuşatarak Şahmeran olarak kullanmayı benimsemiştir.

Yılanlar kralı olan bu yaratığın kökenini araştıracak olursak, mitolojik söylencelerin birçoğu ile karşılaşın».
Hititler zamanında anlatılmakta olan İlluyanka Efsanesi'nde yılana benzeyen bir yaratık olan îlluyanka'mn Fırtına Tanrısı ile olan savaşı anlatılmaktadır. Bu savaşta İlluyanka Fırtına Tanrısı'nı yenmiş ve bu tanrının kalbi ile gözlerini ele geçirmiştir. Fırtına tanrısı kalbine ve gözlerini geri alabilmek için yoksul insanları aracı olarak kullanmıştır. Sonuçta İlluyanka'nın ölümüne neden olan şey yine insanların ihaneti olmuştur. Şahmeran Efsanesi'nin bazı an¬latımlarında Şahmeran aynı güvensizlik ve ihanet sonucunda öldü¬rülmüştür ve gözleri şifa verebilmek amacıyla alınmıştır.

Şahmeran Efsanesi'ne kaynak olabilecek bir diğer mitolojik konu da "Medusa"dır. Medusa fiziksel olarak aynı yılanlar kralı Şahmeran'a benzemektedir. Mitolojide Gorgonlar'm üç çirkin kızından biri olan Medusa, yenilmeyen müthiş bir mahluktur. Büyük gözleri yıldırımlar gibi alev saçar. Yanık tenli alnın üstünde saç yerine kıvrılmış zehirli yılanlar, başlarını kaldırır, korkunç ıslıklar çalarlardı. Sesi vahşi hayvanların sesine benzerdi. Kızdığı zaman etrafa korku ve dehşet saçardı. Onun gözlerine bakmak, bakışları ile karşılaşmak bahtsızlığında bulunanlar hemen taş kesi¬lirlerdi.

Mitolojide, Perseus tarafından başı kesilen Medusa'nın yere dö¬külen kanlarından kanatlı bir atın doğduğu ve yıldırım gibi gürleye-rek göklere doğru uçtuğu anlatılmaktadır. Bu at, sonradan Bellerophon'un bindiği Pegasus'tur.
Perseus'un heybesine koyduğu Medusa'nm kesik başından sızan kanlar, damlalar halinde sağa sola düşüyor; düşen her damla kan¬dan, korkunç, zehirli yılanlar doğuyordu. Böylece, bugün dünyanın her tarafında görülen yılanlar. Medusa'nm yere damlayan kanından doğmuş oldu. Kesik başından damlayan kanı ile yılanların ya¬ratılmasına neden olan Medusa'nm. zamanla yılanlar kralı Şahmeran olarak, Tarsus'ta yasayan yerli halk tarafından ve onların sahip oduğu kültürel, sosyal ve dinî değerlerin etkisiyle değişmiş olma olasılığı düşündürücüdür.

Yine mitolojik dönemlerde, Kilikya'da, bir mağarada yaşadığı söylenen, yansı kadın yansı yılan biçiminde olan efsanevî bir yaratık vardır. Adı Ekhidna'dır. Ekhidna'nın lyphon ile olan evliliğinden Kerberos, Lerne su yılanı, Khimaira, Nemea Arslanı ve Sphyngkli doğmuştur. Şahmeran Efsanesi'nin yaradılış kaynağında sanırım bir parçacıkta olsa Ekhidna'nın da parmağı vardır.
Roma dönemi evlerin ve muhtelif salonların mozaik taban döşemelerinde mitolojik olaylar mozaik tablolar halinde işlenmiştir. Mitolojide Medusa ve Perseus hikâyesini anlatan mozaik tablonun Tarsus'taki Roma Hamamı'nın mozaik döşeme tabanında bulunabi¬leceği düşüncesinden yola çıkarak; Şahmeran Efsanesi'nin yaradılış kaynağını belgeleyebilmek için Roma Hamamı tabanındaki mozaik¬lerin ortaya çıkarılmasını beklemekten başka çare yoktur inancındayım.

Tarsus ve çevresindeki halkın efsane ile ilgili inandıkları bir so¬nuç vardır: 'Şahmeran'm öldürüldüğünden yılanların hâlâ haberleri olmamış. Yılanlar, insanoğlunun yanına giden krallarının dönüşünü bekliyorlarmış. Şayet krallarının öldürüldüğünü duyar¬larsa tüm yılanlar yeryüzüne, Tarsus'a çıkıp, Tarsus'ta yaşayan tüm insanları sokup öldüreceklermiş." Bu inanç halen Tarsus'ta, Şahmeran Efsanesi'nin sonucu olarak sürüp gitmektedir.

B) LOKMAN HEKİM VE ŞAHMERAN SÖYLENCESİ
Çukurova ve çevre illerde çok yaygın olan Lokman Hekim ve Şahmeran söylencelerinin değişik bir biçimi de İçel de anlatılır.

Lokman Hekim'in babası da kendisi gibi hekimdir. Ölmeden karısına bir defter verir ve 'Doğacak çocuğumuz eşsiz bir hekim olacak; bilgide yeryüzünde ona yetişecek kimse çıkmayacak. Bu defteri zamanı gelince ona ver," der. Bir süre sonra kadının bir oğlu olur. Adını Lokman koyar. Çağına geldiğinde, tüm çabalara karşın okuma-yazma bile öğrenemez. Evinin geçimini sağlamak için odun¬culuk yapmaya başlar.

Bir gün yine odunlarını satmış, yorgun argın eve dönerken canı dolaşmak ister, kır yoluna sapar. Bir inilti duyar. Dönüp baktığında insan başlı, ak, yılan gövdeli bir yaratık görür. Çok korkar. Yılan: "Ey insanoğlu, benden sakın korkma. Ben yılanların padişahı Şahmeran'ım. Yaralıyım. Bana yardım edersen bir gün bunun karşılığını mutlaka öderim," der. Lokman Şahmeran'ı kucağına alır, söylediği yoldan bir mağaranın önüne götürür. Yılan birşeyler mırıldanır, mağaranın kapısı açılır. Burası eşsiz güzellikte bir yerdir.

Mağarayı bekleyen karayılan Şahmeran'ı sarayına götürür. Şahmeran kısa sürede iyileşir. Aradan kırk gün geçmiştir. Lokman artık eve dönmek istediğini söyleyince, Şahmeran gördüklerini kim¬seye söylememesini tembih eder ve: "ölümüm insan elinden olacak, bunu biliyorum. Öldüğümü duyduğunda yapacağın şeyleri sana tek tek anlatacağım. Sakın unutma, dediklerimi aynen yapacaksın," der. Neyin hangi hastalığa iyi geldiğini, ilaçların nasıl hazırlanacağını bir bir anlatır.

Lokman eve döndüğünde bambaşka bir insan olmuştur. Tüm zamanını okumaya, yazmaya, Öğrenmeye ayırmaktadır.
Aradan uzun bir zaman geçer. Şahmeran sarayındaki billur suda evrenin tüm güzelliklerini izlerken, birden gözü Tarsus Beyi'nin kızına takılır. Kıza aşık olur. Yemeden içmeden kesilir. Günün bi¬rinde de kızın hamama gittiğini görür. Kızın güzelliği karşısında çılgına döner. Hamama gider. Islak mermerler üzerinden kayıp düşer. Hamamcı ve kızın hizmetkârları Şahmeran'ı göbek taşının üstünde öldürürler.

Günümüzde Eski Hamam'ın göbek taşı bu yüzden kutsal sayılır. Taştaki lekenin Şahmeran'm kanı olduğuna ve vücudunu buraya sürenlerin türn dertlerinden kurtulacağına inanılır.

Şahmeran'm öldürüldüğünü duyan Lokman Tarsus'a gelir. Tarsus Beyi amansız bir hastalığa yakalanmıştır. Vezirin baktığı fala göre Şahmeran'm gözlerini ve ciğerini yerse iyileşecektir. Vezir, Şahnıeran'da olağanüstü güçler olduğunu bildiğinden ilacı kendisi hazırlamak ister. Amacı Tarsus Beyi'ni öldürüp yerine geçmektir.
Lokman da ilacı hazırlamak isteyince Tarsus Beyi işi Lokman'a verir. Lokman, Şahmeran'm kendisine anlattığı gibi cansız gövdeyi üçe böler ve her paftayı ayrı ayn kaynatır. Parçalar kaynarken, her biri hangi hastalığa iyi geleceğini söylemektedir. Bu sırada Lokman'ın yanına gelen vezir hasta olduğunu söyleyerek, insanlara olağanüstü güçler veren parçanın suyunu ister. Lokman vezirin kötü niyetini anlar. Kuyruk suyundan verir ve vezir ölür. Gövdenin ikinci suyunu kendi içer. Tarsus Beyi'ne de gerekli ilacı yapar. İlacı içen Bey iyileşir.

Lokman saraydan ayrılıp kırda yürürken birden tüm bitkiler dile gelir. Hangi hastalığa şifa olduklarını söylemeye başlarlar. Okuma yazmayı öğrenmiş olan Lokman bitkilerden duyduklarının tümünü yazmaya başlar. Böylece ünlü Hikmet ül-Lokman kitabı ortaya çı¬kar.»«

C) EFSANE İLE İLGİLİ BİR BAŞKA ANLATI
Şahmeran Efsanesi'nin bir başka anlatımında ise Şahmeran ile karşılaşan kişinin ismi Camsab'dır. Camsab yoksul bir ailenin oğlu olup. evinin geçimini arkadaşları ile odun yaparak sağlamaktadır. Bir gün arkadaşları île birlikte bir kuyu dolusu bal bulan Camsab, arkadaşlarının aç gözlülüğü yüzünden, kuyunun içindeki bal bi¬tince kuyuya bırakılır. Kuyuda yalnız başına feryat ederken bir ak¬rebin toprağı delip kendisine doğru yaklaştığını görür. Akrebi öldü¬rür. Akrebin geldiği noktadan iğne gözü kadar gün ışığının geldiğini fark eder. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği yeri büyütmeye çalışır. Açılan geniş delikten geçer. Çiçeklerle dolu, ortasında havuzu bulu¬nan genişçe bir bahçeye girer. Havuzun çevresinde bir dizi oturaklar ve bahçede bir yığın yılan bulunmaktadır. Havuzun baş tarafında bulunan bir taht üzerinde oturmakta olan insan başlı, süt beyaz vücutlu bir yılan Camsab'a kendi diliyle hitap eder;

Hoş geldin insanoğlu ... Benim misafırimsin, benden ve çevrendeki yılanlardan korkma. Benim adım Yemliha'dır. Benim halkım ve insanoğullan beni Şahmeran diye tanırlar. Bu taht ve bu ülke Cenabı Hakkın bir ihsanıdır. Burada benim h i may emdesin, diyen Şahmeran, Camsab'a türlü türlü yiyecekler ikram eder.
Ey insanoğlu, benim ülkeme neden ve nasıl, hangi maksatla geldin? Bunu bana anlatır mısın? diye soran Şahmeran'a Camsab başından geçenleri anlatır.
Şahmeran Camsab'ın hikâyesinden sonra başını sallar:
İnsanoğlu nankördür, hilekârdır. Küçücük menfaatler Karsısında başkasının muazzam zararlarına razı olur. Geçmişte in¬sanoğlu bana çok zarar vermek istemiştir, diyen Şahmeran ile Camsab uzun uzun dertleşirler.
Camsab mutlu ve memnun bir halde uzun yıllar Şahmeran'ın güvenini kazanır. Biribirlerine uzun uzun hikâyeler anlatırlar. Uzun bir zaman sonra Camsab Şahmeran'a;

- Ey muhterem efendim! Ailemi çok özledim. Ne olur beni aileme kavuşturun! Bu lütfü bana bağışlayın, diyerek yalvarır.
Bunun üzerine Şahmeran;
-Camsab, ben sözümü tutup seni yurduna gönderirsem, sen de aynen bana söz verebilir misin ki, bir daha ömrünün sonuna kadar hamama girmeyeceksin? diye sordu.
Camsab cevaben;
- Ölünceye kadar hamam yüzü görmeyeceğime ve senin yerini yurdunu kimseye söylemiyeceğime yemin ederim, dedi ve yemin etti.

Şahmeran bu yemin üzerine, artık kanaat getirerek, Camsab'a biraz yolluk ve bir hayli de dünyalık ziynet, cevahir ve hediyeler vere¬rek, orada duran yılanlara hitaben; Bunu o bal kuyusundan dışan çıkarın, emrini verdi.
Yılanın Önüne katılarak bal kuyusundan çıkan Camsab, artık hür olmanın saadeti, sevinci içerisinde evine koştu, ailesine, sevdiklerine kavuştu. Ailesi büyük bir merak içerisinde Camsab'a beş yıldır nerelerde olduğunu sordular. Şahmeran'a verdiği sözü düşünerek hata yapmaktan çekinen Camsab:

Yeminliyim, söylemek istemem. Bunu benden sormayın, deyince, annesi;
Arkadaşların, senin dişi bir kaplan tarafından parçalandığını söylemişlerdi. O zamandan beri tam beş sene oldu. Azap ve keder içinde bu günleri geçirdiğimizi tahmin edersin herhalde. Buna rağmen sen bize bu ıstıraplı günlerin bir hesabını bile vermekten çekiniyorsun, dedi.

Camsab sordu:
Benim o hain ve vicdansız arkadaşlarını simdi nerededirler, sağ mıdırlar?
- Oğlum hepsi sağ. Ticaret yapıyorlar, çok zengin oldular. Bazen bize yiyecek ve para yardımı yapıyorlar. Hâl ve hatırımızı soruyorlar, Allah'a şükür, deyince Camsab dayanamadı:
Ana bunlardan birini çağınver. hadi var git, dedi. Anası:
- Oğlum onlar bizim ayağımıza hiç gelirler mi? Onlar zengin, yüksek insanlar. Yann sabah sen git, onları evlerinde ya da iş yerlerinde ziyaret et, dedi.
Camsab yine;

İşin aslı öyle değil ana. Sen var git söyle onlara, "oğlum geldi, sizi istiyor" de, onlar koşa koşa gelirler, dedi.
Gerçekten Camsab'ın annesi gidip bunlardan birisini bulunca adam telaş ve endişeye kapıldı. Diğer arkadaşlarını bulup, onlarla konuşup tartıştı, sonuçta hak ve adaletten korkarak, Camsab'tan af dilemeye, merhametini istemeye ve mallarının yarısını Canısab'a vermeye karar verdiler. Mallarının yarısını yanlarına alarak Camsab'ın evine geldiler. Camsab'ın elini ayağını öperek:
- Ey kardeşimiz Camsab. bizim cahillik ve kusurumuz büyüktür. Bizim ettiğimizi sen etme. Bizi sen affet, malımızın yansını sana getirdik. Gel barışalım, diye çok yalvardılar. Camsab bunlara yine acıdı ve kabahatlerini bağışlıyarak yeniden dost oldular.
Aradan yedi yıl geçti. Bu zaman içerisinde Camsab verdiği söz gereği hiç hamama gitmedi.

Camsab'ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev bir gün fena bir hastalığa tutulmuştu. Tüm vücudu kıpkırmızı yaralar içinde idi. Hekimler, ilaçlar fayda etmedi. Hastalık gittikçe arttı, ağırlaştı. Hekimler bütün ümitlerini kestiler. Çaresizliği kabul ettiler.
Keyhüsrev'in Şahmur isminde bir de veziri vardı. Sihir işlerinde Vezir kitaplarını karıştırırken, tek devanın Şahmeran'ın etini yemek olduğunu hükümdara söyledi. Keyhüsrev tellallar bağırtıp, Şahmeran'ın yerini bilene büyük vaadlerde bu¬lundu. Camsab verdiği söz üzerine ses çıkarmadı. Vezir yeniden bir hüküm çıkardı. "Şahmeran'ı gören bir kimsenin belden aşağısı balık gibi beyaz pullu olur." Bunun üzerine bütün hamamcılara, halkın bedava yıkanmaları için emirîer verildi ve hamam masraflarının dev¬letçe ödeneceği bildirildi.

Memurlara talimatlar verilerek, bütün halkın hamamlara gitmesi sağlandı. O sırada zorla da olsa Camsab'da hamama götürüldüğü için sır öğrenildi. Belinden aşağısı beyaz pullu olan Camsab yaka paça doğru hükümdarın huzuruna çıkarıldı. Keyhüsrev'in tedavisi için tek çarenin Camsab'ın elinde bulunduğunu kendisine anlatılarak. Şahmeran'ın yerini göstermesi emredildi.
Camsab kaçamak bir yol arar gibi:

Babam büyük bir hekimdir, belki de bir çare bulur. Ben ise mektepte bir şey öğrenemedim. Sanatta da çırak çıkamadım. Ben ne ilaç bilirim ki, dedi ise de Vezir ona:
Biz senden ilaç istemiyoruz. Sen bize Şahmeran'ı bul yeter. Buna karşılık hükümdar sana büyük ihsanlar verecek, dedi.
Camsab yine anlamamış gibi, kendini bir şeyden haberi yok gösterircesine:
- Şahıneran nasıl şeydir? Ben onu hiç görmedim, dedi.
Vezir:
- Şahmeran'ı sen görmüş olmalısın. Zira belinden aşağısı pullu senin, dedi.

Camsab:
- Benim vücudum doğma büyüme böyle pulludur, dedi ve sırrını vermedi. Camsab'ı zorla söyletebilmek için bir hayli dövdükten sonra cellada teslim ettiler. Camsab hayatını kurtarabilmek için, son bir çare olarak hiç olmazsa Şahmeran'ın kuyusunu göstermeyi kabul etti. "Nasıl olsa onu oradan çıkaramazlar, ben de ölümden kurtulurum" diye düşünüyordu.

Fakat hiç de öyle olmadı. Camsab kuyuyu gösterince, vezir ku¬yunun başında sinirini kullandı. Okudu, üfledi ve nihayet Şahmeran bir yılanın başında tuttuğu altın bir tepsi içinde görüldü. Şahmeran etrafına bakıp Camsab'ı

görünce:
İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmiyeceğini biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım. Başa gelen kaderdir, dedi.
Camsab utancından yerin dibine geçiyordu. Ağzını açıp cevap ve¬remedi. Kendisinin bu aşağı ruhlululuğunu. İhanetini bir türlü af edemiyordu. Rezil olmuştu.
Vezir Şahmur Şahmeran'ı tutmak için elini uzatırken, Şahmeran ona:

- Ey melun! Sen bana el sürme, yoksa hançerimle seni delik deşik ederim. Ey Camsab! Sen beni kucağına al götür, dedi.
Camsab, Şahmeran'ı kucağında götürürken ona:
Şahım, senden Keyhüsrev'in tedavisi için derman isteyecekler, dedi.
Şahmeran:

- Bu derman benim elimdir. Allah'ın dediği olur, ne yapalım! Eninde sonunda ölmeyecek miyim? Ey Camsab! Sana bir öğüdüm olsun. Sen bana belki de isteyerek kötülük ettin, fakat ben sana etmem. Bu melun beni sana belki de boğazlatacak. Sakın kabul etme. Sonra katil olursun. Bırak beni Şahmur kessin. Beni toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana içirmek isteyecekler. Sakın içme. O suyu ona içir. Eğer dediklerimi aynen yaparsan kazanırsın. Ben nasıl olsa Öleceğim. Sen benim dediklerimi yaparsan, beni hayır dua ile anarsın, dedi.

Hükümdarın sarayına gelindiği zaman Camsab ağlamaya başladı. Şahmur buna öfkelenmişti:
- Sen deli misin? Bir yılan için ağlayacak ne var, diye bağırdı.
Vezir nihayet Şahıneran'ı tutup kesti. Üç parçaya bölerek, bir toprak çömlek içinde kaynatmak üzere ateşin üstüne koyduğu sırada hükümdarın bir yaveri gelerek onu saraya istedi. Vezir gider¬ken Camsab'a dönerek:
- Al bu şişeyi, içine Şahmeran'ın ikinci suyunu doldur. Ben içeceğim. Belimin Ağrısına şifadır. İlk suyunu da sen iç. Her türlü hastalıktan korunur, kurtulursun, dedi.
Camsab Şahmeran'ın ilk suyunu şişeye koydu ve ikinci suyunu da kendi içti. Birden çömlekteki parçalar dile geldiler:
- Biz hükümdarın hastalığına dermanız. İlk uç gün başımı yedir.

Dördüncü gün hamama götür, şifa bulur, dediler.
Koşarak gelen Vezir Şahmur, telaşla ikinci suyu sordu. Camsab şişeşe koyduğu ilk suyu Vezire uzattı. Şahmur'un karnı, aldanarak içtiği suyun tesiriyle davul gibi şişti. Kendisini yere can acısıyla atan Şahmur çırpına çırpına son nefesini verip öldü.

Bu olay Kehsûrev'e iletilince, telaşa düşen hükümdar derhal Camsab'ı huzuruna çağırdı:
- Şimdi Şahmur öldü. İlacı nasıl kullanacağımızı biliyor musun? Nasıl yapacağız? diye sorunca Camsab:
- Efendimiz hîç merak buyurmayınız. Ben ilacın nasıl kullanılacağını iyice biliyorum. Yaralarınızı iyi edeceğim, diyerek Şahmeran'ın baş tarafını hükümdara yedirdi. O anda Keyhüsrev'in vücudunda bir kaşınma başladı. İkinci ve üçüncü parçalar da tesirini gösterdi. Dördüncü gün hamama götürülen hükümdar, harnam dönüşü Camsab'ı sarayına kadar getirdi, kendisine başvezirlik mührünü vererek, ona bir çok ihsanlar nail etti.

Şahmeran'ın ikinci suyunu içen Camsab, hikmet ve kimya il¬minde büyük başarılar elde etti, eserler verdi. Bu su ona akıl ve feraset, zekâ ve hafıza bahsetmişti.
cmsab, bu suretleı kalan ömrü boyunca meşhur ve mesut yaşadı. Adı dünyada elan bakidir,

D) ŞAHMERAN EFASENESİ İLE İLGİLİ BAŞKA ANLATI DA AŞAĞIDAKİ GİBİ TARSUS HALKININ DİLİNDE DOLAŞMAKTADIR;
İran Hükümdarı Sardanapal'ın Tarsus'u işgalinden sonra Arap ülkelerinden gelen kervanların Anadolu'ya geçmesi için ilk büyük konak yeri Tarsus idi. İpek Yolu Tarsus'tan Antakya'ya, oradan da İran ve Mısır'a uzanıyordu.
İran Hükümdarı Sardarıapal Tarsus'u serbest bölge ilan etmişti. Mısırlı tüccarlar büyük kervanlarla Tarsus'a geliyorlardı. Bu tüccar¬ların Tarsus'ta kalabilecekleri çok sayıda konaklama yeri, hamamlar ve açıkhava plajları bulunuyordu. Tarsus'tan akan Kydnos Nehrinin Toroslardan kar sulan ile birlikte kükürt getirdiği yine bili¬nen gerçeklerdendi. Tarsuslular ırmağın kenarındaki plajlardan ya¬rarlanırlar ve bu suların mafsal ağrılarına iyi geldiğini söylerlerdi. Kydnos Nehri'nde banyo yapanlar Sardanapal'ın vergi memurlarına vergi ödemek zorunda idiler.

Mısırlı tüccarlardan birisi olan ve çok zengin olduğu bilinen Melikiya isimli bir kişi, her sene karlar erirken Mısır'dan yola çıkar, Bağdat, Antakya ve Tarsus'a gelir, buradaki plajlarda yıkanırdı. O seneki baharda Mısırlı Melikiya'yı Amanoslardan geçerken haramiler soydular. Melikiya'nın kervanı dağıldı, kendilerini zorlukla Tarsus'a atabildiler.

Melikiya yiyecek alabilmesi için hizmetkârını şehre gönderdi. Kendisi de rahatlamak için açıkhava plajına, ırmak kenarına gitti. Yıkandı. Plajdan çıktı, elbiselerini giyinirken, bir subayla iki er gelerek Sardanapal'ın yıkanma hakkını istediler. Melikiya telaşa düştü. "Param yok, soyuldum" dediyse de kimseyi inandıramadı. O sırada yine imdadına hizmetkârı yetişti; "gemilerinin Sayda açıklarında battığını, gelecek sefere borcumuzu öderiz" dedi. Subay durumu Sardanapal'a anlatacağını söyleyerek giderken Melikiya subayın ar¬kasından seslendi. Sardanapal'a dünyada bir eşi, benzeri bulunma¬yan güzel bir armağan getireceğini de söylemesini subaydan istedi. Melikiya'yı iyi ve dürüst bir tüccar olarak bilirlerdi. Çünkü her sene vergisini ilk Melikiya öderdi.

Melikiya Sardanapal'ın yardımı ile Mısır'a geri döndü. Yolda ben¬zersiz armağanı nasıl bulacağını düşündü durdu. Kendisine yapılan iyiliği asla unutmuyordu.
Melikiya Mısır'a geldikten sonra akıl küpü hizmetkârı ile konuştu, tanıdıkları ile görüştü. Ama değerli bir armağan bu¬lamıyordu. Bir gün Melikiya'mn hizmetkârı koşa koşa geldi, sevinç ve telaş içinde idi. Hemen söze başladı:
Efendim, ben eşsiz armağanı buldum.
Hani nerede?
Nil vadisinde ...
Canlı mı?
Hem canlı, hem de konuşuyor, yedi yılan başı var ve insan.
Sen deli misin? Öyle bir yaratık olur mu?
Olur efendim. İnsan gibi de konuşuyor.
İsmi de var mı?
Var efendim. Adı Şahmeran. Yılanların hükümdarıdır.
Yılanlar bizi öldürür...l
Efendim, biz onu kurtaracağız. Bir büyücünün elinde esir. O da bizimle birlikte Tarsus'a gelecektir. Sardanapal'dan azat edilme¬ sini ve memleketine gen gönderilmesini isteriz.

Sardanapal kabul eder mi bu armağanı?
Elbette edecektir. Dünyada bir eşi olmayan bir armağanı nasıl red edebilir ki?
Melikiya ile hizmetkârı anlaştılar. Hizmetkâr gitti. Üç gece sonra bir devenin üzerine bindirilmiş büyük bir tahta sandıkla geri döndü. Sandık evin bahçesine konuldu, kapılar iyice kapatıldı. Sandık hiz¬metkârlar tarafından büyük bir dikkatle açıldı. Melikiya gördüğü manzara ve güzellik karşısında şaşkına döndü. Gözlerine ina-naınıyordu. Karşısında yere konulan ipek minderin üzerinde, dünya gözeli, san saçlı bir genç kız duruyordu ve kızın vücudunun, kol¬larının altından ve omuz başlanndan yedi yılan insana saldırıyordu.
Melikiya hizmetkarına sordu:
Şahmeran bu mudur?

Evet efendim.
Melikiya Şahmeran'a sordu:
Sen Şahmeran mısın?
Ben Şahmeran'ım. Beni bırakın yurduma gideyim. Yoksa bütün dünyadaki yılanlar sizi rahat bırakmazlar.
Biz sizi kurtarmak için büyücüden kaçırdık. Ülken nerede? Benim ülken Nil Vadisi'nde ve Afrika'da kimsenin bilmediği bir yerdedir. Beni bırakın sizi ve yedinizi zengin edeyim.

-'Biz seni bırakacağız. Ancak yolculuğu beraber yapacağız ve bu yolculuk sonunda seni azat edeceğiz.
- Eğer beni azat etmezseniz, dünya durdukça yeryüzündeki bütün yılanlar insanlara düşman olacaklardır. Size son defa söylüyorum, beni azat edin!
Melikiya Şahmeran'a söz verdi. Şahmeran yere serilmiş bulunan ipek minderin üzerinde uyudu. Ertesi gün yol hazırlıklarına başlandı.
Şahmeran, ülkesine dönme vaadine inanmıştı. Yolculuk için içerisi özel olarak döşenen sandığın içerisine girmişti. Kervan yola çıktı. Melikiya sevincinden uçuyordu. Önden haberciler göndererek, Sardanapal'a eşsiz bir armağan ile yola çıktığını bildirmek istedi. Bağdat'a geldiklerinde Şabmeran'ı ülkesinden kaçıran büyücünün binlerce yılan tarafından sokularak öldürüldüğünü duydular.
Şahmeran olayı duymuştu. Melikiya'ya seslendi:
- Yalan söylerseniz sizin de sonunuz böyle olacaktır.
Kervan Birecik yakınlarında Sardanapal'ın askerleri tarafından karşılandı. Kafile ve kervan kazasız belasız önce Antakya'ya, sonra da Tarsus'a vardı. Kervanı Sardanapal'ın Valisi İmadetîîn karşıladı. Birlikte Bahçesaray denilen, ortasından Kydnos'un aktığı saraya ge¬lindi. Kervan sarayın ortasında yıkıldı. Armağan sandığım büyük bir dikkatle taşıdılar. Taşıyıcılar uzaklaştıktan sonra sandığın kapağı açıldı ve Şahmeran'a

seslenildi:
- Sen de yıkanıp serinlemek ister misin? dedi Melikiya. Evet isterim, diyen Şahmeran sandıktan çıktı, ipek gibi sarı saçlarını dalgalandırarak plaj odasına gitti. Suya giren Şahmeran dinî inanışları başka olan insanlarla yaşamayı hiç sevmiyordu. Fakat katlanmak zorunda olduğunu da biliyordu.

Şahmeran odanın ortasındaki şifalı suya girmişti ki, içeriye önce askerler, sonra da İri yan bir subay girdi. Bu Tarsus Valisi İmadettin idi. Cüssesine rağmen korkak, cinlere, şeytanlara ve büyücülere inanırdı. Vali İmadettlıı Şahmeran'ı görünce, önce güzelliğine ve saçlarına hayran kaldı. Sonra da bu güzel gövdeden çıkarı korkunç yılan başlarını gördü.

Eyvah! Bu armağan değil büyüdür, dedi. Sonra da askerlere:
Öldürün! diye emir verdi.
Şahmeran tehlikeyi sezmişti. Bir sıçrayışta havuzdan çıktı. Kendini öldürmek isteyen askerlere doğru saldırdı. Bu sırada bîr mızrak göğsüne saplandı. Acı ile inledi. Gürültüye Melikiya koştu. Fakat geç kalmıştı. Yılanlar yakaladıkları askerleri hemen öldürüyor¬lardı. Korkunç bir savaş başlamıştı. Şahmeran'ın yılan başları teker teker düşmeye başlamıştı- Son bir sıçrama ile haykırdı ve Vali İmadettin'i yakaladı Şahmeran.
Sizin dîninizde bir armağana böyle mi yaparlar? dedi. Vali İmadettin onu dinlemedi ve askerlere bağırdı:
Öldürün!

Askerler tekrar saldırdılar. Şahmeran'ın son yılan başı yeni bir hamle yaparak Vali İnıadettin'in üzerine saldırdı. Onu yere çarptı. Askerler perişan olarak kaçarlarken birisi baltasını Şahmeran'a savurdu. Şahmeran'ın ağzından "Allah!" kelimesi çıktı. Melikaya Şahmeran'a doğru koştu. Şahmeran'dan fışkıran kan hamamın duvarını kana boyadı.

Şahmeran ağlıyarak Melikaya'ya bağırdı:
- Bana yapacağın bu mu idi? Allah cezanı versin! dedi.
Fakat o sırada inanılması güç bir olay meydana geldi. Yüzbinlerce irili ufaklı yılan Tarsus'a saldırmaya başladı. Aynı za¬manda da yer sarsılmaya, evler, saraylar yıkılmaya başladı. Nehir köpürerek şehre saldırdı. Halk dağlara kaçışıyordu. Yer yanlıyor, insanlar gömülüyordu. Melikiya düştüğü yerden kalkarak "su su" diye inleyen Şahmeran'ın yanına koştu ve ona su verdi. O anda yedi büyük yılan ortaya çıktı ve Şahmeran'ı alarak denire doğru akıp gittiler.

Olaylar yatışıpta Sardanapal Tarsus'a girdiğinde, Tarsus'un yılanlar tarafından istilaya uğramış olduğunu öğrendi. Melikiya'yı arattı, bulduramadı. Anlatılanlara inanmak istemedi. Kendisini ha¬mama götürdüler. Şahmeran'm kanı hâlâ duvarda idi. Göz açıp ka¬payıncaya kadar süre içerisinde olanlara Sardanapal halâ inanamıyordu. Dudaklarından tarihe geçecek bir kaç sözcük döküldü:

Tarsus yılanlardan batmış!
ŞAHMERAN EFSANESİNİN TÜRK EDEBİYATINDAKİ YERİ
Şahmeran tanınmış bir hikâyenin kahramanıdır. Türk Edebiyatında bu konuyu ilk defa 15. yüzyılda 2. Murat devri şairlerinden Abdi Musa yazdığı "Camasbname" adlı mesnevide işlemiştir. Şairi hakkında fazla bilgimizin olmadığı bu eser. 1429 yılında tamamlanmıştır. Mesnevi adını hikâyenin kahraman¬larından biri olan Camasb'dan almıştır. Eserin bilinen on nüshası vardır. Camasbname'deki biçimiyle hikâye, aslında birbirinin içine yerleştirilmiş üç ayn hikâyeden meydana gelmiştir, a- Canıasb ve Şahmeran Hikâyesi b- Bulukiya Hikâyesi c- Cihanşah Hikâyesi. Mesnevideki biçimiyle hikaye Arap hikâye geleneğine has bir nitelik olarak bilinen "çerçeveli hikâye" örneğidir. Abdi'nin bu mesnevisin¬den başka 1780 tarihinde istinsali edilmiş ünlü bir Camasbname daha vardır. Bu eser daha sonra kısaltılarak Mümtazetü'l-emasil, Şahmeran Hikâyesi adıyla yayınlanmıştır.

Camasbname, zamanla basitleştirilerek halk hikâyesi biçimine getirilmiştir. Şahmeran hikâyesi adıyla yapılmış birçok modern baskılan vardır. Son baskısı Hakiki Şahmeran Hikâyesi adı altında İstanbul'da yapılmıştır (1973).
Bir epizodu da Dattalname'de bulunan Şahmeran hikâyesi za¬manla sözlü geleneğe geçerek bir halk masalına dönüşmüştür. Masalın Ankara, Niğde, Gönen ve Kırşehir'den yedi varyantı tesbit edilmiştir.
Şahmeran Hikâyesi Türk sözlü geleneğinde halk efsanesi olarak da yaşamaktadır. Daha 19. yüzyılda, Tarsus'a uğrayan Alman sey¬yahı Fürst Püekler-Muakau duyduğu bir Şahmeran Efsanesf'ni seya¬hatnamesine almıştır. Bu efsanenin günümüzde Ankara ve Mudurnu'dan da tesbit edilmiş varyantları vardır.

Türk edebiyatında karşılaştığımız Şahmeran Hikâyesi'nin kaynağı hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. E.,J.W. Oibb, hikâyenin kaynağının Binbir Gece Masalları olduğunu, hatta bu¬nun Bİnbir Gece Masallarından biri olan "Hasib Kerlmeddin ve Şahmaran Hikâyesinin manzum çevirisi olduğunu yazmıştır. [A History of Ottoman Peetry, I^ondon 1904.1.432) buna karşılık İrene Melikof-Sayar. Tabarl tarihini kaynak olarak göstermişlir. "Gibb'in belirttiği gibi Şahmeran hikâyesi Binbir Gere Masallan'ndan biridir."

Enno Littmann, Bulukiya hikâyesinin Yahudi kökenli olduğunu, Hasib Kerimeddin ve Şahmcran hikâyesinin de büyük bir ihtimalle Mısır kökenli olduğunu İleri sürmüştür. Buna karşılık Jan rtypka, Şahmeran Hikâyesi'nin kaynağının muhtemel olarak İran'da aranması gerektiğini söylemektedir. Iranîsehe Literaturgeshchiclıte, I-eipzig 1959, 503).
Son düzenleyen KisukE UraharA; 19 Ocak 2008 21:36
Gerçekçi ol imkansızı iste...
BYAYD SPEOPLE - avatarı
BYAYD SPEOPLE
Ziyaretçi
28 Haziran 2007       Mesaj #6
BYAYD SPEOPLE - avatarı
Ziyaretçi
İran Hükümdarı Sardanapal'ın Tarsus'u işgalinden sonra Arap ülkelerinden gelen kervanların Anadolu'ya geçmesi için ilk büyük konak yeri Tarsus idi. İpek Yolu Tarsus'tan Antakya'ya, oradan da İran ve Mısır'a uzanıyordu.
İran Hükümdarı Sardanapal Tarsus'u serbest bölge ilan etmişti. Mısırlı tüccarlar büyük kervanlarla Tarsus'a geliyorlardı. Bu tüccar­ların Tarsus'ta kalabilecekleri çok sayıda konaklama yeri, hamamlar ve açıkhava plajları bulunuyordu. Tarsus'tan akan Kydnos Nehrinin Toroslardan kar sulan ile birlikte kükürt getirdiği yine bili­nen gerçeklerdendi. Tarsuslular ırmağın kenarındaki plajlardan ya­rarlanırlar ve bu suların mafsal ağrılarına iyi geldiğini söylerlerdi. Kydnos Nehri'nde banyo yapanlar Sardanapal'ın vergi memurlarına vergi ödemek zorunda idiler.
Mısırlı tüccarlardan birisi olan ve çok zengin olduğu bilinen Melikiya isimli bir kişi, her sene karlar erirken Mısır'dan yola çıkar, Bağdat, Antakya ve Tarsus'a gelir, buradaki plajlarda yıkanırdı. O seneki baharda Mısırlı Melikiya'yı Amanoslardan geçerken haramiler soydular. Melikiya'nın kervanı dağıldı, kendilerini zorlukla Tarsus'a atabildiler.
Melikiya yiyecek alabilmesi için hizmetkârını şehre gönderdi. Kendisi de rahatlamak için açıkhava plajına, ırmak kenarına gitti. Yıkandı. Plajdan çıktı, elbiselerini giyinirken, bir subayla iki er gelerek Sardanapal'ın yıkanma hakkını istediler. Melikiya telaşa düştü. "Param yok, soyuldum" dediyse de kimseyi inandıramadı. O sırada yine imdadına hizmetkârı yetişti; "gemilerinin Sayda açıklarında battığını, gelecek sefere borcumuzu öderiz" dedi. Subay durumu Sardanapal'a anlatacağını söyleyerek giderken Melikiya subayın ar­kasından seslendi. Sardanapal'a dünyada bir eşi, benzeri bulunma­ yan güzel bir armağan getireceğini de söylemesini subaydan istedi. Melikiya'yı iyi ve dürüst bir tüccar olarak bilirlerdi. Çünkü her sene vergisini ilk Melikiya öderdi.
Melikiya Sardanapal'ın yardımı ile Mısır'a geri döndü. Yolda benzersiz armağanı nasıl bulacağını düşündü durdu. Kendisine yapılan iyiliği asla unutmuyordu.
Melikiya Mısır'a geldikten sonra akıl küpü hizmetkârı ile konuştu, tanıdıkları ile görüştü. Ama değerli bir armağan bu­lamıyordu. Bir gün Melikiya'mn hizmetkârı koşa koşa geldi, sevinç ve telaş içinde idi. Hemen söze başladı:
Efendim, ben eşsiz armağanı buldum.
Hani nerede?
Nil vadisinde ...
Canlı mı?
Hem canlı, hem de konuşuyor, yedi yılan başı var ve insan.
Sen deli misin? Öyle bir yaratık olur mu?
Olur efendim. İnsan gibi de konuşuyor.
İsmi de var mı?
Var efendim. Adı Şahmeran. Yılanların hükümdarıdır.
Yılanlar bizi öldürür...l
Efendim, biz onu kurtaracağız. Bir büyücünün elinde esir. O da bizimle birlikte Tarsus'a gelecektir. Sardanapal'dan azat edilme­sini ve memleketine gen gönderilmesini isteriz.
Sardanapal kabul eder mi bu armağanı?
Elbette edecektir. Dünyada bir eşi olmayan bir armağanı nasıl red edebilir ki?
Melikiya ile hizmetkârı anlaştılar. Hizmetkâr gitti. Üç gece sonra bir devenin üzerine bindirilmiş büyük bir tahta sandıkla geri döndü. Sandık evin bahçesine konuldu, kapılar iyice kapatıldı. Sandık hizmetkârlar tarafından büyük bir dikkatle açıldı. Melikiya gördüğü manzara ve güzellik karşısında şaşkına döndü. Gözlerine inanamıyordu. Karşısında yere konulan ipek minderin üzerinde, dünya güzeli, san saçlı bir genç kız duruyordu ve kızın vücudunun, kol­larının altından ve omuz başlanndan yedi yılan insana saldırıyordu.
Melikiya hizmetkarına sordu:
Şahmeran bu mudur?
Evet efendim.
Melikiya Şahmeran'a sordu:
Sen Şahmeran mısın?
Ben Şahmeran'ım. Beni bırakın yurduma gideyim. Yoksa bütün dünyadaki yılanlar sizi rahat bırakmazlar.
Biz sizi kurtarmak için büyücüden kaçırdık. Ülken nerede? Benim ülken Nil Vadisi'nde ve Afrika'da kimsenin bilmediği bir yerdedir. Beni bırakın sizi ve yedi sülalenizi zengin edeyim.
-'Biz seni bırakacağız. Ancak yolculuğu beraber yapacağız ve bu yolculuk sonunda seni azat edeceğiz.
-Eğer beni azat etmezseniz, dünya durdukça yeryüzündeki bütün yılanlar insanlara düşman olacaklardır. Size son defa söylüyorum, beni azat edin!
Melikiya Şahmeran'a söz verdi. Şahmeran yere serilmiş bulunan ipek minderin üzerinde uyudu. Ertesi gün yol hazırlıklarına başlandı.
Şahmeran, ülkesine dönme vaadine inanmıştı. Yolculuk için içerisi özel olarak döşenen sandığın içerisine girmişti. Kervan yola çıktı. Melikiya sevincinden uçuyordu. Önden haberciler göndererek, Sardanapal'a eşsiz bir armağan ile yola çıktığını bildirmek istedi. Bağdat'a geldiklerinde Şabmeran'ı ülkesinden kaçıran büyücünün binlerce yılan tarafından sokularak öldürüldüğünü duydular.
Şahmeran olayı duymuştu. Melikiya'ya seslendi:
- Yalan söylerseniz sizin de sonunuz böyle olacaktır.
Kervan Birecik yakınlarında Sardanapal'ın askerleri tarafından karşılandı. Kafile ve kervan kazasız belasız önce Antakya'ya, sonra da Tarsus'a vardı. Kervanı Sardanapal'ın Valisi İmadetîîn karşıladı. Birlikte Bahçesaray denilen, ortasından Kydnos'un aktığı saraya ge­lindi. Kervan sarayın ortasında yıkıldı. Armağan sandığım büyük bir dikkatle taşıdılar. Taşıyıcılar uzaklaştıktan sonra sandığın kapağı açıldı ve Şahmeran'a seslenildi:
- Sen de yıkanıp serinlemek ister misin? dedi Melikiya. Evet isterim, diyen Şahmeran sandıktan çıktı, ipek gibi sarı saçlarını dalgalandırarak plaj odasına gitti. Suya giren Şahmeran dinî inanışları başka olan insanlarla yaşamayı hiç sevmiyordu. Fakat katlanmak zorunda olduğunu da biliyordu.
Şahmeran odanın ortasındaki şifalı suya girmişti ki, içeriye önce askerler, sonra da İri yan bir subay girdi. Bu Tarsus Valisi İmadettin idi. Cüssesine rağmen korkak, cinlere, şeytanlara ve büyücülere inanırdı. Vali İmadettlıı Şahmeran'ı görünce, önce güzelliğine ve saçlarına hayran kaldı. Sonra da bu güzel gövdeden çıkan korkunç yılan başlarını gördü.
Eyvah! Bu armağan değil büyüdür, dedi. Sonra da askerlere:
Öldürün! diye emir verdi.
Şahmeran tehlikeyi sezmişti. Bir sıçrayışta havuzdan çıktı. Kendini öldürmek isteyen askerlere doğru saldırdı. Bu sırada bîr mızrak göğsüne saplandı. Acı ile inledi. Gürültüye Melikiya koştu. Fakat geç kalmıştı. Yılanlar yakaladıkları askerleri hemen öldürüyor­lardı. Korkunç bir savaş başlamıştı. Şahmeran'ın yılan başları teker teker düşmeye başlamıştı- Son bir sıçrama ile haykırdı ve Vali İmadettin'i yakaladı Şahmeran.
Sizin dîninizde bir armağana böyle mi yaparlar? dedi. Vali İmadettin onu dinlemedi ve askerlere bağırdı:
Öldürün!
Askerler tekrar saldırdılar. Şahmeran'ın son yılan başı yeni bir hamle yaparak Vali İnıadettin'in üzerine saldırdı. Onu yere çarptı. Askerler perişan olarak kaçarlarken birisi baltasını Şahmeran'a savurdu. Şahmeran'ın ağzından "Allah!" kelimesi çıktı. Melikaya Şahmeran'a doğru koştu. Şahmeran'dan fışkıran kan hamamın duvarını kana boyadı. Şahmeran ağlıyarak Melikaya'ya bağırdı:
- Bana yapacağın bu mu idi? Allah cezanı versin! dedi.
Fakat o sırada inanılması güç bir olay meydana geldi. Yüzbinlerce irili ufaklı yılan Tarsus'a saldırmaya başladı. Aynı za­manda da yer sarsılmaya, evler, saraylar yıkılmaya başladı. Nehir köpürerek şehre saldırdı. Halk dağlara kaçışıyordu. Yer yanlıyor, insanlar gömülüyordu. Melikiya düştüğü yerden kalkarak "su su" diye inleyen Şahmeran'ın yanına koştu ve ona su verdi. O anda yedi büyük yılan ortaya çıktı ve Şahmeran'ı alarak denire doğru akıp gittiler.
Olaylar yatışıp ta Sardanapal Tarsus'a girdiğinde, Tarsus'un yılanlar tarafından istilaya uğramış olduğunu öğrendi. Melikiya'yı arattı, bulduramadı. Anlatılanlara inanmak istemedi. Kendisini ha­mama götürdüler. Şahmeran'm kanı hâlâ duvarda idi. Göz açıp ka­ payıncaya kadar süre içerisinde olanlara Sardanapal halâ inanamıyordu. Dudaklarından tarihe geçecek bir kaç sözcük döküldü:
- Tarsus yılanlardan batmış!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Eylül 2012       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
şahmeran tarsusta yaşayan belden yukarısı insan altı yılan olan bi canlı... derler ki şahmeran yeraltında yaşardı. bi gün bi kaç arkadaş hazine avına çıkmış ve altın bulmuşlardı o altınları buldukları kuyudan çıkarmak için içlerinden biri kuyuya girdi ve altınları yukarıya çıkarması için arkadaşlarına verdi. altınlar bitince gözü dönen arkadaşları onu orada bırakıp gittiler. o oradan kurtulabilmek için kendine merdiven yapmak istedi bu nedenle kuyunun duvarına basamak yapmaya başladı bu sırada duvarda bi delik açıldı o deliği iyice genişletti ve içeri girdi. girdi ama bide ne görsün içerde insan başlı belden altı yılan olan bi yaratık ve o yılanın etrafında binlerce yılan var. önce korktu. sonra şahmeran ona "ben şahmeranım yılanların hükümdarı. burda ne işin var" dedi. genç ise olanları anlattı bunun üzerine şahmeran "insanoğlu nankördür dünya zevkleri için başkalarını harcar. bundan sonra benim misafirimsin.şimdi yat dinlen" dedi. gel zaman git zaman yıllar geçti ve genç artık ailesini özlediğini ve kendisini serbest bırakmasını söyledi. şahmeran bunu kabul etmediğini kendisini bırakırsa insanoğlunun onu öldüreceğini söyledi. bunun üzerine genç onu gördüğünü kimseye söylemeyeceğini ve bu sayede kimsenin yerini bulamayacağını söledi. ve daha sonra şahmeran onu serbest bıraktı. genç yeryüzüne çıktı ailesine kavuştu ama şahmerana verdiği sözden dolayı kimseye bişe anlatmadı. yıllar sonra yaşadığı ülkenin hükümdarı hastalandı. bu hükümdarın kötü kalpli bir veziri vardı. hükümdara hastalığına şahmeranın vücüdundan bir parçanın iyi geleceğini söyledi. bunun üzerine hükümdar şahmeranı aratmaya başladı aradılar taradılar bulamadılar. büyücülerden biri şahmeranı gören birinin olduğunu onu bulmak gerektiğini söyledi hükümdar nasıl bulacağız kim gördü bilmiyoruz diyince şahmeranı gören kişinin vücudunda pullar çıkar dedi böylece tüm ülke halkı hamamlara götürüldü. gencin gitmediğini öğrenen hükümdar onu huzuruna çağırttı ve şahmeranın yerini sordu. genç verdiği söz dolayısıyla önce söylemedi ama kendi canını kurtarmak için şahmeranı getireceğini söledi ve şahmeranın bulunduğu mağaraya gitti. şahmerana olanları anlattı. şahmerran böyle olacağını bildiğini ve dediklerini harfiyen yapmasını söyledi genç kabul etti ve dinlemeye koyuldu. şahmeran" beni onlara teslim ettikten sonra seni yemeğe davet edecekler. zehrimi sana beyin suyumuda kendileri içecek bi çabuklukla bardakları değiştir ve zehri onların içmesini sağla eğer dediğimi yaparsan mutlu olursun her şeye sahip olursun" dedikten sonra gençle birlikte yola koyulmuşlar. hükümdarın huzuruna çıkmışlar. hükümdar genci serbest bırakmış. vezir o genci ziyafete çağırmayı teklif etmiş ve hükümdar genci yemege davet etmiş. genç davete icabet edip gitmiş şahmeranın dediği gibi kadehler gelmiş hükümdara yapılan ilaç gelmiş ve genç bi el çabukluğuyla vezirle kendi bardağının yerini değiştirmiş. vezir o suyu içer içmez ölmüş genç ise tüm bilgeliklere sahip olmuş. hükümdar ise eski sağlığına kavuşmuş...
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
13 Eylül 2012       Mesaj #8
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Şahmeran (Şahmaran)
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Anadolu masal ve efsanelerinde yer alan doğaüstü bir yılan, "şah-ı maran" (yılanların şahı). Bu yaratık, kadın başlı ve yılan gövdeli olarak betimlenir. Türk edebiyatında Şahmeran ile ilgili ilk hikâyeye 15. yüzyılda ve Abdi Musa'nın "Câmâsbnâme" adlı mesnevisinde rastlanmaktadır. Şahmeran bundan sonra Anadolu masallarında işlenmiştir. Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinin mitolojilerinde yılana yer verilmiştir. Fakat Abdi Musa'nın hangi kaynaktan yararlandığı bilinmemektedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
theMira
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Ocak 2013       Mesaj #9
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Evvel zamanda, Mezopotamya topraklarinda dogmus bir efsane Sahmeran. Yüzyillardan beri anlatila gelmis çesitli cografyalarda. Özellikle yilanlik bir bölge olan Adana-Misis'te ve Mardin'de.Tahmasp isminde uzun boylu, genis omuzlu, esmer tenli, çok yakisikli bir genç yasarmis zamanin durdugu bu sehirde.Binlerce yilanin yasadigi bir magaraya yanlislikla girmis Tahmasp. Magaranin içi o kadar karanlikmis ki hiçbir sey göremiyormus, yalnizca etrafinda dolanan yaratiklarin sesini duyuyormus. Çaresizlik içinde beklerken bir isik huzmesi belirmis. Isik huzmesi kendisine yaklastikça gözleri kamasan Tahmasp, ellerini gözlerine siper ederek etrafinda gezinen yaratiklarin ne olduguna baktiginda uzunu, kisasi, yesili, siyahi ile envai çesitte binlerce yilanin çevresini sarmis oldugunu fark etmis. Yilanlarin hepsi kafalarin kaldirmis, gelen isik huzmesine dogru bakiyorlarmis. Tahmasp'ta onlarin baktigi yöne dogru bakinca birden dona kalmis. Çünkü Tahmasp, bu zifiri karanlik magaranin içinde hayatinda gördügü en güzel kadinin yüzünü görmüs birden. Ona dogru daha dikkatli bakinca kadinin belden asagisinin yilan oldugunu farketmis. Kadin ona dogru ilerliyormus, tam karsisinda durmus, gülümseyerek elini ona dogru uzatmis. Ve demiski

Çünkü Tahmasp, bu zifiri karanlik magaranin içinde hayatinda gördügü en güzel kadinin yüzünü görmüs birden. Ona dogru daha dikkatli bakinca kadinin belden asagisinin yilan oldugunu farketmis. Kadin ona dogru ilerliyormus, tam karsisinda durmus,gülümseyerek elini ona dogru uzatmis. Ve demiski

Korkma benden Tahmasp. Ben yilanlar ülkesinin kraliçesi Shmerani. Benden sana zarar gelmez. Ben dünya düzeni kurulmaya basldigindan beri vardi. Kralligima hos geldin. Bundan böyle benim misafirimsin. Simdi yat ve dinlen. Sonra seninle uzun uzun konusuruz. Böyle deyip geldigi yoldan geri gitmis. Tahmasp gördükleri karsisinda yasadigi dehseti ve saskinligi üzerinden atmaya çalisarak oldugu yerde kivrilip uyumus.

Ertesi sabah uyandiginda Sahmerani karsisinda mükellef bir sofranin basinda otururken bulmus.Tahmasp'i kahvaltiya davet etmis Sahmeran. O ise gözlerini Sahmerandan alamiyormus.Sahmeran'da ona bakiyormus kendinden geçmis bir halde.

Bak Tahmasp demis. Ben insanligin bütün tarihini biliyorum. Istersen sana anlatayim deyip baslamis anlatmaya. Anlatmis, anlatmis, anlatmis günler boyu. Bu sohbetler sirasinda Tahmasp ve Sahmeran arasinda tarihin en soylu asklarinda birisi baslamis.

Gel zaman git zaman Sahmeranin anlatacagi bir sey kalmamis artik. Tahmasp'ta anasini ve yeryüzünü özlemeye baslamis. Bir gün dayanamamis ve düsüncesini Sahmeran'a da açmis.Sevdiginin kendisinden sıkıldığını ve artik gitmek istedigini duyunca önceleri kesin bir dille reddetmis Sahmeran. Ancak günler geçip Tahmasp'ın üzüntüsünden eriyip bittigini görünce dayanamamis ve ona söyle demis:

—Ey Tahmasp beni iyi dinle, sözlerime iyi kulak ver. Biliyorum, gitmene izin verirsem sende bana ihanet edeceksin ve yerimi diger insanlara söyleyeceksin. Ancak bu topraklarda asklar ölümünedir. Seni çok sevdigimden dolayi üzülmene dayanamiyorum. Bu sebeple gitmene izin veriyorum. Ancak bana bir söz vermeni istiyorum. Ne sebeple olursa olsun baska insanlarla beraber suya girme.Tahmasp sevinçle Sahmerana sarilmis ve ona asla ihanet etmeyecegine dair yeminler etmis.Tahmasp magaradan çiktiktan sonra bir köye yerlesmis ve marangozluk yapmaya baslamis.Arada sirada da gizlice magaraya giderek Sahmerani ziyaret ediyormus. Ancak bu mutlu günler uzun sürmemis.

Tahmasp'in yaşadigi ülkenin krali bir gün amansiz bir hastaligin pençesine düsmüs. Ülkenin bütün hekimleri gelmis ama kralin hastaligina çare olamamislar. Kralin kötü kalpli bir veziri varmis. Vezir her seferinde krala hastaliginin tek çaresinin Sahmeranda oldugunu söylüyormus.Onun etinden bir parça yemesinin kralin hastaliginin dermani olacagini kralin kafasina sokmus.Kralda Sahmeranin bir an önce bulunmasini emretmis. Bütün ülkede Sahmeran aranmis.Sonunda bilge bir adam bütün insanlarin gruplar halinde hamamlara ve nehirlere sokulmasini tavsiye etmis böylece Sahmeranin yerini bilen varsa onu bulabileceklerini söylemis. Vezirde ülkedeki herkesi hamamlara sokmaya baslamis. Askerler Tahmasp'in yasadigi köye de gelmisler ve herkesi toplayarak büyük bir hamama götürmüsler. Tahmasp Sahmerana verdigi sözü hatirlayarak önce gitmek istememis. Ancak askerler onu zorla içeri sokmuslar. Tahmasp hamama girdikten sonara herkesin gözünün üzerine dikildigini fark etmis. Kendisine bakinca bütün vücudunun yilanlarinki gibi pullarla kaplandigini fark etmis. Askerler hemen Tahmasp'i yakalayarak vezirin huzuruna getirmisler. Kötü kalpli vezirin amaci krali iyilestirmek falan degilmis. Sahmerani yakalayip dünyanin bütün sirlarina sahip olmak istiyormus. Tahmasp'a günlerce iskence yaptiktan sonra Sahmeranin yerini söyletmis. Askerler hemen gidip Tahmasp'in söyledigi yerde magarayi bulmuslar ve Sahmerani oradan çikarip saraya getirmisler.

Sahmeran ve Tahmasp kralin huzurunda karsi karsiya gelmisler. Sahmeran üzüntülü ve utançdolu Tahmasp'a dönmüs:
  • • Ey sevdigim, üzülme. Biliyorum ki sen bana kendi canin için ihanet etmedin ama bende sana dememis miydim bu topraklarda asklar ölümünedir diye. Bak simdi anladin mi? Sen üzülme ne olur..Tahmasp Sahmeranin bu sözleri karsisinda daha da utanmis. Sahmeran sözlerine devam etmis.
  • • Simdi size sirrimi verecegim. Kim ki benim kuyrugumdan bir parça koparip yerse O bütün dünyanin sirrina ve gizemine vakif olacak. Her kim ki benim kafamdan bir parça koparip yerse o da o anda öte dünyayi boylayacak.Sahmeran daha sözlerini bitirmeden kötü kalpli vezir elinde kocaman kilici ile atilip Sahmeranin bedenini iki parçaya ayirmis.Ve kuyrugundan bir parça koparmis Tahmasp'ta duydugu aci ve utancin etkisi ile firlayip oracikta ölmek için sevdiginin, Sahmeranin kafasindan bir parça isirivermis. Kötü kalpli vezir kuyruktan kopardigi parçayi agzina atar atmaz oracikta can vermis.Tahmasp'a ise hiçbir sey olmamis Sahmeran son anda yaptigi plani ile bütün bilgisinin sevdigine geçmesine sebep olmus. Ancak Tahmasp sevdigini kaybetmenin acisina dayanamayarak kendisini disari atmis ve dag bayir, ülke ülke dolasmaya baslamis. O günden sonrada Lokman Hekim efsanesi almis basini yürümüs...
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

22 Aralık 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
3 Eylül 2014 / HerHangiBiri Mitoloji
30 Mart 2014 / Misafir Soru-Cevap
29 Ağustos 2007 / _PaPiLLoN_ Mitoloji
9 Mart 2015 / Misafir Cevaplanmış