Arama

Temel Tüketici Hakları

Güncelleme: 1 Aralık 2016 Gösterim: 33.243 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Şubat 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Temel Tüketici Hakları


Zamanın dinamizmi ve insanoğlunun sınır tanımaz mücadelesi hayata yepyeni anlamlar kazandırmaya devam ediyor. Amansız rekabet ortamında şekillenen yeni kavramlar bireyin yaşam tarzını değiştirmekle kalmayıp onu daha önceleri hayali bile kurulamayan modern hak ve yükümlülüklerle de donatıyor. İşte bu anlamda XX. yüzyılda toplumların hukuk ve ekonomi hayatına damgasını vuran güçlü akım: “Tüketicinin Korunması”
Sponsorlu Bağlantılar
Kavram olarak tüketicinin korunması, ilk defa XIX. yüzyılda ABD’de telaffuz edilmeye başlanmış, konunun toplumsal bir problem olarak ortaya çıkışı 1950-60’lı yılları bulmuştur. Önce ABD’de filizlenen tüketici hareketi, 1960-70 arasında Avrupa’ya, hemen ardından ülkemize ulaşır.
Ad:  Temel-Tüketici-Hakları.jpg
Gösterim: 1347
Boyut:  71.7 KB
XX. yüzyılın üçüncü çeyreğini kapsayan söz konusu dönem, ekonomik özellikleri itibariyle tüketim toplumunun uç vermeye başladığı, serbest rekabetin piyasaları yönlendirdiği bir zaman dilimini ifade eder. Bu çerçevede serbest pazar ekonomisinin etkisiyle dünya piyasalarına mal arzı artmış, kalite yükselerek orta-uzun vadede en uygun fiyatın teşekkülü gerçekleşmiştir. Tüketiciye sunulan mal ve hizmet miktarı çeşitlenerek artarken, ekonomik kalkınma ve tüketim patlaması olguları dünya gündemine girmiştir. Ancak, bir yandan toplumların refah düzeyini yükselten bu gelişmeler, öte yandan satıcı-tüketici dengesini tepe taklak etmiştir. Zira; artık maddi bakımdan güçsüz, bilgice yetersiz, örgütlenme bilincinden uzak tüketici kitleleri karşısında; organize, örgütlü, maddi güce egemen, hatta siyasal iktidarı bile etkileyebilen profesyonelleşmiş satıcılar vardır.
Böylece özel hukukta geçerli sözleşme serbestisi prensibinin dayanağı olan ‘taraflar arası eşitlik’ gerçekte rafa kalkmış, artık bu serbesti ilkesi sözleşmenin sadece satıcı tarafına yontar olmuştur. İşte bu noktada liberal ekonomi görüşlerinin tam rekabet şartları içinde tüketicinin kendiliğinden korunabileceği tezleri sarsılmış ve pazar ekonomilerinde de devletin tüketiciyi koruyucu tedbirler alması gereği kabul edilmiştir. Bu akım doğrultusunda önce ABD’de, ardından Batı Avrupa ülkelerinde tüketicinin korunması ile ilgili temel prensip ve kurallar kanunlaştırılır. Avrupa Topluluğu politikaları arasında da yerini alan söz konusu ilkeler 1993’te yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması ile birincil mevzuat olarak nitelenen anlaşma metinlerine girer.
Doğal olarak Batıda yaşanan bu gelişmelere Türkiye de kayıtsız kalmamıştır. Avrupa Topluluğu'na giriş hedefi gözetilerek yetmişli yıllarda başlayan çalışmalar 1995’te Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun´un kabulü ile meyvesini vermiş, konu hukuki zemine kavuşturulmuştur. Öte yandan, kanunun uygulanması için gerekli organik yapıdaki eksiklikler de ilgili tüzük ve yönetmeliklerle tamamlanma yolundadır.

Günümüzde tüketicinin korunması olgusuna rengini veren temel tüketici hakları sekiz ana başlıkta toplanır. Konunun daha net değerlendirilebilmesi düşüncesiyle biz de sorunu genel kabul görmüş bu evrensel tüketici hakları açısından ele alacağız.

1. Temel İhtiyaçların Karşılanması Hakkı
Temel ihtiyaçlar dendiğinde, hayatın devamını sağlamaya yetecek kadar gıda tüketme, giyinme, barınma, sağlık hizmetlerinden yararlanabilme gibi unsurlar akla gelir. Yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan asgari ihtiyaçlarını temin etmek, insanın en başta gelen hakkıdır. Temel ihtiyaçlar karşılandığı ölçüde yaşama hakkı da insanlık için anlam kazanacaktır. İnsanın ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt kademedeki temel gereksinimler, nicelik ve nitelikçe her geçen gün genişleyen bir özellik taşır. Bu anlamda bir tüketici hakkı olarak temel ihtiyaçların karşılanması sahasında, ekonomik kalkınmaya paralel biçimde, sürekli çıtanın tüketici lehine yükseltilmesi bir mecburiyetin ifadesi halini almaktadır.

2.Tüketicinin Sağlık ve Güvenliğinin Korunması Hakkı
Çağımızdaki teknolojik gelişmeler neticesinde çok değişen ve çeşitlenen mamuller, riskleri de beraberinde getirmiştir. Tüketici, satın aldığı mal ve hizmetlerle ilgili çeşitli tehlikelere maruz bulunmaktadır. Bu tehlikeler tüketicinin sağlığını etkileyebildiği kadar hayatını kaybetmesine de neden olabilmektedir. İşte bu tehlikelerin önlenmesinin istenmesi, temel tüketici haklarının başında gelir.
Bu bağlamda, mal ve hizmetlerin ve bunları kullanacak kişilerin nitelikleri dikkate alınarak, kullanım sonucunda ortaya çıkabilecek riskler hakkında tüketici gereğince bilgilendirilmeli, muhtemel tehlikelerden korunma yollarından haberdar edilmelidir. Risklerin haber verilmesinden de önce takip edilmesi gereken nokta ise, piyasaya sunulan mal ve hizmetlerin tüketiciler yönünden “kabul edilebilir sınırları aşan bir tehlike unsuru taşımaması” esasıdır. Nitekim, AT çerçevesinde zorunlu hale getirilen CE işareti, ürünün sağlık, güvenlik, çevre ve tüketicinin korunması gereklerine uygunluğunu saptayan bir tür pasaport niteliğinde olup, bu hususu da güvence altına almayı hedeflemiştir

Buradaki kabul edilebilir sınırların tespitine hizmet eden önemli alt yapı unsurları olarak, kalite ve standardizasyon göze çarpar. Kalite, ürünün niteliğini ifade ederken; asgari kalite düzeyini, standartlar tayin eder . Böylece mallar belli düzeyin üstünde bir kalitede tutularak, tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması temin edilmiş olmaktadır. Bu yolda mevzuat desteğinin yanında, işletmelere Toplam Kalite Yönetimi'nin de benimsettirilerek müesseselerde iç denetimin teşvik edilmesi, akılcı ve modern bir yöntem olacaktır. Zira; hukuksal alt yapı her ne kadar zorunluysa da, sorunun çözümünde kısmi bir yer tuttuğu ve kabul edilen mevzuatın uygulanma zorluğu düşünülürse, işletmelerin yapılarında modernleşme hareketlerinin özendirilmesi, tüketicinin korunması politikası açısından belki en verimli stratejidir.

3. Tüketicinin Ekonomik Çıkarlarının Korunması ve Tazmin Edilme Hakkı
Tüketiciyi koruma politikasının ve temel tüketici haklarının esası, ekonomik çıkarların korunmasında düğümlenmektedir. Zaten bilgilendirilme, eğitilme, temsil edilme gibi diğer temel hakların finalitesi, tüketicinin ekonomik menfaatlerinin sağlam bir zemine kavuşturulmasıdır. Son olarak, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un(TKHK) kabulü ile, daha önce değişik kanunlara serpiştirilmiş hükümlerin bir araya toplanarak mevzuatta bütünlük tesis edildiğini görmekteyiz. Ayıba karşı tekeffül, tüketici kredisi, kapıdan satış, reklam, ilan, etiket, garanti belgesi, kullanma, tanıtım kılavuzu konuları söz konusu hükümlerdendir. Ayrıca TKHK ile il ve ilçelerde öngörülen Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nin(TSHH) teşkili önemli bir yeniliktir. Fakat doğan sorunlarda, tüketiciye TSHH’e başvuru alışkanlığının aşılanması önem kazanmıştır. Tüketicinin taraf olduğu uyuşmazlıkların çözümünde "mahkeme öncesi bir uzlaşma ortamı" görevini ifa eden Hakem Heyetleri, tüketicinin korunması hareketinde büyük bir boşluğu doldurur.

Ekonomik çıkarların korunması kavramının vazgeçilmez cüzü ve müeyyide kısmı, tazmin edilme hakkıdır. Hukuksal mantığın gereği olarak herhangi bir hakkı ihlal edilip zarara uğratılması halinde tüketicinin tazminata hak kazanması gerekir. Tazmin edilme hakkı ile ilgili en önemli taraf ise, hukuksal yollar masraflı olduğu ve ağır işlediği için, tüketiciler açısından kolay uygulanabilir, ucuz hak arama yollarının teşekkülüdür. Ülkemizde TKHK uyarınca kurulmuş bulunan TSHH ve uygulamaya geçirilmesi beklenen Tüketici Mahkemeleri, bu anlamda kayda değer gelişmelerdendir. Tüketicinin ekonomik çıkarları söz konusu olunca üzerinde durulmadan geçilemeyecek konulardan biri de, Genel İşlem Şartları’dır. Zira Genel İşlem Şartları (GIS), kitlesel üretime geçişle kişisel ilişkilerin standartlaşmasının zorunlu sonucu olarak doğup, hayatın her noktasına girmiştir. Ancak, uzman hukukçulara hazırlatılan standart sözleşme tipleri, her şeyden önce satıcının menfaatini gözetmekte, tüketici için göremeyeceği, anlayamayacağı tuzaklar içermektedir. Dolayısıyla bu tarz GİŞ, günümüzde meşhur sözleşme serbestisi prensibini aşındırmıştır. Bunun telafisi, BK genel hükümlerinin ötesinde özel bir mevzuat ile aranmalıdır . Artık, GİŞ hakkında tüketici-satıcı dengesini gözeten bir hukuki düzenlemeye gidilmesi, hatta bunun TKHK’a eklenmesi bir zorunluluktur.

Kısaca; belirttiğimiz bu münferit problemlerin çözümünü temelde tek bir kavramla izah etmek mümkündür:
Serbest rekabet şartlarının sağlanıp devam ettirilmesi. Zira, TC'nin ekonomik hayatına damgasını vurmuş ithal ikamesine dayalı dış ticaret politikaları ve gümrük duvarları bugüne kadar Türk tüketicisine en büyük zararı vermiştir. İşte bu düşünceyle serbest rekabet ön şartı sağlanmadıkça en güçlü kanunlar, en kararlı yöneticiler dahi etkisiz kalmaya mahkum olacaktır.

4. Tüketicinin Eğitilme Hakkı
Eğitim, vatandaşlara haklarının ve sorumluluklarının bilincinde, mallar ve hizmetler arasında bilinçli bir seçim yapma yeteneğine sahip, iyiyi kötüden ayıran tüketiciler olarak hareket etmelerini sağlayacak alt yapının kazandırılması sürecini ifade eder. Bu bağlamda tüketiciler, özellikle haklarını aramanın gerekliliği ile bunun yolları ve ilgili merciler hakkında bilgilendirilmeli, eğitilmelidir.
Eğitimin verileceği en iyi ortam ise okul sıralarıdır. TKHK ile de Milli Eğitim Bakanlığı’nca her derecedeki okulların ders programlarına tüketicinin eğitilmesi konusunda gerekli ilavelerin yapılacağı ifade edilmiştir. Biz burada söz konusu girişimlerin etkinliğinin büyük ölçüde 'eğiticilerin eğitilmiş olmasına bağlı olduğunu belirtmeliyiz. Dolayısıyla belki ilk önce halledilmesi gereken sorun öğretmenlerin gerekli yetkinliğe kavuşturulmasıdır.

Girmek için çaba sarf ettiğimiz AB, konuyu zorunlu eğitimde ders programlarına almış durumda. Medyanın ilgisi ve tüketici örgütlerinin girişimleri de bu uygulamanın destekleyicisi.. Ülkemizde ise tüketicinin eğitimi için en etkin güce medya sahip. Gazetelerin hemen hepsinde mevcut olan tüketici köşeleri aracılığıyla, tüketicinin her türlü sorununa kulak verilerek eğitimi ve bilgilendirilmesi de gerçekleştirilmekte. Fakat söz konusu eğitimin, 65 milyonluk ülkede 5 milyonun altında kalan gazete okuyucusuyla sınırlı kaldığı göz ardı edilmemeli. Bu noktada okulların geniş tüketici kitlelerine ulaşma avantajı bir çıkış yolu olabilir. Nüfusunun dörtte biri henüz orta öğrenimde bir ülke olarak, eğitim politikamızda tüketicilik bilincinin aşılanmasına yer vermek, akıllıca olacaktır. Belirtmek gerekir ki, tüketici hareketinin sağlıklı gelişimi açısından ne mevzuat, ne kurumlar ne de bir başkası; iyi eğitilmiş, haklarının bilincinde, rasyonel karar verebilen tüketiciler kadar değerli olamaz.

5. Tüketicinin Bilgi Edinme Hakkı
Bilgilendirilme hakkı denince tüketicinin satın alacağı mal ve hizmetlerle bunları üreten satan firmaya ilişkin bilgilerin tüketiciye doğru ve tam olarak verilmesi anlaşılır. Tüketici olarak kişi, alacağı elektronik oyuncağın tehlikelerinden, kullanacağı ilaçların, yiyip içeceği gıdaların, sağlık açısından taşıdığı risklere kadar uzanan çizgide bir bilgilenme hakkına sahiptir. Etiket mecburiyeti ve reklamların denetimi de zaten bilgi edinme hakkının sağlıklı kullanılabilmesini sağlamaya yönelir.
Hepsinden de önemli olarak sağlık sektöründe tüketici, alacağı hizmetin yaptıracağı bir ameliyatın doğuracağı sonuçları en ince ayrıntılarına kadar bilme hakkına sahiptir. Her nedense bizim ülkemizde, sağlık sektörüne gelince tüketici ve hakları, büsbütün unutulmuştur. Oysa, tüketici olarak kişinin doğrudan hayatının söz konusu olduğu düşünülürse, öncelik listesinin başında sağlık hizmetleriyle ilgili tüketici hakları olmalıdır. Bu bilincin yerleşmesi, belki sağlık sektöründeki sayısız facianın da önüne geçme fırsatı verecektir.
Unutulmamalı ki satıcı-tüketici arasındaki dengesizliklerin en derin olanı, piyasadaki mal ve hizmetler hakkında tarafların bilgi düzeyinde ortaya çıkmaktadır. Piyasaya sürülen malların olumlu - olumsuz yönlerini satıcılar çok iyi bilmesine karşılık tüketiciler bunlardan habersizdir. Oysa tüketicilerin doğru seçim yapabilmeleri, eksiksiz ve doğru bilgilendirilmelerine bağlıdır. Tüketicinin aydınlatılması amacıyla Batıda büyük paralar harcanması boşuna değildir. Tecrübeler de gösteriyor ki, satıcı-tüketici dengesini sağlamada rol oynayacak faktörlerin en önemlisi, tüketicinin bilgilendirilmesi olgusudur.

6. Tüketicinin Seçme Hakkı
Demokrasilerde yöneticilerini özgür iradeleriyle seçen vatandaşların, aynı mantık uyarınca, tüketici olarak da istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak ürün ve hizmetleri seçme hakkı bulunmalıdır. Bu, alternatif mamul ve hizmetlerin piyasaya sunulmasıyla mümkün olabilir. Temeli rekabet olan serbest piyasa ekonomisinin gereği ve mantığı da, pazarda alternatif ürün ve hizmetlerin mevcudiyetidir zaten.
Bu yolda kabul edilip uygulanan anti-kartel yasaları, rekabetin sağlıklı işleyişi için gerekli kuralları belirleyerek haksız rekabeti cezalandırmakta, tüketicinin korunması için en uygun ortam olan serbest rekabet şartlarını güçlendirmeyi hedeflemektedir. Ülkemizde kabul edilen RKHK ile de tüketicinin seçme hakkı için gerekli rekabet ortamının tesisini sağlayacak hukuki altyapı konusunda ciddi bir adım atılmıştır.

7. Tüketicinin Örgütlenme ve Temsil Edilme Hakkı
İlk tüketici örgütlerine ABD’de rastlarız. Sayıları ve etkinlikleri giderek artan bu örgütler, temelde satıcı-tüketici arasındaki dengesizliğin giderilmesi düşüncesinden kaynaklanır. Günümüzde dağınık yapıdaki tüketici kitlesinin çok daha önceden örgütlenmesini tamamlamış satıcılar karşısında, sesini duyurabilmesi, güçlü örgütlenmiş olmasına bağlı. Şu var ki bu örgütlerin etkinliği de ülkelerin geleneksel yapısı ile halkın eğitim ve mali seviyesine bağlı biçimde değişmektedir.
Batıda, halk katılımını sağlayan ve mali alt yapısı güçlü tüketici örgütleri, satıcı üzerinde neredeyse hukuki yaptırımdan daha etkili kamuoyu baskısı yaratabilmektedir. Oysa ülkemizde tüketicilerce kurulan dernek ve vakıf şeklindeki örgütler, Batıdaki örnekleriyle kıyaslanamayacak derecede zayıf. Dar bir kitleye sıkışmış ulusal tüketici örgütlerinin etkisi, maddi olanaksızlıkların da baskısıyla çok sınırlı kalmakta.
Örgütlerin, siyasi otoritenin benimseyeceği sosyo-ekonomik politikaların tercihinde etkisiz ve işletmeler karşısında itibarsız kalması, sonuçta; tüketicinin temsil edilme, görüş bildirme hakkının kullanılamamasına yol açmaktadır. Buna karşılık, günümüzde tüketicinin karar alma mekanizmasına katılıp temsil edilme hakkını kullanabilmesi için, güçlü tüketici örgütlenmesi vazgeçilmez bir şarttır.

8. Sağlıklı Bir Çevreye Sahip Olma Hakkı
Buraya kadar incelediğimiz haklar, her şeyden önce sağlıklı bir çevrede kullanılabildiği ölçüde gerçekten tüketicinin korunması amacına hizmet etmiş olur. Sağlıklı çevre hakkı denince, insan neslinin geleceği de işin içine girmektedir. Kitlesel tüketim sürecinin ilerlemesi, tüketicilerin kişisel ölçekte korunmasına ek olarak, tüm insanlığı ilgilendiren "çevrenin korunmasını" da artık hayati bir konu haline getirmiştir. Zira, çevreyi korumadan, tüketicinin korunmasını düşünemezsiniz.
Şu halde işletmelerin çevreye saygılı üretim yapmasını beklemek de bir temel tüketici hakkıdır. Bu hakkın işlerliği tüketiciler arasında çevreyi koruma bilincinin yayılmasına ve çevreci işletmelerin ürünlerinin tercih edilmesine bağlıdır. Zaten talebin çevreci ürünlere yönelişi, üreticileri de çevre konusunda daha hassas olmaya zorlayacaktır. Bu gerçek karşısında tüketicilerin davranışlarını gözden geçirmesi gerekiyor. Çevreye saygılı ürünlere yönelmek ve ihtiyaç oranında tüketmek, daha az çöp çıkarmak, israftan kaçınmak gibi değerler artık çağdaş yaşamın temel unsurları...

SONUÇ
Tüketicinin korunması hareketi; sosyo-ekonomik, hukuksal ve ahlaksal yönleriyle, çok boyutlu olarak ele alınması gereken karmaşık bir dinamikler bütünüdür. Bu bütün, anti-kartel yasalarından çevre korumacılığına, iş ve ticaret ahlakından uluslararası pazarlarda rekabet edebilmeye, enflasyon oranlarından gelişmişlik düzeylerine kadar geniş bir tabanda değerlendirilmelidir.
Konunun çok yönlülüğü, satıcı-tüketici arasında doğan dengesizliği giderme yolunda başvurulacak yöntemlerin de çok boyutlu olmasını zaruri kılmaktadır. Bu bağlamda eş zamanlı olarak hem yasal düzenlemeyi gerçekleştirmek,(hukuksal boyut) hem rekabetin korunmasını desteklemek, (iktisadi boyut) ve hem de tüketicilerin bilinçlenmesini, örgütlenmesini sağlamak (sosyolojik boyut) zorundayız...

Fatih Doğan
İ.Ü. Hukuk Fak. 1998, 'MPM Ödülü'

Son düzenleyen perlina; 1 Aralık 2016 13:09
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TEMEL TÜKETİCİ HAKLARI IŞIĞINDA TÜKETİCİNİN KORUNMASI

1. Amaç ve Yöntem :


Sponsorlu Bağlantılar
Bu çalışmanın amacı, tüketicinin korunması hukukuna hakim olan ilkelerin incelenerek konuyla ilgili olan kişilerin olaylara hangi gözle bakması ve yasaları nasıl yorumlaması gerektiği konusunda bir düşünce oluşturabilmektir. Amaç, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un maddelerinin ya da değişikliklerin teker teker incelenmesi değil uluslararası ortamda kabul edilen tüketicinin korunmasına ilişkin temel ilkelerin ışığında yasanın ruhunun ortaya konmasıdır. Yasanın maddelerindeki eksikler ve olması gerekenlerden çok ‘yasanın yapılması değil uygulanması esastır ve uygulayacak olanlar da hukukçulardır’ görüşüne uygun olarak yasanın yorumlanmasında uygulamacılara yardımcı olmaya çalışılmıştır.
Ad:  tuketici_haklari-358.jpg
Gösterim: 1241
Boyut:  69.0 KB
Amacın gerçekleştirilmesinde, Birleşmiş Milletler’in Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nden Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü’nün temel tüketici hakkı olarak saptadığı ve ilan ettiği sekiz ilkenin ışığında Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un incelenmesi uygun yöntem olarak düşünülmüştür. Ancak ilkelerin sınırlarının belirtilmesinin olanaksızlığı açıktır. Belirtilen ilkeler çoğu durumda kesişmekte ve hatta birbirinin içine geçmektedir. Bu nedenle yasadaki herhangi bir madde yorumlanırken ayrı ayrı her ilkenin süzgecinden geçirmek en doğru yöntem olacaktır.

2. Giriş :


Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Anayasa’da ve yasanın ilgili maddesinde belirtildiği üzere “tüketicileri korumak, bilgilendirmek ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik etmek” üzere ihdas olunmuştur. Bu anlamda tüketici mahkemelerine yapılan müracaatların %84’ünün tüketiciler lehine sonuçlanması, yasanın tüketiciler için ne kadar geniş bir koruma sağladığını göstermesi açısından önemlidir.
Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin ‘Hedefler’ başlıklı ilk maddesinde “tüketicilerin çıkarlarını ve gereksinimlerini göz önünde tutarak; tüketicilerin çoğu zaman ekonomik şartlar, eğitim seviyeleri ve pazarlık gücü yönünden dengesizliklerle karşılaştıklarının ayırdında olarak ... tüketicilerin zararsız ürünlere erişme hakkına sahip olması gerektiği düşüncesi ile ...” bu beyannamenin hazırlandığı belirtilmiştir. Bu nedenle tüketici hakları konusunda yapılacak çağdaş her çalışmanın, yorumun ve yasa değişikliğinin yukarıda belirtilen uluslararası kabul görmüş saptamalar ve ilkeler doğrultusunda olması gerekir.

Çalışmamızın birçok noktasında örnekleyeceğimiz üzere tüketicinin korunması ile ekonomik çıkarlar arasında yakın ve karşılıklı bir ilişki vardır. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da 4822 sayılı yasayla yapılan değişiklikle “Amaçlar”a ilişkin birinci maddedeki “ekonominin gereklerine ve” ibaresi çıkarılmıştır. Bu değişiklikle yasa koyucu açıkça, yoruma gerek duyulan durumlarda tüketicinin korunmasının ekonominin gereklerine göre ön planda tutulması gerektiğini ortaya koymuştur. Yukarıda alıntı yaptığımız hedeflere ilişkin maddeye uygun olan bu düzenlemenin yapılması ile tüketici haklarının yorumunda ekonomik gereklerin değil yalnızca kamu yararının dikkate alınması gerektiği ortaya konmuştur.

Tarihsel gelişimi de göz önüne alındığında tüketicinin korunması yönündeki çalışmalar, bilgi ve görgüsü yetersiz tüketicilerin organize, örgütlü, parasal güce egemen ve bunlarla siyasal iktidarı bile etkileyebilen, profesyonelleşmiş satıcı ve üreticilere karşı tüketicinin korunması amacından doğmuştur. Bu amacı gerçekleştiren uygun yol, ekonominin gereklerini öne sürerek tacirleri korumanın yerine kamu yararını da göz ardı etmeden tüketicinin haklarına ağırlık vermektir.

Yasa düzenlendiği şekliyle çok çeşitli alanlarda kullanılmaya elverişlidir. Yasanın ‘Kapsam’ başlıklı ikinci maddesinde ortaya konulduğu gibi “...mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” Değişmeden önce yalnız mal piyasalarındaki işlemleri kapsayan yasa artık tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü hizmeti de kapsamaktadır. Yine yasa devre-tatil, paket tur sözleşmeleri ve benzeri maddelerle kapsam olarak daha da genişletilmiştir. 4822 sayılı yasa ile yapılan değişiklikler açıklanan nedenlerle yüzeysel değil tüm yasayı etkileyen önemli değişikliklerdir.
Tüketici haklarının sağlanması ve korunmasında birçok noktada tüketicinin idare ile karşı karşıya geleceği de açıktır. Düzenlemelerin yapılmasından uygulanmasına kadar birçok alanda tüketicinin ve tüketici örgütlerinin -zaten hayatımızın her yerine fazlasıyla girmiş bulunan- devletle karşı karşıya geleceğini tüketicinin korunmasına ilişkin yasanın hemen her maddesinde görmek mümkündür.

3. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Yorumunda Gözetilecek İlkeler:


Bu kısımda Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi ışığında nasıl yorumlanması gerektiği üzerinde duracağız. Bunu yaparken önceden de belirttiğimiz gibi Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü’nün beyannameye uygun olarak saptadığı tüketicinin sekiz temel hakkını genel bir düşünce oluşturmak için kullanacağız.
A. Tüketicinin Temel Gereksinimlerinin Karşılanması Hakkı:
Bireyin yaşamını sürdürebilmesine yetecek en az gereksinimlerini sağlayabileceği olanaklara sahip olması insanın en başta gelen hakkıdır. Bu hak ilk olarak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile uluslararası düzeyde geniş çaplı olarak kabul edilmiştir. İnsanın, insan olması nedeniyle ve bir insana yakışacak biçimde yaşayabilmesi standart kabul edilerek, en az gereksinimlerinin karşılanması için devletlerin etkin olarak çalışmasını amaçlayan bu ilke, pekiştirmek amacıyla Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nde yeniden sayılmış ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un hazırlanmasında ve değişiklikler yapılırken dikkate alınmıştır.
Bu ilke devlete, tüketicilerin korunması konusunda etkin bir politika oluşturması sorumluluğunu yüklemektedir. Yani devlet bu ilke nedeniyle edilgen bir durumda bekleyemez. Tüketicinin haklarının korunması ve yerleşmesi için gerekli düzenlemeleri ve uygulamaları yapmak, korumanın etkin bir biçimde gerçekleşmesi için açık bir çaba göstermek durumundadır. Görüleceği gibi bu ilke bakımından tüm vatandaşlar tüketicidir.

Bireyin temel gereksinimleri karşılandığı ölçüde yaşamı anlam kazanacaktır. Abraham Maslow’un ortaya koyduğu ihtiyaçlar teorisine göre ihtiyaçlar piramidinin en alt katında bedensel ve yaşamsal gereksinim ve istekler yer alır. Piramidin alt basamaklarındaki gereksinimler karşılanmadan üst basamaklara yönelinmez. Yaşantının sürekliliğini sağlayacak kadar beslenme, giyinme, barınma ve temel sağlık hizmetlerinden yararlanma bu teoride en alt basamak olan fizyolojik ihtiyaçlardır. Bu teoriye uygun olarak temel ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin ilkenin az önce sayılmış olan uluslararası anlaşmalarda en başta sayılması isabetli olmuştur.

Temel gereksinimler durağan değildir ve sürekli genişlemektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edildiği 1946 yılında beslenme, giyim, konut ve temel sağlık hizmetlerinden yararlanabilme hakkı temel ihtiyaçlar olarak sayılmıştır. Ancak bugün ısınma, aydınlanma, içecek ve su bulma, ulaşım, haberleşme tüketicinin en temel hakları olarak sayılmaktadır. Ekonomik kalkınmaya paralel olarak bundan sonra da temel haklar nicelik ve nitelik olarak sürekli bir biçimde tüketici lehine genişleyecektir.
Daha çok devletlere tüketicilerin korunması konusunda yükümlülükler getiren bu ilke tüketicinin korunmasına ilişkin düzenlemelerin ve uygulamaların yorumlanmasında ‘tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması’na ilişkin madde ile birlikte en başta dikkate alınmalıdır. Örneğin aydınlanma, su, ısınma gibi temel ihtiyaçları karşılayan kuruluşların, verdikleri hizmetin karşılığının ödenmemesi durumunda, hukuki yollara başvurmadan önce, hizmeti kesmeleri tüketicilerin temel gereksinimlerinin karşılanmasına ilişkin bu ilkeye aykırıdır.
B. Tüketicinin Sağlık ve Güvenliğinin Korunması Hakkı:
Çağımızda tüketicilere sunulan ürünlerin insan sağlığına önemli zararlar verme riskinin olması ve bazı durumlarda ölümlere neden olabilecek olması nedeniyle tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması hakkı, tüketicinin temel gereksinimlerinin karşılanması hakkı ile kesin ayrımlarının çizilemeyeceği kadar sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin 3. maddesinin (a) bendinde değinilen bu hakkı en basit şekliyle “satışa sunulan her türlü mal ve hizmetin sağlık açısından tüketicilere zarar vermeyecek kalite ve nitelikte olması hakkı” şeklinde tanımlayabiliriz. Tüketicinin, üretimin başlangıcından mal veya hizmet satın alınıp ticari ömrü sonlanana kadar, yaşamını sürdürmesi ve genel sağlığı bakımından tehlikeli ve zararlı etkileri olan ya da ileride olabilecek her çeşit mal ve hizmete karşı korunmasıdır.
Anayasa’mızın birçok yerinde çeşitli şekillerde değinilen sağlık ve güvenliğin korunmasına ilişkin hak “Kişinin Hakları ve Ödevleri” kısmının ilk maddesinde “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” denmek suretiyle en açık biçimde yer almıştır.
Tüketicinin yaşamını sürdürmesi ve bedensel bütünlüğünü koruması için bu hak çerçevesinde önlemler alınması gerekmektedir. Bu önlemler piyasaya sunulan hiçbir mal ve hizmetin kabul edilebilir sınırları aşan bir tehlike unsuru taşımaması başlığı altında toplanabilir. Bunun sonucu olarak da ortaya kalite ve standartlar konusu çıkmaktadır.
Kalite kavramıyla malın veya hizmetin niteliği, standardizasyon kavramıyla ise kalitenin kabul edilebilir alt sınırı anlatılmaya çalışılır. Standardizasyon öncelikli olarak can ve mal güvenliğini hedeflerken aynı zamanda kalitenin alt sınırı tespit etmek suretiyle belirlenen düzeyin altında mal ve hizmet üretiminin devlet tarafından engellenmesi son hedefidir. Anayasa’nın devletin tüketiciyi koruyucu tedbirleri almasına ilişkin 172. maddesine uygun olarak bu görevi Türk Standartları Enstitüsü yerine getirmektedir. Ayrıca tüketicilerin korunmasına ilişkin yasanın 19. ve 27. maddelerinde başta Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olmak üzere ilgili bakanlıklara ve belediyelere, mal ve hizmetlerin kalite ve standartlara uygunluğunun denetimini yapma yetki ve görevi verilmiştir.
C. Bilgi Edinme Hakkı:
Tüketicinin korunmasının nedenine değinirken belirttiğimiz gibi tüketicinin, piyasadaki mal ve hizmetler ve bunların niteliklerine ilişkin olarak bilgisinin yetersiz olması nedeniyle korunması gerekmektedir. Yargıtay’ın tacirleri tüketici olarak değerlendirmemesinin temelin-de de zaten Türk Ticaret Kanunu’na göre tacirlerin her işinin ticari olduğu ve basiretli davran-maları gerektiğine ilişkin karineyi düzenleyen maddeler vardır. Tüketicinin korunmasının temelinde tüketicinin bilgi eksikliği olduğu ortaya konduğunda üzerinde önemle durulması gereken ilkelerden biri olduğu da ortaya çıkar.
Bu hak, Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin 3. maddesinin c bendinde “Tüketicilerin kişisel istek ve gereksinimlerine uygun, bilinçli seçim yapabilmesi için yeterli bilgilere erişiminin sağlanması” biçiminde dile getirilmiştir. Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin 20. ve 21. maddelerinde de bilgi edinme hakkının uygulamasına değinilmiştir. Bu hakkın tüketicilerin eğitilmesi ve tüketici örgütlerinin kurulması ve desteklenmesine ilişkin haklarla yakın ve hatta iç içe geçmiş olduğu da rahatlıkla söylenebilir.

Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesinde yer alan bu maddenin ifadesinden bilgi edinme hakkının amacının tüketicinin kendi kişisel istek ve gereksinimlerine uygun seçim yapması olduğu anlaşılmaktadır. Konunun özü burası olduğu için bu noktayı açmamız gerekmektedir:
Öncelikli olarak tüketici almak istediği mal ve hizmetin ne olduğu ve nerede olduğu, çeşitleri ve minimum hangi niteliklere sahip olması gerektiği konusunda bilgilenebilmelidir. Normal ticaret yaşantısında bunu devletten çok satıcıların reklamları yerine getirmektedir. Bu nedenle bilgi edinme hakkının uygulamada en sık görünümü, reklamların mal ve hizmetler hakkında yanıltıcı ve yönlendirici değil, tam ve doğru bilgi sağlayacak bir içeriğe sahip olmalarının özendirilmesi ve olup olmadıklarının devlet tarafından denetlenmesi biçiminde olacaktır. Yasa bu görevi ‘Reklam Denetleme Kurulu’na yüklemiştir.
Yine ürünlere ilişkin etiket ve talimatların da -reklamlar gibi- tam ve doğru bilgi sağlamaya yönelik olması gerekmektedir. Bu konuda Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesinin 10. maddesinin son tümcesi yol göstericidir: “Tüketiciler malların doğru kullanımı hususunda uyarılmalı ve öngörülen kullanım süresince içerebilecekleri tehlikeler bildirilmelidir. Önemli güvenlik bilgileri olası her yerde tüketiciye herkesçe anlaşılabilecek, uluslararası semboller vasıtasıyla aktarılmalıdır.”

Bu başlık altında değinilmesi gereken önemli bir örnek konu sağlık hizmetlerinde tüketicilerin (yani hastaların) alacağı hizmetin örneğin yaptıracağı ameliyatın doğuracağı sonuçlar konusunda en ince ayrıntılarına kadar bilgi alma hakkının bulunmasıdır. Bilgi edinme hakkının tüketici için ne kadar önemli olduğunu hangi örnek daha iyi açıklayabilir? Tüketicinin sağlık alanında aldığı hizmet genellikle çok yaşamsaldır ve bu hizmete ilişkin her türlü bilgi tüketiciye sunulmalıdır. Ancak bu koşul altında tüketici bu hizmeti alıp almamaya (yani yaşamını tehlikeye atıp atmamaya) karar verebilir. Bilginin verilmediği her durumun olumsuz sonuçlarından hizmeti sunan (örneğin hastane yönetimi) sorumlu olacaktır.
D. Tüketicinin Ekonomik Çıkarlarının Korunması ve Geliştirilmesi Hakkı
Tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi, yasanın ve tüketicinin korunmasına ilişkin uluslararası anlaşmaların birincil amaçlarındandır. Ayrı bir ilke olarak sayılmış olmasının nedeni, tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunmasına ilişkin ilkeden ayrı olarak tüketicinin parasal çıkarlarının korunmasını da irdelemektir. Bu ilke birçok yazıda “mal ve hizmetleri serbestçe seçme hakkı” olarak da geçmektedir. Fakat serbestçe seçme ekonomik çıkarların korunması için başlangıç noktası ama korumanın yalnızca bir kısmı olduğundan daha geniş bir anlam içeren “ekonomik çıkarların korunması ve geliştirilmesi hakkı” olarak adlandırılmasının yasanın amacına daha uygun olduğunu düşünüyorum.
Tüketicilerin haklarının en sık ihlal edildiği alanın bu alan olduğu kuşku götürmez. Çünkü tacirlerin ekonomik çıkarları ile tüketicilerin ekonomik çıkarları sıklıkla çatışmaktadır. Bu nedenle yasada ve Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nde tüketicilerin bu hakkını korumaya yönelik pek çok madde bulunması normaldir.

Çağdaş demokrasinin ve bu düşünceyi temel almış ülkelerdeki liberal ve sosyal ekonomi uygulamalarının doğal bir sonucu olarak tüketicilerin istek ve gereksinimlerini karşılayacak mal ve hizmetleri özgürce seçme hakkı bulunmalıdır. Ülkemizde de benimsenen serbest piyasa ekonomisinin temelinde, tüketiciye sunulan ürün ve hizmetler arasında yarışmanın sağlanması, bu yolla piyasadaki ürün ve hizmetlerin kalitesini arttırırken aynı zamanda da bunlara ödenecek paraların azaltılması vardır. Bu nedenle de rekabet ve tüketici hakları bir arada değerlendirilmektedir. (Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü örneğinde olduğu gibi)
Ad:  tuketici-haklari_646x340.jpg
Gösterim: 1102
Boyut:  28.1 KB
Tüketicinin serbestçe seçim yapabilmesi için piyasada çok ve çeşitli mal ve hizmet bulunmalıdır. Bu nedenle etkili ve sıkı uygulanan rekabet kurallarına gerek vardır. Piyasada tekel veya hakim durum oluşturmanın önlenmesine ilişkin her maddenin bir anlamda tüketicinin korunmasına da hizmet ettiği söylenebilir. Çünkü serbest piyasanın oluşumunun engellendiği durumda tüketici aleyhine ürünün kalitesi düşük tutulabilecek ya da piyasada mal ve hizmetler normalde olması gerekenin çok üzerinde fiyatlara satılabilecektir. Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin ‘Hedefler’e ilişkin birinci maddesinin f bendinde ve 17. maddede ülkelere “tüketiciye daha düşük fiyatlarla daha çok seçenek sunacak pazar şartlarının gelişmesini teşvik etmek” sorumluluğunun yüklenmesinin nedeni budur.
Çağdaş anlamda ‘serbest seçim’ bilgi edinme hakkının varlığı durumunda geçerlidir. Tüketicilerin mal ve hizmetlere ilişkin doğru ve tam bilgisi olmadan serbestçe seçim yapması düşünülemez. Dolayısıyla tüketicilerin bilgi edinme hakkının ve mal ve hizmetleri serbestçe seçmesinin önündeki engellerin kaldırılması ülke ekonomisinde gerçekleştirilmesi amaçlanan serbest piyasa ekonomisinin gerçekleşmesini de sağlayacaktır.
Tüketicinin bir örnek (standart - iltihaki) sözleşmelere ve sözleşmelerdeki haksız şartlara karşı korunması-, kredi kartı ilişkisinde tüketicinin “bildirim tarihinden itibaren en geç altmış gün içinde tüm borcu ödeyip kredi kullanmaya son verdiği takdirde faiz artışından etkilenme…”yeceğine ilişkin hüküm, imalatçı veya ithalatçıların “… sattıkları, ürettikleri veya ithal ettikleri sanayi malları için o malın Bakanlıkça tespit ve ilan edilen kullanım ömrü süresince, yeterli teknik personel ve yedek parça stoku bulundurmak suretiyle bakım ve onarım hizmetlerini sunmak zorunda…” olduklarına ilişkin hüküm Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un yapılırken ve değiştirilirken tüketicinin ekonomik çıkarlarının uluslararası ilkelere uygun olarak korunmaya çalışıldığına örnek olarak gösterilebilir.
E. Örgütlenme ve Temsil Edilme Hakkı:
Çağdaş demokratik anlayışın bir gereği, ortak çıkarları olan insanların güç birliği yaparak amaçlarına ulaşmalarının sağlanmasıdır. Tüketiciler de bu anlamda bir ortak çıkar grubudur ve kendi sivil toplum kuruluşlarında örgütlenip haklarını koruyabilmelidirler.
Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin 1/e ve 3/f maddelerinde tüketicilerin örgütlenmesinin kolaylaştırılması düzenlenmiştir. ‘Genel İlkeler’e ilişkin 3. maddenin f fıkrasında bu kuruluşların “...kendilerini etkileyen karar verme işlemlerinde kendi görüşlerini ortaya koyma fırsatı”na sahip olacak biçimde yasal düzenlemelerin yapılması gerektiği belirtilmiştir. Yani tüketici örgütleri kişi bazında çıkarı zedelenenlerin haklarını geri almak için girişimlerde bulunmanın ötesine geçerek kamu organlarında temsil, hükümetlerin tüketicilerle ilgili politikalarının oluşturulmasına ve özel sektörün tüketicileri etkileyebilecek kararlarına katılım sağlayabilmelidir. Tüketici örgütlerinin yapısal düzenlemeleri bunları yapmasına olanak sağlayacak bir biçime kavuşturulmalıdır.

Tüketicinin korunmasına ilişkin yasada tüketici örgütlerine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Yalnızca tüketici örgütlerini tanımlayan maddede bunların dernek, vakıf ya da bunların üst kuruluşları biçiminde olabileceği belirtilmiştir. Tüketici örgütleri ülkemizde ağırlıklı olarak dernek biçiminde örgütlenmekte ve Dernekler Kanunu hükümlerine tabi olmaktadır. Yasa’da Reklam Kurulu’nda, Tüketici Konseyi’nde, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nde tüketici örgütlerinin temsilcisine yer verileceği; tüm tüketicileri ilgilendiren konularda tüketici örgütlerinin dava açma yetkilerinin bulunduğu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun nedeniyle çıkarılacak tüzük ve yönetmeliklerde tüketici örgütlerinin düşüncesinin sorulacağı düzenlenmiştir.
Bu hükümler dışında tüketici örgütleri özel sektörün danışma ihtiyacını karşılayacak biçimde örgütlenebilmeli; gerek firmalarda, gerekse firmaların ortak hareket etmesini sağlayan üst kurumlarda alınan kararlara karışabilecek olanaklara sahip bulunmalıdır. Bu anlamda üretim, pazarlama vb. süreçlerin tüketicilerin haklarına zarar verip vermediğini denetleyebilmeli ve bunları etkin bir biçimde halka duyurabilmelidir.

Tüketici örgütlerinin etkinliğinin temel hedefi üyelerinin ve halkın haklarının korunması ve bilinçlenmesidir. Bunun için gerekli bilgi ve becerilere sahip olması da devletin sorumluluğundadır. Ne yazık ki ülkemizde tüketici örgütlenmeleri son derece cılızdır. Halkın bilinçsizliği yüzünden dar bir kitleye hitap eden tüketici örgütleri maddi olanaksızlıklar nedeniyle de görevlerini yurt dışındaki başarılı örgütler gibi yerine getirememektedir. Sosyo-ekonomik kararların alınmasında dikkate alınması ve sesini duyurması gereken tüketici örgütleri, tüketicileri doğrudan etkileyen kararlarda bile etkin olamamaktadır. Bunun belki de en önemli nedeni tüketici örgütlerinin derneklere ve vakıflara ilişkin düzenlemelere tabi olması ve bu yasaların birçok sınırlayıcı hüküm ve örgütlenme engeli içermesidir.
F. Tüketicinin Zararlarının Giderilmesi Hakkı:
Tüketicinin zararlarının giderilmesi hakkını, tüketicinin ekonomik çıkarlarının koruması hakkı ile birlikte inceleyenler vardır. Bu hakkın içeriğini hakları zarar gören kişinin bu zararının nasıl giderileceğine ilişkin düzenlemeler oluşturur. Ancak tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması önleyici düzenlemeleri de kapsadığından tüketicinin zararlarının giderilmesi hakkından daha geniş bir haktır. Ayrıca tüketicinin çoğunlukla ekonomik çıkarları zarar görmekte ise de yalnızca ekonomik çıkarları değil diğer hakları da zarar görebilmektedir. Tüketicinin zararlarının giderilmesi hakkı ekonomik olmayan zararların karşılanmasında kullanılacak kuralları da içerdiğinden iki hakkın birlikte incelenmesi uygun bir görüş olarak değerlendirilemez.
Bu hakkın içeriğini dolduran maddeler yasada mevcuttur. Örneğin yasanın ayıplı mallara ilişkin 4. maddesinde tüketicinin “...bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahip...” olduğu belirtilmiştir. Buna paralel bir düzenleme de yasanın 4/A maddesinde ayıplı hizmetler için yapılmıştır. Bu seçimlik haklar dışında tüketicinin bunlarla karşılanamayan ölüm, yaralanma veya mallarının zarar görmesi gibi bir maddi zararı mevcut ise tüketicinin tazmin edilmesini isteme hakkının olduğu maddede düzenlenmiştir.

Tüketicilerin zararlarının giderilmesi için ülkemizde iki başvuru yeri bulunmaktadır: Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri ve Tüketici Mahkemeleri. Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin 28. maddesinde başvuru yerlerinin sahip olması gereken özelliklere değinilmiştir. Buna göre bu yerler “... süratli, adil, ucuz ve ulaşılabilir...” olmalıdır. Bununla da yetinmeyerek ucuzluk konusundaki kriteri de belirlemiş ve “...özellikle düşük gelirli tüketicilerin gereksinimleri göz önünde bulundurulmalıdır.” demiştir.
Ayrıca aynı beyannamenin 30. maddesinde “Mevcut tazmin şekilleri ve diğer uyuşmazlık çözme usulleri hakkındaki bilgiler tüketiciye sunulmalıdır.” demek suretiyle tüketicilerin konuya ilişkin olarak bilgilendirilmeleri gerektiği belirtilmiştir. Gerçekten de ülkemizde hak arama kültürünün ne kadar zayıf olduğu düşünülecek olursa tüketicilerin bu konuda bilgilendirilmelerinin ve cesaretlendirilmelerinin gerektiği çok açıktır.
G. Eğitilme Hakkı:
Tüketici eğitimi, tüketicinin, sahip olduğu ekonomik ve kişisel kaynaklarını, istek ve gereksinimlerini karşılayacak biçimde değerlendirme yeteneği kazandıracak düşünce, anlayış ve bilgilenme süreci olarak tanımlanmaktadır. Tüketicinin eğitilmesi, tüketicinin mallar ve hizmetler arasında bilinçli seçim yapabilecek yeterlilikte ve hak ve sorumluluklarının bilincinde olmasını sağlayacak alt yapının kazandırılmasıdır. Bilgi çağında olduğumuz ve şu an var olan bilgilere son hızla yeni bilgiler eklendiği düşünüldüğünde bilgi edinme hakkının önemi ortaya çıkar. Ancak yalnızca bilginin edinilmesi değil, bu bilginin nasıl ve nerede kullanılacağının da öğrenilmesi gerekir. Bu da eğitimle sağlanır. Tüketiciyi hakları konusunda bilgilendirmek ona bir araç vermektir. Eğitim ise bu aracı kullanmayı öğrenme sürecidir.

Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin ‘Eğitim ve Bilgi Programları’ başlıklı kısmında bulunan 31. madde yukarıda belirttiğimiz eğitim ve bilinçlendirme etkinliklerine devletlerin önem vermesi gerektiğini; özellikle kırsal kesimde olan tüketicilerle, kentlerde yaşayan tüketicilerin düşük gelirli olan ve okuma yazması olmayanlarına ağırlık verilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Bir kişinin haklarının ve sorumluluklarının bilincinde, araştırmacı ve öğrenmeye açık yetiştirilmesi çok temel, öncelikli öğrenilmesi gereken bir kavramdır. Bu nedenle de temel eğitimlerin alındığı bir ortamda tüketici bilincinin yerleştirilmesi en elverişli yöntem olacaktır. Bu konuyu irdeleyen Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin 32. maddesi tüketici eğitiminin “...uygun bir zamanda öğrenim sisteminin temel programının ve var olan konularının bölünmez bir parçası durumuna...” getirilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4822 sayılı yasa ile değişik 20. maddesinde de eğitim programına bu konuda ekleme ve düzenleme yapması için Milli Eğitim Bakanlığı’na görev verilmiştir. Bunun için de öncelikle eğitimcilerin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Unutulmamalıdır ki temel eğitimde yalnız tüketiciler değil aynı zamanda tüketicilere mal ve hizmetleri sunan üretici ve satıcılar da eğitilmektedir. Satıcı ve üreticilerin de bilinçli yetiştirilmesi tüketicinin korunmasına yardımcı olacak çok önemli bir uygulamadır. Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin ilk maddesinin c bendinde “malların ve hizmetlerin üretimi ya da tüketicilere sunulması ile uğraşanların ahlak değerlerinin yüksek düzeyde olmasını özendirmek,” de hedef olarak belirlenmiştir. Bu hedefin de yalnızca tüketici ödülleri ile değil toplumun her kesiminin etkili bir biçimde eğitilmesi ile olacağı çok açıktır.
Beyannamenin 33. maddesinde ise eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının olması gereken içeriğine değinilmiştir. Buna göre tüketiciler, sağlık, beslenme, gıdalara gereksiz katkı maddelerinin konulmasının önlenmesi, tüketicileri ilgilendiren mevzuat, hakkını koruma yerleri ve yöntemleri vb. konusunda bilgilendirilmelidir.

Bu bilgilerin tüm hedef kitleye ulaşması için yazılı ve görsel basının kullanılması ve iş kesiminin özendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Yazılı ve görsel basının geniş halk kitlelerine bu bilgiyi çok kısa bir süre içinde ulaştıracağı açıktır. Tüketici örgütleri, tüketici konseyi vb. sosyal organizasyonlar aracılığıyla da bilgiler tüketicilere derinlemesine sunulabilecektir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un eğitime ilişkin 20. maddesinin 2. fıkrasında da “Tüketicinin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi için radyo ve televizyonlarda programlar düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar, Tüketici Konseyinin önerisi ile Bakanlıkça tespit ve ilan olunur.” demek suretiyle konuya ilişkin düzenleme yapılmıştır.
H. Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı:
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un ilk maddesi “...tüketicinin... çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri...düzenlemek” amacıyla ihdas olunduğunu belirtmiştir. Ne yazık ki yasanın hiçbir yerinde ‘Zararlı ve Tehlikeli Mal ve Hizmetler’ başlıklı değişik 18. maddesi dışında tüketicinin sağlıklı çevrede yaşama hakkına ilişkin bir hüküm bulmak mümkün değildir. Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi de bu konuya 33. maddesinin f bendinde yer alan tüketici eğitiminin kapsamına “gerekirse kirlilik ve çevre” konularının dahil edileceğine ilişkin düzenleme dışında değinmemiştir.
Tüketici birliklerinin konunun bu yönünü irdelemesinin ve ayrı bir ilke olarak saymasının bir amacı çevre örgütleri ile ortak platform oluşturma çabası olsa gerektir. Zira son yıllarda çevreye olan duyarlılığın artmasıyla çevre örgütleri -yurt dışında- partileri vasıtasıyla parlamentolara girebilecek kadar güçlenmiştir. Tüketici örgütlerinin bu kadar güçlü protest bir toplulukla ortak hareket etme çabası bu nedenle normal karşılansa gerektir. Konuya ilişkin düzenlemenin tüketici yasamızda az olmasının nedeni ise özellikle son yıllarda çevreye duyarlılığın artması ile hükümetlerin çevre konusunda sayısız yeni düzenleme yapmış olması olsa gerektir.

Bu hak kapsamında tüm yurttaşlar duruma göre tüketici olabilecektir. Bu durumun olumsuz yanı tüketicinin bu hak bağlamında tespit edilmesindeki zorluktur. Bu hakkı talep edebilecek kimsenin tüketici olup olmadığına bakılmalı mıdır? Bakılmayacaksa bu yasada tüketicinin sağlıklı çevrede yaşama hakkına ilişkin düzenleme yapılması gerçekten doğru olmayacaktır. Zira çevre hukuku düzenlemeleri bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir ve bu düzenlemelerin bir çoğu kişilerin bundan zarar görmesini bile aramamaktadır.
Aslında bu hakkın tüketicinin temel gereksinimlerinin karşılanması ve sağlık ve güvenliğinin korunması hakkı ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü bu hakla talep edilen herhangi bir hak kişinin yaşamı ya da sağlık ve güvenliği ile doğrudan ilgili olacaktır. Ancak kişinin sağlıklı çevrede yaşama hakkını bir alt küme konumuna düşürmek de bu hakkın önemini küçümsemek olur. Çünkü kişinin yaşamı ya da sağlık ve güvenliği daha önce değindiğimiz gibi en başta korunmalıdır. Bu korumanın sağlıklı bir çevreyi kapsadığı çok açıktır.

Ayrıca sağlıklı bir çevre yalnızca bizim değil özellikle bizden sonraki nesillerin hakları için de korunmalıdır.
Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının tüketicinin korunması hukukunun içinde yer alması özellikle ticari hayatın içinde güçsüz durumda olan tüketicilerin korunmasını sağlayan hükümlerin çevrenin de etkin korunmasını sağlayacak güçlü bir konuma vatandaşların getirilmesini sağlayacağından yasa bulunmadan önce olan duruma göre daha etkin bir korumanın sağlanması için olumlu bir gelişmedir. Bu düzenleme her türlü çevre kirliliğinin bu yasa ile düzenlenmiş haklar bağlamında tüketiciler tarafından engellenebileceğini düzenleyecek şekilde düşünülmelidir.
Bizden sonraki nesillere sağlıklı bir dünya bırakmak için yapılan her düzenlemenin geniş düşünülmesi bu yüzden gereklidir. Bu hakla tüketiciler üreticilerden sağlıklı ve çevreye uyumlu üretim yapmasını talep edecektir. Buna aykırı bir davranış tüketici haklarına aykırı bir davranış olacağından tüketicinin bu yasadan kaynaklanan ve yukarıda değindiğimiz hakları kullanma hakkı doğacak, kişi yasal yollara başvurabilecek ve tazmin, eski hale iade isteyebilecektir.
SONUÇ:
Anayasa’da yapılan değişiklikle uluslararası sözleşmelerin yasalar üzerinde olduğunun kesinleştiği bir ortamda Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun da Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi ile birlikte değerlendirilmelidir. Ancak bu yöntemle doğru sonuçlara ulaşılabilir.
Zarar oluştuktan sonra eski haline getirmeye çalışmanın zararın oluşmasının önüne geçilmesinden çok daha pahalı olduğu göz önünde bulundurulursa Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun önleyici ve katılımcı düzenlemeler getiren maddelerinin çağdaş ve amaca daha elverişli olduğu açıktır.
Türkiye’de adalet sisteminin ne kadar yavaş çalıştığı düşünüldüğünde tüketiciler için resmi ya da resmi olmayan, idari ya da adli çeşitli yollar kurulması gerekliliği ortadadır. Ayrıca tüketicilerin bunlara ucuz bir biçimde ve kolayca ulaşması da çok önemlidir. Bu anlamda il ve ilçelerde yasa ile Tüketici Hakem Heyetlerinin oluşturulması isabetlidir. Yasada son düzenlemelerle bu konuya ilişkin bazı düzenlemeler yapılmışsa da tüketici mahkemelerinin iş yükünün aşırı artması ile tıkanmaların olmasına izin verilmemelidir. Yine etkili idari örgütlere de önem verilmelidir.

Satıcı ve üreticiler ile tüketiciler arasındaki sorunların hakkaniyetli bir biçimde çözümlenmesi konusunda sürekli bir çaba içinde olunmalıdır. Bu nedenle en etkin koruma yolunun, bizzat tüketicilerin, haklarına sahip çıkarak, yasayla tanınan yollardan yaygın biçimde yararlanmaları olduğu söylenebilir. Bunun için de, herşeyden önce tüketicilerin aydınlatılması, bilinçlendirilmeleri, eğitilmesi, ve örgütlenmesi konulara ağırlık vermeli, ikinci olarak da, tüketicileri koruma yollarana başvurmalarını kolaylaştırıcı önlemleri almalı ve engelleyen nedenleri ortadan kaldırmaya çalışmalıdır.

KAYNAKÇA :
1. Tüketicinin Korunması Hukuku
Prof.Dr. Aydın Zevkliler- Arş.Gör. Murat Aydoğdu- Seçkin Yay. Ankara 2004- 3. Bası
2. Milli Eğitim Dergisi- Sayı 157-Kış 2003
MEB Sayfa Bulunamadı
3. http://www.tuketiciler.org/bilgibelge/eth.asp-10.05.2004
4. Tüketirken Tükenmemek İçin... Türkiye’de Temel Tüketici Haklarına Genel Bakış
Fatih Doğan (http://www.turkstudent.net/art/143)- 08.05.2004
5. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Değerlendirmesi- Av. Aydeniz Tuskan
İstanbul Barosu - 09.05.2004
Son düzenleyen perlina; 1 Aralık 2016 13:12
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
1 Aralık 2016       Mesaj #3
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Tüketici kimdir?

Ad:  -tuketici-kanunu-yeni-haklar-.jpg
Gösterim: 6257
Boyut:  84.1 KB

Tüketici; bir mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak kullanan veya tüketen gerçek veya tüzel kişidir.Ticari emellerle mal satın alanlar tüketici değildirnokta Şirketler, ticari iş yaptıkları için kural olarak tüketici değildirler; ancak nihai kullanım amacıyla büroya gıda, kırtasiye alıyorlarsa tüketici olarak değerlendirilirler.

Tüketicinin korunması neden önemlidir?


Çünkü insan, ‘beşikten mezara kadar’ tüketicidir.Teknolojik gelişmelerle birlikte toplu üretim yapılabilmesi sonucunda insan sağlığına zararlı pek çok mal ya da hizmet piyasaya sunulabilmektedir.Bütün dünya insanlarının ırk, renk, dil, siyasi görüş ve benzeri unsurlardan bağımsız olarak taşıdıkları evrensel kimlik, paylaştıkları ortak yazgı, tüketici olmalarıdır.Bu kadar geniş bir kitlenin korunması elbette önemli bir husustur.

TÜKETİCİ HAKLARI:
Ülkemizin de taraf olduğu 1985 tarihli Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesine göre 9 tane temel ve evrensel tüketici hakkı mevcuttur

Bunlar aşağıdaki gibidir:
1) Temel İhtiyaçların Karşılanması Hakkı:
Barınma, ısınma, aydınlanma, içecek ve kullanacak su bulma, haberleşme, ulaşım tüketicilerin en temel ihtiyaçlarıdırnokta Her tüketici, bu temel ihtiyaçların karşılanmasını talep edebilir.
2) Sağlık Ve Güvenlik Hakkı:
Satışa sunulan her türlü mal ve hizmetin insan yaşamı ve sağlığı açısından kullanıcısına zarar vermeyecek durumda olmasıdır.
3) Bilgi Edinme Hakkı:
Tüketicinin mal ve hizmeti satın alırken doğru karar verebilmesinin sağlanması için tüketicinin gerekli bilgilere ulaşabilmesi ve zararlı, yanıltıcı reklamdan, etiketten, ambalajdan korunmasıdır
4) Eğitilme Hakkı:
Tüketicinin hak ve çıkarlarını koruyabilmesi, tüketici bilincine sahip olması için eğitim kurumlarında eğitilmesidir.
5) Zararların Giderilmesi Hakkı:
Satın alınan mal veya hizmetten dolayı tüketicinin uğramış olduğu zararın giderilmesi, o mal veya hizmetin yeniden tüketiciye ulaştırılmasıdır.
6) Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı:
Sağlık koşullarına uygun bir çevrenin oluşumunda ülke ve
Doğal kaynakların doğru kullanımı ile çevrenin korunması, temiz ve sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere bırakılmasıdır.
7) Ekonomik Çıkarların Korunması Hakkı:
Tüketiciye kıyaslama imkanı verecek çeşitte mal ve hizmetin en uygun fiyattan sunulması, satış sonrası her türlü teknik destek ve servisin tüketiciye ulaştırılmasıdır.
8) Seçme Hakkı:
Tüketicilerin çeşitli ürün ve hizmetlere istedikleri zaman ulaşabilmeleri anlamındadırnokta Rekabetin tam olarak işlemediği pazarlarda devlet aksaklıların giderilmesi için yapacağı düzenlemeler ile uygun kalite ve fiyatlarda mal ve hizmetlerin tüketicilere sunulmasını sağlamalıdır.
9) Temsil Edilme, Örgütlenme, Sesini Duyurma Hakkı:
Yukarıda sayılan hakların elde kullanılabilmesi, tüketicilerin haklarını koruyabilmeleri, mağduriyetlerinin giderilmesinde bir araya gelerek güç birliği oluşturmaları ve hükümetlerin ekonomik ve siyasi politikaların da dikkate alınma ve kamu kurumlarında temsil edilebilmesidir.

KUSURLU MAL ALANLARIN HAKLARI NELERDİR?


Alışverişlerinizde:


  • Satın aldığınız mallardan belirli standartları bekleme hakkına sahipsiniz.
  • Aldığınız malda hiçbir ayıp olmamalıdır.
  • Ambalajında , kılavuzunda yada reklamlarında belirtilen veya satıcının vaat ettiği özelliklere sahip olmalıdır.
  • Herhangi bir malı satın alırken sözleşme yapmadıysanız, satıcı ile olan her türlü konuşmanız sözleşme sayılır.
Bir malı aldıktan sonra ayıplı olduğunu fark ederseniz; Satın aldığınız tarihten itibaren 15 gün içinde şunlardan birini yapma hakkına sahipsiniz;
  • Ayıplı malın değiştirilmesini,
  • Ödediğiniz bedelin iadesini,
  • Ayıbın neden olduğu değer kaybının bedelden indirilmesini,
  • Ücretsiz olarak tamirini talep edebilirsiniz.
  • Eğer malın ayıbı gizli ise veya hile ile gizlenmişse, hakkınız 2 yıldır.
  • Ayıplı bir maldan dolayı maddi veya manevi bir zarara uğramışsanız bu zararınızı, satıcı veya üretici veya ithalatçı karşılamak zorundadır
  • Bir şikâyetin çözümlenmesinde zorlanıyorsanız daha fazla çaba gösterin
  • Size zorluk çıkaran veya yardımcı olmayan satıcıya, hakem heyetine gideceğinizi söylemeniz bile yeterli olabilecektir.
  • Haklı olduğunuza inanıyorsanız, hakkınızı aramak için size gösterilen tüm yollara başvurun.
Zira böyle bir durumda hakkınızı aramazsanız sadece sizin zarara uğramanız değil, aynı zamanda tüketiciye saygılı olmayan satıcıyı ödüllendirmek ve başkalarının da benzer zararlara uğramasına sebep olmak anlamına gelir.

Ayıplı mal ya da hizmet nedir?


Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanım kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaad edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan, tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan ya da ortadan kaldıran; maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikleri içeren mal veya hizmetlere denirnokta Daha yalın bir ifadeyle arızalı, bozuk, yırtık, kullanım tarihi geçmiş, defolu, özürlü mal ve hizmetler ayıplı mal ya da hizmetlerdir

Ayıplı mal ya da hizmet satıldığında tüketici neler yapabilirler?


Aldığı malı vererek ödediği parayı geri alabilirlernokta Aldığı ayıplı malı vererek yenisiyle değiştirilmesini isteyebilirnokta Maldaki ayıbın giderilmesini, yani tamirini isteyebilirnokta Ayıp oranında, ödediği ücretten indirim isteyebilirnokta Tüketici bu haklardan hangisini isterse onu seçebilirnokta Satıcılar tüketicinin isteği hangisi olursa olsun yerine getirmek zorundadırlar.

Bu hakları kullanmada süre var mıdır?


Tüketici, malın tesliminden itibaren on beş gün içine aldığı malı kontrol etmelidir ve ayıp varsa satıcıya bildirmelidirnokta Eğer ayıp gizli ise ve birkaç ay sonra ortaya çıkmışsa, en geç 2 yıl içinde aynı hakları kullanabilir.

Bu hakları kime karşı ileri sürülebilir?


Satıcı, bayi, acente, imalatçı, ithalatçı, üreticilerden herhangi birisine karşı bu hak kullanılabilir

Bu hakları yerine getirmezlerse tüketici ne yapmalıdır?


Bu isteklerinin yerine getirilmesi için “Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri”ne gidebilirnokta Bu heyetler, her valilik ve kaymakamlık bünyesinde kuruludurnokta Yalnızca bir dilekçe ve aldığı malın faturası ya da fişi ile başvurabilirnokta Hiçbir masraf alınmaznokta Bu heyetin verdiği karar bağlayıcı değildirnokta Tüketici verilen karardan memnun olmazsa mahkemeye başvurabilir.

Taksitli satışlarda tüketicilerin ne gibi hakları var?


Öncelikle tüketiciye, yapılan sözleşmenin örneği verilmelidirnokta Malın peşin satış fiyatı, toplam borç miktarı, ödeme tarihleri gibi bilgilerin verilmesi gerekirnokta Tüketici borçlarının tamamını ya da bir kısmını vadesinden önce ödeyebilirnokta Önce ödeme halinde, eklenen faiz miktarında indirim yapılması zorunludur.

Kapıdan satışlarda tüketicilerin hakları nelerdir?


Kapıdan satış yapılması halinde, satıcının tüketiciye “cayma bildirim belgesi” vermesi gerekirnokta Bu belge, tüketicinin 7 gün içinde hiçbir gerekçe göstermeksizin malı geri verebileceğine ve ödediği parayı geri alabileceğine ilişkin bir taahhüttürnokta Tüketici kararını değiştirirse 7 gün içinde malı vererek ödediği parayı geri alabilir.

Garanti belgeli satışlarda tüketici hakları nelerdir?


Garantili satış halinde, satıcı garanti belgesini doldurarak tüketiciye vermek zorundadırnokta Garanti belgesi, malda çıkan herhangi bir arızanın, servisine ya da satıcısına bildirilmesi durumunda hiçbir ücret ödemeden arızanın tamirini, bu mümkün değilse malın değiştirilmesini sağlarnokta Garanti süresi 1 yıldan az olamaz, ancak daha uzun bir süre olabilirnokta Malda ayıp çıkması halinde tüketici, isterse ayıplı mallara ilişkin haklarını, dilerse garanti belgesinden doğan haklarını kullanabilir.

Tüketici örgütlenmesi nedir?


Tüketicileri bilgilendirmek, haklarını öğretmek ve değişik düzenlemeler yapılırken tüketicileri temsil etmek amacıyla birçok tüketici dernekleri kurulmuşturnokta Bu dernekler değişik mercilerde tüketicileri temsil ederlernokta Tüketiciler herhangi bir derneğe üye olabilir ve onların desteğinden yararlanabilirler.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 1 Aralık 2016 13:56
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
1 Aralık 2016       Mesaj #4
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Satın Alınan Mal veya Hizmetle İlgili Bir Sorunla Karşılaşıldığında Ne Yapılmalıdır?


Bilinçli tüketici; tüketim süreci içinde tüm hak ve yükümlülüklerini ve bunlara göre davranmasını bilen tüketicidir. Tüketici kaliteli mal ve hizmeti talep etmeli, satın aldığı mal ve hizmet ayıplı veya hatalı ise hakkını aramalıdır. Bilinçli tüketici yasalara ve haklarına saygılıdır. Yasaların sizlere tanıdığı hakları kullanmaktan çekinmeyiniz. Hak arandıkça haksızlıklar azalacaktır. Hak aramak hukukun yolunu açmak, sorunları çözmektir. Sonuca ulaşmada kararlı olunmalı, ancak satıcı ve sağlayıcı ile tartışmaya girilmemeli, zorbalık yapılmamalıdır. Bilinçli tüketici yeri geldiğinde yaptığı hatayı anlayarak özür dilemeli, aynı hatayı bir daha yapmamalıdır.

Ad:  tuketici-haklari-nedir.jpg
Gösterim: 1355
Boyut:  24.7 KB
Tüketici malı kendi imkanları ile tamir ettirmeye kalkışmamalı, yetkili servisine başvurmalıdır. Malın bozulmasında tüketicinin de sorumluluğu varsa ısrarlı olunmamalı, karşılıklı görüşmelerle bir noktada anlaşmaya çalışılmalıdır. İyi bir tüketici borcuna sadık olmalı ve ödemelerini düzenli bir şekilde yapmalıdır.

Satın aldığınız herhangi bir mal veya hizmetin ayıplı (kusurlu) olduğunu fark ettiğinizde açık ayıp olarak adlandırılan gözle görünür ayıplarda malın teslim alındığı ve hizmetin ifa edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde, kullanım sırasında sonradan ortaya çıkan ayıplarda 2 yıllık sürede ayıbın ortaya çıktığı tarihten itibaren 30 gün içinde öncelikle o mal veya hizmeti satın aldığınız satıcı ve sağlayıcı ile görüşmeniz gerekmektedir. Bu durumda,
- Bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme,
- Malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi/Hizmetin yeniden görülmesi,
- Ayıbın neden olduğu değer kaybı oranında bedel indirimi,
- Malın ücretsiz onarımı,
haklarından birini talep etmeniz mümkündür.

Satıcı ve sağlayıcının sorunu çözmesi esastır. Satıcı ve sağlayıcı sorunu çözemiyor veya yükümlülüğünü yerine getirmiyorsa, söz konusu mal veya hizmetin bayisine, acentesine, imalatçı-üreticisine, ithalatçısına ya da bu mal veya hizmet için kredi alınmışsa kredi veren banka, özel finans kuruluşu veya finansman şirketleri ile görüşmeniz faydalı olacaktır. Bu konuda üretici veya ithalatçı firmanın ücretsiz tüketici hattı aranarak şikayet konusu düzgün bir şekilde ifade edilmelidir.

Şikayetiniz konusunda haklıysanız, pes etmeyiniz. Satın aldığınız mal veya hizmete para verdiğinizi unutmayınız.

Her şeye rağmen sonuç alamadıysanız mal veya hizmeti;
İkamet ettiğiniz,yerde bulunan
- Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine,
- Tüketici Mahkemelerine
şikayet konusunu içeren dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (fatura, satış fişi, garanti belgesi, sözleşme vb.) başvurabilirsiniz.

Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri, tüketiciler ile satıcı ve sağlayıcılar arasında çıkan uyuşmazlıkları çözümlemek amacıyla kurulmuşlardır. İllerde Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü, ilçelerde ise Kaymakamlıkta faaliyet göstermektedirler. Tüketici Mahkemeleri ise, her il ve ilçenin adliye binalarında bulunmaktadır.

Hakem heyetlerine yapılan başvurulardan herhangi bir ücret alınmaz. Hakem heyetlerince görevlendirilecek bilirkişi ücretleri de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından karşılanır.

Satın aldığınız ve şikayet konusu olan mal veya hizmetin değeri 1 Ocak 2009 dan itibaren 936,97 TL nın altında ise sorunun çözümü için Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurmanız gerekmektedir. Bu durumda, hakem heyetlerinin aldığı karar bağlayıcıdır. Hakem heyeti kararı aleyhinize ise 15 gün içinde tüketici mahkemesine itiraz edebilirsiniz. İtirazı görüşen tüketici mahkemesinin kararı kesindir.

Hakem heyetinin verdiği karar lehinize olmakla beraber satıcı veya sağlayıcının bu karara uymaması durumunda İcra ve İflas Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlerine göre İcra Müdürlüğü’ne müracaat edebilirsiniz. Şikayet konusu olan mal veya hizmetin değeri 2009 yılı için 936,97 TL nın üstünde ise hakem heyetlerine başvurulabileceği gibi, tüketici mahkemelerine de başvurulabilir.

Ancak bu durumda, hakem heyetlerinin kararı delil niteliğinde olup, bağlayıcı değildir. Lehinize olan hakem heyeti kararına, karşı tarafın uymaması halinde tüketici mahkemesine başvurmanız gerekecektir.

Tüketici mahkemeleri nezdinde açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 1 Aralık 2016 13:16
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
1 Aralık 2016       Mesaj #5
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  tüketici hakları.jpg
Gösterim: 3584
Boyut:  33.3 KB
Her birimiz onlarca teknolojik cihaz alıyoruz ve bu cihazların bir kısmı haliyle arızalanabiliyor. İşte böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımızda bir çoğumuz yasal haklarımızın neler olduğunu bilmediğimizden teknik servislerin ve satıcıların insafına kalıyoruz. Oysa yasal haklarımız bize öyle geniş imkanlar sunuyor ki...

Ben bu yazıda yaşanan sorunlardan değil, yasal haklarımızdan ve neler yapabileceğimizden bahsedeceğim.
Diyelim ki teknolojik bir cihaz aldınız ve ürün arızalandı. Bu durumda yasal haklarınız neler?
İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente ve/veya ithalatçıdan;
1- Ürününüzün onarımını,
2- Ürününüzün yenisiyle değiştirilmesini,
3- Ürüne ödediğiniz paranın geri ödenmesini,
4- Arıza oranında verdiğiniz paradan indirim yapılmasını talep edebilirsiniz.
(Not: Genellikle satın aldığınız yere gittiniğizde size diğer haklarınızdan bahsetmeden direkt olarak onarıma gönderirler.)

Onarıma verdikten sonra azami tamir süresinin aşılması, onarımın imkansız olması veya aynı arızanın süreklilik arz etmesi durumunda da yasal haklarınız var. Bu durumda ise yine yukarıda bahsettiğim haklarınızı kullanabiliyorsunuz. Yani onarımının tamamlanması için bekleyebilirsiniz; ya da para iadesi, ürünün yenisiyle değiştirilmesi veya fiyat indirimi talep edebilirsiniz.

(Not: Azami tamir sürecini aşmış ürünlerde genellikle servis sizi arayıp haklarınızı kullanmak isteyip istemediğinizi sormaz.)

Peki bu azami tamir süresi kaç gündür?


Bu garanti belgenizde gün veya işgünü hesabından yazar. Fakat işgünü hesabından yazıyorsa pazar günlerini ve resmi tatil günlerini bu gün hesabına katmamanız gerekiyor. (Cumartesi günlerini de hesaba katıyorsunuz.) Bu süre genellikle 30 işgünüdür.

Arızanın süreklilik arz etmesi nedir?


Cihaz aynı arızayı üç defa veya farklı arızaları beş defa vermişse yine yukarıdaki seçimlik haklarınızı talep edebiliyorsunuz.

"İyi güzel ama iş talep etmekle bitmiyor ki, kimse beni sallamıyor talep ettiğim yerde." diyenler vardır.
Eğer ki talebinizi ilettiğiniz halde cevap alamıyorsanız, yani sallanmıyorsanız olayı mahkeme sürecine taşıyabilirsiniz.
Eğer aldığınız ürünü 2000 TL'den daha az bir fiyata almışsanız her ilçenin belediyesinde veya kaymakamlığında bulunan Tüketici Hakem Heyeti'ne, 2000 TL'den fazla bir fiyata almışsanız Tüketici Mahkemesi'ne dava açabilirsiniz. Davayı İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente ve/veya ithalatçıdan her birine açma hakkınız var. Hepsine birden de açabilirsiniz.

(Not: Bu 2000 TL'lik tutar her sene tekrar karara bağlanıp belirlenmekte ve değiştirilmekte.)

Dava sonuçlandı ve elinizde davayı kazandığınıza dair bir belge var; bu durumda ne yapmanız gerekiyor?

1) Hakkınızı almanıza hükmedilen yerden söz konusu belgeyle birlikte paranızı/yeni ürününüzü/fiyat indiriminizi talep edebilirsiniz. Bu durumda büyük bir olasılıkla hakkınızı verirler.
2) Eğer halen size hakkınızı vermemek konusunda diretiyorlarsa İcra Mahkemesi'ne başvurabilir, hakkınızı icra yoluyla alabilirsiniz.
Tabii ki tüm mahkeme ücretlerini de karşı tarafın ödemesini sağlayabilirsiniz.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 1 Aralık 2016 13:21
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
1 Aralık 2016       Mesaj #6
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Tüketici Hakları

Tüketici hakları, herhangi bir mal veya hizmeti satın alan kişinin kanunen sahip olduğu haklar. Bu konudaki mevcut yasal düzenlemelerin yanısıra, Tüketiciyi Koruma Derneği gibi çeşitli kurum ve kuruluşlar da tüketici haklarını korumak ve tüketicileri bilinçlendirmek konusunda çalışmalar yapmaktadır.

23 Şubat 1995 tarihinde TBMM'de kabul edilen 4077 sayılı 'Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun', ekonominin gereklerine ve kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ilgili, ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, aydınlatıcı ve eğitici önlemler almaya çevresel tehlikelerden korumaya yönelik girişimleri düzenler.
Bozuk veya kusurlu (ayıplı) mal
  • Alınan herhangi bir mal hatalı çıktığı zaman, ilk 15 gün içinde, değiştirilmesi, paranın geri verilmesi, ücretsiz tamir edilmesi, ayıbın neden olduğu değer kaybının malın bedelinden indirilmesi talep edilebilir.
  • Eger ayıp, gizli ise ve tüketici de bunu sonradan fark ediyorsa, o zaman 15 gün sınırı, 2 yıla çıkar.
  • Ancak, üzerinde 'özürlü' vb. uyarı yazısı bulunan ve ayıplı olduğu bilinerek satın alınan mallar için bu durum geçerli değildir.

Ürün etiketi

  • Tüketicilere sunulan mal ve hizmetlerin ambalajları üzerinde ve kapıya asılan tarifelerde 'menşei, cins ve fiyat' bilgilerinin konulması şarttır. Bu nedenle, etiketi ve tarifesi olmayan ürünlerin satıcıları, belediyelere bildirilmelidir.

Garanti belgesi


Sanayi malı üreten ya da ithal eden firmalar, ürünleri için en az bir yıl garanti vermek zorundadır. Bu garanti, ürünün tüm parçalarını kapsamak zorundadır.
  • Bazı parçalar garanti kapsamında tutup, bazıları garanti dışında bırakılamaz.
  • Satıcılar, üreticilerin düzenlediği bu garanti belgesini tüketicilerine vermek zorundadır. Bu süre içinde cihazın onarımı ücretsiz yapılır. Üretici ya da servis, garanti kapsamındaki cihaz için 'herhangi bir ad altında' para talep edemez.
  • Yetkili servis, tamir için bırakılan cıhazı en fazla 30 gün içinde onarmak zorundadır. 30 gün sınırı aşıldığı taktirde, alıcının ürünün yenisiyle değiştirilmesini talep etme hakkı vardır. Ayrıca, cihaz tamirdeyken geçen zaman da garanti süresine eklenmek zorundadır.
  • Garanti kapsamındaki bir cihaz, aynı arızayı iki kez ya da farklı arızaları dört kez peş peşe tekrarlarsa, üretici firma o ürünü ücretsiz degiştirmek zorunda.
  • Ürünün garanti kapsamı dışına çıkmaması için, yani tüketicinin haklarını kaybetmemesi için, sanayi ürünlerinin onarımını mutlaka yetkili servislere yaptırması gerekiyor. Yetkili servislere yaptırılan her işlemin belgesinin muhafaza edilmesi gerekiyor.
  • Garanti kapsamındaki bir ürün için nakliye, montaj, servis, bakım ve tamiri tamamen ücretsiz olmak zorundadır ve tüketicinin 'hiçbir bedel' ödemesi gerekmez.

Taksitli satışlar

  • Satıcı, sözleşmede bildirilen mal ve hizmetin toplam şatış fiyatını hiçbir şekilde arttıramaz.
  • Tüketici, taksitle aldığı bir ürün için borçlandığı toplam miktarı veya birden fazla taksidi önceden ödeyebilir. Bu durumda satıcı ödenen miktara göre gerekli faiz indirimini yapmakla yükümlüdür.
  • Satıcı, taksit şartlarını içeren sözleşmenin bir kopyasını alıcıya vermek zorundadır. Yapılan sözleşmede de, mal ve hizmetlerin peşin fiyatı, vadeye göre faiziyle birlikte ödenecek toplam satış fiyatı, ön ödeme tutarı, ödeme planı, faiz miktarı ve faizin hesaplandığı yıllık oran ile gecikme faiz oranları yer almalıdır.

Kapıdan pazarlamalar

  • Kapıdan kapıya pazarlama yapan kuruluşlardan satın alınan ürünlerin "7 gün deneme ve kıyaslama süresi" vardır. Eğer alıcı, bu süre içinde ürünü satın almaktan vazgeçerse, noter aracılığıyla, satıcıya bir ihtarname göndermesi gerekir. Satıcı aldığı peşinatı ve imzalattığı senetleri iade etmek zorundadır.
  • 7 gün içerisinde firmaya ihtarname çekmeyen alıcı ürünü kabul etmiş sayılır. Bu nedenle sözleşme üzerindeki tarihe çok dikkat edilmeli, geçmiş tarihli sözleşmeler imzalanmamalıdır.

Tüketici kredileri

  • Banka ya da finans kuruluşlarından alınan tüketici kredisi için mutlaka sözleşmenin bir kopyası alınmalıdır. Bu sözleşmede yer alan şartlar, hiçbir şekilde müşteri aleyhine hiç bir şekilde değiştirilemez. Örneğin, sözleşmede yer almadığı müddetçe faiz oranları herhangi bir bahane ile kesinlikle artırılamaz.
  • Alıcı borcun tamamını ya da bir kısmını önceden ödemek isterse, banka ya da finans kurumu gerekli faiz ve komisyon indirimini yapmak zorundadır.

Kampanyalı satış

  • Satıcı kampanya yöntemi ile sattığı malı zamanında teslim etmek zorundadır. Ayrıca, ek para talebinde bulunamadığı gibi taahhüt ettiği mal veya daha üst modeli dışında başka bir ürünü veremez.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
1 Aralık 2016       Mesaj #7
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Dilekçe Örnekleri


1.


Ad:  dilekçe.jpg
Gösterim: 3301
Boyut:  138.8 KB

2.


Ad:  tüketici-şikayet-dilekçe-örneği.jpg
Gösterim: 5378
Boyut:  38.8 KB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

1 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
14 Kasım 2009 / Daisy-BT Taslak Konular
14 Ocak 2017 / allp Soru-Cevap
1 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış