Arama

Empirizm (Deneycilik)

Güncelleme: 7 Mart 2020 Gösterim: 54.245 Cevap: 7
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Özellikle, deneysel bilimin onaltıncı yüzyıldan itibaren kazandığı önem ve kaydettiği başarıların bir sonucu olarak, F. Bacon, T. Hobbes, J. Locke, G. Berkeley ve D. Hume gibi İngiliz düşünürleri tarafından savunulan, tüm bilgilerin deneyime, duyu algısına dayandığı görüşü.

Sponsorlu Bağlantılar

Özellikle, deneysel bilimin onaltıncı yüzyıldan itibaren kazandığı önem ve kaydettiği başarıların bir sonucu olarak, F. Bacon, T. Hobbes, J. Locke, G. Berkeley ve D. Hume gibi İngiliz düşünürleri tarafından savunulan, tüm bilgilerin deneyime, duyu algısına dayandığı görüşü.


Akılcılığa, doğuştancılığa ve apriorizme karşıt bir görüş olan empirizm, hem bir teori ve hem de bir yöntem olarak karşımıza çıkar. Bir teori olarak empirizm, bilginin kaynağının deneyim olduğunu öne sürerken, yöntem olarak empirizm, bilgiye ulaşmak istiyorsak eğer, deneyimi kullanmanın, deneysel araştırmanın önemini vurgular, deneyim yoluyla veri toplayarak, verileri değerlendirmenin, gözlemden başlayan tümevarımsal akılyürütmenin gerekliliğine işaret eder.


Buna göre, bir teori olarak empirizm, bilginin kaynağı probleminde, bilginin olanaklı tek kaynağının deneyim olduğunu, deneyimden bağımsız bir bilginin söz konusu olamayacağını savunan akıma karşılık gelir. Bu çerçeve içinde, insan zihninin, doğuşta üzerine kendi işaretlerini yazdığı boş bir levha olduğunu, zihin üzerine yapılan işaretlerin başlangıçta birer izlenimden başka hiçbir şey olmadığını, bu izlenimlerden daha sonra bellekte birtakım tasarımların türetildiğini ve türetilen bu tasarımların çeşitli şekillerde birleştirilmeleri ve işlenmelerinin kompleks düşüncelere götürdüğünü, kısacası zihinde daha önce duyularda bulunmamış olan hiçbir şey bulunmadığını savunan görüş olarak empirizm, bilginin ya da en azından varolanlara ilişkin bilginin veya salt kavramlar arasındaki mantıksal ilişkilerle ilgili bilgi dışında kalan bilgilerin a priori olamayacağını, tümel ve zorunlu doğruların, yalnız geçmiş ve şimdi için değil, fakat gelecek için de geçerli olan tümel bir bilginin söz konusu olmadığını, bilginin doğuştan getirilmediğini, doğruluğun ölçütünün apaçıklık olamayacağını ve tüm bilgiler için zorunlu olan birtakım önkabuller bulunmadığını kabul eder.


Empirizm, yine idelerin, kavramların ya da tümellerin kaynağı konusunda, onların temelde ve öncelikle deneyimden türetildiğini savunan görüşü dile getirir. Bir kavramın geçerli bir kavram olarak görülmek durumundaysa eğer, deneysel kökenini açığa vurmak durumunda olduğunu öne süren empirizm, tümellerin ya da kavramların anlamlarıyla ilgili olarak, onların anlamlarının deney içeriğine yapılan gönderimlerden oluştuğunu öne sürer.


Empirizm, bilginin sınırları konusunda, insana algıda başka hiçbir şeyin değil de, yalnızca izlenimlerinin ve kendi duyu deneylerinin verildiğini, insanın bilgide kendi içkin küresini aşarak, nesnelerin bizzat kendilerine ulaşamayacağını, ikincil niteliklerin ötesine geçerek, nesnelerin birincil niteliklerine erişemeyeceğini savunur. Empirizm, bu çerçeve içinde, insanın kendi zihin küresinin dışındakileri bilebilse de, bu bilginin daima kesinlikten yoksun olacağını iddia eder. Empirizm, nihayet yöntem bakımından, analiz ya da salt düşünmeyi bir kenara bırakarak, doğrudan gözlem ya da dolaysız deneyime dayanır; diskürsif, tümdengelimsel, spekülatif, transendental ya da diyalektik işlem ya da yöntemlerin yerine, deneyim yöntemini ya da sistemli tümevarımı kullanan yaklaşımı benimser.


Empirizm söz konusu bilgi ve yöntem anlayışı dışında, bir anlam teorisiyle belli bir varlık ve bilim görüşünü içerir. Empirizmin anlam teorisine göre, sözcükler, örneğin töz sözcüğü, bu sözcüklerin kullanıcıları tarafından tecrübe ettikleri ya da algıladıkları şeylere (örneğin, tahta parçalarına) bağlandığı zaman anlaşılabilir. Öte yandan empirizme göre, dünya aralarında yalnızca rastlantısal bağ bulunan zorunlulukların değil, düzenliliklerin bir arada tuttuğu, fakat aşkın bir nedenle ilişkileri bulunmayan nesnelerden ve durumlardan meydana gelen bir bütündür. Yine empirizme göre, bilim, salt olgular arasındaki bağıntıları inceleyip, gözlemlenmiş düzenliliklere dayanarak öndeyide bulunur.


Empirizm, bu genel felsefi ya da epistemolojik anlamına ek olarak, özel bilimlerde biraz daha farklı bir anlam taşır. Örneğin, sosyolojide empirizm, test edilmemiş teorik spekülasyondan sakınan, teori yerine niceliksel ve deneysel verilere önem veren yaklaşımı ifade eder. Bununla birlikte, bu anlayış, bir yandan teorinin önemini küçümsediği, öte yandan sağlam ve güvenilir veriler toplamanın içerdiği teknik ve kuramsal güçlükleri göz ardı ettiği için eleştirilmiştir.


Öte yandan, empirizmin ahlak alanındaki yansımasının önce ahlak duyusu öğretisi, sonra da yararcılık olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir deyişle, empirik bilgi görüşlerine uyan bir ahlak öğretisi geliştirme çabası içine giren empiristler, ahlaki idelerin içsel deneyimden türetildiğini öne sürmüşlerdir. Örneğin, Hume'a göre, bir eylemin yanlışlığını gözlemlemek yerine, hissederiz. Bu bakış açısı, onsekizinci yüzyıl empirizminde, insan varlığının tek ödevinin kendisi ve eyleminden etkilenecek herkes için olabildiğince çok mutluluk üretmek olduğunu savunan yararcılıkla birleştirilmiştir. Çünkü ahlaki ilkelerin, akılcıların savundukları gibi, apaçık olmadıklarına inandıkları için, ahlakın mutluluk üretme gücüyle haklı kılındığını öne sürmek, empiristler için doğal bir durumdur.
Blue BooL - avatarı
Blue BooL
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #2
Blue BooL - avatarı
Ziyaretçi
DENEYCİLİK

Sponsorlu Bağlantılar

Ing. empiricism;

Fr. empirisme,

Alm. empirirmus,

es. t. ibtibıîriyye, tedrîblyye

Eski Yunanca'da "deney", "deneyim", "duyu verisi" gibi anlamlar taşıyan empeiria'dan türetilmiş felsefe terimi. Felsefedeki en genel anlamıyla tüm bilginin kaynağının deneyim olduğunu söyleyen bilgikuramı; insan bilgisinin tek kaynağının deney olduğunu öne süren bilgi öğretisi.

Deneycilerin deneyimden anladığı genellikle duyu organları aracılığıyla gerçekleştirilen deneyimdir. Gizemci deneyim, estetik deneyim vb. deneycinin başvurmayı tercih etmeyeceği bilgi edinme yollandır. Deneyci düşüncenin en belirgin özelliği deneyime önsel (a prion) bilgiyi yadsımasıdır. Deneyci görüş insan zihninin deneyimden yararlanmadan sahip olduğu düşünülen kavramların varlığını reddeder. Deneyciliğin savunucularına göre deneyimden bağımsız gibi görünen her kavram deneyimle edinilen başka kavramlara indirgenebilir. Felsefe tarihi boyunca bütün zorunlu doğruların önsel yani a priori olduğu kabııl edilegelmiştir. A priori önermelerin varlığından hoşlanmayan deneycilere göre ter zorunlu doğru aslında tanımı gereği doğrudur, yani uzlaşıma bağlıdır. Bir başka deyişle her zorunlu doğru analitiktir. Bunun sonucu olarak a priori önermelerin hepsi analitik olacağından -diğer yandan usçu fılozoflara göre sentetik a pırorz önermeler de vardır- a priori önermeler arak deneyci görüşlere ters düşmez. Böylelikle, deneyciler deneyimden bağımsız gibi görünen matematik, mantık gibi bilimlerin doğru önermelerinin dünya hakkında bilgi vermeyen önermeler olduğunu savunmuşlardır. Felsefe tarihine bakıldığında, bilgiyi deneyimle edinilen bilgiye indirgemeye eğilimli birçok fılozoftan (sözgelimi ilkin Francis Bacon ‘ söz açılabilir, ancak deneyciliği dizgeli bir şekilde ortaya koyan düşünür John Locke 'tur. Locke en başta Descartes 'ın "doğuştan gelen düşünceler" (Lat. ideae innatru) görüşüne karşı çıkmış ve zihnin herhangi bir deneyime girmeden önce boş bir kâğıt gibi olduğunu (tabula rasa) ve deneyimle doldurulduğunu ileri sürmüştür. Locke'tan sonra G eorge Berkeley ve David Hume da deneyci bilgi- kuramını savunmuşlardır. XIX'. yüzyılda John Stuart Mill, kendinden önceki deneycilerin cesaret edemediği bir şekilde matematiksel ve hatta mantıksal bilginin - bile tümevarımla ve deneyimle elde edilen bilgi türleri olduğunu öne sürmüştür. Deneyci görüşler Viyana Çevresi felsefecilerince de çok tutulmuş ve benimsenmiştir. Ancak 195U7erden sonra W. V. Quine 'ın "Two Dogmas of Empiricism" ("Deneyciliğin İki Dogması", 1951) başlıklı yazısında deneyciliğin önkabullerine getirdiği eleştiri ve Noam Chomsky 'nin Arjıeets of the Theary of Syırtrıx (Sözdizimi Kuramının Çeşidi Yönleri, 1965) adli kitabında dil bilgisinin a priori temellerini ortaya koyması ile deneycilik çok kan kaybetmiştir.

Felsefe tarihi boyunca deneyciliğe yapılmış olan eleştiriler temelde iki koldan ilerler. Ilk eleştiri a priori bilginin varlığını öne sürer. "Mantık ve matematik bilgisinin deneyle onanmaya ihtiyacı yoktur" itirazı deneyciler için üstesinden gelmeyi tam olarak hiç beceremedikleri bir zorluğu dile getirir. XX. yüzyılda mantıkçı deneyciliğin bu itiraza verdiği yanıt -Hume 'un yanıtının aynısıdır- mantık ve matematik önermelerinin analitik önermeler olduğu ve bu yüzden de dünya hakkında zaten bilgi vermedikleri biçiminde özetlenebilir. Bu görüş, Quine 'ın "Deneyciliğin İki Dogması" adli makalesinde analitik ve sentetik önermeler ayrımına yapağı itirazla oldukça yıpranmışlar.

Deneyciliğe yapılan ikinci eleştiri ise deneyciliğe içerden saldırır. Deneycilik, bu ikinci eleştiriye göre, bilgisinin deneyimden geldiğini iddia ettiği, örneğin "ideal koşullarda tüm cisimler aynı hızla düşer" türü bilimsel önermelerde bile bazı deneyim dışı ilkelere ve kurallara başvurduğumuzu gözden kaçırmaktadır. Öncelikle "ideal koşullar" denilen koşulların bilgisinin ne tür bir deneyimle elde edildiği belli değildir. İkincisi, deneyimlenen sonlu örnekten bütün cisimler için bir sonuç çıkarmak tümevarım ilkesine başvurmadan mümkün değildir. Tümevarım ilkesinin deneyimle temellendirilebileceği de savunulamaz, çünkü bu "tümevarım her zaman işe yarar" gibi bir öncül gerektirir ve tümevarımın hep işe yaradığım söyleyebilmek için yine tümevarım yapmak gerekir. İnsan bilgisinin tek kaynağının duyular yoluyla gerçekleştirilen deneyimler olduğunu öne süren deneycilik, Felsefenin en temel sorularından "Bilginin kaynağı ya da kökeni nedir?" sorusu bağlamında verilen yanıtlara bağlı olarak felsefe tarihinde usçuluk ile uzantıları doğuştancılık ve önselciliğe karşıt bir konumda yol almıştır.

Deneycilik anlayışının izleri felsefe tarihinde geriye doğru sürüldüğünde "Stoacılik" ile "Epikurosçuluk"a dek uzandığı görülmekle birlikte, bu anlayış en yetkin biçimiyle başını Locke, Berkeley ve Hume 'un çektiği "İngiliz Deneyciliği"nde temellendirilmiştir. Bunun yanında David Hardey ve Joseph Priestley tarafından ortaya atılan "Çağrışımcı Deneycilik" deneyciliğin bir sonraki aşamasına karşılık gelirken, Viyana Çevresi düşünürlerince geliştirilen "Mantıkçı Olguculuk" ya da "Mantıkçı Deneycilik" deneyciliğin en son biçimini almış modern uzantısıdır.

Felsefe Sözlüğü Bilim ve Sanat Yayınları

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ocak 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bilginin tek kaynağının deney olduğunu ileri süren öğreti... Bu öğreti bilginin sadece duyumlardan geldiğini ve deney dışında hiçbir yoldan bilgi edinilemeyeceğini savunur. Bilginin duyumlara dayandığı savı, ustan ve doğuştan bilgi olmadığı anlamını içerir. Ampirizm, duyumdan ayrı bilgi prensipleri olarak aksiyomların, akli prensiplerin, doğuştan fikirlerin ve kategorilerin varlığını inkar eder. Dolayısıyla bütün bilgimizin dayandığı esasların duyulabilir tecrübenin eseri ve mahsulü olduğunu ileri sürer. Önsel (apriori) olan hiçbir şeyi kabul etmez.

Ampirizm, insanın doğuştan bir takım bilgi esasları olduğunu iddia eden idealizm ve rasyonalizmin karşısındadır. Ampirizme göre akıl, mantıki bir role sahiptir, yani olaylardan değil, müşahedelerden elde edilen önermeleri, tutarlı bir sistem halinde tanzim etmek rolüne sahiptir.

Ampirizm, şu önemli yanılgıları taşır: diyalektikten yoksun olduğu için tek yanlıdır, bilgi sürecinde deneyin rolünü metafizik bir tutumla saltıklaştırır. İkinci olarak ve bundan ötürü bilgi sürecinde düşüncenin rolünü küçümser. Üçüncü olarak ve bundan ötürü bilgi sürecinde düşüncenin göreli bağımsızlığını yadsır. Dördüncü olarak ve bunlardan ötürü de öznel öğrenme sürecini etkin bir süreç olarak değil, edilgin bir süreç olarak görür.

Ampirist John Locke doğuştan, önsel, bir bilgi olmadığını tanıtlamak için “boş levha ( tabula rasa) deyimini kullanmıştır. Locke göre insan beyni, doğduğu anda, boş bir levha gibidir. Bu levha, yaşandıkça, duyular yoluyla elde edilen algılarla dolacaktır. Bu yüzdendir ki yeni doğan çocuk hiçbir şey bilmez ve aptalların levhaları ömür boyu boş kalır. Çünkü doğuştan bilgi yoktur. Bilgi, ancak duyularla elde edilebilir. Kendisine sözü edilmeyen bir şeyi kendiliğinden bilen bir tek kişi gösterilemez. Anadan doğma körde renk bilgisi yoktur, çünkü rengi algılayamamaktadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Şubat 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Deneycilik, ampirizm veya empirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha (tabula rasa) gibidir.

Deneycilik akılcılığın karşıtıdır.Akılcılığa karşıt olarak deneycilik, duyum ve deneyimle temellenen bilgileri bilgi olarak kabul etmektedir yalnızca.İnsan bilgisinin tek kaynağı deneyim ya da duyumdur buna göre.Bilginin kaynağında akılı gören rasyonalizm geleneğine karşıt olarak deneycilik her tür bilginin sonradan deneyimle, duyumlarla elde edildiğini ileri süren bir felsefi temele sahiptir.


İlk Çağ felsefesinde deneycilik

İlk Çağ felsefesinde temel felsefi problemler özelikle evrenin başlangıcı ve oluşumu, varlığın sebebi ve varoluşun anlamı, bilginin kaynağı ve anlamı gibi meselelerdir.Buna bağlı olarak deneycilik daha o zamanlardan bir epistemolojik tutum olarak belirir ve bilgiyi aklın yasalarına göre değil nesnelerin görünüşlerine göre belirleme yaklaşımı olarak şekillenir.Sofistlerde, Septiklerde, Stoacılarda belirli ölcülerde deneyciliğin izlerini bulmak mümkün olmakla birlikte, esas olarak iki önemli filozof bu gelenek içinde belirgin ir yere sahip olarak görünmektedir.Duyum, deneyim ve dolayısıyla empirik bilgiyi merkeze alan felsefi yaklaşımın izleri bu iki filozoftan itibaren belirginleşmektedir.

Demokritos

Atomculuk olarak bilinen ilk çağ felsefe akımının öncüsü Demokritos'tur.Maddeci doğabilimi anlayışının kökleri Demokrtitos'a dayanır, aynı zamanda nedensel/zorunlu evren anlayışı ve bu anlayış ekseninde temellenen felsefi/bilimsel düşüncede köklerini Demokritos'ta bulur.Her şeyin özü nedir sorusuna verdiği cevap "atom" olmuştur, bölünemeyen, nesnelerin son dayanak noktası, özü olarak atom.Her şey atomlar ve atomların hareketliliğinden ibarettir.Demoktritos bu fikirlerinin felsefi çerçevesini, sonradan giderek sistematikleşerek deneycilik olarak adlanırılan akıma uygun bir nitelikte ortaya koymuştur.Bu bakımdan birçok önemli felsefe tarihcisi Demokritos'u aynı zamanda deneycilik akımının öncü isimlerinden saymaktadır.

Epikuros

Demokritos gibi deneyci filozofların öncülerinden sayılan Epikuros (ya da Epikur), soyut felsefi söylemlerden uzak durmuş, mutluluk problemini ele alarak farklı bir ahlak felsefesi geliştirmeye yönelmiştir.Mutluluk, insanın doğayı ve evreni tanımasıyla mümkündür Epikuros'a göre.Hareketlerin yasalarını tespit edebilmek içinse bilgiye gerek olduğunu söyler.Bilgi ise duyu verilerinden gelir; yani duyu verilerinin birçok kez tekrarlaması sonucunda elde edilen genel tasavvurlar, Epikuros'a göre, bilgilerdir. Bu tasavvurlar ya da bilgiler nesnelerin kendileri değil onlardan gelen yansımalardır.Epikuros, duyu organlarının yanıltıcı olabileceğini ya da yansımaları farklı şekillerde algılayabileceğini de öne sürer.Böylece akıla da bir yer verilmiş olur bilgi sürecinde.Epikur için duyu organları ve akıl, bilginin ortaya konulduğu araçlardır bir anlamda.Duyu organlarınca edinilen duyum ve izlenimler akıl vasıtasıyla tasavvurlara dönüştürülürler ve böylece bilgi ortaya çıkar.Ayrıca Epikuros, haz ve acı duygulanımlarının da bilgiyi etkilediğini, bilginin doğruluk değerinin kişilerin haz ve acı duyumlarına bağlı olarak değişiklikler gösterdiğini öne sürer.

17. ve 18. yüzyılda deneycilik

İlk Çağ felsefesinde deneycilik, izlenimcilik ve duyumculuk akımlarının öncüsü sayılabilecek yaklaşımlar ortaya konulmakla birlikte, asıl olarak deneyciliğin sistematik bir felsefe olarak ortaya konulması Yeni Çağ olarak adlandırılan dönem ile birlikte meydana gelmiştir.Bu evrede deneycilik ilk çağ felsefesindeki duyumculuktan belirli ölcülerde ayrılarak sistematik bir yönelime girer.İngiliz deneyciliği olarak bilinen ünlü empirizm akımı yalnızca empirizmin en önemli akımı olmakla kalmaz, felsefe tarihi içinde de belirleyici bir öneme sahiptir, özellikle bilgi sorunsalı açısından kendi açmazlarıyla birlikte derinlikli çalışmalar ortaya koymuşlardır.Locke, Berkeley ve Hume ingiliz deneyciliğinin tartışmasız isimleridir ve kendilerinden sonraki felsefenin yönünü etkilemişlerdir.

John Locke

John Locke İngiliz felsefesinin ve deneycilik felsefe akımının yeni çağda yeniden doğmasını ve gelişmesini sağlayan filozoftur.Deneyciliğin kendi başına ve sistematik bir felsefe olarak ortaya çıkmasında Locke öncü isimdir.Locke'un etkisi özellikle 18. yüzyıl boyunca belirgindir.Hem insan düşüncesinin özgürlüğünü savunması hem de insan bilgis ve eylemliliğini deneye dayandırması bakımından Locke, aydınlanmacı felsefeyi de önemli ölcüde etkilemiş düşünürlerden biridir.Bilgi düzeyinde Locke'a göre, doğuştan gelen ya da deneyimden önce varolan herhangi bir bilgi ya da önsel ilke (apriori) sözkonusu değildir.Akisne bütün bilgiler, düşünce ve kavramlar deneyden ileri gelmektedir, çünkü zihinde herhangi bir duyumla bağlantılı olmayan hiçbir düşünce mevcut değildir.Daha önceden mevcut olduğu varsayılan kavram ve ilkeler ise, başka insanların kendi deneylerinden çıkarıp doğru ve geçerli saymış olmalarından ileri gelmektedir.John Locke İnsan Anlığı Üzerine Deneme adlı kitabında felsefesini açıklar.Genel anlamda insan unsurunu konu edinmekle birlikte, özel olarak bilgi sorunsalı üzerinde durmaktadır burada.İnsan zihninin dünyaya geldiğinde bir tabula rasa olduğunu teorik bir önerme olarak ileri sürer Locke.Böylece bilgi ve bilginin dayandırıldığı bütün kavramların deneyle kazanıldığı tezi öne sürülür.Zihnimiz, deney ve gözlemlerin sonucu ortaya çıkan izlenimlerle zaman içinde dolar.Locke deney alanını iki bölüme ayırır; dış algılar ((sensation) ve iç algılar(reflexion).Bütün bilgi ve düşünceler bu ikili deneyden gelmektedirler.

David Hume

David Hume, emprizmin sistematikleştirilmesinde ve kuramsal gücünü felsefi bir akım olarak doruk noktasına taşınmasında daha da belirgin bir isim olarak ortaya çıkar.17. yüzyılın doğa bilimi anlayışında geçerli olan nedensellik ilkesini Hume felsefi bir konumda yeniden değerlendirir; "her sonucun bir nedeni olduğu ve her etkinin bir sebebi bulunduğu" fikriyle öne sürülen bu düşünce, David Hume sonradan çagrışımcılıkİnsan Doğası Üzerine Bir Deneme kitabında Hume, tıpkı önceli Locke gibi, insan kavramlarının ve fikirlerinin kaynağının ne olduğu sorusuyla ilgilenir.Her iki filozofta empirist olmasına rağmen Hume, bazı noktalarda Locke'dan ayrılır.İç ve dış algı ayrımını reddeden Hume, bu iki alanı birleştirmeye yönelir, insanın bilgi alanının bu şekilde bölümlenemeyeceğini ileri sürer.Hume'un ortaya koyduğu ayrımlar daha başkadır; izlenimleri ve kavramları ayırır Hume.İzlenimler duyu organlarının algıladıklarından ileri gelir; kavramlar ya da düşünceler ise artık canlılığını yitirmiş olan izlenimlerin tasavvurlarından meydana gelir.Zihnin temel görevi, duyularla elde edilen verilerin üzerinde işlem yapmak, izlenimleri bilgiye dönüştürmektir.Bütün fikirlerin temeli bu izlenimlere dayanır çünkü.En soyut idealardan bir olan Tanrı ideası olarak bilinecek olan akımın öncüsü olarak tesciller.Öyleki aklın ve mantığı ilkeleri ve temel kategorileri bile, sonucta izlenimlere dayanır.Hume nedensellik ilkesinin böyle olduğu belirtir.Bu bakımdan empirizm Hume'da doruk noktasına ulaşmıştır. bile, insanların deneyimlerindeki izlenimleriden meydana gelmiştir.

Thomas Hobbes

Belirli anlamda materyalizmin de Yeni Çağ felsefesi içinde temsilcisi sayılan Hobbes, fiziksel gerçekliği her şeyden üstün tutmuş, her şeyin fizik maddenin hareketinden ileri geldiğini öne sürmüştür.Hobbes asıl olarak ününü siyaset felsefesindeki düşüncelerine borçludur.Bununla birlikte Hobbes'i sözkonusu dlönem içindeki deneycilik akımı içinde değerlendirmek yerinde olur.Hobbes'da deneyci felsefenin kuramsal ve yöntemsel ögelerini sahiplenir.Bilginin kaynağı olarak fiziksel gercekliğin deneyimini, yani duyu algılarının rolünü öncelikli olarak alır.Hobbes'da diğerleri gibi tüm bilginin temelinde duyuların, yani duyu deneyinin olduğunu öne sürer.Bununla birlikte Hobbes empirik filozoflarda görülmeyecek şekilde matematikle, özellikle geometri ile ilgilenmiştir.

George Berkeley

Berkeley, empirist felsefe akımının önemli isimlerinden olup geliştirdiği felsefi yaklaşımla materyalist yönelimli empirisitlerden farklı olarak tamamen idealaist yönelimli bir yaklaşım geliştirdi.Öyleki, Berkeley sonuç olarak maddi varlığın gerçekte varolmadığı sonucunu öne sürdü.John Locke'u, maddenin kendi başına varolduğunu düşündüğü, bu anlamdada eski soyut felsefelere inandığı gerekçesiyle eleştirdi.Berkeley bu anlamda idealizmin en ünlü temsilcilerinden sayılır; ancak aynı zamanda empirist felsefe içinde de yer almaktadır.İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine İnceleme adlı kitabında temel felsefi kavramlarını geliştirir.Berkeley'e göre, nesnelerin özü, algılanmış olmalarından ibarettir.Buna göre nesneler düşünceden başka bir şey değildirler.Algılar saf düşüncelerdir ve kendisiyle ilgili edindiğimiz düşünceler dışında madde diye bir şey yoktur.Her şeyin dayanak noktası duyumsal kesinliktir, bilginin değeri duyumsal kesinliğe dayanmasıyla anlam bulur.

Francis Bacon

Bilimsel düşüncenin Yeni Çağdaki öncüsü sayılan Francis Bacon, aynı zamanda belirli bir şekilde deneyci felsefeninde öncü isimleri arasında yer alır.Locke ile sistematikleşip Hume ile doruğuna ulaşan Mill ve Bertrand Russell ile devam eden ingiliz empirizminin bir anlamda kurucu Bacon'dır.Bacon'ın bilimsel yöntem olarak öne sürdüğü tümevarımsal yöntemi, gözlem ve olguların toplanması, bunlar üzerinden sonuclara gidilmesi yaklaşımını içerdiğinden, empirik felsefenin temel yöntemsel yaklaşımına denk düşer.Bacon'a göre bilim nedenlerin keşfedilmesi uğraşıdır.Nesnelerin biçimsel nedensellikleri onların fiziksel niteliklerinden ileri gelir ve tümevarımsal yöntem bu nedenselliklerin ortaya konulup bilgiye ulaşılmasının yöntemidir.

John Stuart Mill

John Stuart Mill asıl olarak1 yararcılık olarak adlandırılan bir düşünür olarak ün yapmış olan ingiliz filozofudur.Mantıkta tümevarımsal yaklaşın geliştirilmesine önemli katkılar sağlamıştır.Deneyci filozların çizgisinde devam ederek, özellikle Berkeley'le bağlantılı önermeler geliştirmiştir.Mill, Berkely'den dış dünyanın/maddenin gerçekliği konusunda ayrılır, ona göre duyumların dayanak noktası, maddi gerçekliktir.

Condillac

Fransız filozof Condillac, empirik felsefenin özellikle duyumculuk yönünde geliştirilmesini sağlamış ve bu yönde temellendirmiştir.Bilgi teorisi konusunda kapsamlı yapıtlar üretmiş olan Condillac, aydınlanma çağında özellikle İdeolog olarak adlandırılan düşünürleri etkilemiş ve günmüze kadar gelen biir çok tartışmanın teorik temellerini atmıştır.Condillac için felsefe kısaca duyumların bilgisi üzerine düşünmek olarak tanımlanır ki, bu aynı zamanda her tür bilginin temelinde duyumlar olduğu tezinin öne sürülmesidir.

Çağrışımcı deneycilik

Kurucuları David Hardey ve Joseph Priestley olan deneyci akım.

Duyumculuk, Pozitivizm, Pragmatizm ve Deneycilik ilişkileri/ayrımları

Empirist felsefe, ince nüanslar ve kavram ayrımları üzerinden, ya da öncelikli ilkelerin neler olduğu ve yöntemsel yaklaşım noktasındaki ayrımlardan hareketle farklı kollara ayrılır ve kuramsal konumlanışları itibariyle birbirlerinden farklılaşırlar.Belirli bir noktada bu farklılıklar farklı felsefe eğilimleri olarak belirlemelerini getirir.Bunun yanında, hepsinin öncelikli ilkesel kavramı farklı olmakla ve farklı bir felsefi konuma yönelmeleri sözkonusu olmakla birlikte, rasyonalist geleneğe karşıt olarak, deneye, gözleme, pratik olana, yaşama öncelik verdiğini iddia eden bir epistemolojik temele dayanırlar.Duyumculuk duyu verilerinin bilginin temeli olduğunu, pozitivizm gözlem ve deneyin doğrulanabilirliğin tek kaynağı olduğunu, pragmatizm somut yaşamın ve pratiğin her şeyin ölçüsü olduğunu öne sürdüğünde deneycilik felsefesinin epistemolojik konumundan kalkış yapmaktadırlar.

Viyana Çevresi

Mantıksal empirizm ya da mantıkçı olguculuk olarak bilinen bir felsefi konuma sahip olan Viyana Çevresi, belirli şekillerde deneycilik felsefesinin teorik öncüllerini sürdürür.Özellikle pozitivist anlamda deneyciliği değerlendirmişlerdir.Mantıksal empiristlerde "anlan" kavramı önemli bir yer tutar.Anlamlı önermeler doğrulanabilir, yani gözlem ve deney ile açık seçik bulgulanabilir olan cümlelerdir bulgularDoğrulanabilirlik ilkesini öne sürmüşler ve bunun temeline de deney ve gözlemi koymuşlardır.Bu gruba göre gözlemle doğrulanamayan her şey metafiziktir ve metafizik olan her şey de anlamsızdır.

Bertrand Russel

Bertrand Russell, matematiksel mantık alanındaki çalışmalarını felsefe alanına genişleterek bir mantıksal atomculuk öğretisini geliştirmiştir.İngiliz filozofu olarak Russell epistemolojik olarak empirizmi benimser ve deneysel bilgimizin temel olduğunu, bunların betimsel ve tanışıklık yoluyla elde edilmelerine bağlı olarak iki türe ayrıldığını öne sürer. Russell, analitik felsefeyle ve mantıksal empiristlerle ya da mantıksal olgucularla bazı bakımlardan benzer teorik konumlara sahiptir.

Empirizm eleştirileri

Duyuları ve duyumları bilgi problemi açısından yeniden önemli kılmasıyla etkili olan deneycilik felsefesi, duyum ve deneye aşırı ve buna bağlı olarak da yanlış bir yer vermekle eleştirilir.Özellikle aklı tamamen geri plana itmesi ve hatta tamamen önemsiz kılması, deneyciliğe yönelik yoğun eleştirilerin gortaya çıkmasına yol açar.Zihnin boş bir levha olduğu önermesi, sonradan daha çok yanlışlanabilir bir önerme olarak belirmiştir; zihnin, duyumların etkisiyle hareket eden bir makine/araç olmadığı, ya da nesnelliği yansıtmaktan ibaret edilgen bir konum olmadığı psikanaliz, antropoloji gibi bilim alanlarından gelen katkılarla da eleştirilebilir olmuştur.Dil-zihin-gerçeklik ilişkisinde empirik önermelerin geçerli olmadığı, bağımsız bir deney ve gözlem alanı bulunmadığı, her tür gözlem ve deneyin, izlenimlerin belirli bakış açılarına göre üretildiği ileri sürülmüştür.Empirizm eleştirilerinin doruk noktası W. V. Quine´in Deneyciliğin İki Dogması adlı kitabıdır.Quine, burada deneyciiliğin temel önkabullerine yönelik eleştirilerini yöneltir.Bir yandan, analitik önermeler ile sentetik önermeler arasında yapılan katı ayrım eleştirilir ve apiriori bilgilerin olduğu öne sürülür.İkinci olaraksa, deneyciliğin öne sürdüğü deneyimin koşullarına yönelik bilginin nereden geldiğine ilişkin eleştiri dile getirilir.Ayrıca gözlem sonuclarının sentezlenmesini sağlayan tümevarım ilkesinin deneyimle nasıl temellendirileceği sorusu da deneyci felsefecilere yöneltilir.

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Tiglon - avatarı
Tiglon
Ziyaretçi
28 Eylül 2007       Mesaj #5
Tiglon - avatarı
Ziyaretçi
Doğru ve genel geçer bilginin duyumlar yoluyla oluşan deneylerle kazanılabileceğini öne süren felsefe görüşüdür. Empirist anlayışa göre insan zihninde doğuştan getirilen hiçbir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

Empirist görüş, 17. ve 18. yüzyıllarda sistemli bir düşünce olarak felsefe tarihinde yerini almıştır. Empirizmi geliştirerek sistemli bir felsefe görüşü haline getiren önemli düşünürler John Locke, Davit Hume, Condillac, Herbert Spencer'dir.

JOHN LOCKE (1632-1704)

İnsan zihninde bulunan bütün düşüncelerin kaynağı deneydir. Yaşam içinde gözlemler ve deneylerle kazanılan bilgiler zihni doldurur. Locke'a göre deney iki aşamada gerçekleşir.

Dış Deney (Duyumlama)

Duyu organları yoluyla edinilen izlenimler.

İç Deney (Düşünme)

Duyu verilerinin işlenerek yargılar biçiminde bilgiye dönüşmesi.

DAVİD HUME (1711-1776)

İnsan zihninde önce duyumlama yoluyla oluşan "izlenimler" vardır. İzlenimlerden de düşünceler oluşur. İzlenimler, duyumlarla oluştuğu için canlı ve dinamik tasarımlardır. Düşünceler ise izlenimlere dayanır. İzlenimler, severken, nefret ederken algılanan canlı duyumlardır. Düşünceler ise bu canlı duyumların canlılığını kaybetmiş kopyalarıdır.

D.Hume nedensellik ilkesini kabul etmez. Ona göre doğadaki hiçbir olayda nedensellik ilişkisi yoktur. Olaylar kendi başına oluşur. Hiçbir şeyin başka bir şeyle ilişkisi olamaz. Biz, olayları ardarda gördüğümüz için onlar arasında nedensellik olduğunu, birinin neden, diğerinin ise sonuç, olduğunu belirtmekteyiz.

D.Hume'un bu yorumu "nedensellik ilkesi" üzerine bir kuşkunun doğmasına yol açmıştır. Eleştirici felsefenin kurucusu olan Alman düşünürü İmmanuel Kant, D.Hume'un bu görüşünden etkilenerek "Hume, beni dogmatik uykumdan uyandırdı" demiştir.

E. CONDİLLAC (1715-1780)

Empirist anlayışı duyumculuğa (sensualizm) indirgemiştir. Locke'un bilgi anlayışındaki dış deneyi bilgilerin tek ve mutlak kaynağı yapmıştır. Yani bütün insan düşüncesini duyumla temellendirmiştir. (Görüşlerini mermer bir heykel örneği ile açıklamıştır.)

HERBERT SPENCER (1820-1903)

Deneyci anlayışı evrimcilikle birleştirmiştir. Spencer'e göre insan, tüm yaşamı boyunca yaptığı deneylerle kazandığı deneyimleri, kalıtım yoluyla kazandıklarıyla birleştirerek gelecek nesillere aktarır. Spencer, empirizmi, türlerin yapmış olduğu deneyler toplamı olarak yorumlamıştır.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
11 Haziran 2011       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Deneycilik

Aksiyomların ya da doğuştan fikirlerin varlığını yadsıyarak bilginin yalnızca deney yoluyla sağlandığını ileri süren felsefî öğretilerin genel adı, ampirizm.

Deneycilik, insanda deneyden önce gelen ya da doğuştan getirilmiş olan ilkelerin varlığını benimseyen usçuluğun karşıtıdır. Deneycilik dış dünyayı tüm bilgilerimizin kaynağı olarak gösterdiği için, yani bilgi edinmede nesneye ağırlık verdiği için gerçekçi bir anlayıştır. Deneyciliği gerçekçi düşünce ve ülkücü düşünce ayrımı içinde kavramak doğru olur.

Gerçekçi düşünce ve ülkücü düşünce felsefe tarihi boyunca zaman zaman birbirine yaklaşmış olsa da genellikle çatışkılı iki kutup oluşturmuştur. Deneycilik, gerçekçi düşüncenin bilgi edinmede genel eğilimi olarak belirirken usçuluk, ülkücülüğün temel bilgi anlayışını kurar. Bu anlamda deneyciliğin usçularca katı biçimde eleştirildiği çok olur. Bu eleştirilerden birini "Deneycilik bilginin yoksanmasından başka bir şey değildir" diyerek Kantçı filozof Hamelin yapar.

Felsefe tarihinin ilk deneycileri belki de evrenle ilgili açıklamalarını duyu verilerine dayandırmış olan İyonya filozoflarıdır. İlk köklü deneyci bakış Aristoteles'te belirir. Öğretmeni Platon'un görüşlerine tam karşıt görüşler ortaya koymuş olan Aristoteles için dış dünya bilimsel bilginin başlıca ya da tek kaynağıdır. Bilgi sorunlarından çok ahlâk sorunlarıyla uğraşmış olan Epikurosçular da bilginin tek kaynağı olarak deney dünyasını gösteriyorlardı. Doğuştan fikirlerin savunucusu Descartes, edinilmiş fikirler kavrayışını getirmekle usçuluğunu belli bir deneyci eğilimle dengelemek gereğini duymuştu.

Yeniçağ'da daha çok usçu anlayış içinde gelişmiş olan Fransız felsefesine karşılık İngiliz felsefesi her zaman deneyci bir yönde ilerlemiştir. Deneyci anlayışın kurucusu ve başlıca kişisi olan İngiliz filozofu John Locke, fikirlerimizin kaynağı olarak deneyi, hem iç, hem dış deneyi belirler. Francis Bacon'un görüşlerine büyük ölçüde bağlı olan Locke, doğuştan fikirlerin varlığını yadsırken şu savı ortaya koymuştur. Doğuştan fikirler olsaydı, bunlar çocuklarda, cahillerde, vahşilerde de ortaya çıkacaktı. Locke'a göre zihin başlangıçta bir "tabula rasa"dır, yani üstünde hiçbir yazı bulunmayan bir düzlemdir; bu düzlem, yaşam deneyleri içinde dolmaya, işlenmeye başlayacaktır. Gerçekçi bakışın en eski formülü olan "Nihil est in İntellectu quod non prius fuerit in sensu" yani zihinde hiçbir şey yoktur ki daha önce duyularda bulunmasın formülü Lockeçu anlayışa tıpatıp uyar. Böylece Locke'da duyu deneyi düşünce deneyini kesinlikle önlemektedir. Locke'un baş eleştiricisi Leibniz, Decsartes'tan daha ılımlı bir tutum alarak, deneyciliğin doğuştan ilkeleri açık ve anlaşılır kılacağını savunmuştur. Locke'tan sonra Hume da deneyci bir anlayış içinde felsefesini geliştirirken fikirleri duyu izlenimlerinin kopyaları olarak belirlemiş, fikirleri çağrışımlarla birbirine bağlayarak deneyciliği çağrışımcılığa götürmüştür.

Stuart Mill ve Herbert Spencer de deneyciliği çağrışımcı anlayış içinde geliştirmişlerdir. Bazı felsefeciler, deneyciliği bir öğretiden çok, bir yöntem sayma eğilimindedirler. İster öğreti, ister yöntem diye değerlendirilsin, deneycilik düşüncede somuta, olumluya, bilimsele yönelişin anlatımıdır.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2013       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bilgilerin sonradan yani deney yoluyla kazanıldığını savunan akımdır. Empirist filozoşara göre bilgilerimiz doğuştan aklımızda bulunmaz. Yaşam içerisinde bu bilgilere ulaşırız.
John Locke (1632 – 1704)


John Locke insan zihnini doğuştan boş bir levhaya (Tabula Rasa) benzetir. İnsan yaşadığı deneyimler sayesinde bilgi edinir. Aklımızda bulunan bütün bilgiler bu deneyimlerin sonucunda elde edilmiştir. John Locke da tüm empirik filozoşar gibi doğuştan bilgi düşüncesine karşı çıkar.

Locke’a göre iki tür deneyden söz edilebilir. Bunlar,

Dış deney: Nesnelerin soğukluk, sıcaklık, yumuşaklık gibi duyu yoluyla edinilen niteliklerini dış deneyle elde ederiz.

İç deney: Dış deneyden gelen malzeme ruhumuzda işlenirken bu etkinliği duymak ve yaşamakta meydana gelir.

Locke’a göre, fikirler de iki çeşittir. Bunlar,

Basit fikirler : Duyumlar ve ruhsal olaylar ilişkin fikirlerdir. Zihin pasiftir, sıcak, soğuk, haz, güç vb. gibi

Birleşik fikirler : Basit fikirlerin birleşmesiyle oluşur. Zihin tarafından üretilirler. Zihin aktiftir; canlılar, insanlık, kötülük vb.

David Hume (1711 – 1776)


“İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme” adlı eserinde doğa ve fikir yasalarının sadece insan alışkanlıklarından ibaret olduğunu anlatmaya çalışır.

Hume’a göre algılar iki şekilde ortaya çıkar. Bunlar:

İzlenimler
Fikirler
İzlenimler, duyum ve duygulanımlardır. Sevgi, nefret, arzu ve istek de izlenim olarak kabul edilir. Fikirler ise bu izlenimlerin canlılığını yitirmiş halidir.

Tüm bilgilerimiz, özellikle bilimsel bilgilerimiz nedensellik ilkesine dayandığından, evrendeki her oluşumun bir sebebi vardır. Aynı şartlar altında aynı sebebler aynı sonuçları doğurur.

Hume’a göre nedensellik ilkesi ile, dış dünyadaki izlenimlerle algılanamaz. Nedensellik, alışkanlıktan başka bir şey değildir. Sebeb ve sonuç arasındaki ilişki açıklanamaz, ancak düşünülebilir.

David Hume da insanın ancak izlenimler yoluyla bilgi edinebileceğini savunur. Hume’a göre izlenimler bize bilgi veren yegane araçtır.



Bir başka empirist filozof olan Berkeley için de doğru bilgiye ulaşmak mümkündür. Bilgiler doğuştan değil sonradan kazanılır. Bu bilgilerin kaynağı da dış dünyaya dair somut algılarımızdır. Dolayısıyla Berkeley’e göre biz sadece algıladığımız şeyleri bilebiliriz. Ona göre; “Var olmak, algılanmış olmaktır.”

Kritisizm (Eleştirel Felsefe)
Bilgilerimizin kaynağını yalnızca akıl ya da yalnızca deneyim olarak gören anlayışların eleştirisini yapan akımdır.

Immanuel Kant (1724 – 1801)


Kant’a göre “Her bilgi deneyle başlar, ancak deneyden çıkmaz.” Ona göre geçerli bir bilginin ortaya konması, özneden gelen öğelerle nesneden gelen öğelerin varlığını gerektirir.

Kant’a göre, bilginin meydana gelmesi için hem deney hem de akıl gerektirir. Zihin formlarının içi boştur; duyu verileri bunların içini doldurur. Böylece, zihin formları sayesinde duyu verileri düzene sokulur. Kant bu görüşünü “Görüsüz (deneysiz) kavramlar boş, kavramsız (aklın kalı pları olmaksızın) görüler kördür.” diyerek dile getirir.

Kant, bilme sürecinde aklın ve deneyin katkılarını ortaya koyabilmek için aklı “mahkemeye çıkarır.” Amacı, aklın sınırlarını, neleri bileceğini ve bilemeyeceğini belirlemektir. Ancak burada sorgulayan da sorgulayan da sorgulanan da akıldır. Yani akıl kendi belirlemektir. Ancak burada sorgulayan da sorgulanan da akıldır. Yani akıl kendi kendini eleştirmektedir.

Immanuel Kant bilgilerimizin kaynağını yalnızca akılda gören rasyonalistleri eleştirmiş, dış dünyanın bilgi edinmek için gerekli olduğunu savunmuştur.

Diğer yandan doğru bilginin biricik kaynağı olarak deneyimi gösteren, zihni boş bir levha gibi gören empirizmi de eleştirmiştir. Kant’a göre duyumlarımız yoluyla dış dünyadan birtakım algılar elde ederiz. Daha sonra bu algılar zihnimizdeki kategoriler sayesinde bilgi haline gelir. Kısaca; doğru bilgiye ulaşmak mümkündür ama bunun için zihin ve deney ikisi birlikte gereklidir.
Pcderen - avatarı
Pcderen
Kayıtlı Üye
7 Mart 2020       Mesaj #8
Pcderen - avatarı
Kayıtlı Üye
Empirizm felsefede tüm kavramların deney yolu ile anlaşıldığını ve deneyden ortaya çıktığını savunan öğretidir.

Empirizme göre tüm kavramlar deneylere uygulanabilir ve mantık ile kavranmış tüm bilgiler ve önermeler yalnızca deney, deneyim veya insan sezgisi yoluyla bilinebilir veya doğruluğu test edilebilir.

Kısacası empirizme göre insan beyni boş bir levha gibidir ve deneyler yoluyla çevresini öğrenir. Doğuştan gelen bilgi kavramı empirizmde yer almaz. Ayrıca Türkçede deneycilik veya ampirizm de denmektedir.

Benzer Konular

17 Temmuz 2012 / Efulim Soru-Cevap