Arama

Pragmatizm (Faydacılık)

Güncelleme: 11 Haziran 2012 Gösterim: 19.006 Cevap: 6
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Faydacılık

Sponsorlu Bağlantılar
hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket en yüksek faydayı verendir.
Faydacılık ilk olarak 18. yüzyıl İngiltere'sinde Jeremy Bentham ve diğerleri tarafından öne sürülmüştür. Fakat Epikür (Aipikuros) gibi antik Yunan filozoflarına kadar geri gidilebilir. İlk kez ortaya atıldığında iyi en fazla insana en fazla mutluluğu getiren şey olarak tanımlanmıştı. Ancak daha sonra Bentham iki farklı ve birbiri ile çelişme potansiyeli olan kavram içerdiğinden birinci kısmı atıp sadece “en büyük mutluluk prensibi” demiştir.
Hem Bentham'ın hem de Epikür'ün formulasyonu hedonistik nedenselliğin farklı tipleri olarak düşünülebilir çünkü hareketlerin doğruluğunu sebep oldukları mutluluğa göre ölçüyorlardı ve mutluluğu zevkle tanımlıyorlardı. Ancak Bentham'ın formulasyonu ferdi olmayan bir hedonizmdi. Epikür'ün kişiyi en mutlu eden şeyi yapmasını tavsiye etmesine karşılık Bentham herkesi en mutlu yapacak şeyi yapmayı uygun görüyordu.
John Stuart Mill "Utilitarianism" isminde ünlü (ve kısa) bir kitap yazmıştır. Mill bir faydacı olmasına rağmen bütün zevklerin aynı değerde olmadığını ileri sürmüştür. “Mutsuz bir Sokrat (Sokrates) olmak mutlu bir domuz olmaktan yeğdir” sözü bu görüşünü anlatır.
Faydacılığı eleştirenler bu görüşün birkaç problemi olduğunu söylemişlerdir. Bunlardan biri değişik insanların faydalarının karşılaştırılmasının zorluğudur. İlk faydacıların çoğu mutluluğun felisifik hesap (felisific calculus) ile sayısal olarak ölçülebilip karşılaştırılabileceğine inanıyorlardı ama pratikte bu hiç bir zaman yapılamadı. Değişik insanların mutluluğunun kıyaslanmasının sadece pratikte değil prensipte de mümkün olmayacağı ileri sürülmüştür. Faydacılığın savunucuları bu problemin iki kötü seçenek arasında karar vermek zorunda kalan herkesin karşılaşabileceği bir problem olduğunu söyleyerek karşılık vermişlerdir. Bir milyar insanın ölmesiyle bir kişinin ölmesinin aynı derecede kötü olduğunu söyleyemiyorsanız bu problemi utilitaryanizmi red etmek için kullanamazsınız demişlerdir.
Faydacılık sağduyu ile çeliştiği için de eleştirilmiştir. Örneğin kişi kendi çocuğunun hayatı ile iki yabancının hayatını kurtarmak arasında seçim yapmak zorunda kaldığında kendi çocuğunu kurtarmayı seçecektir. Ama faydacılar iki yabancıyı kurtarmanın gelecekte daha fazla potansiyel mutluluğa sebebiyet vereceğinden tersini tercih etmeyi destekleyeceklerdir.
Daniel Dennett kararlarımızı yönlendirmek için faydacılığın kullanmasının sınırlarını belirlemek için Three Mile adasını örnek olarak kullanır. Bu nükleer santraldaki kaza iyi mi yoksa kötü bir şey miydi? Bu kaza birçok kişi tarafından nükleer enerji politikasına yaptığı etkiler yüzünden yararlı olarak görülmekteydi. (neticede Çernobil kadar kötü bir kaza değildi). Dennett faydacılık açısından tüm kanıtları tartıp bir karara varmak için hâlâ daha erken (aradan geçen 20 yıla rağmen) olduğunu söylemektedir.
Burada söz edilen sıkıntılardan kurtulmak için faydacılığın değişik çeşitleri ortaya atılmıştır. Faydacılığın geleneksel şekli en fazla fayda getiren hareket en iyi harekettir diyen hareket faydacılığıdır. Buna alternatif ise en iyi hareket en fazla faydayı sağlayacak kuralın emrettiği harekettir diyen kural faydacılığıdır.
Örneğin bir kişi yalan söylerse en fazla faydayı elde edeceği bir durumda olsun. Hareket faydacılığına göre en doğru hareket yalan söylemektir. Ama genel kural olarak doğruyu söylemek o kişiye daha fazla fayda sağlayacağını kabul edersek kural faydacılığı açısından doğruyu söylemek gerekmektedir.
Son düzenleyen _Yağmur_; 23 Mayıs 2011 15:12 Sebep: Aktif linkler kaldırıldı.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
29 Mart 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Pragmatizm Nedir?
Pragmatizm Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar

Pragmacılık, uygulamacılık ve kılgıcılık deyimleriyle de dile getiriliyor. Kapitalist üretim düzeninin ilk gelişme alanı olan İngiltere'de John Stuart Mill'in biçimlendirdiği yararcılığın, yeni ve son gelişme alanı olan Amerika'da Charles Peirce (1839-1914)'in temellerini attığı; William James (1842-1910)'in geliştirdiği uygulayıcılığı doğurması doğaldır. Böylelikle, kapitalizmin kendine özgü metafizik felsefesi kurulmuş olmaktadır.

James, aynı adı taşıyan yapıtında pragmatizm sözcüğü için "gerçi bu ad hoşuma gitmiyor, ama onu böyle adlandırıyorlar, değiştirmek için artık çok geç" diyor. Yapıtını da yararcı Mill'e şu sözlerle armağan ediyor: "zihnin pragmatik açıklığını ilk olarak kendisinden öğrendiğim, yaşamış olsaydı liderimiz olacağını düşünmekten zevk duyduğum John Stuart Mill'in anısına".

Pragmacılık, James'in deyişine göre, bir felsefe olmaktan çok bir metod; düşünceyi, doğurduğu eyleme göre ölçen bir yöntemdir. Charles Peirce, 1878'de Popular Science Monthly Dergisi'nde yayınladığı "Fikirlerimizi Aydınlığa Kavuşturmanın Yolu" başlıklı yazısında şöyle diyordu: "Bir düşüncenin anlamını açıklamak için onun hangi davranışı doğurduğunu bilmek gerekir. İşte o davranış, o eylem bizim için düşüncenin ta kendisidir".

William James, yirmi yıl sonra, kimsenin üstünde durmadığı bu sözü bulup ortaya çıkarmış, felsefesini bu söze dayamıştır. Pragmatik metodda yeni hiçbir şey yoktur, diyor William James. "Sokrates onun ustasıydı. Aristoteles, metodik olarak onu kullanmıştı. Locke, Hume, Berkeley onun araçlarını kullanarak gerçeğe yararlı oldular. Oysa pragmacılığın bu öncüleri, onu ancak parçalar halinde kullandılar. Onlar sadece giriş yapmışlardı. Pragmacılık metodu günümüze gelinceye kadar genelleşmemişti, evrensel bir görevin bilincine varamamıştı. Ben bu göreve inanıyorum, konuşmalarımın sonunda size de bu inancı aşılayabileceğimi sanıyorum. Herhangi bir yerde bir ayrım meydana getirmeyen bir ayrım hiçbir yerde var olamaz.".

Felsefenin bütün görevi, bu dünya formülü ya da şu dünya formülünün doğru olmasının hayatımızın belli anlarında üzerimizde ne gibi bir ayrım doğuracağını anlamak olmalıdır. Pragmatik metod, her şeyden önce, başka türlü son verilemeyecek olan metafizik tartışmaların yatıştırılması metodudur.

Dünya tek midir, çok mu? Kadere mi bağlıdır, yoksa hür müdür? Madde midir, ruh mu? İşte birtakım kavramlar ki dünya için doğru olmaları da kabildir, olmamaları da. Bu çeşit kavramlar üstündeki tartışmaların sonu gelmez. Böyle hallerde pragmatik metod, her kavrama, kendisinden değer verilebilecek pratik sonuçlar çıkarmak suretiyle yorumlamaya çalışır. Bu kavram, öteki kavramdan daha doğru olsaydı, herhangi bir kimse için pratik bakımdan ne gibi bir ayrılık doğacaktı?

Çıkarılan sonuçlarda pratik hiçbir ayrılık yoksa, her iki düşünce de, pratik bakımdan, aynı şeye karşılık olmaktadır. Şu halde tartışma yersizdir. Tartışma yerindeyse, bunun ya da ötekinin doğruluğu halinde pratik bir ayrılığı görebilmemiz gerekir. Bunun, kabacası şu demektir: Dünya madde olsa ne olacak, ruh olsa ne olacak? Biri ya da öteki olması pratik bir fayda sağlıyorsa o zaman başımızın üstünde yeri var.

Nitekim William James, pragmacılık metodunu kullanarak ruhçuluğu seçmektedir. Çünkü: materyalizm umut kırıcıdır, ruhçuluksa umut, hoşlanma, yaşama isteği vericidir. Tanrı'ya inanmak insanlar için faydalı bir eylemdir. Bu eylem insanlara, James'in deyişiyle töresel bir tatil yaptırır.

Ölümlü dünyadaki kötülüklerin Tanrı'da yok olacağı düşüncesi, bizleri sorumluluk kaygısından kurtarır. İyiliğin, sonunda nasıl olsa galip geleceğine güvenerek korkumuzu yenebiliriz. Dünya arabasını, yürüdüğü yolda, keyfince gitmeye bırakarak töresel bir tatil (ahlak tatili) yaparız. İyi ama, gerçek bu mudur derseniz James'in karşılığı hazırdır: Gerçek, pratik faydası olandır.

Pragmacılık, böylelikle, akılcı sistemlerle görgücü sistemler arasındaki uzlaşmaz ayrılığı çözdüğü kanısındadır. Aklın verilerini de pragmatik metoda vurarak hem dinci kalabilecek, hem de olgularla ilgilenebilecektir. Her ikisinde de pratik faydası bulunduğuna göre, bunları birbirinden ayırmayı düşünmemektedir. Görgücüler Tanrı düşüncesine, istedikleri kadar "Teşekkür ederiz, kullanmıyoruz" desinler, pragmacı, pratik fayda bulduğu sürece onu kullanmakta devam edecektir.

Pragmacılara göre bir düşünce, yaşayışımız için elverişli olduğu sürece doğrudur. İyidir yerine doğrudur diyebiliriz, çünkü bu iki kavram birbirinin aynıdır. Doğru sözcüğü, inanç alanında iyi olduğunu ispat eden her şeyin adıdır. Doğru olan, belirli sebepler dolayısıyla aynı zamanda iyidir. Bizim için neye inanmak daha iyi olurdu dersek, bu söz şu anlama gelir: Neye inanmak zorundayız?

Bu sorunun karşılığı şudur: İnanılması bizim için daha iyi olan şeye inanmak zorundayız. Şu halde, bizim için daha iyi olanla, bizim için daha doğru olan arasında hiçbir başkalık yoktur.

kaynak

Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
29 Mart 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
PRAGMATİZM NEDİR?
(Faydacılık Felsefesi)
&
KÜRESEL AMERİKAN PRAGMATİZMİ
Pragmatizm; Düşüncelerin, politikaların ve önerilerin değerlerinin yararlılıkları, işlerlikleri ve uygulanabilirlikleri ile belirlenmesi ilkesine dayanan görüştür. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle ABD’de etkili olmuştur. Eylemin öğretiden önce; deneyimin sabit ilkelerden önce geldiğini, düşüncelerin anlamlarının sonuçlarından, doğruluklarının da doğrulanabilirliklerinden elde edildiğini savunur.
Pragmatistlere (faydacılara) göre bir düşünce, yaşamımız için elverişli olduğu sürece “doğrudur”. İyidir yerine doğrudur diyebiliriz; çünkü bu iki kavram bu akımda birbirinin aynıdır. Doğru sözcüğü inanç alanında iyi olduğunu ispat eden her şeyin adıdır. Doğru olan, belirli sebepler ölçüsünde aynı zaman da iyidir. “Bizim için neye inanmak doğru olurdu?” desek bu söz şu anlama gelir: Neye inanmak zorundayız? Bu sorunun karşılığı şudur: İnanılması bizim için daha iyi olan şeye inanmak zorundayız. Şu halde, bizim için daha iyi olan ile bizim için daha doğru olan arasında hiçbir başkalık yoktur. Pragmatizm doğruyla iyiyi birleştirmektedir. Yani Erdem, yaşayışımız için elverişli olduğu sürece, pratik fayda sağladığı hallerde doğrudur. Her şey pratik fayda ölçüsüne vurulmalıdır. Her şey pratik faydaya göre değerlendirilmelidir.[1]
Onlara göre doğru düşünce pratikte doğrulanabilen düşüncedir. Bir düşünce kafamızda dururken doğru olamaz. Ancak doğru hale gelebilir, olaylar yüzünden doğrulaşır. Onun gerçekliği geçer hale girmesiyle olur. Benim için bir şey herhangi bir zaman için faydalı olabilir, ama başka bir zaman o şey faydalı olmayabilir. Pragmatistler dünyanın nesnel gerçekliğine gözlerini kapamışlardır. Gerçekler, kendi yararımıza bağlı özneldir.
Kısaca;

Z Uygulamada yarar sağlayan her şeyi, gerçeğin ölçüsü sayan öğreti.

Z Yararlı olan bilgi doğru bilgidir diyen öğreti. Fayda sağlayan bilgi doğru bilgidir görüşünü savunan öğretidir.

Z Mutlu olmanın en kolay yolu.

Z Bilgiye fayda açısından yaklaşan pragmatizm bir yaşam felsefesidir. Amerika birleşik devletlerinde doğan bu akım, felsefi bir akım olmanın ötesinde geniş halk kitlelerinin yaşam biçimine dönüşmüştür. Temeli ilkçağ filozoflarından sofistlere kadar inen pragmatizm, bilgiyi faydaya dayandırır. Pragmatizme göre, ne ki faydalıdır o bilgidir, ne ki bilgidir o faydalıdır.

Z Pragmatizm daha çok güçlülerin ideolojik tercihidir. Zayıflar pragmatikleştikçe genellikle kaybederler.

Z "Uygulayıcılık, Faydacılık" anlamlarına gelmektedir. Bu kavram için dilimizde zaten faydacılık, yararcılık gibi karşılıklar bulunmaktadır. Aynı sözden türeyen pragmatik için de faydacı, yararcı karşılıkları uygun olacaktır.

Z Eğitim sistemine uygulanması durumunda pek de iyi sonuçları olmayan felsefi bir akımdır. Fakat mühendislerin beyinlerinin çalışma anlayışlarına en uygun felsefi akımdır. Günlük yaşamda uygulanması hayat kalitesini yükseltir.

Z Köy enstitülerinin kurulmasında öncülük etmiş bir felsefi akımdır.

Z Bana faydalı olan her şey iyidir zihniyetini temel alan bir felsefik görüştür. Doğru bilginin ölçütünü yararcılıkta bulur.

Z Klasik Amerikan felsefesidir.

Amerika'da doğan bu akımın temsilcileri aynı zamanda psikoloji'de işlevselcilik akımının da temsilcileri olan Williams James ve John Dewey'dir. Amerika'nın popüler kültüründen etkilenmiştir. Pek çok ekonomik sistem tarafından desteklenmiştir. Özellikle liberalizm ve temsilcisi Stuart Mill pragmatizmi desteklemiştir. Bu akıma göre bilginin tek ölçütü yarardır. Eğer akılla, deneyle, sezgiyle ya da din ve bilimle elde edilen bilgiler yararlıysa doğru kabul ediyorlar. Yarar sağlayan birden fazla etken olduğu için bu filozoflar plüralist yani çokçu filozoflardır.[2]
KÜRESEL AMERİKAN PRAGMATİZMİ
Faydacılık Ekseninde Amerika
Pragmatizm: Bir düşünce ve davranışın, bireylere veya birimlere yarar ve çıkar sağladığı, Dünyevi heves ve hedeflere ulaştırdığı ölçüde "doğru ve değerli" sayıldığı; sınırları çizilemediğinde insanlığın zararına olan ama faydacı kabul edilen bencil bir felsefedir. Her türlü girişim ve gelişmenin peşin ve pratik getirisini, hayatın ve hakikatin ölçüsü kabul eder. Manevi ve ahlaki değerleri ve ahiret düşüncesini "avuntu" olarak görür.
Pragmatistlere göre: Her şey, dünyalık amaçlarımıza araç olduğu kadar gerekli ve değerlidir. Kendilerine yarar sağlayan ve keyiflerine yardımcı olan doğru kabul edilir. "Akla ve vicdana göre doğru olan, faydalıdır" yaklaşımını reddeder maalesef. Bu maddeci ve materyalist düşüncenin sistemleşmesi, Batıda ve özellikle Amerika'da, "fert ahlakı ve devlet politikası" haline getirilmesi, Charles S. Pierce, William James ve John Dewey gibi düşünürlerin sayesindedir.

John Dewey Türk eğitim sisteminin Milli ve Manevi temellerden koparılıp, materyalist bir çizgiye taşınmasında da önemli etkisi olan birisidir ve bu amaçla Türkiye'ye de gelmiştir.
Osmanlı devlet politikalarından birisi olan, insanın ve insanlığın faydasına olan anlayış, insanlığın evrensel ve öznel değerlerini korumak için akla ve vicdana göre doğru olanı en ulvi adalet anlayışı ile “faydalı” kabul etmişti; ancak "Akla ve vicdana göre doğru olan, faydalıdır" yaklaşımını reddeden bu kuramsal pragmatik yapı, kendilerini üstün ve seçkin ırk, başka insanları ise, köle ve hizmetçi olarak gören anlayışın, inancının yeni bir ifadesidir. Bu şeytani inanç ve idealleri için her şey mubah görülmektedir. Ülkeleri işgal etmek, isyan ve ihtilalleri körüklemek, anarşi ve terörü desteklemek, savaş ve saldırılar düzenlemek, faiz ve borç kıskacında ezip sömürmek, fuhşu ve uyuşturucuyu yaygın hale getirmek, dostlarına ihanet etmek ve anlaşmaları çiğnemek, pragmatizmin kutsal prensipleridir ve Amerika'nın egemenlik felsefesidir artık!
Ele geçirdikleri eğitim sistemleri ve medya tekelleriyle, bütün insanları manevi ve ahlaki doğrulardan, Milli ve insani duyarlılıklardan koparıp, egoist ve pragmatist hale getiren küresel çete böylece; yüksek bürokratlardan ülke yöneticilerine, Siyasi liderlerden din rehberlerine, Sivil toplum önderlerinden, profesörlere, herkesi ve her kesimi kendi şeytani amaçları doğrultusunda kiralayıp kullanma imkânını elde etmiştir.
Makam ve menfaat için, Şöhret ve etiket için... Servet ve Şehvet için; Ülkesini ve Milletini satan insanlar türetilmiştir.
“Bugün Amerika'nın devlet çarkından, polislerin halka ve özellikle zencilere ve Asya kökenlilere davranışlarına... Fiili sokak yaşamlarından film konularına kadar, her yerde bu pragmatist şiddet yöntemi ve kovboyluk zihniyeti kendisini göstermektedir. Siyonist güdümlü ABD dış politikası ve Bush'un "Dünya ülkeleri ya uşağımızdır, ya düşmanımızdır" parolası da bu pragmatist düşüncenin bir gereği ve neticesidir.”
Pragmatizm; kapitalist ve emperyalist sistemin inancı ve ilahı halini almıştır ne yazık ki. Ekonomik, politik, psikolojik ve ideolojik yönden insanları sömüren Siyonist sermaye tekelinin temelidir. Kendi güdümlerindeki "devlet otoritesi ve kanun hâkimiyeti" dirlik ve düzenin vazgeçilmezidir. Bu otoritenin sağlanması için şiddet kullanmak yararlı ve kaçınılmaz görülmektedir. Emperyalizme karşıt fikirleri ve bağımsız faaliyetleri susturmak ve sindirmek için, savaş ve saldırı caizdir... Ve barışın gereğidir!... Maalesef anlayış budur!!
“Başkaları çalışıp kazansın, ben rahatlık içinde yiyip keyif süreyim. Başkaları ezilsin ben yükseleyim" gibi bayağı ve barbar bir zihniyete sahip bulunan ve pragmatizm'in prensleri sayılan Siyonist güdümündeki çok uluslu şirketler, kendi aralarında birleşerek dev karteller oluşturmuş ve dünya ekonomisine ve ticaretine de hâkim hale gelmiştir. 1997 yılında 24 bin şirket birleşmiş ve 1,5 trilyon dolarlık sermaye hacmine erişilmiştir. 1998 de, dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Mobil ve Exxon, İngiltere'nin savunma sanayi şirketlerinden British Aerospace ile Marconi, dünyanın otomotiv devlerinden Fort ile Volvo ve yine Renault ile Nisan birleşmiştir. Bugün hemen hemen her temel malın üretim ve pazarlamasında 10 büyük firmanın payı %90 a erişmektedir.[3]
Ülkelerin bütün hammaddeleri, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve tüm ürettikleri ve emekleri yok pahasına sömürülerek, küreselleşme perdesi altında korkunç bir köleleştirme politikası acımasızca sürdürülmektedir. Dün kızıl derililer, Japonya, Vietnam, Afganistan ve bugün Irak yarın neresi diye akıl yormanın pek bir anlamı yok! 30–50-hatta 100 yıllık devlet politikalarımız yoksa!... Ey genç dostlarım olmalı ve bunun için çok ama çok çalışmalı üretmeli ve taşın altına elimizi sokmalıyız. İnanın bana hayat kısa inandıklarınız için savaşmalı ve en önemliside inandıklarımızın evrensel anlamda tüm insanlığa faydasını, insanlığın evrensel ve öznel değerlerini korumak için akla ve vicdana göre doğru olanı en ulvi adalet anlayışı ile gözetmeliyiz. Kolay gelsin genç arkadaşım, kolay gelsin…
REFERANSLARIMIZ
[1] Özsoy Ferudun, Gürsoy ve Topçu, Eksen ÖSS Dergisi Felsefe01, Eksen Yayınları, İst. 2007.
[2] Heimsoeth, Heinz, Felsefenin Temel Disiplinleri, Çev. Takiyettin Mengüşoğlu, Remzi Kitapevi, İst. 1986
[3] Öymen, Onur, Geleceği Yakalamak, Remzi Kitabevi, İst. 2000 Sf.43–44
Quo vadis?
AeraCura - avatarı
AeraCura
Ziyaretçi
25 Ekim 2009       Mesaj #4
AeraCura - avatarı
Ziyaretçi
Ben Dünya’ya insanları güçlü yapmak için gelmedim, onların güçsüzlüklerini kullanmak için geldim.”
Adolf Hitler

Pragmatizm nedir? Pragmatizm, en yalın söylemiyle fırsatçılığın sistematiğe büründürülmüş halidir. Dünyanın şekillenmesinde en az diğer felsefi-siyasi disiplinler kadar etkilidir. Çünkü stratejik bir silahtır ve her an kullanılabilme özelliği onu eşsiz bir atom bombası yapar. Pragmatizm, fikirlerin dogmatikliğinden kaçarak sadece şartlara uymanın verdiği rahatlığı ve kolaycılığı da beraberinde getirmektedir. Asıl düşünce ve kaygının gizlenmesinde büyük bir paya sahiptir. Kamuflajlı bir görüngü sunar insanlara ve bu insanlar için epeyce aldatıcı ve yanıltıcı olur. İdeolojinin katılığının, sertliğinin gizlenmesinde Pragmatizm diktatörler için biçilmez bir kaftandır. Sadece Hitler de değil Stalin de, Lenin de, Napolyon da hatta Sezar da bunu biliyordu. Bu bağlamda Pragmatizm diktatörler ve siyasetçiler için pratik bir sanal ideoloji yaratmada sadık bir yandaştı diyebiliriz. Pragmatizmi tarihte en iyi kullanan ustalardan biri de Alman Nasyonal Sosyalist Hareketinin lideri Adolf Hitlerdi.
Adolf Hitler; 20.yy ın en kanlı ve en inatçı diktatörlerindendir.2.dünya savaşındaki Nazi hareketini başlatan, kendi yandaşı ve fikir babası olan B.Mussolini den referanslarını alıp Nasyonal Sosyalizm fikrini ortaya atan liderdir. Yaptıkları ve yarattığı akım hala tartışılan büyük bir devlet adamı ve aynı zamanda teori-pratik bakımından da tam bir pragmatisttir. Pragmatisttir çünkü aynı zamanda diktatör ve devrimcidir. Devrimci ve savaşçı bir ruh taşıyan tüm liderler de olduğu gibi Hitler de fırsatçı, zeki bir adamdı ve kesinlikle değişen şartlara uygun davranabilmesi için Pragmatizmin şart olduğunun bilincindeydi.
Hitler, Pragmatizmi her siyasi lider ve diktatör gibi genel planda Din üzerinde kullanmasını çok iyi bilmiş ve bu sayede 2.dünya savaşının sonuna kadar halk, hatta kilise desteğini almayı başarmıştır. Bu yazı, Pragmatistlerin(ki genelde tüm dünya liderlerinin) güçlerini değişen şartlarda nasıl muhafaza ettiğinin en büyük kanıtını gözler önüne sermeyi amaçlıyor. Bu yazı bir diktatörün aslında neyle beslendiğini gözler önüne sermeyi amaçlıyor.
1922 tarihinde bir konuşmada;
“Bir Hıristiyan olarak Tanrımın ve Kurtarıcımın beni bir savaşçı olarak gördüğünü hissediyorum…” Bu konuşmanın devamında Hitler devam eder:” Bir Hıristiyan olarak aldanmamalıyım ve görevim, doğruluk ve adalet için savaşmaktır…” Hitler, görev hayatı ve Führer olduğu zamanlarda bu Pragmatizmi hep kullanmıştır. Amacı ise sadece Almanya’yı güçlü bir devlet altında organize etmenin önünde engel olan Din ve Kilise örgütünü kullanmaktır ve bu örgütlerin desteğini savaş sırasında yanına çekmektir.1941 senesine kadar bunu büyük bir ustalıkla kullanan Hitler, bazen kutsal bir savaşçı bazen de tapınaktan tüccar Yahudileri kovan bir peygamberdir. 1941 yılından itibaren sapmalar gösteren Din ve kilise tutumu Hitlerin bazı açıklamalarında açıkça gözler önüne serilir. Örneğin 1941yılında Hitler Söyleşisi adlı kitapta aynen şunları söylemiştir: ”…Frengi ve Hıristiyanlık. Söylenecek söz kalmadığında, İtalyanlar ve İspanyolların Hıristiyanlık uyuşturucusundan kurtulmaları adına hiçbir sebep bulmayız. Gelin bu illete karşı bağışıklı olan tek bir ulus biz olalım.”
Hitler eksiksiz bir pragmatistti. Çıkarcı bir yalancıydı. Ustalıkla belagati çok iyi kullanan bir liderdi. Ama bu vasıfları sayesinde Katolik kilisesinin de(Papa Pius XII) desteğiyle savaşa girmiş ve Nazi hareketinin gizli kalan tarafını açığa vurmayarak saklayabilmişti. Din ve Nazi hareketi çok iyi birer dost olmuş ve birbirlerinden ayrılmaz bir bütün gibi gösterilmiştir; tabi ki 1941 e kadar…
1925 yılında yine bir konuşması esnasında:”Kendimi Yahudilere karşı savunarak tanrının amacı için savaşmaktayım” demiştir. Bu tipik bir Bonapartist oyundur aslında. Aynı siyasi taktiği Napolyon da kullanmış ve Din sorunu için: ”Din halkı sakin tutmak için mükemmel bir araçtır cümlesini sarf etmiştir. Dikkatlice bakıldığında tüm diktatör liderlerin ortak yanı hemen fark edilir. Hepsi hitabet sanatını çok iyi kullanır ve sağlam birer fırsatçıdırlar. Kısaca tüm diktatörlerin asıl gücü buradan gelir. Yani Pragmatizmin değişken yapısı ve fırsatçılığından…
Hitler hayatı boyunca çelişkili ifadeler kullanmış biriydi. Bunu özellikle din konusunda fazlaca abartmıştır.1941 yılında emir subayı General Gerhard ENGEL’e aynen şunları söyler:”Sonsuza kadar bir Katolik olarak kalmalıyım.”
Pragmatizmin eksiksiz bir halidir Hitler konuşmaları ve politikaları. Belki de kendisinin tam olarak neye inandığını bu yüzden hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Tüm diktatörlerde olduğu gibi Hitler de değişen koşullara ve şartlara uyum sağlamak istiyordu. Bunun için Pragmatizmin fırsatçılığın çok iyi kullandı. Sapmalar gösterse de Din konusundaki tutumu Katolik Kilise desteğini almayı başardı. Ve bu sayede arkasında kilise desteğiyle birlikte top yekûn bir halk desteği de sağlanmış oldu. Hitler kesinlikle bir ateist değildi Din konusunda Stalin’in aksine o bir pragmatistti.
Pragmatizmin siyasal hayattaki yansımalarını görmemek mümkün değildir. Modern siyaset sahnesinde halen Pragmatizm en geçerli silahtır. Günümüz politikalarına bakıldığında ülke çıkarlarının sağlanmasında veya bireysel anlamdaki kaygıların giderilmesinde halen en makbul araç pragmatizmdir diyebiliriz.

Can Murat DEMİR
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
23 Mayıs 2011       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
YARARCILIK

En yüce değeri yararlılıkta gören, eylemlerimizin temelinde kişinin ya da toplumun yararına yönelik eylemler bulan öğreti, faydacılık.

Bentham'ın, John Stuart Mill'in ve Herbert Spencer'in yazılarında anlatımını bulan yararcılık, yararı en yüce değer olarak belirler. Buna göre yararcılık her şeyden önce temelinde haz ilkeleri bulunan bir ahlâk anlayışıdır. Bentham, ahlâk anlayışını hazlar aritmetiğinin üstüne kurar. Bentham'a göre hazlar birbirlerinden niteliksel olarak ayrılmazlar, onları değerli kılan yoğunlukları ve süreleridir.

Stuart Mill, yüce hazlarla aşağı hazları birbirinden ayırır, yüksek hazların temeline iyilik ve doğruluk fikrini yerleştirir. Herbert Spencer ise, evrimi mutluluğun kaynağı olarak görür. Ona göre bireylerin mutluluğu, evrim içinde gittikçe artan bir genel mutluluğu getirecektir. Mutluluklar arasında mutlak uyumun gerçekleşmesi, insan toplumunu bir ödev toplumu olmaktan öte bir istek toplumu durumuna getirecektir.


MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
GüNeSss - avatarı
GüNeSss
Ziyaretçi
1 Ekim 2011       Mesaj #6
GüNeSss - avatarı
Ziyaretçi
Pragmatizm Nedir?

Hakikatı ve gerçekliği yalnızca eylemlerin sonuçları ve başarıları ile değerlendiren felsefe öğretisi. Düşüncelerin, politikaların ve önerilerin değerlerinin yararlılıkları, işlerlikleri ve uygulanabilirlikleri ile belirlenmesi ilkesine dayanan görüş.20. yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle ABD’de etkili olmuştur. Eylemin öğretiden, deneyimin sabit ilkelerden önce geldiğini, düşüncelerin anlamlarının sonuçlarından, doğruluklarının da doğrulanabilirliklerinden elde edildiğini savunur.

Pragmatistlere göre bir düşünce, yaşamımız için elverişli olduğu sürece “doğrudur”.İyidir yerine doğrudur diyebiliriz; çünkü bu iki kavram birbirinin aynıdır. Doğru sözcüğü inanç alanında iyi olduğunu ispat eden her şeyin adıdır. Doğru olan, belirli sebepler ölçüsünde aynı zaman da iyidir. “Bizim için neye inanmak doğru olurdu?” desek bu söz şu anlama gelir: Neye inanmak zorundayız? Bu sorunun karşılığı şudur: İnanılması bizim için daha iyi olan şeye inanmak zorundayız. Şu halde, bizim için daha iyi olan ile bizim için daha doğru olan arasında hiçbir başkalık yoktur.Pragmatizm doğruyla iyiyi birleştirmektedir. Yani Erdem yaşayışımız için elverişli olduğu sürece, pratik fayda sağladığı hallerde doğrudur. Her şey pratik fayda ölçüsüne vurulmalıdır. Her şey pratik faydaya göre değerlendirilmelidir.

Onlara göre doğru düşünce pratikte doğrulanabilen düşüncedir. Bir düşüncenin gerçeği, ona yapışık hareketsiz bir özellik değildir. Gerçek düşüncenin başına gelen bir şeydir. Bir düşünce kafamızda dururken doğru olamaz. Ancak doğru hale gelebilir, olaylar yüzünden doğrulaşır. Onun gerçekliği geçer hale girmesiyle olur. Benim için bir şeyin herhangi bir zaman için faydası olabilir, ama başka bir zaman o şey faydama değildir.

Pragmatistler dünyanın nesnel gerçekliğine gözlerini kapamışlardır. Gerçek, kendi yararımıza belirlenmekle özneldir.

kaynak
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
11 Haziran 2012       Mesaj #7
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Pragmatizm
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Bir düşüncenin doğruluğunu sonuçlarıyla ölçen, eylemi, sağladığı yarar ölçüsünde değerli sayan öğreti. Pragmatizm, uygulama değerini doğrunun tek ölçütü olarak alan, bilinmezci deneyciliktir. C. S. Schiller, J.Devey, F. Gonseth, E. Le Roy, M. Paradines, L. Laberthonniène gibi birçok filozof bu görüşü işledi ve kendine göre yorumladı. Ancak pragmatizmin başlıca temsilcisi Amerikalı filozof William James'tir. William James ancak deneyden gelen bilgilerimizi geçerli saymamız gerektiğini bildiriyor, önemli olanın, olguları saymak ya da sınıflamak değil de onları değer yargılarıyla açıklamak olduğunu söylüyordu. Düşünür için ve bilim adamı için en önemli şey, bilginin uygulama değerini hesaba katmaktı, çünkü bir öğreti ancak yararlılığı ölçüsünde doğru olabilirdi. Pragmatistlere göre doğru dediğimiz şey, insanla birlikte değişebilen, yeni mutlak değeri olmayan bir şeydir. İnsan zihninin bir yanıyla bilinmeze mahkûm olması, göreliyi zorunlu olarak geçerli kılmaktadır. Pragmatizm herhangi bir bilinmez deneyci öğreti olmanın ötesinde Amerika'da geçerli tek felsefe olmakla Amerikan toplumunun dileklerini ve öngörülerini ortaya koymaktadır.
theMira