Arama

Septisizm (Kuşkuculuk)

Güncelleme: 27 Temmuz 2008 Gösterim: 26.546 Cevap: 3
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Septisizm (Kuşkuculuk)

Sponsorlu Bağlantılar

(İng. scpticisme Fr. scepticisme, Alm. skeptizismus Es. t. hisbaniyye, reybiye)

En genel anlamda herhangi bir şeyden duyulan belirgin kuşku; kuşkulanma tutumu. Eski Yunanca'da "gözlemek", "incelemek" anlamına gelen skeptesheia sözcüğünden türetilmiş felsefe terimi.

Yerleşik Felsefe dilinde, kesin bir tutum almamayı, enson bir yargıya varmamayı ilke edinmiş; bütün değerlerden, inançlardan, bilgi savlarından ilkece kuşku duymanın doğruluğunu savunan felsefe anlayışı.

Kuşkuculuk, düşünülebilecek hiçbir konuda kesin bilgi diye bir şeyin olmadığını, olsa bile insanın eldeki verileriyle kesin bilgilere ulaşmasının olanaklı olmadığını öne sürerek, nesnel bilgiyi ve nesnel bilme olanağını bütünüyle yok- saymaktadır. Buna karşı açık ve seçik doğruya, kendisinden kuşku duyulamayacak sağlam bilgiye ulaşmak için sağlam bir dayanak bulana dek bütün bilgilerin kuşkuya açılarak sınanıp sorgulanması ise "yöntembilgisel kuşkuculuk" diye adlandırılmaktadır. Her türden düşünce uğraşısında doğrulan yanlışlardan ayırmak amacıyla bütün bilgilerin tek tek yeni baştan gözden geçirilmesini öngören bu kuşkuculuk anlayışı, kimileyin "olumlamacı kuşkuculuk" ya da "geçici kuşkuculuk" diye de anılmaktadır. Bu anlamıyla kuşkuculuk modern felsefenin kurucusu Descartes tarafından geliştirilmiştir. Bunun yanında gerçekliğin özünü bilmenin ilkece olanaksız olduğunu ileri süren bütün metafızik öğretiler de kuşkuculuk deyişiyle nitelendirilmektedir. Bilgi olanaklarının son derece sınırlı olduğunu, şaşmaz bir kesinlikle hiçbir şeyin bilinemeyeceğini, topu topu bir takım kişiye özel, doğruluğu her zaman için kuşkuya açık görüşlerin bulunabileceğini savunan genel kuşkuculuk öğretisi yanında, kuşkuculuğun ilk bakışta iki ayrı biçimi daha bulunmaktadır. "Sonuna dek götürülmüş kuşkuculuk" diye adlandırılan ilk biçim her türlü bilgi olanağını yadsıyarak işin doğası gereği hiçbir şeyin hiçbir koşulda bilinemeyeceğini savunur. Bu kuşkuculuk anlayışı yer yer felsefe metinlerinde "olumsuzlamacı kuşkuculuk" ya da "sürekli kuşkuculuk" diye de geçmektedir. Buna karşı "olumsal kuşkuculuk" ya da "ölçülü kuşkuculuk" diye adlandırılan ikinci biçim bilgi olanağını yalnızca belli alanlarda daha yumuşak bir dille yadsıyarak, belli şeylerin bilgisine '. belli çekinceler göz önünde bulundurmak koşuluyla varılabileceğini düşünmektedir. "Alan kuşkuculuğu" diye de adlandırılan bu kuşkuculuk biçiminde, metafızik gibi belli araştırma alanlarında bilgi edinilemeyeceği ya da algılama gibi belli yetilerin bilgi sağlamayacakları gibi düşüncelerle elemeci-ayıklamacı bir kuşkuculuk tutumu söz konusudur. Kuşkuculuğun bu daha ılımlı biçimi, bir bütün ' olarak bilgi olanağını bütün alanlarda yadsımadan ancak belli alanlarda kuşkuculuğun işletilmesinden yanadır.

Kuşkuculuğun varolan bütün değerlere karşı olumsuzlayıcı bir tutumun sergilendiği, bencil olmayan değerlerin bunların varlığına duyulan inançsızlık nedeniyle yoksaydığı, insanlığın temel değer ve ülkülerinin geçerliliğinin toptan kuşkuya açıldığı "Kinizm" ile karıştırılmaması gerekir. Yine kuşkuculuğun, felsefe ilkelerinin neliği gibi enson soruların ilkece yanıtlanamaz olduğunun, bu tür konularda araştırma yapmanın gereksizliğinin, dolayısıyla bu tür konularda yargıda ' bulunmaktan kaçınmanın doğruluğunun savunulduğu bir başka felsefe anlayışı "bilinemezcilik" ile de arasında çok ince ayrımlar bulunmaktadır. Felsefe tarihinin bilinen en eski kuşkuculuğu Eski Yunan'ın gezgin düşünürleri sofıstlerce temellendirilmiştir. Başta Protagoras ile Gorgias olmak üzere bütün sofistler, herkesçe benimsenecek ortak genelgeçer doğruların olmadığını, doğrunun her bireye ayrı görünen bir şey olarak kişiden kişiye değiştiğini savunarak felsefece düşünmeyi olanaksız kılacak denli ileri götürmüşlerdir kuşkuculuğu. "Sofıst Öğreti"nin olmazsa olmaz bileşeni kuşkuculuk, Eski Yunan'da özellikle yapılan siyasal tartışmalarda karşı tarafın savunduğu düşünceyi kuşkuculuk yoluyla çürüten sofıstlere büyük bir retorik üstünlük sağlamıştır. Eskiçağ kuşkuculuğunun dizgeli bir biçimde temellerini atan Elisli Pyrrhon, Felsefe tarihçileri arasında genellikle kuşkuculuğun da kurucusu olarak görülmektedir. Bilginin değerini yücelterek göklere çıkartan Stoacılar ile Epikurosçulara karşı Pyrrhon, düşünce kesinliği varsayımına dayanan bilgi olanağını salt öznel yorumlarla ilintili bir konu sayarak bütünüyle yadsımış usa dayalı düşüncelerle şaşmaz kesinliklere varılamayacağını öne sürmüştür.

Yöntembilgisel kuşkuculuğuyla modern çağa damgasını vuran Descartes, verimsizliği nedeniyle tıkanmış olduğunu düşündüğü geleneksel kuşkuculuk anlayışına yeni bir yön çizerek bir anlamda kuşkuculuğun önünü açmıştır. İnsan zihninin hiçbir zaman kesin nesnel doğrulara ulaşamayacağı düşüncesi üstüne bina edilmiş eskiçağ kuşkuculuğunun, yerini kuşkunun bilgiye ulaşmada izlenecek bir yöntem olarak yeniden tanımlandığı yeniçağ kuşkuculuğuna bırakması bir anlamda modern felsefe döneminin başlangıcını da yansıtmaktadır. Descartes bu yeni kuşkuculuk anlayışını temellendirirken eski kuşkucuları biraz da tiye alarak şu sözlerle eleştirmektedir: "Kuşkucular salt kuşkulanmak için kuşkulanmışlardır." Descartes 'ın söylediğinden anlaşıla- cağı üzere, eski kuşkuculuk için kuşku enson amaçken, yeni kuşkuculuk için kuşku ulaşılması gereken amaç yönünde bir araçtır. Nitekim yeniçağın önemli düşünürü Bacon, yeniçağ kuşkuculuğunu eskiçağ kuşkuculuğundan ayıran en belirgin özelliği şöyle dile getirmiştir: "Kuşkudan yola çıkarsak sağlam sonuçlara ulaşırız; kesinliklerden yola çıkarsak işi kuşkulanmakla sona erdiririz." Montaigne, Bayle ve Hume da daha ılımlı bir kuşkuculuğu savunmakla birlikte kuşkuculuğun yeniçağdaki en ö- nemli temsilcileri arasında gelmektedirler. Bu yeniçağ düşünürlerinin anlayışında kuşkuculuk, doğruya vatma yolunda atılması gereken hem zorunlu bir ilk adımdır hem de varılan sonuçların sınanması için sürekli yeniden kendisine geri dönülen düşünsel bir sağlama yöntemidir. Daha açık söylemek gerekirse, bu düşünürlere göre kuşkuculuk dar görüşlülüğe ya da katıkafalığa karşı usa esneklik kazandıran bir araştırma tutkusunun en dogal dışavurumudur.

Öte yanda Kant'ın eleştirel felsefesinde ileri sürülen kuşkuculuk anlayışı, eleştirel bir tutumun ışığı altında neyi bilip neyi bilemeyeceğimizi belirleyip kesinleme amacı gütmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Kant ' ın felsefe söz dağarında kuşkuculuk terimi "eleştirel" nitelecinde etkili bir biçimde içerilmektedir. Kimi felsefe tarihçilerine göre, Kant'ın kuşkuculuğu yeni- çağ kuşkuculuğunun en özgün yorumu olarak kuşkuculuğun doruk noktalarından birine karşılık gelmektedir.

Felsefe Sözlüğü
Bilim ve Sanat Yayınları

Son düzenleyen Blue Blood; 27 Temmuz 2008 23:04 Sebep: İçerik düzenlenmiştir.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #2
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Septisizm, şüphecilik veya kuşkuculuk olarak da adlandırılan felsefi görüş.
Septisizm; her tür bilgi savını kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini, etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen, ayrıca aklın kesin bir bilgi elde edemeyeceğini, hakikate erişilse dahi sürekli ve tam bir şüphe içinde kalınacağını, mutlak`a ulaşmanın mümkün olmadığını savunan felsefi görüştür. Septisizm felsefe tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir; zira felsefe tarihi boyunca yerleşik kanılar ve inançları sarsmış, felsefe, bilim ve özellikle din konusunda birçok anlayışın değişmesine ortam hazırlamıştır. Septisizm (şüphecilik) dogmatizmin (inakçılık) karşıtıdır
Sponsorlu Bağlantılar




Tarihsel Süreçte Septisizm

Felsefenin babası sayılan Thales’ten beri ortaya atılan felsefi açıklamalarının çokluğu ve çeşitliliği doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir. Antik çağ Yunan bilgiciliğinin kurucusu Protagoras tarihte ilk şüphelenen, şüpheci (septisist) düşünürdür. Protagoras “Her şeyin ölçüsü insandır. Her şey bana nasıl görünürse benim için öyledir. Üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir. Her şey için birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir” diyerek tümel (külli) bir hakikatin var olmadığını, her insanın kendine ait kanaat ve düşünceleri olabileceğini belirtmiştir. Buna göre Protagoras’ın şüpheciliği göreli şüphecilik olarak tanımlanır. Bilgi sorununu sistematik olarak inceleyen ilk şüpheci filozof ise Pyrrhon'dur. Pyrrhon ile birlikte şüphecilik görüşü okullaşmıştır.
Bir başka şüpheci filozof da Descartes'tır. Descartes'ın şüpheciliğine yöntemli şüphe adı verilir. Zira Descartes'ın şüpheciliği kesin bilgiyi buluna kadar tüm bilgileri gözden geçirme anlamındadır. Ona göre kesin bilgi mevcuttur, şüphecilik ise bir yöntem mahiyetindedir.
Pyrrhon'un şüpheciliğinin kökeni belki de Platon ve Aristoteles okulları arasındaki karşıtlığı sezmesi ve bu karşıtlığın daha sonra Stoa ve Epiküros okullarında derinleşmesini gözlemlemiş olmasıdır. Bu tür gözlemleri Pyrrhon’un felsefi öğretilere karşı olan güveninin sarsılması ve bunun sonucu olarak da şüphe etmesinin temelini oluşturmuştur.
Pyrrhon’un şüpheciliğine göre mutluluğa giden yol şöyledir:
  1. Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz.
  2. Öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır.
  3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe ulaşıbilir.


kaynak = vikipedi


Fırtına - avatarı
Fırtına
Ziyaretçi
24 Kasım 2007       Mesaj #3
Fırtına - avatarı
Ziyaretçi
septisizm
her tür bilgi savını şüpheyle karşılayan ve bunların temellerini etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen tutum. şüphecilik felsefe tarihi boyunca yerleşik kanılar ve inançları sarsmış felsefe, bilim ve özellikle dinde birçok anlayışın değişmesine ortam hazırlamıştır.

antikçağda thales’ten beri ortaya atılan felsefesel açıklamalarının çokluğu doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir. antikçağ Yunan, bilgiciliğinin kurucusu protagoras tarihsel süreçte ilk şüphelenen düşünürdür. protagoras “ her şeyin ölçüsü insandır. her şey bana nasıl görünürse benim için öyledir. üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir. her şey için birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir” der. demek ki herkes için gerekli kesin ve mutlak bir bilgi edinmek sonsuzdur. protagoras’ın şüpheciliği göreli şüpheciliktir.

şüphecilik elis’li pyrrhon’la birlikte okullaşır. bilgi sorununu sistematik olarak ilk inceleyen şüpheci pyrrhon’dur.

descartes’de bir şüphecidir. onun şüpheciliğine yöntemli şüphe denir. descartes, şüpheciliği kesin bilgiyi buluncaya kadar tüm bilgileri gözden geçirme anlamında bir yöntem olarak kullanmıştır.

pyrrhon, platon ve aristoteles okulları arasında bir karşıtlığı sezmiştir ve bu karşıtlığı daha sonra stoa ve epikuras okullarında derinleşmesini izlemiştir. bu gözlemleri pyrrhon’a felsefe öğretilerine karşı güvensizliği ve bundan ötürü de şüpheyi aşılamıştır.

pyrrhon’un şüpheciliği bu temel maddede açıklanabilir.

1) nesnelerin gerçek yasası kavranılmaz.

2) öyleyse nesneler karşı tutumuz yargıdan kaçınma olmalıdır

3) ancak bu tutumlardır ki ruhsal dinginlik’e ulaşabilir.

pyrrhoncular için gerçek mutluluk budur.
gabugo - avatarı
gabugo
Ziyaretçi
25 Kasım 2007       Mesaj #4
gabugo - avatarı
Ziyaretçi
Septisizimle benim goruslerim cok yakin oldugunu dusunuyorum... Septiklere gore dogru vardir ancak dogruyu bulmak imkansizdir ve nokta yoktur cizgi sonsuzdur gibi gorusleri tam benim felsefi dusunceme uymaktadir... Septiklerin su anda yok oldugu dunyada yasiyoruz herkes dogrunun varoldugunu ve bunu bulmanin imkansiz olmadigi gorusunde... Ancak ben inaniyorumki bundan 100-150 yil sonra septiklerin gorusu daha iyi anlasilacaktir...

HARAKETIN IMKANSIZLIGI

Hareket yoktur vede dusunulemez... Cunku hareket noktasiyla varis noktasi arasindaki cizgi sonsuz noktalardan meydana gelmektedir... Nokta yer kaplamadigindan sonsuz sayida noktada yer kaplamaz... Oyleyse mesafe en kucugu bile sonsuzdur ve son noktaya ulasilamaz...

Bu onek 11.sinif felsefe kitabindan alinmistir ve bu sozun sahibi Zenondur...