Arama

Felsefe Platformu (Felsefe Hakkında Makaleler) - Sayfa 2

Güncelleme: 21 Temmuz 2014 Gösterim: 27.474 Cevap: 14
h_emir - avatarı
h_emir
Kayıtlı Üye
8 Şubat 2013       Mesaj #11
h_emir - avatarı
Kayıtlı Üye
Düşünce Bir Bedduadır

Sponsorlu Bağlantılar
Batı’da peşin hükümleri yıkan, yeni bir değerler levhasını yaratan intelijansiyanın doğuşu 18.yüzyıl ansiklopedistleridir. Ansiklopedi bütün büyük eserler kitabı gibi bir aksiyon kitabı. Diderot önce bir talep üzerine İngilizce iki ciltlik bir lugati çevirme teklifi alır. Bir nevi koç başıdır ansiklopedi (şatoları yıkmak için). Hayatından memnun insan veya sınıf düşünmez. Her düşünce bir ko****ur. Düşünce bir bedduadır, rahatsız eder, yaralar. Düşünce fert planında bir felakettir. Eski Yunan mitolojisinde tanrılar kendilerine benzeyenleri kıskanırlar. Ansiklopedi Diderot’a zilletten başka bir şey getirmedi. Fransız burjuvazisi 18.yüzyılda bütün insanlık namına harekete geçiyordu. Onun için Çariçe Katerina ve Rus prensi Stanislavski, Diderot’u, Voltaire’i ülkelerine davet etmekten çekinmezler.

Berdiaeff, Rus rejimi aleyhindedir. Hatırlarında ihtilalin zaferinden hemen sonra edebiyat doktoru olan polis müdürüyle on iki saat tartışırlar. Berdiaeff’e, polis polis müdürü “Senni her yazın milyonlarca insanın boşuna kanını döktüğünü ispatlar” diyor.

Tolstoy gayet rahat dolaşırken, Tolstoy’un eserlerini okuyanlar tevkif edilir. Voltaire Avrupa’nın zeka imparatorudur. Proletarya eski Roma’dan gelen bir terim. Proleter:Çocuk yapan. İstihsal vasıtalarından mahrum olan ve yaşamak için emeğini satan sınıftır proletarya, yeni tarifine göre.

19.yüzyılda düşünce Sorbonne’un dışında gelişir. Resmi felsefesi spiritüalizmdir Sorbonne’un. Burjuvazi Paris Komünası’dan sonra aristokrasinin putlarına sarılır, spiritüalist olur.


Cemil Meriç; Sosyoloji Notları ve Konferanslar, İletişim Y.
Her şeyin genellenmesi genellikle yanlışa götürür
h_emir - avatarı
h_emir
Kayıtlı Üye
8 Şubat 2013       Mesaj #12
h_emir - avatarı
Kayıtlı Üye
Güzel ve Çirkin

Sponsorlu Bağlantılar
Hiçbir şey, bizim güzel/lik duygumuz şartlı ya da bir çerçeve içine alınıp sınırlandırılmış değildir, diyelim. Güzelliği, insanın insandan hoşnutluğundan ayıran kişi, ayağını bastığı zeminin, derhal ayağının altından kaydığını görecektir. “Kendinde güzel”, bir kavram bile değildir; sadece bir ibaredir.Güzelde insan, kendisine bir mükemmelleştirme standardı belirle; bazı özel durumlarda ise “güzel”deki kendisine tapar. Bir insan türü, kendisini bu şekilde tasdik etmekten başka bir şey yapamaz. İnsanın en derin tabiatı, yani kendini koruması ve kendini geliştirmesi, bu tür ulvileştirilmiş biçimlerde hala görünürdür. İnsan, bizatihi bu dünyanın güzelliklerle dolu olduğuna inanır; ama bu güzelliği yaratanın kendisi olduğunu çabucak unutuverir. Dünyaya bu güzelliği, yalnızca insan bahşetmiştir; tabii yalnızca beşeri güzelliği ama salt beşeri güzelliği… İnsan, kendisinin güzel olarak gördüğü kendi yansımasını veren şeylerde kendisini aksettirir: Güzel/liğ/e ilişkin verilen karar, insanın kendi türünün kibridir… Zira, küçük bir kuşku, kuşkucunun kulağına şöyle fısıldar: Dünya, aslında insan dünyayı güzel gördüğü için mi güzeldir acaba? İnsan, bu dünyayı beşeri bir dünyaya dönüştürmüştür: Hepsi bu. Bununla birlikte, insanın, güzelin / güzelliğin modelini oluşturduğunu bize garanti edecek hiçbir şey yoktur, kesinlikle yoktur. Yüksek bir zevk / beğeni, arabulucunun gözünde, insanın ne tür bir figür oluşturacağını kim bilebilir ki? Küstah biri mi acaba? Yoksa gülünç biri mi? Ya da bir parça gelişi güzel biri mi?... “Ey Dionysius! Yüce Tanrı! Neden benim kulaklarımı çekiyorsun?” diye sormuştu bir zamanlar, Ariadne Naxos’ta ünlü diyaloglarından biri sırasında, filozof, aşığına, “Kulaklarında bir komiklik görüyoru, Ariadne: Neden çok büyük kulakların acaba?” diye ilave etmişti ikinci kez.

Dejenere olmuş / yozlaşmış insandan başka hiçbir şey çirkin değildir; işte burada, estetik yargı alanı tarif edilmiş oluyor böylelikle. Fizyolojik olarak değerlendirildiğinde, çirkin olan her şey, insanı zayıflatır ve hüzne boğar. Çirkinlik, insana, çöküşü, tehlikeyi ve güçsüzlüğü / iktidarsızlığı hatırlatır; insan, çirkinlikle birlikte, gerçekten bir enerji kaybından ıstırap çeker. Çirkinliğin etkisi, bir dinamometre ile ölçülebilir. İnsan ne zaman bir şekilde depresyona girmiş hissederse kendisini, işte o zaman, “çirkin” bir şeylerin olacağını sezinler. İnsanın kudret hissi, güç iradesi, cesareti, onuru hepsi birden, çirkinlikle ve çirkinlikle birlikte düşer, güzelle ve güzellikle birlikte ise artar… Bunlardan birinde olduğu gibi, ötekinde de şöyle bir sonuca varırız: Bunların öncülleri / temelleri, insanın tabiatında / saiklerinde olağanüstü bollukta biriktirilmiştir. Çirkin/lik, bir dejenerasyon göstergesi ve belirtisi olarak anlaşılır: Ne kadar uzak derecelerde de olsa dejenerasyonu hatırlatan her şey, bizde “çirkin” yargısı/nı oluşturur. Bıkkınlık, insanın üzerine bir ağırlık çökmesi, yaşlılık, bunalım hali, her tür özgürlük yoksunluğu durumu gibi belirtiler, ister icbari / dayatmacı, isterse bir kötürümleşme / felçleşme sonrasında ortaya çıksın, bir sembolden daha fazla anlam ifade etmeyecek noktada bile olsa, çözülmenin, yozlaşmanın bütün kokuları, renkleri ve şekilleri, bunların hepsi, aynı tepkiyi üretir: “Çirkin”e ilişkin değer yargısını. Ardından nefret / kin duygusu belirginleşmeye başlar; iyi de, insan niçin kin duyar ki acaba? Ama bunu cevabını açıkça vermekten de kaçınamaz: Tipinin bozulması’ndan. Sonra da, türünün en derin tabii özelliklerine karşı da kin duymaya başlar: Bu nefrette, dehşet, önsezi, derinlik, uzak-görüşlülük vardır; varolan en derin nefrettir bu. Sanatın derin olması adına vardır bu…

Nietzsche; Putların Alacakaranlığında, Külliyat Y.

Her şeyin genellenmesi genellikle yanlışa götürür
h_emir - avatarı
h_emir
Kayıtlı Üye
10 Ekim 2013       Mesaj #13
h_emir - avatarı
Kayıtlı Üye
Çağdaş İnsan Rönesansla Yaşıt

Koestler, “çağımızın büyük ızdırabı, komiserle yogi arasındaki anlaşmazlıktır” diyor. Yogi bakışlarını iç dünyaya çeviren, madde dünyasındaki fetihleri küçümseyen fikir adamı. Asya’dır yogi. Komiser kainatın sırlarına akıl erdirmek suretiyle mekaniğe, müspet ilimlere dayanan Batı’dır, Rusya veya Amerika’dır. Bu iki kutup arasında düşüncenin çeşitli nüansları uzanır. Yogi için komiser ahmak bir robottur, mevcut değildir ki diyaloğa geçsin.

Çağdaş insan Rönesansla yaşıt. Ortaçağ’da Batı, bir parça Doğu’dur. Eğer Doğu mistiğin, tevekkülün, rüyanın, şiirin vatanıysa, İbn Haldun yogiden çok, komisere yakın.

Ortaçağ’da papa ve imparator vardır. İnsanoğlu kendisi doğmadan yazılan bir trajediyi oynamak için gelir dünyaya. Henüz milletler yoktur, Hıristiyanlar vardır. Bir bakıma huzur içindedir insan, hürriyet tehlikelerle dolu bir dünya, kendi yolunu kendinin çizmesi insanın.

Dünya dillerine Machiavelique, Machiavelisme diye iki kelime ihsan eden Makyavel, çağdaş insanın ilk temsilcisi. Vazifesini harfiyen yerine getiren, mütevazi bir memur.

Rönesans kilisenin dogmalarına karşı insan zekasının isyanı, Ortaçağ’ın vesayetinden kurtuluşu.

Rönesans bir dünya düzeninin sona ermesidir, imparatorluğun ve papanın sonudur bu. Yeni monarşiler kurulur. İspanya, Fransa, İtalya.

II.Frederic, Prusya tahtına çıkmadan önce Anti-Makyaveli kaleme almıştır.

“Ben milyonlarla meşgulüm, onbinlerle değil” diyen Lenin’de, Hitler’de makyavelisttir.

Jean Giono, “Makyavel’in büyüklüğü insan denen saati bütün zemberekleriyle önümüze dökmesidir” der.

Rönesansla iki büyük düşünce akımı başlar. Makyavel’in, Hobbes’un ampirizmi, Thomas Morus’un, Campanella’nın ütopizmi.

Yogi insana, “Tat Twam asi” (sen Tanrısın) der, halbuki Marquis de Sade “Köpeksin” der. İnsan Pascal’ın dediği gibi ne melektir, ne hayvan. Fevzi-i Hindi’nin dediği gibi:

Haki eğer be zulmet-i hesti mukayyedi
Arşi eğer be nur-u ilahi münevveri


Cemil Meriç, Sosyloji Notları, İletişim Y.
Her şeyin genellenmesi genellikle yanlışa götürür
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
8 Nisan 2014       Mesaj #14
Avatarı yok
Yasaklı
Gazzali'de Metafizik Bilginin İmkanı Açısından Rüya

Tabiatı icabı bilmek isteyen insanın kendisine ve çevresindeki varlıklara ilişkin soruları, bir başka ifadeyle sorgulamaları vardır. Esasında insanın temel soruları da metafiziğe dairdir. İnsanın metafiziğe dair sorularının bir cevabı var mıdır? Bir başka ifadeyle metafizik bilginin imkânından söz edebilir miyiz? Böyle bir imkan söz konusu ise bunun için hangi araçlar kullanılabilir? Rüya metafizik bilgiye ulaşma konusunda bir araç olabilir mi? Bunun gibi pek çok soru düşünce tarihinde birçok düşünür tarafından dile getirilmiştir. Rüya konusu felsefe tarihinde özellikle de Müslüman filozoflar tarafından bir problem olarak tartışılmıştır.

Bu anlamda Müslüman filozofların özgün rüya teorileri ortaya koydukları görülmektedir. Rüyaya ilişkin özgün açıklama modeli ortaya koyanlardan birisi de Gazzali’dir. Farabi ve İbn Sina gibi Müslüman filozofların geliştirdikleri felsefe sistemlerine, özellikle de metafizik anlayışlarına köklü eleştiriler getirmiş olan Müslüman bir entelektüel olarak Gazzali, İslam düşüncesinde farklı bir metafizik anlayış geliştirmiştir. Bu çerçevede Gazzali, rüyayı hem metodik şüphesinin bir aracı olarak; hem de metafizik bilginin imkanına ilişkin bir argüman olarak ortaya koymuştur.

Varlığın görünen (alem-i mülk/alem-i şehâdet) ve görünmeyen (alem-i melekût/alem- i gayb) kısımlarından söz eden Gazzali’ye göre rüya ile metafizik hakikatlere ulaşmak mümkündür. Gazzali, böylesine bir imkânı sadece peygamberlerin vahiy almasıyla sınırlandırmamaktadır. Rüyaları doğru (sadık) ve aldatıcı (kazip) rüyalar şeklinde iki kısma ayıran Gazzali’ye göre, peygamberlerin dışındaki insanlar için de doğru rüyalar, bir başka ifadeyle metafizik hakikatleri içeren rüyalar söz konusu olabilmektedir. Böylesi rüyalar için kişinin ahlaki yetkinliğini gerçekleştirmiş olması gerekmektedir.


Kaynak: Makaleoku
Şeb-i Yelda - avatarı
Şeb-i Yelda
Ziyaretçi
21 Temmuz 2014       Mesaj #15
Şeb-i Yelda - avatarı
Ziyaretçi
Insanoglunun Niceligi mi? Niteligi mi?




Aslinda bir insanoglu turu birinin her turlu yasam ve iliskisinde baska insanoglu birleri tarafindan degerlendirirken, en buyuk sorun onun; dogal/fenomenal zihniyette bir nicelik olarak degerlendirilmesidir.

Soruna deginmeden once bir ornek verelim. Diyelim A universitesinde okuyorsunuz.

B sahsi diyelim C ideolojik inancsal dogrusuna kendini baglamis durumda. Cunku bu B sahsina gore en "guzeli/iyisi/olmasi gerekeni v.s." C ideolojisi ve B sahsi bunakendisini inandirmis ve bunun duzen/sistem olarak gelmesi icinde her turlu orgutsel/eylemsel mucadele veriyor.

Ayni sekilde yine A universitesinde D sahsi E ideolojik inancsal dogrusuna kendini baglamis durumda. Cunku bu D sahsina gore en "guzeli/iyisi/olmasi gerekeni v.s." E ideolojisi ve D sahsi buna kendisini inandirmis ve bunun duzen/sistem olarak gelmesi icinde her turlu eylemsel/orgutsel mucadele veriyor.

Bu sahislari ve ideolojik inancsal dogrulari cogaltabiliriz.

Yalniz burada diyelim, ayni fasizm ve sosyalizm, AKP ve karsiti, Din ve dinsizlik, Milliyetcilik ve liberalizm v.s. gibi B sahsi ile D sahsi arasinda tam bir husumet savasim, otekilestirme v.s. var. Yani ellerinden gelse birbirlerini "bir kasik suda bogacaklar"

Yalniz her ikisinin de ortak noktasi, kendi ideolojik inancsal dogrulari disinda kalanlari ve siz A universitesinde okuyani SADECE VE SADECE KENDIDAVALARINA KATILACAK BIR SAYI, KELLE YANI NICELIK OLARAK GORUYOR.

Yani her ikisi de size yanastiginda tek bir amac guduyor, sizi kendi ideolojik inancsal dogru mucadelerine cekmek ve kendi saflarina katmak.

Peki ne olarak? SADECE BIR SAYI, KELLE ELDE OLAN SAYIYA BIR EKLEME V.S. kisaca NICELIK OLARAK.

Yani onlar icin sizin beyninizin duzeyi, ne dusundugunuz, degerleriniz, istemleriniz fikirleriniz v.s. kisaca NITELIGINIZ ONEMLI DEGIL.

Iste bu NITELIGI ALGILAYAMAYAN INSANOGLUNU SADECE BIR NICELIK OLARAK ALGILAYAN HER TURLU IDEOLOJIK INANCSAL DOGRUYU her konu ve kavrama etige, metafizige ve her turlu degere tabuya veriye ve onlar icinverilen her turlu mucadeleye tasiyabilirsiniz.

Peki yine bu nitelige onem vermeyen ideolojik inancsal dogrular ne yapiyor? Kendi dogrularina uymayanlari rahatca oldurebiliyor, harciyabiliyor, zarar verebiliyor v.s. neden cunku onlar sadece algida bir nicelik ve bu sayede SAYI AZALIMI.

Iste bu durumda bu sayi artirimi ve sayi azaltimi mucadelesi icin ne gerekiyor, guc ve otorite peki bu nasil saglaniyor? Iktidarla.

Iste dunyadaki her bir cografya her bir ulke ve her bir toplum boyle yasatiliyor.

Peki bu sayi azaltan ve cogaltan ideolojik inancsal dogrularin niteligi nedir?

Bu nitelik kendilerince inandigi ve kendilerine dogruladiklari her turlu degerdir. Iste sayi cogaltimi ve azaltimi bu degere yoneliktir. Iste onlar icin tum insanlik tum insani degerler demokrasi, hak ve ozgurlukler, adalet, hukuk v.s. sadece onlarin bu dogruladiklari degere endekslidir. Onlar icin baska dogru yoktur, kendi dogrulari disinda kalanlar onlara gore yine onlara sayi olarak katilmak ve onlari desteklemek zorundadir, cunku desteklemezlerse sayilari azaltilir.

Iste bu dogrular arasi guc ve otoritenin iktidar kazanma savasinda, siz yok olursunuz. Yani sizin niteliginizin hic bir onemi yoktur. Kimse size ne dusundugunuzu, ne hissettiginizi, fikrinizi v.s. sormaz.

Cunku onlarin niteligi sadece kendi dogrularidir ve sizin de bu dogruya boyun egmek zorunda olan bir nicelik oldugunuzu dusunurler.

Iste sorun da tam buradadir. Insanoglunun sadece bir kazanilan sayi niceligi olarak ya madde ya kul olarak algilanmasinin altinda yatan neden de budur.

Evrensel-insan zihniyeti ise bunun tam tersinde ve aykirisindadir. Yani insanoglunun niceligine degil; niteligine onem verir. Hem onun daha bir insanliga yonelen nitelik kazanmasi icin, hem de kendi niteligini ortaya koyabilmesi icin ugrasir.

Iste evrensel-insan zihniyetindeki tum degerler, bu nitelik uzerinedir. Hak hukuk ozgurluk adalet anlayis esitlik v.s.

Buradan da aslinda bir konu ve kavramin deger veri ve tabu olarak iki farkli anlam ve icerigi ortaya cikar.

NICELIGE HIZMET EDENLER
NITELIGE HIZMET EDENLER.

Eger mesela hak ve ozgurlukler nicelige hizmet ediyorsa; demekki hizmet etmedigi nicelikler de olacak ve bu hak ve ozgurlukler onlarin hak ve ozgurluk ihlali olarak yansiyacaktir.

Eger hak ve ozgurlukler nitelige hizmet ediyorsa, nicelik olarak tum insanligi tum toplumu kapsayacak ve birinin hak ve ozgurlugu digerinin hak ve ozgurlugu ile sinirlanacaktir.

Iste o yuzden insanoglunun niteligi basta birey bilinc ve farkindaligi ve kendi varliginin bir insanoglu niteligi tasidigi farkindaligi gerektirir. Yani ne bir maddedir, ne de bir kul. Ne A'nin sayi artisi ne de B'nin ne de her ikisinin de sayi azalticisidir.

Insanoglunun algilanmasindaki nicelik/nitelik farkini algilayacak olanlar, iste ancak o zaman hem kendi hem de baskasinin niteligine saygi duyacak olanlar ve ancak insan gibi yasamaya iliski kurmaya duzen ve sistem kurmaya yonelecek olanlardir.

Burada da nicelik farkindaligina ve nitelik bilincine herkes once kendinden baslayarak erismelidir.

Yoksa bir nicelik bir sayi ve bir artirilan ya da eksiltilen bir sayi olmaktan her turlu deger ugruna nicelik olarak harcanmaktan ve teslim olmaktan sadece bir emir eri suru uyesikorkutulan yildirilan ve susturulan olmaktan kurtulamaz.

Benzer Konular

13 Şubat 2013 / Misafir Edebiyat
26 Aralık 2012 / Misafir Sanat
27 Aralık 2018 / Misafir Müzikhol
10 Şubat 2011 / Misafir Taslak Konular