Arama

Toplum Felsefesi

Güncelleme: 28 Aralık 2012 Gösterim: 3.470 Cevap: 2
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
13 Mart 2010       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Toplum Felsefesi

Sponsorlu Bağlantılar
Sosyolojinin bir bilim olarak ortaya çık­masından önce, toplumların yapısını anla­mak, sorunlarını çözmek ve ona istikrarlı bir yapı kazandırmak maksadına yönelik düşünce biçimlerine verilen ad.
İlk insanlarından itibaren toplumu teşkil edenler, sosyal münasebetlerinin düzenli ve karşılıklı hak ve menfaatları dikkate alır tarzda olmasını sağlamak, bunun için mü­esseseler kurmak, kanunlar tanzim etmek gibi hususlarda, içinde yaşadıkları dönem ve toplumun değer hükümlerine veya onun dışında fakat maksada uygun izahlar ve yo­rumlar yapmışlar, değerlendirmelerde bu­lunmuşlardır. Bir diğer ifadeyle, insanlık toplum sorunları hakkında değerlendirme yapmak için Auguste Comte'u, Durkheim'i vs. yi beklememiştir. Tarihî seyir içinde in­sanların bir arada olma hadisesi etrafında fi­kir yürütmüşlerdir. Bir vatan parçası üze­rinde nasıl bir arada yaşanabilir, sorusunun cevabını aramışlardır.
Sosyolojik düşünceye katkıları ne olursa olsun, toplumsal meseleler hakkında düşü­nenlere sosyolog denmemiştir. Zaten bu ni­teleme 19. yüzyıl damgasını taşır. Kaynak­lar herhangi bir vasıflandırma yapılmamış kimselerden de söz eder. Fakat bunlara, ge­nelde, meşgul olduğu alana göre, günümüz­de "toplum filozofu", "siyasal filozof" veya "toplum felsefecileri" gibi isimlendirmeler yapılmıştır. Tarihte yer yer filozof diye ad­landırılanların yanında hiç felsefeyle ilişki­si olmayan, fakat siyasî ve hayatî tecrübele­rine istinaden siyasî, ahlâkî ve dinî açıdan toplumsal meselelere eğilenler de vardır. Büyük bir bölümünün filozof diye tanınma­larında, evvelce felsefenin mantık, psikolo­ji, sosyoloji, tıp, ahlâk, siyaset gibi pek çok bilim alanını kapsamında bulundurmasının büyük rolü vardır. Toplumsal hadiselerle il­gili olarak yapılan değerlendirmeler de, yi­ne aynı sebeble toplum felsefesi diye nite­lendirilmiştir,
Anlaşılabildiği kadarıyla, toplum felse­fesinin ilk çağdaki mümessilleri Platon ve
Aristo'dur. Toplum felsefesiyle ilgili görüş­lerini Cumhuriyet ve Yasalar isimli eserle­rinde anlatan Platon (M.Ö. 429-347), bir ta­kım akıl yürütmelere (istidlaller) dayanarak eski Yunan sitelerinin tekâmülünü müşahe­deye çalışır. Ancak siteleri olduğu gibi top­lumsal gerçeklikleri içinde değil, olmaları gerektiği tarzda düşünür ve yeni düzenle­meler teklif eder.
Aristo, bir bakıma hem sosyoloji, hem ekonomi, hem de siyasî bilim el kitabı nite­liğindeki Politika adlı eserinde görüşlerini İşlemektedir. Yaygın ve çeşitli müşahhas araştırmalara dayanarak yaptığı toplumsal gözleminde, incelediği olaylardan toplum­sal hayatın tabi olduğu kanunları çıkarmaya gayret etmektedir. Lakin metafizik yaklaşı­mı toplumsal değerlendirmelerine temel teşkil ettiğinden genelde nazarî bir çalışma yapmıştır, denilebilir.
Ota çağda batıda toplum felsefecisi ola­rak Tanrı Sitesi adlı kitabın yazan Saint Augustinus (354-430) ve Kutsal Kitap, Aristoteles ve Vecizeler Üstüne Yorumlar isimli eserlerin sahibi Saint Thomas d'Aqu-in (1225-1274) görülmektedir. Kitabında tabiî hukuk, tabiî hürriyet ve bunların sonu­cu "liberalizm", siyâsî iktidar ve adalet ko­nularını inceleyen Augustinus, bütün mev­zularını Platonizm ile Hrısü yanlık esasları bütünü içinde, yani dinî inanç ve akıl bütün­lüğü içinde uzlaştırıcı bir yaklaşımla çöz­meye çalışır. Hem "yasa çoğunluğun İrade­sidir" düşüncesini prensipleştiren, hem de en meşhur temsilcisi olacak kadar Hnstiyan skolastiğini savunan Saint Thomas, Aris­to'dan ilhamını almış ve onun öğretisini yaymaya çalışmıştır.
Ota çağdan sonra batının toplum felse­fecileri arasında, Hükümdar'ın yazan Nİccola Machıavelli (1469-1527), Utopia mü­ellifi Thomas More (1478-1535), Güneş ÜlkesCmn sahibi Tommaso Campenella O568-1639), Liviethan yazan Thomas Hobbes (1588-1679), Din Bilim-Politika yazan Spinoza (1632-1677), Kanunların Ruhu'nva müellifi Montesquieu (1689-1755) ve Toplum Sözleşmesi-tçtimâî Mu­kavele (Contrat Social) yazan J.J. Rousse-au (1712-1778) yu görmekteyiz.
Batılı toplum felsefecilerin yaşadıktan devirler dikkate alınırsa, Rönesans ve Re­form hareketlerine kadar önemli bir boşlu­ğun varlığı göze çarpar. Halbuki o tarihler­de İslâm dünyası gerçekten büyük simalar ve toplum felsefecileri yetiştirmiştir. Orta çağ sonrası batının ilk toplum felsefecisi Machiavelli'den 60 küsur yıl önce vefat et­miş olan ibn Haldun (1332-1406) Mukad­dime siyle bugün bütün dünyada meşhur olmuştur. Ondan önce çeşitli sahalarda top­lum felsefesi ortaya koyanlar arasında Sülüku'l-Melikfı Tedbîri'l-Memâlik yazan Şihabüddîn Ahmed b. Muhammed b. Ebî Rebi (Miladî 9. asır), el-Medinetü'l-Fâzûa sahibi Farabî (870-950), Ahkâmü's-Sulta-niyye ve Nasihatü'l-Mülâk müellifi Mâverdî (974-1058), Kâbusnâme yazan Keykâvus (1021-1082), KutadguBilig adlı eserin sahibi Yusuf Has Hacib (Doğ. 1017), Siyâsetnâme yazarı Nizâmülmülk (1017-1091), îhyau Ulûmi'd-dîn ve Nasihatü'l-Mülûk müellifiGazalî (1058-1111) veçe-şiüi eserleriyle İbn Teymiye (1263-1328)yi saymak mümkündür. Toplum felsefesi tari­hinde İslâm dünyasında bazı nasihatü'l-mülük yazarları, mutasavvıf şairlerle Si-mavna kadısı Şeyh Bedreddin (ölm. 1420)e de yer verilir. Hikâye ve mesnevi tarzındaki eserlerde toplum felsefesi konulannı işleyen pek çok müellif vardır. Son dönemler­deki toplum filozofları hakkında Ahmet Ğmin Zuamâu'l-Islâh (Islahat Önderleri) adlı eserinde çok geniş bilgi vermektedir. Cevdet Paşa'nın "Tezakir"i ve Osmanlı dö­nemlerinde muhtelif vesilelerle padişaha ve sadarete sunulan "lâyiha"larda toplum fel­sefesi mevzularını ihtiva eden kıymetli ve enteresan bilgiler ve tesbitler vardır.

İzzet ER

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
12 Kasım 2012       Mesaj #2
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Toplumsal felsefenin yeniçağlardaki konuları nelerdir ve tanınmış temsilcileri kimlerdir?

Sponsorlu Bağlantılar
Yeniçağlarda ,toplumsal felsefe bakımından düşünceleri yenilik sayılan ya da insan ve toplum konularıyla ilgili önermeleri bir katkı olarak görülen filozof ve düşünürlerin en tanınmışları Hobbes,Spinoza,Leibniz ve Montesquieu’dür.

İngiliz filozofu Hobbes (1588-1679),kesin akılcı yaklaşımıyla bireylerin ya da bireysel güçlerin,toplumsal bir güç olarak,bir bütün halinde toplanması gerektiğini ileri sürenlerin başında gelir.
Hobbes’a göre insanlar aralarındaki sürekli savaşın kendi yaşamlarıyla çeliştiğini zaten anlayarak,sözleşme ve yükümlülüğe dayanan toplumsal bir güç içinde bütünleşmeyi düşünmüşlerdir. Bu bütünleşme ihtiyacı da insanları devlet yaratmaya kadar götürmüştür. Bu düşüncelerden hareket eden Hobbes ,bir toplumda düzeni ve barışı sağlamak için baskıcı ve ezici ,yani ‘mutlakiyetçi’ (saltçı) yönetimin kurulmasını savunur. ‘Leviathan’ adlı eserinde kendini felsefede maddeci, ahlakta ,politikada mutlakıyetçi olarak gösterir. Mutlakıyetçiliğine karşın Hobbes,bireyci doğal hukuk yanlısıdır. olarak gösterir. Mutlakıyetçiliğine karşın Hobbes,bireyci doğal hukuk yanlısıdır. Ani ona göre ,insanların toplumsal olması ya da bir toplumla bütünleşmesi ,onlara doğuştan gelen özelliklerini kaybettirmez.

Hollandalı filozof Spinoza (1632-1677) ,insanların toplumsal bir güç içinde bütünleşmeleri konusunda Hobbes’un etkisi altında kaldığı halde ,toplum yönetimi tipi bakımından ,Hobbes’un tersine ,’demokratik-liberal) bir yönetim tipini savunmuştur. Çünkü Spinoza’ya göre insan aklı zaten bir güçtür ve aklıyla yönetilen insan daha özgürdür;bilinç özgürlüğüne ve siyasal özgürlüğe çok önem verilmelidir. Yine Spinoza’ya göre insan aklı,toplumsal gücün mekanik bir biçimde hareket etmesini engeller;çünkü insan aklı ya da bireysel bilinç,toplumsal güce hem nüfuz eder,hem de onu durdurur. Hobbes gibi bireyci doğal hukuk yanlısı olan Spinoza ,toplumların ,bireyler dışında bir gücü olmadığını ileri sürer. Monarşi ,aristokrasi ve demokrasi gibi yönetim tiplerini incelemekle toplumsal bilime katkısı Hobbes’un kinden fazla olmuştur.
Spinoza ,Dinbilim-Politika adlı yapıtında özellikle dinsel bir akılcılık geliştirir,yani akla göre dini yorumlar. Spinoza’nın Hobbes’la aynı olmayan bazı düşünce ve önermelerinin dışında her ikisi de insan,toplum ve yönetim sorunlarını,kendi dogmatik metafizik anlayışları üzerine kurmaya çalışmışlardır.
Hobbes ve Spinoza’nın toplumsal felsefesine bir bakıma ‘toplumsal fizik’ denebilir. Çünkü onlara göre,toplumsal olayların düzenlenişi,mekanik güçlerin düzenlenişi gibidir;başka bir deyişle ,toplumsal olaylar arasındaki ilişkiler mekanik güçler arasındaki ilişkiler gibi açıklanmalıdır.
On sekizinci yüzyılda,toplumu ve toplumsal olguları felsefe içinde,felsefe açısından incelemek ,toplumları oldukları gibi değil ,olmaları gerektiği gibi düşünmek .başka bir deyişle ,toplumların ne olduklarından çok nasıl olmaları gerektiğini araştırmak,öne çıkan bir eğilimdi. Bu eğilimin temsilcileri arasıda ‘Hakkı ve aklı arıyorum,olguların tartışmasını yapmıyorum” diyen J.J.Rousseau’ dan başka Voltaire ,Diderot ve hatta Montesquieu vardı. Ama,

Montesquieu (1689-1755),ötekilerden ayrı olarak özellikle gözlemciliğiyle dikkat çekmiştir. Her türlü genellemeyi sınırlamasını bilen Montesquieu: “Olanı ,varolanı söylemek gerekir,olması gerekeni değil” ya da “adetleri doğrulamıyorum,fakat onları açıklıyorum” diyerek gözlemciliği savunuyor ve karşılaştırmalı incelemeler yapılması gerektiğini ileri sürüyordu. Toplumsal felsefede çabası,bir bakıma Aristoteles ve Spinoza’nın düşüncelerinin bir sentezini yapmak olan Montesquieu,1748’ de yazdığı Yasaların Ruhu adlı ünlü kitabında yasaların ve toplumsal kurumların,iklimle,toprağın niteliğiyle,halkların yaşama biçimiyle dinlerle,ticaretle ilişkilerini belirlemeye çalışarak nedenlerini arıyordu. Açıklamalarında elinden geldiğince rastlantısal ve zorunsuz karşılaşmaları dikkate almıyordu. Bir toplum yaşantısındaki özel olayların,derin ve genel nedenlerle açıklanabileceğini ileri sürüyordu.
Montesquieu’nün amacı,tarihi anlaşılır kılmak olmuş,kendisi de tarihsel veriyi anlamak istemiştir. Tarihi,sonsuz denebilecek bir adet ,töre,fikir,yasa,kurum çeşitliliğiiçinde görmeyi ,incelemeyi bilmiştir. Hükümet biçimleri çeşitliliğinden ahlak biçimleri çeşitliliğine kadar toplumlardaki çeşitlilikleri ,belirli sayıda tiplere indirgemiştir. Her çeşitliliğin ,içinde bulunduğu genel toplumsal çevreye göre açıklanması gerektiğini belirtmiştir.
Montesquieu,kendinden önce gelen bütün toplumsal filozoflardan daha etkili ,daha başarılı bir biçimde ,bir görecilik (rölativizim) anlayışı getirmiştir.
Yaşadığı çağda epeyce ileri sayılabilecek bir anlayışın taşıyıcısı ve toplumsal araştırmaların öncüsü olduğu halde Montesquieu,devletle toplum arasındaki özdeşliği kabul etmek gibi eski düşüncelerden kurtulamamış ve bireyci liberalizmin bir savunucusu olarak kalmıştır.

kaynak: yüz soruda sosyoloji

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
taklım - avatarı
taklım
Ziyaretçi
28 Aralık 2012       Mesaj #3
taklım - avatarı
Ziyaretçi

Toplum felsefesinin objesi; sosyal realite, toplumsal gerçekliğin ele alınışı.
Toplum idesi; toplum konusunda bugüne kadar söylenmiş her şey.

Toplumsal gerçekliğin ele alınışı:
1-Bilim, soyoloji; oplumsal gerçekliğin araştırılmasında toplum teoerileri kuruyor, modeller ortaya koyuyor.
2-Felsefe:
a)Tarih felsefesi
b)’Toplum’ olgusu ve kavramı:
* Bireyi konu edinen araştırmalar ve araştırmaların sorunları. ‘Başkasının varlığı’ sorunu buradadır.
*Toplumsal ilişkiyi konu edinen araştırmalar ve bu araştırmaların sorunları:
Toplumsal ilişki nedir? Niteliği nedir? Dayandığı ilkeler nelerdir?

Latincede toplumla ilgili üç sözcük var:

1-Socius; birey olan ‘bir insan’. Bir insan başka birileriyle belirli bir tür ilişki kurduğunda ya da hazır ilişkilere girdiği zaman ‘birey’ oluyor.
2-Societas; ‘toplum’. Bireylerin belirli tür ilişki içinde birlikte bulunma dumunun adıdır. Sosyal ilişkilerle ortaya çıkan durumdur.
Toplumun öğeleri; a)birlikte bulunma, b)belirli tür ilişki içinde olma,
c)toplumsal ilişki, birlikte bılunma.
3-Socialis; ‘toplumsal’. Societas cinsinden ona uygun olan. İnsanın varlığının özüne ilişkin bir sıfattır. İnsan, sosyal bir varlıktır. Sosyal durum içinde olan herkes ‘birey’ olur.

Toplumsal ilişki, birey olmuş insanların kurduğu ilişkidir. Bir ilişkinin kurulma imkanı, iki birey olmasına bağlıdır. İnsan kendini hep belirli bir durum içinde bulur. Bu nedenle de belirli bir birey olur.
Durumu bir ilişki belirleyebilir. Ayrıca, zaman-mekan değiştikçe bireylerin içinde bulundukları durum da değişir.
İnsan her zaman bir durum içine doğar. Böylece de ister istemez birey olur ve ilşkiler kurar. Bu bir zorunluluktur. İnsan en azından ilişkiler kurma potansiyeline sahip veya bu ilişkilere girebiliyor, değiştirebiliyor. Bu yeteneğe sahip bir varlık.
İnsanlar arasındaki ilişkilerin temelinde bir ya da birden fazla değerler vardır. Farklı ilişkiler, farklı değerleri belirler. Toplumsal bir ilişkinin, belirli bir toplumsal ilişki olmasını sağlayan, toplumsal ilişkiyi kuran, değerlere sahip olan bireylerdir.
İnsanlar nasıl birlikte bulunuyorlar? Birliktelikteki toplumsal ilişki nasıl? Ve nasıl bir durum ortaya çıkıyor? İlişki nasıl kuruluyor?
Toplum içi değerleri belirleyenler; örfler, adetler, yasalar…Değerler aynı zamanda ilkelerdir ama ilkeler daha fazla insanların yer aldığı birlikte bulunma durumlarını belirleyen değerlerdir.
Örnek; “Türkiye’de evlilik medeni kanuna göre yapılır”.
Medeni kanun yapılmasında ve ortaya konmasında ilkeler vardır. Birlikte bulunacaksın ama şöyle şöyle bulunacaksın diye yön gösterirler.
Birey bulunduğu durum içinde birçok ilişki kurma olanağına sahiptir.

Toplumsal ilişkiler nelere göre kurulmalıdır? Birlikte bulunan kişiler, bu ilişkileri nasıl kurarlarsa mutlu olurlar?
İşte toplum modellerinin, ütopyaların ortaya çıkmasındaki soru ve sorun budur.

Benzer Konular

30 Ağustos 2012 / Mystic@L Felsefe
23 Aralık 2009 / Misafir Cevaplanmış
7 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Felsefe