Arama

Mimari Eser Resimleri - Sayfa 4

Güncelleme: 27 Temmuz 2017 Gösterim: 426.310 Cevap: 140
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ocak 2006       Mesaj #31
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
“Bir kadın gibi ağla, evlat, erkek olarak savunamadığın için”.
Bu tarihe geçen söz, son Nasrani hükümdarı halife XI. Muhammed’in şehri evlenerek İspanya’yı birleştiren ve bugünkü İspanya’nın ilk temelini atan Fernando ve Isabel’e teslim ettikten sonra karşı yamaçtan son bir bakış ile baktığı sırada annesi tarafından söylenen bir söz.
Sponsorlu Bağlantılar

Elhamra Sarayı
Ad:  elhamra.gif
Gösterim: 429
Boyut:  64.0 KB

İspanya'da Araplar tarafından kurulan Endülüs İslam Devleti'nin 13. yüzyıldan itibaren gerilemeye başlamasıyla birlikte Muhammed İbn'ül Ahmer adlı kumandan, devletin idare merkezini Kurtuba'dan (Cordoba) Gırnata'ya (Granada) nakletti ve 1232 yılında burada "Beni Ahmer Devleti"ni kurdu. Bu devlete "Beni Nasr Devleti" de denir. Bu devlet zamanında Endülüs'te yapılan en güzel eser Elhamra Sarayı'dır.

Ad:  gra_elhamra2.jpg
Gösterim: 549
Boyut:  58.7 KB

Elhamra, Gırnata'ya hakim bir tepe üzerindeki düzlükte, savunma kalesi ve saray olarak yapılmıştır. Bu yüzden dışarıdan biraz hantal görünür. Fakat hantal kale duvarlarının içinde eşsiz güzellikte bir sarayla karşılaşılır. Duvarlarında kırmızı tuğla, damında kırmızı kiremit kullanıldığı için adına da Elhamra, yani "Kırmızı" denmiştir.
Nasri hükümdarları yeni yapılarla kaleyi büyüttüler. Böylece Elhamra, saray ve köşklerden kurulmuş bir topluluk haline geldi. Sarayların içi kadar avluları da güzeldir. Bunlardan en güzelleri uzun bir havuzla süslü olan El-Bürke Avlusu, döşemesi mermer kaplı Meksuar Avlusu ve Arslanlı Avlu'dur.
Arslanlı Avlu, 1354-1359 yılları arasında hüküm süren V. Muhammed zamanında yapılmıştır. Avlunun ortasındaki 12 arslan, ağır ve yuvarlak bir havuz yalağını destekler. Havuzun ortasındaki fıskiyeden fışkıran sular, çevredeki revakların kemerlerine benzer kıvrımlar yaparak dökülürler. Birbirine dik olan Arslanlı Avlu ile El-Bürke Avlusu'nun etrafındaki salonlar eşsiz güzelliktedir. Birinci avlu 36 metre uzunluktadır. Bu avlunun iki büyük kenarı üzerine açılmış karşılıklı kapılardan yan salonlara geçilir. Avlunun kuzey ve güneyinde bulunan yedi kemerli galerinin süslemeleri gözkamaştırıcı güzelliktedir. Avlunun kuzey kenarındaki kapısından bir dehlize ve oradan da Elçiler Divanhanesine geçilir. Bu salonun kenarları 11,24 metre, yüksekliği 18 metre, duvarlarının kalınlığı ise 3 metredir. Bu kalınlık yüzünden pencereler birer oda görünüşündedir.

Ad:  gra_elhamra_havuz.jpg
Gösterim: 416
Boyut:  43.1 KB

Elhamra Sarayı, zarif ve zengin süslemeleri, bahçeleri ve havuzlarıyla bir şiir gibidir. Fakat Charles-Quint (Şarlken) Endülüs'ü zaptedince sarayın bir bölümünü yıktırdı ve yerine Rönesans üslubunda bir saray yaptırmak istedi. 1522'deki bir depremde, 1590'daki bir patlamada saray bir miktar daha hasar görmüştür. Ancak, 19. yüzyıl ortalarından itibaren korunmaya alınmış ve günümüze dek gelebilmiştir.
Son düzenleyen Mira; 23 Nisan 2014 08:11 Sebep: Düzenlendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ocak 2006       Mesaj #32
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ASPENDOS

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  Aspendos.jpg
Gösterim: 313
Boyut:  69.9 KB

Türkiyedeki Harikalar Anadolu Anıtkabir Aspendos Ayasofya Bursa Ulu Cami Dolmabahçe Efes Galata Kulesi İshakpaşa Sarayı İskender Lahti Kız Kulesi Mevlana Türbesi Nemrut Tapınağı Rumeli Hisarı Selçuklu Kümbetleri Selimiye Camii Sultanahmet Camii S.Ahmet Çeşmesi Sultanhan Süleymaniye Camii Topkapı Sarayı Yeni Cami Yerebatan Sarayı Yeşil Cami Yeşil Türbe Zeugma
Anadolu'da ilk çağın ünlü şehirlerinden olan Aspendos, Antalya ili sınırları içinde, Köprüsuyu Irmağı'nın (Eurymedon) sağ tarafında, Balkız Köyü'nün yanındadır. Halk arasında daha çok "Belkıs Harabeleri" olarak anılan ve her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilen bu antik şehirde hala ayakta duran anfi-tiyatro başlı başına bir harikadır.
Yunan efsanesine göre, şehir Truva Savaşı’ndan sonra Pamphylia’ya gelen kahraman Mopsos liderliğindeki Argive kolonicileri tarafından kurulmuştur. Aspendos bölgede kendi adına madeni para bastıran ilk şehirlerden biridir. Tarihi M.Ö.5. ve 4. yüzyıla uzanan bu gümüş sikkelerde şehrin adı yerel yazı ile Estwediiys olarak geçer.
Aspendos, kolonileşme döneminden sonra bir süre Likya egemenliği altında kalmıştır. Şehir, M.Ö. 546’da Pers hakimiyeti altına girmiştir. M.Ö.467’de devlet adamı ve askeri komutan Cimon ve onun 200 gemiden oluşan filosu, ani bir saldırıyla Eurymedon (Köprüçay) Nehri’nin ağzında konuşlanan Pers donanmasını yok etmiştir. Bundan sonra Aspendos, Attika-Delos Deniz Birliği’nin üyesi olmuştur. M.Ö.411’de Persler şehri tekrar ele geçirdiler ve üs olarak kullandılar.
Büyük İskender Perge’yi ele geçirdikten sonra M.Ö. 333’te Aspendos’a girdi. İskender’in ölümünden sonra devam eden savaşlarda dönüşümlü olarak Ptolemilerin ve Seleucidlerin kontrolü altına giren kent, daha sonra M.Ö.133’e kadar Pergamum Krallığı’nın elinde kalmıştır.
Aspendos, diğer Pamphylia şehirleri gibi en parlak dönemine M.S.2. ve 3. yüzyıllarda ulaşmıştır. Bugün hala bu bölgede görülebilen anıtsal mimarinin büyük bölümü bu altın çağda yapılmıştır.
Döneminde ünlü bir askeri komutan olan Finike ve Suriye valisi Andromachos ve doğuştan filozof olan Diodorus tarihteki ünlü Aspendoslu'lardır.
13. yüzyılın başından itibaren Aspendos, Selçuklu yerleşimlerinin izlerini taşımaya başlar.

Ad:  aspendos2.jpg
Gösterim: 347
Boyut:  22.6 KB

ANFİ-TİYATRO
Aspendos'ta Roma tiyatrosunun en görkemli, işlevsel açıdan en iyi tasarlanmış ve en eksiksiz örneği ile karşılaşılır. Yunan geleneğine uygun olarak küçük bir tepenin yamacında yapılmış olan tiyatro 15.000 kişiliktir. Güney paradostaki yazıta göre İmparator Marcus Aurelius (M.S. 161-180) döneminde ilahlar ve krallar şerefine yapılan yapının mimarı, dünyanın ilk büyük şehircilik uzmanı sayılan Aspendoslu Theodoros oğlu Zenon'dur. Ayrıca sahne binasının her iki tarafındaki girişlerin üzerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlara göre, sahne binası Curtius Crispinus ve Curtius Auspicatus adlı iki kardeş tarafından hizmete sokulmuştur.
Ziyaretçiler yapıya sonradan yapılan ön cephedeki kapıdan girerler. Fakat asıl giriş, sahne binasının iki ucundaki tonozlu paradoslardandır. Caeva, yarım daire şeklindedir ve geniş bir diazoma ile ikiye bölünmüştür. Yukarıda 21, aşağıda 20 oturma sırası vardır.
Seyircilerin güçlük çekmeden yerlerine oturabilmesi için dolaşım kolaylığı sağlamak amacıyla giderek yayılan merdivenler yapılmıştır. Aşağı bölümde orkestra seviyesinden başlayan merdiven sayısı 10 iken bu sayı yukarıda diazomanın üst başlangıcında 21’dir. Sonradan yapıldığı düşünülen 59 kemerli galeri, üst caeva’nın bir ucundan diğer ucuna kadar uzanır. Mimari açıdan bakıldığında diazomanın tonozlu galerisi üst caeva’yı destekleyen bir alt yapıdır. Caeva’nın her iki tarafındaki girişlerin üzerinde bulunan localar imparatorluk ailesine ve kendilerini Roma’nın yürek tanrısı Vesta’ya adamış kutsal bakirelere ayrılmıştır. Orkestradan yukarıya doğru ilk sıra senatörlere, yargıçlara ve büyükelçilere, ikinci sıra ise şehrin diğer ileri gelenlerine ayrılmıştır. Diğer kısımlar tüm vatandaşlara açıktır. Kadınlar genellikle galerinin altındaki üst sıralarda otururlardı. Cavea’nın üst kısmındaki oturulacak belirli yerlere yontulmuş isimlerden buraların da belli kişilere ayrıldığı açıkça anlaşılmaktadır.
Tiyatronun en dikkat çekici kısmı sahne binasıdır. Yığma taştan yapılan iki katlı bu binanın alt katında, sanatçıların sahneye çıkışlarını sağlayan beş kapı vardır. Ortada "porta regia" denen büyük kapı ve bunun iki yanında da "porta hospitales" olarak adlandırılan iki küçük kapı vardır. Orkestranın hizasındaki küçük kapılar ise, vahşi hayvanların saklı tutulduğu yerlere açılan uzun koridorlara aittir. Kalan parçalardan, duvarlardaki nişler ve bina formundaki küçük yapıların içine üçgen ve yarım daire biçimindeki küçük süs çatılar (pediment) altında heykeller yerleştirildiği anlaşılmaktadır.
Sütunlu üst katın ortasındaki pediment’te şarap tanrısı, tiyatroların kurucusu ve koruyucusu olan Dionysos’un kabartması vardır. Sahne binasının üst kısmı oldukça süslü ahşap bir çatı ile örtülmüştür.
Selçuklu sultanı I. Alaeddin Keykubat’ın hükümdarlığı sırasında tamamen restore edilen tiyatro, Selçuklu tarzında zarif çinilerle süslenmiş ve saray olarak kullanılmıştır. Sahne binası cephesinin bazı bölümlerinde görülebilen beyaz sıvanın üzerindeki kırmızı zikzak motifler de, Selçuklu dönemine aittir.

Ad:  aspendosic.jpg
Gösterim: 348
Boyut:  20.4 KB

Efsaneye göre, Aspendos kralının ülkenin bütün soylu, kahraman ve zenginlerinin evlenmek istediği Belkıs adında güzeller güzeli bir kızı varmış. Fakat sanatsever kral, kızını Aspendos'a en güzel ve yararlı eseri yapacak olanla evlendireceğini ilan etmiş. Bunun üzerine zenginler bütün servetlerini harcayarak han, hamam, saray yaptırmaya, heykeltıraşlar heykellerini yontmaya, şairler en güzel şiirlerini yazmaya, filozoflar en iyi eserlerini vermeye başlamışlar. Şehir kısa zamanda şaheserlerle dolmuş. Kral, en güzel eseri bulmak için şehirde dolaşırken, önce hem çok faydalı, hem de çok sağlam ve güzel bulduğu muhteşem su kemerlerini birinci seçmiş. Bu kararını açıklamadan önce, yeni yapılan tiyatronun kral locasına uğrayarak biraz dinlenmek istemiş. Locada oturuken çevresinde kimse olmadığı halde, kulağının dibinde söylenmişçesine bir ses duymuş: "Kralın kızı Belkıs benim olmalıdır." Bu sesin locaya epeyce uzak olan sahnede söylendiği halde bu kadar iyi işitilmesi kralı şaşırtmış. Bu ustalığa hayran kalmış ve kızını bu büyük, faydalı ve güzel tiyatroyu yapanla evlendireceğini ilan etmiş. Bundan dolayı Aspendos Tiyatrosu'na halk "Belkıs Tiyatrosu" demektedir.

ASPENDOS'TAKİ DİĞER ESERLER:
Tiyatronun yanından başlayan bir patikadan ulaşılan acropolis’te karşılaşılan ilk yapı, 27x105 metre ölçülerindeki bazilikadır. Bazilika, Romalılar tarafından icat edilen mimari bir yapıdır. Bu binalarda mahkemeler ve alışveriş pazarları kurulurdu. Bazilika, etrafı odalarla çevrili geniş bir merkezi holden oluşur. Merkez hol, binanın diğer bölümlerinden yanlarındaki sütunlarla ayrılır ve çatısı daha yüksektir. Bazilikanın içinde yargıç kürsüsü vardır. Bizans döneminde binada büyük değişiklikler yapılmış ve orijinal yapısını kaybetmiştir.
Bazilikanın güneyinde, üç yanı evlerle çevrili agora vardır. Batıya doğru gidildiğinde, stoanın (gezinti caddesi) arkasında hepsi bir sırada olan eşit büyüklükte 12 dükkan vardır. Agoranın kuzeyinde, bugün sadece ön duvarı ayakta duran Nymphaeum vardır. Genişliği 32 metre, yüksekliği 15 metre olan iki katlı bu cephenin her katında beş niş vardır. Alt katta bulunan ortadaki niş diğerlerinden daha geniştir ve kapı olarak kullanılmıştır. Nymphaeum'un arkasında alışılmadık planlı, ya konsey üyelerinin toplandıkları bir bouleterion (konsey odası) ya da (müzik konserleri verilen ya da tiyatro oyunları oynanan) odeon olarak kullanılan bir bina vardır.
Aspendos’un en önemli kalıntılarından biri de kuzeydeki dağlardan şehre su getiren bir kilometre uzunluğundaki su kemerleridir. Bu kemerler dizisi olağanüstü bir mühendislik becerisini ortaya koyar ve eski çağlardan günümüze kalan nadir örneklerdendir. Su, kaynağından alınarak 15 metre yükseklikteki kemerlerin üzerine oturtulmuş taş bloklardan oluşan bir kanal ile şehre getirilir ve kemerin bitim noktasının her iki tarafında bulunan 30 metre yüksekliğindeki kulelerde biriktirilir, buralardan da şehre dağıtılırdı. M.S.2. yüzyılın ortalarında yapılan su kemerleri Tiberius Claudius Italicus tarafından yaptırılmıştır.

Son düzenleyen Mira; 23 Nisan 2014 08:11 Sebep: Düzenlendi.
zeki hoca - avatarı
zeki hoca
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #33
zeki hoca - avatarı
Ziyaretçi
n57199903 n58199904
Son düzenleyen Mira; 23 Nisan 2014 08:12 Sebep: Düzenlendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #34
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mimari Eser Resimleri
18b7c3f5605a423db6cea027373ed339 6402
b12d9934e4a844748966997eb10be318 5439

ayasofya
aya sofia 1x7
8867f43067184445bf4098d95018d80e 5545
856c7e96e73e4f7dbfd2b3eaf7afc6c0 6305
Son düzenleyen Mira; 23 Nisan 2014 08:12 Sebep: Düzenlendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #35
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Colosseum

Ad:  im2280.jpg
Gösterim: 438
Boyut:  86.2 KB

Colosseum, Roma'nın sembolü haline gelmiş bir anfitiyatrodur. Asıl adı Flavium Amfitiyatrosu'dur. Colosseum adı eskiden bu eserin yakınında bulunan Nero'nun çok büyük bir heykelinden dolayı verilmiştir. Colosse "çok büyük" anlamına gelir.
70 yılında imparator Vespanianus tarafından başlatılan inşaa işlemi, 82 yılında Titus tarafından bitirilmiştir.

Ad:  im2279.jpg
Gösterim: 568
Boyut:  68.0 KB

Amfitiyatro, çevresi 527 metre olan bir elips şeklindedir. 4 katlı olan yapının yüksekliği 50 metredir. En alt katı yerden 4 metre yüksektir. Yapının, imparator için ayrılan ve diğerlerinden daha geniş olan dört ana giriş haricinde 80 adet girişi vardır. Colosseum 50 - 55.000 kişi alabiliyordu. Girişler bu kalabalığı 5 dakikada boşaltabilecek şekilde dizayn edilmiştir. Yapının dışında traverten, iç kesimindeyse tüf ve tuğla kullanılmıştır. İçerisi üç ana kısma ayrılmıştır. Bunlar; arena, podyum ve mahzen kısımlarıdır. Roma İmparatorluğu devrinde sirk oyunları, araba yarışları ve gladyatör gösterileri yapılan Colosseum, 19. yüzyıla kadar dünyanın en büyük anfitiyatrosu idi. Günümüzde bile modern stadyumların mimarilerinde örnek olarak alınmaktadır.

Ad:  im2281.jpg
Gösterim: 379
Boyut:  67.7 KB
Son düzenleyen Mira; 23 Nisan 2014 08:12 Sebep: Düzenlendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2006       Mesaj #36
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yerebatan Sarayı ( Sarnıcı )

Ad:  yerebatan.jpg
Gösterim: 415
Boyut:  23.8 KB

İstanbul Sultanahmet Meydanı'ndaki Yerebatan Sarayı (Sarnıcı), 4. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Constantinus tarafından yaptırılmış, Justinianus döneminde 6. yüzyılda onarılıp genişletilmiştir. İstanbul, en sık kuşatma tehlikesiyle karşılaşan şehirlerden biriydi. Kuşatma süresince yaşanan en önemli sorun da yiyecek ve içecek kaynaklarının tükenmesiydi. Yerebatan (Bazilika) Sarnıcı, Roma ve Bizans İmparatorları'nın bu sorunu çözmek için yaptırdığı sarnıçların en büyüğüdür.
542'de Justinianus tarafından inşa ettirilen sarnıç, Valens Kemeri'nin (Bozdoğan Kemeri) aşağı çığrında Ayasofya'ya ve imparatorluk sarayına yönelik su dağıtım şebekesini tamamlıyordu. Halka açık bir bazalikanın portikli avlusunun altında, olasılıkla Constantinus'un inşa ettirdiği başka bir sarnıcın yerine yapılmıştır.
Bu sarnıcın suyu 19 kilometre uzaklıktaki Belgrat ormanlarından Cebeciköy kemeriyle getiriliyordu. Sarnıcın uzunluğu 141 metre, genişliği 73 metredir ve 80.000 metreküp su alabilmektedir. İçinde 12 sıra halinde, 5 metre aralıklarla 8 metre yüksekliğinde, kalıpsız çapraz tonozları taşıyan 336 (12*28) mermer sütun bulunmaktadır. Bu sütunların 98 adetinin Akanthos yapraklarıyla bezeli, bir örnek başlıkları vardır. 1985'deki restorasyon sırasında, kısa gelen iki sütunun altına, uzatmak için biri yan, biri ters olarak yerleştirilmiş şaşırtıcı iki Medusa başı bulunmuştur. İki sütunun tabanını oluşturan pagan kalıntıları olan Medusa başlarının, hıristiyanlar tarafından ebediyen suyun altında gizlenmesinin amaçlandığı sanılmaktadır.

Ad:  yerebatan1.jpg
Gösterim: 341
Boyut:  15.5 KB

Yerebatan Sarnıcı yakın bir döneme kadar işlevini korumuş tek sarnıçtır. Osmanlı'da durgun su içilmediği için fetihden sonra, bir yüzyıl içinde unutulan sarnıcın suyu, saray bahçelerini sulamakta kullanılmıştır. Üzerinde inşa edilmiş evlerde oturanlar ise suya doğrudan ulaşmak için tonozları delmişlerdir.
Türkler, Yerebatan Sarayı adını vererek, bu mekandan yansıyan büyülü izlenimi iyi dile getirmişlerdir. Sarnıcın boyutları, Birinci Dünya Savaşı sırasında bir Alman denizaltısından sağlanan şişme bir botla keşfedilene kadar, her türlü efsaneye konu olmuştur. Ayasofya'nın, gemilerin yüzdüğü dev bir sarnıç üzerine kurulduğu efsanesi, büyük ölçüde yakınındaki, içinde kayıkla dolaşıbilen bu sarnıcın varlığıyla açıklanabilir. Suya yansıyan ve alaca karanlıkta kaybolan bu sütun ormanı bugün hala kentin başlıca turistik çekim alanlarından biridir. 1985-1988 arasında sarnıç restore edilmiş, sütunlar arasına gezi yolları yapılmıştır, ses ve ışık efektleriyle sütunların etkileyici perspektifi ortaya çıkarılmıştır. İçerisinde kayıkla da dolaşılabilen sarnıç, 1989'da halka açılmıştır.
zeki hoca - avatarı
zeki hoca
Ziyaretçi
4 Şubat 2006       Mesaj #37
zeki hoca - avatarı
Ziyaretçi
ModernMoscowArchitecture
Son düzenleyen Mira; 23 Nisan 2014 08:12 Sebep: Düzenlendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2006       Mesaj #38
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Belkıs/Zeugma Antik Kenti

Ad:  antikharitab.jpg
Gösterim: 418
Boyut:  31.3 KB

Gaziantep ili, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri'nin kıyısında yer alır. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olar Zeugma Antik Kenti; Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur. 80 bin nüfusu ile döneminin en büyük kentlerinden biri olan Zeugma, tarihin değişik dönemlerinde değişik isimlerle anılmıştır.
Büyük İskender’in generallerinden ve daha sonra Suriye Kralı da olan Selevkos Nikator kendi adıyla, Fırat nehrinin adını birleştirerek M.Ö.300 yılında burada Selevkos Euphrates (Fırat’ın Silifkesi) adında bir kent kurar. Daha sonraları M.Ö.1. yüzyılda kent Roma hakimiyetine girer. Bu hakimiyet değişikliğiyle birlikte kentin adı da değişerek köprü, geçit anlamına gelen ve bütün dünyada bilinen şekliyle Zeugma adını alır.

Ad:  zeugma.jpg
Gösterim: 441
Boyut:  34.9 KB

Roma İmparatorluğu’nun 4.Skitia Lejyon Garnizonu’nun burada konuşlandırılması ve ticaret sebebiyle kısa zamanda 80 bin nüfusa ulaşan Zeugma’da Fırat manzaralı yamaçlara villalar inşa edilir. 80 bin kişilik nüfus Zeugma’yı dünyanın en büyük kentlerinden biri haline getirir. Örneklemek gerekirse Zeugma, komşusu sayılan Antakya (Antiokheia) ile Mısır’daki İskenderiye’den (Aleksandreia) daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükteydi. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra'dan (Londinum) ise birkaç kat büyüklükteydi.
Ünlü coğrafyacı Strabon da Zeugma’dan bahsetmektedir. Hellenistik dönemde Selevkos Nikator zamanında Zeugma’da önemli imar faaliyetleri yapıldığı bilinmektedir. Kentteki Akropol'ün üzerine kader tanrıçası Thyke’nin bir tapınağı yapılmıştır.
Zeugma Antik Kenti kendi şehir sikkesini de basmış Roma Kentlerinden biridir. Sikkeler üzerine bir tarafına Thyke tapınağı, diğer tarafına da güçlülüğü simgeleyen Roma Kartalı motifi basılmıştır.

Ad:  zmozaik.jpg
Gösterim: 381
Boyut:  41.9 KB
Son düzenleyen Mira; 23 Nisan 2014 08:13 Sebep: Düzenlendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2006       Mesaj #39
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
mimar sinan park01

Mimari Eser Resimleri
Son düzenleyen Mira; 23 Nisan 2014 08:13 Sebep: Düzenlendi.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Nisan 2006       Mesaj #40
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Dünyanın 7 Harikası

Yapım sıralarına göre;
  • Keops Piramidi - Listede günümüze kadar gelmiş tek yapı
  • Babil'in asma bahçeleri
  • Olimpos'taki Zeus heykeli
  • Efes'teki Artemis Tapınağı
  • Bodrum'daki Kral Mausoleus'un mozolesi
  • Rodos Heykeli
  • İskenderiye Feneri
Keops Piramiti

4k

Giza ’da antik Memphis mezar kentinde bulunan üç piramitten biridir . Bugün Mısır’ın başkenti Kahire’nin bir parçasıdır.Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eserdir.
Binlerce yıl boyunca Keops piramidinin bir mezar olduğuna inanılmıştır. Keops piramidinin 30 yılda yapıldığı düşünülmektedir. Önce bir kent yapılmış taş bloklar taşınmış ve yığılmıştır. Yüzeyin düzleştirilmesi için uzun zaman çalışıldığı sanılıyor. Taş blokların nasıl yerleştirildiği henüz anlaşılmış değil çeşitli kuramlar üretilmektedir. Bir kurama göre yapılan spiral bir rampadan çıkarılan taş bloklar üst üste konuyordu.Rampa çamur kaplanıyor sulanıyor ve taş bloklar itilerek kaydırılabiliyordu. Diğer bir kurama göre taş bloklar dev manivelalarla kaldırılıyordu.Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür.
İlk yapıldığında 145,75 metre olduğu düşünülen Keops piramidinin bu güne kadar 10 metresini kaybettiği düşünülmektedir.43 yüzyıl boyunca dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmış ancak 19. yüzyılda geçilebilmiştir.Eğimi 54 derece 54 dakikadır.Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar.Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır.

Piramidin her biri birkaç ton ağırlığında olan iki milyon taş bloktan yapıldığı sanılmaktadır.
Eski Mısırlıların neslinden gelen bir azınlık olan Kıptilerin inancına göre, bu piramit Tannların Çağına ait bilgilerin bir birleşimidir.
Büyük piramidin gizli bilgiler barındırması, ilk olarak Napolyon ordularının Mısır'ı işgali sırasında Fransız mühendislerinin çalışmalarıyla ciddiye alınmıştır. Bu mühendisler piramiti bir triangülasyon noktası olarak kullanmaya kalktıklarında, dört kenarının dört ana yöne dönük olduğunu ve boylam dairesinin de tam piramitin doruğundan geçtiğini fark etmişlerdir. Doruktan geçen diagonal çizgiler kuzeye doğru uzatıldığında Nil Deltası'nı iki eşit parçaya bölmektedir. Taban köşegenlerinin kesiştiği noktadan kuzeye uzatılacak bir doğru, kuzey kutbunun yalnızca dört mil uzağından geçmektedir (ki piramidin yapımından bu yana geçen uzun süre içinde kutup noktasının yer değiştirmiş olması da mümkündür)
Bugünün uzunluk ölçüsü olan metrik sistemin birimimetredir. Yani kutuptanekvatora kadarki meridyen uzunluğunun on milyonda biridir. Bu ölçü Fransızlar tarafından, Mısır işgalinden kısa süre önce ortaya çıkarılmıştır. Piramidin ölçüsü olarak kullanılan kübit ise, eski Mısırlıların kullandığı ölçüdür ve Fransızlann biriminden binlerce yıl önce bulunmuş bir birimdir. Bir kübit'in uzunluğu bir metreye çok yakın olmakla birlikte, metreden daha dakik bir birimdir. Çünkü bu ölçü herhangi bir meridyen çevresine değil, kutup ekseninin uzunluğuna göre hesaplanmıştır. Meridyen uzunlukları, dünya çevresine göre değişebilmektedir.
Büyük Piramid'in Mısır kübit'ine göre alınmış bazı ölçüleri, yerküre hakkında, dünyanın güneş sistemindeki yeri hakkında, sonradan, unutulup modern çağda yeniden keşfedilmiş bir hayli bilginin var olduğunu göstermektedir. Bu bilgiler ancak matematik olarak ifade edilebilmektedir. Piramidin çevresi, bir yıl içindeki gün sayısını (365.24) göstermektedir. Bu çevrenin iki katı, Ekvator'da bir boylam derecesinin bir dakikasına eşittir. Eğik kenar üzerinden, tabandan doruğa 'kadar olan uzunluk. bir paralel derecesinin altıyüzde biridir. Çevreyi yüksekliğin iki katına böldüğümüz zaman, (pi) sayısı olan 3.1416'yı bulmaktayız (Bu rakam, eski Yunanlılann bulduğu pi sayısından, yani 3.1428'den çok daha gerçektir)
Piramidin ağırlığı 10 üzeri 15‘le çarpıldığında, dünyanın yaklaşık ağırlığını vermektedir. Dünyanın kutup ekseni, doğrultusunu günden güne değiştirmekte ve böylelikle her 2,200 yılda güneşin arkasına yeni bir burcun gelmesine olanak vermektedir. ilk durumuna ancak 25.827 yıl sonra varmaktadır. Bu sayı da, 25.826.6 olarak piramidde ortaya çıkmaktadır. Bu sayıyı veren, taban köşegenlerinin toplamıdır. Büyük piramidin içinde Firavun odasının boyutlan, iki temel Pisagor üçgeninin eşidir: 2.5:3. ve 3.4.5. Oysa piramit, Pisagor'dan binlerce yıl önce yapılmıştır. Bu verilen ölçülerin, piramidin ölçü rastlantılarından yalnızca küçük bir kısmıdır.

Zeus Heykeli

buyuk zeus heykeli

Zeus Heykeli M.Ö. 450 yılında Yunanistan'daki Olimpos'ta (Olympia) yapıldı. Heykel, Yunanlıların baş tanrısı Zeus için yapılmıştır.

Zeus Heykeli, Atina'daki Parthenon Tapınağı için Athena heykelini yapan Phidias adlı ünlü heykeltraş yapmıştır. Tahta iskelet üzerine altın ve fildişi metal parçaların yerleştirilmesiyle yapılmıştır.
Zeus Tapınağının içinde bulunan heykel, tapınağa ancak sığabiliyordu, hatta oturur vaziyette tasvir edilen Zeus, ayağa kalksa tapınağın tavanı yıkılacakmış gibi duruyordu. Heykelin oturtulduğu taban 6.5m. genişliğinde ve 1m. yüksekliğinde, heykelin kendisi ise 13m yüksekliğindeydi. Sağ elinde zafer tanrıçası Nike'ı tutuyordu. Sol elindeyse üzerinde çeşitli metallerden kakmalar olan ve üzerinde kartal olan bir hükümdar asası vardı. Altın, abanoz, fildişinden yapılmış olan ve değerli taşlardan kakmaların bulunduğu Zeus'un oturduğu taht, heykelin kendisinden daha etkileyiciydi. Üzerinde, Yunan tanrılarının ve sfenks gibi mistik hayvanlar figürleri yer alıyordu. Heykelin derisi fildişinden, sakalı, saçları ve elbisesi altındandı. Karanlık bir koridordan geçilerek görülebildiği için, parlak fildişi, insanların gözünü alıyor ve derinden etkiliyordu.
Olimpiyat oyunları 391 yılında Theodosius I tarafından putperestlik olarak suçlanıp sona erdirilince, Zeus Tapınağı da kapatıldı. Dünyanın yedi harikası arasında saylan heykel, zengin Yunanlılar tarafından, yeni kurulan ve o zamanki adıyla Constantinople denen İstanbul'a taşınmıştır ve orada 462 yılındaki büyük yangında yok olmuştur.
Olimpos'ta 1829'da Fransızlar tarafından burada bulunan heykele ait bazı parçalar Paris'te Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir

Artemis Tapınağı

Artemis Tapınağı, M.Ö. 550 yılında Anadolu 'da bulunan Efes'te tamamen mermerden yapılmış olan bir tapınaktır.
Pers İmparatorluğu zamanında Yunan mimar Chersiphron tarafından tasarlanan tapınak, Anadolu'yu ele geçiren Lidya kralı Croesus tarafından büyütülmüş ve dönemin büyük heykeltıraşları tarafından yapılmış olan bronz heykellerle süslenmiştir. En büyük halinde tapınak, koca çatısını 100 tane sütünla tutuyordu.
Antik Efes'te tapınak hem bir pazaryeri, hem de dini alan olarak kullanılıyordu. Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı, M.Ö. 356 yılında adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus adlı biri tarafından yakılmıştır. Bir efsaneye göre, Büyük İskender tapınağın yandığı gece doğmuş ve bu yüzden Anadolu’yu fethettiğinde Artemis Tapınağı’nın yeniden yapılmasına yardım etmiştir.
Bizans döneminde harabe olan Efes yeniden yapılandırılmış, ancak tapınak tekrar yapılmamıştır. Temelleri de zamanla, kıyısında bulunduğu ırmağın taşıdığı alivyonların altında kalarak yok olmuştur.
Yapılan kazılar sonucunda, tapınağın 6 defa üst üste yapıldığı anlaşılmıştır. Kazılarda çıkan eserler gizlice British Muesum'a götürülmüştür. Tapınağın bulunduğu bataklık alana da yerini belli etmek amacıyla tek bir sütün dikilmiştir

Kral Mausoleus'un Mozolesi

kral m6

Plinius'un bildirdiğine göre, dünyanın yedi harikasından biri sayılan Mausoleum, M.Ö. 350 de Mausolos için karısı Artemisia tarafından yaptırılmıştır. "Farklı cephelerin süslemeleri ve mükemmelliği birbirini taklit eden farklı sanatçılar tarafından ele alındı. Leochares, Bryaxis, Skopas ve bazılarının düşündükleri gibi Timotheus'un sanatlarının seçkin mükemmelliği o yapıya dünyanın yedi harikası arasında ün kazandırdı." Antik yazarlardan Vitrivius böyle söylüyor. Romalı tarihçi Plinius'a göre pteron kare şeklindeydi ve çevresinde 36 tane ion stili sütun vardı. Her sütun arasında bir heykel dikiliydi. Pterondaki kabartmalar Amazonlarla Yunanlıların savaşını gösteriyordu. Pteron üzerinde yirmi basamaklı bir piramit vardı. Piramit beyaz paros mermerindendi. İskenderiye limanının karşısında bulunan paros adasından özel seçilmişti. En üstte quadrika (dört atlı araba) bunun üzerinde ise Mausolos ve Artemisia'nın heykelleri bulunuyordu. Tüm istilalara ve doğal afetlere karşın Mausoleum İS. 1406 yılına dek ayakta kalmayı başarmıştır. Ta ki Alman mimar Schegelholt tarafından yapılan St. Peters kalenin yapımına dek. Bu zamana kadar 1500 yıl ayakta kaldı. Sadece basamakları görünen yapının derinlerine giderek elde ettikleri mermeri yakıp kireç yaptılar. Bazı kabartmalar duvar taşı olarak kullanıldı. Bazılarının üzeri silinerek oymalar kazındı. 1875 de Sir C. Newton kazılara başlar, bazı friz ve Mausoleon ile Artemision'un heykellerini ve büyük aslan heykelleri İngiliz British Museum'a taşındı. Mausoleum'un yapımı yarılandığında Halikarnassos'un parası biter ve geri kalan bölümler özveri ile yapılır. Ne yazık ki şu an yapının yerinde görülecek hiç bir şey yoktur. Bu ünlü yapı Halikarnassos'un diğer karia kentlerinden daha fazla tanınmasını sağlamıştır. Rahip Eustatius 12.yy da "Homeros üzerine açıklamalar" adlı eserinde Mausoleum için ölümsüz pırlanta sıfatını kullanır.

Rodos Heykeli

Rodos 'un ilk sakinleri olan Dor'lar, Argos'tan gelen denizci bir kavimdi ve güneş ilahı olan Helios'a taparlardı. Dor'larRodos'ta en parlak devrini M.Ö. 3. asırda yaşayan bir medeniyet kurdular. Mısır ve Fenike'nin ürünlerini alıp satarak zengin oldular. Adayı kültür-sanat merkezi, güzel konuşma ve felsefe okulu haline getirdiler.
Makedonya Kralı Demetrios, Rodos’u uzun süre kuşatma altında tutmuştu. Dor'lar, Demetrios'la yaptıkları bir savaşı kazandıktan sonra, kuşatmanın kalkması anısına zafer anıtı olarak ve ilahları Helios'a şükran borçlarını ödemek için, Rodos limanının girişine büyük bir Helios heykeli yaptılar. M.Ö. 281-280 yılında yapılan 32 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel, elinde bir meşale tutuyordu. Bugünkü Newyork limanındakiÖzgürlük Anıtı Rodos Heykeli'ni andırmaktadır.
Rodoslular bu heykelin kendilerini ve adayı koruduğuna inanırlardı. Bu nedenle her yıl "Helicia" denilen şölenler düzenler, bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize atarlardı. İnanışlarına göre, Helios böyle bir arabayla dünyayı dolaşarak insanları gözetlerdi.
Rodos heykeli ancak 50 yıl ayakta kalabilmiştir. M.Ö. 223 yılında bir depremde devrildi ve Araplar653’te Rodos’u alana kadar öyle durdu. Araplar ise heykeli parçalayıp hurda olarak sattılar.
Rodos Kolossosu da denilen bu anıtın heykeltıraş ı Lindos'lu Khares'ti. Lindos, Rodos adasının üç büyük kasabasından biridir.

İskenderiye Feneri


İskenderiye Feneri veya Faros Feneri, M.Ö. 3. yüzyılda Mısır 'da İskenderiye Limanı'nın karşısındaki Faros Adası üzerine yapılmıştır. Büyük İskender ’in ölümünden sonra güçlenen kumandan Ptolemy Soter, İskenderiye’yi kendine başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti. Sostratus tarafından İskenderiye Kütüphanesi’nde, açıktaki Faros adasına yapılmak üzere bir fener kulesi tasarlandı.
Beyaz mermerden yapılan Fener, 120-130 metre boyundaydı. Fener’in aynası, geceleri yaklaşık 50 km. mesafeden görülebilen bir ışık saçıyordu.
Dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri, içlerinde günlük yaşam içinde kullanılmış olan tek eserdir. Ayrıca yedi harika içinde ve gelmiş geçmiş tüm deniz fenerlerinin içinde en yüksek olanı bu fenerdi.
Depremlerle yıkılarak kullanılmaz hale gelen fenerin kalıntıları, Memlüklüler tarafından şehri korumak için yapılan bir kalede kullanıldı ve 15. yüzyıla gelindiğinde fenerden hiçbir iz kalmamıştı.
Son düzenleyen Safi; 27 Temmuz 2017 23:59

Benzer Konular

31 Mart 2013 / chateaobriande Genel Galeri
26 Ekim 2014 / Misafir Soru-Cevap
26 Ekim 2011 / Misafir Soru-Cevap
26 Ağustos 2008 / jarule Spor tr