Ziyaretçi
Fakat Yaşıyoruz
Deniz kenarında doğup büyüyen bir çocuk olarak nasıl olur da insanların ılık bir yaz gününün sakin denizinde boğulduklarına şaşırırdım. Denizin üzerinde yardım gelinceye dek hareket etmeden yatmak varken nasıl bir panik onları denizin dibine batmaya zorluyor bunu bir türlü anlayamazdım. Kısacası boğulma bana komik ve yersiz bir ölüm biçimi gibi geliyordu.Birgün boğulmanın hiç de düşündüğüm gibi olmadığını anladım. Tüm insanlar boğulabilir. Benim gibi iyi yüzücü olarak tanınan, yıllarca okyanusla bir oyuncak gibi oynayan birisi bile o tehlike ile karşılaşabilir.
O gün saat 4:34’te saatim durmuştu. Ben de sırf o acı deneyimi unutmamak için saatimi tamir ettirmedim.Don Horan, Jesse Paley ve ben o sabah planlanan bir film için Kaliforniya’ya uçmuştuk. Onlara San Mateo’daki evimin önünde uzanan doğal plajları göstermek istedim. Film için de şahane bir manzara oluşturan kıyıya geldiğimiz zaman hepimizin neşesi yerindeydi. Kıyıda hiç kimse yoktu. Pembeye çalan altın renkli kumların parıltısı gözümüzü alıyordu. Kıyının hemen yanındaki bir grup siyah, yüksek ve sivri kaya manzaraya garip bir vahşilik katıyordu.Dalgaların bu kayalarda kırılıp köpük köpük yükselmeleri görülecek birşeydi. Eğer bu güzel manzaraya kendimi kaptırıp dalmasaydım denizin yakında yükseleceğini gösteren belirtiler gözümden kaçmazdı.Arabamızı manzarası hoşumuza giden üstü düz, parlak bir kayanın yanına park ettik. Kayanın yarısı denizde yarısı ise kumların üzerindeydi. Acaba arkasında ne vardı.
Birbirimizle şakalaşarak ayakkabılarımızı çıkardık ve kayaya tutuna tutuna deniz tarafına doğru inmeye başladık. Şık elbiselerimiz içinde çıplak ayakla kaya üzerinde yürümeye çalışmak bizi çok eğlendiriyordu. Birbirimizin haline bakıp bakıp gülüyorduk. Birden en önde yürüyen Jesse’in ıslak bir yere basmakta olduğunu fark ettim. Tam Jesse’ye orasının tehlikeli olduğunu söyle mek için öne doğru eğilmiştim ki, inanılmaz derecede güçlü bir dalga beni yakaladı ve havada tepetaklak olduğumu fark ettim. Birkaç saniye içinde defalarca döndüm, birkaç kez suya girip çıktım ve neye uğradığımı anlamadan kendimi hızla denizin dibine inmiş buldum. Burnumdan ve ağzımdan giren tuzlu sular boğazımı doldurmuştu. Sanki ayaklarıma ağır taş asılmış gibi kımıldayamıyordum. Birkaç kez yükselmeye çabaladıktan sonra başımın yüzeye vardığını sevinçle fark ettim, hatta bir an için soluk bile aldım. Sonra yine o azgın girdaba kapılıp tüm çabalarıma karşın suların içine gömüldüm. Oradan oraya vurulmaktan sersemlemiştim. Yüzmek için kollarımı oynatmaya çalışıyor, fakat birden kendimi yine denizin dibinde buluyordum.
Sonunda çabalamaktan vazgeçip dalgaların beni kıyıya atmasını bekleyip hareketsiz kalmayı denedim.Kısa bir süre sonra da zorlukla kendimi yükselen kocaman bir dalganın üzerine atabildim. Çevreme baktığım zaman dalganın doğrudan doğruya beni kayaya doğru hızla yaklaştırdığını fark ettim.Şansım yardım etmiş olacak ki, kayanın pek sivri olmayan bir yerine şiddetle çarptım. Don, ellerini bana uzatıp beni çekmek istedi, “Bırak” diye haykırdım “Sen de düşersin.”Ellerimle kayada tutunacak yer aramaya çalışıyordum fakat birden tekrar denize sürüklendiğimi hissettim.Bir iki kez daha kayaya çarptım ve kendimi toparladığım zaman Don’ı göremedim.Ondan sonra tekrar dönüp dönüp suya batıp çıkmaya ve çılgın okyanusla bir soluk alabilmek için mücadele etmeye başladım. O zaman ne denli ümitsiz bir tuzağa düştüğümü iyice anladım. Çabalarım yararlı olmuyor, yalnızca gittikçe beni güçten düşürüyorlardı. O anda eşim Bill ve oğlum gözümün önüne geldi. Onları ne denli çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Artık eşimle buluşmak üzere saat altıda trene yetişemeyecektim. Yenilmiştim. Kendimi sulara bıraktım. Denizden “Seni yakaladım” diye bir ses duyar gibi olup kendimden geçtim.Sonra kendimi kumların üzerinde yatarken buldum. Kalkmak istedim fakat başımı kımıldatacak gücüm bile kalmamıştı. Gözlerimin önünde insana benzer kimi karaltılar görüyor fakat kim olduklarını çıkaramıyordum. Kocaman bir dalga beni kayaya çarpmak üzereyken Don bir hamle yapıp elimi yakalamış ve beni bin bir güçlükle kıyıya çekmiş.Beni zorla ayağa kaldırdılar. Kayaların arkasına kuru kumların üzerine yatırdılar. Uzun bir süre orada güvende olmanın verdiği huzurla hareketsiz yattım.Birkaç saat sonra yine eskisi gibi arkadaşlarımla gülüp konuşuyordum.
Eğer bu mucize olmasaydı tekrar yaşama dönemeyecektim. Neler kaybettiğimizi sıralamaya başladık. Benim el çantam, fularım, Don’ın cüzdanı. Birden gerçek ortaya çıkıverdi. Kayıplarımız vardı ama en önemli şeyi kaybetmemiştik. Yaşıyorduk.Sonradan orada yaşayanlar bana, benim yakalandığım girdaba yakalananların hiçbir zaman -öldükten sonra bile- kıyıya ulaşamadıklarını anlattılar. Don da benim gibi suya düşmüş fakat iki kez kayalara çarptıktan sonra fazla uzaklaşmadan kayaya tırmanabilmiş. İçimizde en şanslısı Jesse idi. O yalnızca dalgalarla ıslanmış, ne okyanusun dibine gitmiş, ne de kayalara çarpmıştı. Bu olaydan sonra günlerce uyuyamadım. Vücudum yara bere içindeydi. Şiddetli bir baş ağrısı çekiyordum. Kafam o olayla doluydu. Haftalarca rüyamda o anı yaşadım.Şimdi rahatım. Her şey geçti. Yine eskisi gibi yaşıyor, geziyor ve yüzüyordum. Fakat dikkatsiz bir an yüzünden tüm bunları kaybedecek duruma geldiğim hiç aklımdan çıkmıyor. Bu acı deneyim bana yaşamın güzelliklerini yeniden bambaşka bir zevkle tattırdığı gibi doğa güçlerini küçümsememeyi de öğretti.
Deniz kenarında doğup büyüyen bir çocuk olarak nasıl olur da insanların ılık bir yaz gününün sakin denizinde boğulduklarına şaşırırdım. Denizin üzerinde yardım gelinceye dek hareket etmeden yatmak varken nasıl bir panik onları denizin dibine batmaya zorluyor bunu bir türlü anlayamazdım. Kısacası boğulma bana komik ve yersiz bir ölüm biçimi gibi geliyordu.Birgün boğulmanın hiç de düşündüğüm gibi olmadığını anladım. Tüm insanlar boğulabilir. Benim gibi iyi yüzücü olarak tanınan, yıllarca okyanusla bir oyuncak gibi oynayan birisi bile o tehlike ile karşılaşabilir.
Sponsorlu Bağlantılar
Birbirimizle şakalaşarak ayakkabılarımızı çıkardık ve kayaya tutuna tutuna deniz tarafına doğru inmeye başladık. Şık elbiselerimiz içinde çıplak ayakla kaya üzerinde yürümeye çalışmak bizi çok eğlendiriyordu. Birbirimizin haline bakıp bakıp gülüyorduk. Birden en önde yürüyen Jesse’in ıslak bir yere basmakta olduğunu fark ettim. Tam Jesse’ye orasının tehlikeli olduğunu söyle mek için öne doğru eğilmiştim ki, inanılmaz derecede güçlü bir dalga beni yakaladı ve havada tepetaklak olduğumu fark ettim. Birkaç saniye içinde defalarca döndüm, birkaç kez suya girip çıktım ve neye uğradığımı anlamadan kendimi hızla denizin dibine inmiş buldum. Burnumdan ve ağzımdan giren tuzlu sular boğazımı doldurmuştu. Sanki ayaklarıma ağır taş asılmış gibi kımıldayamıyordum. Birkaç kez yükselmeye çabaladıktan sonra başımın yüzeye vardığını sevinçle fark ettim, hatta bir an için soluk bile aldım. Sonra yine o azgın girdaba kapılıp tüm çabalarıma karşın suların içine gömüldüm. Oradan oraya vurulmaktan sersemlemiştim. Yüzmek için kollarımı oynatmaya çalışıyor, fakat birden kendimi yine denizin dibinde buluyordum.
Sonunda çabalamaktan vazgeçip dalgaların beni kıyıya atmasını bekleyip hareketsiz kalmayı denedim.Kısa bir süre sonra da zorlukla kendimi yükselen kocaman bir dalganın üzerine atabildim. Çevreme baktığım zaman dalganın doğrudan doğruya beni kayaya doğru hızla yaklaştırdığını fark ettim.Şansım yardım etmiş olacak ki, kayanın pek sivri olmayan bir yerine şiddetle çarptım. Don, ellerini bana uzatıp beni çekmek istedi, “Bırak” diye haykırdım “Sen de düşersin.”Ellerimle kayada tutunacak yer aramaya çalışıyordum fakat birden tekrar denize sürüklendiğimi hissettim.Bir iki kez daha kayaya çarptım ve kendimi toparladığım zaman Don’ı göremedim.Ondan sonra tekrar dönüp dönüp suya batıp çıkmaya ve çılgın okyanusla bir soluk alabilmek için mücadele etmeye başladım. O zaman ne denli ümitsiz bir tuzağa düştüğümü iyice anladım. Çabalarım yararlı olmuyor, yalnızca gittikçe beni güçten düşürüyorlardı. O anda eşim Bill ve oğlum gözümün önüne geldi. Onları ne denli çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Artık eşimle buluşmak üzere saat altıda trene yetişemeyecektim. Yenilmiştim. Kendimi sulara bıraktım. Denizden “Seni yakaladım” diye bir ses duyar gibi olup kendimden geçtim.Sonra kendimi kumların üzerinde yatarken buldum. Kalkmak istedim fakat başımı kımıldatacak gücüm bile kalmamıştı. Gözlerimin önünde insana benzer kimi karaltılar görüyor fakat kim olduklarını çıkaramıyordum. Kocaman bir dalga beni kayaya çarpmak üzereyken Don bir hamle yapıp elimi yakalamış ve beni bin bir güçlükle kıyıya çekmiş.Beni zorla ayağa kaldırdılar. Kayaların arkasına kuru kumların üzerine yatırdılar. Uzun bir süre orada güvende olmanın verdiği huzurla hareketsiz yattım.Birkaç saat sonra yine eskisi gibi arkadaşlarımla gülüp konuşuyordum.
Eğer bu mucize olmasaydı tekrar yaşama dönemeyecektim. Neler kaybettiğimizi sıralamaya başladık. Benim el çantam, fularım, Don’ın cüzdanı. Birden gerçek ortaya çıkıverdi. Kayıplarımız vardı ama en önemli şeyi kaybetmemiştik. Yaşıyorduk.Sonradan orada yaşayanlar bana, benim yakalandığım girdaba yakalananların hiçbir zaman -öldükten sonra bile- kıyıya ulaşamadıklarını anlattılar. Don da benim gibi suya düşmüş fakat iki kez kayalara çarptıktan sonra fazla uzaklaşmadan kayaya tırmanabilmiş. İçimizde en şanslısı Jesse idi. O yalnızca dalgalarla ıslanmış, ne okyanusun dibine gitmiş, ne de kayalara çarpmıştı. Bu olaydan sonra günlerce uyuyamadım. Vücudum yara bere içindeydi. Şiddetli bir baş ağrısı çekiyordum. Kafam o olayla doluydu. Haftalarca rüyamda o anı yaşadım.Şimdi rahatım. Her şey geçti. Yine eskisi gibi yaşıyor, geziyor ve yüzüyordum. Fakat dikkatsiz bir an yüzünden tüm bunları kaybedecek duruma geldiğim hiç aklımdan çıkmıyor. Bu acı deneyim bana yaşamın güzelliklerini yeniden bambaşka bir zevkle tattırdığı gibi doğa güçlerini küçümsememeyi de öğretti.