Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 3

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 264.820 Cevap: 628
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
23 Mart 2006       Mesaj #21
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ben hariç herkesi düsündüğümü, ben hariç herkesi sevdiğimi farketmem 40 yılımı aldı. Yıllar boyu yaşamdaki asal işlevimin çevremdeki insanları mutlu etmek olduğuna inandırmıştım kendimi. Kimseyi kırmadığım sürece kırılmaya, kimsenin benden talebini geri çevirmediğim sürece incinmeye hazırdım adeta. Evet, çok fazla ve çok sık incindim; ama şimdi biliyorum ki beni inciten "onlar" değildi aslında, "ben"dim...
Ama bir gece, deyim yerindeyse, bir tür acı eşiğinden geçtim ve farklı bir bilinçlilik haline uyandım. Ve yürümeyi öğrenen bir çocuk misali kendimi sevmeye adım attım ve kendimin en iyi dostu olmaya -- çünkü dişarıda değildi aradığım... İşte içimde barışı sağladım dediğimde kastettiğim buydu, yoksa farklı olmasını dilediğim pek çok şey olduğu şüphesiz. Sadece olanı olduğu gibi kabul etmeyi ve sevmeyi öğrenmeye çalışıyorum.
Sponsorlu Bağlantılar
Yasanan her an yaşamı anlatıyor zaten, yeter ki biz dinlemesini bilelim.
Dinlediğin için sağol...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Mart 2006       Mesaj #22
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İhtiyacım Var

Sponsorlu Bağlantılar

Yine bir akşam üstü... Ve ben yine bulutlarla beraber çay içiyorum... Az şekerli. Aylardan ekim. Üç gün sonra dolunay çıkacak. Hava birazcık serin gibi. Senin yanımda olmanı istediğim akşamlardan birisi işte. Her akşamki gibi yine boş ve yine sabaha gebe. Sanki kar yağacakmış sanıyorum. Birazcık serin dedim ya işte bu serinlik sadece bu akşama özgü bir serinlik değil. Temmuz dada böyleydi hava benim için. Seni arıyorum. Belki biraz sana sarılır ısıtırım kendimi diye düşünüyorum. Sen yanımda olsan belki şubat ta bile yalınayak gezebilirim. Şubat bile üşütmez beni yanımda olsan. Hatta mart bile bir şey yapamaz. Eminim. Sen yanımda olsan deniz kenarına bile giderim seninle. Deniz donmuş bile olsa sen yanımda olunca bana bir şey olmaz bilirim. Ben kardan adam yapmaya bayılırım. Ama kardan adam yaparken hiç sabır edemem. Biran evvel olsun da bitsin diye acele ederim. Hele o en son havucu burun olarak takmak yok mu işte o bitiriyor beni. Kömür ile göz ve dudak yapıp ona gülümsemeyi öğretmek bir başka haz benim için. Tabi birde boynumdaki kaşkolu üşümesin diye onun boynuna dolamak sanki birisine büyük bir iyilik yapmışım hissini verir bana hep. İşte sadece o zamanlar sevmem ben güneşi. Zaten ben üşümesin diye ona kaşkolumu vermiştim niye doğuyorsun aptal güneş.Sen yanımda olsan seninle de kardan adam yapardık. Ama o zaman ben hiç acele etmezdim. Ne kadar uzun sürerse sürsün beklerdim. İsterse hiç bitmesin. Beklerdim. Bir daha ki kışı bile beklerdim sen yanımda olsan. Sen yanımda olsan bu sefer havucu kardan adamın burnuna takmazdım. Seninle beraber oturur kıtır kıtır yerdik. Bize okulda öğrettiler. Havuç gözlere çok iyi gelirmiş. Hep öyle derdi zahide öğretmen. Zaten benim de senin gözlerine ihtiyacım var. Onlara iyi bakmam lazım. Her gün bir havuç yerdik seninle. Sırf gözlerine iyi gelsin diye. Biliyorsun benim senin gözlerine ihtiyacım var. Sonra kardan adamın gözlerini ve dudaklarını yapardık. Ben gözlerini yapardım sende dudaklarını yapardın. Dudaklarını sen yaptığın içinde gülümsemeyi öğretmek sana düşerdi. Eminim ona çok iyi öğretirdin gülümsemeyi. Aynı senin gülüşün gibi sımsıcak gülerdi biliyorum. İyi öğretirdin. Sen yanımda olsan kaşkolumu sana verirdim. Nasıl olsa kardan adam gülümsemeyi öğrendi ya üşümez artık. Artık güneş bile çıksa üzülmem ben.Sen yanımdasın ya bir tane kardan adam daha yaparız güneş batınca. Güneş doğunca yine eritir onu. Biz bir tane daha yaparız. Sen yanımda olsan bu kez bulutlara hiç yüz vermem. Çayımı seninle içerim. Üç şekerli. Sen yanımda olsan beraber kız kulesine gideriz. Yok yok gitmeyiz. Üsküdar da bir rıhtım turu yaparız. Sonra kız kulesini uzaktan uzağa şöyle bir süzeriz. Tam karşısına oturup uzun uzun bakarız. Yok yok uzun uzun bakmayız. Uzun uzun bakarsak gözlerimiz yorulur. Biliyorsun benim senin gözlerine ihtiyacım var ya onları fazla yormayız. Zaten daha çok gezecek yer var. Sonra . Sonra nereye gidelim ? Sonrasına sen karar ver canım. Biliyorsun sende söylemiştin ya nereye gittiğin önemli değil kiminle gittiğin önemli diye... Sen yanımda olsan nereye olursa oraya giderdim....

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
25 Mart 2006       Mesaj #23
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
SEVGİME BU MEKTUP

Gelme diyecektim, geldin... İyi ettin geldiğine. Nerdeyiz ? Bir şehir yanıyor, dikkat et. Tutuşabiliriz. İşte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına, saçların arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl. Yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz...

Aramakla yetinsek bunlar gelmeyecekti başımıza. Yine de memnunum, iyi ettin geldiğine. Taş olup kalmaktansa, ağaç olup yanmak iyi. Ellerini ver, ellerini... Öpüşmeye susadım. Tırnak uçlarından öpmeye başlayacağım seni. Titreme, yanıyorsun...

Koluma yat, sağ koluma, güçlü, erkek koluma. Dağılsın saçların, bırak. Nasıl olsa onları da öpeceğim tutam tutam... Kulak memelerini, gür kaşlarını, dudaklarını da öpeceğim. Dolgun dudaklarını, seven, sevdiren dudaklarını... Dişlerim dişlerine değecek. Yum gözlerini, artık yaşamıyoruz. Belki de yaşamak bu, bizim bilmediğimiz.

Öyleyse yeni yeni başlıyoruz yaşamalara, derin nefes almalara, o ölümsüz olmalara...

Bir ekşi elma ısırıyordum, dişlerim kamaşıyordu omuz başlarını gördükçe ve biraz sen oluyordum sevdikçe, seviştikçe...

"Işığı söndür" diyordun, inadına yakıyordum. Yalvarıyordun, çıldırıyordun. Hiç ağlamadın. Ağlasan ne değişecekti. Ama ağlamadın işte yükseldin, yüceleştin, tanrılaştın bir yerde. Öyle güzeldin anlatılmaz.

Alnımdan ter boşanıyordu, saçlarım yapış yapış olmuştu. Yüz merdiven inip yüz merdiven çıkıyordum bir dakikada. Derin bir kuyudan su çekiyordum. Bir mağara ağzında sana sesleniyordum. Karanlıklar içinde birbirimizi aydınlatıyorduk.

Sağır bir zamandı yaşadığımız. Sağır ve merhametsiz. Kör bir geceydi yumruklayan kapıyı, kör ve dilsiz...

Artık hiç sönmeyecektik biliyordum.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2006       Mesaj #24
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hicbir duygumu ertelemedim ben


hicbir duygumu ertelemedim ben. yasayacagim hicbir seyi sonraya
birakmadim. sonra diye bir seyin olmadigini biliyorum cünkü. hep
yarina dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanlari
beklemek benim isim degil.

ask zamana meydan okur ama sen karsi koyamazsın ona. orada durup
öylece bekleyemezsin gelecegi. bir adim atmalisin, bir el
uzatmalisin aska dogru. askin anahtari cesaret degil mi yar? cesur
olmak gerekmez mi bir sevdayi yasamak, bir sevdayi büyütmek icin?
kac gece yalniz gecti hesaplasana... kac gece bir sonraki günü
düsünerek gecti. neler yapabilirdik, neler yasayabilirdik
düsünsene... her sabahi birlikte karsilamak vardi seninle.
sevismekten yorgun düsmüs bedenini öpücüklerle yeni güne
hazirlayabilirdim. gözünü acar acmaz ilk gördügün sey ben olurdum ve
sen benim yüzümde mutlulugu görürdün.

bu kentin her yerinde, herkesin icinde el ele dolasabilirdik.
girmedigimiz sokak kalmazdi. bakislara aldirmadan sokagin ortasinda
sarilip öpebilirdim seni.

bir sarkiyi sözlerini bilmesek bile bagira cagira söyleyebilirdik.
sonra bir filme gider, bir kitap okur, denize bakar, bir martinin
bir lokma simit kapabilmek icin vapurlarin pesinden bikmadan ucusunu
izleyebilirdik.

paylastigimiz her an beynimize bir daha cikmamak üzere kazinirdi.

özlerdik birbirimizi delicesine. bir saati yalniz gecirsek, bir
sonraki saati iki saatlik yasardik. yasayamadigimiz o bir saatin
acisini cikarmak icin.

peki biz ne yaptik? aski bir bekleyisin sirtina yükleyip ona sadece
uzaktan bakmakla yetindik.

her an aski yasamak varken, her gün birbirimizi yeniden kesfetmek
varken, bu yolda birer kasif olmak varken, sürgünleri yasamaya
mahkum ettik birbirimizi.

bu sürgünlüge son vermenin zamani geldi artik. sana huzur vaad
etmiyorum. askta huzur arayan yanilir. ben tutkunum, en koyu, en
deli sevdanin sözcüsüyüm. onlar adina konusuyorum.

yarini olmayan zamanlarda hicbir seyi düsünmeden erimek adina
konusuyorum. gözlerinin icine bakip SENI SEVIYORUM demek istiyorum.
askin akisina kapilip hicbir kaygi duymadan gidebildigin yere kadar
gitmek istiyorum. kokunu icime cekmek, teninin sicakligiyla irkilmek
istiyorum. yasama senin adinla anlam katmak, mutlulugu bulmak ve bir
daha kaybetmemek istiyorum.

seni istiyorum! yarin, öbür gün, öbür hafta, öbür ay, öbür yil
degil, SIMDI!!!"


GeniouS'iS / 06.03.2006
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2006       Mesaj #25
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
...

Hiç sevmedim kimseyi senin kadar....
Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..."


Bir el bazen neleri ayakta tutabiliyor hiç düşündün mü Sevdam, ve neleri yıkabiliyor tek başına ? Bir eli tutmak bir insanı hayata bağlamakla eş değerde olabiliyorsa eğer bunun adı aşktır. Böyle bir eli tutmak hayatı bulmaktır belki de....

Hiç sevmedim seni sevdiğim kadar dersin birine ve sonra onun arkasına dönüp gitmesini izlemek ne zordur. Bir eliyle hayata bağlamak bir eliyle o verdiği hayatı geri almak gibi... Bazen mecburu ayrılıklar mecburi acılar yaratır. Bile bile kapıyı aralık bırakırsın ve tüm yalnızlığın ve hüznün içeri dolmasına izin verirsin. Buna rağmen aklının bir köşesinde sonsuzluk vardır. Bitmedik , bitemez , bitmeyecek... Bir ömrü bir aşka adamaktır bu belki ve elbette yürek ister ayrıysan. Dönüş yolları geçilemeyecek kadar darsa bile bir umut koyup sol yanına beklersin hayatının ışığının o derin karanlıktan gelmesini. Zaman geçtikçe göremez olursun hiçbir şeyi gözlerinin buğusundan ve kalbinin karanlığından... Beklemek zordur eğer beklenen kalbinden çok uzakta ise... Msn Sad


"Çok yalnızım, seninle bir yarım...
...
Eğer elindeyse ne olur çal kapımı,
Eğer yüreğindeysem ne olur sil göz yaşımı.."



Bir hayatı kaybetmek bir elin sıcaklığını kaybetmekle eş değerse işte bu aşk Sevdam. Böyle bir eli kaybetmek ölmeden ölmektir. Ruhunu o sıcaklığa terk edersin o el senden uzaklaşırken. Ruhsuz bir beden ölmekten beterdir...Anlıyorsun dimi beni...

Ne kadar umut edersen et korkular rahat bırakmaz aklını ve umudunu köreltir sonsuz telaşların o bekleyişte. İsyanın yükselir bastıramazsın çektiğin yalnızlığın en acımasız yanı canını yakmaya başlayınca. Tanrıya yalvarırsın son bir şans diye gerçekleşmeyeceğini bildiğin halde. Umudun ve benliğin avuçlarının arasından akıp gider. Ruhsuz, umutsuz ve benliksiz kalırsın bir başına. Zaman acımasızlaşır ağladıkça.

"Gel... Korkuyorum... Nefes alamıyorum. Eğer hala dudaklarında ismim varsa gel... Sıcaklığın olmadan tutunamıyorum..."

Hatanın üstüne hata ekleyerek yaşıyoruz Aşkım. Bile bile kaçırdık belki de o treni. Beklemek için çok geç , vazgeçmek içinse çok erken. Bir ömre bedelse bile geç kalınmış bir mutluluktan vazgeçmiyorum. Verilen sözler unutulmamalı, ben unutmadım... Koynumda sıcaklığın , yalnızlığın elinden çekip almanı bekliyorum beni.

"Eğer elindeyse ne olur çal kapımı,
Eğer yüreğindeysem ne olur sil göz yaşımı.."




GeniouS'iS / 24.12. 2005
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #26
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevgili Tanrim,
Cocuklari yaratirken büyükler icin ugrastigindan cok daha fazla
ugrasmis olmalisin. Gercekten cok güzel olmuslar. Eline saglik.
Candan dostun,
Refik

Sevgili Tanri,
Su andaki eksiklerimi yaziyorum :
Yeni bir bisiklet, bir kimya seti, köpek, film makinesi, beyzbol
eldiveni.
Hepsini gönderemezsen birazi da olur
Seni seven Eric
Not-Noel babanin olmadigini biliyorum.

Canim canim Tanri,
Astronotlari öyle yukari firlatip fir fir dondürmelerinden ödüm
kopuyo. N'olur onlarin bizim evin damina düsmelerine izin verme.
Dostun Norman

Sevgili Tanrim,
Yine eldivenlerimden birini düsürdum. Biri benden yana olmazsa
canima okuyacaklar. O sen olur musun?
Martha

Sevgili Tanri,
Babam cok aksi. Onu bu huyundan vazgecirmeni istiyorum. Ama lütfen
canini yakma
Sevgilerle
Martin

Insanlarin ölmelerine izin verip yenilerini yapmak yerine
neden elindekileri tutmuyorsun
Jane

Sevgili Tanri,
Lütfen bana bir midilli gönder senden simdiye kadar hicbirsey
istemedim. Bunu da herhalde unutmazsin
Bruce

Sevgili Tanri
Evet. Ben anlasmamizin yarisini yaptim bakalim. Bisiklet nerede
kaldi
Bert

Bulutlardan biri yüzünü öyle korkunc yapti ki ödüm koptu. Noolur
soyle ona bida öyle yapmasin
Ellen

Sevgili Tanri,
Üst kattakiler durmadan bagira cagira kavga ediyorlar. Bence
yalnizca cok iyi arkadaslarin evlenmesine izin vermelisin.
Nan

Sevgili Tanri,
O periyle benim disim icin 5 sent, kardesiminki icin 25 cent
göndermissin. Bana daha 20 cent borcun var.
Peter

Sevgili Tanri,
Sahiden var misin? Bazilari buna inanmiyor. Eger varsan gecikmeden
birseyler yapmanda fayda var
Harriet Ann

Sevgili Tanri,
Insanlara ruhlari her zaman dogru mu dagitiyorsun? Yanlis
yapabilirsin
Cindy

Sevgili Tanri,
Eger hickimse bilmeyecekse iyi olmanin ne yarari var
Mark

Ne diye bu kadar cok insan yarattin. Baska bir dünya daha
yapip fazlaliklari oraya koyamaz misin?
J.B.

Sevgili Tanri,
Su hergün ezip durdugumuz karincalarin umarim senin icin özel
bir önemi yoktur
Dennis

Daha önce yazmadigim icin özur dilerim. Yazi yazmayi ancak bu
hafta ögrendim.
Martha

Sevgili Tanri,
Bende senin disinda bütün liderlerin resmi var...
Norman

Sevgili Tanri,
Oglanlar kizlardan daha mi üstün? Biliyorum sen de onlardansin
ama gene de dürüst olmaya calis.
Sylvia

Kitabini okudum ve begendim. Bütün o fikirler nereden geldi
aklina?
John

O kadar becerikliysen hadi gorelim bakalim oku benim
sifremi: VDDL RBT CLJKS NT PSD KLHSM ATFO
Eger anlayabilirsen yarin yagmur yagdir da anlayayim.
Jabe

Tanri oldugunu nasil bilebildin?
Charlene

Sevgili Tanri,
Yeni öyküler yazamaz misin? Yazdiklarinin hepsini okuyup
bitirdik ve yeniden basa döndük.
Sevgilerle
Emily

Sevgili Tanri,
Senin yasina geldigimde tipki senin gibi olmak istiyorum.
Tamam mi?
Tommy

Sevgili Tanri,
Eger Tanri ben olsaydim bu kadar iyi olmazdim. Bunu aklindan
cikarma.
Michelle

Kaynak :
Cocuklardan Tanriya Mektuplar
Eric Marshall, Stuart Hample (c)



Mizah cocuklardan mizah olsun diye cikmiyor biliyor musunuz? Onlar öylesine , dolambacsiz düsünüyorlar ve biz onlarin bi düsündüklerini komik buluyoruz. Unutmusuz biz onlar gibi dolambacsiz ve sade düsünmeyi...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #27
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
beni bırakma





sevgilim,


yine seni düşünüyor,yine yazıyorum.konunun sonunu nasıl getireceğimi ve nasıl bitireceğimi bilemiyorum.anlatacağım şeyleri de bilemiyorum neyazık ki...
neyse canım,neyse.seni çok özledim.sen de beni özledin ,içimde bunun mutluluğuyla yaşıyorum.ve büyüyorum.evet büyüyorum.benle beraber aşkımızı da büyütüyorum.

bizi çekemeyenlerin çatlayacaklarını da biliyordum ama korkuyordum,evet korkuyorum,hala da öyle.sanki birşey olacak ve bizim büyük mutluluğumuz yarıda kalacakmış gibi geliyor.inşallah bu bir yanılgıdır sevgilim.senden ayrılmayı düşündüğümde senin bana masum bakışlarını görünce dayanamayıp vazgeçiyorum.ama sen beni benim kadar sevmiyorsun ne yazık ki...neden benim kadar sevmiyorsun.ben seni çok seviyorum sevgilim senin sevdiğin gibi,acınacak kadar çok.tıpkı ilk haziran günü gibi.sıcaktan değil,aşkımdan cayır cayır.haziranda görüşmek dileğiyle,daha büyük bir aşkla...





Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Nisan 2006       Mesaj #28
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DUVARA MEKTUP

Sözde aşklar sarmışken şu bedenimi, sen sarılma ne olur. Korkarım kendimden seni de onlardan sanıp, duygusuzca sararım diye. Biliyorum aslında bir daha kokunu duyamayacağımı ve kahkahanı. Ama özlüyorum, seni ve o günlerdeki beni. Senden sonra, seni kaybettiğim yetmiyormuş gibi içimi de kaybettim. Artık boş bakışlarım ve soğuk ellerim var. Hatırlar mısın? O soğuk İstanbul gecelerinde bile soğumazdı ellerim ve asla boş bakmazdı gözlerim hayata. Senden sonra o bebeksi kokumu da kaybettim yada en azından artık kimse almıyor o kokuyu. Keşke kaybettiklerim seninle gelebilecek kadar yakınımda olsalar. O zaman belki... Ama değil ve artık olamaz. O kadar kirlendim ki yüzümü bile tanıyamazsın. Sesime kadar kirletti hayat beni. Artık “seni seviyorum” derken titremiyor o senin çok sevdiğin La minör sesim. O kadar katılaştı ki kalbim, hani seni gördüğümde kuş kanadı gibi olurdu ya, artık atmıyor bile en mutlu olduğum sanılan zamanlarda. Saçlarım beyazladı mesela, hala uzunlar ama yarısını döktüm senden uzaklaşan yolda. Ve hala tahmin bile edemeyeceğin kadar inatçıyım dünyaya. Ve senden sonra daha bir kızgınım dökülen yapraklara. Ve senden sonra... Hala burkuyor içimi biliyor musun şu yağmur denen baş belam. Belki de eski benden tek kalan duygusal miras bu, yağmurun anlamsız ve yıpratıcı etkisi. Hala var yani içimde, bir parça dahi olsa romantizm. Bakma! Artık yapmıyorsam o küçük, mum ışığı muhabbetlerini, çalmıyorsam kalbimle gitarımı, senden sonrayı yaşadığım içindir. Bıraksalar da bir dönebilsem siyah beyaz olan, o adadaki günlere. Bak nasıl okurum aşk şiirlerini ilk ağızdan. Yok ama. Yapamaya bilirim. O kadar çok düştüm ve koştum ki, nefesim yetmeye bilir. Ne yaptığın ve hatta yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum. Ama bildiğim ve emin olduğum tek bir şey var; eski seni ben bile bulamam artık. Çünkü ben ki, hep yere yakındım, bu hale geldim. Sen ki, ne yapmışsındır o yükseklikten düşünce sahteliğin tam içine. Yalan dokunuşlar yumruk etkisi yapmıştır ve kanatmıştır tenini, yardım içinmiş gibi uzanan ellerin sahteliği hele, kavurmuştur beyaz kalbini. Beraberken çoktuk, ikiydik ama tam bir iki. Tek olduk, çok bizi eritti yavaş yavaş. Ama mecburduk yalnızlığa. Ya çok geç kalsaydık, kopamasaydık, sevgimizden kaynaklanan yalnızlığa dalıp sonra da nefes almak için birbirimizden izin koparmaya çalışsaydık. Ya kirletseydik sevdamızı. Bak, o zaman hiç yaşayamamış olacaktık tam bir sevdayı... Yağmur durdu. Artık dönmeliyim yatağıma, bir de dıngırtısını çekmiyim yolcumun. İlk durakta inecek zaten... Seni özlüyorum.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #29
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Suna,
Bu sabahki gazetede küçük bir ilan gözüme çarptı. Onu, tekrar tekrar okudum. Adeta gözlerime inanamadım. "Suna ile Nahit Ataman nişanlandılar"
Nahit Ataman... Şu benim çocukluk arkadaşım... Doğrusu ne diyeceğini bilemiyorum.
Kalemi elime alırken, seni sadece tebrik etmek ve mutlu olmanı dilediğimi bildirmek niyetindeydim. Her zaman Nahit'in iyi dans ettiğinden bahsederdin. Seninle son defa bundan altı ay önce bir düğünde karşılaşmıştık. Pembe bir tuvalet giymiştin. O kadar güzeldin ki seni dansa kaldırıp kollarımın arasına aldığım zaman kalbimi açmak isteğiyle yandım. Fakat bilmem neden, dilim tutuldu sanki, bir şey söyleyemedim. O günden sonra da bir daha seni göremedim, daha doğrusu senden kaçtım.
Bugün okuduğum nişan haberinden sonra, artık dans arkadaşlığımızda son bulmuş demektir. Ama hiç bir şey dostluğumuzu bozamaz. Günün birinde başı sıkışacak olursa, eskisi gibi yine bana koşabilirsin.
Nezih

Nezih,
Mektubunu aldım. Havadisi gazetelerden okumadan önce sana haber vermeyi, hatta nişanımızda bulunmanı çok isterdim. Fakat Nahit çok kıskanç tabiatlı oluşu yüzünden sana nişan davetiyesini yollayamadım.
Bana içini dökmen için neden nişanlanmamı bekledin sanki? Ben bu sevgi itirafını o kadar uzun zaman beklemiştim ki... Beni her dansa kaldırışında kendi kendime: "Bu defa söyleyecek" derdim. Bakışlarında beni sevdiğini anlar gibi olurdum. Fakat biraz sonra "Olmayacak şeyler kuruyorsun Suna" diye kendi kendimi azarlardım.
Sana nişanlım hakkında neler söyliyeyim bilmem ki... Milyoner değil, dahi değil, sadece senin bildiğin gibi yakışıklı bir genç. Çalışıp kazanıyor, kazandığını da gayet güzel harcamasını biliyor. Nişanlılık hiç de fena değilmiş. Her sabah gözümü açınca, yeni bir süprizle karşılaşıyorum. Çiçekler, parfümler. Ne güzel değil mi?
Nahit'i bu kıskançlık huyundan vazgeçirebilirsem ve sana düğün davetiyesi yollarsam her halde düğünümüze gelirsin değil mi? Sonra birgün evimizede gelirsin. Seni yemeğe alıkoyarız. Pişirdiğim yemekleri yerken, belki de içinden: " Kazayı kolay atlaşmışım. ya Suna ile evlenseydim de, bu kötü yemekleri yemek zorunda kalsaydım" diye düşünürsün.
Sana hayatta mutluluklar dilerim.
Suna

Kardeşim Nahit,
Suna'ya karşı ötedenberi bir sevgi beslediğimi bilirsin. Geçenlerde gazetelerde okudum nişanlandığını öğrenince bir mektup yazdım ve nişanını kutlarken de biraz kinayede bulundum.
Aldığım cevapta: "Ben de seni seviyorum ama, ne yapalım olan oldu" demek istiyordu.
Fakat aradan bir hafta daha geçince, Suna'dan bir mektup daha aldım. Nişanlısının kıskançlığına tahammül edemediğinden nişanının bozulduğunu yazıyor, çok üzüntülü olduğunu söylüyordu.
Ben de eski bir dost olmam dolayısıyla bir buket çiçekle ona koştum ve teselli etmeye çalıştım. Suna'yı gerçekten çok üzüntülü görmüştüm. Bir aralık ona " Boşuna üzülüyorsun Suna, bir vefasız için bu kadar üzülmen doğru değil" dedim.
Tabii bu vafasız sözümle seni kasdetmiştim. Çünkü gazetede nişan ilanında "Nahit Ataman" diye nişanlısı olarak senin adın yazılıydı.
Bana cevap olarak ne dese beğenirsin? "Ben çok fena bir kızım Nezih, hiçbir zaman nişanlanmadım. Gazetede gördüğün haber başka bir Suna'ya aitti. Suna ile nişanlanmış olan Nahit Ataman'da senin çocukluk arkadaşın Nahit değil bir başkasıydı. İsim ve soyadı benzerliğinden başka birşey değildi. Aylardır üzüntü içinde beni sevdiğini söylemeni beklemiştim. Ben hiç olmazsa, seni biraz üzmek için o yalan dolu mektubu yazdım. Yalnız Nahit, bir gün kendisi ile nişanlandığımı kabullenen mektubumdan haberi olursa ne yapar acaba diye düşünüyorum"
Ben de: "Hiç üzülme, diye cevap verdim. Ben Nahit'e durumu kendim izah ederim"
Böylece, bir isim benzerliği benim mutluluğa erişmeme sebep oldu.
Suna ile önümüzdeki cuma günü yapılacak olan düğünümüze herhalde gelirsin değil mi? Gelmeni de çok istiyoruz ve nikah şahidimiz olmanı arzuluyoruz.
Nezih
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Nisan 2006       Mesaj #30
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
- MEKTUP I -




Beypazarı / 2 . 9 .1962

Artemis , sevgili kızım :
Bu mektubumda sana güzelin felsefesi demek olan estetik ve sanat hakkındaki evrensel düşünceleri , arayerde de kendi fikirlerimi anlatmağa çalışacağım .

Bu konuda evvela ' Güzel 'in ne demek olduğu , başka bir deyimle güzelin ne olmadığını tetkik etmek gerekir . Güzel , ' iyi ' den , ' doğru ' dan , ' düzgün ' den , ' faydalı 'dan hatta ' maksada uygun ' dan başka şeydir . Bunların hiçbirisi ve fakat hepsidir . Eflatun' a göre insan gökten yere düşmüş bir ' ilah ' tır , yeryüzünde eşyaya bakarken , bir zamanlar Tanrıların yanında temaşa ettiği eşyanın hakiki cevherini , bu cevherin güzelliğini hatırlar . Ona göre ' Güzel ', işte eşyanın niteliğinde saklı bu ilahi taraftır .

Aristo ise güzelde , sanatta olduğu gibi sosyal ve politik bir taraf arar . Ona göre güzeli arayan sanatın amacı , ruhun asil bir tarzda neşelendirilmesi , onun kendisini tazyik eden etkilerden kurtarılmasıdır . Bu sebeple Aristo sanat nevilerinden en çok trajediyi , insanın zaman zaman duyduğu heyecan ihtiyacını , tehlikesiz hayallerle tatmin ettiği için , takdir eder . Ona göre bir trajedi seyreden kimsenin şuur altına itilmiş bazen ahlaksız ve umumiyetle şiddetli heyecanları kanalize edilmiş olur . Bilfarz Hamlet' i seyredenler , ihanet , adam zehirleme ve kudretli aşk ihtiyaçlarını farkında olmadan tatmin etmiş olurlar . İhtirasların sanat yoluyla asilleştirilmesi bu manaya gelmektedir .

Güzel , tabiatta daimi bir değişikliğe ve bir sona erme haline tabidir . Bir nehire iki defa girmek imkansızdır . İkinci girdiğimiz başka sudur . Bir zamanlar ölürken gözlerimizi kapamasını dilediğimiz zarif elleri zaman , buruşuk , titrek , ihtiyar elleri haline getirmektedir . Daimi akış ve değişme : işte hayatın tek hakikatı ... Sanatkar , bu daimi akış ve değişme içinde yakalıyabildiği bir anı tesbit ederek ebedileştiren kişidir . Bu sebeple ressam Whistler portresini yaptığı Montesquieu ' ya : " Bana bir defa bakınız , artık ebediyen bakarsınız " diyordu . İlim hayata tatbik için aranan bir çabadır . Sanatta hayata değil Allah' a bağlılık , güzel ' e bağlılık vardır . Gök kuşağı ilim bakımından su zerreleri ve ışık oyunundan ibarettir . Sanatkar için başka hayaller taşır . Bu sebepledir ki gökkuşağını ilim bakımından izah eden Newton ' a İngiliz şairi John Keats lanet etmektedir .

Umumiyetle sanatın tabiatı taklit ettiği sanılır. Ne aldanış ! Tabiat sanatı taklit eder . Güzel bir manzara gördüğümüz vakit :" Ne güzel , resim gibi..." deriz . Dorian Gray' in portresini yapan ressam " Ressamlar tablolarında Thames Nehrini sisli olarak gösterdikleri zamandan beri Thames Nehrinde sis vardır " demektedir .

Peki sanatla aşkın ilişkisi ? Aşkı kaldırınız , sanat yoktur . Buna mukabil sanatı kaldırınız , aşk bayağılaşır . Goethe 74 yaşında iken 19 yaşındaki Ulrike von Levetzow 'a delice aşık olmuştu . Bu aşk manasız görülebilir . Hatta Goethe Ulrike ' nin annesini de sevmişti . 5 Eylül 1823 te Goethe Karlsbad' dan ayrılırken Ulrike onu öpmüştü . Goethe , bu iltifatın verdiği derin heyecan ve arkasından bastıran korkunç ümitsizlik içinde arabada ilerlerken ' Marienbad Eleji 'sini yazdı... " Ona cennet ve cehennem kapıları açık . Ben ne bekliyebilirim ? " diyordu . Sonunda Ulrike ' nin şahsında aşka veda etti . Fakat bu kuvvetle 60 seneden beri tasarladığı Faust ' unu 7 yılda bitirmiştir . Bugün bir Faust varsa buna aşk ve Ulrike sebep olmuştur . Goethe ' yi ve aşkını asilleştiren , onu gülünçlükten kurtaran ise sadece sanattır .

Görüyoruz ki sanat çok yönlü bir yaratmadır . Bunun sırrı nedir ? Bu soruyu cevaplandırmadan önce sanatkarların nasıl yarattıklarını inceleyelim . Balzac , kitabını yazıyordu . Bu esnada kapısı çalındı . Bir ziyaretçisi gelmişti .Balzac yavaş yavaş kapıyı açtı ve dostunu görür görmez hıçkırmaya başladı :" Tasavvur ediniz azizim , Kontes de Lanje öldü ! " Paris ' te bu isimde bir kontes yoktu . Bu Balzac ' ın kitabındaki kahramanı idi ve tam o sırada Balzac onu romanında öldürmüştü . Balzac bir kendinden geçme halindeydi . Sirakuza fethinde Arşimed aynı durumdaydı . Surlar aşılmış , askerler bulduklarını kılıçtan geçiriylardı . Arşimed ise kumlar üzerinde çizdiği daireleri ile meşguldü . Askerler onu öldürmek için yaklaştılar , kılıçlarını çektiler , Arşimed oradaydı fakat orada değildi . Sadece gafil muharip ayaklarını dairenin içinde gördü ve :"Dairelerimi bozma !.."diye bağırdı . Askerler onu öldürdüler .

Bu misaller gösteriyor ki sanatkar yaratırken herşeyden evvel bir vecd , bir EXTASE hali içindedir ve yaratıcılığın ilk sırrı budur . Sanatkar bu anda ' Gökten yere düşmüş bir ilah ' dır. Bu yaratma anında bazıları çok rahattır . Rouget de Lisle 25 nisan 1789 gecesi iki saat içinde La Marseillaise' i , Fransız ihtilal marşını , yazmış ve bestelemiştir . Schubert , Mozart gibi bazıları tek silinti ve tashih yapmadan 500 sahifelik besteler yapmışlardır . Buna mukabil Beethowen gibi bazıları her sahife ve her satırı silip karalayarak , adeta doğuran bir kadının sancılarını duyarak , yaratmışlardır .

İtalyan doktoru Lombroso , cinayet işleyenleri , suçluları son asırda gruplara ayırmış ve bunları sınıflandırmıştır . Halbuki kaç asır evvel Shakespeare aynı tasnifi yapmıştı . Hamlet bir deli suçlu , Macbeth bir anadan doğma suçlu , Othello bir tesadüfi-asabi suçlu tipidir . Sanat burada da ilmi geçmesini bilmiştir .

Sanattan başka hiçbir şey ama hiçbir şey , insanı hayvandan ayıramaz . Gene unutmamalıyız ki hayvandan ayrılmak için muhakkak yaratmak şart değildir . Sanat' tan anlamak , onu duymak ta kafidir . Çünkü bir sanat eseri karşısında zevk duymak , sadece onu benimsemek değil , belki onu sanatkarı ile birlikte yeniden yaratmaktır . Madam Bovary belki kaltağın biriydi . Fakat sanatkarın menşurundan onu seyrediniz , aşklarını ve en mühimi ıstıraplarını duyunuz . Lamartine gibi siz de eserin sonunda onu öldürdüğü için muharririne kızarsınız . Şimdi Eflatun ' un ne kadar haklı olduğunu daha iyi anlamaktayız . " İnsan gökten yere düşmüş bir ilah " tır . Artık bu cümleyi biz tamamlayabiliriz : yerde yaratmaya devam etmektedir .

Güzel kızım , bu mektubumda sana duyguların en asili , insanı tanrılaştıran sanat ruhu hakkında çok iptidai ve dağınık ta olsa bilgiler vermeye çalıştım . Değilmi ki sen de insansın , sen de yere düşmüş bir ilah' sın . Kendine inan ve güven . Eğer insan böyle olmasaydı , dere kenarlarında sulara kapanarak ağlayan söğütlerden ne farkı kalırdı ?



Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük