Arama

Resim Nedir? Resim Sanatı Hakkında

Güncelleme: 22 Kasım 2015 Gösterim: 277.652 Cevap: 4
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Resim Nedir? Resim Sanatı

Sponsorlu Bağlantılar
Resim sanatı, özlem, duygu ve düşüncelerin belli estetik kurallar çerçevesinde iki boyutlu bir düzlem üzerine yansıtılmasına dayanan sanat dalı. Resimde hacim, mekân, hareket ve ışık etkileri, resimsel öğeler aracılığıyla elde edilir; bunlar biçim, çizim, Drawing, design, graphy renk, ton farklılıkları, doku özellikleri vb'dir. Öğelerin çeşitli biçimlerde bir araya getirilmesi resmin kompozisyonunu oluşturur. Renk, ışığın değişik dalgaboylarının gözün retinasına ulaşması ile ortaya çıkan bir algılamadır. Bu algılama, ışığın maddeler üzerine çarpması ve kısmen soğurulup kısmen yansıması nedeniyle çeşitlilik gösterir ki bunlar renk tonu veya renk olarak adlandırılır. Kompozisyon gerçek ya da gerçekdışı olay ve olguları anlatmaya, bir öyküyü betimlemeye ya da yalnızca soyut görsel imgeler yaratmaya olanak verir.

Eski kültürlerde toplum üretilecek resimlerin konusunu, tekniğini, biçimini, malzemelerini denetim altında tutar, yapıtların s niteliğini (örn. dinsel, bezemeci, eğitsel, eğlendirici vb) belirlerdi. Ressamlar yaratıcı bir sanatçıdan çok becerikli bir zanaatçı gibi görülürdü. Daha sonraları Uzakdoğu'da ve Rönesans Avrupası'nda bağımsız sanatçılar çıkmaya başladı. Bunlar yapıtlarının altına adlarını yazıyor, taşanında ve bazen de konu seçiminde söz sahibi oluyor, işverenleriyle (koruması altında çalıştıkları kişiler) kişisel ilişki kuruyor, toplumda saygı görüyorlardı.

19. yüzyılda sanatçıya sürekli bir çalışma ortamı sağlayan işverenler giderek yok olmaya başladı. Sanatçılar topluma yalnızca galeriler ve müzeler aracılığıyla ulaşabilir duruma geldiler. Artık yaşamlarını ödüllerle ya da devletten ve sanayi kesiminden aldıkları siparişlerle sürdürüyorlardı. Değişen bu ortam içinde sanatçılar kendi anlatım dillerini geliştirme, yeni ve alışılmadık biçim, malzeme ve teknikleri deneme özgürlüğüne kavuştular. Özellikle Batı sanatında egemen olan, geleneksel sınırları sürekli zorlama eğilimi, art arda yeni üslupların ortaya çıkmasına yol açtı. Sanatla ilgili yayınların artması, gezici sergilerin düzenlenmesi, sanat merkezlerinin kurulması da bu olguyu destekleyen başka etkenler oldu.

Resmin Öğeleri
Resmin biçimsel tasarımı çizgilerin, biçimlerin, renklerin, tonların, doku özelliklerinin anlatımcı bir düzen içinde bir araya getirilmesiyle oluşur. Renklerin ve imgelerin bir araya getirilmesi içerik açısından betimsel ya da simgesel anlamlar taşıyabilir. Ama bir duyguyu, uyumu, gerilimi ya da mekân, hacim, hareket, ışık gibi görsel kavramlan yansıtmada, içerikten çok renk ve biçimin ilişkisi önem kazanır.

Çizgi, içerdiği anlatım gücüyle resmin önemli öğelerinden biridir, ince, kalın, düz, kesik, doğru, eğri, dalgalı, kırık çizgiler yineleme ya da karşıtlık duygusu uyandırmak amacıyla kullanılır. Çizgilerin arasındaki alanların değişik renk ve tonlarla boyanması ise hacim, ağırlık, mekân içindeki konum, doku gibi nitelikleri belirler.

Biçim ve kütle de kompozisyonun oluşmasında önemli bir öğedir. Çocukların, içgüdüsel olarak gördüklerini geometrik biçimlerle ifade etme yöntemini
Paul Klee ya da Jean Dubuffet gibi bazı çağdaş sanatçılar da benimsemiştir. Bir kare ya da daire, bakışı kendi merkezine doğru çeker. Bir ikizkenar üçgen sağlamlık duygusu uyandırır, buna karşılık tepesi üstünde duran bir üçgen dengesiz bir durumu belirtir. Elipsler, paralelkenarlar, dikdörtgenler süreklilik, durağanlık duyguları verir. Biçim ve kütleler arasında kalan boşluklar da kompozisyona katkıda bulunacak biçimde değerlendirilir.

Bir başka resim öğesi olan renk bir çok üslupta bezeme ve betimleme amacıyla kullanılmıştır. Üç temel renk kırmızı, mavi ve sarıdır; bütün öteki renkler bunların karışımlarından türer. İkincil renkler mor, turuncu ve yeşildir; bunların temel renklerle ve birbirleriyle karıştırılması çeşitli ara renklerin ortaya çıkmasına yol açar. Ton bir rengin görece koyuluk ya da açıklık derecesi ya da değeridir. Örneğin Rembrandt koyu, Claude Monet ise açık tonlar kullanmışlardır.

Her rengin bir de karşıtı vardır.

Temel renklerin karşıtı, öbür. iki temel rengin karışımından elde edilen ikincil renktir. Buna göre kırmızının karşıtı yeşildir. Renkler tek başlarına ya da ikili üçlü kümeler halinde kullanıldığı zaman farklı etkiler yapar, olduklarından daha açık ya da daha koyu, daha sıcak ya da daha soğuk görünürler. Rengin karmaşık dinsel ya da simgesel anlamları herkesçe kolayca anlaşılmazsa da, bazı renklerin bileşimlerinin yarattığı uyum ve uyumsuzluklar herkes tarafından, farklı derecelerde de olsa algılanır. Ressamlar rengin bu ve benzeri özelliklerini bilinçli ya da içlerinden geldiğince kullanarak farklı görsel algılamalar, hatta yanılsamalar yaratır ve bunları bir anlatım aracı s olarak kullanırlar.

Nesnelerin yüzleri pütürlü ya da parlak, girintili çıkıntılı ya da düz olabilir. Bu özellik resmin dokusal niteliklerini belirler. Alm. Ellipse (f). Fr. Ellipse (m), İng. Ellipse. Verilen iki noktaya uzaklıkları toplamı sâbit olan noktaların geometrik yeri. Verilen bu iki noktaya “elipsin odakları” denir. Elips, aynı zamanda bir koni ile bir düzlemin ara kesitinden ibâret olan kapalı ikinci dereceden bir eğridir.

Hint ya da sezindirme, ima; belirti, isaret; yararli ögüt,ima etmek, dokundurmak, sezindirmek, çitlatmak

İslam sanatı gibi bazı bezemeci sanat türlerinde doku, geometrik örgelerin yinelenmesiyle elde edilir. Batı sanatında ise, özellikle İslam, Allah'ın insanlara Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir.

Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslam sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslamlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır.

ortaçağda doku, dökülmüş yapraklar, yağan kar ve kuşların uçuşu; gibi doğadan alınan örgelerin yinelenmesiyle verilir. Ortaçağ (Middleage)

Milattan Sonra 5. yüzyıl ve 13. yüzyıllar arasını kapsayan dilimin adı. Bu kelime 17. yüzyıldan beri Avrupa tarihi sözkonusu olduğunda, kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram, genellikle insanların öznel bilincinde biçimlendiği için kesin başlangıç ve bitiş noktalarından söz edilemez. Ancak, bütün bu nedenlere rağmen, tarih kitaplarında Roma imparatorluğunun bölünme tarihi (M.S. 395) yada son Batı Roma İmparatorluğunun düşüş tarihi (476) gibi

Noktacılık tekniğinde kullanılan küçük fırça vuruşlarıyla elde edilen yüzeylerde de ışıltılı bir doku görülür.

İki boyutlu bir yüzey üstünde hacim ve mekân duygusu uyandırabilmek için perspektif kurallarını uygulamak gerekir. İnsanlar nesnelerin kendilerinden uzaklaştıkça küçüldüğünü, paralel çizgilerin bir noktada kesişir gibi göründüğünü, düzlemlerin birbirine yaklaşır gibi olduğunu gözlemişler, bunu da kâğıt ya da tuvale aktarmaya çalışmışlardır. Buna karşılık çocuklar ve "ilkel" insanların mekân algılayışı bütünüyle farklıdır (bak. ilkel sanat). Onların resimlerinde nesneler birbirinden bağımsız birimler olarak ele alınır; her biri, onu en iyi anlatacak bakış açısıyla verilir; hatta görece önem taşıyan nesne ya da figürler ötekilerden daha büyük gösterilir. Aynı uygulama Rönesans öncesi Batı sanatında da bazı dinsel konulu resimlerde görülür.

Çok bakış açılı mekân anlayışı birçok resim üslubunda kullanılmıştır. Örrneğin

Eski Mısırlılar figürün baş ve ayaklarını yandan, gözlerini ve gövdesini ise önden göründüğü gibi çizmişlerdir. Rönesans öncesi Avrupa resmi ile İslam minyatürlerinde de benzer bir derinlik uygulaması kullanılmıştır. Minyatürlerde dikey yüzeyler karşıdan göründüğü gibi, yatay yüzeyler ise plan biçiminde, sanki tepeden görünüyormuş gibi çizilir. Bu da minyatüre alışılmadık bir üst üste binmişlik duygusu verir.

19. yüzyılın sonlarına doğru Cezanne, Rönesans'tan beri kullanılan resim mekânını değiştirmiş, yatay düzlemleri eğik bir eksende vererek, dikey yüzeylerin resim yüzeyinde öne doğru çıkmasını sağlamış ve derinlik etkisini yüzeyler aracılığıyla yaratmıştır. Cezanne'ın bu uygulaması daha sonra kübist ressamlarca daha da ileriye götürülmüş, nesnelerin bütün yüzeylerinin görüntüleri birbirini izler biçimde verilmiştir. Günümüzde mekân yaratmada kullanılan bu algısal ve kavramsal yaklaşımlar bazen aynı kompozisyonda birlikte de yer alır.

Ressamlar çok eski zamanlardan beri iki boyutlu bir düzlem üstünde zaman ve hareket duygusu uyandırmaya çalışmışlardır. Bunların en bilinen örneklerinden biri dizi resimler, bir başkası ise, bir defterin yapraklarının çevrilmesinde olduğu gibi, birbirini izleyen görüntülerdir. Hem Doğu' da, hem de Batı'da sanatçıların bir öykünün çeşitli aşamalarını aynı resmin içine yerleştirdikleri görülür. Kübist ressamlar zaman duygusunu, ele aldıkları nesnenin içinde bulunduğu mekânla ilişkili olarak işlemişler, gelecekçiler de bu noktadan yola çıkarak ağır çekim filmlere ya da hareket halindeki bir nesnenin arkasında bıraktığı izleri de gösteren fotoğraflara benzer resimler üretmişlerdir.

Bir resmin tasarlanmasında çeşitli ilkeler uygulanabilir. Anlatılmak istenene göre simetrik olan ya da olmayan, derinlik duygusu güçlü ya da güçsüz olan, geometrik ya da doğal biçimlere ağırlık veren, ele aldığı nesneler arasında altın oran gibi ilişkiler kuran ya da kurmayan, gerilim yaratan ya da yaratmayan düzenlemeler yapılabilir.

Resmin Malzemesi
Resimde çok çeşitli malzemeler kullanılabilir. Önce üstüne resim yapılacak yüzey belirlenir. Bu, kâğıt, karton, mukavva, kontrplak, ahşap gibi görece katı bir yüzey olabilir. Dokunmuş bir kumaş ya da muşamba gibi daha yumuşak bir yüzey de seçilebilir. Duvarlar, cam yüzeyler (vitray) ya da seramik (vazolar) üstüne de resim yapılabilir. Bir yüzeye, üstünde görünebilecek biçimde boya uygulanır. Boyalar bitkilerden, metal ve minerallerden, bazen de hayvanlardan elde edilebildiği gibi, yapay olarak da üretilebilir. İlk boyalar yanmış dal ya da kemik artıklarından yapılmıştır. Çini mürekkebi de isten elde edilir. Boyalar katı olarak da, su ya da başka bir sıvı içinde eritilerek de kullanılır. Uzun süre yumurta akı ya da şansı (bak. tempera) katılarak üretilmiş suluboyalar kullanılmıştır. Yağlıboya, ince öğütülmüş toprak boyalarla ketentohumu yağının (beziryağı) kolay sürülebilen bir macun kıvamına gelinceye kadar yoğrulmasıyla yapılan bir boya türüdür. Çeşitli suluboyalar da boyarmaddenin arapzamkı ve öd ile karıştırılmasıyla yapılır ve kullanılırken suyla yumuşatılır. Suluboya, uygulandığı yüzeyi tümüyle örten yağlıboyaya karşılık altındaki yüzeyin dokusunu ya da daha önce sürülmüş boyayı gösteren bir boya türüdür, fırça izi bırakır. Guvaş ise suda eriyen, çabuk kuruyan ve sürüldüğü yeri fırça izi bırakmadan örten bir boyadır.

Günümüzde yapay malzemelerden üretilmiş boyalar da kullanılır. Bunların en önemlileri boya tozlarının akrilik reçinelerle kanştırılmasıyla yapılanlardır. Yağlıboyanın bazı özelliklerini taşıyan bu boyalar çabuk kurudukları, fırça izi bırakmadıktan, mat ve sudan etkilenmeyen bir yüzey oluşturduktan, esnek, dayanıklı ve kolay temizlenebilir olduklan için seçilir. Kuruduktan sonra ve zaman içinde renkleri koyulaşmaz. Bu boyaların yanı sıra, görece katı çubuklar biçiminde üretilmiş çeşitli mumboya, pastel, renkli tebeşir türleri vardır. Alkolde ya da suda eriyen boyaların kullanıldığı keçe uçlu kalemler de bunlara eklenebilir.

Boyaların resim yapılacak yüzeye uygulanma biçimleri de çeşitlidir. Hem yağlı, hem de sulu boyada kullanılan en yaygın yöntem boyanın fırçayla sürülmesidir. Bundan başka mala, ıspatula, sünger, merdane gibi araçlar kullanılır. Çeşitli püskürtme, akıtma, damlatma, fışkırtma, fırlatma yöntemleri de vardır. Kuru boyalar ise resim yüzeyinde iz bırakacak biçimde kâğıda sürtülür. Tüy, kamış, çelik uç gibi sert bir araç, sulu bir boyaya batınlır, sonra bir yüzey üstünde dolaştınlırsa, boya görece ince bir çizgi biçiminde yüzeye aktanlmış olur. Boyaların yüzeye uygulanması sırasında cetvel, gönye gibi yardımcı araçlar da kullanılabilir. Bir kompresör aracılığıyla boya püskürtmeye yarayan pistoleler günümüzde iyice küçülerek kalem gibi kullanılır duruma gelmiştir.


Tarihsel Gelişme

Resim sanatının, etkileyici bir anlatım aracı olmasının yanı sıra bezemeci yönünün de bulunması, tarihin en eski zamanlarında bile en yaygın sanat dallarından biri olmasına yol açmıştı. Hem Doğu'da, hem de Batı'da çok eski çağlardan beri resim yapılageldi. Sanat tarihçileri de resmin zaman içindeki gelişmesini ülkelere, dönemlere ve akımlara göre ayırarak incelediler, tekniklerine ve sanatçılarına ilişkin bilgiler verdiler. Sanat tarihinde rastlanan ilk resim örnekleri duvar resimleridir (bak. duvar resmi). Üst Paleolitik Çağdan (y. 4010 bin yıl önce) kalma mağara resimlerinden başlayarak bu gelenek Eski Mısır'da ve Ege uygarlıklarında da kesintisiz sürmüştü; daha sonra Rönesans'ta Mısırın ilk devirleri(4 binyıl-M.Ö.16. yy)

Geç Minos ve Girit Kralı. Klasik mitolojide sertliği ve adalete saygısıyla ünlü Girit monarşisinin efsane kralı. Adından ötürü bu monarşiye Minoyen denmiştir. Mutluluk demek olan Minos adı, Firavun yada Ceasar gibi, belki de sadece hanedan ünvanıdır. Dante Alighieri'nin İlahi Komedya ( Divina Commedia )'sında cehennemde yargıçlık yapan şeytana verdiği ad. Dante Minos'a bu görevi veriyor.

Miken uygarlıklarında vazo resmi ortaya çıktı. Bu dönemde çoğunda denizle ilişkili örgelerin işlendiği vazo resimleri en yetkin düzeye Yunan uygarlığının kırmızı ve siyah figürlü vazolarında ulaştı (bak. kırmızı figür tekniği; siyah figür tekniği).

İÖ 500 dolaylarında vazo resminde Eksekias ve Amasis Ressamı gibi ustalar ortaya çıktı. Klasik dönemin sonlarına doğru İÖ y. 400'lerde vazo resminde bir gerileme başladı. Duvar resmi ise sürekli yeni tekniklerin denendiği yeni bir evreye girdi. Bu dönemde Apollodoros, Zeuxis, Apelles ve Parasios gibi ressamlar Yunan yapılarını bezeyen anıtsal duvar resimleri yaptılar.

Roma döneminde de Etrüsk geleneğinin bir devamı olarak özellikle mezarların resimlerle bezenmesi yaygındı. Sonraları Pompei'de olduğu gibi evlerin duvarları da boydan boya öyküsel sahnelerin ele alındığı duvar resimleriyle bezendi. Roma'da portre geleneği her ne kadar heykel sanatındaki ileri düzeye erişemediyse de, dönemin ünlü kişilerini betimleyen tek ya da grup portre resimleri yapıldı.

Erken Hıristiyanlık döneminde resim sanatı ancak 2. yüzyılın sonlarına doğru gelişmeye başladı Bu döneme ait örneklerin çoğu gene duvar resmi türündeydi. Genellikle dinsel konuların işlendiği bu resimlerle katakomplardan kiliselere kadar birçok yapı bezendi. Duvar resminin yanı sıra ilk örneklerine Roma döneminde rastlanan kitap resmi de özellikle dinsel metinleri bezeme amacıyla kullanıldı ve sürekliliğini Rönesans'a değin sürdürdü. Bizans sanatında ortaya çıkan ikonlar Doğu Hıristiyan sanatında kitap ve duvar resimleriyle birlikte bütün ortaçağ boyunca varlığını korudu; özellikle Rusya'da 15-17. yüzyıllar arasında Novgorod, Moskova ve Stroganov okulları Moskova okulu; Novgorod okulu; Stroganov okulu) çevresinde gelişimini sürdürdü.

Avrupa'da Karanlık Çağlar sırasında sanatta genel bir gerileme izlendiyse de duvar resmi geleneği bütünüyle yok olmadı; ama ağırlık kitap resmine kaydı ve çok sayıda resimli İncil yapıldı. Karolenj sanatı da kitap resimleri açısından önemli bir dönemdi. Charlemagne'ın kurduğu saray okulunda çok sayıda yazma üretildi.

11. yüzyılın ikinci yansında romanesk dönemle birlikte sanatta da yeni bir atılım görüldü (bak. romanesk sanat). Romanesk yapıların duvarına resimler yapılıyor, birçok ülkede de dinsel konulu yazmalar resimlerle bezeniyordu. 12. yüzyılda Konstantinopolis'ten ( İstanbul) birçok yazma, ikon ve pano resmi Avrupa'ya taşındı; bu da süregelen Bizans sanatı etkisinin artmasına yol açtı. Gotik dönemde Bizans etkileri sürerken, 13. yüzyılın ortalarında kitap bezeme, vitray, pano resmi ve freskte yeni bir anlayış kendini göstermeye başladı. Giotto gibi İtalyan, Hubert ve Jan van Eyck, Hugo van der Goes ve Rogier van der Weyden gibi Flaman ressamlar anıtsal yapıtlanyla geç gotik dönemin temsilcileri oldular. Bu ressamların yapıtlarında henüz klasik öğeler yoksa da, Bizans geleneğine göre daha yumuşak ve gerçekçi bir üslup geliştirdikleri ve böylelikle Rönesans sanatına bir temel hazırladıkları görülür.

Rönesans resmi insanı merkez noktasına alıp onu hem gerçekçi, hem de ideal güzelliği içinde göstermeye çalıştı. Ama Rönesansı izleyen maniyerizm, klasik güzellik ideallerini bozdu, resimlere öznel bir gerilim, bir huzursuzluk duygusu katmaya yöneldi. Rosso Fiorentino, Jacopo da Pontormo gibi Floransalı sanatçılar bilinçli olarak Leonardo, Michelangelp ve Raffaello'nun uyumlu ve doğalcı tavırlarından uzaklaştılar. Bu dönemde Kuzey ülkelerinde henüz Rönesans geleneği sürmekteydi. Almanya'da Rönesans ilkelerini ilk uygulayan sanatçılardan biri Albrecht Dürer'di. Flandre'da bu üslubun en önemli temsilcisi Pieter Bruegel (Yaşlı) oldu. Gerek Flandre, gerekse Felemenk'te maniyerizm, İtalyan sanatının özelliklerini yansıttı. 17. yüzyılda gelişen barok sanat, maniyerizmin aşırılığına bir tepki olarak yüksek Rönesans ilkelerine geri dönüştü. Bu dönemde Carracci doğalcı üslubuyla, Caravaggio ise özellikle ton geçişlerinde uyguladığı yeniliklerle (bak. Çaravaggioculuk sanatçıları ile Camille Corot'nun yapıtlarında buldu. Manzara resmi de bu dönemde yetkin bir düzeye ulaştı.Batı'da modern sanat birçok uzman tarafından ) öne çıktılar. Barok sanat İspanya ve Portekiz'de de El Greco ve Francisco Pacheco'nun sanatında ifadesini buldu. Ribera, Caravaggioculuğu İspanya'da uygulayan ilk ressamdı. Flandre'da ise Rubens, İtalyan etkisinde bir barok sanatın temsilcisi oldu. 18. yüzyılın sonlarına doğru beliren yeniklasik üslup ise barok sonrası rokokonun aşın bezemeci yaklaşımına bir tepki olarak Klasik sanatın yalınlığını yeğledi (bak. klasikçilik), klasik temaları çizgisel bir yaklaşımla ele aldı. Yeniklasik akım yetkin düzeye Fransa'da çıktı; bu üsluba damgasını vuran sanatçı JacquesLouis David'di. 19. yüzyılda romantizm 18. yüzyılın materyalizmine karşı çıkarak duygusal bir bakış açısına yöneldi. Bu dönemde edebiyat yapıtlarından kaynaklanan resimler yapıldı; İngiltere'de William Blake ve OnRaffaellocular Fransa'da Eugene Delacroix bu akımın önde gelen temsilcileriydi. Gene aynı sıralarda gelişen gerçekçilik, nesne ya da olguları gerçek yaşamda olduğu gibi anlatmayı amaçlamıştı; akımın en önemli temsilcisi Fransız Gustave Courbet'ydi. Doğalcılık doğayı olduğu gibi betimleme eğilimiyle bir anlamda gerçekçiliğin uzantısı gibiydi. En güzel ifadesini Fransa'da Barbizon okuluizlenimcilikle başlatılır. 1870'lerin ortalarında Claude Monet ve arkadaşlarının geliştirdiği izlenimcilik, yüzyıllardır süregelen akademik tavra bir karşı çıkıştı. Anlık izlenimleri ışıltılı renklerle yansıtan bu akım 1880'lerde yeniizlenimciliğin divizyonizm tekniği ile yeni bir anlatım biçimine ulaştı. Paul Signac ve Georges Seurat'nın geliştirdiği bu akımda renkler, bilimsel özellikleri çerçevesinde kullanıldı. 20. yüzyılın başlarında Fransa'da foyistler , Almanya'da da Die Brücke ve Der .Blaue Reiter sanatçıları 4ışayurumculuk( Jf akımının en = önemli temsilcileri oldu. Dışavurumcu resimlerde görece kaba fırça vuruşlan, sanatçıların duygularını dile getirme aracı olarak kullanıldı. Kalın dış çizgiler, parlak renkler ve biçim bozmalar da bu akımın temel özellikleriydi. 20. yüzyıl akımlarının bir özelliği, ilkelerin genellikle tek tek sanatçıların atılımıyla belirlenmesi VJ; ardından, bir grubu sürüklemesiycli. Örneğin kübizm Picasso ve Braque'ın nesneleri parçalayıp sonradan bir araya getirme denemelerinin bir sonucuydu. Pürizm mimar Le Corbusier ve Amedeo Ozenfant'm, gelecekçilik Marinetti'nin, dadacılık Marcel Duchamp' in, gerçeküstücülük de yazar Andre Breton'un çevresinde toplanan sanatçılar tarafından geliştirilmişti. 1910'ların ortalarında Rusya'da ortaya çıkan ışıncılık, yapımcılık ve süprematizm akımlarıyla, aynı yıllarda Mondrian'm geliştirdiği öğecilik 20. yüzyılın ilk salt soyut akımları oldu.

II. Dünya Savaşı yıllarında Fransa'nın işgali, resim merkezinin Paris'ten New York'a kaymasına yol açtı. Savaş dolayısıyla Avrupa'yı terk eden birçok öncü sanatçı ABD'ye yerleşti ve 1940'ların ortalarında New York'ta soyut Dışavurumculuk|dışavurumculuğun oluşmasına katkıda bulundu. 1960'larda ve 1970'lerde ABD'de gelişen renk alanı resmi, hareketli soyut, pop sanat, foto gerçekçilik pop sanat ve minimal sanat gibi akımlar, temelde soyut dışavurumculuktan etkilenmiş, onun ilke ve tekniklerinden yararlanarak kendi özgün anlatımlarını geliştirmişlerdi. 1970'lerde kavramsal sanat ortaya çıktı. 'Sanat yapıtının somut bir ürün olmadığını, "kavramlar"dan kaynaklandığını savunan bu akım, gerek ABD'de, gerekse Avrupa'da birçok yandaş buldu ve farklı anlatım biçimleriyle etkisini 1980'ler boyunca sürdürdü. İlk belirtileri 1970'lerde görülen "yeni figürasyon" ise kavramsal ya da soyut yerine dışavurumcu öğelerin ağır bastığı figüratif bir eğilimdi. Eğilimlerin çok çeşitlendiği 1970'lerin ve 1980'lerin en göze çarpan niteliği, neredeyse her ressamın kendi başına bir akımın temsilcisi haline gelmesi oldu.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Mira; 30 Temmuz 2012 11:41 Sebep: Düzenlendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bugüne kadar bulunmuş ilk resimler, mağara duvarlarına çizilmiş hayvan resimleri, av sahneleri ve gene mağara duvarlarına basılmış el izleridir. Bunlar, insanoğlunun soyut düşünme yeteneğini bu dönemlerde bile geliştirmiş olduğunu ispatladıkları için ayrıca değer taşırlar.Teknoloji geliştikçe resim yapmakta kullanılan malzemeler de gelişmiş, bitki yağlarıyla elde edilen ve öylece kullanılan pigmentlerin yerini sentetik pigmentlerle yapılmış, sağlığa daha az zararlı, daha kalıcı, kullanımı daha kolay boyalar almıştır. Tarih boyunca duvarlara, taşa, tahtaya, deriye, metallere, kumaşlara, kanvasa, kağıda (ve çeşitlerine), cama, sentetik malzemelere resim yapılmıştır.

Sponsorlu Bağlantılar
İçerik açısından bilinen ilk resim örneklerinin kötü ruhları uzak tutmak, bereket getirmek gibi dini inançlarla yapılmış oldukları tahmin edilir. Mısır, Çin ve Hindistan'da M.Ö. yapılmış resimler, gündelik hayatı betimlerler, hikayeler anlatırlar ve kılavuz nitelikleri taşırlar.
Batı resmi, milattan sonra dini konuları sembolik bir şekilde resmetmeye odaklanmıştır ancak figürler hareketsiz, kompozisyonlar ise kuralcıdır. Rönesanstan sonra dini konuların dışına çıkılmaya başlanmış, ressamlar eserlerine vermek istedikleri anlamlara göre nüanslar katmaya başlamışlardır. Rönesans ile canlanan ve doğayı inceleyerek, detaylı şekilde, olduğu gibi resmetme arzusu perspektif tekniğinin geliştirilmesine yol açmıştır. Leonardo da Vinci'nin anatomi analizleri eşsizdir.

İslam dini, Allah yaratılarını taklit etmeyi insanoğluna yasakladığı için İslami resimler 18. Yüzyılın ortalarına kadar, daha çok soyut desenler ve yazının şekillendirilmesi Hat sanatı, Ebru ve minyatür ile sınırlı kalmıştır.

1860-1869 döneminde, Paris’te Gerome’un öğrencisi olan Osman Hamdi Bey, ülkesine döndükten sonra gerçekleştirdiği yapıtlar ve Sanayii Nefise Mektebi'ni kurmasıyla birlikte, resim sanatı Doğu toplumlarında yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde, dünya resim tarihinin önemli bir parçası olarak kabul edilen pek çok Türk ressam bulunmaktadır.
1880'lerde, kimine göre Tonalizm, kimine göre Sembolizm akımlarıyla başlayan modern resim, konusunu avam insanda, onun gündelik yaşamında, psikolojisinde bulur. Kompozisyon, ışık, renk, çizgi, perspektif konularında konmus kurallari yıkma, özgürleşme arzusu öne çıkar.
1945'lerde ortaya çıkan Soyut Ekspresyonizm akımı ile resim sanatı, tamamen insanın iç dünyasına inerek somut dünyadan, kurallardan ve kalıplardan uzaklaşır; mutlak gerçeği arar, böyle bir şey olmadığına karar verir ve Fluxus akımından sonra kendini kavramsal sanata bırakır. Artık resim, sadece bir soru haline gelmiştir ve hemen hemen daima daha büyük bir bütünün ufak bir parçasını oluşturmaktadır (bkz. Enstalasyon).

Bugün, resmin (ve sanatın) öldüğü iddialarına rağmen günümüz yaşam şekline uygun bir "çok kültürlülük" egemenlik sürmektedir.

Resim oluşturmakta kullanılan araçlar
* Biçimsel öğeler
o Kompozisyon
o Doluluk-Boşluk oranı
o Renk

* Plastik öğeler
o Leke
o Çizgi
o Şekil
o Renk
o Değer (Renk değeri/Ton)
o Doku
o Doluluk-Boşluk oranı
o RİTİM
o DENGE
* Grafik yöntemler
o İzleyicinin gözünü resim yüzeyinde dolaştırmak
o Kompozisyon ve elemanlarda denge sağlamak
o Pozitif-Negatif; tüm boşluğu gözönünde bulundurma

* Grafik araçlar
o Formların Geometrisi(küp-üçgen-kare-dikey çigi-yatay çizgi vb.)
o Bakış açısı (Lineer Perspektif, Espas, iki boyutluluk)
o Düz çizgiler/Eğriler
o proporsiyon/diziliş ve plan

Resim teknikleri
Bu teknikler akrilik, guaj, yağlıboya, suluboya, pastel boya için uygundur;
teknikler farklı malzemelerle veya karışık teknik olarak kullanılabilir.

* Islak boya üstüne ıslak boya kullanma
* Kurumuş boya üstüne ıslak boya kullanma
* Alla Prima
* Bölüm bölüm çalışma
* Katmanlı çalışma

Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
30 Temmuz 2012       Mesaj #3
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Resim
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Nighthawks Edward Hopper
attachmentphp?attachmentid15886&ampd1223647631
  • 1942 Yağlıboya,
  • 84,1 × 152,4 cm
  • Chicago Sanat Enstitüsü , Chicago
Güzel sanatların bir kolu. Kalem ya da boyayla, kâğıt, bez gibi yüzeyler üzerine bir şeyin benzerini çizerek, duyguları belirtme sanatı. İlk insanlar mağara duvarlarına renkli hayvan resimleri çizmişlerdir. Bugün, Kuzey İspanya ve Güney Fransa mağaralarında bunlardan birçok örnek vardır. İ.Ö. 2000 yılına ait Girit kültüründe sarayların duvarlarına yapılmış insan figürlerine, spor gösterilerini temsil eden canlı renkli resimlere rastlanmaktadır. İ.Ö. 1600 yıllarına rastlayan Mısır sanatında papirüsler üzerine çizilmiş minyatür tarzı resimler ortaya çıkmıştır. İ.Ö. 480-330 yıllarında Yunan sanatında resim en önemli tasvir sanatı olarak kabul ediliyordu. Yine o dönemde ilk olarak tablo ressamlığı ortaya çıktı. Atinalı Apollodoros ilk sehpa ressamı olarak tanındı, renkleri, ışık ve gölgeye göre derecelendirerek sehpaya aktardı. İ.S. 4. yüzyıldan itibaren Bizans sanatındaki "ikon" adı verilen azizlerin tablo resimleri Orta Çağ Avrupası'nın resim sanatını derinden etkiledi. 5. yüzyıldan sonra İrlanda ve İngiltere'de, 7. yüzyıldan sonra da Avrupa'da kitap minyatürleri en önemli resim örnekleriydi. 10. ve 11. yüzyıllarda Roma sanatı, kilise duvarlarına yapılan ve dinî olayları gösteren resimlerle gelişti. Gotik resim, önce Almanya'da gelişerek minyatürden değişik tür resimlere kadar örnekler verdi. Rönesans sanatının ilk belirtileri Floransalı Giotto'nun doğa ve insan hareketini ön plâna çıkaran resimlerinde görüldü. İlk Rönesans ressamlarından sayılan Massacio, doğalcı (natüralist), Uccello, Fra Angelico, Botticelli, Ghirlandio gibi ressamlar dinî konulardan çok, dünyayla ilgili konuları incelemekle devrin insan tiplerini ve giysilerini ayrıntılarıyla göstermekle tanındılar.

Rönesans'ın daha sonraki dönemlerinde Leonardo da Vinci, Raffaello, Michelangelo gibi büyük ressamlar kendi ideal iç dünyalarını yansıtan ve hepsi birer başyapıt olarak değerlendirilen yapıtlar ortaya koydular. Venedik resim akımındaysa Tiziano, Giorgione ve Tintoretto, ışıkları yansıtan sıcak renkleriyle ayrı bir üslup yarattılar. Kuzey ülkelerine, özellikle de Hollanda'ya geç giren Rönesans, bu ülkelerde çok önemli ressamların ortaya çıkmasına yol açtı. Flamanlardan Hubert van Eyck ile Jan van Eyck, yağlıboya resmi geliştirdiler. Bunlarla birlikte Van der Weyden, H. Memling gibi sanatçılar gotik etkisinden kurtulmadan yeni bir doğalcı (natüralist) akım yarattılar. İtalyan resminde şekil güzelliği aranmasına karşılık, Kuzey resmi, ifadeye önem verdi. Almanlardan A. Dürer, M. Grünewald ve H. Holbein renk ve ifadeyi vurgulayan portreleriyle tanındılar. Rönesans'tan sonra, ışık-gölge oyunlarının renk kütlelerini etkilediği barok sanat ortaya çıktı. Barok resmin öncüleri arasında İspanyol El Greco, Velazquez, Rubens, Frans Hals, van Delft ve Rembrandt sayılabilir. Barok'un son aşaması olan rokoko sanatının en tipik temsilcisi de, İspanyol ressam Goya'ydı (18. yüzyıl sonu, 19. yüzyıl başı). Çoşumculuğun ve klasisizmin en önemli temsilcileri İngres, Delacroix gibi Fransız ressamlarıydı. 1830-1840 yıllarında ortaya çıkan izlenimcilik (empresyonizm) akımının en güçlü temsilcileri Manet, Degas ve Cézanne'dı. 20. yüzyıl başlarında ressamın iç ifadesini yansıtan dışavurumculuk (ekspresyonizm) akımı doğdu. Bundan sonraki gelişmeler çiğrenkçilik (fovizm), kübizm, soyut resim ve gerçeküstücülük (sürrealizm) gibi resim akımlarını ortaya çıkardı.
_GüzelikMeleği_ - avatarı
_GüzelikMeleği_
Ziyaretçi
28 Şubat 2013       Mesaj #4
_GüzelikMeleği_ - avatarı
Ziyaretçi
RESİM VE ÖZELLİKLERİ

Resim, Devlet kurumlarınca yapılan hizmetler karşılığında alınan paralardır. Vergi ve harçlar ile aynı anlamda da kullanılan resimler, kamu kurulularının belirli bir işi yapmaya yetki ve izin vermesi karşılığında alınır. Resim karşılığında faydalanılan hizmetin şekli farklıdır.

Resim, ekonomik işlem sonucu ortaya çıkar. Harçlara benzeyen tarafı, kişiye özel karşılığının olmasıdır. Avlanma ve ruhsat resmi, trafik resmi, damga resmi, eğlence resmi resimlere birer örnektir. Resimlerin vergilere benzeyen yanı ise kanuna dayanılarak zorla alınmasıdır. Pul yapıştırılarak, damga basılarak, makbuz verilerek resimler ödenir. Yerel yönetim gelirleri içerisinde resimlere sık rastlanır.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Kasım 2015       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
RESİM, -sml a. (ar. resm).
1. Boyaların, özel olarak hazırlanmış bir yüzey üzerine genellikle bir fırçayla sürülmesiyle.
2. Bu biçimleri çizme, boyama, sanat ve tekniği: Resim sanatı. Resim öğretmeni. Resim dersi.
3. Fotoğraf: Başucunda babasının resmi asılıydı
4. Bir kitapta, bir süreli yayında metinlere ek olarak konmuş belgesel, açıklayıcı ya da sanat değeri olan resim, fotoğraf, röprodüksiyon, çizimlerin vb. tümü: Beş binden fazla resim içeren sözlük. Çok sayıda siyah-beyaz ve renkli resim içeren ansiklopedi. Yirminci sayfadaki resme bakınız.
5. Bir ressamın, bir ülkenin,,bir dönemin resim sanatı ya da resimlerinin tümü: Goya’nm resmi üzerine bir kitap. Fransız resmi. Rönesans resmi.
6. Resim almak, sözkonusu bir şeyse, resmini yapmak ya da çekmek. || Resim çekmek, çıkarmak, bir şeyin ya da kimsenin görüntüsünü, biçimini fotoğraf makinesiyle kâğıt üzerine geçirmek. || Resim gibi, çok güzel, kusursuz: Resim gibi yüzü var. ||... nin resmidir, "bir şeyin olacağı kesinlikle bellidir" anlamında kullanılır: Böyle giderse parasız kalacağımızın resmidir. || Resim yapmak, resim etkinliğini ve resim sanatını uygulamak.

—Esk.
1. Eser, iz, nişan.
2. Şekil.
3. Plan, taslak.
4. Resm-i müsennem, profilden çekilmiş resim.

—Fotogra. Resim sürüklenmesi, havadan fotoğraf alımı sırasında uçağın hareketi nedeniyle, obtüratörün açılıp kapanma süresi içerisinde oluşan görüntü kayması, netsizli- ği. Özellikle yüksek hızlı jet uçaklarına takılı keşif kameralarında, alçak irtifa uçuşlarında ortaya çıkan bu sorun, kamera sisteminin içerdiği görüntü hareketini giderici mekanizma aracılığı ile tamamen ortadan kaldırılabilmektedir.

—Havc., Haritc. ve Foto. HAVA FOTOĞRAFInın eşanlamlısı.

—Matbaac. Karakterin, baskı sırasında izini kâğıt üzerine bırakan şeklin yer aldığı, kabartma üst bölümü.

—Res. Resim aleti, bir resim masası üstüne tespit edilmiş, bir oynar kafa aracılığıyla kendilerine koşut kalarak masa yüzeyinin her noktasına ulaşabilen birbirine dik iki cetvel taşıyan alet. (Bu alet ya bir pantograf sisteminden ya da iki ray arasında hareket eden ve üstünde kafanın kaydığı bir koldan oluşur.) || Açılmış resim, bir organın, karmaşık bir nesnenin çizimini anlaşılır kılmak için, birbirlerine göre konumunu değiştirmeden çeşitli parçaları ayrı ayrı gösteren resim.

—Tek. res. Var olan, zihinde tasarlanan ya da proje halindeki nesnelerin, teknik amaçlarla düzlemsel, grafik gösterimi. || Aletli resim, cetvel, gönye, pergel vb. yardımıyla gerçekleştirilen resim. || Grafik resim, nüansları ya da renk dereceleri bulunmayan, yalnız çizgilerden oluşmuş resim. || Teknik resim, nesneleri sanayi üretimi amacıyla canlandıran grafik resim. (Bk. ansikl. böl.)

—TV. Resim seçici, reji odasında program akışına uygun olarak yönetmenin verdiği komutlarla uygun resmi çıkışa (kayda ya da yayına) veren kişi.

—Yayın akış planına uygun olarak sırası gelen programı çıkışa veren kişi.

—ANSİKL. Güz. sant. Teknik açıdan resim (genellikle üzerine bir astar, özel olarak hazırlanmış bir tabaka çekilmiş olan) bir yüzeyden, çeşitli boyalardan, bağlayıcı ve/ya da sulandırıcı bir maddeden oluşur, ikonografik açıdan, fikir ve simgeden yana zengindir.
Daha tarihöncesi çağlarda (Yontmataş dönemi mağara'süslemeleri) özellikle duvarlara yapılan resimlerde sulu yöntemler kullanılır. Antikçağ (Pompei duvar dekorları), Ortaçağ (kilise ve sarayları süsleyen duvar resimleri ve freskler) boyunca ve Rönesans’a kadar, resim yapma usulleri çeşitlendi: tutkal boya, tempera, fresk Boyaların hazırlanışında çok çeşitli gereçlerden (tutkal, yumurta, balmumu vb.) yararlanıldı. Fransa'daki roman dönemi duvar resimlerinden çoğu, Saint-Savinde olduğu gibi, bir çeşit tutkal boyayla (ancak ıslak bir sıva üzerine) yapılmıştır. Bazılarında ise mat renklerle (tutkallı) parlak renkler (mumlu) bir arada kullanılmıştır (Berzd-la-Ville capellası); gerçek fresk pek enderdir (Berze kriptası). Suyla çalışma usulleri, duvar dışında kalan yapıtlara (ağaç pano üzerine tutkal boya ya da tempera) ve elyazması tezhiplerine de (Ortaçağ tezhiplerinde kullanılan guvaş ya da suluboya türleri) uyarlandı.
Batı sanatında, Rönesans tekniklere ve anlayışlara önemli değişiklikler getiren yeni bir çığır açtı: XV.-XVI. yy.Tarda, yağlıboya yöntemi ve yüzey olarak tuval kullanımı (aynı zamanda sehpa tablosu) yaygınlaştı; doğrusal perspektif geliştirildi; özellikle bilim alanındaki buluşların yardımıyme uğradı. “Reçeteler”e doğa gözlemleri, incelemeler (nü, anatomi, geometri vb.), zihinsel araştırmalar eklendi. XV. yy.'da ressam, basit bir uygulamacı olarak değil, kendine özgü bir kişiliği olan bir sanatçı olarak görülmeye başlandı.
Vasari’nin Van Eyck’in buluşu olduğunu ileri sürdüğü yağlıboya resim daha ince ve daha saydam bir boya elde edebilmek için girişilmiş sayısız araştırmanın sonucuydu; daha zengin ışık çeşitlemelerine olanak sağladı. Böylece, flaman ressamlara özgü (Van Eyck, Van der Wey- den, Van der Goes'in panoları) ince boya tabakalarıyla çalışma yöntemiyle (bu yöntemi Bellini ve Leonardo da Vinci de uyguladı), gerecin kullanımında ve resmin duyumsal niteliğini yansıtmada daha yetkin bir düzeye ulaşıldı. XVI. yy.'ın başında tuval kullanımının yaygınlaşmasıyla, Venedik okulunun esnek ve yağlı tekniği olan kalın boya ya da saydam boya tabakalarıyla çalışılmaya başlandı. Sonunda Tiziano'nun fırça darbelerine, Rubens’in renk geçişlerine, Rembrandt’ın resim gerecini kullanma biçimine ulaşıldı. Bu evrimler sonucu renk kullanımı ve yüzeyin hazırlanması büyük ölçüde yenilendi ve çeşitlendi.
XIV. yy.'ın başından beri değişim içinde olan (Giotto) resim mekânını kurma yöntemi de XV. yy.'da değişti: perspektif yasalarının bulunması ve uygulanması (Brunelleschi), gerçeği "aslına uygun" ve "usa yatkın" bir biçimde, yani nesneyi ve ışığı birleştirici anlayışla ele almayı sağlayan geometrik ve matematiksel ilişkilere dayalı bir biçimde yansıtma gereksinimini karşıladı.
XV. yy.'ın ikinci yarısından sonra tutarlı bir bütünlük gösteren Rönesans deneyleri (Uccello ve Piero della Francesca'dan Vinci'ye kadar), XVI. yy.'dan başlayarak akademiler ve resim üzerine inceleme kitaplarıyla gelecek kuşaklara aktarılan bir öğretiye dönüştü. Bir yaratma, ama aynı zamanda bir saygınlık ve övgü aracı olan resmin bu nitelikleri, XVII. yy.'da güçlü devletlerde katı kuralların ortaya çıkmasına yol açtı; Fransa'da resim türleri Krallık akademisi tarafından kesin bir biçimde saptandı: tarihsel resim, portre, manzara resmi, gündelik yaşam sahneleri, natürmort..
Akademizmin karşısında yeni gerekliklerin (Delacroix), yeni tekniklerin ve yeni gereçlerin geliştiğini görebilmek için XIX. yy.'ı beklemek gerekti. Özellikle boya hazırlama yöntemi tümüyle değişti: boyalar artık atölyelerde değil fabrikalarda hazırlanıyor, kalay tüplerde korunuyordu; ayrıca, hazır karıştırılmış boyalar da üretilmekteydi. Çok daha çeşitli renk ve tonlar elde etmeyi sağlayan bu yeni uygulamalar, ressamın işini basitleştirdi ve açık havada çalışmayı kolaylaştırdı. Bu yeni çalışma koşulları izlenimciliğin, fovizmin, anlatımcılığın doğup serpilmesinde belirleyici bir rol oynadı. Mekânın kuruluşunda temel rolün ışık ve renge verilmesi Cözanne'ın arayışlarına yol açtı, bu arayışlar Rönesans kökenli geleneği sona erdirdi ve kübistlerin yeni mekân anlayışına vardı.
Böylece resim araştırmaları, ne kadar çeşitli olurlarsa olsunlar insan ve onun (iç ve dış) dünya ile olan ilişkilerini, dış görünüşlere boyun eğmeyen, özgür bir anlatımın merkezine yerleştirmektedir. Yapıt, soyutlama ile, tam bir özerklik kazanmakta ve kendiliğinden ya da tam tersine, salt kurgu ya da gereç zenginliği ve çeşitliliği (yeni boyalar [akrilik ve vinilik]; kum, kumaş ve çeşitli nesnelerin resme katılması) yolunu izlemektedir. Görünür dünya ele alındığında (gerçeküstücülük; son yıllarda yeniden canlanan figüratif resim), bu dünyanın yasaları ve kuralları, gerçekliğin imgesi çevresinde oyunun nice kurallarından yalnızca bir tanesidir.

—Tek. res. Teknik resim her zaman aletler yardımıyla, çoğu kez bir resim masası üzerinde, kurşunkalem ya da çini mürekkebiyle çizilir; resmin çoğaltılabilmesi için genellikle aydınger gibi saydam kâğıtlar yeğlenir. Her parça ya da bütün bir düzlem üzerinde, dikgen görünüşler ve gereğinde kesit ve perspektifler biçiminde, standartlaşmış çizimlerle canlandırılır; boyutlar, ölçüler yardımıyla belirtilir.
Özel bir işlevi olan bir bütünün tasarı resmi çizildikten sonra, bu bütünü oluşturan parçalardan her birinin işleme koşullarını göz önüne alan tanımlayıcı bir resmi yapılır; ardından, parçaların gerçekleştirilebilmesi için bir üretim resmi hazırlanır; bu resimlerin hepsi bir proje oluşturur. Araştırma bürolarının temel etkinliklerinden biri olan teknik resim, bilgisayar destekli tasarım yoluyla az-çok otomatikleşmiştir.

RESİM, -smf a. (öncekiyle eş. kökenli).
1. Tören, geçit resmi.
2. Esk. Âdet, usul, tavır.
3. Esk. Tarz, yöntem, üslup.
4. Esk. Devlete ait ya da devlet tarafından vergi odeımeK.

—e. Hesm-ı an, padişahın cuma namazına giderken ya da Hırkaı saadet'i ziyaret sırasında yapılan tören. || Resm-ı geçit — RESMİGEÇİT. RaanH iftitah, açılış töreni. || Resm-i kadim, eski tarz, eski usul. || Resm-i kuşat - RESMİ- KÜŞAT. ||flesm-/ selam, resm-i tazim, askeri selam töreni.

—Ikt. tar. Resmi ağıl, OsmanlI döneminde koyun, keçi vb. küçükbaş hayvanlar için alınan vergiye verilen ad. (XVI. yy.'da, üç yüz koyundan beş akçe ağıl resmi alınırdı.) || Resmi arûs, evlenen erkeklerden alınan düğün vergisi. (Erkeğin evlendiği müslüman kızsa 60 akçe, müslüman dulsa 30 akçe; müslüman olmayanlardan da kızsa 30, dulsa 15 akçe vergi alınırdı.) || Resmi asiyab, sipahiler, zeamet ve has sahiplerince değirmen işletenlerden alınan vergi. (Bu vergi, aralıksız bir yıl işleyen değirmenlerden 60 akçe, altı ay işleyenlerden 30 akçe, üç ay işleyenlerden ise 15 akçe olarak alınırdı. Tanzimat'tan sonra kaldırılarak yerine temettü [kazanç] vergisi konuldu.) || Resmi badihava, tımar sisteminin yürürlükte olduğu dönemde, arazi sahibi olmayan ve ticaretle uğraşan reayadan alınan vergi. (Caba akçesi de denen bu vergi evlilerden yılda 12 akçe, bekârlardan 6 akçe olarak alınırdı. Tanzimat' tan sonra kaldırıldı.) || Resmi bennak, tımar sahiplerinin reayadan aldıkları bir tür vergi. (İki türlü bennak resmi vardı: ekinli bennak ve caba bennak. Elindeki arazisi yarım çiftten az olanlardan alınan vergiye "ekinli bennak", hiç toprağı olmayıp ticaretle uğraşanlardan alınan vergiye de "caba bennak" denirdi.) || Resmi bidat, gümrüklere gelen bazı eşyalardan gümrük vergisi dışında alınan vergi. (Eşyanın türüne göre miktarı değişen bu Vergi, Tanzimat'tan sonra kaldırıldı.) || Resmi çift, iki öküzle işlenebilecek araziyi çift kabul ederek alınan bir arazi vergisi. (Çift akçesi de denen bu vergi, en çok 57, en az 22 akçeydi. Tanzimat'tan sonra kaldırıldı.) || Resmi çift bozan, çiftçiliği bırakarak başka bir iş yapmaya başlayanlardan alınan vergi. (Vergi, bütün çift için 300, yarım çift için 150 ve daha az arazi için 75 akçe olarak alınırdı. Tanzimat'tan sonra kaldırıldı.) || Resmi ganem, koyun ve keçi vergisi. (XVI. yy.'da iki koyun ya da keçiden bir akçe olarak alınırdı. Tanzimat’tan sonra Ağnam resmi adını aldı.) || Resmi güvara, erken yetişen meyve ve sebzelerden alınan vergi. ("Güverı memuru" adı verilen bir memur tarafından toplanırdı.) || Resmi hınzır, domuz vergisi. (Belgrad ve Alacahisar sancaklarındaki domuz yetiştiricilerinden, yetiştirdikleri her bir domuz için yılda 4 para olarak alınırdı. 1779'da, reayanın isteği üzerine kaldırıldı, ancak bir süre sonra yine kondu. Tanzimat’tan sonra ise tümüyle kaldırıldı.) || Resmi nize, üç voynuk'tan oluşan gönder'in her yıl mart ayında hâzineye ödediği vergi. (Mızrak, kargı vergisi olarak alınan resmi nize sefere gidenlerden 6 akçe, ötekilerden ise 5 akçe olarak alınırdı.) || Resmi tapu, devlet arazisi üzerinde yapılan binalardan ve koru, harman yeri gibi tarımdan alıkonulan topraklardan alınan vergi. (Çok verimli arazilerden 50 akçe, orta verimli topraklardan 30 -40 akçe, az verimli yerlerden de 20 akçe alınırdı. Tanzimat’tan sonra bu gibi yerlerden "bedeli öşür” ve “mukataa-i zemin” adlarıyla vergi alınmaya başlandı.

—Kamu mal. Bir devlet hizmetinden yararlanma karşılığında ödenen para: Gümrük damga resmi. Damga resmi. (Bk. ansiki. böl.)

—Tasav. Resim hırkası, mevlevilerin giydikleri geniş bedenli hırka. (Mevlevi canı, üç gün hücresinde sırrolduktan sonra tarikatçı huzuruna çıkarken bu hırkayı giyerdi.)

—ANSİKL. Kamu mal. Resim, vergi dışı bir kaynaktır. Devletçe sunulan bir hizmetten yararlananlardan zorunlu biçimde alınır. Ancak "resim”, sunulan hizmetten yararlanan kişinin yalnızca bu hizmet miktarı için ödediği bedelin karşılığıdır. Çünkü, deline bağlıdır (Türkiye’de, dışalımda alınan Gümrük damga resmi ya da Rıhtım resmi gibi). Buna karşılık, verginin tutarı ile verilen hizmetin bedeli arasında zorunlu bir bağlılık bulunmaz.
Rtılm üstün, Leonardo da Vinci'nin incelemesi. Trattato delta pittura, Vatikan kitaplığındaki bir elyazmasında (codex Urbinas latinus, 1270) ve kökeni F. Melzi' ye kadar uzanan bir metne dayanılarak hazırlanmış bir derlemedir; Leonardo'nun ölümünden sonra yapılan bu derleme, sanatçının elinden çıkmış çeşitli yazılarından (bugün dağılmış, bir bölümüyse kaybolmuştur) bölümleri ve notları içerir İlk kez 1651'de Trichet Du Fresne'in çabalarıyla' Paris'te yayımlanmış ve ardından birçok baskıları (Nürnberg, 1724 vb.) yapılmıştır. Leonardo'nun gölgeler kuramı, ışık, perspektif, anatomi, ruhsal anlatım ve karikatür üzerine düşünceleri, resmi ve sanatı bilimsel araştırmadan ayrı tutulamayacak bir bilgi olarak gören hümanist ideale denk düşer; bu ideal Leonardo'da akıl ve duyarlığın doruğuna ulaşır.
Resim ve heykel müzesi (Ankara), 1978’de Türkocağı'nda açılan müze (daha önce yapının küçük bir bölümü müze olarak değerlendirilmişti). İlk resim sergisi Atatürk döneminde bu binada açılmıştı. Müzede İstanbul Resim ve heykel müzesi'nde olduğu gibi, sanat akımlarının gelişimine uygun tarihsel bir düzenleme içinde türk resim ve heykel sanatının önemli yapıtları sergilenmektedir.
Resim ve heykel müzesi (İstanbul), Dolmabahçe sarayı’nın veliaht dairesinde açılan müze (1937); Atatürk'ün emriyle İstanbul Devlet güzel sanatlar akademisi'ne (bugün Mimar Sinan üniversitesi) bağlanmıştır. Yapıtların sanat akımlarına uygun tarihsel bir düzenlemeyle sergilendiği müzede, iki bini aşkın resim ve dört yüzü aşkın heykel bulunmaktadır. Türk plastik sanatının önemli bir kesiminin belgelerinden oluşan bu seçkin yapıtlar arasında en ağırlıklı bölümlerden birini, XIX. yüzyılın ilk türk yağlıboya ressamları, Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey, Hüseyin Zekâi Paşa'nın resimleri oluşturur. Onları izleyen Süleyman Seyyit, Ahmet Ziya Akbulut, Hoca Ali Rıza gibi ressamların en seçkin yapıtları ve türk izlenimcilerinin (Nazmi Ziya, Halil Paşa, Şevket Dağ, Sami Yetik, Avni Lifij, Çallı İbrahim, Feyhaman Duran vd.) resimleri de İstanbul Resim ve heykel müzesi'nde sergilenmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Avrupa'da eğitim gören genç kuşağın resim ve heykelleri (Ali Çelebi, Zeki Kocamemi, Şeref Akdik, Refik Epikman, Cevat Dereli, Hale Asaf, Mahmut Cüda, Turgut Zaim vd.) ile D grubu'nun yapıtları da müzenin önemli koleksiyonları arasında yer alır. Bir başka bölümü de Picasso, Utrillo, Derain, Matisse, Dufy gibi yabancı sanatçıların yapıtlarına ayrılmış olan müzede, sergi, konferans, söyleşi ve uygulamalı çalışmalar gibi etkinlikler de düzenlenmektedir. 1976-1980 yılları arasında yangın tehlikesi yüzünden kapalı kalan, 1981'de yeniden açılan müzede, Mimar Sinan üniversitesi proje, uygulama ve araştırma atölyesince hazırlanan projeye uygun olarak, Milli saraylar müdürlüğü'nce zaman zaman restorasyon çalışmaları yapılmaktadır. Resim ve heykel müzesi (İzmir), 1973’te açılan müze. 1963'te Gümrük'te küçük bir yapıda sergilenmeye başlayan yapıtlar, yeni müze binasının tamamlanmasından sonra, çağdaş müzecilik anlayışına uygun bir konuma kavuştu. Burada Tanzimat'tan günümüze uzanan tarihsel süreç içinde ürün vermiş ünlü türk ressamlarından 317 tablonun yanı sıra 22 heykel sergilenmektedir. Yapıda ayrıca galeri ve atölye bölümleri bulunmaktadır. Resim ve heykel sergisi (Devlet), tanıtmak ve ödüllendirmek amacıyla, 1939' dan başlayarak her yıl Ankara'da açılan sergi. 1973'e değin resim ve heykel dallarında ilk üç dereceyi alanlara para ödülü verilirken, 1973'ten sonraki uygulamalarda grafik, seramik, özgün baskı çalışmaları da sergi kapsamına alındı ve tüm ödüller Devlet sanat sergisi başarı ödülü adı-altında toplandı.


Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

18 Ocak 2011 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti
21 Aralık 2008 / Misafir Sanat
30 Temmuz 2009 / king nothing Sanat
24 Ekim 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
21 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti