Arama

Tedavisi Olmayan Hastalıklar

Güncelleme: 25 Aralık 2008 Gösterim: 46.172 Cevap: 3
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
28 Mayıs 2007       Mesaj #1
nünü - avatarı
Ziyaretçi
KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar

bocek
Kırım-Kongo Hemorajik Ateş (KKHA),keneler tarafından taşınan Nairovirüs isimli bir mikrobiyal etken tarafından neden olunan ateş, cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden hayvan kaynaklı bir enfeksiyondur. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hala yüksektir.

Keneler Nasıl Tanınır ve Nerelerde Bulunur?
Keneler otlaklar, çalılıklar ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval şekillidir. 6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır. Hayvan ve insanların kanlarını emerek beslenirler ve bu sayede hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.

Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara (özellikle devekuşları) kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur.
keneboyut


Kimler Risk Altındadır?
Hastalık genellikle meslek hastalığı şeklinde karşımıza çıkar.

piknikwmf
  • Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar
  • Veterinerler
  • Kasaplar
  • Mezbaha çalışanları
  • Sağlık personeli özellikle risk gurubudur.
  • Kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar da risk altındadır.
dongu
Henüz ergin olmamış Hylomma soyuna ait keneler, küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alır, gelişme evrelerinde muhafaza eder; ergin kene olduğunda da hayvanlardan ve insanlardan kan emerken bulaştırır.
Kuluçka Süresi Ne Kadardır?
Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını takiben kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün, en fazla ise 13 gün olabilmektedir.
Belirtileri Nelerdir?

sirenAteş
sirenKırıklık
siren Baş ağrısı
sirenHalsizlik
sirenKanama pıhtılaşma mekanizmalarının
bozulması sonucu;
sirenYüz ve göğüste kırmızı döküntüler
ve gözlerde kızarıklık,
siren Gövde, kol ve bacaklarda morluklar
sirenBurun kanaması, dışkıda ve idrarda kan görülür
sirenÖlüm karaciğer, böbrek ve akciğer yetmezlikleri nedeni ile
olmaktadır.


Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tanısı Nasıl Konulur?
Kanda virüse karşı oluşan antikorların taranması tanı için en sık kullanılan yöntemdir. Bu göstergeler hastalığın başlangıcından sonra 6. günden itibaren belirlenebilir.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nasıl Kontrol Edilir ve Nasıl Korunulur?


Hastalığın bulaşmasında keneler önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle kene mücadelesi önemlidir fakat oldukça da zordur.
1. İnsanlar kenelerden uzak tutulabilir ise bulaş önlenebilir. Bu nedenle de mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınmak gerekir.

2. Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durulmalı, bu gibi alanlara çıplak ayak yada kısa giysiler ile gidilmemelidir.

3. Bu alanlara av yada görev gereği gidenlerin lastik çizme giymeleri, pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları,

4. Görevi nedeni ile risk grubunda yer alan kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve vücut sıvılarından korunmak için mutlaka eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri gerekmektedir.

5. Gerek insanları gerekse hayvanları kenelerden korumak için haşere kovucu ilaçlar (repellent) olarak bilinen böcek kaçıranlar kene820 2 wmfdikkatli bir şekilde kullanılabilir. (Bunlar sıvı, losyon, krem, katı yağ veya aerosol şeklinde hazırlanan maddeler olup, cilde sürülerek veya elbiselere emdirilerek uygulanabilmektedir.)

6. Haşere kovucular hayvanların baş veya bacaklarına da uygulanabilir; ayrıca bu maddelerin emdirildiği plâstik şeritler, hayvanların kulaklarına veya boynuzlarına takılabilir.
7. Kenelerin bulunduğu alanlara gidildiği zaman vücut belli aralıklarla kene için taranmalıdır.
kene820 5


kene820 4 kene8

8. Vücuda yapışmış keneler uygun bir şekilde kene ezilmeden, ağızdan veya başından tutularak bir cımbız veya pens yardımıyla sağa sola oynatarak alınmalıdır. Isırılan yer alkolle temizlenmelidir. Mümkünse kenenin tanı için alkolde saklanması uygun olur.


kene820 7



kene6
9. Diğer canlılara ve çevreye zarar vermeden, haşere ilacı (insektisit) ile uygulamanın uygun görüldüğü durumlarda çevre ilaçlanması yapılabilinir.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tedavisi Nedir?
Hastalığın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastaya destek tedavisi yapılmalıdır.


Alıntıdır-

Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 18:52
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
28 Mayıs 2007       Mesaj #2
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI 1.Giriş

Sponsorlu Bağlantılar
İnsanlarda klinik ve subklinik olarak seyreden ve sayıları gittikçe artan arbovirüsler, artopodların vektörlük yaptığı ve insanlarda sendromlar halinde görülen önemli bir enfeksiyon hastalığı grubunu oluşturmaktadır. İnsanlarda başlıca ensefalitler, kısa süren ateşli hastalıklar, kanamalı ateşler, poliartrit ve raş ile ön plâna çıkan sendromlar şeklinde görülür.

Kanamalı ateşlerin, biyolojik silah olarak kullanım alanı bulmaları önemlerini daha da artırmaktadır.

Bu sendromlardan kanamalı ateşler grubunda yer alan Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), 2002 ve 2003 yıllarının bahar ve yaz aylarında bazı illerimizde görülmüş ve Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu çalışmalar neticesinde hastalığın KKKA olduğu doğrulanmıştır.

KKKA, Bunyaviridae ailesine bağlı Nairovirus soyundan virüslerin meydana getirdiği, şiddetli bir seyir gösteren ve fatalitesi oldukça yüksek (yaklaşık % 30; bu rakam bazı kaynaklarda % 50’ye kadar çıkmaktadır) olan bir hastalıktır. Hastalık hayvanlarda, insanlara nazaran daha yaygın olarak görülmekle beraber asemptomatik seyretmekte olup, zoonoz karakterli bir hastalıktır; sporadik vakalar veya salgınlar şeklinde insanlarda da görülebilmektedir.

Bu grup virüsler, 100 nm (nanometre) büyüklüğünde, Ribonükleik asit (RNA) içeren, heliksel kapsidli ve zarflı virüslerdir.

KKKA ilk olarak 1944 yılında Kırım’da görülmüş ve Kırım Kanamalı Ateşi olarak tanımlanmıştır. Daha sonra 1956 yılında Kongo’da görülen hastalığın, 1969 yılında Kırım Kanamalı Ateşi ile aynı olduğunun farkına varılmış ve hastalık bundan sonra bugünkü bilinen ismiyle anılmaya başlamıştır.

2. Klinik Tanımlama

Klinik semptomlar karaciğer ve endotel hasarı ile tombositlerdeki dramatik düşüşün bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Ateş, kırıklık, baş ağrısı, halsizlik, aşırı duyarlılık, kollarda, bacaklarda ve sırtta şiddetli ağrı ve belirgin bir iştahsızlıkla başlar. Bazen kusma, karın ağrısı veya ishal olabilir. İlk günlerde yüz ve göğüste peteşi ve konjonktivalarda kızarıklık dikkati çeker. Gövde ve ekstremitelerde ekimozlar oluşabilir. Epistaksis, hematemez, melena ve hematüri sıktır. Bazen vajinal kanama da olabilir. Genellikle hepatit görülür. Ağır olgularda hastalığın 5. gününden itibaren hepatorenal ve pulmoner yetersizlikler görülebilir. Ateş 5 veya 12. güne kadar çıkar ve lizisle düşer; nekahat dönemi uzun sürer.

Ölüm olayları daha çok hastalığın ikinci haftalarında (5-14 gün) görülebilmekte ve bu oran yaklaşık % 30’ları bulabilmektedir. İyileşme hastalığın dokuzuncu veya onuncu günlerinde olmaktadır.

Laboratuvar bulgusu olarak özellikle lökopeni ve trombositopeni dikkati çekmektedir. Aspartat aminotransferaz (AST), Alanin aminotransferaz (ALT), Kreatin kinaz (CK) ve biluribin değerlerinde yükselmeyi alkalen fosfataz (ALP), Gama glutamiltransferaz (GGT) ve Laktat dehidrogenaz (LDH) değerlerindeki yükselme takip eder. Protrombin zamanı (PT), Aktive parsiyel protrombin zamanı (aPTT) ve diğer pıhtılaşma testlerinde belirgin bozukluk görülmektedir. Bariz kanama olmasa da hemoglobin düzeylerinde düşme gözlenebilir.

3. Epidemiyoloji ve Bulaşma

Hastalık sıklıkla Afrika, Asya, Orta Doğu ve Doğu Avrupa’da endemiktir. KKKA’nın son yıllarda Kosova, Arnavutluk, İran, Pakistan ve Güney Afrika’dan sporadik vakaları ve epidemileri de bildirilmiştir.

Virüs, bir çok evcil ve yabani hayvanı enfekte etmekte ve hastalık hafif seyretmektedir. Bir çok kuş virüse karşı dirençli iken, virüsün yayılmasında önemli rol oynarlar. Hayvanlardaki hastalık enfekte kenelerin ısırması ile başlamaktadır.

KKKA’nın bulaşmasında Hyalomma soyuna ait keneler daha büyük bir yere sahip olmakla birlikte, 30 kene türünün bu hastalığı bulaştırabileceği bildirilmektedir. Virüs kenelerde, transovaryal ve transstadial pasajlarla idame olur; keneler arasında venereal olarak bulaşmanın olduğu da bildirilmektedir. Henüz ergin olmamış Hyalomma soyuna ait keneler, küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alır, gelişme evrelerinde muhafaza eder. Keneler, insan veya hayvanlardan kan emerken virüsleri de bulaştırırlar.

Küçük omurgalılar ve özellikle yerde beslenen kuşlar, keneleri enfekte eden en önemli konak grubunu oluşturmaktadır; keneler, biyolojik evrimlerinin değişik safhalarında bu canlılardan kan emerler.

Hyalomma soyuna ait keneler Ülkemizin de içinde bulunduğu çok geniş bir coğrafik alanda yerleşmişlerdir. Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur.

Hastalık daha çok hayvancılıkla uğraşanlarda, mezbaha çalışanlarında ve kırsal alanda yaşayanlarda görülebilmektedir. Enfekte hayvanların kan ve dokuları ile temas sonucu da geçiş olabilmektedir. Ayrıca nozokomiyal enfeksiyon oluşturma riski de bildirilmektedir.

Bugün için etkili bir aşısı bulunmayan KKKA’nın geçirilmesinden sonra bağışıklığın ömür boyu sürebileceği belirtilirken, konvalesan dönem plâzmaları ile yapılan pasif immünizasyonların uygulanabilir nitelikte olmadığı da ifade edilmektedir.

4. Kuluçka Süresi

Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını müteakip kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün; en fazla ise 13 gün olabilmektedir.

5. Tanı

Tanı için biyogüvenlik açısından tam güvenli laboratuvarlara ihtiyaç vardır. Tanıda, virüsün ya da virüs RNA’sının kan ve doku örneklerinden izolâsyonu, virüs antijeninin ve virüse karşı oluşmuş antikorların serolojik olarak gösterilmesi kullanılmaktadır. Oluşan antikorlar serolojik yöntemlerden en hızlı ELISA (Enzyme-Linked Immunosorbent Assay) ile saptanabilmektedir; immünglobülinlerden IgG ve IgM antikorları hastalığın yaklaşık 6. gününden itibaren serumda belirlenebilir. IgM’ler 4 ay kadar serumda belirlenebilirken, IgG’ler azalır; ancak, yine de 5 yıla kadar IgG antikorlarına rastlanabilir.

Bazı kişilerde hastalık, özgül antikorlar kanda belirlenene kadar ölümle sonuçlanabileceğinden tanı konulamayabilir. Bu durumlarda tanı özellikle hastalığın ilk 5 gününde kan ve dokulardan alınan örneklerden virüs izolâsyonu ile yapılabilir. Bu amaçla hücre kültürleri, immünfloresans yöntemi ve EIA (Enzyme Immun Assay) kullanılabilmektedir.

Son zamanlarda, PCR (Polymerase Chain Reaction) gibi moleküler tanı yöntemleri başarı ile uygulanmaktadır.

6. Tedavi

Destek tedavisi yapılmalıdır. Tam kan veya kan komponentlerinin replasmanı yapılabilir. Hastalığın spesifik bir tedavisi bulunmamakla birlikte, antiviral ilâçlardan ribavirinin, oral veya parenteral olarak kullanılabileceği bildirilmektedir. Ribavirinin kullanımına ilişkin bilgiler aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Ribavirinin hemolitik anemi gibi önemli bir yan etkisi olabileceğinden hastalar bu açıdan da takip edilmelidir.



kenegw0



nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
10 Ekim 2007       Mesaj #3
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Tedavisi olmayan hastalık: Çölyak

Tahıllarda bulunan gluten maddesinin yol açtığı çölyak hastalığının bebeklik çağında, erken teşhis edilmesi gerekiyor.Genetik kökenli hastalığın tedavisi bulunmuyor, uygulanan yöntem ise ömür boyu gluten diyeti.

Alman Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Dicle İnanç, hastalıkla ilgili bilgi verdi:

"Çölyak, genetik kökenli bir hastalıktır. Bu hastalık buğday, arpa, yulaf ve çavdar gibi tahıllarda bulunan ve pek çok gıdada (bisküvi, reçel gibi) kıvam verici madde olarak kullanılan, gluten adlı proteine karşı ince bağırsakta gelişen ve ömür boyu süren bir alerjidir.

Ağızdan alınan tüm gıdalar ince bağırsakta bulunan villus çıkıntıları ile emilerek kana karışır. Çölyak hastalığında gluten maddesi villusları harap ettiğinden, vücut için gerekli olan besin maddeleri bağırsaktan emilemez.

Gluten alerjisi, genetik olarak belirlenmiş kişilerde hayatın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir. Avrupa ülkelerinde yaklaşık her bin kişiden birinde çölyak belirtileri görülmektedir. Her 200-250 kişiden biri çölyak olmasına rağmen belirti vermeyebilir."

Belirtiler ek gıdalarla ortaya çıkıyor

Dr. Dicle İnanç, bebeklik çağında genellikle glutenli yiyecekler yenilmeye başladıktan sonra özellikle altıncı ayda başlanan ek gıdalarla kusma, ishal, karın şişkinliği, karın ağrısı, iştahsızlık, huysuzluk, kilo alamama, büyümede gerilik ve boy uzamasında yavaşlama gibi tipik belirtiler görülebildiğini de anlattı:

"Bazen sadece kabızlık tek belirti olabilir. Gebelikte veya bir ameliyat sonrası, viral enfeksiyon ya da duygusal bir stres sonucunda ortaya çıkabilir. Özellikle çocukluk çağında sebebi açıklanamamış ve ağızdan alınan demir takviyesiyle düzelmeyen kansızlıkta bu hastalık mutlaka akla gelmelidir.

Teşhisi zor hastalıklardan olan çölyakta en önemli nokta, bu hastalıktan şüphelenmek ve erken yaşta tanıyı koyabilmektir. Çünkü bu hastalığın belirtileri pek çok hastalıkla karışabilmektedir.

Çölyak’ın kesin tanısı, ancak yapılacak kan tahlilleri ve ince bağırsak biyopsisi ile konabilir. Genetik bir hastalık olduğu için ailesinde çölyak vakası olanların, şikayeti olmasa da mutlaka doktora başvurmaları ve gerekli kontrolleri yaptırmaları gerekmektedir."

Tek çözüm glutensiz bir hayat

Uyulması gereken tek tedavi yöntemi ise ömür boyu glutensiz diyet uygulamak.

Dr. Dicle İnanç, diyet uygulanmaya başladıktan kısa bir süre sonra bağırsaktaki zarar görmüş villuslar yenilenip, gıda emiliminin gerçekleştiğini ve şikâyetlerin ortadan kalktığını söyledi. İnanç, diyetle birlikte büyüme ve gelişmenin hızlandığını da anlattı:

"Bu hastaların glutenli gıdaları kesinlikle tüketmemeleri gerekir ve bu durum bir yaşam biçimi olmalıdır. Çölyaklı çocukların dışarıda satılan gıdalara özenmelerini önlemek için bu gıdalar evde hazırlamalı.

Çölyak hastaları için özel üretilmiş un, ekmek, makarna, kek, gofret ve bisküvi gibi gıdalar ülkemizde bazı marketlerde yaygın olmayarak bulunmaktadır.

Buğday, arpa, yulaf ve çavdar yerine pirinç, mısır unu, patates, nohut, mercimek, kestane, soya, fasulye, fındık gibi besinleri ve bu besinlerden elde edilen un ve nişastalar tercih edilmelidir. Etiketinde 'glutensiz' ibaresi olan tüm gıdaları çölyak hastaları yiyebilir. Doktora danışılarak vitamin ve mineral (özellikle demir) kullanmaları gereklidir.

Glutensiz diyet uygulanmadığı taktirde, arada yapılan kaçamaklar bağırsak kanseri, kemik erimesi, diyabet, çocuklarda büyüme gelişme geriliği, ağır kansızlığa yol açabilir."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Ekim 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ilaclar190

Tıpta ve bilim dünyasında sürekli yaşanan gelişmeler ileriki yıllarda önemli hastalıklara da çare bulunabileceği görüşünü getiriyor..
Popular Science dergisinin ‘Tıpta Devrim Olarak Nitelendirilebilecek 6 Mucize İlaç’ başlığıyla duyurduğu haberine göre 6 önemli hastalığa 10 yıl içinde çare bulunabilir.

Kanser

Mucizevi ilaçların başında kanser katili olarak nitelendirilen etkili kemoterapi ilaçları geliyor. Farelerde etkisi kanıtlanan ve 2014’te piyasada olması beklenen bu ilaç kanserli bölgeye enjekte edildiğinde sadece kanser hücrelerine saldırıyor ve sağlıklı hücrelere hiç zarar vermiyor.

Felç

Omuriliği ya da sinirleri zarar gördüğü için felç olanlara güzel haber ABD’li bilim adalarından geldi. 2010’da piyasada olması beklenen yeni ilaç, sinirler arasındaki kopuklukları kapatan ve felç durumunu ortadan kaldıran hücrelerden oluşuyor.

Grip

Özellikle kuş giribi ile yeniden gündeme gelen farklı grip türlerine çare olacak bir aşının da 2007’de piyasaya çıkması gündemde. Bu aşı bütün grip türlerine karşı etkili olan bir proteinin keşfedilmesi ile üretildi.

Alzheimer

Özellikle yaşlılar arasında sıkça rastlanan Alzheimer hastalığı için geliştirilen bir hap da 2009’da raflarda yerini alacak. Bu hap Alzheimer hastalarında az salgılanan bir proteinin salgılanmasını artırarak hafızayı ve beyni güçlendirecek.

Obezite

Çağımızın hastalıklarından obeziteye ise kilo almaya neden olan genleri durduracak bir enjeksiyonla çare bulunması hedefleniyor. Bu alandaki çalışmaların 2010’da tamamlanması bekleniyor.

Organ nakli

Organ nakli bekleyen çok sayıda hastaya umut ışığı olacak yapay organların geliştirilmesi de uzak değil. Geçen sene labaratuvarda bir mesane yaparak hastaya nakleden uzmanlar 2016’dan itibaren pek çok yapay organın geliştirilebileceğini düşünüyor.

Benzer Konular

10 Eylül 2006 / virtuecat Tıp Bilimleri
8 Ocak 2010 / ThinkerBeLL Tıp Bilimleri
10 Mart 2009 / 07klkn Soru-Cevap