Arama

Dahiliye - İç hastalıkları

Güncelleme: 25 Aralık 2008 Gösterim: 65.788 Cevap: 23
**LP** - avatarı
**LP**
Ziyaretçi
17 Temmuz 2006       Mesaj #1
**LP** - avatarı
Ziyaretçi
Dahiliye (İç Hastalıkları)

Sponsorlu Bağlantılar
İç hastalıkları departmanı çocukluk çağını aşmış bireylerin iç organ sistemleri ile ilgili incelemeleri yapar. Bu sisteme ait organların fonksiyon bozukluklarıyla ilgili teşhis ve tedavi hizmetini verir. Bunun yanı sıra sağlık hizmeti verdiği her bireyi kendisini hastalıklarda koruması için alınması gereken önlemler konusunda bilinçlendirir ve yönlendirir.
Genel dahiliye tıbbın tüm klinik branşlarına temel teşkil eden bir disiplindir. Sağlık kuruluşlarına başvuran hastaların büyük çoğunluğunun problemleri iç hastalıklarının ilgi alanına girmektedir. Üst ve alt solunum yolu hastalıkları, hiper tansiyon, mide-bağırsak sistemi hastalıkları, böbrek hastalıkları, tiroid hastalıkları, şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar gibi çok geniş bir skalayı kapsar.

İç Hastalıkları Bölümü Alt Birimleri
1. Acil Dahiliye
2. Romatoloji
3. Gastroenteroloji
4. Hematoloji
5. Nefroloji
6. Göğüs Hastalıkları
7. Endokrinoloji
8. Enfeksiyon
9. Dahili Yoğun Bakım
10. Check-up ve koruyucu hekimlik





Alıntıdır-

Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 17:16
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Temmuz 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Demir eksikliği anemisi kansızlık - editor: draligus

Sponsorlu Bağlantılar
Demir eksikliği anemisi kendi başına bir hastalık değildir, her zaman başka bir hastalığın bir semptomudur. Nedenleri arasında Uzun süreli kanamalar; gebelik, emzirme ve gelişme çağı gibi demir gereksiniminin arttığı durumlar; yiyecek emilim bozukluğu, şpru hastalığı gibi demir emilim bozuklukları; besinlerle yeter miktarda demir alınamaması sayılabilir. Özellikle üreme çağındaki bayanlarda çok sık rastlanan bir durumdur.
Belirtiler
Solukluk, çarpıntı, nefes darlığı, yorgunluk, halsizlik gibi genel anemi belirtileri yanında dudak köşelerinde çatlaklar, tırnakların kırılması, saçların kırılıp dökülmesi, dil yanmaları, yutma güçlüğü (Plummer-Vinson sendromu), iştahsızlık, kabızlık gibi semptomlar da bulunur.
Laboratuar
Hipokrom anemi bulguları olarak Ortalama Eritrosit Hacmi 81 den az, Otralama Eritrosit Hemoglobin 27 den düşük bulunur; eritrosit morfolojisinde mikrositoz, poikilositoz, anülositoz, anizositoz saptanır. Serum demir düzeyi normalden düşük bulunur.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Genel Dahiliye
Genel dahiliye tıbbın tüm klinik branşlarına temel teşkil eden bir disiplindir. Üst ve alt solunum yolu hastalıkları, hiper tansiyon, mide-bağırsak sistemi hastalıkları, böbrek hastalıkları, tiroid hastalıkları, şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar gibi çok geniş bir skalayı kapsar. Genel dahiliye hizmeti, ayakta poliklinik muayneleri, yatarak takip ve tedavi, acil servis ve check-up'ı içerir.
Check-up, kişinin herhangi bir şikayeti olmaksızın belirli periyodarda yapılan geniş kapsamlı sağlık taramasıdır. Günümüzde birçok ölümcül hastalığın tedavisi bu şekilde yapılan check-uplar sonucu konulan erken tanıya bağlıdır. Hastanemizde kadın ve erkeklere yanı sıra farklı yaş gruplarına farklı check-up programları uygulanmaktadır.
Burada amaç, farklı cins ve yaş gruplarına göre, artan risk faktörleri doğrultusunda tarama yapılmasıdır. Bu check-up programları kapsamında, dört uzman hekim tarafından yapılan fizik muayeneler, detaylı laboratuar (kan, idrar, dışkı tahlileri), radyolojik ve kardiyolojik tetkikler bulunmaktadır.



ESG İle 3 Dakikada Check-Up
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde yaygın olarak kullanılan ve Ülkemizde de değişik merkezlerde uygulanan, benim de 3,5 yıldır kullandığım ESG(Elektroscangrapy-Electrosomatogram) cihazıyla vücuda düşük yoğunluklu elektrik sinyali verilerek , tüm sistem ve organlardaki işlevsel bozukluklar tespit edilebiliyor. Cihaz ,el ve ayaklar ile başa takılan elektrotlar sayesinde 3 dakikada tüm vücudu check-up’tan geçiriyor. Check-up sonucunda vücut yapısının yanı sıra tüm organlar renklerle gösteriliyor. Yazılı çıkan sonuç grafiklere de yansıtılıyor. Tüm organ ve sistemleri hastalanma riskine göre sıralayan program ileride oluşması muhtemel hastalıklar hakkında da ikazlarda bulunuyor. Bu işlemin ardından kişinin yaptırması gereken testler uygulaması gereken diyet programı, vücut yağ oranı, kolestrol düzeyi ve psikolojik karakter yapısı hakkında da detaylı bilgi veriliyor.

Fransa'da bir Nörofizyoloji profesörünün icadı olan ESG (elektroscangrapy-Electrosomatogram) adlı cihaz, el ve ayaklar ile başa takılan elektrotlar sayesinde 3 dakikada tüm vücudu check-up’tan geçiriyor. Bilgisayar programına bağlı çalışan cihaz, el ve ayakların çıplak olarak konulduğu iki metal tabaka ve başa takılan iki elektrottan oluşuyor. İşlem başladığında, bilgisayar ekranında oluşan erkek veya kadın vücudu verilen düşük voltajlı elektrik akımı ile 4 kez taranıyor. Tarama işlemi sırasında oluşan sarı, kırmızı, yeşil, mavi ve lacivert renkler, bozukluk olan bölgeleri tanımlıyor. 15.000 normal insanın elektriksel aktivite standartlarının yüklü olduğu bir software ile çalışan cihaz, check-up yaptığı kişinin elektriksel aktivitesini bu 15.000 normal insanın elektriksel aktivitesi ile karşılaştırarak sorunlu bölgeleri renklendirerek bilgisayar ortamında yorumluyor.

Yeşil renkle beliren yerler normal-fizyolojik yani sorunsuz kabul ediliyor. Sarı renkle belirtilen dokular, elektriksel aktivite artımı, yeni başlayan ve az sorunlu bölgeler olarak belirleniyor. Mavi renkle belirtilen dokular, elektriksel aktivite azalmasını, geçirilmiş, az hasarlı bir hastalığı veya kronik ama hafif seyreden bir hastalığı işaret etmekte. Kırmızı renkle belirtilen dokular, elektriksel aktiviteni yüksek oranda arttığını, çok sorunlu yeni başlayan,ancak aktif ve şiddetli bir hastalığın olduğunu göstermektedir. Lacivert renkli bölgeler, elektriksel aktivitede ciddi anlamda azalma olduğunu ve geçirilmiş şiddetli bir hastalığın mevcut olduğunu ve hala ciddi oranda devam ettiğinin işareti sayılmaktadır.

Cihaz, tespit sonrasında kesin tanı koymuyor, ancak sorunlu olan bölgelerin erken teşhis edilmesinde doktorlara yardımcı oluyor. Bilgisayar programında vücut yapısının yanı sıra tüm organlar renklerle gösteriliyor, Tüm organ ve sistemleri hastalanma riskine göre sıralayan program, ilerde oluşması muhtemel hastalıklar hakkında da ikazlarda bulunuyor. Bu işlemin ardından bozukluk tespit edilen branş doktorlarından konsültasyon istenilmekte, kişinin yaptırması gereken testler, uygulaması gereken diyet programı, vücut yağ oranı, kolesterol düzeyi ve psikolojik-karakter yapısı hakkında da detaylı bilgi verilmektedir. Bir doktor muayene ücreti kadar ödeme yapılan bu test oldukça da ucuz kabul ediliyor. Aynı zamanda lüzumsuz yapılacak tetkik ve müdahaleleri de önlüyor. Üstelik sadece 3 dakika da, ağrısız, acısız bir işlemle.

ESG sonrasında her kişiye uzun vadeli bir Sağlık Planlaması yapılabilmektedir. Sağlığına önem veren herkesin bu testten geçmesi gerekir. Yakın zamanda çok sayıda çalışan olan işyerlerinde iş verimini arttırmak için bu cihazdan faydalanılması yönünde iş dünyası bu cihazı demirbaşına mutlaka alacaktır. İşverenlerin çalışanlarına bu testi yaptırması halinde çalışanının ilerde muhtemel olabilecek hastalıklardan korunması veya erken tanı konulması ile işgücü ve zamandan tasarruf ederek karlı çıkacağını, hatta bu tetkikin resmi olmasa da işe başlamadan önce zorunlu hale getirilmesinin önemli olacağını söyleyebiliriz.

ESG aynı zamanda bir tedavi cihazı. Özellikle kronik hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Örneğin bozukluk tespit edilen alanlardaki biyokonduktivite değerleri kayıt edilerek, tedavi sonrası periyordik aralıklarla çekilen ESG de biyokonduktivite değerlerine bakılarak hastalıktaki gerileme ve ya ilerlemenin, yani tedaviye ne kadar yanıt verdiğinin tespiti kolayca yapılabiliyor. ESG deki yazılım programı sayesinde Akupunktur uygulanacak bölgelerin tayini yapılabiliyor. Ayrıca ESG adlı cihazın marifeti bununla da bitmiyor. ESG aynı zamanda Biyorezonans Tedavi adı verilen tedaviyi sigara tiryakilerinde Sigara Bıraktırma Yöntemi olarak ta yapabilmektedir. Tüm tedavilerin etkili olup olmadığı da tedavi öncesi ve sonrası çekilen ESG ile kolayca saptanabiliyor.
Binlerce hastaya uyguladığımız ESG, aynı zamanda bir muayene ücreti kadar ucuz. Üstelik ağrı yok, beklemek yok. Çünkü ESG çekimi toplam 3 dakikayı bile bulmuyor. Yaklaşık 20-25 dakika yorumlama ve muayene de eklenince toplam yarım saatte ESG ile check-up’ınız bitmiş olacak.

Dr. Murat BAŞ
Son düzenleyen asla_asla_deme; 17 Haziran 2010 20:39
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #4
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Gastrit mide ekşime yanma ağrısı -

Hastaların genel olarak midede ekşime, yanma ve ağrı şikayetleri ile tarif ettikleri gastrit, mide iltihabı ile eş anlamlı kullanılan bir terimdir. Gastrit, midenin en iç tabakasında teşkil eden mide mukozasının iltihabi bir reaksiyonudur. Mide mukozasında çok zaman bölgesel veya yaygın bir kızarıklık şeklinde görülür. Çok sık rastlanılan gastritin kadın ve erkeklerde görülme oranı hemen hemen eşittir.

Nedenleri nelerdir ?

Çok çeşitli nedenler sonucu ortaya çıkan gastrit, beslenme alışkanlıkları da dahil olmak üzere alkol, sigara, çeşitli ilaçlar, vs.. etkenlerle ortaya çıktığı gibi Helicobakter Pylori adı verilen bakteri ve stres sonucu da ortaya çıkmaktadır. Alkol ve kötü beslenme alışkanlıkları direkt olarak mide mukozasını tahriş ederek gastrite neden olabilir. Stres ve nikotin de mide siniri olan Vagus'un uyarılması sonucu fazla asit salgılanmasıyla gastrite neden olur.

Mide hastalıklarında beslenme ülser iltihap beyat diyet -

Eskiden ülseri olan hastalara çok sıkı ve katı bir diyet önerilirdi; günümüzde diyetler daha az kısıtlayıcıdır. Önemli olan alkol, kakao, kızartmalar, gazlı içecekler, salça ve baharat gibi mide duvarını tahriş eden yiyecek ve içeceklerden uzak durmaktır.Sindirim süreci, vücuda alman besinleriıı parçalanmasını ve çeşitli bileşiklerin serbest hale geçmesini kapsar. Kimyasal açıdan proteinler, karbonhidratlar (şekerler), yağlar, vitaminler ve mineral tuzlardan oluşan besinleri yeriz; sindirim süreci bu bileşiklerin birbirinden ayrılmalarını ve bağırsaktan emilmeye hazır hale geçmelerini sağlar.
Bu hazırlık karmaşık kimyasal bileşilderin parçalanmasını, daha basit ve temel bileşiklere ayrılmasmı Sağlar. SİNDİRİM SİSTEMİ
Sindirim sistemini şematik olarak iki ucu dışarıya açılan uzun bir boru olarak kabul edebiliriz; üst uçta ağız, alt uçta ise anüs yer alır.

Kolesterol yüksekliği kalp damar sağlığı komplikasyonlar -

Kolesterol nedir? Kolesterol yaşam için gerekli olan mum kıvamında yağımsı bir maddedir. Kolesterol beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğer başta olmak üzere tüm vücutta yaygın olarak bulunur. Vücut kolesterolü kullanarak hormon (kortizon, seks hormonu....), D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerini üretir. Bu işlemler için kanda çok az miktarda kolesterol bulunması yeterlidir. Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa bu kan damarlarında birikir ve kan damarlarının sertleşmesine, daralmasına (arteriyoskleroz) yol açar. Arteriyosklerozda damar duvarında biriken tek madde kolesterol değildir; akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum... gibi maddeler de birikir. Toplumda arteriyoskleroz için damar sertliği, damar kireçlenmesi gibi ifadeler de kullanılmaktadır.Damarlar tüm vücutta yaygın olarak bulunur ve kalp, beyin, böbrek... gibi organlara kan taşıyarak bu organların görev yapmasını sağlar.
Son düzenleyen GusinapsE; 24 Temmuz 2006 03:26
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #5
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Gastroözofageal Reflü Hastalığı


Gastroözofageal reflü özofagusun en sık rastlanan hastalığıdır. Normal bireylerde de, kısa süreli, şikayete ve özofagusta hasara yol açmayan reflü atakları olur.

Gastroözofageal reflü özofagusun en sık rastlanan hastalığıdır. Normal bireylerde de, kısa süreli, şikayete ve özofagusta hasara yol açmayan reflü atakları olur. Bu fizyolojik bir durumdur. Özofagusa kaçan mide içeriği şikayetlere veya özofagusta hasara veya her ikisine birden yol açarsa, bu durumda gastroözofageal reflü hastalığından söz edilir. Endoskopik olarak görülebilen erozyonlara yol açmış ise reflü özofajit olarak adlandırılır. Buna karşılık, bir hastada reflüye ait şikayetler var fakat endoskopik hasar yok ise, buna eroziv olmayan reflü hastalığı denir.
Gastroözofageal reflü hastalığının en önemli belirtisi retrosternal (göğüs kemiğinin arkasında) yanma hissidir. Bunun dışında yutma güçlüğü, lokmaları yutarken göğüste ağrı, yenen yemeklerin geri ağıza gelmesi, ağızın acı bir su ile dolması ve geğirti gibi şikayetlere de neden olabilir. Bunlara klasik reflü belirtileri denir. Gastroözofageal reflü hastalığı bu klasik belirtiler dışında atipik reflü semptomları dediğimiz birtakım şikayetlere de yol açabilir. Bunlar kalp benzeri göğüs ağrısı, astım, bronşit, ses kalınlaşması, ses teli nodülü, kronik öksürük, ağız kokusu, larinks kanseri ve dişte mine kaybıdır.
Gastroözofageal reflü hastalığı oldukça sık rastlanan bir hastalıktır. Ülkemizde yapılan bir çalışmaya göre Türkiye'de yaşayan kişilerin %3'ü sürekli, %23'ü her gün, %46'sı ise seyrek olarak reflü belirtileri tanımlamaktadır. Erkeklerde bayanlara göre 2-3 kez daha sık görülür. Nadiren ölüm nedenidir ancak komplikasyonlar nedeniyle önemli ölçüde morbiditeye yol açar. Gastroözofageal reflü hastalığının komplikasyonları kanama, perforasyon (delinme), striktür (darlık) ve Barret özofagusudur.
Endoskopik inceleme, biopsi ile uygulandığında, reflü özofajit tanısı için altın standarttır. Özofagus mukozasının doğrudan görülmesini, hasarın derecesini saptanmasını, darlık olup olmadığını görülmesini ve Barret özofagusu gibi şüpheli prekanseroz lezyonlardan biopsi alınmasını sağlaması nedeniyle, klinik pratikte genellikle ilk tercih edilen tanı yöntemi endoskopidir.
Gastroözofageal reflü hastalığının tedavisinde ilk basamak yaşam tarzı değişiklikleridir. Bunlar reflüyü arttıran yağlı gıdalar, alkol, çikolata ve kafein içeren gıdalardan kaçınmak, yemekten sonra en az 2-3 saat süreyle yatmamak, normal kiloda olmak, sigara içmemek ve yatak başını 15 cm. yükseltmek gibi düzenlemelerdir. Bu düzenlemelerle hafif belirtileri olan hastalar rahatlayabilir.
Proton pompa inhibitörleri (omeprazol, lansoprazol, rabeprazol, pantoprazol ve esomeprazol), reflü hastalığının tedavisinde en etkili ajanlardır.
Gastroözofageal reflü hastalığı kronik bir hastalıktır. Özofajit iyileştikten sonra ilaç bırakıldığında olguların büyük bir kısmında şikayetler tekrar başlar. Bu nedenle uzun süreli idame tedavisine gereksinim olabilir.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #6
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Hemoglobin A1c
Diyabet tedavisinin en önemli unsurlarından birini, hastanın kendi kan şekerini kontrol etmesi oluşturuyor. Gerek diyet, gerek şeker düşürücü haplar, gerekse insülinle tedavi gören hastaların kendi kan şekerlerini kontrol etmeleri gerçekten diyabetle iyi yaşamanın ve başarılı tedavinin sırlarından birini oluşturuyor. Ancak hastanın düzenli kontrolleri dışında geçmiş günler, hatta haftalardaki kan şekeri kontrollerine ışık tutan bir test daha var ki, bu da en az sürekli kontroller kadar önem taşıyor. Bu teste, ‘Hemoglobin A1c’ adı veriliyor. Hemoglobin A1c testi için kan şekeri kontrolünün genel bir değerlenmesini yansıtıyor da denilebilir.
  • HbA1c'yi açıklayabilmek için öncelikle şuna değinmek gerekiyor; hemoglobin nedir?
Hemoglobinin kandaki ömrü 120 gündür. Kandaki şeker sürekli olarak hemoglobinle birleşiyor. İşte, HbA1c testi sayesinde bu birleşme ölçümleniyor. Bir diğer deyişle Hemoglobin A1c'yi ölçmek, geriye dönük olarak bize kan şeker düzeyinin ortalama bir değerini yansıtıyor.
Bazı diyabet hastaları için doktor kontrolleri bir sınav gibidir. Bu hastalar gerektiği gibi tedavilerini uygulamadıklarından dolayı kan şekeri değerleri konusunda doktorlarını yanılgıya düşürmek için az yemek yeme veya daha fazla insülin yapma gibi girişimlerde bulunabiliyorlar.
Hemoglobin A1c testini 3 - 4 ayda bir yaptırıyor ve de normal buluyorsanız, bu evde glukoz ölçümlerine ara vermeniz veya kesmeniz mümkündür anlamına gelmemeli.

Hedef HbA1c değeri
”Hedeflememiz gereken HbA1c değeri ne olmalı?” diye bir soru sorduğumuz takdirde, buna kesin bir yanıt vermek mümkün değildir. Bu nedenle diyabeti olan insanlara hedef olarak belirli bir HbA1c düzeyi önerilmesi pek mümkün değildir. Her şeyden önce çeşitli laboratuarlardaki normal değerler arasında bile değişkenlik vardır. Ayrıca HbA1c değerleri diyabetli her insan için bireyselleştirilmeli. Örneğin, Tip 1 diyabeti olanlar, diyabetli olmayan bir insanın HbA1c değerine ulaşmak isteseler, sık sık hipoglisemi nöbeti geçirirler. Oysa insülin tedavisi görmeyen Tip 2 diyabetliler özen gösterirlerse, pekala diyabetli olmayan kişilerin değerlerine ulaşabilirler. Bir diğer önemli nokta da, hedef değer tartışılırken, diyabetli kişilerin yaşlarının hesaba katılmasıdır. Genç bir Tip 1 diyabetli, yaşlı bir Tip 2 diyabetliden farklı düşünülmeli.

Hedefler saptanırken Tip 1 diyabeti olanlar için DCCT (Diyabet Kontrolü ve Komplikasyonları Çalışması), Tip 2 diyabetliler içinse UKPDS (İngiltere diyabet çalışması) hemoglobin A1c'de yüzde 0.5'lik bir azalmanın bile komplikasyon riskini çok anlamlı ve büyük oranda azalttığını gösteriyor. Bu nedenle HbA1c değerleri için hedefler doktorla tartışılmalı ve hedef değere nasıl ulaşılacağı öğrenilmelidir.

HbA1c testi için en uygun zaman nedir?
Hemoglobin dönüşümü yaklaşık 4 aylık bir süreçtir. Ancak hemoglobin A1c testi için bu kadar bir süre beklemenize gerek yok. 2 - 3 haftalık bir aralık ölçülecek bir Hemoglobin A1c düzeyi değişimi (olumlu/olumsuz) biraz olsun yansıtacaktır. Ancak pratik olarak HbA1c'yi 1 aydan daha kısa aralıklarla ölçmenin bir yararı ve gereği yoktur. Önemli olan doktorunuzun sizin için hemoglobin A1c testi yaptırıp yaptırmadığını öğrenmeniz.


Prof. Dr. Hasan İLKOVA
İç Hastalıkları ve Metabolizma Uzmanı
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #7
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Akromegali Nedir?
Büyüme hormonunun aşırı salgılanması sonucu ortaya çıkarak kişinin fiziki görümünü değiştiren akromegali, Türkiye’de iki bin kişiyi etkiliyor.

Hipofiz bezinin büyüme hormonunu aşırı salgılaması sonucu ortaya çıkan “Akromegali” nadiren ergenlik öncesinde de görülüyor. Bu dönem jigantizm (Devlik) diye adlandırılıyor.

Yüzün görüntüsünün değişmesi, kabalaşması, el ve ayaklarda büyüme şikayetlerine neden olan hastalık kalp ve solunum sistemini etkileyerek ölüm riskini 2 kat arttırıyor. Hastalık, büyüme tamamlandıktan sonra görüldüğünde değişimin farkına geç varılıyor.

Türkiye’de yaklaşık 2 bin kişide hastalığının görüdüğünü bir çoğunun sorundan habersiz olduğuna dikkat çekildi. Yıllık sağlık kontrolleri düzenli bir şekilde yapıldığında hastalığın erken dönemde yakalanabileceği kaydedildi.
Hastalığın ilk tanısı 1888’de Fransız doktor Piar Mari tarafından konuldu. Tedavi cerrahi girişi ile bitmiyor. Erkek hastaların ölüm nedenleri genelde kalp hastalıkları, kadınların beyin damar sorunları, inme ve felç.
Nedeni İyi Huylu Tümör
Hastaların yüzde 90’ında neden hipofiz bezindeki iyi huylu tümör. Hastalığın ortaya çıkışında genetik faktörde etkili olabiliyor. İlk tedavi seçeneği ameliyat. Hastaların yaşam boyu takip edilmesi gerektiği için pahalı bir hastalık. Tedavi edilmediğinde diyabete, yüksek tansiyona neden oluyor. Hastaların yüzde 20’sinde diyabet, yüzde 32.5’inde hiper tansiyon görülüyor. Büyüme tamamlanmadan ortaya çıktığında aşırı boy uzaması nedeniyle hemen hastalıktan şüphelenilmesine rağmen erişkinlerde yavaş değişim nedeniyle 20 yıl sonra bile farkedilebildiğine dikkat çekilmekte.

Belli Başlı Şikayetler
· Ellerde, ayaklarda, ayakkabı numarasında artış, yüzüklerin parmağa dar gelmesi
· Yüz hatlarında kabalaşma, çenenin uzaması
· Ciltte kalınlaşma, sertleşme
· Seste kalınlaşma
· Dil, dudaklar, burunda büyüme
· Eklem ağrısı
· Terlemede artış
· Kalp ve diğer organların büyümesi
· Kollarda ve bacaklarda yorgunluk
· Horlama
· Baş ağrısı
· Görmede daralma
· Kadınlarda adet bozuklukları
· Kadınlarda göğüsten süt gelmesi
· Erkeklerde iktidarsızlık
**LP** - avatarı
**LP**
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #8
**LP** - avatarı
Ziyaretçi
İNME NEDİR?
İnme, beynin bir bölgesinde, kan akışının engellenmesi ya da beyindeki damarlardan kanın dışarı sızmasıyla ortaya çıkan bir hasardır. "İnme" terimi, olayın ani başladığını vurgular.

Bazen bir baş ağnsı, sadece baş ağrısı değildir ya da baş dönmesi ile kollarınızda ve bacaklarınızda hissettiğiniz güçsüzlük sadece ne kadar çok çalıştığınızın bir işareti olmayabilir.
ABD'de ortalama olarak her dakika bir kişi inme geçirmekte, üç dakikada bir de bir kişi inme nedeniyle ölmektedir. İnmenin her yıl başka herhangi bir nörolojik hastalığa göre daha fazla kişiyi etkilemesine karşın (yılda yaklaşık 700 000 Amerikalı), bu hastalık çok zaman yanlış yorumlanmakta ya da başka hastalıklarla kanştırılmaktadır.

Sizin ya da sevdiğiniz bir yakınınızın inme geçirmekte olup olmadığını bilmeniz, tedavi uygulanarak yaşama şansını artırmak açısından çok önemlidir. JAMA'nın bu sayısındaki bir makaleye göre, toplumun inmeyle ilgili uyarıcı belirtiler ve risk etmenleri konusunda önemli ölçüde eğitime gereksinimi vardır. Çalışmanın sonucuna göre, genellikle inme riski en yüksek olan gruplar, bu konuda en az bilgi sahibidir.

Yaklaşık 2000 kişiyi kapsayan bu çalışma, aşağıdaki bulgulan ortaya koymuştur:

Ankete yanıt verenlerin sadece yaklaşık yarısı (%57), inmeyle ilgili 5 uyancı belirtiden en az 1'ini doğru olarak tanımladı; %28'i en az 2 ya da daha fazla belirtiyi, sadece %8'i ise 3 belirtiyi doğru olarak sayabildi.
İnme riskinin en yüksek olduğu, 75 ve daha ileri yaştaki kişiler, inmenin uyarıcı belirtileri ve risk etmenleriyle ilgili en az bilgiye sahiptiler.
İnmeyle ilgili riske yol açtığı kabul edilmiş en az 1 durumun bulunduğu kişilerin çoğu, durumlarının inme riskini artırdığını bilmiyordu.
tPA gibi pıhtı eritici bir ilaç, inmede acil tedavi olarak etkili olabilir. Bu ilacın etkili olması ve iyileşme şansını artırabilmesi için, inme belirtilerinin başlangıcını izleyen ilk 3 saat içinde uygulanması gerekir.

İnme vakalarının yaklaşık %80'i iskemiktir (beyin arterlerinde kan pıhtılarının oluşmasına bağlı), geri kalanları ise hemorajiktir (kan damarının yırtılmasına bağlı beyin kanaması). ABD'de inme, ölüm nedenleri arasında, kalp hastalığı ve kanserden sonra üçüncü sırada yer almaktadır ve bu ülkedeki erişkinlerde önde gelen sakatlık nedenidir. Her yıl inme geçiren Amerikalılar'ın üçte birinin, bu hastalık nedeniyle öldüğü tahmin edilmektedir.

İnme geçiren bir hastanın, hemen tanı konarak hastaneye yetiştirilebilmesi için, sadece risk taşıyanların değil herkesin, inmenin uyarıcı belirtileri konusunda eğitilmesi gereklidir.

Ek kaynaklar: National lnstitute of Neurological Disorders and Stroke, American Heart Association, National Stroke Association, American Medical Association

YAPILMASI GEREKENLER:

Uyarıcı belirtiler ortaya çıktığında, hastaneye götürülmek üzere bir ambulans servisinin telefonunu arayın.

İNMEYLE İLGİLİ RİSK ETMENLERİ:

*Yüksek kan basıncı
*Sigara kullanımı · Kalp hastalığı
*Diyabet
*Geçici iskemik ataklar (inmeyle ilgili uyarıcı belirtilerin

görüldüğü kısa nöbetler)
**LP** - avatarı
**LP**
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #9
**LP** - avatarı
Ziyaretçi
DİYABETES İNSİPİDUS ( ŞEKERSİZ DİYABET )

Diyabetes insipidus nedir?

İsim benzerliğine rağmen diyabetes insipidus diyabetes mellitusla ilgili değildir. Bu nedenle halk arasında şekersiz diyabet olarak da bilinir. Diyabetes insipiduslu hastalar idrarlarını yeterince yoğunlaştıramazlar; bu nedenle çok sık idrar yapmak zorundadırlar. Gece idrara gitmek için 2-3 kez kalkmaları gerekir. Bu hastalar sürekli susuzluk duyarlar.

Şekersiz diyabet (diyabetes insipidus): Diyabet insipidus şeker hastalığı ile sadece isim benzerliği olan ve çok idrar etme (poliüri) çok su içme (pilidipsi) ve yoğunluğu düşük idrar yapma ile belirlenen bir hastalıktır. Şekersiz diyabetin nörojenik (hormonal), nefrojenik ve zoraki su içme sendromu (psikojenik) olarak üç tipi vardır.
Şekersiz diyabette esas bozukluk böbreklerden süzülen suyun böbrek tubuluslarından yeniden emiliminin tam olmamasıdır. Bu durum su kaybedilmesine ve bunun doğurduğu çok su içmeye yol açar. Fazla miktarda idrar yapma ve su içme mutlaka hekime başvurmayı gerektiren şikayetlerdir. Süt çocuklarında şekersiz diyabet, aşırı huzursuzluk, tartı almama gibi belirtilerle kendini gösterir. Havale nöbetleri olabilri. Önlem alınamazsa bebek susuzluk sonucu kaybedilebilir.
Diyabetes insipidus neden olur?

Diyabetes insipidusun iki nedeni vardır. Bazı hastalarda beyinde hipotalamus denen bölgede, vücutta su tutulmasını sağlayan antidiüretik hormon (ADH) yapılamaz. Bazı hastalarda ise, bu hormon yapıldığı halde böbrekler hormona cevap vermezler. Diyabetes mellituslu hastaların çoğunda bu sorun kafa travması veya beyin ameliyatından sonra gelişir. Bazı hastalarda beyin tümörü vardır. Bazan ailesel olabilir. Lityum gibi bazı ilaçlar buna neden olabilir. Yaklaşık %25 oranında herhangi bir neden saptanamaz.

Diyabetes insipidus nasıl teşhis edilir?

Genellikle doktorunuz idrarın yoğunluğunu ölçtürecektir. Aynı zamanda kanınızın yoğunluğunu da ölçmek gerekir. Bundan sonra ‘susuzluk testi’ yapmak gerekebilir. Bu test süresince su içmemeniz gerekir. Test süresince, birkaç saat boyunca ağırlığınız izlenecek, idrar ve kan tetkikleri yapılacaktır. Eğer test sonucunda diyabetes insipidus tanısı konursa beyin filmleriniz de çekilecektir. Bu amaçla tomografi veya MR yapılabilir. Bu filmler beyinde bir sorun olup olmadığını gösterecektir.

Diyabetes insipidus nasıl tedavi edilir?

DDAVP denilen bir ilaç (ADH) yardımcı olabilir. Bu ilaç bir burun damlası ya da spreyi şeklindedir. Gece yatmadan önce uygulanır. Bazı hastalarda sabah ve akşam kullanmak gerekebilir. DDAVP alıyorsanız çok su içmemeniz gerekir; çünkü vücutta fazla su tutulması görülebilir. Eğer fazla su yüklenmesi olursa halsizlik görülebilir ve başınız dönebilir veya kendinizi kötü hissedebilirsiniz.

Eğer diyabetes insipidusun nedeni böbreklerdeki hormona cevapsızlıksa DDAVP ile tedavi mümkün değildir. Bu durumda, hidroklorotiazid gibi başka ilaçlara başvurulur. Bu ilaçlar vücuttaki su ve tuz dengesini düzenler.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #10
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kapsül Endoskopisi


Kapsül endoskopisi endoskopi alanında bir devrim niteliğindedir. Ağız yoluyla alınan mikro kameralı kapsül sindirim sisteminin tam bir filmini çekmeye olanak sağlamaktadır.




Gastrointestinal endoskopinin keşfinden beri, tüm gastrointestinal sistemin doğrudan görüntülenmesi doktorların hedeflerinden biri olmuştur. Standart gastroskopi ve kolonoskopi ile ince barsakların çok az bir kısmı incelenebilmektedir. Push enteroskopi, ince barsakların ancak üst yarısının (jejunumun) görüntülenmesine olanak sağlamaktadır. Sonda tipi enteroskopi ile tüm ince barsaklar görüntülenmiştir. Ancak her iki yöntem de çok ağrılı ve uzun olduğundan tıp dünyasında çok kabül görmemişlerdir.
Kapsül endoskop, bu alanda bir devrime yol açmıştır. Kapsül endoskop, tüm ince barsağın, fizyolojik koşullarda, ağrısız incelenmesine olanak sağlar. Kapsül, 26 mm uzunluğunda, 11 mm çapında bir silindir şeklindedir. Büyük bir hap boyutundaki kapsülün içerisinde ışık kaynağı, değişik bir kamera, pil ve alınan görüntüleri dışarıya aktaran transmitter-anten sistemi mevcuttur.
Kapsül saniyede 2 görüntü alarak, radyo dalgaları ile hastalar üzerine takılan kaydediciye (data recorder) gönderir. Yaklaşık sekiz saat süren inceleme boyunca ortalama 50.000 görüntü elde edilir. Kapsül disposibldır, hasta tarafından geri getirilmesi gerekmez. Görüntüleme tamamlanınca, kaydedicideki veriler bir bilgisayar programı yardımıyla 2-2,5 saatlik videoya dönüştürülür.
Kapsül endoskopi , ince barsak hastalıklarının araştırılmasında kullanılır. İnce barsak obstrüksiyonu (tıkanıklığı) olduğu bilinen hastalarda, tıkanıklık seviyesinde takılıp kalacağından, kullanılmaz. Ayrıca kalp pili olanlarda güvenilirliği hakkında yeterli veri yoktur.
İnceleme 12 saat açlık sonrası yapılır. Hasta, akşam yemeğinden sonra hiçbirşey yeyip içmeden sabah aç olarak gelmelidir. İnceleme öncesi sigara içilmemelidir. İncelemeye başlamadan önce hastaya simetikon verilmesi, midede hava kabarcığı oluşumunu azaltabilir. Bilgi kaydedici hastanın üzerine yerleştirildikten sonra kapsül 1 bardak suyla hastaya yutturulur. Bundan sonra birkaç kısıtlama dışında hasta normal günlük yaşamını sürdürebilir. Ağır egzersiz yapmamaları ve ağır yük kaldırmamaları istenir. MR gibi yoğun manyetik alan içeren yerlerden uzak kalmaları istenir. Bunun dışında, hastalar inceleme süresince yürüyebilir, oturabilir, araba kullanabilir veya işine gidip bilgisayar vb. şeyleri kullanabilir.
Kapsül ağıza alındığı andan itibaren görüntü almaya başlar. Çok net dil, diş veya ağız fotoğrafları elde edilebilir. Kapsül özofagusu genellikle hızlı geçer. Özofagusa ait 3-4 tane görüntü elde edilir, ama Z-line ayrıntılı bir şekilde fotoğraflanabilir. Kapsülün midede kaldığı süre ortalama 1 saattir, ama çok değişken olabilir. Midenin ve pilorun ayrıntılı fotoğrafları elde edilebilir. Kapsül, piloru geçtikten sonra, bulbusu da genellikle hızlı geçerek duodenum 2. kıtaya ilerler. Ampulla vateri bazen görülebilir. Jejunum ve ileumun ayrıntılı görüntülenmesinden sonra kapsül ileoçekal valvdan geçerek daha geniş olan çekuma düşer. Herhangi bir hazırlık yapılmadan dahi kalın barsak mukozasını görmek mümkündür.
Kapsül endoskopisi, daha önce doğrudan görüntülenmesi mümkün olmayan, ince barsakların hastalıklarının, araştırılıp tanı konulması alanında bir çığır açmıştır.
Kapsül Endoskopisi:
*Diğer tetkiklerle yeri saptanamayan gastrointestinal kanamalarda,
*İnflamatuar barsak hastalıklarının saptanmasında (ince barsağa yerleşmiş Crohn, Behçet hastalığı gibi),
*Malabsorbsiyon sendromlarının araştırılmasında ,
*Gluten sensitif enteropatinin takibinde,
*Sebebi bulunamayan karın ağrılarının araştırılmasında,
*Kronik diarede çok değerli bir tanı yöntemidir.

Benzer Konular

8 Ocak 2010 / Misafir Tıp Bilimleri
30 Eylül 2010 / _Yağmur_ Tıp Bilimleri
16 Ocak 2016 / BrookLyn Tıp Bilimleri
22 Aralık 2006 / kompetankedi Tıp Bilimleri