Arama

Keçi Yetiştiriciliği

Güncelleme: 22 Ağustos 2012 Gösterim: 13.694 Cevap: 4
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #1
reyan - avatarı
Ziyaretçi
1. TÜRKİYE' DE KEÇİ YETİŞTİRİCİLİĞİNİN GENEL DURUMU
Türkiye tarımında keçi yetiştirme, değişik ekolojik ve sosyo ekonomik koşullara bağlı olarak farklı sistemler halinde şekillenmiştir. Bu nedenle, Ülkemizdeki keçi yetiştirme biçimlerini, değişik başlıklar altında yorumlamak ve buna ilişkin olarak, farklı önerilerde bulunulması gerekmektedir.
Sponsorlu Bağlantılar
Türkiye toplam et üretimi içerisinde, keçi etinin oransal payı % 18.3, toplam süt üretimindeki keçi sütünün oransal payı ise % 11,2 gibi küçümsenmeyecek düzeydeki değerlerdir. Diğer taraftan 1980 yılında, keçi den elde edilen tiftik üretimi 5875 ton, kıl üretimi 9275 ton ve toplam deri üretimi ise 1.379.520 adettir. Buna göre ürün bazında değerlendirildiğin de, hayvansal üretim içerisinde, keçinin önemine karşın, keçilerden birey başına elde edilen verim çok düşük düzeydedir. Gerek genetik, gerek çevre iyileştirmelerin özellikle kapsam yönünden sınırlı kalması, günümüzde böyle bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur.


2. KEÇİ YETİŞTİRİCİLİĞİNİN ÖNEMİ

2.1. Türkiye Keçi Yetiştiriciliğinin Durumu

Keçi yetiştiriciliğinin ülke ekonomisi ve beslenmedeki yeri ve önemini belirtmek açısından bir ölçüt verilmek istendiğinde, nüfus başına keçi sayısı ile kişi başına düşen keçi eti ve sütü dikkate alınmaktadır. Kişi başına keçi sayısının bir ve daha fazla veya kişi başına düşen keçi eti ve sütü toplamının 10 kg ve daha fazla olduğu ülkelerde keçi, ekonominin ve beslenmenin önemli öğelerinden biri olma özelliğine sahiptir.
Keçi yetiştiriciliğinin yaygın olduğu bölgeler, doğa ve yaşam koşullarının güç, bitkisel üretim olanaklarının son derece sınırlı olduğu yerlerdir. Keçi yetiştiriciliği, yetiştiricinin genellikle tek geçim kaynağıdır. Keçi yetiştiriciliğinin tümüyle mera ve doğa koşullarına dayalı biçimde yürütüldüğü bu bölgelerde yetiştiriciler ve sürüler göçebe veya yarı göçebedir. İnsanlar genellikle tüm yaşam, umut ve geleceklerini keçi sürülerine bağlamıştır ve çağdaş uygarlıktan uzak bir yaşam sürdürmektedirler. Ektansif koşullarda yetiştirilen keçilerden elde edilen süt ve etin büyük bir bölümü, yetiştiricilerin kendi gereksinimlerini karşılamasında kullanılır. Tüketim fazlası ürünler ise genellikle üretim bölgesinde pazarlanmaktadır. Bu tip yetiştiricilik ve üretim tarzına Türkiye'de özellikle Toroslar ve Güney Ege'de sıklıkla rastlanmaktadır.
Yaşam ve eğitim düzeyinin daha yüksek olduğu ülkelerde ise uzun yıllardır sürdürülen çalışmalar sonucu belirli verim yönlerinde ıslah edilmiş, erken gelişen, yemden yararlanmaları yüksek, yerli ırklara oranla daha az hareketli ırklar geliştirilmiştir. Bu ülkelerde de keçi yetiştiriciliği büyük ölçüde meraya dayalı olarak yürütülmekle birlikte, bilgili bir ek yemleme ile desteklenmekte ve gerçek anlamda ekonomik bir çaba olarak sürdürülmektedir. Bu tip keçi yetiştiriciliği, genellikle diğer çiftlik hayvanlarınca değerlendirilemeyen dağlık arazilerdeki meraların, küçük bağ-bahçe işletmelerinin artıklarının değerlendirilmesine yönelik olarak yapılmakta, ailenin veya işletmenin süt ve et gereksinimlerini karşılamaktadır. Bunun yanında keçi peynir üretiminin yaygın olduğu bölgelerde ise çok sayıda süt keçisi barındıran ticari işletmelere de rastlanmaktadır.
Süt keçisi yetiştiriciliğinin bir başka biçimi de büyük şehir kenarları ve yakınlarında yaşayan ailelerin süt ve kısmen de et gereksinmesini karşılamaya yönelik olarak yapılamaktadır. Aile işletmeleri olarak adlandırılan bu yetiştiricilik tarzında işletmenin keçi mevcudu birkaç başı geçmemektedir.
Kısaca keçi yetiştiriciliği özellikle çevre koşulları yetersiz bölgelerde yaşayan, sınırlı gelire sahip halk kitlelerinin esas gelir ve besin kaynağını oluşturması bakımından büyük öneme sahiptir. Bunun yanında çeşitli ülkelerde ticari keçicilik işletmeleri de mevcuttur.
Keçi yetiştiriciliğinin önemi ve avantajları kısaca şu şekilde özetlenebilir.
a) Keçiler kötü çevre koşullarında kolaylıkla yetiştirilebilmektedir.
b) Diğer çiftlik hayvanlarınca değerlendirilemeyen dağlık bölge meralarını değerlendirebilirler
c) Diğer çiftlik hayvanlarınca değerlendirilemeyen kaba yemleri değerlendirebilirler
d) Et, süt, kıl, tiftik, deri, post, bağırsak, gübre gibi çok çeşitli amaçlarla kullanılabilen çok sayıda ürüne sahiptirler
e) Bitkisel üretim yapılacak arazisi bulunmayan orman içi ve kenarı yerleşim birimlerinin en önemli veya tek geçim kaynağıdır.
f) Büyük şehir kenarı veya yakınında yaşayan düşük gelirli yetiştiricilerin süt ve et gereksinmesini karşılanmasını sağlar,
g) Yetiştiricinin her an kolaylıkla para dönüştürebileceği hayvanlardır
h) Ucuz olmaları nedeni ile sürü kurma kolaylığı sağladıkları gibi çeşitli olumsuz faktörler nedeniyle daha az risklidir.
i) Basit ve ucuz maliyetli barınaklarda yetiştirilebilirler

2.1. Türkiye Keçi Yetiştiriciliğinin Durumu
Türkiye'nin tüm bölgelerindeki çok yönlü tarım işletmelerinde hayvancılık önemli bir yer tutar. Ancak genellikle küçük işletmelerin çoğunluğu oluşturduğu tarımsal yapılanma nedeniyle diğer üretim dallarında olduğu gibi hayvancılık da ektansif bir karakter göstermektedir.
Ovalık alanlardan dağlık yörelere gidildikçe işletmelerin ekonomik güçleri daha da azalmakta, hayvancılık bakımından doğaya bağımlılık artmaktadır. İşte özellikle bu bölgelerde keçi yetiştiriciliği önem kazanmaktadır. Her türlü elverişsiz yaşam koşullarının egemen olduğu bu bölgelerde yaşayan insanların en önemli ve hatta çoğu kez tek geçim kaynağını keçi yetiştiriciliği oluşturmaktadır.
Keçi; 10.328.000 başı Kıl ve 1.614.000 başı Tiftik keçisi olmak üzere Türkiye hayvan varlığı içerisinde önemli bir yere sahiptir. Hemen tüm bölgelerde yetiştirilmekle birlikte keçi populasyonunun büyük bölümü Akdeniz, Ege, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bulunmaktadır. Bu durum keçi yetiştiriciliğinin daha çok dağlık, ormanlık, bitkisel üretim yapabilecek alanların sınırlı, koşulların elverişsiz olduğu bölgelerde yoğunlaştığının açık bir kanıtıdır.
Türkiye'nin çeşitli bölgelerine dağılmış olan keçi varlığı, bu bölgelerde yaşayan geniş halk yığınlarının aile ekonomisinde olduğu gibi yurt ekonomisinde de önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye keçi populasyonundan sağlanan et, süt, tiftik, kıl ve deri üretimi ile toplam üretim içerisindeki payları aşağıdaki çizelgede görülmektedir.

Türkiye'nin Keçi Ürünleri Üretimi ve Toplam Üretim İçerisindeki Payları
Üretim / Toplam / Üretimdeki Payı
  • %Et ( t )24.2654.46
  • Süt ( t )426.8509.17
  • Tiftik ( t )3.260100.00
  • Kıl ( t )6.430100.00
  • Deri ( adet )1.683.00012.59*
* Koyun ve keçi derisi üretimindeki payı
Görüldüğü gibi keçilerden elde edilen ürünler toplam üretim içerisinde küçümsenemeyecek bir paya sahiptir. Ancak, elde edilen ürünlerin nicelik ve nitelik bakımından istenilen düzeyde olduğu söylenemez. Gerek keçilerin genetik yapıları, gerek bakım, besleme, yetiştirme ve pazarlama koşullarının yetersizliğinden kaynaklanan bu durum hayvan başına düşen gelirin çok az olmasına neden olmaktadır. Ancak keçi yetiştiriciliğinin Türkiye'deki durumu ve yapısı göz önüne alındığında aile ve ülke ekonomisindeki önemli yerini daha uzun süre koruyacağı kolayca anlaşılır.


Son düzenleyen ThinkerBeLL; 22 Ağustos 2012 10:57
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #2
reyan - avatarı
Ziyaretçi
3. KEÇİ IRKLARI

Sponsorlu Bağlantılar
3.1. Süt Keçisi Irkları
3.1.1. Saanen
3.1.2. Toggenburg
3.1.3. Alpin
3.1.4. Beyaz Alman Keçisi
3.1.5. Alaca Alman Keçisi
3.1.6. Nubya Keçisi
3.1.7. Malta Keçisi
3.2. Et Keçisi Irkları
3.2.1. Boer Keçisi
3.2.2. Keşmir ve Tiftik Irkları
3.3. Türkiye Yerli Keçi Irkları
3.3.1. Ankara Keçisi
3.3.2. Türkiye Yerli Kıl Keçisi
3.3.3. Kilis Keçisi
Geçmiş yıllarda keçi ırklarının sınıflandırılmasında ırkların boynuz ve kulak yapılarındaki farklılıklardan yararlanılmaya çalışılmıştır. Fakat bu yolla yapılan sınıflandırmanın tüm keçi ırklarını tanımlamada yetersiz kaldığı görülmüştür. Bugün, daha ayrıntılı bir sınıflandırma yapılması gerektiğinde, üzerinde durulan ırkların boynuz ve kulak yapıları yanında verim özellikleri ile, yetiştirildikleri bölgenin coğrafi koşulları da sınıflandırma kriteri olarak dikkate alınmaktadır.

3.1. Süt Keçisi Irkları

Keçi ırkları içerisinde en önemlilerini ve en büyük grubunu süt keçileri oluşturmaktadır. Bu ırklar çeşitli dış yapı özellikleri bakımından benzerlik göstermektedirler. Süt ırkı keçilerin vücutları ince, zayıf ve kuru yapılıdır. Bu nedenle vücudun çeşitli bölümleri köşemsi görünümde olup, dokunulduğunda kemikler hissedilebilir. Deri genellikle yumuşak, ince ve esnektir. Tüm süt keçisi ırklarında meme iyi gelişmiştir ve bezel bir yapıya sahiptir. Memeye kan sağlayan damarlar oldukça iyi gelişmiş ve dıştan bakıldığında kolayca fark edilebilecek bir durumdadır.

Süt keçilerinin belirtilen ortak anatomik özellikleri yanında fizyolojik özellikleri bakımından da ortak yönleri vardır. Örneğin süt keçi ırklarının süt verimleri yüksek, laktasyon süreleri uzundur. Ayrıca bu ırakların hemen tamamında döl verimi ve gelişme hızı diğer keçi ırklarına göre yüksektir.

Süt keçisi ırklarının büyük bölümünde ortak olan bu özelliklerin bazıları veya tümü bakımından ırklar arasında az ya da çok farklılık olabileceğini de unutmamak gerekir.


3.1.1. Saanen
Saanen, İsviçre keçi ırklarından biridir. Vücut rengi düz beyaz olan Saanen keçileri gelişme hızı, süt ve döl verimi yüksek bir ırktır. Bu özelliklerinin yanında uyum yeteneklerinin de oldukça iyi olması nedeniyle pek çok ülkeye götürülen Saanen keçileri bu ülkenin yerli keçi ırklarının ıslahında yaygın olarak kullanıldığı gibi saf olarak da yetiştirilmektedir.

Saanen keçileri, süt keçilerinin ortak yapısal özelliklerine sahiptir. Canlı ağırlıkları ergin keçilerde 50, tekelerde 65-70 kg dolayındadır. Mera ve yemleme koşullarının elverişli olduğu çok çeşitli çevre koşullarında yetiştirilebilen Saanen keçilerinin ortalama 280 gün olan laktasyonda süt verimleri 700 kg' ın üzerinde gerçekleşmektedir.


3.1.2. Toggenburg
İsviçre keçi ırklarındandır. Vücut rengi kahverengiden griye kadar değişen çeşitli tonlarda olabilmektedir. Süt keçilerinin genel dış yapı özelliklerine sahiptir. Ergin keçilerin ağırlığı 45, tekelerinki ise 65 kg dolayındadır.

Toggenburg keçileri de çok çeşitli iklim ve çevre koşullarına kolaylıkla uyum sağlayabilmektedirler. Ancak yüksek süt verimlerini iyi bakım ve yemleme koşullarında sürdürebilirler. Uyum yeteneklerinin iyi olması bu ırkın da çeşitli ülkelere götürülerek yerli keçilerin ıslahında kullanılmasını sağlamıştır.

Toggenburg keçileri ortalama 270 gün süren laktasyonda 650-700 kg süt vermektedirler. Gelişme hızı ve döl verimi yüksek olan Toggenburg keçilerinde ikiz ve üçüz doğumlara sık rastlanır.


3.1.3. Alpin
İsviçre ve Fransa'da yaygın olarak yetiştirilen Alpin keçilerinin bu iki ülkeden hangisinin gen kaynağı olduğu tartışmalıdır.

Alpin keçilerinde vücut açık kahverengiden siyaha kadar değişen renklerde olabilmektedir. İnce ve kemikli bir yapıya sahip olan Alpin keçileri dağlık bölgelerde kolaylıkla yetiştirilebilmektedir. Ergin keçiler 45, tekeler 65 kg ağırlıktadır.

Süt keçisi ırklarının tüm ortak özelliklerine sahip olan Alpin keçilerinin ortalama 270 gün süren laktasyonda süt verimleri 550 kg'nin üzerindedir. Döl verimi de yüksek olan bu keçi ırkının gelişme hızı Saanen ve Toggenburg'a göre biraz daha yüksektir.


3.1.4. Beyaz Alman Keçisi

Almanya yerli beyaz keçilerinin Saanen ile melezlenmesinden elde edilmişlerdir. Dış yapı olarak Saanene benzeyen bu ırk, beyaz renkli ve sağlam yapılıdır. Gelişme hızı ve döl verimi yüksek olan bir ırk olan Beyaz Alman Keçilerinin laktasyon süt verimleri 1100 kg'nin üzerindedir. Uyum yeteneklerinin çok iyi olması nedeniyle çeşitli ülkelere götürülen Beyaz Alman Keçileri başarılı biçimde yetiştirilebilmektedir.


3.1.5. Alaca Alman Keçisi
Bu keçi ırkı vücut rengi dışındaki yapı özellikleri bakımından Beyaz Alman Keçisine büyük benzerlik gösterir. Süt verimi 900 kg'nin üzerinde olan Alaca Alman Keçilerinin dişileri 60, erkekleri 80 kg ağırlıktadır.


3.1.6. Nubya Keçisi

Akdeniz keçi ırklarının önemlilerindendir. Kuzey Afrika ülkelerinin tümünde yetiştirilmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yetiştirilen Kilis keçilerinin kökenli de Nubya keçileridir.

Nubya keçilerinin vücutları çeşitli renklerde olabilmekle birlikte, kahverengi-siyah ve sarı alacalılara çok rastlanır. Ergin keçiler 35, tekeler ise 55 kg ağırlıktadır. Nubya ırkının dikkat çekici dış yapı özelliklerinden birisi çok geniş ve uzun sarkık kulaklı oluşudur.

Nubya keçilerinin en önemli özellikleri döl verimlerinin yüksek olmasıdır. Bu ırka ikiz ve üçüz doğumlara çok sık rastlanır. Kızgınlıkların büyük ölçüde tüm yıla yayıldığı bu ırkta yılda iki kez doğum yapan keçilere sık rastlanır. Doğumdan sonra 10 ay sağılabilen Nubya keçilerinin ortalama süt verimleri 850-900 kg dolayındadır. Sürekli yağ oranı %7-8 dolayında yani diğer ırkların süt yağı oranının iki katına yakındır.

Sıcak iklim koşullarına iyi uyum sağlamış olan Nubya keçisi soğuk iklim bölgelerinde ancak ağılda yetiştirilebilmektedir.


3.1.7. Malta Keçisi
Akdeniz keçi ırklarından birisi olan Malta, Nubya ve Mursiye keçilerinin melezlenmesinden elde edilmiştir. Akdeniz iklimine çok iyi uyum sağlamış olan bu ırk Akdeniz ülkelerinin hemen tamamında yetiştirilmektedir.

Malta keçilerinde renk büyük bir varyasyon göstermekte, beyazdan siyaha kadar değişen tek renklilere çeşitli renklerde alacalarına rastlanmaktadır. Vücut narin ve kuru yapılışlıdır. Yürüme yeteneği pek iyi olmadığından 3-5 başlık küçük birimler halinde ağıl, avlu ve bahçelerde yetiştirilmektedir. Sütçü ırk özelliklerine sahip Malta keçilerinin 6 ay süren laktasyon boyunca günlük 2-4 kg süt verdikleri bildirilmektedir. Döl verimi çok yüksek olan Malta keçileri bir doğumda 2-3, hatta bazı zaman 4-5 oğlak vermektedirler.



3.2. Et Keçisi Irkları

Geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde ve esas olarak süt veya hayvansal lif üretmek amacıyla yetiştirilmeyen keçi ırklarının tümü bu gruba dahil edilebilirler. Bu ırklar herhangi bir verim yönünde ıslah edilmemişlerdir. Genellikle, deri ve bazen de lif ve sütünden de yararlanılan bu ırklar renk, cüsse ve yapısal özellikler bakımından geniş bir varyasyon gösterirler. Genellikle dışa kapalı bir ekonomik yapıya sahip işletmeler tarafından yetiştirilen bu hayvanlardan elde edilen ürünler işletme içerisinde tüketilmektedir.


3.2.1. Boer Keçisi

Yukarıda sözü edilen ırklar dışında ve et keçisi ırkı olarak nitelendirilebilecek en önemli keçi ırkıdır. Güney Afrika'da yetiştirilen Boer keçileri et verimi yönünden seleksiyon yolu ile elde edilmiştir. Boer keçilerinin vücut rengi beyaz, baş ve boyunları kızıl renklidir. But gelişmesi oldukça iyi olan Boer keçilerinin kastre erkeklerinin ağırlığı 100 kg'ye ulaşabilir.

Boer keçilerinde yılın tüm mevsimlerinde kızgınlık görülmektedir. Bu nedenle yılda iki veya iki yılda üç kez doğum yapabilmektedirler. Böylece bir keçiden yılda 3.60 oğlak mümkün olmaktadır. Beside oldukça hızlı gelişen oğlaklarında günlük ağırlık artışı 227-270 g arasında değişmektedir. Bir kg ağırlık artışı sağlamak için tükettiği yem miktarı oldukça düşük olan Boer keçilerinin karkas ve et kalitesi yüksektir.


3.2.2. Keşmir ve Tiftik Irkları

Keşmir ve Tiftik keçileri, tekstil sanayiinin önemli bir hammaddesi olan Keşmir ve Tiftik üretimi amacı ile üretilmektedirler. Orta Asya'nın 3000-5000 m yükseklikteki dağlık bölgelerinde yetiştirilen Keşmir keçileri, "Orta Asya Tüy Keçisi" veya yünlü anlamına gelen " Paşmina" olarak da adlandırılırlar. Dişileri 30-40, erkekleri 60 kg ağırlıktadır. Vücut kalın ve çok örtülüdür. Üst kıllar genellikle beyaz olmakla birlikte sarı, kahverengi, gri, siyah ve alacalı olabilir. Keçi başına Keşmir üretimi 100-200 g arasında değişir. Çok ince kıllardan oluşan Keşmir yüksek fiyatlarla satılmaktadır.

İran, Irak, Afganistan, BDT, Pakistan, Hindistan ve Nepal'de 20'ye yakın Keşmir ırkı yetiştirilmektedir.


3.3. Türkiye Yerli Keçi Irkları
Keçi varlığı bakımından yapılan sıralamada dünya ülkeleri arasında ön sıralarda yer alan Türkiye'de; Ankara, Kıl ve Kilis olmak üzere başlıca üç keçi ırkı yetiştirilmektedir. Bunların dışında özellikle İzmir ve İstanbul dolaylarında da az sayıda Malta keçisi yetiştiriciliği yapılamaktadır.


3.3.1. Ankara Keçisi

Ankara keçisinin anavatanı Orta Asya'dır. Türkler tarafından Anadolu'ya getirilen bu keçiler özellikle Orta Anadolu'nun iklim ve çevre koşullarına çok iyi uyum sağlamış ve bugünkü özelliklerine sahip olmuştur. Bütün dünyada Ankara Keçisi olarak tanınan bu ırk 1838 yılına kadar sadece Anadolu'da yetiştirilmiş, bu tarihten sonra öncelikle Güney Afrika olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yetiştirilmeye başlanmıştır.

Türkiye'nin Ankara keçisi yetiştiriciliği özellikle Orta Anadolu'da yoğunlaşmıştır. Bunun dışında, Siirt, Mardin, Bitlis, Sivas, Burdur, Isparta illerinde de yetiştiriciliği yapılmaktadır.

Ankara keçisi küçük ve zayıf yapılışlı bir ırktır. Keçiler 28-35, tekeler 35-45 kg canlı ağırlıktadır. Esas vücut rengi beyaz olan Ankara keçilerinin, krem, sarı, gri, kahverengi, siyah ve alacalı renklerine de rastlanmaktadır. Koyu ve alaca renkliler daha çok Kıl ve Ankara keçisi yetiştirme bölgelerinin birbirine karıştığı sınır bölgelerde görülür.

Ankara keçileri genellikle boynuzludur. Kulaklar geniş, uzun ve sarkıktır. Baş, boyun, karın altı ve tüm vücut parlak, uzun ve tekstil sanayiince aranan bir hayvansal lif olan tiftik ile örtülüdür. Kas ve kemik gelişimi pek iyi olmamakla birlikte yürüme yeteneği çok iyidir. Yetiştiriciliği tamamen merada otlatmaya dayalı olan Ankara keçileri yaşam ve verimleri için gerekli besin maddelerini sağlayabilmek için zayıf meralarda çok uzun mesafeleri yürümek zorunda olduklarından bu özellikleri son derece önemlidir.

Ankara keçilerinde esas verim tiftiktir. Tiftik verimi yaş, cinsiyet, beslenme ve bireyin özelliklerine bağlı olarak değişmek üzere dişilerde 1.5-3 erkeklerde 3-6 kg arasında değişmektedir. Türkiye genelinde ise hayvan başına ortalama tiftik verimi 1.6-1.8 kg arasında değişmektedir.

Yüzyıllar boyunca sadece ülkemizde üretilen tiftik bu süreçte dünya piyasasında yeterli talebi bulmuş, gerek ülkenin, gerek Ankara keçisi yetiştiricilerinin bu üretimden yeterli gelir elde etmesini sağlamıştır. Tiftik üretiminin Türkiye'nin tekelinden çıkması dünya piyasasında rekabet ortamı yaratmış ve Türkiye'nin ve Ankara keçisi yetiştiricilerinin gelirlerinde önemli düşüşler olmuştur. Bunun sonucu olarak Ankara keçisi yetiştiriciliği albenisini büyük ölçüde yitirmiş, zaman zaman 5-6 milyon başa çıkmış olan Ankara keçisi varlığı hızla azalarak bugün 1.6 milyon başa düşmüştür.

Ankara keçisi yetiştiriciliğinin bu durumu yetiştiricilerin gelirlerinin arttırılması için tiftik dışındaki verimlerinin, üzerinde de önemle durulması gerektiğini göstermiştir. Ankara keçilerinin ıslahında tiftik verim ve özellileri yanında süt ve et verim özelliklerinin de üzerinde durularak daha üretken bir tipin oluşturulmasına çalışılmalıdır. Ankara keçisi etinin kokusuz oluşu sevilerek tüketilmesi ve tüketiminin yaygınlaşması bakımından avantaj olarak kabul edilmektedir. Uluslar arası piyasanın keçi eti talebi ve keçi etinin bu piyasada kuzu eti fiyatına satılabildiği göz önüne alınırsa Ankara keçilerinin et verim özelliklerinin iyileştirilmesinin önemi daha iyi anlaşılır.


3.3.2. Türkiye Yerli Kıl Keçisi
Türkiye yerli kıl keçileri uzun sürüden beri yetiştirildiği Anadolu'nun iklim; çevre ve yetiştirme koşullarına dayanıklı, zayıf meralardan yararlanabilen kanaatkar hayvanlardır.Yetiştirildikleri bölge ve uygulanan bakım ve beslemenin farklı tipleri vardır.
Kıl keçilerinde vücut rengi beyazdan siyaha kadar değişebilmekle birlikte en çok rastlanan renk siyahtır. Kıl örtüsünü oluşturan üst kıllar çok kaba, alt kıllar ise çok incedir. Genellikle boynuzlu olmakla birlikte boynuzsuzlarına da rastlanmaktadır, zayıf fakat güçlü bir vücut yapısına sahip olan kıl keçilerinin yürüme ve tırmanma yetenekleri çok iyidir. Bu nedenle, yetersiz mera koşulları ve sarp arazilerde besin maddeleri ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabilirler. Canlı ağırlık ergin keçilerle 45, tekelerde 55 kg dolayındadır.

Kıl keçileri 180-200 gün süren laktasyonları boyunca 70-100 kg dolayında süt verirler. Kıl verimleri ise 350 g ile 1000 g arasında değişmektedir. Kıl keçi eti yetiştirildikleri bölgelerde sevilerek tüketilir.

Son yıllarda yapılan besi denemelerinde elde edilen sonuçlar kıl keçilerinin et verimlerinin düşünüldüğü kadar geri olmadığını, hatta gelişme hızının oldukça yüksek olduğunu göstermiştir. Dünya piyasalarındaki keçi eti talebi ve fiyatı göz önünde bulundurulduğunda önemli bir ihraç ürünü ve gelir kaynağı olabileceği anlaşılan keçi eti ve et verimi üzerinde önemle durulması gerektiği görülür. Kıl keçilerinin ikizlik oranı oldukça düşüktür. Yılda 100 keçiden 105-108 oğlak alınabilmektedir. Et üretiminde döl veriminin önemi göz önüne alınarak bu özelliğin ıslahı üzerinde de önemle durulmalıdır.


3.3.3. Kilis Keçisi

Güneydoğu Anadolu bölgesinde özellikle Hatay, Gaziantep ve Urfa dolaylarında yetiştirilen bu ırk Damascus ( Şam ) keçileri ile kıl keçilerinin melezlenmesi ile ortaya çıkmıştır. Sayıları 100 bin dolayında olan Kilis keçileri Türkiye yerli keçileri içerisinde süt verimi en yüksek olan ırktır.

Kilis keçilerinde vücut, çok uzun ve genellikle siyah renkli kıllarla kaplıdır. Kulaklar çok uzun, geniş ve sarkıktır. Vücut, uzun yol yürümeye uygun bir yapıya sahiptir. Ergin keçilerde canlı ağırlık 45-50, tekelerde 60-90 kg arasındadır.

Kilis keçilerinin süt verimi 200-350 kg, sütte yağ oranı %4.7, kıl verimi 500 g, dolayındadır. Doğuran 100 keçiden 120-160 oğlak alınabilmektedir.



reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #3
reyan - avatarı
Ziyaretçi
4. KEÇİ YETİŞTİRİCİLİĞİNDE SELEKSİYON VE YETİŞTİRME METODLARI

4.1 Giriş
Bir bölgede veya işletmede yetiştirilen hayvanların verim kapasiteleri ekonomik seviyenin altında ise, bu seviyenin yükseltilmesi için iki yol önerilebilir:
  • 1. Tespit edilen ekonomik verim seviyesini sağlayacak kabiliyette hayvanlar satın alınıp yetiştirmek,
  • 2. Mevcut sürüyü ekonomik verim seviyesini geliştirmek üzere ıslah etmek.
Birinci yol ülkemiz süt keçiciliği açısından ilk bakışta basit görülmekle birlikte yurt içinde bu tip hayvanları yeteri miktarda bulmak mümkün olmadığından yurt dışından getirtmek gerekmektedir. Bu durum ise normal tarım işletmelerinin, özellikle gelişmekte olan ve döviz sıkıntısı çeken ülkemizde karşılayamayacakları kadar büyük masraflara neden olabilmektedir. Öte yandan istenen seviyede verim kabiliyetli hayvanların yeterli miktarda bulunması da kolay değildir. Kaldı ki bu hayvanların, başka şartlarda elde edilen verim seviyelerini, ülkemizde getirilecekleri şartlarda beklemek de güçtür.
İkinci yol ise uzundur, ancak birinci yolun izlenmesi çok güç olduğuna göre bu yolun tercih edilme zorunluluğu vardır.
Süt keçiciliği açısından mevcut populasyonunun genetik ıslahı için önce populasyonda yeterli genetik varyasyonun mevcut olup olmadığını araştırmak gerekir.
Ülkemizde süt verimi kıl keçilere göre daha yüksek ancak miktarları çok az olan Kilis ve Malta Keçilerinden de yararlanmak mümkündür. Ancak, bunlar sayısal olarak çok az olduğun dan ülkesel düzeyde süt keçiciliği ıslahı projeleri için bu hayvanlardan yeterli düzeyde damızlık ana materyal bulma güçlüğü daima mevcuttur.
Malta keçileri Ege ve Marmara bölgelerinde rastlanan, rengi siyaha kadar değişen, çoğunlukla düz kahverengi veya kahverengi - alaca olan hayvanlardır. Günde 2 -3 kg süt veren 6 - 7 ay kadar sağılabilen Malta keçilerinden laktasyonda 400 kg hatta bakım ve beslemenin iyi olduğu şartlarda 600 kg’a kadar süt elde edilebilmektedir. En önemli özelliklerinden biri döl veriminin yüksek olmasıdır.
Kilis keçileri, Gaziantep ve Hatay illeri çevrelerinde ve özellikle de Kilis ilçesinde yaygındır. Yerli Kıl keçileri ile Halep keçilerinin melezlenmesi sonucu meydana gelmiş ve uzun yıllar boyunca kapalı bir populasyon olarak yetiştirilmiş hayvanlardır. Bu nedenle ayrı bir yerli ırk olarak değerlendirilmektedirler. Renkleri genellikle siyah, kulakları uzun ve sarkık olan bu keçiler laktasyonda 210 -300 kg. iyi bakım ve besleme şartlarında 400 - 500 kg. kadar süt verebilmektedir. Laktasyon süreleri 7 - 8 ay civarındadır.
Görüldüğü üzere ülkesel düzeyde yerli keçi populasyonların kendi aralarında ıslahı yolu ile yeterli miktarda süt verimi yüksek damızlık hayvan elde edilmesi genetik varyasyonun yetersizliği nedeni ile çok güç olduğu gibi uzun zaman da gerektirmektedir.
Bu nedenle, en uygun çözüm yolu yerli ırklarımızın süt verimi çok yüksek kültür ırkı tekelerle melezlenmesi suretiyle süt verimi yönünden genetik varyasyon hudutlarını genişleterek bu varyasyondan yararlanıp istenen verim düzeyinde melez genotiplerin seçimi yapılmalı, bunlara döl verme şansı tanınmalı, uygun çiftleşme yöntemleri ile miktarlarını arttırmalıdır.
Şu halde ülkemizde süt keçiciliğinin geliştirilmesi için uygulanacak genetik ıslah programları esas itibariyle melezlemeye dayanmaktadır. Ancak melezleme yapabilmek için de ana ve baba ırkların seçimi (seleksiyon) gerekir. Melezleme ile arttırılan genetik varyasyon saptanan amaca uygun sıkı bir seleksiyon ve damızlığa ayrılan hayvanların çeşitli kombinasyonlar halinde çiftleştirilmeleri ile değerlendirilir.
Ancak çevre faktörlerinin yapıyı iyileştirme gayretlerinin sınırlayıcı etkilerini dikkatten uzak tutmamak gerekir. Örneğin Çukurova’nın entansif tarım işletmeleri ile dağlık bölgelerdeki mevcut çevre faktörleri süt verimi bakımından üstün genetik yapıya sahip keçilerin geliştirilip üretilmesinde teknik olarak farklılıklar meydana getirir. Dağlık yörelerdeki kısıtlı çevre şartları ova’ ya nazaran daha az süt içeren keçilerin ekonomik olarak geliştirilmesine olanak verir, zira ekonomik verim seviyesi çevre faktörlerinin iyileştirilmeleri için yapılabilecek masrafları karşılayabilecek verim miktarı olduğundan, bu seviye tabii, kültürel ve ekonomik şartlara bağlı olarak işletmeden işletmeye, aynı işletmede seneden seneye değişebildiğinden farklı yörelerde de büyük değişiklikler gösterir. Bu durum, çevre faktörlerinin hayvanlarda verimi arttırıcı etkisinin bütün şartlarda aynı olmaması kadar, arttırılacak verimlerden sağlanacak gelirin, her zaman ve her yerde değişebilmesinin de bir sonucudur.
Buraya kadar anlatılanlar özetlenecek olursa;
  • 1. Önce üzerinde durulacak keçi populasyonları (ana ve baba tarafı olarak tespit edilir.
  • 2. Seçilen ana populasyonda üzerinde durulan süt verimi bakımın dan varyasyon tespit edilir, populasyonda istenen düzeyde süt veren hayvanların mevcudiyetleri, varsa miktarları, bunlarla diğerleri arasındaki farkın ne derecede kalıtsal olduğu saptanır.
  • 3. Elde edilen bu bilgilere dayalı populasyona uygun çiftleştirme metodları uygulanır.
  • 4. Meydana gelen yeni kombinasyonlardan süt verimi dikkate alınarak sıkı bir seleksiyon yapılır.
4.1.1. Fenotipik Varyasyon ve Kaynakları
Süt verimi, kantitatif tabiatta bir fenotiptir. Bilindiği gibi canlıların herhangi bir şekilde tespit ve ifade edilen özelliğine fenotip denmektedir. Fenotipler (karakterler) kalitatif ve kantitatif olmak üzere tespit ve ifade edilirler.
Birde var-yok şeklinde ifade edilen fenotipler vardır. Bu yıl döl veren bir keçi ile kısır kalan keçinin farklılığı var-yok deyimi ile belirlenir. Birinin oğlağı var, diğerinin yoktur. Bu gibi fenotiplere Eşikli de (threshold) denmektedir. Ancak belirlenme şekli itibariyle kalitatif nitelikte olan bu fenotiplerin tezahürü kantitatif bir olaya bağlanmakta, böylece kantitatif fenotipler gibi incelenmesi sağlanmaktadır.

4.1.1.1. Kalitatif Fenotipler
Bu fenotipler birbirlerinden kesin olarak ayrılabilmekte ve populasyon içindeki hayvanlar bu fenotipik farklılıklar yönünden birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılan sınıflar oluşturmaktadırlar. Kalitatif fenotipler bakımından meydana gelen farklılık iki nedene dayanmaktadır.
  • 1. Bir genin tek başına veya 2-3 genin birlikte etkileri kalitatif fenotipin oluşmasını sağlamaktadır.
  • 2. Çevre faktörleri kalitatif fenotiplerin genler tarafından determine edilen şeklini değiştirmemektedir.
4.1.1.2. Kantitatif Fenotipler:
Bu tür fenotipler sürekli bir varyasyon gösterirler. Hayvanlar bu fenotipler bakımından birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılan fenotip sınıfları teşkil etmezler.
Kantitatif fenotiplerin gösterdikleri sürekli varyasyon iki nedene dayanır:
  • 1) Böyle bir fenotip münferit veya karşılıklı etkileri küçük çok sayıda genlerden oluşan bir genotipten gelişir.
  • 2) Söz konusu genlerin ve bunlardan oluşan genotiplerin etkileri çevre faktörlerine göre değişir.
Kantitatif karakterlerdeki sürekli fenotipik varyasyon, çokluk normal dağılım gösterir. Fertlerin çoğu ortalamaya yakın fenotiplerdir. Ortalama dan uzaklaşanların sayıları gittikçe azalır.
Bu genotipteki fertlerin fenotipik değerleri çevre faktörlerinin etkisi ile Gi etrafında yine normal bir dağılım gösterirler. Şekilde öteki genotiplerdeki fertlere ait fenotipik dağılımlar da gösterilmişlerdir
Gi genotipli fertlerin fenotipik değerleri ortalaması (Pi), bu genotipin değerini verir. Zira farklı çevre etkileri olması idi, bu genotipli bütün fertler aynı fenotipe sahip olacaklardır. Diğer bir ifade ile Pi değerinde çevre faktörlerinin etkisi yoktur.
(Pij—Pi) = 0
yani fertlerin aritmetik ortalamadan sapmalarının toplamı sıfırdır. O halde;
Pi=Gi dir.
j ferdinin bu değerden sapması tamamen çevre faktörlerinden ileri geldiğine göre
Pij — Gi = Eij
yazılabilir. Eij ise i genotipli ferdin çevre faktörlerinin etkisi ile gösterdiği sapmadır. Bunlardan
Pij = Gi + Eij
elde edilir. Populasyondaki bütün fenotipler için yazılabilecek olan bu denklem ıslah kitaplarında genel olarak
P=G+E
şeklinde yer almaktadır. Bu eşitlik fenotipik varyasyonun genotip ve çevre olmak üzere iki ana amili olduğunu göstermektedir.
Pi — Gi; Pij —Gi = Eij. P fenotlplnln 4,5,6 veya 1 genotip sınıflarından hangisine ait olduğu bilinmez.

4.1.1.3. Çevre Faktörleri
Kantitatif karakterler dikkate alındığında populasyon içinde varyasyon meydana getirme bakımından,
a) Mikro çevre: Belirlenemeyen veya hangi hayvanlara hangi yönlerde etki yaptıkları bilinemeyen çevre faktörlerine Mikro Çevre veya Tesadüfi Çevre Faktörleri denmektedir. Fenotipin tespitinde ve rakamla ifadesinde yapılan hatalar da tesadüfi çevre faktörleri kategorisine girmektedir.
b) Makro çevre: Belirli hayvan gruplarına belirli yönlerde etki yaptığı bilinen çevre faktörlerine Makro Çevre denir. Doğum mevsimi, ana yaşı, doğum tipi (tek - ikiz) ve cinsiyet bu gruptandır. Hayvan ıslahı uygulamalarında genellikle Makro Çevre etkilerin istatistik metotlarla gidermek, böylece fenotipik varyasyonun çevre faktörlerinden ileri gelen kısmını azaltmak yoluna gidilmektedir.
c) Sabit çevre: Bir hayvanın bütün dönemlerindeki verimlerini (fenotiplerini) aynı ölçüde, sabit olarak etkileyen, böylece dönemler ortalamasını öteki hayvanların ortalamalarından farklılaştırmaya yardım eden çevre faktörlerine Sabit Çevre faktörleri denir. Sabit çevre faktörlerinin etkisi aynı istikamette çalışan genotipin etkisinden ayrı olarak hesaplanamaz.
d) C-Faktörü: Familyalardan oluşan bir populasyonda bir familyaya mensup şahıs ların bazı karakterler bakımından öteki familyalara mensup şahıslardan fenotipik farklılığına sebep olan faktörlere C - Faktörü denir. Bir ananın yavrularına rahim içi ve doğum sonrası sağladığı müşterek çevre, anaların birbirlerine daha yakın fenotipler geliştirmelerine neden olur. Bu misaldeki gibi C - Faktörüne özel olarak analık etkisi (ma ternal Effects) denmektedir.
4.1.1.4. Çevre Faktörleri ve Genotip İlişkileri
Fenotipik varyasyonun kaynakları olarak çevre faktörleri ve genotip hayvan ıslahı çalışmalarında
P=G+E
denkleminde de belirtildiği gibi daima bir arada düşünülmelidir. Bu denklem populasyondaki her fert (genotip) için yazılabileceğinden P, G ve E değişken durumdadırlar. Buna göre P’ye ait varyasyonun ölçüsü olan varyans için
V[P] = V[G] + V[E] + 2.rGE . karekök (V[G] . V[E])
eşitliği yazılabilir.
Burada rGE her ferdin genotipik değeri ile çevre faktörlerinden ileri gelen fenotipik sapması arasındaki korelasyon katsayısıdır.

Genotip x Çevre İnteraksiyonları
Bir populasyonun içinde bulunduğu çevrede birbirlerinden farklı makro - çevre faktörleri rol oynamakta iseler, populasyon içindeki genotipler ile makro - çevre faktörleri arasında interaksiyondarı söz edilebilir. Bu, genotipik değerler arası farkın çevreden çevreye değişmesi veya çevre faktörlerinin etkileri arasındaki farkın her genotip için aynı olmaması demektir (3).
x Çevresinde A — 8 = K
Y Çevresinde A — 8 = L
ve
K = L ise Genotip x Çevre interaksiyonu var, K = L ise yoktur.
Genlerin tezahür şekil ve dereceleri çevre şartlarına bağlı olduğundan bir genotipin her türlü çevre şartlarında aynı fenotipik değerleri göstermesi beklenemez. Bu nedenle aşağıdaki gibi hallerde genotip x çevre interaksiyonları yetiştiricilik yönünden önem kazanır.
a) Bir işletme içinde bazı genotipler (hayvanlar) kışın diğerlerinden daha üstün fenotipik değerler gösterdikleri halde, yazın bunun tersi olursa,
b) Bir işletmedeki bakım ve besleme şartlarında yüksek genotipik değerler gösteren genotipler (hayvanlar), diğer işletme şartlarında diğer hayvanlardan daha geri ise,
c) Muhtelif ırklardan oluşan bir populasyonda, bunların yetiştirildikleri çeşitli çevre şartlarında daima aynı üstünlük derecelerini göstermeleri beklenemez. Bu durum özellikle bölge veya işletmede yetiştirilecek ırk saptanırken önemlidir. Zira dünyada hiçbir ırk her şartta diğer ırklar dan daha üstün fenotipik değerler gösteremez (2).
Islahına çalışılan populasyonda istatistik olarak bir genotip x çevre interaksiyonu sezilirse yukarda verilen eşitliğin sağ tarafına f (G.E) terimi ilave edilir. Bu terim genotip ile çevre faktörleri arasındaki düz olma yan tüm ilişkileri ifade eder.
Eğer ıslahına çalışılan populasyonda çevre faktörleri yüksek genotipik değerli fertlerle düşük değerli fertlerde belirli yönde farklı etki meydana getirmiyorlarsa (ki genellikle durum böyledir) genotip ile çevre arasındaki düz ilişkiler sıfır kabul edilir (G.E = 0).
Görüldüğü üzere hayvan yetiştiriciliğinde teknik bilgi ve ekonomik koşulların elverdiği ölçüde, hayvanların tümüne uygulanan çevre faktörlerine karşı yeterli reaksiyon göstermeyenler için özel çevre faktörleri düzenlemek yerine, bunları elden çıkarıp gelecek generasyon yeterli reaksiyon gösterenlerden sağlamak, yani ıslah yolu tercih edilmektedir. Bu takdirde yukarda verilen formüldeki üçüncü terim sıfır değeri alır.
Böylece elde edilen:
V[P] = V[G] + V[E]
denkleminin her iki tarafı V[P] ye bölündüğünde,
1= V[G] / V[P] + V[E] / V[P]
Bulunur.
V[G] / V[P] = h² ve V[E] / V[P] = e²
olduğundan denklemimiz
1 = h² + e²
şeklini alır.
Bu eşitlik fenotipin genotip ile çevre faktörleri tarafından de termine edildiklerini, çevre faktörlerinin etkisi arttıkça genotipin etkisinin azaldığını gösterir. Hayvan yetiştiriciliğinde ekonomik değeri olan karakterlerde kalıtım derecesi (h O.5’den daha düşük bulunmuştur. Bu nedenle O.5’den daha büyük kalıtım derecesi elde edildiği zaman bu, yüksek derecede kalıtsallığı gösterir.

4.1.5. Kalıtım Derecesi
Hayvan ıslahının genetik esaslara göre planlanıp uygulanmasında en önemli
unsur kalıtım derecesidir. Bu, esas itibariyle kalıtım derecesinin populasyonda ele alınan karakter bakımından genotipik varyasyonun bir ölçüsü ve fenotipik farklılığın genotipik farklılığa tekabül etme derecesi olmasındandır.
Gelecek generasyonda arzu edilen ilerlemenin elde edilmesi, mevcut populasyondaki genotipik farklılığın derecesine bağlıdır. Zira ancak genotipik farklılık döllere geçer. Eğer mevcut populasyonda genotipik varyasyon mevcut değilse veya az ise, en üstün fenotipik değerli hayvanların damızlığa ayrılmaları halinde dahi gelecek generasyonda bir ilerleme sağlanamaz. Bu durumda hayvan yetiştiricisi ele alınan karakterin seviyesini yeterli görüyorsa, damızlık seçiminde artık bu karakter üzerinde durmaz, aksine bu karakterin daha fazla yükseltilmesini istiyorsa o zaman önce populasyonda genotipik varyasyon yaratmaya çalışır.
Bu amaçla ya aynı ırktan daha yüksek verimli sürülerden sağlayacağı damızlıklarla kan tazeler, ya da başka ırklarla melezleme yapar. Melezlerin açılmaları ile çeşitli genotiplerde şahıslar elde edilir ki, bu genotipik varyasyonun sağlanması ve artması demektir.
Bu amaçla uygulanacak diğer bir yöntem de akrabalı yetiştirme yolu ile çeşitli akraba hatlar tesis etmektir. Akraba hatlar arasındaki farklılıklar çokluk genotipiktir. Bu hatları daha sonra birbirleri ile çiftleştirip genotipik varyansı, melezlemede olduğu gibi, arttırmak mümkündür. Görülüyor ki kalıtım derecelerini bilmekle yetiştirici hangi çiftleştirme metodunu uygulayacağını tespit etme imkanına sahip olmaktadır.
Öte yandan kalıtım derecelerinden seleksiyonda takip edilecek yön temin tespitinde de faydalanılır.
Her generasyonda elde edilecek ilerlemenin hesaplanması da kalıtım derecesinin bilinmesi ile mümkün olmaktadır.
Genotipin ıslahı için hayvan yetiştiricisi iki imkana sahiptir. Bunlar:
1. Seleksiyon - Damızlık Seçimi
2. Çiftleştirme - Yetiştirme Metotları
Yukarda da belirtildiği üzere bu iki imkanın verimli bir şekilde kullanılması, üzerinde çalışılan karakterin kalıtım derecesini bilmeye bağlı olduğuna göre, kalıtım derecesi hayvan ıslahı faaliyetlerinin temelini teşkil eder. Kalıtım derecesi bilinmeden uygulanacak seleksiyon ve çiftleştirme metotlarının sağlayacağı yararlar, kadar zararları da hesaba katmak gerekir.

4.2. Seleksiyon
İlmi anlamda seleksiyon, ele alınan populasyonda bazı şahıslara diğerlerine nazaran daha fazla çoğalma, döl verme imkanı sağlamaktır. Bu iş tabiat tarafından yapıldığı takdirde tabii, insan tarafından yapıldığı takdirde de suni seleksiyondan söz edilir.
Gerek tabiat ve gerekse insan kendileri için en uygun fertlerin mümkün olduğu kadar fazla döl vererek çoğalmalarına, uygun olmayanların ise döl vermeden ortadan kalkmalarına çalışırlar.
Hayvan ıslahı yönünden seleksiyon, populasyon (veya sürü) içindeki hayvanlardan ıslahta ele alınan karakter bakımından üstün genotipik değerlere sahip olanların ayrılmasına ve gelecek generasyonun bunlardan elde edilmesine denir.
Ancak üstün genotipik değerli hayvanların diğerlerinden ayrılması zordur. Zira hayvanların ekonomik değeri yüksek karakterlerinin hemen hepsi kantitatif tabiattadır. Bu karakterler bakımından hayvanlar arasında tespit edilen farklar (fenotipik), sadece onların genotipik farklılıklarından ileri gelmemekte, çevre faktörlerinin de bunda büyük etkileri olmaktadır. Seleksiyonun fenotipik farklılıklara göre yapılması halinde, bu nedenle, üstün genotiplerin tayininde yanılmalardan kaçınılmaz. Böylece seleksi yondan beklenen fayda azalır.
Poulasyonda genotiple çevre faktörleri arasında düz olan ve olma yan ilişkiler varsa gelecek generasyonun genotipik değerini arzulanan yönde değiştireceği ümit edilerek seçilen hayvanların, gerçekte düşük genotipik değerlere sahip olabilecekleri, özellikle bunlardan elde edilecek döllerin daha başka şartlarda yetiştirilmeleri halinde yanılmaların çok daha büyük olabileceği bilinmelidir.

4.2.1. Seleksiyonun Genetik Etkileri
1. Seleksiyon, arzu edilen genlerin nispi miktarlarını arttırır.
2. Seleksiyon, arzu edilen genlerin yeni kombinasyonlar meydana germelerine ve bu kombinasyonları taşıyan gametlerin nispi miktarlarının artmasına tesir eder.
4.2.2. Seleksiyonun Uygulanması
Bir populasyonda seleksiyonun uygulanabilmesi için;
1. Önce hangi karakter veya karakterler bakımından genotipik ilerleme istendiği saptanmalıdır.
2. İkinci olarak bu karakterleri belirtecek kayıtlar toplanmalıdır.
Ülkemizde devlet kurumlarının büyük bir çoğunluğunda kayıt tutul maktadır. Ancak bu kayıtlara dayalı bir seleksiyon programı uygulandığı ise söylenemez.
Gerçi kayıt tutulmadan da seleksiyon yapılabilir. Ülkemizde genellikle durum böyledir. Bu sistemde ele alınan verimle ilgili olduğuna inanılan özelliklere göre subjektif olarak hangi hayvanların damızlık olarak sürüde bırakılacaklarına karar verilir. Ancak yapılan pek çok araştırma hayvanların bu şekilde subjektif olarak sıralanmaları ile gerçek verimlerine göre sıralanmaları arasında önemli farkların bulunduğunu göstermiştir. Fenotipik değerler olduklarından gerçek verim kayıtlarının bile genotipik değerlere tam olarak tekabül etmedikleri bilindiğine göre, hayvanlara verilecek subjektif değerlere göre yapılacak seleksiyonla başarı sağlamanın ne kadar güç olacağı kolayca anlaşılabilir.
Elde başka bir olanak yoksa uygulanabilecek olan bu sistemin başarı şansını biraz daha arttırmak için hayvanların puanlanması önerilir. Puanlamanın birkaç kişi tarafından müstakil olarak yapılarak ortalamasının alınması şansı biraz daha arttırır.
4.2.3. Seleksiyonda Verimlilik
Kantitatif bir karakter bakımından populasyonun genotipik değerinde seleksiyonla meydana getirilecek değişme önce seleksiyonda kriter olarak kullanılan fenotipik değerin kalıtım derecesine, sonra da seleksiyon üstünlüğüne bağlıdır.
Bu: ? G = ih² formülü ile ifade edilir.
Burada h = kalıtım derecesi, i = bir generasyon dölleri arasından damızlığa ayrılanların ortalaması ile generasyon ortalaması arasındaki fark olup seleksiyon üstünlüğü olarak ifade edilir.
Seleksiyon üstünlüğü, selekte edilen hayvanların populasyona nazaran nispi miktarına bağlıdır. Selekte edilen hayvanların nispi miktarı azaldıkça seleksiyon üstünlüğü, dolayısıyla bir generasyonda elde edilecek genetik ilerleme (? G) artar (Şekil 3). Ancak damızlığa ayrılacak hayvanların mensup oldukları generasyonun ortalamasına nazaran üstünlükleri (i değeri) istendiği kadar arttırılamaz. Sürü mevcudunun muhafaza edilme zorunluluğu, ıslahta ele alınan karakterlerin sayısı, gen sayısı, tabii seleksiyon ve fizyolojik sınırlamalar gibi faktörler bu bakımdan önemli rol oynarlar (1).
Seleksiyon üstünlüğünü arttırma bakımından suni tohumlama büyük olanaklar sağlamaktadır.
Fenotipin genotip tarafından determine edilme derecesi veya fenotipik farklılıkta genotipik farklılığın nispi payı olarak ifade edilen kalıtım derecesi (h²) hayvan ıslahının genetik esaslara göre planlanıp yürütülmesinde en önemli unsurdur.
Kalıtım derecesini bilmekle;
1. Damızlık seçiminde (seleksiyon) takip edilecek usul,
2. Poulasyonda uygulanacak yetiştirme (çiftleştirme) metodu tayin ve tesbit edilir.
4.2.4. Seleksiyon Usulleri
Ele alınan populasyonun (veya sürünün) genotipik değerini yetiştiricilerin yararı istikametinde değiştirmede ıslahçının kullanabileceği en etkili imkan seleksiyondur. Seleksiyon fenotipik değerlere göre yapıldığından bundaki başarı, populasyonu teşkil eden hayvanların fenotipik değerleri arasındaki farkların genotipik farklara tekabül etme derecesine, diğer bir ifade ile seleksiyonda isabet derecesine bağlıdır. Bununda ölçüsü kalıtım derecesidir.

4.2.4.1. Kalıtım Derecesine Bağlı Olarak Seleksiyonu
1. Kitle Seleksiyonu (masş-Selection) veya fertlerin kendi fenotipik değerlerine göre seleksiyon
2. Akrabaların Fenotipik Değerlerine Göre Seleksiyon
olmak üzere başlıca iki gruba ayırmak mümkündür.
a) Kitle Seleksiyonu:
Kalıtım derecesi yüksek olan karakterler bakımından seleksiyonun, fertlerin kendi fenotipik değerlerine göre yapılması ile tatmin edici bir genetik ilerleme sağlanabilmektedir. Bu usulde populasyondaki (sürüdeki) hayvanlar fenotipik değerlerine göre sıralanmakta, üstten başlayarak önceden tespit edilen sayıda damızlık ayrılmakta, geri kalanlar elden çıkarılmaktadır. Genellikle kalıtım derecesinin O.40’dan daha yüksek olduğu karakterler için bu basit seleksiyon metodu tercih edilir
b) Akrabaların Fenotipik Değerlerine Göre Seleksiyon:
Ancak ıslahına çalışılan verimlerin büyük çoğunluğu O.40’dan daha düşük kalıtım derecelidir. Diğer taraftan bazı verimler de tek cinsiyette tezahür ederler. Böyle verimler bakımından kitle seleksiyonu uygulanamaz. Bu takdirde akrabaların fenotipik değerlerine göre üç seçim şekli bahis konusu olabilir.

Familya seleksiyonu
Kitle seleksiyonunun tatmin edici ilerleme sağlamayacağı özellikler için düşünülmüş metodlardan biridir. Islahına çalışılan populasyonun familyalardan, teşekkül etmesi halinde uygulanabilen bu yöntemde en yüksek ortalamaya sahip familyalardan yeteri kadarı bütün fertleri ile damızlığa ayrılır. Burada belirtilen familya birbirleri ile aynı derecede akraba olan fertlerden oluşan topluluk anlamındadır.
Familya Seleksiyonunun Verimliliği:
1. Kalıtım derecesi düşük verimlerde
2. Familyalardaki kardeş sayısı arttıkça
3. Familyalar içindeki kardeşlerin birbirleri ile akrabalık dereceleri arttıkça, artış gösterir.
Familya seleksiyonunu da kendi arasında ikiye ayırarak incelemek mümkündür:
1. Üstün familyaların seçimi
2. Üstün familyalardan üstün şahısların seçimi, kombine seleksiyon.
Üstün familyaların seçiminde familyalar bütün fertleri ile birlikte seçilmekte iken ikinci tipte arzu edilen verim yönünde üstün olduğu saptanan familyalardaki fertlerin yalnız belli seviyeleri aşan üstün fertleri damızlığa ayrılırlar. Görüldüğü gibi bu seçimde populasyon içindeki fertlerin hem mensup bulundukları familyaların ortalamaları, hem de kendi fenotipik değerleri göz önünde bulundurulmaktadır.

Pedigriye göre seleksiyon
Bir hayvanın geçmiş generasyonlardaki akrabalarını verim özellikleri ile birlikte tanıtan belgelere hayvancılıkta “Pedigri” denir. Pedigri hem erkek ve hem de dişi hayvanlar için tutulduğundan bunlardan yararlanarak kendi verimleri tespit edilmeyen erkek damızlıkları seçmek mümkün olmaktadır (3).
Pedigri kayıtları dişi damızlıkların seçiminde de önemli bir vasıtadır. Bu suretle çok erken çağda hayvanların damızlık olup olamayacağına karar verilebileceğinden generasyonlar arası süre kısaltılmış, öte yandan işletme de damızlık olmayacak hayvanları en kısa zamanda elden çıkartarak masraftan kurtulmuş olur.
Süt verimi, hayvan doğurduktan sonra başlar. Doğuran hayvan gelecek generasyona bir katkıda bulunmuş olmaktadır. Ancak sürüde döl vermesi ne müsaade edilen hayvan damızlığa ayrılmış demektir. Şu halde sürüde alı konacak bu dişinin seçimi de pedigri kayıtlarından yararlanmak gerekir.
Keza seleksiyonda dikkate alınması gerekebilecek döl verimi ve konstitüsyon gibi karakterler yaşama dönemleri ilerledikçe daha belirgin bir seviyeye ulaşacağından geçmiş generasyonlardaki akrabalara ait bilgilerden yararlanmak zorunludur.
Pedigriye göre seleksiyonda dişi ebeveynin fenotipik değerleri kadar, hatta bunlardan daha önemli olarak, erkek ebeveynin çeşitli metotlarla tahmin edilmiş damızlık değerleri de göz önünde bulundurulur.
Bir hayvanın genotipi yarı yarıya ana ve baba genotipleri tarafından tayin edildiğine göre ebeveyne ait bilgilerin seleksiyonda büyük ölçüde yararlı olacağı düşünülürse de bunun genetik dayanakları maalesef görüldüğü kadar sağlam değildir. Şöyleki;
1. Seleksiyona tabi tutulacak hayvanların ebeveynlerine ait genotipik değerler bilinmemektedir. Bilinen sadece fenotipik değerlerdir. Fenotipik değerce üstün olan bir ananın dölü fenotipik değerce daha düşük bir ananın dölüne tercih edildiğinde birinci dölün ikincisinden genotipik olarak da üstün olma ihtimali kalıtım derecesinden de azdır (3). Zira kantitatif tabiattaki fenotiplerin birbirlerinden farklılığında, çevrenin genotipten daha büyük rolü vardır.
2. Bir ebeveyn her dölüne kendi genotipinin yarısından oluşan bir tesadüf numunesini geçirir (Şekil 4). Bu numunede anada mevcut süt verimine müsbet yönde etki eden genlerin ne kadarının bulunacağı tamamen tesadüfe bağlı olduğu gibi, kardeşlerin bu genlerden ne kadarını müşterek olarak taşıyacakları da yine tamamen tesadüfe bağlıdır. Eğer anaların sonsuz sayıda dölü olursa, bu döner ortalama olarak ananın genlerinin yarısını müşterek olarak bulundururlar. Herhangi iki kardeşin analarından aldıkları müşterek genler ve dolayısıyla süt verimini müsbet yönde etkileyen genler çok geniş bir varyasyon gösterirler.
Bu nedenlerle pedigriye göre damızlık seçimine ancak belirli şartlar da başvurulur. Bunlar;
1. Bahis konusu karaktere ait kalıtım derecesinin düşük olması,
2. Pedigride kayıtlı cetlerin yavru ortalamalarına göre seçilmiş bulunmaları
3. Bahis konusu karakterin ileri yaşlarda tezahür etmesi.
Döllere ve Kardeşlere Göre Seleksiyon
Bu ıslah programında kendi fenotipik değerleri henüz belli olmayan genç hayvanlarda pedigri kayıtlarına göre yapılacak ön seçimden sonra bu hayvanların kendi damızlık kabiliyetlerinin tespit edilmesine çalışılır.
Hem erkek, hem de dişide tezahür eden verimler (canlı ağırlık, yapağı verimi, gelişme gibi) bakımından hayvanların ileri yaşlarda belli olacak kendi fenotipik değerleri ve familya ortalamaları ayrı ayrı veya kombine edilerek bu amaç için kullanılabileceği gibi, çeşitli dönemlerde tekrarlanan verimlerinden damızlık değerlerinin hesaplanması da mümkündür.
Yalnız dişide görünen verimler (süt gibi) bakımından dişi damızlıkların değerleri de aynı şekilde bulunabilir. Ancak erkek damızlıklar muhakkak ya kız kardeşlerine veya dişi döllerine ait verimlere göre değerlendirilirler.

a) Öz Kardeşlere Göre Seleksiyon (Full-Sib-Testing)
Her erkeğin yalnız bir tek dişi ile çiftleştirilmesi ve bu dişiden bir defada birden fazla döl alınması halinde elde edilecek generasyon ana - baba - bir öz kardeş familyalarından oluşur. Her familyada erkek ve dişi öz kardeşler bulunacağından, erkekler (yalnız dişide görünen karakterler bakımından) dişi kardeşlerinin ortalamalarına göre değerlendirilirler.
Ancak hayvancılık pratiğinde, hiçbir işletme dişi hayvan sayısı kadar erkek bulundurmadığından bu metot uygulanamaz.

b) Üvey Kardeşlere Göre Seleksiyon (Haif Sib - Testing)
Tek doğuran hayvan türlerinde bir generasyonda yalnız baba-bir üvey kardeş familyaları teşekkül eder. Her familyada erkek ve dişi kardeşler bulunur. Erkeklerden pedigrilerine göre uygun görülenler alıkonup kız kardeşlerinin verimleri belli olunca bunların ortalamalarına göre ikinci bir seleksiyona tabi tutulurlar.
Öz kardeşlerle mukayese edildiğinde üvey kardeşlerin fenotipik ortalamasının damızlık namzedinin genotipik değerini belirtmede etkisi takriben yarı yarıya azdır. Bu sebeple üvey kardeşlere göre seleksiyon metodu ancak döl kontrolüne tabi tutulacak erkek damızlık namzetlerinin (pedigriden sonra) ikinci bir defa daha değerlendirilmeleri için kullanılabilir.

c) Döllere Göre Seleksiyon (Progeny Testing)

Döl veya kardeş ortalamalarına göre seleksiyonda isabet,
1. Değerlendirilecek hayvanlarla dölleri veya kardeşleri arasındaki genetik ilişki derecesine (rG),
2. Kardeş veya döl familyalarının büyüklüğüne (n),
3. Islahına çalışılan verimin münferit şahıslardaki değerlerine ait kalıtım derecesine (h
4. Familyalar içindeki şahısların birbirleriyle akrabalık derecesine, bağlıdır.
Üvey kardeşlere göre seleksiyonda isabet, döllere göre seleksiyondakinden yarı yarıya düşük olmaktadır. Bu nedenle ıslah, programlarında bu metot ancak, pedigriye göre seleksiyonla döllere göre seleksiyon dönemleri arasında bir kademe olarak söz konusu olabilir. Böylece aynı zamanda babanın ilk döl kontrolünde isabetli seçilip seçilmediği de bir daha kontrol edilmiş olur (3).
Hayvanlarda döllere göre seleksiyon daha uzun süreye ihtiyaç göstermesine rağmen öz kardeşlere göre seleksiyondan daha isabetlidir ve daha fazla tercih edilmektedir.

Birden Fazla Karakter Bakımından Seleksiyon
Çiftlik hayvanlarının hemen hepsinde birden fazla karakter üzerinde durma zorunluluğu vardır. Sığırlarda süt verimi yanında besi alma kabiliyeti, koyunlarda yapağı miktarı ve kalitesi, vücut büyüklüğü, besi alma kabiliyeti, süt ve döl verimleri, tavşanlarda kürk kalitesi ve gelişme hızı, yük sek döl verimi, tavuklarda yumurta verimi, kalitesi, yemden faydalanma oranı, yaşama gücü, süt keçilerinde süt verimi yanında yüksek döl verimi gibi. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli husus ele alınacak karakterleri tayin ederken çok iyi düşünmeli, işletmeye ekonomik yarar sağlanamayacak karakterlere önem vererek faydalı olanlara uygulanması mümkün seleksiyon üstünlüğünü boş yere azaltmamalıdır. Zira seleksiyonda birden fazla karakter dikkate alındığında bunlardan her birisi için uygulanacak seleksiyon üstünlüğü düşer. Karakterlerin birbirlerinden bağımsız olmaları oranında bu düşüş fazlalaşır. Birden fazla karakter bakımından seleksiyonun uygulanmasında genellikle üç metot kullanılmaktadır. Bunlar:
1. Teksel Seleksiyon (Tandem Selection)
2. Bağımsız ayıklama metodu (Independent Culling Method)
3. İndeks metodu (Selection Index)
Teksel Seleksiyon: Bu usulde ele alınan verimde arzu edilen ilerleme temin edilene kadar yalnız bu verim üzerinde durulur ve ancak arzu edilen seviyeye ulaşıldıktan sonra diğer bir verime geçilir. Bu usul sarfedilen emek ve zamana göre sağlanan genetik ilerleme bakımından üç metotdan en verimsizidir [6].
Bağımsız Ayıklama Sınırları: Her generasyon ıslahına çalışılan verimlerin tümü birden ele alınır. Her verim için tespit edilen seviyeleri aşan hayvanlar damızlığa ayrılırlar.
İndeks Metodu: Bu usulde populasyona dahil tüm hayvanlara ele alınan verimlerin hepsini birden kapsayan bu toplam puan vermek ve seleksiyonda kriter olarak bu toplam puanı kullanarak popuasyonunun ele alınan karakterler bakımından genetik seviyesini yükseltmektir (3).

4.3. Yetiştirme Metotları
Damızlığa ayrılan erkek ve dişi hayvanlar aşağıda belirtilen esaslara göre çiftleştirilerek kombine edilirler.

4.3.1. Rastgele Çiftleştirme (Panmixia)
Populasyona dahil bütün şahısların döl verme bakımından aynı şansa sahip olduğu ve herhangi bir yumurtanın herhangi bir erkeğin sperması ile döllenme şansının eşit olduğu çiftleştirme sistemidir. Ancak seleksiyon yapıldığı takdirde birinci şart uygulanmaz. Panmixia’nın teorik şekline seleksiyonsuz rastgele çiftleştirme adı verilir (4). Genel olarak bu çiftleştirme sistemi ile generasyona ne gen frekansı ve genetik varyasyon ve nede öz kardeşlerin akrabalık dereceleri değişir. Ancak seleksiyon uygulanmaya başlayınca birinci husus değişmeye başlar.

4.3.2. Genetik Benzeyenlerin Çiftleştirilmesi
Bu çiftleştirme şekline genellikle akrabalı yetiştirme denir. Akrabalı yetiştirme ilerledikçe şahıslar arasında müşterek genlerin nispi miktarı, bunun sonucu olarak da genetik benzerlik artar. Genetik benzeyenlerin çiftleşmelerinde esas özellik bunun allelleri ve dolayısıyla, kalıtıma bağlılık dereceleri ile mütenasip olarak fenotipleri sabitleştirmesindedir.

4.3.3. Genetik Benzemeyenlerin Çiftleştirilmesi
Bu çiftleştirme şekli ırklar arası veya aynı ırktan akraba hatlar arası melezlemeyi içerir.
Melezleme: Genetik yapı ve fenotipik görüntü bakımından birbirlerine benzemeyen şahısların çiftleştirilmesine melezleme denir. Melezleme yalnız başına gelecek generasyonda heterozigotluğu arttırır ve böylece genetik varyasyon için kaynak ve vasıta olarak kullanılır. Melezleme çeşitleri şunlardır.
a) Islah Melezlemesi: Populasyonun belirli bir verimini geliştirmek amacıyla, o verim bakımından üstün genotipli başka bir populasyondan (ırktan) damızlıklar kullanmaya ıslah melezlemesi adı verilir. Bu melezleme şeklinde ilk melez generasyon elde edildikten sonra bunlar arasından istenen verim seviyesini gösteren hayvanlar kendi aralarında yetiştirilirken bu seviyeye ulaşamayan melezler tekrar ıslah edici ırktan damızlıklarla çiftleştirilirler. Elde edilen geriye melezler arzu edilen verim seviyesine ulaşırlarsa melezleme bu seviyede durdurularak sürü kapatılır, döller arasında yapılacak seleksiyonla amaçlanan hedefe varılmaya çalışılır. Böylece bir taraftan populasyonda genetik varyasyon arttırılırken bir yandan da ıslah edilmekte olan populasyona yüksek ortalama etkili genlerin katılması sağlanır.
b) Kombinasyon Melezlemesi: Mevcut ırklardan hiç birinde bulunmayan bir karakter kombinasyonunu taşıyan yeni bir tip veya ırk geliştirebilmek amacıyla yapılan melezlemeye kombinasyon melezlemesi denir. Yetiştirme amacında yer alan özellikleri taşıyan iki veya üç ırk literatür bilgilerine göre seçilir ve melezlenir. Melez döllerden yetiştirme amacına uyan kombinasyonu taşıyanlar damızlığa ayrılıp kendi aralarında (akraba olanların birbirleri ile çiftleştirilmelerine özen gösterilerek) yetiştirilir. Melezleme işlemine istenen kombinasyonu gösteren yeter genişlikte bir sürü elde edilinceye kadar devam edilir. Daha sonra sürü kapatılarak seleksiyonla amaca ulaşılmaya çalışılır. Böylece bu melezleme şekli yeni bir tip veya ırk geliştirme amacını güder.
Malya koyununun elde edilmesi buna güzel bir örnektir. Bu koyun Akkaraman ırkının bölgeye uyma kabiliyeti ile yağlı kuyruğunu, Alman Merinoslarının sık ve ince yapağısı ile etçilik vasıflarını belirli düzeyde bir araya toplamıştır.
c) Kullanma Melezlemesi: Elde edilen melez döllerin saf ebeveynlere nazaran daha üstün performans göstermelerinden (heterosis) yararlanılmak amacıyla mevcut ırklar ve hatlardan kullanma hayvanı elde etmeğe müsait olanların seçilmesi suretiyle yapılan melezlemeye kullanma melezlemesi denir.

Kullanma Melezlemesi Metodları
- Irklar Arası Melezleme
Kullanma melezlemesinin iki ayrı ırktan yararlanılarak yapılan şeklidir. Süt sığırlarından et üretiminde yararlanmak amacı ile yapılan melezleme buna bir örnektir. Halen Avrupa ülkelerinde süt ve mamullerindeki talep fazlası aşırı stokları eritmek ve et talebine cevap vermek amacıyla geniş ölçüde uygulanmaktadır. Bu sistemde her yıl süt ineklerinin belirli bir miktarı etçi ırktan boğalarla astırılarak elde edilen erkek ve dişi döller kasaplık olarak değerlendirilmektedir.
Koyunlarda bir batında çok yavru doğuran ırkların dişileri ile erken gelişen ve yüksek kaliteli karkas veren ırkların erkeklerini çiftleştirerek çok sayıda kasaplık melez döller elde edilmektedir.
-
Rotasyon Melezlemesi
Bu melezleme şekli, kullanma melezlemesinde kullanılacak ebeveyn ırkların, yeter miktar melez döl elde edilebilmesi için, geniş sürüler halin de saf olarak bulundurulmalarının getirdiği ağır masrafları hafifletmektedir. Bu usulde dişi ebeveyn olarak melezler kullanılmakta, ebeveyn ırklardan yalnız erkek damızlıkları sağlayacak miktarda bulundurulmaktadır. Her generasyonun melez dişileri rotasyonla ebeveyn ırklardan birinin erkekleri ile çiftleştirilmektedir.

Akraba Hatlar Arası Melezleme
- Üçlü ve Dörtlü Melezlemeler
Üçlü melezlemede kullanma melezlerinin anaları her generasyon sürekli olarak iki hattın melezlenmesinden elde edilmekte ve bunlar mevcut hatlardan birine ait erkeklerle çiftleştirilmektedir.

reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #4
reyan - avatarı
Ziyaretçi
5. Süt Keçilerinde Teke Seçimi

5.1. Damızlık Değeri

Süt keçilerinde süt veriminin işletme ve bölge düzeyinde ıslahı için kullanılacak tekelerin seçiminde döl kontrolü (Progeny Testing) en güvenilir metotdur.

Bir süt keçisi populasyonunda bir generasyonda elde edilen erkek döllerden hangilerinin damızlığa ayrılacağını tespit etmek için, hepsini elde tutmağa maddeden olanak yoktur. Bu sebeple önce bir ön seçim yapılır. Ön seçimde analara ait damızlık değerlerle babalara ait damızlık değerlerden yararlanılır.

Ana ve babalarına ait damızlık değerleri yüksek olduğu için seçilen genç hayvanlara Namzet Teke denir. Bu hayvanlar mümkün olduğu kadar erken yaşta (generasyonlar arası süreyi uzatmamak için) populasyondan rastgele seçilmiş 50 - 100 keçi ile çiftleştirilirler. Bu çiftleşmelerden mey dana gelecek dişi döllerin ilk laktasyon verimleri saptanır. Namzet tekelere verilecek keçilerin ilk defa aştırılacaklardan seçilmesi daha uygundur.

Dişi döller ilk laktasyona başlayabilmeleri için normal tekelerle çiftleştirilirler.


5.1. Damızlık Değeri
[Konu Başlığı]Bir hayvanın damızlık değeri [G], döllerinin populasyon ortalamasından gösterdikleri ortalama fenotipik sapmanın iki katına eşittir. Populasyona nazaran nispi olan bu değere populasyon ortalaması eklenince hayvanın mutlak damızlık değeri elde edilir.
G=2 ( Y - P ) + P
Burada dikkat edilecek husus, damızlık değerleri hesaplanacak hayvanların tamamen populasyonu temsil eden dişilerle çiftleştirilmeleridir. Zira aksi halde döllerin gösterecekleri fenotipik sapmada analarının özel olarak seçilmiş olmalarının da payı bulunur. Bu şartın gerçekleşmesi A = P olması demektir. Burada A analara ait ortalamadır. Buradan
G=2 Y - A
formülü elde edilir. Damızlık değeri hesaplamasında hatayı azaltmak için her namzet erkeğin aşacağı dişileri ve dolayısıyla döllerini mümkün olduğu kadar arttırmak gerekir. Her namzet erkek için gerekli döl sayısı, ıslahına çalışılan karakterin populasyondaki kalıtım derecesine bağlı olarak değişir. Kalıtım derecesi düştükçe erkeklerin daha fazla sayıda dölle kontrol edilmeleri gerekir.
Döllerinin ilk verimlerine göre damızlık değerleri hesaplanan namzet erkeklerin döllerinin müteakip verimlerinden de faydalanarak seçimdeki isabeti kontrol etmek yararlıdır. Zira ilk verimi etkileyen faktörler ve özellikle genler müteakip dönemlerdeki verimleri etkileyenlerle %100 aynı değildir.


Döl Kontrolü Metodunun iki sakıncası vardır. Bunlar:
  • Kontrol sonuçları alınana kadar namzet erkeklerin hepsini birden elde tutma zorunluluğu (bakım masrafını arttırmakta),
  • Generasyonlar arası süreyi uzatmaktadır.
Sonuç olarak (tekrarlanan verimler için) birden fazla dönem elde edilen yerime göre hesaplanan damızlık değerlerinden en üstününe sahip dişilerin, döl kontrolüne göre hesaplanan damızlık değerlerinden en üstününü gösteren erkeklerle çiftleştirilmeleri ve bu çiftleştirilmelerden doğacak erkek döllerin namzet olarak kullanılmaları gerekir.

reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
15 Ekim 2009       Mesaj #5
reyan - avatarı
Ziyaretçi
6. SÜT KEÇİLERİNİN BESLENMESİ, BAKIM VE YÖNETİMİ

6.1. Süt Keçilerinin Beslenmesi
Keçi, çiftlik hayvanları içerisinde kaba yemleri en iyi biçimde değerlendiren türdür. Bu nedenle ergin keçilerin beslenmesi konusunda seyrek olarak sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bununla birlikte büyütme döneminde oğlakların, çiftleştirme öncesinde, çiftleştirme mevsimi boyunca ve gebeliğin son iki ayında ise ergin keçilerin beslenmelerine özen gösterilmelidir. Çiftleştirme dönemi öncesi ve bu dönem boyunca uygulanacak zengin besleme yumurtalık aktivitesini arttırır ve fazla sayıda yumurta üretilmesini sağlar. Böylece keçilerden daha fazla sayıda oğlak almak mümkün olur. Gebeliğin son iki aylık döneminde beslemeye özen gösterilmesi ise oğlakların iyi gelişmelerini ve sağlıklı doğmalarını sağladığı gibi, doğumdan sonra ananın daha fazla süt vermesine de katkıda bulunarak oğlakların iyi beslenmelerini sağlamaktadır.
Keçilerin beslenmelerinde önemle durulması gereken bir konu da uygulanmakta olan besleme düzeninde ani değişikliklerden kaçınılmasıdır. Kaba yeme dayalı bir besleme düzeninden kesif yeme geçilmesi veya bunun tersi durumda kesinlikle bir alıştırma dönemi beslemesinin gerektiği, aksi halde çeşitli sindirim sorunlarının ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır.
Keçiler yeterli miktarda kaba ve kesif yem sağlanması durumunda yem tüketiminde seçici davranan hayvanlardır. Özellikle kaba yemlerin daha taze ve gevrek kısımlarını tüketip sert kısımlarını bırakırlar. Bu nedenle kaba yemin kıyılarak verilmesi tavsiye edilir.

6.1.1. Besin Madde Gereksinimleri

6.1.1.1. Enerji Gereksinimleri
Tüm yaşam enerji gerektirmektedir. Hayvanın hareket etmesi, vücut sıcaklığını belli bir düzeyde tutması, yavrularını beslemesi ve kendi organizmasına gerekli materyali sağlaması enerji gerektirmektedir. Bu enerjinin kaynağı yiyecekler ve havadır. Yiyeceklerin ısı ve enerjiye dönüşmesi için gerekli oksijen hava ile sağlanır. Yiyeceklerin sahip oldukları potan siyel enerjinin bir kısmı sindirim prosessüslerinde tüketilir; bir kısmı organizma tarafından kullanılır ve alınan fazla enerji ileride kullanılmak üze re değişik fosfat bileşikleri biçiminde depolanır.
Biz keçilerimizi yalnız onların yaşamını sürdürmek için değil, üretim için de besliyoruz. Keçiler yaşama yapı rasyonlarına ek olarak, üretimin kalitesine ve türüne uygun olarak bir rasyon almalıdırlar.
Keçilerin yaşama payı enerji gereksinmelerini bir çok etmen etkilemektedir. Çevre koşulları yaşama payı enerji gereksinmelerinin belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Öte yandan, keçiler diğer hayvanlardan daha aktiftirler. Sıçramayı ve koşup oynamayı severler. Sonuç ola rak yaşama payı enerji gereksinmeleri bu yüksek aktiviteye yansıtılmalıdır. Buna ek olarak, keçiler diğer türlerden çok daha uzun süre yürürler. Sığırlar ve koyunlar günde 5.3 - 6.1 km’de dolaşırken, keçiler günde orta lama olarak 9-10 km gezinirler. İşte gerek yaşamın devamı ve gerekse verimin sağlanması için günlük gerekli enerjinin hayvana sağlanması gerekir. Aksi durumda enerji yetersizliğine bağlı arazlar ortaya çıkmaktadır.
Keçi rasyonlarında enerji yetersizliği en önemli ortak eksikliktir. Böyle bir yetersizlik var olduğu zaman, büyümede gerileme, ağırlık artışında aksama, verimlilikte düşme, süt veriminde gerileme, laktasyon periodun da kısalma, tiftik veya kıl miktar ve kalitesinde düşme ve parazitlere ve hastalıklara karşı direnç azalması gözlenmektedir.
Vücudun gerekli enerjisinin hemen hemen tümü, karbonhidratlardan ve yağlardan sağlanmaktadır. Ancak küçük bir bölümü protein kataboliz masından gelmektedir.
Keçilerin rumenlerinde bulunan değişik tipteki mikroorganizmalar, kompleks karbonhidratların çoğunun sindiriminde esas rol oynarlar. Yiyeceklerden gelen total enerjinin % 60 - 70’i karbonhidratlardan ve yağlar dan gelmektedir. Karbonhidratların rumende yıkılması sonucu oluşan uçucu yağ asitleri (asetik asit, propionik asit ve bütirik asit) rumenden emilmekte ve enerji amacıyla kullanılmaktadır. Bu asitler enerji gereksinmelerinin % 40’ını kapatabilirler. Uçucu yağ asitleri rumen düzeyinde büyük miktarda emilirler ve hemen ara metabolizmada kullanılırlar.
Yağlar, yağda eriyen vitaminlerin ve diğer yağda eriyen maddelerin taşıyıcısı olarak hizmet görürlersede, konsantre enerji kaynağı olarak ta kullanılırlar. Genel olarak, yağlardan gelen enerji karbonhidratların enerjisinin 2.25 katı daha fazladır. Bununla beraber, rasyonlarda yağın aşırı miktarı lezzetliliği düşürmekte, rasyon oksidasyona karşı daha duyarlı olmakta ve hayvanlarda ise sindirim bozukluklarına neden olmaktadır.
Öte yandan, keçiler yemlerini ineklerden daha etkin bir biçimde süte dönüştürürler. Genellikle keçiler aynı miktar besin maddesinden, ineklere nazaran daha fazla, süt oluştururlar.
Keçiler yaşama payı için ineklerden daha az ve sindirim ve metabolizma için daha fazla yem tüketirler. Bu olgular doğrudur. 45 -46 kg canlı ağırlıktaki bir keçinin küçük bir gayretle 2.2 - 2.3 litre süt oluşturduğu ve 450-460 kg canlı ağırlıktaki bir ineğin yaklaşık günde 9-10 litre süt mey dana getirdiği bilinmektedir. Sütteki besin maddeleri verilen yemlerdeki besin maddelerinden kaynaklanmaktadır. Her 100 kg canlı ağırlık için keçi, aynı canlı ağırlık için bir inekten günde iki kattan daha çok yem tüketir, çiğner, sindirir ve metabolize eder. Tüm bu prosessüsler enerji gerektirmektedir.

6.1.1.2. Protein Gereksinmesi
Genel olarak ruminantlarda sindirim aygıtının özelliği nedeniyle, protein kalitesi sorunu yoktur. Keçiler de ruminantlar ailesindendir. Rumenlerindeki mikroorganizmalar yiyeceklerin proteinlerini dezamine ederler. Oluşan nitrojen fragmanlarını kendi vücut proteinlerinin sentezi için kullanırlar. Ayrıca kalan karbon iskeleti de ya protein veya enerji üretimi için kullanabilirler. Rumende yoğun protein yıkımı nedeniyle keçilerde yem protein kalitesi az önemlidir. Protein veya protein prekürsörü miktarı, keçilerin son ürünleri olan tiftik, et ve süt yüksek düzeyde protein içerdiğinden, keçilerin beslenmesinde önemli bir faktördür.
Keçilerin ve diğer ruminantların sindirim aygıtı, ayrıca amonyak ve üre gibi azotlu basit bileşikleri kullanabilen bakteri içermekte ve anılan bileşikleri gerçek proteinlere dönüştürmektedir. Bu gibi mikrobial proteinler yüksek düzeyde sindirilebilirler.
Tiftik ve kıl üretimi için protein gereksinmeleri kesin olarak saptanmamıştır. Öte yandan, kıl veya tiftik yaklaşık olarak tamamen proteindir ve özellikle kükürt içeren aminoasitlerden oluşmuştur. Rasyonun bileşiminden doğrudan veya dolaylı olarak etkilenebilmektedir. Rasyondaki mevcut proteinden yalnız yapağı ağırlığı değil, onun kalitesi de etkilenmektedir. Rasyonun, protein düzeyi oğlaklarda % 16-20, bir yaşındaki erkek oğlaklarda % 15- 18 ve ergin dişilerde % 6.5 - 10.5 olduğu zaman, tiftik büyümesi önemli ölçüde artmaktadır. Bununla beraber, rasyonda protein düzeyi arttığı zaman, yapağı ağırlığı artmakta, kıllar daha kaba olmakta ve bu ise arzu edilmemektedir. Protein miktarları sınırlı tutulan periyodlarda, tiftik ve kıl üretiminde bir düşme meydana gelmekte, fakat lifler daha ince ve daha yüksek kaliteli olmaktadır.
Süt keçilerinin protein gereksinmeleri süt ineklerininkilere benzerdir. Laktasyon, fazla enerji ve protein istediğinden rasyon, maksimum üre tim meydana getirecek şekilde formüllendirilmelidir.
Keçilerde protein beslenmesine ilişkin çok az araştırma vardır. Koyunlarda yapılan denemeler metionin amino asidinin büyüme ve yem üretimi için sınırlayıcı bir amino asid olduğunu ortaya koymuştur. Bundan sonra, sınırlayıcı amino asidler lizin ve treonindir. Sistin amino asidi belli sınırlar içinde metionin yerine kullanılabilmektedir. Metionin ve sistin kükürt içerdiklerinden, bu gibi amino asidlerin rumende sentezi için yeterli prekürsör oluşturulması amacıyla yem kükürt gereksinmeleri yaşamsal önem arzetmektedir. Teorik olarak, protein kaynakları parçalanır ve incebağırsakta absorbe edilirler. Bu durum yüksek kaliteli protein kaynaklarının amino asid kompozisyonunun bütünlüğünü korumağa eğilim göstermektedir. Sıcaklıkla muamele veya besinsel proteinlere bazı aldehidler veya asid tonik gibi maddelerin eklenmesi protein beslenmesi alanında bazı umutlar vermektedir
Rumendeki mikroorganizmalar mevcut çevrede bulunan uygun prekürsörlerden itibaren protein sentezlerler. Bu maddeler arasında en önemlileri protein tabiatında olmayan azotlu NPN dediğimiz bileşiklerdir. Bu bileşikler mikrobial protein sentezleyecek kükürt ve yeterli enerji ile birlikte keçi rasyonlarında kullanılabilmektedir. NPN bileşikleri verilirken, ortamda daha önce enerjinin bulunması gerekir. Bunu sağlamak için hayvanlara enerji kaynaklarından kolayca parçalanabilen karbonhidrat vermelidir. Bununla beraber, NPN bidotleşikleri süt veren süt keçilerinin rasyonlarına eklenmemelidir.
Üre süt veren dişilere verileceği zaman, üre zehirlenmesine ilişkin pek çok olay rapor edilmiştir. Öte yandan, üre Ankara keçileri için başarı ile kullanılmaktadır. Üre Ankara keçilerinin kuru yemlerine ekleneceği zaman, ek proteinin 1/3’ünden fazla yer almamalıdır. Kükürt, genellikle rasyon azotunun 1 : 10’u kadar olacak düzeyde üreli rasyorılara katılmalıdır.
Öte yandan, selüloz parçalayan bakterilerin büyümesi ve çoğalması için, rasyonda minimum % 5 ham protein bulunmalıdır; şayet proteinlerin oranı daha yüksekse, selülozun yıkım hızı artabilmekte, fakat protein yüzdesi çok yüksek olduğu zaman, bu sindirim randımanı fazla NH üretimi nedeniyle düşmektedir.
Genç ot, yaşlı ottan daha fazla NH oluşturmaktadır zira hücre zarları daha hızlı bir biçimde parçalanırlar ve böylece içeriklerini serbestleştirirler. İçeriklerinin serbest amino asid içeriği önemli ölçüde yüksektir. NPN bileşiklerinden olan ürenin rumende hidrolizi özellikle hızlıdır. Şayet rumende aynı zamanda kolay sindirilebilen karbonhidratlar yoksa, serbestleşen NH miktarları çok önemlidirler. Proteinlerin yıkımı yavaş yavaş yapıldığı zaman, amonyağın büyük bir kısmı amino asid sentezi için bakteriler tarafından kullanılabilmektedir.
Çoğunlukla kullanılan en iyi ek protein kaynakları keten tohumu küspesi, soya küspesi, kuru bira mayası ve pamuk tohumu küspesidir. En iyi ekonomik protein kaynaklarından biri iyi kaliteli yonca kuruotu, kuruot, küb veya pelet haline getirilmiş yemlerdir. Bu, ya ayrı ayrı olarak verilir veya rasyonun kasi yem miktarına uygun miktarda karıştırılır. Kurutulmuş yonca çok mükemmel bir protein kaynağıdır.
Sabahları keçi ağıllarındaki ağır amonyak kokusu, rasyondaki proteinleri bozukluğunu veya çok fazla olduğunu ve bunun doğal sonucu olarak aşırı azot ekskresyonunu gösteren yararlı bir belirtidir. Salık verilen miktarda yem alan bir keçinin büyümesi veya süt miktarı beklenenden aşağı düşerse, en etkini rasyondaki proteinin biçimini değiştirmektir.
Sonuç olarak keçilere orta miktarlarda ve değişik biçimlerde protein verilirse, daha ekonomik olarak değerlendirilirler. Pratikte aşağıdaki miktarlar salık verilmektedir.
Büyüme için 1 kısım sindirilir ham protein + 7 kısım NB
Yaşama payı için 1 kısım sindirilir ham protein + 10 kısım NB
Süt üretimi için : 227 gr sindirilir ham protein + 1476 NB 4.50 litre süt için yeterlidir.
Bu miktarlar, şayet taze ot veya kuru ot ve yahut hububatça zengin bir karışım halinde verilirse, çok uygun bir yemleme oluşturacaktır. Şayet küspe olarak verilirse, çok düşük miktarı gereksinmeyi karşılayacaktır.
Keçilerde protein yetersizliğine ilişkin semptomlar iştahsızlık, ağırlık kaybı, büyümede gerileme, süt veriminde düşme ve tek yavru oluşturma biçiminde ortaya çıkarlar. Ciddi yokluklar, sindirim yetersizliğine, anemi ye veya ödemlere neden olmaktadır.

6.1.1.3. Mineraller
Çiftlik hayvanlarının mineral madde gereksinmeleri genellikle değişiktir. Bir sürünün her tipinin göreceli gereksinmesi küçük ölçüde onların vücut büyüklüklerine, büyük ölçüde sindirim organlarının nispi önemine ve ürettikleri ürünlerin doğasına bağlıdır. Büyük sindirim sistemine sahip hayvanlar, vücutlarına, oranla büyük miktarlarda mineral madde gereksinmesine sahiptirler. Yumurtalar ve süt büyük miktarda mineral madde gereksinmesini gerektiren ürünlerdir.
Keçiler seçkin bir mineral madde gereksinmesine sahiptirler. Keçiler yüksek metabolik aktiviteye sahiptirler. Keçiler, yüksek metabolik nispete sahip küçük beden, vücudunun en az 1/3’ünu işgal eden sindirim sistemi ve minerallerce ineklerden daha zengin süt üreten ve hacımca koyunlarınkinden daha büyük hayvanlardır.
Keçiler uygun şekilde verimli olan toprakta yetişen iyi kaliteli kuru otla beraber iyi kesif yemle beslenirlerse de, yine de mineral maddelerin yokluğundan kaynaklanan bir çok sorun ortaya çıkar. Keçilerin mineral madde gereksinmeleri koyunlarınkine benzerdir.

6.1.1.3.1. Makro Mineraller
Hayvanların fizyolojik olarak gereksinmelerinin karşılanmasında yararlanılan makro minerallerden keçilerin beslenmesinde sadece tuz (Na ve d), Ca, P ve kükürt dikkatle üzerinde durulması gereken minerallerdir.

6.1.1.3.1.1. NaCI
Keçiler tarafından gereksinme duyulduğu gösterilen değişik makro minerallerden tuz (NaCl), muhtemelen keçilerin rasyonlarında yetersiz olmakta ve sağlanması en kolay olan minerallerden biridir. Keçiler ister merada ister ağılda olsunlar, her zaman tuz, karışımlar biçiminde verilmelidir. Keçiler blok tuzlar gereksinmelerini karşılayacak durumda değildirler. Tuz, mineral karışım halinde serbestçe verilmelidir veya serbestçe sunulan konsantre karışımlarda rasyon miktarına göre sağlanmalıdır.
NaCl hücrelerde osmotik basıncın muhafazasına yardım etmektedir. Bu basınç sayesinde hücrelere besin maddelerinin transferi sağlanmaktadır. Na aynı zamanda yağların ve karbonhidratların sindirimine yardım eden safranın yapımı için de önemlidir; ve klor, protein sindirimi için büyük bir öneme sahip olan mide özsuyundaki hidroklorik asidin oluşması için de gereklidir.

NaCl yokluğunda ortaya çıkan semptomlar:
İştahın azalması, zayıflama, süt üretiminde düşme, gözlerde donukluk, gözlenir. Akut yokluk semptomları ise; titreme, zafiyet, kalp rahatsızlığı ve sonunda ölüm vukua gelmektedir.Yemlere % 0.5 tuz eklenmesi salık verilmektedir.

6.1.1.3.1.2. Kalsiyum ve Fosfor
Kalsiyum ve fosfor keçilerin iskeletlerinin esas kemponentleridirler ve yaşamsal prosessüslerinin oluşmasında esansiyeldirler. Örneğin kalsiyum kan pıhtılaşmasını ve metabolik mekanizmanın kontrolünü ve sihirsel kontrolü ilgilendirmektedir.
Fosfor, kaslara ilişkin enerjinin açığa çıkması, yağların sindirimi, yeni hücrelerin yapılması, yerine koyma veya üreme için gereklidir.
Kalsiyum ve fosfor birlikte kemiklerde depolanır. Vücudun gereksinmesi rasyonla sağlanmadığı durumlarda bu iki mineralden biri istenirse, her iki mineral birlikte kemiklerden serbestleşmektedir. Bu iki mineral her zaman biribirine bağlıdır. Kalsiyum yokluğu fosfor yokluğuna karşı bir etki meydana getirmektedir. Kanda kalsiyum yetersizliği olduğu zaman keçiler aşırı yorulmağa eğilim gösterirler. Yüksek derecede uyarılırlar ve bu nedenle yıpranırlar ve çökerler.
Fosfor yetersizliğinde hayvanlar bir çok biçimler almakta, fakat ekseriya oldukça sıkıntılı ve yaşama, duygusuz tavır gösterirler. Pek çok ot, iyi kalsiyum kaynaklarıdırlar, fakat fosfor miktarı çok daha düşüktür. Çayır otları ve silajlar esasında kalsiyum içeriği bakımından düşük olduğu halde, baklagiller mükemmel kalsiyum kaynaklarıdırlar. Hububat daneleri, küspeler, genç çayır otları veya genç yeşil hububatlar fosfor kaynaklarıdırlar. Öte yandan, keçilenin rasyonlarında Ca : P oranı önemlidir, ideal olarak, keçilerin rasyonu 1.4 : 1 - 4 : 1 şeklinde bir Ca : P oranına sahip olmalıdır. Bunun yanında ruminantların 7 : 1 den daha büyük oranlara tolerans gösterdikleri gözlenmiştir. Üretim kalsiyum ve fosfor talebini arttırmaktadır. Büyüme (kemik gelişmesi ve laktasyon bu mineral maddelerden özellikle kalsiyumdan önemli miktarda gerektirmektedir. Gebelik ve laktasyon başında bu minerallerin şiddetli bir dengesizliği varsa, süt humması meydana gelmektedir. Erkeklerde, kalsiyumun fosfora oranında bir dengesizlik varsa, ekseriya üriner taşların oluşumu görülür.
Tüm doğal kaba yemlerde, keçiler için fosforu dengelemek için yeterli kalsiyum vardır. Fakat fosfor kronik olarak doğada yetersizdir. Kalsiyum yetersizliği samptomları doğal değildir, çok şiddetli ve sıkça görülür. Fosfor yetersizliği doğada kronik ve semptomları da ılımlıdır.
Öte yandan, ek mineral karmanın miktar ve kaynağı, total rasyonun mineral kompozisyonuna bağlıdır. Kalsiyum gerektiği yer ve zamanda genellikle kireç taşı, istenen mineraldir. Fosfor gerektiğinde, genellikle monosodyum fosfat, disodyum fosfat, sodyum tripolifosfat veya fosforik asit biçiminde sağlanmalıdır. Kalsiyum ve fosfor gerektiği yerde, en çok kullanılan dikalsiyum fosfat, flüoru alınmış fosfattır. Ek mineraller rasyona katılmak veya serbest biçimde verilmelidir. Ekseriye dikalsiyum fosfat eşit miktarlarda tuzla karıştırılmalıdır ve serbestçe keçilere uygulanmalıdır.

6.1.1.3.1.3. Kükürt
Kükürt, önemli iki amino asidin (metionin ve sistin) anahtar yapıcısı olduğundan NPN kaynakları kullanıldığı zaman keçilerin rasyonlarına katılmalıdır. Bu kükürt eklenmesi rumen mikroorganizmaları tarafından amino asidlere dahil edilmektedir. Elementel kükürt veya sülfat biçimindeki kükürt, etkin bir biçimde kullanılabilmektedir. Üre veya diğer NPN kaynakları kullanılacağı zaman, besinsel azotun kükürde oranı yaklaşık olarak daha önce söylendiği gibi 10:1 dir.

6.1.1.3.2. İz Elementler = Mikro Mineraller
Keçi rasyonları iz elementlerce nadiren yoksundurlar. Ağır laktasyon devresinde keçileri veya kıraç meralarda otlayan keçileri yokluk olasılığına karşı korumak için, iz mineral karışımını esas alan karışımdan sınırlı miktarda eklemek salık verilmektedir. Absorpsiyon için onların var lığını etkileyen mineraller arasında pek çok ilişki olduğundan bir iz mineral karışımı kullanılacağı zaman, çok dikkat edilmelidir.

6.1.1.4. Vitaminler
Keçilerin vitamin gereksinmeleri üzerinde çok az araştırma yapılmıştır. Vitamin A keçilerin rasyonlarına koşulların gereklerine göre katılan vitamindir. Bazen vitamin D ve E, yoklukların engellenmesi için vitamin A ile birlikte enjekte edilmektedir.

6.1.1.4.1. Vitamin A
Vitamin A yoklukları, düşük kaliteli otlarla besleme yapıldığı zaman ortaya çıkmaktadır. Kötü hava koşullarında veya genel olarak uzun süre depolarda kalan otlar karotenlerinin çoğunu kaybederler. Bu nedenle, vitamin A rasyonlara eklenmelidir.
Vitamin A yokluğunda keçilerde gece körlüğü, düşük üreme performansı, vücuttaki epitel hücrelerin keratinizasyonu ve kemik deformasyonları görülür.
Ek vitamin A iki yolla verilir:
- Rasyonlara eklenerek,
- intramüsküler yolla enjekte edilerek.

6.1.1.4.2. Vitamin D
Vitamin D güneşte kurutulan yiyeceklerde bol olduğundan ve güneş ışınlarına maruz kalan vücutta sentezlenebildiğinden rasyonlara eklemeye gerek yoktur. Bununla beraber, Vitamin D’nin fizyolojik gereksinmeleri kalsiyum ve fosfor dengesizliği olduğu zaman, artmaktadır. Güneşe maruz kalmayan genç oğlaklara ek vitamin D verilmelidir.

6.1.1.4.3. Vitamin E
Normal olarak vitamin E büyük miktarlarda keçi rasyonlarında bulunurlar ve eklemek zorunlu değildir. Üreticiler vitamin E ile selenyum arasındaki ilişkiyi, şayet bölgede selenyum yokluğu varsa, bilmelidirler.

6.1.1.4.4. Diğer Vitaminler
Ruminant olmayan değişik hayvanlardan farklı olarak, keçiler rumenlerinin mikroflorasının aksiyonuna bağlı olarak pek çok vitamini sentezleme yeteneğine sahiptirler. Ergin keçilerde, faal durumdaki rumenin mikroorganizmaları B kompleksi vitaminleri ve vitamin K’yı sentezlerler. Vitamin C dokularda sentezlenir. Bununla beraber, yeni doğan oğlaklarda rumen iyi gelişmemiştir ve rumenin mikroflorası B vitaminlerinden uygun miktarlarda sentezlemeğe yeterli miktarlarda değildirler; B vitamin kompleksi süte veya süt ikame yemine eklenir.

6.1.2. Keçi Yemleri
Keçiler, doğal olarak otlayıcıdırlar. Sürekli olarak yiyecek aramak için dolaşırlar ve normal olarak diğer çiftlik hayvanları tarafından reddedilen yemleri etkin bir biçimde kullanabilirler.

6.1.2.1. Mera ve Otlaklar
Islah edilmemiş meradan yararlanmada keçiler emsalsizler. Keçiler iyi otlayıcı olduklarından, çalılıkları ve ağaç altındaki çalıları kontrol etmede etkin bir biçimde kullanılabilirler. Pek çok funda tipleri ve odunsu bitkiler keçiler için başarı derecesine göre yem olarak kullanılabilirler. Keçiler diğer çiftlik hayvanlarının reddettiği pek çok bitki tiplerini kullanabildikleri halde zehirli bitkilerden sakınırlar.
Yemler, yaşama payı gereksinmelerinin büyük bir kısmını sağlarlar. İyi kaliteli mer’a ve mineral madde sağlama, yaşama payı düzeylerinde keçileri beslemek için gereklidir. Süt veren keçilerin rasyonlarındaki kesif yemin yarısını mera karşılamalıdır. Çayırlar kısa olduğu zaman veya kışın taze ot veya çayırlar kullanılamadığı zaman, ek yem sağlanmalıdır
Bakımlı çayırlar ergin dişi ve bir yaşındaki oğlaklar için gereklidir. Aşırı otlatmaya engel olmak için, hayvanları otlatmaya bırakmadan önce, çayırları 8- 10 cm yüksekliğinde telle çevirmek lazımdır. Hayvanları her 10-12 gün değişik parsellerde otlatmak gerekir. Bir elektrofens, çayır parsellerini ayırmada kolay bir yol sağlar. Bu uygulama aşırı otlatmaya engel olduğu gibi üretimi düşürecek sağlık sorunlarını meydana getirebilen iç parazitlerin yaşam sıklusunu bozmaya da yardım etmektedir.
Keçiler için çayır rnanajmentinde etkin bir biçimde kullanılabilen çayır otlarının ve baklagillerin bazıları, yonca, brom-yonca karışımı, tırfıl, tırfıl - çayırotu, sudanotu ve akdarıdır.
Çavdar, buğday ve arpa erken ortaya çıktığı için mükemmel yemlerdir. Kolza veya yulaf - kolza kombinezonu başarı ile kullanılmaktadır.
Meteorolojik etkenlerin etkileri olarak stresler minimuma indirildiği zaman, üretim daha etkin olmaktadır. Şayet keçiler çayıra veya mer’aya bırakılırsa, her zaman yeterli gölge ve su sağlanmalıdır. Keçiler ruminant olduklarından, taze ve sulu baklagil otları kullanılacağı zaman dikkat etmelidir. Zira şişkinlik sorunları ortaya çıkar.
İyi kaliteli çayırlar yüksek verimli hayvanlar için esastır.

6.1.2.2. Kuruot ve Diğer Kaba Yemler
Çayır ve mera yemleri yanında kuruot ve diğer kaba yemler keçiler için çok ekonomiktir. İyi kaliteli baklagil kuru otları veya baklagil-çayır kuru otu karışımı yüksek derecede sindirilebilir besin maddeleri içeren mükemmel bir kaynak sağlarlar. Şayet kuru ot ilk biçimden sağlanmışsa, karışım en az % 50 baklagil içermelidir. Çayır kuru otları kesif yemlerle birlikte gereksinmeyi karşılarsa da, genellikle kesif yemlerin maliyeti yüksek olduğundan, bu tür besleme laktasyondaki süt keçileri dışındaki keçilere uygulanmamalıdır.
Yüksek besleme değerine sahip kuru otlar körpe ve yapraklı bitkilerden oluşurlar. Bu nedenle ikinci biçimde elde edilen kuru otlar genellikle ilk biçimden elde edilen kuru otlara nazaran daha besleyicidirler. Otları biçme devresi onların besleme değerini doğrudan etkilemektedir. Vejetasyon devresi ilerledikçe çayır otlarında veya baklagil otlarında ham protein içeriği düşmekte, buna karşın ham selüloz içeriği yükselmektedir.
Yonca, melez üçgül, çayır üçgülü, aküçgül, soya kuruotu, fiğ, gazal boynuzu ve baklagil . çayır kuruotu karışımı çoğunlukla keçilerin beslenmesinde kullanılmaktadır.

6.1.2.3. Silaj, Kök ve Yumrular
Silaj % 30 - 35 kuru madde içerdiklerinden sulu yemlerden sayılırlar. Normal olarak, silaj otun 1/3’ü yerine kullanılabilmektedir. Ergin bir keçinin günlük silaj gereksinmesi yaklaşık 3 -4 kg kadardır. Oğlaklar rumenleri işlevsel oluncaya kadar silajla beslenmemelidirler; aksi halde sindirim bozuklukları ortaya çıkar. Silaj verilirken azdan başlayarak giderek artırılmalıdır.
Silaj usulüne uygun yapılmışsa, özel süt asiti kokusuna sahiptir. Hayvanlar alıştıktan sonra severek yerler. Silajlar günlük olarak taze verilmeli ve yemlemeden sonra 3 -4 saat içinde tüketilecek miktarda çıkarılmalıdır. Silajın koku ve tadının süte geçmesini önlemek için sağımdan hemen sonra verilmelidir. Silajların yemliklerde birikmemesine özen gösterilmelidir.
Yaklaşık olarak 500 g. Kuru ot yerine 1000 g. silaj kullanılabilir.
Keçiler kök ürünlerini ve bahçe ürünlerini çok severler. Havuç, pancar, şalgam ve lahana keçiler tarafından sevilerek yenirler. Bu tip yemler yüksek düzeyde su içermekte ve silaj gibi aynı biçimde tüketilirler. Şalgam gibi yemlerden bir kaçı, şayet sağım sırasında veya sağımdan önce kapalı yerde verilirlerse, koku süte geçer. Genel olarak bu gibi yemlerin kokusunun süte geçmemesi için sağımdan hemen sonra verilmelidir.

6.1.2.4. Kesif Yemler
Keçi rasyonlarında kullanılan kesif yemler enrji yemleri ve proteinli ek yemler olmak üzere ikiye ayrılır.

6.1.2.4.1. Enerji Yemleri
Hububat daneleri mükemmel enerji kaynaklarıdırlar. Mısır, yulaf, arpa ve buğday keçi rasyonlarında sık kullanılmaktadır. Rasyondaki hububat miktarı üretim talebine göre belirlenmektedir. Laktasyonun doruğundaki bir keçi önemli miktarda enerjiye gereksinme duyduğu halde, kurudaki bir keçinin gereksinmesi düşüktür.
Mükemmel bir enerji kaynağı olan melas çoğunlukla öğütülmüş yemlerin tozmasına engel olmak ve yemlerin lezzetliliğini artırmak için kullanılmaktadır. Şayet rasyona melas fazla sokulursa, yemler yapışkan ve topaklaşacaklarından karışımlara ancak % 5- 1O’la sınırlı olarak katılmalıdır.

6.1.2.4.2. Proteinli Yemler
Geniş bir ek protein variyetesi keçilerin rasyonlarında kullanılabilirler. Diğer çiftlik hayvanlarının beslenmesinde olduğu gibi, yağlı tohum küspesi sık kullanılmaktadır. Pamuk tohumu küspesi muhtemelen keçiler için en çok kullanılan bir protein kaynağıdır, fakat diğer protein kaynakları soya küspesi, yer fıstığı küspesi, ayçiçeği tohumu küspesi, aspir küspesi, mısır glüteni ve biracılık artıklarıdır.
Üre ve diğer NPN kaynakları bazı önlemler almak koşuluyla rasyonlara sokulabilmektedir. Üre total kesif yem karışımı ağırlığının % l’ini veya rasyondaki total proteinin 1/3’ünü oluşturabilir. NPN bileşikleri rasyonlara azdan başlamak suretiyle sokulmalıdır. Zira belli bir adaptasyon periodu rumen mikroorganizmaları için gereklidir. Üreye ek olarak diğer NPN kaynakları, amonyaklaştırılmış pamuk tohumu küspesi unu, amonyaklaştırılmış pirinç kapçığı, amonyaklaştırılmış turunçgil posası ve amonyaklaştırılmış pancar posasıdır. NPN bileşikleri toksisite sorunları nedeniyle süt veren süt keçilerinin rasyonlarına sokulmamalıdır.

6.1.2.4.3. Süt ve Süt lkame Yemleri
Sütte veya süt ikame yemlerinde bulunmayan, oğlağın korunması, laksatif etkisi ve gerekli antikorları içermesi nedeniyle kolostrum, oğlağın yaşamının ilk birkaç gününde, hatta ilk 48 saatinde yavruya verilmesi gerekir. Bu nedenle yeni doğan oğlağı anasından ayırmamalıdır. Şayet yeni doğan yavru anasından kolostrumu alamayacak durumda ise, önce den frijiderde depolanan kolostrumu kullanmak olasıdır. Kolostrum, bu durumda, vücut sıcaklığına kadar ısıtılır ve bir emzikle bir kap içinde verilir.
Bu devreden sonra, oğlaklar analarından ayrılarak büyütülür, süt ve ya süt ikame yemleri kullanılmalıdır. Bu ikame yemleri ek olarak vitaminler, mineraller ve antibiotikler içeren dehidrate ürünlerdir.

6.1.2.5. Yem Karışımı Hazırlama
Daneler belirli ölçüde ezme ve kırma gibi bir işleme tabi tutulursa, keçiler tarafından en iyi bir biçimde değerlendirilirler. Kırma, ezme veya kabaca kırma, daneleri daha iyi sindirilebilir duruma getirir. İnce pudra haline sokulması arzu edilmez.
Danelerin karıştırılması söz konusu olduğu durumlarda, en iyisi bunları yukarıda anılan işlemlerden sonra pelet haline getirmelidir. Bu şekliyle, otlak alanlarındaki hayvanlara verilmede de kolaylık sağlar.
Otlak alanlarındaki hayvanlara verilecek ek yemlere katılacak tuz oranı hayvanların durumuna göre değişmektedir. Karışımdaki tuz oranını değiştirerek ek yem tüketimini de arzu edilen düzeyde tutmak olasıdır. Tuz miktarı keçilerin su bulmak için yürüyebildiği mesafeye göre değişmektedir. Örneğin, şayet yemlikle su kaynağından 1.5-2.0 km uzaksa kesif yem karışımlarına katılacak tuz oranı yaklaşık 1 : 7 olmalıdır.
Kullanılan karışım çoğunlukla
1 kısım tuz
1 kısım pamuk tohumu küspesi unu
3 kısım dane yem olmalıdır.
Kaba yemler ve daneler birlikte kullanılacağı zaman ince kırılıp veya öğütülüp peletleme yapılmalıdır. Bu yemler peletlenmezse, karışıma giren yemler geniş ölçüde ayrı ayrı katırlar. Otlar bazen doğranarak verilebilir. Örneğin mısırın bu biçimde verilmesi her zaman arzu edilmektedir.
Üre veya diğer NPN bileşikleri rasyona katılacakları zaman karışıma giren her bir yem tamamen karıştırılmalıdır. Üre, karışımın her tarafında üniform olması için, karışıma giren her bir yem ile ön karışıma tabi tutulmalıdır. Bir üre-melas karışımı hazırlarken, karışımın üniformitesini sağlamak için elle çalışan karıştırıcılarla kontrolünü yapmak lazımdır.

6.1.2.6. Süt Keçileri İçin Rasyon Hazırlama
İyi bir süt keçisi 10 aylık bir laktasyon periyodunda günde ortalama olarak 2.3 litreden fazla süt vermektedir. Halbuki daha üstün hayvanlar bunun iki katı veya daha fazla süt verirler. Amerika Birleşik Devletlerinde 305 günlük bir laktasyon periyodunda Toggenburg keçiler günde ortalama olarak 2.6 litre süt vermektedir.
Keçi sütü sindirim sırasında ince ve yumuşak pıhtı oluşturduğundan daha kolay bir biçimde sindirilmektedir.
Süt keçisinin süt üretimi, süt ineğininkine küçük bir ölçüde paraleldir. Böylece süt ineğinin genel besin maddeleri gereksinmeleri, süt keçilerine uygulanabilmektedir.

6.1.3. Oğlakların Beslenmesi yayçep

6.2. Keçi Yetiştiriciliğinde Bakım ve Yönetim
6.2.1. Çiftleştirme
Keçiler de koyunlar gibi mevsime bağlı polöstrik, hayvanlar olup sonbaharda günün ışıklı sürülerinin, ışık yoğunluğunun ve hava sıcaklığının düşmesi ile çiftleşme arzusu yani, kızgınlık gösterirler. Kızgınlıkların görüldüğü ve çiftleştirme mevsimi olarak adlandırılan bu dönem batı bölgelerinde Temmuz-Ağustos aylarında görülürken doğuya gidildikçe Eylül-Ekim aylarına sarkmaktadır.
Keçilerin üretimi ile ilgili bazı özellikleri aşağıdaki çizelgede görülmektedir.
Çizelge: Keçilerde üreme ile ilgili bazı özellikler
Keçi sürülerinde teke katımı zamanı, keçilerin kızgınlık göstermesi, iklim, yem, mera ve pazarlama koşulları dikkate alınarak belirlenmektedir. Teke katım zamanının belirlenmesinde en önemli faktör doğum ile meralanma dönemi arasında oğlakların yeterince büyümelerine ve meradan yararlanabilecek hale gelmelerine yetebilecek bir süre bulunmasıdır. Yani teke karımı meraların otlamaya elverişli hale geldiği dönemden 3-3.5 ay önce doğumların gerçekleşeceği şekilde ayarlanmalıdır.
Türkiye’de tekeler genellikle serbest olarak sürüye katılmakta, 1.5-2 ay süre ile sürü içerisinde kalmakta veya tüm yıl boyunca sürü içerisinde kalmakta veya tüm yıl boyunca sürü içerisinde tutulmaktadırlar. Kızgınlık gösteren keçiler, teke tarafından tesadüfi olarak tohumlanmaktadırlar. Serbest aşım adı verilen bu sistemde teke başına 30-35 dişi hesaplanır. Doğacak oğlakların babalarının belirlenememesi ve çok sayıda teke gerektirmesi serbest aşımın en önemli sakıncalarıdır. Fazla sayıda üstün nitelikli teke bulunmaması nedeniyle bu sistemde genotipik ilerleme sınırlı olmaktadır. Ayrıca üstün nitelikli döller veren tekelerin tanınması ve sürüde öncelikle bunların kullanılması olanaksızdır. Söz konusu sakıncaları ortadan kaldırmak için elden aşım uygulanabilir. Bu yöntemde, kızgın oldukları belirlenen keçiler belirli tekelerle çiftleştirilirler. Böylece doğan oğlakların babaları belirlenebilir ve tekeler herhangi bir dişi ile yalnız bir kez çiftleşeceğinden daha fazla keçiyi döllemeleri mümkün olur. Böylece üstün niteliklere sahip az sayıda teke kullanılmak suretiyle daha fazla genotipik ilerleme sağlanır. Elden aşımda teke başına 80-90 keçi hesap edilir. Yapay tohumlama uygulaması halinde ise tekenin bir ejekülasyonu ile 5-6 keçi tohumlanabilmektedir. Böylece tek bir teke ile 250-300 baş keçinin tohumlanması mümkün olabilir.
Keçilere, çiftleştirme mevsiminden önce başlayıp, bu mevsim boyunca sürdürülecek ek yemlemenin flushing etkisi yapacağı ve döl verimini artıracağı unutulmamalıdır.

6.2.2. Gebelik ve Doğum
Çiftleşen keçiler gebe kalmadıkları takdirde ortalama olarak 20 günde bir kızgınlık gösterirler. Gebe kalanlar ise kızgınlık göstermeyip 5 aylık gebelik süresi sonunda doğururlar. Keçi sürülerinde % 5 dolayında kısırlık normal sayılmaktadır. Kısırlık oranının yükselmesi için keçilerin çiftleştirme döneminde uygun kondüsyonda olmalarını sağlayacak bir besleme uygulanmalı, sürüde yeterli sayıda teke bulundurulmalı, gebeliğin erken döneminde keçilerde şok etkisi yaratacak davranışlardan kaçınılmalı ve gebeliğin son iki ayında keçilerin beslenmesine özen gösterilmelidir. Bu dönemde keçilere şişmeye neden olacak yemler verilmemeli, hızlı hareket ettirilmemeli, soğuk ve nemden korunmaları sağlanmalıdır.
Gebeliğin son dönemi kış mevsiminin sonlarına rastlamaktadır. Bu dönemde işletmenin yem stokları ya çok azalmış ya da tükenmiş olacağından besleme koşulları son derecede kötüdür. Bunun sonucu olarak keçiler zayıf düşer, yavrular iyi gelişemez, zayıf ve dayanıksız doğar, bunlara ek olarak yetersiz besleme sonucu ananın süt verimi de düşük olacağından oğlak ölümleri artar. Bu durumu önlemek için yetiştiricinin kışlık yem stoğunu çok iyi ayarlaması gerekir. Bu dönemde uygulanacak iyi bir besleme düzeni oğlak ölümlerini azaltacağı gibi, süt veriminde artış sağlamak suretiyle yapılan masrafları da karşılayabilmektedir.
Doğum döneminde havalar uygun olup keçiler otlatılmaya götürülüyorlarsa yakın meralar tercih edilmeli, doğumun çok yaklaştığı anlaşılan keçiler ağılda bırakılmalı ve doğum merada gerçekleşirse en kısa zamanda oğlağı ile birlikte ağıla getirilmelidir.
Doğan oğlaklar kurulanmalı, varsa anası ile birlikte ayrı bir bölmeye alınmalıdır. Doğumdan sonra atılan yavru zarlarını keçinin yememesi için hemen ortamdan uzaklaştırılması ve en iyisi gömülmesi gerekir.
Doğum genellikle yardımsız gerçekleşir. Ancak oğlağın anormal gelişi halinde yardım gerekebilir. Bu durumda eller antisptiklendikten sonra müdahale edilmeli, mümkünse veterinere baş vurulmalıdır.

6.2.3. Oğlak Büyütme
Doğan oğlaklar kurulanıp ağız ve burunları iyice temizlendikten sonra göbek bağları tendürdiyotlanarak mikrobik bulaşmalar önlenmelidir. Oğlakların doğumdan sonra en kısa süre içerisinde analarını emerek yeterli miktarda kolstrumu almaları sağlanmalıdır. Kolstum hafif bir ishale neden olarak oğlağın sindirim sisteminin temizlenmesini, içerdiği zengin besin maddeleri sayesinde çok iyi beslenmesini ve globülinleri aracılığı ile de ananın bağışıklığını oğlağa geçmesini sağlamaktadır. Oğlak tarafından kolostrumun alınması için en uygun zaman doğumdan sonraki ilk 13 saattir.
Emzirme döneminde doğal ve yapay emzirme olmak üzere iki yöntem uygulanabilir. Süt keçisi yetiştiriciliğinde yapay emzirme uygulaması önerilir. Bu yöntemde keçiler sağılmakta, oğlaklara ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda süt biberon veya benzer düzenekler aracılığı ile önceden belirlenmiş bir reçete uyarınca içirilmektedir. Böylece oğlakların ihtiyaçlarından fazla süt tüketmeleri önlenmiş olmaktadır. Doğal emzirmede ise oğlakların analarını emmelerine izin verilmektedir.
Büyüme döneminde oğlak tarafından tüketilen süt miktarı ile süt emme döneminin uzunluğu büyük önem taşımaktadır. Bu dönemde içilecek süt miktarı ve emzirme döneminin uzunluğu ırka, süt veya süt ürünlerinin pazarlama koşullarına ve büyütmenin yönelik olduğu amaca bağlı olarak değişmektedir. Emzirme süresi genellikle 2-2.5 ay sürmekte ve 4-5 haftadan kısa olmamalıdır. Çünkü bir aylık yaştan daha küçük olan olanakların sindirim sistemi süt dışındaki besin maddelerinden tam olarak yararlanmaya elverişli değildir. Emzirme döneminin başlangıcında süt miktarı az, öğün sayısı fazla iken ilerleyen yaş ile birlikte süt miktarı az, öğün sayısı fazla iken ilerleyen yaş ile birlikte süt miktarı artar/arttırılır iken öğün sayısı azalır/azaltılır. Başlangıçta 400-500 g dolayında olan süt tüketimi daha sonra 2.5 kg’ye kadar artmaktadır. Bütün yüksek fiyatla pazarlanabildiği yerlerde 40-45 gün süren süt emme döneminde oğlak başına içirilecek toplam süt miktarının herhangi bir gelişme geriliğine neden olmaksızın 40 kg’ye kadar düşürülmesi mümkündür. Fakat bu takdirde oğlakların 2. haftadan itibaren kaliteli kuru et ve yoğun yeme alıştırmaları gerekir. Süt emme döneminde oğlaklara sürekli olarak temiz içme suyu sağlaması gerektiği de unutulmamalıdır.
Sütten kesim çağına kadar süt ve diğer besin maddeleri ile sağlıklı olarak büyütülen oğlakların damızlık çağına kadar beslenmelerinde özel bir uygulamaya gerek yoktur. Koşulların uygun olması halinde yaşama payı ihtiyaçlarının meradan sağlanması mümkündür. Fakat emzirme döneminin kısa tutulması halinde oğlakların meradan yararlanabilecek çağa kadar elden yemlenmelerine devam edilir. Bu durumda oğlaklara meraya çıkarılıncaya kadar günlük 400-500 g dolayında nitelikli kesif yem verilmelidir.

6.2.4. Keçilerde Numaralama
Bugün tüm hayvancılık kollarında numaralama ön koşuldur. Bir sürüde hayvanları teker teker tanıyabilmek, söz konusu hayvanların soy (pedigri), gelişme, verim ve sağlık kayıtlarını tutabilmek ve bu kayıtlara göre ayıklama ve seleksiyon yapabilmek yalnızca numaralama ile olasıdır.
Numaralama esas itibari ile iki şekilde olur:
— Grup işaretlenmesi (grupları birbirinden ayırtedebilmek amacıyla yapılır)
— Bireysel numaralama (bir grup içinde bireyleri birbirinden ayıretmek için yapılır).
Bireysel numaralama üç yöntemle yapılır.

a) Tetovir (döğme) yöntemi
Bu yöntem tüm numaralama yöntemleri arasında en pratik ve güvenli olanıdır. Bir kez yapıldığında hayvanın yaşamı boyunca kulağında kalır. Bu yöntemi uygulamak için özel tetovir numaralama pensi, numaraları ve boyası gereklidir. Bu yöntem her ne kadar açık renk kulaklı hayvanlara uygulanırsa da, son zamanlarda koyu renk kulaklı hayvanlar için beyaz, yeşil ve kırmızı gibi değişik renkte boyalar piyasaya sürülmüştür. Tetovir pensine hayvana vurulmak istenen numara yerleştirilir ve kulak içine bir defada vurulur. Çivi numaraların deldiği yere ise tetovir boya sürülerek iyice oğuşturulur. Boya deliklere girerek burada kalır ve bir hafta sonra okunabilir. Bu yöntemi uygularken numaranın kulağın tam ortasına olabildiğince kılsız olan yerine vurulması daha sonraki okuma güçlüklerini en aza indirecektir. Tetovir boyası bulunmadığı hallerde iyice dövülmüş kurum ile karıştırılarak bir macun oluşturulur ve bu kullanılabilir. Yine boya bulunmadığı hallerde çıra isi + sade yağ + keçi sütü macun haline getirilerek kullanılabilir. Söz konusu karışımın yerini bazı hallerde soba kurumu ve teksir mürekkebi de rahatlıkla alabilir.

b) Kertik Atma
Bu yöntemde kulağın (sağ ve sol) ön ve arka kenarı, ortası ve ucuna özel penslerle kertik açılır ve her kertik bir sayıya tekabül eder. Kullanılan anahtara bağlı olarak kulağın değişik kenarlarındaki çentikler birler, onlar, yüzler ve binler gibi sayıları gösterir ve bunlar toplandığında hayvanın numarası çıkar. Bu yöntem artık pek kullanılmamaktadır. Bunun nedenleri arasında numara vurmanın zorluğu, kulağı atılan çok sayıda kertiğin hayvanda yarattığı stres ve okuma güçlüğü yer almaktadır.
Bu yöntem birer veya ikişer kertiği geçmemek kaydıyla grup işaretlemesinde çok yararlı olmaktadır.

c) Kulağa Küpe Takma
Özel penslerle plastik ve metal küpe numaralar kulağa takılır. Bu yöntemde numaranın kulağın iyice kenarına ve damar üstüne gelecek şekilde takılmaması ve numara taşıyan yüzeyin kulağın iç kısmına gelmesine dikkat edilmelidir. Kulağa çok sıkı takılan küpeler kulak büyüme payı bırakmadığı için kısa sürede düşebilmektedir. Numaraların küpelerini çeşitli nedenlerle düşmesi bu yöntemin en olumsuz yönüdür. Çok hassas araştırmalarda bu yöntemin yalnız başına kullanılması büyük hatalara neden olabilir.

6.2.5. Keçilerde Yaş Tayini
Yaş tayini özellikle hayvan alım - satımında, besicilikle ve hayvan ıslahında çok büyük öneme sahiptir. Çünkü hayvanın yaşı ile verimleri (süt, et ve elyaf) arasında bir ilişki mevcuttur.
Genel olarak kayıtlardan, boynuzdan, dişten ve dış görünüşten olmak üzere 4 yaş belirleme yöntemi vardır. Bunlardan en doğru olanı bilgili ve düzenli entansif işletmelerde uygulanan kayıtlardan yaş tayinidir. Daha sonra en güvenli yaş tayini dişten yapılır. Bu yöntemde yalnızca kesici dişlere bakılarak yaş belirlenir. Bilindiği gibi keçilerde 12 tanesi üst çenede ve 20 tanesi de alt çenede olmak üzere toplam 32 diş vardır.
Esas itibari ile yalnızca ön kesici dişlerin süt diş iken daimi dişe değişmesi ve daha sonra bunların yıpranması, aşınması, aralarının açılması ve dökülmesine bakarak yaş tayini yapılır. Ön kesici dişler toplam 4 çifttir ve bunlar şöyle adlandırılır.
Önler: En ortadaki bir çift ön kesici
Birinci ortalar: Önlerin sağında ve solunda yer
ikinci ortalar: Birinci ortalarla sonlar arasındaki
Sonlar: En sonda yer alan ön kesici dişler
Yeni doğan oğlağın ağzında 3 çift süt ön kesici (önler, birinci ve ikinci ortalar) vardır. Yaklaşık 3 - 4 haftalık olduğunda sonlar da çıkar ve süt ön kesicilerini tamamlar. Keçilerin erken ve geç gelişme özelliklerine bağlı olarak ön üst dişlerin (önler) 15- 18 ay arasında düşer ve yerine daimi dişler çıkar. ikinci yaşına doğru birinci ortalar düşer yerine 2. çift daimi dişler çıkar 24 aylık olunca ikinci süt ortalar düşer ve yerini daimi dişler alır. Hayvanlar 36 aylık olduklarında son süt dişleri de dökerek daimi kesici dişlerini tamamlar. Diğer bir deyişle hayvanın 3 yaşına kadar yaşı oldukça doğru olarak tahmin edilebilir. Bundan sonraki yaşlarda ise büyük hatalar yapılabilir, çünkü diş etlerinin çekilmesi, dişlerin aşın ması, aralanmasına göre yaş tahmini yapılmaktadır.
Boynuzdan yaş tayini özellikle boynuzlu ırklarda kullanılmaktadır. Boynuz üzerinde oluşan belirgin halkaların bu yöntemi savunan yetiştiricilerce bir yaşa tekabül ettiği söylenmektedir. Ancak keçilerde boynuza göre yaş tayini oldukça hatalı olduğu yapılan incelemelere göre saptanmıştır (ŞENGONCA, 1974).
Dış görünüşe göre yaş tayini ancak çağların (oğlak, çebiç, teke ve keçi gibi) belirlenmesi ile olmaktadır. Bu yaş tayininden daha çok dış görünüşe bakarak çağların belirlenmesidir.

6.2.6. Kastrasyon
Damızlık dışı veya damızlık fazlası erkeklerin (teke ve oğlakların) eşeysel işlevlerinin durdurulmasına kastrasyon, eneme, burma denir. Bunun başlıca amacı ve yararı karkas kalitesini arttırmak, ete sinen teke kokusunu yok etmek, hayvanda sakinleşme yaratarak alet ekipmana ve bakıcıya zararı önlemektir
Eneme kanlı ve kansız olmak üzere iki yöntemle yapılır. Kanlı yöntemde testis torbası (scrotum) aşağı kısma doğru kesilir ve testisler dışarı çıkarılarak yerine tentürdiyot sürülür. Bu yöntem hayvanda büyük stres yaratabileceği gibi enfeksiyonada neden olabilir. Koyun ve keçi-
cilikte kullanılması pratik ve geçerli değildir.
Kansız yöntem ise Burdizzo pensi, etastratör, emaskiatör gibi kastrasyon gereçlerini kullanarak sperma kanalı, kan damarları ve sinirleri içeren spermatik bağın ezilmesidir.
Burdizzo pensi ile eneme yaparken her iki testisinde scrotum torbasında olmasına dikkat etmek gerekir. Bu aletle kastrasyon en pratik yöntem olup her yaş hayvana uygulanabilir. Elastratör ile eneme ise scrotumun vücuda yakın olan kısmına lastik halka takarak yapılır. Bu yöntem son derece pratik olmasına karşın gerek lastik halka temininin güçlüğü, gerekse her yaş hayvana uygulanamaması bakımından büyük dezavantaja sahiptir.
Şekil Var

6.2.7. Doğum Öncesi ve Sonrası Yapılacak İşler
Aşım işlemleri bittikten sonraki 2 ay hayvanların en az besin maddesine gereksinme duydukları zamandır. Sütten kesilmiş ve gebeliğin başındaki keçilerin beslenmesi yaşam payının biraz üzerinde yemle karşılanabilir. Ancak gebeliğin son 4 - 6 haftasında embryonik gelişme çok hızlanır ve bu devrede anaya iyi bakım besleme uygulanmadığı takdirde yavru atma, ölü doğum olabileceği gibi ananın da hayatı söz konusu olabilir. Ayrıca bu devrede iyi bakım besleme uygulanması oğlakların gelişmesini de olumlu yönde etkiler.
Bilindiği gibi keçilerin gebelik süresi 145 - 155 gün arasında değişmekle birlikte ortalama 5 ay veya 150 gündür. Doğumu yaklaşan keçiler için özel bir doğum bölmesi hazırlamak gereklidir. Bu bölme havadar, rüzgardan uzak ve ağılın en sıcak yeri olmalıdır. Ayrıca bol altlık atılarak her gün değiştirilmelidir. Doğumu yaklaşmış hayvanın memeleri şişmiş, meme pembe bir görünüm almıştır. Vulva kızarıktır ve yapışkan bir akıntı vardır. Genellikle doğumda fazla yardıma gerek duymazlar. Ancak çoğuz doğumlarda ana ikinci ve üçüncüyü doğurmak için sancı çekerken doğan oğlağı unutabilir ve kurutulmayan yavru ölebilir. Bu gibi doğumlarda oğlağın kurutulması ve emzirilmesine yardım gereklidir. Öncelikle doğan oğlağın yüzündeki mukus sıvı temizlenir ve oğlağın nefes alması sağlanır daha sonra kurutularak, meme ucundaki ilk damlalar yere sağılır ve sonra kuzu emdirilir. Bilindiği üzere ananın ilk üç günkü sütüne “ağız sütü” veya
colostrum denir. Ağızın besin değeri çok yüksek olup mutlaka oğlaklara içirilmelidir. Ağız sütünün bir diğer görevi de içerdiği maddeler nedeniyle bir süre yavruda hastalıklara karşı direnç yaratır.

6.2.8. Verim Kontrolü ve Kayıt Tutma
Süt keçilerinde önem sırasına göre kontrolü yapılan verimler şunlardır.
- Süt verimi
- Döl verimi
- Gelişme (besi gücü)
- Kıl verimi
Söz konusu verimlere ilişkin kontroller ve kayıt tutma, amaçlı olarak yapılmalıdır. Doğal olarak amaç sürüde ele alınan verimleri artırmanın yanında damızlık seçimi ve ayıklamayı isabetli yapabilmektir.


Benzer Konular

16 Aralık 2015 / Pollyanna Genel Galeri
10 Aralık 2007 / BARIŞ X-Sözlük
14 Kasım 2010 / _Yağmur_ Ziraat
30 Ağustos 2018 / buz perisi Zooloji
2 Ocak 2010 / _KleopatrA_ X-Sözlük