Arama

Kadın Hakları ve Kadının İnsan Hakları

Güncelleme: 7 Temmuz 2012 Gösterim: 21.691 Cevap: 4
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
30 Nisan 2007       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Kadın Hakları-Kadının İnsan Hakları

Sponsorlu Bağlantılar
Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu. 1993 Konferansı’nın kadın haklarının insan hakları olduğunu dünya gündemine taşımak için iyi bir fırsat olduğu düşüncesiyle harekete geçen dünya kadınları, dünyanın dört bir köşesinden kadın kuruluşlarının ve bağımsız kadınların katıldığı büyük bir Kadının İnsan Hakları kampanyasında buluştu. Bu başarılı kampanya sonunda devletler düzeyindeki Dünya İnsan Hakları Konferansı “kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası” olduğunu kabul etti. O güne kadar, “özel alan” içinde yer aldıkları için devletlerin yetki alanına girmediği varsayılmış insan hakları ihlalleri, devletler arası resmi konferansların gündemlerine uluslararası kadın hareketi tarafından sokulmuş oldu.

Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu.
Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu.
  • Aralık 1993’te özel olarak kadına karşı şiddeti ele alan ilk insan hakları belgesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Bildirge” BM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
  • 1994’te BM İnsan Hakları Komisyonu’na kadına yönelik şiddet konusunda özel bir raportör atanması ve kadın haklarının BM İnsan Hakları mekanizmaları içine dahil edilmesi kararlaştırıldı.
  • Süreç, 1994’te Kahire’de yapılan ICPD, 1995’te Pekin’de yapılan Dünya Kadın Konferansı ve 2000’de New York’ta yapılan Pekin+5 BM Özel Oturumuyla devam etti.
Uluslararası kadın hareketi, geleneksel insan hakları yaklaşımındaki özel alan-kamusal alan ayrımını sorgulayarak, on yıllık bir süreç içinde insan haklarının kapsamında temelli bir dönüşüme yol açtı. Aile içi şiddet, toplu tecavüzler, kadının beden bütünlüğüne yönelik hak ihlalleri, cinsel hakların, doğurganlık haklarının ihlali böylelikle BM kararlarında ve uluslararası sözleşmelerde insan hakları olarak yer almaya başladı. Ancak, bu noktada, tutucu ve gerici güçlerin kadının beden bütünlüğüne, cinsel ve doğurganlık haklarına yönelik ihlalleri insan hakları çarçevesi dışında bırakmak için çok aktif bir şekilde çalışmaya devam ettiklerini de belirtmek gerek.

*
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Son düzenleyen kompetankedi; 2 Nisan 2008 11:47
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
24 Nisan 2009       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Kadın hakları, kadınların erkeklere eşit şekilde sahip olduğu sosyoekonomik, siyasi ve yasal hakların tamamına verilen isim.

Sponsorlu Bağlantılar
Kadın hakları kavramı özellikle 19 yy'da büyük önem kazandı. Dünya genelinde çok çeşitli kurum ve kuruluşlar kadınların karşılaştığı sorunların ve ayrımcılıkların giderilmesi için çalışmalar yapıyor. Kadınların başlıca problemleri ise şunlar:

* İş ve çalışma hayatında kadınlara yönelik negatif ayrımcılık.
* Dünya çapında kadınların eğitim - öğretim hakkından yoksun veya ikinci planda bırakılması.
* Bir çok devletin hukuki düzenlemelerinde kadın erkek ayrımı yapılması ve bilhassa miras hukuku ve medeni hukuk düzenlemelerinde kadınlara negatif ayrımcılık uygulanması.
* Dünyada birçok bölgede, kadınların eş seçme, evlilik, boşanma ve diğer temel medeni haklarının tanınmaması.
* Kadınlara yönelik fiziki şiddet ve psikolojik baskının en çağdaş ülkelerde bile tam anlamıyla kırılamamış olması.

Dünyada kadın

* Dünya'nın yüzde 49.7'si kadın. Yani kadın nüfusu 3 milyardan fazla.
* Her yıl, yarım milyondan fazla kadın, gebelik ya da doğum sırasında yaşamını yitiriyor.
* Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor.
* Dünyada her 3 kadından 1'i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.
* Her 5 kadından 1'i hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı oluyor.
* ABD'de her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğrarken, Irak'ta nisan 2003'ten bu yana savaş sırasında ve sonrasında, en az 400 kadının tecavüze uğradığı İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporlarında yer alıyor.
* Dünyada, ağırlıklı olarak Afrika kıtasında 135 milyondan fazla kadın sünnet ediliyor.
* Dünya genelinde mültecilerin yüzde 80'i kadın.[kaynak belirtilmeli]
* Gelişmekte olan ülkelerde okur-yazar olmayan her 3 kişiden 2'si kadın.[kaynak belirtilmeli]
* Dünyada kadınların en çok şiddet gördükleri ülke İsveç.[kaynak belirtilmeli]
* 280 milyonluk Arap dünyasında her 2 kadından 1'i okuma yazma bilmiyor.
* Suudi Arabistan'da kadının oy hakkı yok, araba kullanması yasak.
* Dünyada 54 ülkede kadınlara yönelik ayrımcı yasalar bulunurken, 'namus savunması' Peru, Bangladeş, Arjantin, Ekvator, Mısır, Guatemala, İran, İsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Venezuella'nın ceza yasalarında yer alıyor.
* İran'da çok istisnai durumlar haricinde kadının boşanma hakkı yok.[kaynak belirtilmeli]
* İslam Şeriatıyla idare edilen ülkelerde bazı durumlarda[kaynak belirtilmeli] zina yapan kadın ve erkeklere recm cezası uygulanmaktadır.
* Tüm dünyada sağlık çalışanlarının yüzde 75'i kadın.[kaynak belirtilmeli]
* Siyasette ve iş dünyasında da kadınların oranı gelişmiş ülkelerde bile epey düşük.

İş hayatı

Kadınlar gerek iş bulma, gerek işten çıkarılma konusunda haksızlığa uğruyorlar. Birçok işyerinde kadın çalışanlara, aynı işi yapan erkeklerden daha az maaş ödeniyor.

Örneğin 2009 yılında yaşanan küresel ekonomik durgunluk en çok kadın çalışanları etkiledi. Ekonomik durgunluk karşısında işyerlerindeki çalışan sayısının azaltılmasına gidilirken, öncelikli olarak kadın çalışanlar işten çıkarıldı.

Kadının konumunun daha düşük olduğu bazı toplumlarda kıdem tazminatı ödenmesini engellemek adına kadınlara işten çıkartma anlaşmaları imzalatılıyor.

Asya ve Güney Amerika'da 10 ülkede yapılan araştırmaya göre, kadınlar genelikle iş güvencesi olmayan alanlarda iş bulabiliyor ve kırsal alanlardan büyük şehirlere gelmiş göçmen çalışanlar, gündelik işlerden aldıkları ücretlerle geçinmeye çalışıyor.

Kadına karşı şiddet
Dayak sonucu yoğun bakıma alınmış bir kadın

Dünya kadınlarının 3'te 1'i hayatlarında en az bir kez evde şiddete maruz kalıyor. Bu şiddetin kaynağı genellikle eş veya sevgili oluyor.

Türkiye'de kadına karşı şiddet oranı gelişmiş devletlere oranla oldukça yüksek. Özellikle varoşlarda şiddete maruz kalan kadınların oranı %97'lere kadar çıkıyor.

Namus cinayeti

Ana madde: Namus cinayeti

Gelişmekte olan bazı ülkelerde namus cinayetleri halen işleniyor ve normal kabul ediliyor. Namus cinayetleri özellikle güney Asya ve Ortadoğu ülkelerinin kabile hayatı süren toplumlarında yaygın. Namus cinayeti genellikle İslam ile özdeşleştirilse de özellikle Arap ülkelerindeki bazı Dürzi ve Hristiyan toplumlarında da namus cinayetlerine rastlanıyor. Namus cinayetleri en başta zina nedeniyle işlenirken, evlenmek istemeyen ya da boşanmak isteyen, hatta tecavüze uğrayan kadınlar da eşleri veya akrabaları tarafından öldürülebiliyorlar. Bu toplumlarda kadına hak görülen zulüm ve cezalar aynı "kabahati" işleyen erkeklere uygulanmıyor.Genelde namus cinayetleri gurur nedeniyle oluyor.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Ana madde: Dünya Kadınlar Günü

* 1857 yılında, ABD'de dokuma işçisi kadınların daha insanca bir yaşam isteğiyle, eşitsizliğe ve ayrımcılığa, uzun ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı mücadeleye başladıkları 8 Mart, ilerleyen süreçte, tüm dünya kadınlarının kutladığı bir gün haline geldi.
* 1857’den beri dünyanın birçok ülkesinde kutlanan bu gün 1977 yılındaki Birleşmiş Milletler genel toplantısında Kadın Hakları ve Uluslararası Barış günü olarak kararlaştırılmış ve kadınların haklarının verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.
* Böylece 8 mart Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde 'Uluslararası Kadın Günü' olarak kutlanmaya başladı.
* 8 mart, 19'uncu yüzyılın sonlarından bu yana kadınların talep ve özlemlerini dile getirmedeki kararlılıklarını sergiledikleri ve bu güne dek hiç de küçümsenmeyecek haklar elde ettikleri bir gün oldu.
* Kadınların daha eşit ve daha yaşanılır dünya için başlattığı mücadele, toplumların her kesiminde yankısını bulbuldu ve destek gördü.

Günümüzde uluslararası insan hakları belgelerinde her insanın eşit ve özgür doğduğu, herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine hiçbir ayrım gözetilmeksizin fırsat eşitliği çerçevesinde sahip olduğu ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın kabul edilemezliği ilkeleri benimsendi.

Seçme ve seçilme hakkı


19. yüzyılın sonlarında kadınların oy verme hakkına kavuşabilmesi konusu kadın hakları hareketi için önemli bir aşama temsil etmiştir.

* Yeni Zellanda'da kadınlara seçme hakkı 1893 yılında, seçilme hakkı 1918'de verilmiştir. Bu yasa tüm ırktan kadınları kapsar.
* 1902'de Avusturalya'da kadınlar seçme hakkı kazanmıştır.
* 1906 yılında Finlandiya kadın vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuştur. O yıllarda Rusya büyük çarlığına bağlı bir düklük olan Finlandiya, dünyada ilk kadın milletvekillerinin meclise girdigi ülke ünvanını da taşir. 1907 yılında 19 kadın milletvekili meclise girmeyi başarmıştır.
* Norveç 1913'te, Danimarka ve o zaman Danimarka'ya bağlı olan Izlanda da 1915'de kadınlara oy hakkı vermiştir.
* Kanada'da Quebec bölgesi hariç, kadınlar 1917'de seçme ve 1920'de seçilme hakkı elde ederken, Quebec'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1940 yılında verilmiştir.
* 1917'de Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden bir kısmında da kadınlar seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir. Bu hak 1918 yılı genel seçimlerinde ilk defa kullanılmıştır.
* 12 Kasım 1918'de Avusturya kadınlarına oy hakkı vermiş, onu takip eden günlerde 30 Kasım 1918'de Almanya'da kadınların seçme ve seçilme hakkı yasayla garantilenmiş ve 19 Ocak 1919 seçimlerinde kadınlar ilk defa oy kullanmıştir.
* Amerika Birleşik Devletleri'nde 1920 yılında yürürlüğe giren anayasa değişikliği ile ülke genelinde kadınlara oy verme hakkı tanınmış, Kasım 1920'de kadınlar ilk parlemento seçimlerine katılmışlardır.
* 1918 yılında 30 yaşının üstünde olup, bazı özel durumlarda oy kullanabilme hakkını elde etmiş olan, Birleşik Krallık kadınları için tam oy hakkı 1928 yılında sağlanmıştır .
* Güney Afrika Cumhuriyeti ırklarlarına göre kadınlara 1930'da beyaz ırka, 1984'de Hint ırkına , 1994'de de siyah ırka, oy hakkı tanımıştır.
* Türkiye'de kadınlar 20 Mart 1930'da belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandılar. 1933'te Köy Kanunu'nda muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı düzenlendi. Milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına ise 5 Aralık1934'te yapılan anayasa değişikliğiyle kavuştular. 8 Şubat 1935'de ilk defa meclis seçimlerine katılan türk kadınları mecliste 17 sandalye elde ettiler.
* Fransa'da 4 Ekim 1944'de yapılan yasa değişikliğiyle kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 29 Nisan 1945'te ilk defa belediye seçimlerine katılan kadınlar 21 Ekim 1945'te de ilk defa parlemento seçimlerinde oy kullandılar.
* 1925'de belediye seçimlerinde oy kullanmaya başlayan İtalyan kadınları 1946'da ilk genel seçimlere katıldılar.
* Brezilya'da 1934'de, Filipinler'de 1937'de, Arjantin ve Meksika'da 1946'da, Japonya'da 1945'te, Çin'de 1947'de, Liberya'da 1947'de, Uganda'da 1958'de ve Nijerya'da 1960'da kadınlar oy verme hakkına sahip oldular.
* İsviçre'de kadınların seçme ve seçilme hakkıni elde etmesi 7 Şubat 1971'de gerçekleşirken İsviçre'ye bağlı Appenzell kantonunda ise 1990'ı bulmuştur.

Wikipedi


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
14 Ağustos 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kadın Hakları
MsXLabs.org & Temel Britannica

Kadınlar 18. yüzyıldan bu yana gerek siyasal ve hukuksal alanda, gerek toplumsal işbölümü, eğitim ve üretim alanın­da cinsiyet farkına dayalı eşitsizliklerin kaldı­rılması için mücadele ediyor. Kadın erkek ayrımı gözetilmeksizin eşitlik sağlanması yo­lundaki bu mücadelenin başlangıcı Fransız Devrimi'nin gerçekleştiği yıllara dayanır. Fransa'da erkeklerle omuz omuza devrimci kavgaya katılan kadın­lar, "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" belgisinin, durumlarında önemli bir değişiklik yaratma­dığını görmekte gecikmediler. 1791'de Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi'nin yazarı Olympe de Gouges, bir yazısından dolayı tutuklanarak giyotinle idam edildi. Kadınlar 1789'dan, örgütlenme özgürlüklerinin ellerin­den alındığı 1793'e kadar gazete çıkararak, dernek kurarak içine itildikleri edilgen ko­numdan kurtulmak, siyasal ve toplumsal yaşama katılmak, seçme ve seçilme hakkına sahip olmak için yoğun bir mücadele yürüt­tüler.
Bu düşünceler kısa zamanda Fransa'dan başka Avrupa'nın öteki ülkelerinde ve Ame­rika'da da filizlenmeye başladı. Mary Wollstonecraft İngiltere'de, 1792'de "A Vindication of the Rights of Women"i (Kadın Haklarının Bir Savunusu) yazdı. Kendi gözlem ve dene­yimlerinden hareketle, kızların da erkekler gibi eğitim görme olanağı bulunmayışına ve eve bağımlı yetiştirilişlerine tepki gösterdi. Kadınlara boyun eğmek öğretiliyor, cinsiyeti­ne bakılarak farklı ahlak ölçüleri uygulanıyor­du. İnsanların kadın olduğu için ezilen yarısı­nın fiziksel güçsüzlüğü, eğitim ve kültürden yoksun bırakılmakla daha da artıyordu. Kadınların da erkekler gibi istedikleri konuda eğitim görme, açık havada vücutlarını gelişti­rebilme ve siyasete katılma hakları olmalıydı. Wollstonecraft'a göre, ancak kadınlar özgürleştiği zaman tüm toplum özgürleşebilirdi. Olympe de Gouges ve Mary Wollstonecraft' ın dünyaya kadın bakış açısından bakarak öne sürdüğü düşünceler bugün bile geçerliliği­ni koruyan ilk feminist istemlerdi. Bu kadın­lar, ezilen cins olarak kadınların durumlarının değiştirilmesi mücadelesi olan feminizmin ön­cüleridir. Başlangıçta çok geniş bir toplumsal eleştiriden yola çıkan ve kadınların ezilmesine yol açan ekonomik, kültürel ve psikolojik etkenleri ortaya çıkarmaya çalışan kadın öz­gürlüğü hareketi içinde yer alan kadınlar, çeşitli eylemler ve direnişler sonucu bazı alanlarda bazı haklar elde etmeyi başardılar.

Eğitimde Eşitlik
18. yüzyılda okuma yazma olanağı bulan kadınlar, içinde bulundukları eşitsiz durumu sorgulamaya başladılar. Toplumsal etkinliklerden uzak tutulmalarından, dünyalarının evle sınırlandırılmasından kim sorumluydu?
Aydınlanma Çağı'nın ünlü düşünürlerinden Jean Jacques Rousseau'nun "doğayla uyumlu bir yaşam" önerisi, doğurgan olan kadının doğal olarak çocuğuna bakması, onu yetiştirmesi gerektiği sonucunu getiriyordu. Rousseau'ya göre kadının yeri eviydi. Rousseau gibi düşünmeyen ve kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğu bir toplum önerisi sunan İngiliz düşünürü William Thompson, kadının eve hapsedilmesine ve evlenmekten başka seçeneği olmayışına karşıydı. Sosyalist Charles Fourier ise kadının eğitiminin salt eve yönelik değil, siyasal ve toplumsal yaşama katılmak için hazırlayıcı olmasını öneriyordu.
19. yüzyılda Fransa'da kızların ortaöğrenim hakkı zorlu mücadeleler sonunda elde edildi. Üniversiteye ise ancak yüzyılın sonunda gire­bildiler. Buna erkek öğrenciler büyük tepki gösterdi. ABD'de, New York'ta 1865'te ilk kez kadınlar için bir tıp fakültesi açıldı. Ünlü İngiliz yazarı Virginia Woolf "Kendine Ait Bir Oda" (A Room of One's Own; 1928) adlı denemesinde bir kadının üniversite kitaplığı­na bile ancak bir tavsiye mektubuyla ya da saygın bir erkeğin yanında girebildiğinden yakınırken, kitaplıklara kilit vuranların özgürce düşünmesine engel olamayacağını be­lirtir.

Çalışma Yaşamında Eşitlik
19. yüzyılın başlarında İngiltere'de ilerici çev­relerde yeni bir toplum biçimi tartışılıyor, kadını köleleştiren ev işlerinin toplumsallaştırılması, üretimin eşit paylaşımı isteniyordu. Buna karşı yıkıcı bir rekabetin var olduğu kapitalist toplum düzeninde, kadınların öz­gürlüğünün bir hayal olduğu, siyasal ve mede­ni haklara sahip olsalar da, var olan koşullar­da onlardan yararlanamayacakları öne sürü­lüyordu.
1800'lerin ortalarında baş gösteren toplum­sal hareketlerde kadınlar hak isteminde hep en önde mücadele etti. İşçi kadınlar düşük ücretlere, işsizliğe, yapmak zorunda kaldıkla­rı ağır işlere, öteki kadınlar ise ekonomik ve siyasal haklardan yoksun bırakılmaya başkaldırdılar. İlk sosyalistlerden ve feministlerden Flora Tristan (1803 - 44) kadının özgürleşmesi­nin tüm emekçilerin özgürleşmesinden bağımsız olamayacağını savundu.
Kari Marx ve "modern çekirdek aile kadı­nın evcil köleliği üzerine kuruludur", diyen Friedrich Engels, elde bulunan antropolojik verilerle, tarihsel değişim içinde ailenin yapı­sını incelediler. Sanayi Devrimi'yle birlikte üretim ilişkilerindeki değişim, cinsler arasın­daki, ana baba ve çocuklar arasındaki ilişkile­re de yansımıştı. Kadınların ucuz emekçiler olarak fabrikalarda çalışmaya başlaması baş­langıçta erkek işçilerin direnişiyle karşılaştı. Kadınların üretimde yer almasının aileyi yıkı­ma götüreceği savı öne sürüldü. Sosyalist düşünürlerden Proudhon, kadının yerinin evi olduğunu, iyi bir eş ve ana olmaktan öte bir amacı olamayacağını savundu. Oysa 19. yüz­yılın önde gelen düşünürleri ve sosyalistleri, kadınların ezilmişliğini yaratan koşulları orta­dan kaldırmak istiyordu. Alman sosyalist önderlerinden Kari Liebknecht ve August Bebel 20 yaşın üzerindeki tüm Alman yurttaş­larına, kadın erkek farkı gözetilmeksizin ge­nel, eşit ve gizli oy hakkı tanınması ve hukuksal açıdan kadınlara karşı ayrımcı yasaların kaldırılmasını Sosyalist Parti programına aldırmayı başardı. Bebel, 1883'te yayımlanan "Kadın ve Sosyalizm" (Die Frau und der Sozialismus) adlı kitabında kadın sorununu ilkçağ­lardan alarak çeşitli yönleriyle inceledi ve çözüm önerileri getirdi.
1890'larda Almanya'da, işçi hareketi içinde bir kadın hareketi de gelişmeye başladı. Kadınların üretime katılmasının sosyalist ha­reketin gelişmesine yardımcı olacağı görüşü yaygınlaştı. Bu görüşün savunucularından Clara Zetkin'in yönetiminde adı "Gleicheit" (Eşitlik) olan bir kadın gazetesi yayımlanmaya başlandı. Rusya'da aynı dönemde Aleksandra Kollontay, sosyalizm ve kadın hakları mücadelesinin birlikte yürütüleceği görüşünü savunuyordu. Birçok ülkede erkeklerin kur­muş olduğu işçi sendikalarında kadınlar hak­larını savunmak için kollar oluşturdular. İlk kez 1860'ta ABD'de sendikalar, kadınların baskısıyla "eşit işe eşit ücret" isteminde bu­lundu. 1857'de New York'lu kadın işçilerin topluca greve gittikleri gün olan 8 Mart, 1910'da Clara Zetkin'in önerisiyle, "Uluslar­arası Kadınlar Günü" ilan edildi.
SSCB'de Ekim Devrimi'yle birlikte kadın­lara hukuk, siyaset ve eğitim alanında eşitlik sağlandı. Fabrikalarda eşit haklarla çalışmaya başladıkları gibi, çalışmayı olanaklı kılacak ortak mutfaklar, kreş ve çocuk bakımevleri­nin kuruluşuna geçildi. Böylece ev işi toplum-sallaşacak, ailenin dar duvarları yıkılacaktı. Evlenme ve boşanma işlemleri kolaylaştırıldı. Çocukların bakımından babanın da anne ka­dar sorumlu olması gibi paylaşımcı öneriler geliştirildi. SSCB hükümetinin kuruluşunun daha ilk haftasında Aleksandra Kollontay'ın başkanlığında yapılan Çalışan Kadınlar Kon­feransına 50 binin üstünde kadının katılmış olması, bu konudaki ilgi ve coşkunun göster­gesiydi. Ne var ki, 1934'te çıkarılan yasalarla, kadınların özgürleşmesini öngören 1917 yasa­ları yürürlükten kaldırıldı. Aileyi güçlendirici, evlenmeyi özendirici ve doğurganlığı körükleyici yeni yasalar getirildi.
Bugün sosyalist ülkelerde eşit haklar çerçe­vesinde çok olumlu adımlar atılmış olmasına, kapitalist ülkelerle karşılaştırıldığında devle­tin işlettiği çok sayıda kreş ve çocuk bakımevi bulunmasına karşın, ev işleri ve aile içinde çocuk bakımı, çalışsın çalışmasın hâlâ kadın­ların üzerindedir.

Kadınlara Oy Hakkı
20. yüzyılın başında feministler oy hakkı mücadelesini eylemlerinin temel ekseni duru­muna getirdiler. Oy hakkının elde edilmesiyle öteki sorunların büyük ölçüde çözüleceğini sandılar. Parlamento seçimlerinde kadınlara oy verme hakkını tanıyan ilk ülke 1893'te Yeni Zelanda oldu. Onu 1902'de Avustralya, 1906'da Finlandiya ve 1913'de Norveç izledi. Buna karşılık İngiltere'de 1918'e gelinceye kadar hiçbir kadın parlamento seçimlerinde oy kullanamadı. Yasaların kadınların oy ver­mesini sağlayacak biçimde değiştirilmesi için en çetin mücadeleyi süfrajeflcr olarak anılan bir grup aydın kadın yürüttü. Amaçlarına ulaşmak için her yolu denemeye kararlı olan süfrajetler, bu kavgacı yanlarıyla oy hakkının verilmesini savunan, ama yasaların çiğnenme­mesi gerektiğine inanan gruplardan ayrılıyor­lardı.
Kadınlara oy hakkı verilmesi için mücadele 19. yüzyılda başlamıştı. İngiliz düşünür ve siyaset adamı John Stuart Mili 1867'de kadın­lar için seçme ve seçilme hakkı istemiyle bir yasa taslağı hazırladı. Çok az destek gören bu isteme, Kraliçe Victoria (1837 - 1901) şiddetle karşı çıktı. Ne var ki, yüzyılın sonlarına doğru kadın erkek pek çok önde gelen kişi bu amacın gerçekleşmesi için çalışıyordu. Em-meline Pankhurst (1858-1928) ve kızları Christabel ile Sylvia 1903'te kadınlara oy hakkı verilmesini savunan Toplumsal ve Siya­sal Kadın Birliği'ni kurarak, kadın hakları mücadelesinde yeni ve canlı bir dönemi başlattılar. Sylvia Pankhurst daha sonra kadın işçileri de örgütlemeye çalıştığı gerekçesiyle bu birlikten çıkarıldı.
İngiltere'de dönemin başbakanı H. H. Asquith kadınlara oy hakkı verilmesine kar­şıydı. Halka görüşlerini açıklamaya çalışan kadınlar genellikle kaba ve sert tepkilerle karşılaşıyorlardı. Onlar da şiddete şiddetle karşılık vererek gösterilerinde camları kırdı­lar, posta kutularını yaktılar, açlık grevi yaptılar ve kendilerini parmaklıklara zincirle­diler. Böylece, kadınlara oy hakkı verilmesi sorununu sürekli olarak kamuoyunun günde­minde tutmayı başardılar. Oy hakkını kazan­mak için her şeyi göze almışlardı. Emmeline Pankhurst sekiz kez hapsedildi. Daha sonra "kedi-fare oyunu" diye nitelenen acımasız uygulama bir alışkanlık haline geldi: Açlık grevindeyken serbest bırakılan kadınlar yete­rince iyileştiklerinde hemen yeniden tutuklanıyordu. Kadınlara oy hakkı savunucuların­dan Emily Davison, bu uğurda 1913'teki Derby yarışlarında kendini atların ayakları altına attı.
1914'de I. Dünya Savaşı'nın ilan edilmesiy­le sosyalist kadınlar genel olarak savaşa karşı bir tutum aldılar. Eşit işe eşit ücret ve barışçı bir dünya isteminde ısrarlı oldular. Süfrajetler ise savaşın siyasal haklarını elde etmek için fırsat yaratacağını düşünüyorlardı. Bunun için eylemlerine ara verdiler. Hapisteki oy hakkı savunucuları serbest bırakıldı. 1917'den sonra feminist hareket ile sosyalist kadın hareketi birbirinden ayrıldı. Feminizm bu tarihten sonra etkinliğini yitirdi. Savaştan sonra 1918'de İngiltere'de, evli, mülk sahibi ve 30 yaşın üstündeki üniversite mezunu kadınlara oy hakkı tanındı. 1928'de kadınlar da erkek­lerle aynı haklara sahip oldu. 21 yaşındaki herkese oy hakkı verildi.
ABD'de kadın hakları için mücadele ço­ğunlukla, köleliğin kaldırılması için mücadele etmiş olan kadınlarca yürütüldü. Seneca Falls Toplantısı diye adlandırılan kadın haklarıyla ilgili ilk toplantı 1848'de New York eyaletinde Seneca Falls'da yapıldı. Bu toplantıda tüm erkeklerin ve kadınların eşit olduğunu ilan eden bir bildiri yayımlandı. Bildiride kadınla­rın sorunları dile getirildi ve eşit yasalar, eşit eğitim ve iş olanakları ile oy hakkı istendi. Bu bildiride Siyah kadınlarla ilgili bir tek cümle bile yoktu. Hareketin önde gelen adları Eliza­beth Cady Standon ve Susan B. Anthony'ydi. 1890'a gelindiğinde eyaletlerin bir bölümünde kadınlara oy hakkı verilmişti. Ulusal planda oy hakkı için mücadele, varlıklı ve eğitim görmüş kadınlar arasında çok sayıda yandaş kazandı. Sonunda, 1920'de bir anayasa deği­şikliğiyle ABD'deki tüm kadınlara oy hakkı tanındı.
Batıda, kadın hakları için verilen mücadele oy hakkının elde edilmesiyle 1920'lerde sona erdi. Böylece feminizmin ilk mücadele döne­mi kapanmış oluyordu. 1930'larda faşist re­jimlerin egemen olduğu ülkelerde kadınların kazanılmış hakları ellerinden alındı. Kadın­lar ev işlerine ve çocuk doğurmaya özendi­rildi.
Kadınların özgürlük mücadelelerinin başla­dığı ülke olan Fransa'da ancak II. Dünya Savaşı'nın sonunda, 1946'da oy hakkı elde edildi. Japonya'da 1943'te, İtalya'da ise 1946'da kadınlar oy hakkına kavuştu. II. Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlığını kaza­nan ülkelerin anayasalarının hemen tümün­de kadınlarla erkeklere eşit oy hakkı yer al­dı.
7 Temmuz 1954'te yürürlüğe giren Birleş­miş Milletler'in Kadınların Siyasal Hakları Sözleşmesi'ne göre kadınların bütün seçimler­de erkeklerle eşit koşullarda oy kullanma, seçilme ve kamu hizmetlerine girme hakları düzenlendi. İsviçreli kadınlar oy hakkını 1971'de elde edebildi. 1980'lere gelindiğinde kadınların yaşamın birçok alanında hâlâ baskı altında tutulduğu bazı Arap ülkeleri ile Liechtenstein dışında, kadınlara oy hakkı tanıma­yan pek az ülke kalmıştı.

Çağdaş Kadın Hareketi ve Feminizm
II. Dünya Savaşı sırasında Fransa'da, İngilte­re'de, ABD'de kadınlar erkeklerden boşalan iş alanlarında çalışmaya başladılar. Kadın işgücüne gereksinmenin artması kadınlara yardımcı olacak kreş, çocuk bakımevi gibi kolaylıkların sağlanmasına yol açtı. Erkekle­rin cepheden dönmesiyle kadınlar işlerini kaybetmek durumuyla karşı karşıya kaldılar. ABD'de kadınların evlerine dönmesi için kampanyalar yürütüldü; kreşler de kapatıldı.
1945'ten sonra gelişmiş kapitalist ülkelerde eskisine oranla çok sayıda kadın yükseköğre­nim görme olanağı buldu. Ne var ki, erkekler­le aynı eğitim düzeyinde olan bu kadınlar iş yaşamında daha yorucu işlerde çalıştırılıyor, erkeklere göre daha az ücret alıyor ve kolay kolay yükselemiyorlardı. Çoğu evli ve çocuk sahibiydi. Çocukların bakımı ve ev işleri de üzerlerinde olduğu için iki kat emek harcıyor­lardı.
1949'da Fransa'da "İkinci Cins, Kadın" (Le Deuxieme Sexe) adında bir kitap yayımlandı. Yazarı ünlü düşünür ve edebiyatçı Simone de Beauvoir'dı. Simon de Beauvoir bağımsız ve özgür olunabileceğini kanıtlamış bir kadındı. Feminist edebiyatın klasikleri arasına giren bu yapıtında de Beauvoir, erkeklerin egemen olduğu bir dünyada kadın olmanın tarihsel, psikolojik ve felsefi boyutlarını inceledi. Ona göre insan "kadın doğmaz" çeşitli toplumsal etkiler ve baskılar sonucu "kadın olur"du. Kadınların içinde bulunduğu durumu aydınla­tıcı kuramların yer aldığı bu kitap kısa zaman­da birçok dile çevrildi ve kadınlar için bir yol gösterici oldu.
1960'ların sonlarında Vietnam Savaşı'na karşı çıkan ve 1968 öğrenci eylemlerinin içinde yer almış olan eğitimli, orta sınıftan genç kadınlar da kendi konumlarını sorgula­maya başladılar. Hâlâ birçok işyerinde eşit işe eşit ücret yasası geçerli değildi. Üniversiteler­de kız öğrenciler dörtte bir oranındaydı. Kadını tüketim toplumunun odağı durumuna getiren reklamlar, onun yuvanın dişi kuşu olduğunu vurguluyor, tüm makyaj, giyim kuşam ve ev araç gereçlerini ayaklarına getiri­yordu. Kadınlar ise toplumun onlara uygun gördüğü rolleri kabullenmek istemiyordu. Kadınlar kendileriyle ilgili cinsiyetçi imgele­rin değişmesi için eylemlere girişti. Feminiz­min yeniden örgütlendiği bu dönemde, femi­nistlerin mücadelesinin amacı erkeklerin ege­menliğine karşı mücadele etmek, ona son vermeye çalışmaktı. Çağdaş toplumların hepsinde geçerli olan erkek bakış açısının egemen olduğu koşullarda bütün kadınlar ezilmekle birlikte, hepsinin ezilme biçimi aynı değildir. Örneğin bir işçi kadın ile zengin ailelerin içindeki kadınların sorunları da farklılık gös­terir.
Kadınlar geçmişlerini keşfetmek ve gelece­ğe ışık tutmak için tarih, sosyoloji, iktisat, antropoloji ve dilbilim alanlarında araştırma­lara giriştiler. Pek çok üniversitede kısa za­manda kadın araştırma merkezleri kurdular. Cinsel baskılara ve kadınlara karşı uygulanan şiddete karşı mücadele ettiler. Okul kitapları­na yerleşmiş cinsiyete dayalı rollerine ilişkin kalıpları değiştirmek için çocuklara yeni ki­taplar yazdılar.
Dünyaya kadın açısından bakan feminist­ler, feminizmin yalnızca kadınların kurtulu­şu için değil, yeni tip bir insanın yaratılma­sı için de bir umut olduğunu ileri sürüyor­lar.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
8 Mart 2012       Mesaj #4
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Birleşmiş Milletler, Kadınların Siyasal Haklarına İlişkin Sözleşme
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Madde 1
Kadınlar, hiçbir ayrım gözetilmeksizin erkeklerle eşit koşullar altında bütün seçimlerde oy kullanmaya sahip olacaklardır.


Madde 2
Kadınlar hiçbir ayrım gözetilmeksizin erkeklerle eşit koşullar altında ulusal yasalarca kurulmuş ve halk tarafından seçilen tüm kamu organlarına seçilme hakkına sahiptirler.


Madde 3
Kadınların, hiçbir ayrım gözetilmeksizin, erkeklerle eşit koşullar altında ulusal yasalar uyarınca kurulmuş bütün, kamu görevlerinde yer alma ve kamu görevlerini yerine getirme hakları vardır.


Madde 4

1. Bu Sözleşme, Birleşmiş Milletler üyesi Devletlerin ve Genel Kurulun bu amaçla davet edeceği öteki herhangi bir Devletin imzasına açıktır.
2. Bu Sözleşme, onaya bağlıdır ve onay belgeleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine sunulacaktır.
Madde 5
1. Bu Sözleşme 4. maddenin 1. fıkrasında anılan tüm Devletlerin katılmasına açıktır.
2. Katılma, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine bir katılma belgesinin verilmesiyle geçerlilik kazanır.
Madde 6
1. Bu Sözleşme, altıncı onay ya da katılma belgesinin veriliş tarihini izleyen doksanıncı gün yürürlüğe girecektir.
2. Altıncı onay ya da katılma belgesinin verilmesinden sonra onaylayan ya da katılan her Devlet için Sözleşme, bu Devletin kendi onay ya da katılma belgesini verdiği tarihten sonraki doksanıncı gün yürürlüğe girecektir.
Madde 7
Herhangi bir Devletin imza, onay ya da katılması sırasında bu Sözleşmenin maddelerine herhangi bir çekince koyması durumunda, Genel Sekreter, bu Sözleşmeye taraf olan ya da olabilecek tüm Devletlere çekince metnini duyurur. Çekinceye karşı çıkan herhangi bir Devlet, sözü edilen duyuru tarihinden başlayarak doksan günlük bir süre içinde (ya da kendisinin bu Sözleşmeye taraf olduğu tarihte) Genel Sekretere bu çekinceyi kabul etmediğini bildirebilir. Böyle bir durumda, bu Devletle çekince koyan Devlet arasında Sözleşme yürürlüğe girmeyecektir.

Madde 8

1. Herhangi bir Sözleşmeci Devlet, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine yazılı bir bildirimde bulunarak bu Sözleşmeyi bozabilir. Sözleşmenin bozulması, bildirimin Genel Sekreter tarafından alınış tarihinden bir yıl sonra geçerli olacaktır.
2. Bu Sözleşme, bozulmalar nedeniyle tarafların sayısının altının altına düştüğü tarihten başlayarak yürürlükten kalkacaktır.
Madde 9
Bu Sözleşmenin yorumu ya da uygulanmasına ilişkin olarak iki ya da daha çok Sözleşmeci Devlet arasında doğan ve görüşmelerle çözümlenemeyen herhangi bir anlaşmazlık, bu anlaşmazlığa taraf olanlardan birinin istemi üzerine, başka bir çözüm yoluna başvurulmazsa Uluslararası Adalet Divanına sunulur.

Madde 10
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, aşağıdaki hususları Birleşmiş Milletlerin tüm üyelerine ve bu Sözleşmenin 4. maddesinin 1. fıkrasında sözü edilen üye olmayan bütün Devletlere bildirecektir.
a. 4. madde uyarınca alınan imzaları ve onay belgelerini,
b. 5. madde uyarınca alınan katılma belgelerini,
c. 6. madde uyarınca bu Sözleşmenin yürürlüğe giriş tarihini,
d. 7. madde uyarınca alınan duyuru ve bildirimleri,
e. 8. maddenin 1. fıkrası uyarınca Sözleşmenin yürürlükten kalkması,
f. 8. maddenin 2. fıkrası uyarınca yürürlükten kalkma.
Madde 11
1. Çince, Fransızca, İngilizce, İspanyolca ve Rusça metinleri aynı ölçüde geçerli olan bu Sözleşme, Birleşmiş Milletler arşivine verilecektir.
2. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Birleşmiş Milletlerin tüm Üyelerine ve 4. maddenin 1. fıkrasında sözü edilen, Üye olmayan Devletlere bu Sözleşmenin onaylı bir kopyasını gönderecektir.
Hükümetlerince yeterli ölçüde yetkili kılınmış olan aşağıdaki imza sahipleri New York'ta imzaya açılan bu Sözleşmeyi otuzbir Mart bindokuzyüzelliüç tarihinde imzalamışlardır.

20 Aralık 1952
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
theMira
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
7 Temmuz 2012       Mesaj #5
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Kadın Hakları
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Kadınların ekonomik, toplumsal, kültürel vb. alanlarda erkeklerle eşit olarak sahip olmaları gereken haklar ve bu hakları savunan hareketlerin tümü. Kadın hakları Avrupa tarihindeki önemli toplumsal değişim dönemlerinde, politik taleplerin yanı sıra gündeme geldi (1789, 1848, 1870, 1917). İlk kadın hakları kongresi, 1848'de Seneca Falls'de (ABD) toplandı. 1898'de C.P. Gilman tarafından yayımlanan "Woman and Economics" (Kadın ve Ekonomi) adlı yapıtta, evlilikte temel sorunun, kadının ekonomik bağımlılığı olduğu savunularak; toplumdaki cinsiyet rollerinin eleştirisi yapıldı. 1872'de, Mary Wallstonecraft, "A Vindication of the Rights of Women" (Kadın Hakları Savunması) adlı yapıtını yayımladı. Wallstonecraft, kadınların yasa önündeki eşitliğini, eşit işe karşılık eşit ücret almaları gerektiğini, kadınlara eşit öğrenim olanakları sağlanmasını ve seçme ve seçilme hakkı verilmesini savundu. Bu dönemde gelişen görüşlerin tümünün temelinde, değişimi yaratacak olan aracın yasama önlemleri olduğu düşüncesi yatıyordu. Dolayısıyla, Avrupa ülkelerinde ve ABD'de, kadınlara siyasal hakların tanınmasıyla birlikte kadın hakları hareketi gücünü yitirdi. 1920'lerde, I. Dünya Savaşı sırasında ve 1960'larda, kadın işgücünün yeniden çalışma piyasasına çıkmasıyla birlikte, kadınların toplumdaki ekonomik güçleri ve rolleri çerçevesinde, kadın hakları yeniden gündeme geldi. 1960'larda gelişen kadın hareketi, genellikle Yeni Sol hareketiyle ve medeni hakların kazanılmasını savunan hareketlerle birlikte ortaya çıktı. Simone de Beauvoir, 1948'de yayımlanan kitabı "Le Deuxième Sexe"te (İkinci Cins), kadın cinsiyet rolünün ayrıntılı bir eleştirisini yaptı. 1966'da ABD'de kurulan National Organization of Women (NOW, Ulusal Kadınlar Örgütü), anayasada köklü değişiklikler yapılmasını, kadınlara ayrıcalıklı bir yer veren bir işe alma politikasının uygulanmasını ve eğitim alanında kadınların desteklenmesini savundu. Birleşmiş Milletler Örgütü, 1975'te Mexico City'de, 1980'de de Kopenhag'da kadın hakları konusunda iki dünya konferansı düzenledi. Kadın haklarını savunan hareketlerin bir bölümü, ağırlıklı olarak kadının toplumdaki konumunun kültürel boyutlarını ele aldılar. Bu hareketler, kadının, toplumdaki eşitsiz konumunun bilincine varabilmesi doğrultusunda etkinlik gösterdiler; kadının kimliğini vurguladılar. Betty Friedan, "The Feminine Mystique" (Kadınlık Efsanesi, 1968) adlı yapıtında, kadının ikincil konumunun nedenlerini irdeledi. Kadın hakları hereketi içinde gelişen bir başka görüş de; kadının sömürülmesinin başlıca nedeni ve kaynağı olarak erkeklerin baskısını gören feminist akımdı. Bu akım, bağımsız bir kadın hareketini ve kadınların yeni bir yaşam biçimi kurmaları gerektiğini savundu; özellikle de çekirdek aile yapısına karşı çıktı. Feminist akımın görüşleri, Kate Millet'in "Sexual Politics" (Cinsiyet Politikası) ve Shulamith Firestone'un "Sexual Dialectics" (Cinsiyet Diyalektiği) adlı yapıtlarında geniş olarak ortaya kondu. Osmanlı İmparatorluğu'nda kadın haklarının gündeme gelmesi, 1893 Tanzimat Fermanı ile eşzamanlıdır. Bu tarihten önce, kadın haklarıyla ilgili olarak kimi gelişmeler olduysa da, bunlar yalnızca varlıklı aile kızlarının yararlanmasına açıktı. Bu gibi girişimlere en iyi örnek, 1863'te Abdülaziz'in emriyle açılan kızlara özgü öğretmen okuludur. 1875'te açılan Amerikan Kız Koleji ve diğer bazı yabancı okullar da, kadınların yaygın olarak eğitim görmelerini sağlamaktan uzaktı. 1908 yılında, Selânik'te "Kırmızı-Beyaz Kadın Derneği" kuruldu. Bu dernek, Jön Türk düşüncesinden büyük ölçüde etkilenmişti. Daha sonra, Millî Mücadele sırasında Halide Edip Adıvar başkanlığında "Teali-i Nisvan" (Kadınların Yükselişi) Derneği ve "Osmanlı Kadın Derneği" gibi kuruluşlar oluşturuldu. 1913'te, Nuriye Ulviye Meylan başkanlığında "Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan" (Kadın Haklarını Koruma Derneği) kuruldu. Jön Türklerin etkin kültürel kuruluşu Türk Ocağı, 1913 Kasımı'ndan başlayarak kadınlara özgü konferanslar düzenlemeye başladı. I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, kadınların özellikle hizmet sektörlerinde istihdam edilmeye başlanmasıyla birlikte, kadın hakları, Avrupa'da olduğu gibi, tekrar gündeme geldi. Ne var ki, Avrupa'dakinin tersine, yasal haklar, devlet eliyle düzenlendi. Kadınlar, bu haklar için toplumsal bir mücadele vermediler. 1926'da birtakım değişikliklerle benimsenen İsviçre Medeni Kanunu'yla birlikte, çokkarılılık yasadışı ilân edildi ve kadınlara eşit boşanma hakları tanındı. Kadınlar, ilk kez 1931 belediye seçimlerinde oy kullandılar; 1933 yılında ise, belediye ve yaşlılar meclisi seçimlerine katıldılar. TBMM, 1934 yılında kadınlara ulusal seçimlere katılma hakkını tanıdı.
In science we trust.

Benzer Konular

1 Mayıs 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
18 Eylül 2017 / ThinkerBeLL Hukuk
9 Mart 2016 / Misafir Cevaplanmış
14 Ağustos 2009 / ThinkerBeLL Hukuk
11 Kasım 2016 / uçan kelebeq Cevaplanmış