Arama

Din Ahlak Hukuk

Güncelleme: 18 Kasım 2007 Gösterim: 7.091 Cevap: 0
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
18 Kasım 2007       Mesaj #1
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
Din Ahlak Hukuk

Sponsorlu Bağlantılar

Genel olarak ele alındığında insan, akıl, irade, konuşma, düşünme gibi nitelikleriyle diğer varlıklardan ayrılan ve temelde yaratılmışlığın izlerini taşıyan bir varlıktır. Yani tek başına kendi kendine yetebilen, bütün ihtiyaçlarını karşılayıp, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilecek bir varlık değildir. Aksine hayatını sürdürebilmek için ihtiyacı olan şeyleri diğer varlıklar ve özellikle de hemcinslerine muhtaçtır. Kaldı ki, tabiaten zayıf olan insanın iş ve fiillerini anlamlandırabilmesi de ancak onun sosyal ilişkiler içinde olmasıyla gerçekleşmektedir. Bu da onun mahrumiyetleri kendisinde toplayan bir varlık olarak ortaya çıkması demektir. Böylelikle varlığını ancak çevresindeki diğer insanlarla ve içinde yaşadığı tabiatla anlamlandırabilen insan için, diğer insanlarla birlikte olmak, birlikte hareket edebilmek ve yaşabilmek demek olan insanî dayanışma olgusu, kaçınılmaz bir kader olarak ortaya çıkmaktadır. Zira, insanî dayanışma olgusu, onun diğer insanlarla birlikte hayatını sürdürebilmek, istek ve arzularını tatmin edebilmek, gelişim ve tekamülünü sağlayabilmek konusunda zorunlu birlikteliğini ve toplumsallığını açıklayan temel olgudur. Dolayısıyla insan, ister Aritotales’in tanımladığı, şekliyle Zoon Politicon (Siyasal Canlı), ister İbn Haldun’un tanımladığı şekliye tab`an medeni, isterse Farabî’nin tanımladığı şekliyle düşünen, isteyen ve bu nitelikleriyle kendi cinsinden olanlara yardım eden ve yardımlarına muhtaç olan bir canlı olarak tanımlasın, topluma, toplum hayatına muhtaç bir canlı olarak belirginlik kazanmaktadır.

Farklı kişilik ve konumlara sahip insanlardan meydana gelen toplumun ise belli şartlar içinde sağlıklı olarak sürebileceği bir diğer gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Zira, toplumu meydana getiren fertlerin tamamı sosyal statü, kültür, eğitim, kişilik, kimlik, güç, kuvvet vs. açılarından eşit değildir. Toplumu oluşturan fertler arasındaki bu farklılıklar toplumun belli kurallarla düzenlenmesi zaruretini ortaya koyar. Değişik bir anlatımlar; insanın yaratılış itibariyle fiziki bakımdan acziyeti, hayatını sürdürebilmek için doğa kanunlarına bağımlılığı, tab`an medeni bir varlık olması dolayısıyla diğer insanlara ve onların yardımlarına olan ihtiyacı gibi sebeplerle topluma ve toplumsal hayata muhtaç olması; öte yandan toplumu meydana getiren fertler arasında yaratılıştan kaynaklanan farklılıklar, toplumun adalet, düzen ve yönetim zorunluluğunu meydana getirir. Bu şartlar altında insanın topluma olduğu kadar, toplumun da düzene ihtiyacı vardır denilebilir.

İnsanın diğer insanlarla ve toplumla ilişkilerinin düzenlenmesinde kendisinden yaralanılan kurallara sosyal düzen kuralları denilir. Bunlar da din, ahlak, görgü ve hukuk kurallarıdır. Bu kuralların (sosyal düzen kurallarının) amacı toplumu düzenlemek ve toplumum meydana getiren fertlerin rahat, huzur ve mutluluğunu gerçekleştirmektir.
Başlangıçta hemen tamamı dini nitelikli kurallar biçiminde olan, ancak daha sonraki zamanlarda birbirinden bağımsız olarak gelişen sosyal düzen kuralları genel, sürekli ve müeyyideli emirler şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu kurallara kısaca değinelim:
spacerspacerspacer

Esas itibariyle insan ile Tanrı arasındaki ilişkileri düzenleme hedefine yönelik olan bu kurallar, Tanrı'nın yeryüzünde insanlardan yapmalarını beklediği bir gayeleri gerçekleştirmelerinde yardımcı olacak nitelikte göndermiş olduğu kurallardır. Dolayısıyla bunlar sadece Tanrı-insan ilişkilerini düzenlemekle kalmayıp, insanlar arası ve insanın diğer varlıklarla ilişkilerini de düzenlemeyi amaç edinen kurallar şeklinde belirir. Nitekim yeryüzünde mevcut ilahi olan ve olmayan bütün dinlerin insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemeye yönelik kuralları olduğu bilinmektedir. Din kurallarının Tanrı'nın belirlediği hedeflerden sapma halinde belli müeyyideler getirdiği de hatırlanırsa, yaptırım açısından oldukça etkili oldukları söylenebilir. Ancak bu kuralların müeyyidelerinden bir kısmı bu dünyaya yönelik olsa da büyük bir çoğunluğu öte dünyaya yöneliktir. Ahlak, görgü ve hukuk kurallarını da içeren bu kurallar geçmişte olduğu gibi günümüzde de insan toplumlarını düzenleme aracı olarak geçerliliklerini sürdürmektedirler.
spacerspacerspacer

Din kuralları gibi insan davranışlarını düzenleyici özellik gösteren ahlak kuralları da bir toplumda iyilik ya da kötülük hakkında oluşmuş olan değer yargılarına göre fertlerin yapmaları ve yapmamaları gereken davranışlara ilişkin kurallar bütünüdür. Bunlar insanların hem kendilerine hem de diğer insanlara karşı manevi sorumluluklarını ifade eder. Örf ve adet kurallarının bir kısmını da içine alan ahlak kurallarının müeyyidesi ilgili olduğu alanla yakından ilişkili olarak manevidir. Burada toplumun genel geçer ilkeleriyle çelişmekten kaçınmak toplum fertleri için zorunluluk olarak kabul edilmektedir.
spacerspacerspacer

İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinde uydukları kurallardan biri de görgü kurallarıdır. Bunlar, fertlerin birbirleriyle karşılaştıklarında nasıl tavır almaları gerektiğini belirleyen davranış kurallarıdır. Müeyyide bakımından manevi nitelikli olarak değerlendirilmesi mümkün olan bu kurallara muaşeret kuralları da denilir.
spacerspacerspacer

Sosyal düzen kurallarının sonuncusu, kişilerin doğrudan doğruya diğer insanlarla ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarıdır. Diğer kural türleri gibi toplum düzenini sağlamak amacına yönelik olan hukuk kuralları, müeyyide bakımından en güçlü olan kurallardır. Çünkü bunların uygulanmasının ve gerçekleştirilmesinin sağlanmasında devlet gücü her zaman hissedilmektedir.

Sosyal düzen kurallarının amacı toplumu düzenlemek ve toplumu oluşturan fertlerin rahat, huzur ve mutluluğunu gerçekleştirmektir. Kesin olarak birbirlerinden ayrılamayan bu kuralların en önemlisi, fertlerin birbirleriyle ve toplumla ilişkilerini düzenleyen ve devlet müeyyidesiyle kuvvetlendirilmiş bulunan hukuk kurallarıdır.

Benzer Konular

9 Mayıs 2017 / handeber4 Cevaplanmış
8 Mayıs 2017 / Misafir Cevaplanmış
21 Ocak 2015 / Misafir Felsefe
14 Nisan 2011 / OrginaL Cevaplanmış
20 Kasım 2015 / Misafir Soru-Cevap