Arama

Hukuk Sözlüğü (Hukuk Terimleri Sözlüğü)

Güncelleme: 28 Mart 2008 Gösterim: 48.664 Cevap: 11
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
9 Eylül 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
A

Sponsorlu Bağlantılar
Abes:Akla ve gerçeğe aykırı; gereksiz; yersiz; boş şey; saçma; anlamsız

Abesle iştigal etmek:Boş şeylerle uğraşmak

abideler ve asar-ı atika:anıt ve abideler

Abluka:bir devletin dışarı ile olan ilişkilerini zor kullanarak kesmek

Acar:Atılgan; gözü pek; yiğit; kabadayı; yılmaz; kabına sığmaz; güçlü; becerikli

Acele itiraz:verilen kararın tefhim yada tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde ( genellikle bir hafta ) yapılması gereken, kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür. itiraz üzerine kararı veren makam değil itiraz mercii bir karar verir.

Acenta:ticari mümessil ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akidlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı mesle

Açık artırma:bir malın, teklif veren kişiler arasında en yüksek bedeli öneren kimseye satılmasını sağlayan satış biçimi

Açık çek:Üzerine para miktarı yazılmamış çek, mecazi: sonsuz güven

Acir:kiraya veren kimse

Aciz:Birinin borcunu vaktinde ödeyememesi durumu

Âciz:Gücü bir işe yetmez olan; güçsüz; beceriksiz; kabiliyetsiz; zayıf

Aciz vesikası:alacaklı alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine verilen vesika (İİK 143)

Ada:çevresi yollarla sınırlandırılmış bulunan, çeşitli parselleri kapsayan arsa parçası

Adab:Âdab; Töre; edepler; terbiyeler; utanmalar; yol yordam; yol yöntem

Adad:Adâd; Adetler; sayılar; adem yokluk; hiçlik; ölüm
Adalet:haklılık; hakka uygunluk

Adalet divanı:Devletler arasındaki birtakım hukuk anlaşmazlıklarına bakan ve merkezi La Haye'de bulunan uluslararası mahkeme

Adalet örgütü:Adliye teşkilatı.

Adalet sarayı: Mahkemelerin bulunduğu büyük yapı

Adem:Yokluk; hiçlik; ölüm ,

Adem-i ifa:Adem-i ifâ - Yapmamak; bir görevi yerine getirmemek; bir borcu zamanında ödememek

Adem-i iştirak:katılmamak

Adem-i selahiyet:yetkisizlik

Adem-i: vüsuk gercek olmamak

Ademimerkeziyet:Yerinden yönetim

Adi kira:kiraya verenin, belli bir ücret karşılığında bir şeyin kullanılmasını kiracıya bıraktığı sözleşme

Adi şirket:iki veya daha çok kimsenin, ortak bir amaca ulaşmak için emeklerini ve mallarını birleştirmeyi kabul ettikleri sözleşme ile kurulan ortaklık

Adi suçlu:Basit suçları işleyen kimse

Adli:adaletle ilgili

Adli kaza:Adlî kaza - Cezai, hukuki, ticari, nizalı, nizasız yargı

Adli müzaharet:Adli yardım

Adli sicil:Bir kimsenin mahkumiyetinin olup olmadığının anlaşılması için konulmuş olan kayıt yöntemi.

Adli tatil:Her yıl 1 Ağustos ile 5 Eylül tarihleri arasında, kanunda yazılı durumların dışında, hiçbir adli işlemin yapılmadığı süre

Adli tıp:Tıbbın adalete yardım eden kolu

Adli zabıta:Bir suç sonrası sanığı ve suç delillerini adli yetkililere sunan kolluk kuvveti

Afaki:Afakî - Belli bir konu üzerinde olmayan (konuşma); dereden tepeden söz; objektif; nesnel; yabancı

Afet:Doğanın sebep olduğu yıkım; kıran; çok kötü; büyük felaket; belâ; çok güzel insan

Ağır ceza:Beş yıldan yukarı olan hapis cezaları

Ağır hapis cezası: Yirmi yıl ve üstü veya ömür boyu hapis cezası

Ağır kusur: dikkatsizlikten ve özensizlikten dolayı işlenen büyük hata

Ağlep: Kuvvetli; büyük

Ahar: Başkası; yabancı; üçüncü kişi

Ahde vefa: Söze bağlılık, sözleşmeye bağlılık

Ahir: Âhir - Son; sondaki; en son; en sondaki

Ahiren: Âhiren - Sonradan

Ahit: Söz verme

Ahkam: hükümler

Ahkamı huzuriyye: hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri

Ahkamı mahsusa: özel hükümler

Ahkamı müteferia: ahkâmı müteferia - ayrıntılı hükümler

Ahkamı mütehalife : ahkâmı mütehalife - aykırı değişik hükümler

Ahval: ahvâl - durumlar; haller; vaziyetler

Ahz : almak

Aidiyet : âidiyet - ait olma durumu; ilişkinlik

Aile hukuku : Aile ilişkilerini düzeneleyen hukuk kurallarıdır

Aile hukuku : Aileyi oluşturan kişilerin karşılıklı hak ve görevlerini düzenleyen hukuk dalı

Aile şirketi : bir ailenin bireylerinden oluşan ortaklık

Aile yurdu: bir kimsenin, ailenin gereksiniminden büyük olmamak ve bizzat kendisinin veya ailesinin işletmesi ya da oturması koşuluyla, aile bireylerinin geçimi ve oturmasını sağlamak amacıyla ayırdığı taşınmaz ve ekleri

Akar: taşınmaz mal; kiraya verilen ve gelir sağlayan şeyler

Akaratı mevkufe: akarâtı mevkufe - vakfedilmiş, gelir getiren mallar

Akdetmek: sözleşmek; kararlaştırmak; düzenlemek; bağlamak

Akd-i mebhusünanh: sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme

Akd-i mezbur: sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme

Akd-i muvazaa: karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme

Akd-i sahih: geçerli, doğru, kusursuz akit, anlaşma, sözleşme

Akideyn: âkideyn - her akitte akdi yapan iki taraf

Akidin: âkidîn - sözleşenler; sözleşme yapanlar

Akit: âkit - bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri; sözleşme veya mukavele yapan

Akit vaadi: ön sözleşme

Alahilaf'ül-kanun: alâhilâf'ül-kanun - kanun hilafına; yasaya aykırı olarak

Alakadar: alâkadar - ilgili; ilişkili

Alat : alât - aletler; araçlar

Aledderecat : sırasıyla; derecesine göre

Alelhesap: hesaplaşmak üzere; hesaba sayarak; sayışılmak üzere; doğan kârdan bir bölümünün ileride tamamı üzerinde hesaplaşılmak üzere önceden ödenmesi

Ale-l-ıtlak: genel olarak; rasgele; bir sınır ile bağlı olmayarak

Ale-l-umum: ale-l-umûm - genel olarak; umumi bir biçimde; bütün

Alelusul: usulüne uygun; üstün körü

Aleniyet: açıklık; kamuya açık olunması

Alettakrib: takriben; yaklaşık olarak

âm ve şamil: genel; herkese ait; geniş kapsamlı

Amade : bir işi yapmaya hazır; hazırlanmış

Amel: iş; edim; fiil

Amele :işçi; emekçi, ırgat

Ameli: amelî - işe dayanan; iş üstünde; tatbikî; pratik; uygulamalı

Amenajman: doğal kaynakların işletilmesi, Devlete ve kişilere ait ormanların, önceden hazırlanıp kabul edilmiş esaslara uygun olarak işletilmesi

Amil: âmil - yapan; etken; etmen; sebep; faktör

Amir: âmir - emreden; buyuran; bir memurun vazife bakımından büyüğü; bir fiili yapmaya veya yapmamaya zorlayan, buna gücü yeten

Amm: âmm - genel; umumi; herkese ait

Amma: ammâ - ama; fakat; lakin; ancak; şu kadar; öyle ki

Amme: kamu

Amme hükmi şahsiyeti: âmme hükmî şahsiyeti - kamu tüzel kişiliği

Amme intizamı: kamu düzeni

Anagayrimenkul: Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın bütünü

Anayapı: Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın esas yapı kısmı

Anayasa: Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa, kanunuesasi

Angaje: sözle veya yazılı olarak bağlanan; bağımlı

Ani edim: Bir anda yapılan belli davranış ya da davranışlarla yerine getirilen edim

Anif'ül-beyan: ânif'ül-beyan - az önce beyan olunan, bildirilen

Anmuhakemetin: muhakeme yaparak; yargılama yoluyla

Antrepo: gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer; ardiye; ambar

Ara: âra - reyler; oylar

Ara kararı: Bir davanın bakılmasını kolaylaştırmak için yargıdan önce önlem niteliğinde verilen karar, duruşma kararı

Arama: Saklanan sanığın ve suç belgelerinin elde edilmesi için bir kimsenin evinde, iş yerinde, üzerinde veya eşyasında yapılan araştırma işlemi

Arama izni: Yasa dışı ilişkilerle ilgili olarak delil toplamak, zanlı veya suçlu kişileri yakalamak için mahkemece güvenlik güçlerine verilen resmi izin

Arama kararı: Arama yapılabilmesi için hakim tarafından verilmiş karar

Arazi mahlule: mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü ile mahlûl olan arazi-i emiriyye

Arazi-i emiriyye: rakabesi beytülmâle ait olarak devlet tarafından kişilere dağıtılan yerler, topraklar; beylik arazi

Arazi-i haraciyye: haraca bağlı arazi

Arâzi-i memlûke: mülk; timar toprağı; mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler

Arazi-i metruke: halkın gereksinimi ve kullanımı için terk edilen arazi

Arazi-i mevat : hiç kimsenin tasarrufu altında olmayan ve halka terk ve tahsis edilmemiş bulunan,yüksek sesli bir kimsenin sesi işitilmeyecek derecede köy ve kasabalar gibi yerlerden uzak bulunan kıraç, taşlık gibi yerler

Arazi-i mevkufe: geliri belirli bir konuya tahsis olunan yer; vakıf olunmuş arazi

Arazi-i miriye : devlete ait arazi

Arâzi-i öşriye: ürününden onda bir Devlet payı alınan ve üzerinde her türlü mülkiyet tasarrufları bulunan arazi

âri : ...sız; boş; çıplak; soyut; arınmış; yüksüz

Ariyet : ödünç; eğreti; ödünç sözleşmesi

Arîz ve amîk : genişlik ve derinliğine; enine boyuna; uzun uzadıya

Arsa: Belediye sınırları içinde, belediye tarafından parsellenerek üzerine inşaat yapmak için ayrılan arazi parçası

Arsa payı: Kat mülkiyetinde arsanın, kanunda belirtilen esasa göre bağımsız bölümlere ayrılan ortak mülkiyet payı

Arz: sunma; gösterme; bildirme; önüne koyma; anlatma (bir büyüğe)

Arzuhal:dilekçe , istidal

Asaleten atanma: Sürekli görev yapmak üzere bir göreve atanma

Asgari: asgarî - en az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük

Ashab-ı intikal: verasetin geçişinde hak sahipleri

Aşikar: aşikâr - belli; açık; apaçık; meydanda olan

Asri: asrî - zamana uygun; çağdaş; modern

Ateh: bunama; bunaklık

Ati : âtî - gelecek; gelen (kişi veya şey); gelecek zaman; istikbal

Atıf : yollama; yöneltme; yükleme; bağlama; eğme; meylettirme; ilişkili bulma

Avans : alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme; öndelik

Avarız: avârız - kazalar; belalar; borçlanma ve hak kazanma yeterliliğini kısan veya yok eden haller

Avdet: dönüş; geri gelme; dönme

Avukat: Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını aramayı, korumayı meslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartları taşıyan kimse

Ayn: para dışında, kazanılabilen bütün servet öğeleri

Ayni: aynî - mala ilişkin; eşyaya bağlı; malın mülkiyeti ile ilgili; herkese karşı ileri sürülebilen

Ayni haklar: üzerinde doğrudan doğruya mutlak egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar

Aza : âzâ - uzuvlar; üyeler; organlar

Azade : âzâde - serbest; hür; özgür

Azami : en çok; en büyük; en yüksek


Azil : Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması

Azimet:gidiş; yola çıkma




*
Son düzenleyen kompetankedi; 28 Mart 2008 13:19
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
B

Sponsorlu Bağlantılar
Bâ tapu : tapulu; tapu ile tasarruf olunan

bab: bâb - kapı

ba'dehû: daha sonra

ba'de'l-isticar: kira sözleşmesinden sonra

ba'de'l-istirdad: geri aldıktan sonra

ba'de'l-mevt : ölümden sonra; öldükten sonra

bâ'de'l-vefat :insan ölümünden sonra

bâdî olmak: sebep olmak

bağımsız bölüm: Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre, ana gayrimenkulun ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya müsait bağımsız mülkiyete konu olabilen bölümleri

bağıt :akit , sözleşme , anlaşma

bâhir :bahir - belli; besbelli; açık; apaçık

bahri :denize ait

bahsetmek: bir konu üzerinde söz söylemek; konuşmak; sözünü etmek

bahşetmek :bağışlamak; sunmak; eriştirmek; vermek

Bâ-husus :Ba-husus - hele; özellikle; üstelik

baîd :baid - uzak; ırak

bâîs olmak: sebep olmak; göndermek; gerektirmek

baki :sürekli; daimî; artan; kalan; kalımlı; kalıcı; ölümsüz; saklı duran


bakiye :artan ; kalan

bâlâ :yukarı; yüksek; üst; yüce

baliğ :eren; varan; bulan; yetişen; toplam; büluğa; ergin; son mertebeyi bulan

bâligân-mâbelâğ :baligan-mabelağ - ziyadesiyle; bol bol

Balotaj kurulu :Kurum ve kuruluşlarda yeni üyelerin alınmasına karar veren kurul

banknot :Devlet Bankası tarafından çıkartılan kağıt para bariz :açık; göze çarpan; belirgin

basiret: doğru görüş; uzağı görüş; önceden görüş; seziş; uyanıklık; anlayış; kavrayış; dikkat; sağgörü

batıl :doğru ve haklı olmayan; çürük; bozuk; sakat; boş; hukuken geçersiz; dayanaksız; temelsiz; beyhude; hüküm ifade etmeyen

Batkı :İflas

bayi :bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri

becâ :yerine; uygun; bedava; karşılıksız; parasız; emeksiz

bedâyî: bedayi - sermayeler; anamallar

bedel-i misil: emsaline uygun peşin para

beden :canlı varlıkların maddi bölümü; gövde; vücut; cisim; ten

bedialar: göze güzel görünen şeyler; estetik

bedihî :bedihi - açık olan; besbelli; apaçık; akla; kendiliğinden gelen

bediî :güzellik ölçülerine uyan; güzel; güzellik

beher :her biri

Bekleme süresi: Evliliği sona ermiş kadının yeniden evlenebilmesi için aradan geçmesi gereken süre - iddet müddeti (270 gün)


belagat :iyi konuşma; sözle inandırma yeteneği; söz sanatlarını inceleyen bilim dalı

beraat :aklanma

berât :berat - rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman

beray :... amacıyla ; ... için

berayı tetkik :berâyı tetkik - inceleyerek

berhava :havaya gitmiş; kaybolmuş; uçurulmuş; yararsız; boş

berî-üz-zimme : zimmetten kurtulmuş; aklanmış

ber-mucib-i talep: talep mucibince; istem gibi

ber-vech :olduğu gibi; olarak

ber-vech-i bâlâ : yukarıda olduğu gibi

beşeri :beşerî - insanoğlu ile ilgili; insani; insana mensup

betekrar :tekraren; tekrarla

bey ü şira :almak ve satmak

beyanname : Bir makama veya kamuoyuna yapılan açıklama belgesi

bey'i :satım; satma; satış; satılma

bey'i bât: kesin satış

bey'i bi-l vefa :bey'i bi-l vefâ - kararlaştırılan süre içinde satılanı geri almak koşulu ile yapılan satış sözleşmesi

bey'i mukayaza :malı mal ile değiştirmek; trampa

bey-i sarf :parayı paraya satmak; para bozmak

beyn :ara


beyn'en-nas: beyn'en-nâs - halk arasında

beytülmal: maliye hazinesi

beyyine :bir olayın veya işlemin doğruluğunu ortaya koyabilmek için hakimi iknaya yönelik yöntem veya her türlü vasıta ; delil, şahit

beyyine külfeti :mahkemede bir beyan ve iddiayı kanıtlama yükümlülüğü, ispat külfeti

bidayet :bidâyet - başlama; başlangıç; yerel

bidayet mahkemesi :ilk mahkeme; davaları birinci derecede gören ve çözümleyen mercii

bi-eyyi-hâl :herhalde; mutlaka; elbette

bigüna :herhangi bir

bi-hakkın :hakkıyle; hakkı olarak, gerçekten; tamamiyle

bi-haseb-il verase :veraset nedeniyle; verasetten doğma

bi-hükm'ül-kanun : kanun hükmü gereğince; yasa kuralı ile

bila :... sız (olumsuzluk eki)

bila kayd ü şart: kayıtsız ve şartsız

bila tebliğ: tebligat yapılamadan

bil-ahire: sonra; sonradan; belahere

bilakis :tersine olarak; tam tersine; aksine; sonunda

bila-müddet: süresiz

bilanço :Bir kuruluşun, belli bir tarihte, alacaklı ve borçlu bulunduğu değerleri gösteren özet muhasebe cetveli; işletmenin finansal durumu ve faaliyet sonuçlarını gösteren tablo

bila-sebeb :sebepsiz

bilâtefrik :tefrik etmeksizin; ayırmaksızın


bilbeyyine: delil ile; tanık ile; ispat ile

bil-cümle: bütün; hepsi; tamamı

bil-farz: tutalım ki; diyelim ki; sayalım ki; söz gelişi

bilfiil :gerçekten; fiilen; hakiki olarak; iş olarak; iş
edinerek

bililtizam: bile bile

Bilirkişi :Çözümlenmesi özel veya bilimsel bilgiye dayanan konularda düşüncesine başvurulan kimse, uzman, ehlihibre, ehlivukuf, eksper

bilistirdad :geri alarak; geri alınarak

bilmuvafakat :razı olarak

bilmüzakere :müzakere ederek; üzerinde görüşüp tartışarak

bilmüzayede: artırma ile; artırarak

bi-l-rü'ye :görerek; görülerek

bilumum: bütün; hep; kamu; -in hepsi

bî-ma'nâ: manasız; anlamsız

binâberin: bundan dolayı; bunun üzerine; bu nedenle

binâen :(binaen) ...den dolayı; ...den ötürü; ...için;

binâen-alâ-zâlik :bundan dolayı; bunun üzerine

binâen-aleyh :bunun üzerine; dolayısıyla; bundan dolayı (binaenaleyh)

bi-n-netîce :netice olarak; sonuç olarak

binniyabe :naip eliyle; vekillik ile; vekaleten

bırakıt: Miras , kalıt


bitap :bîtâp - bitkin; güçsüz; takatsız; yorgun

bî-taraf :bi-taraf - tarafsız; yansız

bi-t-tabi :tabiatiyle; doğal olarak

bloke çek : Keşideci tarafından anlaşmazlığın çözümüne kadar ödemenin durdurulduğu çek türü

bölünebilir edim: Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilebilen edim

bölünemez edim : Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilemeyen edim

bono : Bir kimsenin diğer bir kimseye veya onun emir ve havalesine, belirlenen vadede, belirli bir tutarı ödeme taahhüdünü içeren, özel biçim ve hükümlere tabi ticari senet; emre yazılı senet

borç ilişkisi : İki taraf arasında mevcut olup bir şeyin verilmesi,yapılması veya yapılmamasını öngören hukuki bağ

boşanma davası :Eşlerden birinin evlilik birliğine son verecek kararı elde etmek için açtığı dava.

boşanma ilamı :Mahkemenin boşanmayı kesin hükme bağladığını belirterek verdiği resmi belge.

bünye: vücut yapısı; yapı, beden; vücut; yapılış; kuruluş

bürûz ;belirme; ortaya çıkma (büruz)

butlan : geçersizlik

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Eylül 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
C

câmi :cem eden; içine alan; içinde bulunduran; taşıyan; toplayan


câmia :topluluk; zümre (camia)

cânî :cani - cinayet işlemiş olan kimse

canîb-i beytülmal :hazine tarafı

canîb-i vakıf :vakıf tarafı

canîp :canip, cenap -- yön; taraf; cihet; yan

cari :uygulanan; yürürlükte olan


çatma : Deniz hukukunda gemilerin çarpışması

cây-i teemmül : etraflıca düşünülmeye değer; düşünülmesi yerinde olur


cebrî :cebri, cebir -- zorla yapılan; zor kullanarak yaptırılan; zor altında; güç kullanarak


cebri icra :kendi istekleriyle borçlarını ödemeyen borçluların, borçlarını Devlet kuvveti ile ödemelerinin sağlanması; ilgili icra dairelerinin, (gereğinde) zor kullanarak, borçluyu borcunu ödemeye zorlamaları


cebri satım : Cebri satış - Malikinin isteğine bakılmaksızın, resmi makamlar tarafından yapılan satım


çek :kanun ile belirlenen şekilde düzenlenen, keşidecinin emrinde para bulunan banka üzerinden çekilebilen havalesi


çekince :Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek çekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz


celesat-ı âti :gelecekteki celseler, oturumlar, atiye terkedilen duruşmalar


celile : büyük; ulu


celp :Çağrı belgesi , Getirtme, kendi üzerine çekme


celpname :yargılamada,davacı,davalı,tanık,bilirkişi gibi kimseleri mahkemeye getirtmek için yapılan çağrı


cemaat: bir dinden veya ırktan bulunanların topluluğu; toplum; topluluk; insan kalabalığı


cem'an :ceman - toplam


cemetmek toplamak; bir araya getirmek


cemi ezmân : bütün zamanlar; zamanların toplamı


cemiyet :toplum; topluluk; dernek


cereme : başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme; para cezası



cerh :Bir düşünce, inanç veya iddiayı çürütme, yaralama



cerh ü iptal :çürütme ve yok sayma; geçersiz hale getirme



cevâmi' :camiler; mescitler; toplanılan yerler




cevaz :izin; müsaade; caiz olma


cevâz bahş : izin veren; müsaade eden


cevher :maya; öz; değerli taş; elmas


ceza :kanunun suç işleyen kimseye uygulanmasını öngördüğü yaptırım


ceza hukuku :Suç kapsamı içine giren eylemler ile bunlara uygulanacak cezaları inceleyen hukuk dalı


cezai şart :ceza şartı; ceza koşulu; alacaklının zararını karşılama şartı


cezri :cezrî - asıl ile ilgili; kökle ilgili; kökten; temelden


cibayet :cibâyet - alma; toplama; vergilerin ve başkaca devlet gelirlerinin tahsili


cihaz :çeyiz; takım; alet; aygıt


cihet :yön; taraf; amaç


cins tashihi :Tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmazın niteliğinin değiştirilerek kütüğe, başka bir nitelikte tescil edilmesi


çıplak mülkiyet :Kuru mülkiyet - Yararlanma hakkı başkasının olan bir mal üzerindeki sahiplik durumu


ciro :Çifte yetki veren havale; ticari senedin, arkasına yazılan yazı veya imza ile başkasına devri


cismani :cisimle, bedenle ilgili; bedensel


cism-i câmid : cansız cisim


cürmiyet :suç hali; suçluluk


cürmü meşhut : suçüstü hali ; göz önünde işlenen suç


cürüm :suç


cürüm tasnii : bir kimse hakkında cürüm (suç) uydurmak


cüz :bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri; kısım; parça; bölük



cüzzi :düşük bir miktar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2006       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
D

Delil: kanıt; tanıt; ipucu

Demirbaş: Bir taşınmazın kiraya verilmesinde kiraya dahil olan, kiralamanın sonunda aynı cins ve değerde iade edilen veya değer eksilmesi kiracı tarafından tazmin edilen eşya

Demokratik devlet: halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlet

Deniz hukuku: Devletler hukukunda denizin türlü bölümlerinin durumunu düzenleyen ve devletlerin bu bölümler üzerindeki yetkilerini belirten antlaşma, gelenek vb. niteliğindeki kuralların bütünü

Depozito: Bir sözleşmeden dolayı doğabilecek zararlara karşı verilen teminat; bir taahhüt sırasında yatırılan güvence parası

Der-akap: hemen; arkasından

Derç: sokma; arasına sıkıştırma; gazeteye yazma; toplama; biriktirme

Derc etmek: araya sokmak; arasına sıkıştırmak, eklemek

Derceb etmek: cebe atmak; kendine alıkoymak

Derdest: Görülmekte olan dava

Der-dest-i rü'yet: dava görülmek üzere ele alınan, eldeki dava

Der-kâr: malum; aşikar; bilinen; belli

Dermeyan etmek: ileri sürmek; öne sürmek; ortaya koymak; anlatmak

Derogasyon: Ayrıklık

Der-piş: derpiş - en önde; göz önünde bulunan; öngörü

Der-pîş etmek: öngörme; göz önünde bulundurma

Der-uhte: deruhte - üstüne alma; yüklenme; üstlenme; sağlama

Desise: hile; oyun; entrika

Devair: daireler

Devlet Şurası: Danıştay


Dîvân-ı Muhasebat: Sayıştay

Donatan: gemisini gemi ticaretinde kullanan gemi sahibidir

Dûçâr: düçar - tutulmuş; uğramış; yakalanmış

Dûn: aşağı; aşağılık; altta; aşağıda

Dûr: uzak

Duruşma: Davacı ile davalının yargıç karşısında hazır bulundukları yargılama evresi, mahkeme, murafaa

Düstur: düstûr - kanun; kaide; yasa; devlet yasalarını içine alan kitap; genel kural; başyasa; yasalar dergisi

Düzenleme: Bir sözleşmeyi veya işlemi yapan kimsenin iradesini dinledikten sonra, iki tanık önünde ve yöntemine uygun olarak noter tarafından baştan sona kadar yazılarak, ilgililer ve hazır bulunanlar tarafından imzalanıp noter tarafından da onanan senet
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ekim 2006       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
E

ebniye:
binalar; yapılar

ecnebi: yabancı; bir devlete göre,kendi uyruğunda bulunmayan gerçek veya tüzel kişiler

ecr-i müsemma: taraflar arasında belirlenen ücret

ecrimisil: bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri

eda: edim; borçlanılan şey; borcun konusu

eda davası: davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava

edeb : iyi terbiye; naziklik; usluluk

edim: Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimi

ef'âl: eylemler; fiiller, işler; ameller

efrâd: fertler; bireyler

ehemmiyet: önem; bir şeye verilen değer

ehil: ehliyetli; hak sahibi; bir hukuki işlem yapabilme yeteneğine sahip

ehl-i hibre: (ehlihibre) - bilirkişi

ehl-i vukuf: ehl-i vukûf - bilirkişi

ekalliyet: ( akalliyet ) - azınlık

eklenti: Bir konutun veya bir binanın kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan ya da kolaylaştıran yapı

ekser: daha ziyade; ençok; çoğu; çoğunca

ekseriyet: çoğunluk

elfaz: kelimeler; sözler

elîm: elemli; kederli acılı

elmen: eldeci , zilyet , elinde bulunduran

el-yevm: bugün; şimdi; halen

emlak vergisi: Konusu bina ve arazi olup, bu bina veya arazi malikinin, intifa hakkı sahibinin, her ikisi de yoksa malik gibi tasarruf eden kimsenin, bina ve arazinin değeri esas alınarak kanunda belirtilen oranlara göre ödediği vergi

emlâk-i sirfe: yeri ve üzerinde binalar ve ağaçları mülk olan taşınmaz mallar

emr-i makzî: hükme bağlanmış iş

emtea: ticaret konusu her türlü mal

emval: mallar; mülkler

emvali menkule: (emvâli menkule ) - taşınır mallar;taşınabilir mallar

enfüsi: öznel; subjektif

enkaz: bina yıkıntıları; yıkıntı; moloz; eski hayvanların bakiyeleri

erbaa: dört

erbab: (erbâb) - ehil; becerikli; muktedir; yetenekler; sahipler; malikler

erbâb-ı vukuf: bilirkişiler

ergin: Haklarını kendi kullanmak için yasanın gösterdiği yaşa gelmiş olan (kimse), reşit

esbab-ı mucibe: gerekçe; gerektirici sebepler

eşcar: ağaçlar

eshab: (eshâb) - sahipler; bir şeyin malikleri

esham: pay senedi; hisse senedi

eşhas: şahıslar; kişiler; kimseler

eşkâl: biçimler; suretler; tarzlar , eşgal

eslem: en selâmetli; en emin; en doğru; en sağlam

evrâkı müsbite: ispat edici belgeler; tesbit edici yazılar; tapu kütüğünü tamamlayan belgeler

evsaf: vasıflar; sıfatlar; kaliteler; nitelikler

evvela: birinci olarak; herşeyden önce; ilk önce

evvel-be-evvel: herşeyden önce

evvelemirde: herşeyden evvel; işin başlangıcında; ilk iş olarak

ezcümle: özellikle; özet olarak; sözün kısası; toplucası

ezmân: zamanlar, vakitler; anlar; çağlar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ekim 2006       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
F

fahiş: (fâhiş) - aşırı; ağır; çok fazla

fail: suç işleyen kimse , eden, yapan

faili meçhul: Kimin yaptığı belli olmayan veya bilinmeyen

failimuhtar: Yaptıklarından sorumlu olacak durumda ve yaşta olan (kimse), başına buyruk

fariğ: bir şeyi veya hakkı başkasına devreden; ferağda bulunan; feragat eden; taşınmaz maldaki tasarruf hakkını başkasına bırakan kişi

fariza: Şeriata uygun bir biçimde mirasçılara düşen pay. Ödev, görev.

farz : zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma


fasıl: ayıran; bölen

fâsıla: aralık; ara

fasl etme: halletme; neticelendirme

fehime: anlayış

fek: kaldırma; bir hukuki sınırlamanın kaldırılması; sona erdirme; bitirme

fer' î: bağımlı; ekli; eklentili; ikinci derecede olan

ferağ: devir; devretme; bir hakkı birine geçirme; mirî veya vakıf arazinin yararlanma hakkının satışı

feragat: (ferâgat) - vazgeçme; elçekme; dinlenme

ferd: tek; yalnız olan şey; eşi olmayan; tek olan sayı

ferdi: fertle ilgili , bireysel

ferman: bir kararın yerine getirilmesi için padişahtan çıkan tuğralı emir

fesâd: (fesad) - karıştırıcı; arabozucu; karışıklık; bozukluk; dolan

fesh: bozma; bozulma; dağılma; dağıtma; kapatma; kaldırma

fesih: fesih: Devam etmekte olan bir hukuki ilişkiyi, tek taraflı olarak ve ileriye dönük olmak üzere sonlandıran bozucu yenilik doğurucu irade beyanı

fevkani:üst

fevkinde:üstünde; aşan

feyz: feyiz; bolluk; bereket; ilham; aşk

fi-i cârî: geçer değer

fiil: eylem; hareket; edim; iş

fiil ehliyeti: Bir kimsenin, kendi eylemleriyle haklar ve yükümlülükler yaratması yeteneği


filhakika:hakikatte; gerçekte; doğrusu

fi-l-vâki: gerçi; gerçekten; vakıa

firar: Bir sanık, tutuklu veya hükümlünün gözlem altından kurtulması

fırka: Kanun maddelerinin kendi içlerinde satır başlarıyla ayrıldıkları ufak bölümlerden her biri, insan kalabalığı grubu; parti

fıtrî: tabii; yaradılışındaki; doğasındaki

formalite: Yöntem veya yasaların gerektirdiği işlem

fuhûş:(fuhuş) - haddini aşma; kötülük; namusa aykırı hareket

fürûht : satma; satım; satış

fuzali işgal: bir taşınmaz malı sahibinin izin ve rızası olmadan ele geçirmek, kullanmak

fuzuli : (fuzûlî) - boşuna; yersiz; lüzumsuz; haksız; boşboğaz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Ekim 2006       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
G

Gabin: aşırı yararlanma, Edimler arasında açık oransızlık, Alışverişte satın alınan mala ödenen karşılığın, malın değerinden çok fazla olması, alışverişte hile yapma.

Gaî (gaiye): gaye, maksat ve netice ile ilgili; amaca ilişkin

Gaip: görünmeyen; hazır olmayan; yitik; yok olan kişi; kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kişi

Gaiplik kararı : Bir kimsenin ölüm tehlikesi içinde kaybolması veya kendisinden uzun süre haber alınmaması sonucu yargıç kararı ile kişiliğine son verilmesi

Galle : gelir; hasılat; yarar

Garaz (garez): gizli düşmanlık; asıl maksat; erek; amaç; hınç

Gars : ağaç dikme

Gasıb: başkasının birşeyini elinden veya tasarrufundan zorla haksız yere alan kimse. gasp eden
Gasp: başkasının birşeyini elinden veya tasarrufundan zorla ve haksız alınması

Gaybubet: kaybolma; yokluk; göz önünde olmayış; yitiklik


gayr (gayir): ayrı; başka; özge; artık; diğer; yabancı

gayr-i melhûz : beklenmedik; imkansız; olanaksız

gayri mümkün: olanaksız; imkansız

gayrı vazıh: kapalı , açık olmayan

gayrikanuni :yasa dışı, gayriyasal

gayrimenkul : Bir yerden bir yere taşınması olanaksız (taşınmaz) mal.

gayrimenkul mükellefiyeti : Bir taşınmaz malikinin, sahip olduğu mülkü nedeniyle ve özellikle o taşınmaz (gayrimenkul) teminat olmak üzere, diğer bir kimse lehine bir şey yapmaya veya vermeye zorunlu tutulması

gayrimenkul tellallığı: Taraflar arasında (hiçbirine sürekli olarak bağlı olmaksızın), taşınmaza ilişkin sözleşmelerin (kira, satım vb.) yapılması hususunda ücret karşılığında aracılık etme mesleği; emlakçılık

gayrisahih nesep : evlilik dışı doğan çocuk

geçici madde: Yasa, tüzük ve yönetmeliklerde belirli bir süre için geçerli olan madde

geçici tescil:Halen varolup da uyuşmazlığa neden olan ayni hakların korunması amacıyla tapu kütüğüne yapılan tescil

geçit hakkı : Bir taşınmaz üzerinden başka bir taşınmaz malikinin geçebilmesi için kurulan bir ayni hak

gemi adamı: Bir iş sözleşmesine dayanarak gemide çalışan kaptan, subay, tayfa vb. kimseler

genel idare : Bütün ülkeyi kapsayan idare olup "merkez teşkilatı" ve "taşra teşkilatı"ndan oluşur

genel vekaletname : Bir kimsenin, kendi adına her türlü işi yapması için başka bir kişiye vermiş olduğu vekillik belgesi

gerçek kişi : İnsanlar

gerçi: gerçekten; vakıa

gerekçeli karar: Mahkeme kararlarında, kararın dayandığı yasal ve hukuksal sebeplerin gösterilmesi

geriye yürümek:Öncesini kapsamak, makable şamil

girift : dolaşık; karışık; bir birinin içine girgin; tutma; yakalama
gıyâb (gıyab) : hazır ve mevcut olmama; göz önünde bulunmama; uzaklaşma; kaybolma; arka

gıyabi hüküm :Kendi yokken arkasından verilen hüküm

gıyabi tutuklama :Kişinin yokluğunda alınan tutuklama kararı

gizli duruşma :Adliyede, sadece izinli veya görevli olanların katılabildiği, kamuya kapalı duruşma, gizli celse.

görevsizlik kararı: Yargıcın bir davada mahkemeyi görev alanında bulmaması

gösterme hakkı :Sinema, tiyatro, konser vb. görsel sanatlarda telif hakkı

göz hapsi :Bir kimseye bulunduğu yerden ayrılmaması biçiminde verilen ceza

gözaltı : Birinin, güvenlik kuvvetleri tarafından belli bir yerde belli bir süre alıkonulması, gözetim, nezaret.

grev:işçilerin aralarında anlaşarak veya bir kurululun kararına uyarak topluca iş bırakmaları

gümrük kolcusu: Gümrüklerce gözaltında bulundurulması gerekli görülen eşya ve yolcularla beraber bulunmak, tartı, sayım ve muayene memurlarına yardım etmek vb. işlerle görevli kişi, dideban

gûna (gûne) :türlü; gidiş; tarz; yol; sıfat

güzeran : geçici; geçen
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Kasım 2006       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
H
hacet:gerek; gereklilik
hacir : kısıt , kısıtlı , hicret eden
haciz : Borçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra dairesi tarafından) el konulması
haczetmek: Bir alacağın ödenmesi için borçlunun geçim ve mesleğinde gerekli olan şeyler dışında kalan para, aylık veya malına icra dairesi el koymak
hâdis : meydana gelen; çıkan; yeni çıkan
hafiyyen: gizli olarak; saklı olarak; gizlice
hafriyat : kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma
hail : duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller
haiz : sahip; elde bulunduran; taşıyan
hak : Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir
hak ehliyeti : Sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde herkesin sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme vb.) yararlanma yeteneği
hakem kararı : Taraflarca seçilmiş veya Mahkemeler tarafından belirlenen yeminli hakemlerin verdiği karar.
hakikiyye : hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten
hakim : Yargıç , Başta gelen, başta olan, baskın çıkan
Hakk : Allah; Tanrı; doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse
hakkaniyet : hak ve adalete uygunluk; doğruluk
hakk-ı mesil : su yolu hakkı
hakk-ı mürûr : geçit hakkı
hakk-ı şuf'a: önalım hakkı
hakk-ı şürb : içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı
hakkıhıyar : Seçme hakkı, muhayyerlik
hakkımüktesep : Kazanılmış hak, müktesep hak
hakkısükût : Susmalık, sus payı
haksız fiil: hukuk düzeninin izin vermediği, zarar verici eylemlerdir
haksız iktisap : Bir kimsenin malvarlığında, haklı bir nedene dayanmaksızın başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine meydana gelen artma ya da azalmama durumu
halel : bozma; bozukluk; eksiklik; zarar
haleldar olmak : bozulmak; çiğnenmek
hali sabıka irca : eski hale getirme
halita : karışım
harâc-ı mukaseme : arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi
harâc-ı muvazzaf : arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi
Hariciye Vekaleti : Dışişleri Bakanlığı
hârîm: aşkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem
harnup : keçiboynuzu
hartama : pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta
has : sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme
hasârât : zararlar; ziyanlar; hasarlar

hasb-el-kanun : kanun gereği
hasebiyle : yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle
hasılat Kirası : Kiraya verenin, bir bedel karşılığında, hasılat veren bir malın veya hakkın kullanımını kiracıya bıraktığı sözleşme; ürün kirası
hâsim: hasmeden; kat'eden, kesip atan
Hasîm (hasım) : iki düşmandan herbiri
hasren: muhasara ederek; etrafını çevirerek
hâss : özgü
hatia : hatîa ; günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık
hava hukuku : Havada ulaşımı düzenlemek için konulmuş hukuk kurallarının bütünü
hava sahası : Bir devletin yalnız kendisinin kullanma hakkı olduğu, başka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak yararlanabileceği gökyüzü parçası
havale : Yollama ödeyicisinin, para, değerli kağıtlar veya benzeri nesneleri, yollayıcı hesabına yollama alıcısına ödemek ve yollama alıcısının da bunları kendi adına teslim almak üzere yetkili kılındığı sözleşme
hâvi (havi) : kapsar; kapsayan; içeren; içerir
havza-i fahmiyye: kömür havzası; kömür bulunan bölge
haylûlet : engel olma; araya girme; yolu kapama
haymatlos: Vatansız
hayr (hayır) : iyilik; iyi; faydalı iş; yarar
hayrât : sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese
hazine : Devletten ayrı bir kişilik oluşturmamakla beraber, bir taraftan bütçenin uygulanmasına ilişkin işlemleri, diğer taraftan da kamu gelir ve giderlerinin zaman olarak uygunluğunu sağlayan merkezi örgüt; Maliye Bakanlığı ve maliye dairelerinden oluşan örgüt
heder olma : ziyan olma
hedm : yıkma; harap etme
hercü merc : altüst; karmakarışık; allak bullak; darmadağınık
heyelan : toprak kayması
hibe : bağışlama
hidematı amme : kamu hizmeti
hıfz : saklama; koruma. Hıfzetmek, korumak
hilafı : tersi; aksi; zıddı
hilkat : yaratılma; yaratılış; tabiat
himaye : koruma; korunma; birine arka çıkma
hini dava : dava sırasında
hini hacet : gerektiğinde
hisse-i şayia: yaygın hisse; ortak pay
hitam : son; bitim; tükenme; nihayet
hıyar : Bir şeyi seçmekte veya yapıp yapmamakta özgürlük
hizmet sözleşmesi: İşçinin, belirli veya belirsiz bir zaman süresi içinde iş görmeyi ve işverenin de ona bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşme
hod-be-hod : kendi başına;kimseye danışmadan;kendiliğinden
hüccet : senet; delil; belge
huda : aktarma
hudûs : sonradan peyda olma
hükkâm : hakimler; yargıçlar
hükmi : Hükümle ilgili, tüzel
hükmi şahsiyet: tüzel kişilik, hükmî şahsiyet
hukuki işlem : Bir veya birden çok kişinin, hukuksal bir sonuca yönelttiği irade açıklaması
hukuki tağyir : Bir kimsenin, kendisine ait olmayan menkul eşyalar üzerinde bazı işlemlerde bulunarak, bu eşyanın niteliğini değiştirmesi
hukukun şekli kaynakları : Hukuk Kurallarının hangi şekillere bürünmüş olarak bize verildiğini ve nerelerde bulunduklarını gösteren kaynak
hükümsüzlük : bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılamaması veya kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmaması
hulâsa : (hulasa) - özet
hulûl : (hulul) - gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi (hululu vade)
hüsnüniyet : iyiniyet
husul: olma; oluş; oluşma; doğma; çıkma
husule gelmek : doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak
husumet: hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma
hususat : bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler
hususi : özel; kişiye ait
hacet:gerek; gereklilik
hacir : kısıt , kısıtlı , hicret eden
hacizBorçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra dairesi tarafından) el konulması
haczetmek: Bir alacağın ödenmesi için borçlunun geçim ve mesleğinde gerekli olan şeyler dışında kalan para, aylık veya malına icra dairesi el koymak
hâdis : meydana gelen; çıkan; yeni çıkan
hafiyyen : gizli olarak; saklı olarak; gizlice
hafriyat : kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma
hail : duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller
haiz : sahip; elde bulunduran; taşıyan
hak : Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir
hak ehliyeti : Sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde herkesin sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme vb.) yararlanma yeteneği
hakem kararı: Taraflarca seçilmiş veya Mahkemeler tarafından belirlenen yeminli hakemlerin verdiği karar.
hakikiyye : hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten
hakim: Yargıç , Başta gelen, başta olan, baskın çıkan
Hakk : Allah; Tanrı; doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse
hakkaniyet : hak ve adalete uygunluk; doğruluk
hakk-ı mesil: su yolu hakkı
hakk-ı mürûr : geçit hakkı
hakk-ı şuf'a: önalım hakkı
hakk-ı şürb: içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı
hakkıhıyar : Seçme hakkı, muhayyerlik
hakkımüktesep : Kazanılmış hak, müktesep hak
hakkısükût : Susmalık, sus payı
haksız fiil: hukuk düzeninin izin vermediği, zarar verici eylemlerdir
haksız iktisap: Bir kimsenin malvarlığında, haklı bir nedene dayanmaksızın başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine meydana gelen artma ya da azalmama durumu
halel : bozma; bozukluk; eksiklik; zarar
haleldar olmak : bozulmak; çiğnenmek
hali sabıka irca : eski hale getirme
halita : karışım
harâc-ı mukaseme : arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi
harâc-ı muvazzaf : arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi
Hariciye Vekaleti : Dışişleri Bakanlığı
hârîm : aşkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem
harnup : keçiboynuzu
hartama: pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta
has : sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme
hasârât : zararlar; ziyanlar; hasarlar
hasb-el-kanun: kanun gereği
hasebiyle : yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle
hatia: hatîa ; günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık
hava hukuku: Havada ulaşımı düzenlemek için konulmuş hukuk kurallarının bütünü
hava sahası: Bir devletin yalnız kendisinin kullanma hakkı olduğu, başka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak yararlanabileceği gökyüzü parçası
havale : Yollama ödeyicisinin, para, değerli kağıtlar veya benzeri nesneleri, yollayıcı hesabına yollama alıcısına ödemek ve yollama alıcısının da bunları kendi adına teslim almak üzere yetkili kılındığı sözleşme
hâvi (havi) : kapsar; kapsayan; içeren; içerir
havza-i fahmiyye :kömür havzası; kömür bulunan bölge
haylûlet: engel olma; araya girme; yolu kapama
haymatlos : Vatansız
hayr (hayır) : iyilik; iyi; faydalı iş; yarar
hayrât : sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese
hazine : Devletten ayrı bir kişilik oluşturmamakla beraber, bir taraftan bütçenin uygulanmasına ilişkin işlemleri, diğer taraftan da kamu gelir ve giderlerinin zaman olarak uygunluğunu sağlayan merkezi örgüt; Maliye Bakanlığı ve maliye dairelerinden oluşan örgüt
heder olma: ziyan olma
hedm : yıkma; harap etme
hercü merc : altüst; karmakarışık; allak bullak; darmadağınık
heyelan : toprak kayması
hibe : bağışlama
hidematı amme : kamu hizmeti
hıfz:
saklama; koruma. Hıfzetmek, korumak
hilafı : tersi; aksi; zıddı
hilkat: yaratılma; yaratılış; tabiat
himaye : koruma; korunma; birine arka çıkma
hini dava : dava sırasında
hini hacet: gerektiğinde
hisse-i şayia : yaygın hisse; ortak pay
hitam: son; bitim; tükenme; nihayet
hıyar: Bir şeyi seçmekte veya yapıp yapmamakta özgürlük
hizmet sözleşmesi:şçinin, belirli veya belirsiz bir zaman süresi içinde iş görmeyi ve işverenin de ona bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşme İ
hüccet: senet; delil; belge
hükkâm: hakimler; yargıçlar
hükmi: Hükümle ilgili, tüzel
hükmi şahsiyet:tüzel kişilik, hükmî şahsiyet
hukuki işlem:Bir veya birden çok kişinin, hukuksal bir sonuca yönelttiği irade açıklaması
hukuki tağyir:r kimsenin, kendisine ait olmayan menkul eşyalar üzerinde bazı işlemlerde bulunarak, bu eşyanın niteliğini değiştirmesi
Bi
hukukun şekli kaynakları:Hukuk Kurallarının hangi şekillere bürünmüş olarak bize verildiğini ve nerelerde bulunduklarını gösteren kaynak
hükümsüzlük:bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılamaması veya kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmaması
hulâsa: (hulasa) - özet
hulûl: (hulul) - gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi (hululu vade)
hüsnüniyet: iyiniyet
husul: olma; oluş; oluşma; doğma; çıkma
husule gelmek :doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak
husumet :hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma
hususat: bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler
Son düzenleyen Blue Blood; 17 Kasım 2006 09:03
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Kasım 2006       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
I-İ

ıskat: düşürme; hükümden düşürme; yok etme; iptal

ıslah: düzeltme; davada tarafça düzeltme; iyileştirme; iyi bir hale getirme

ıslahât: düzeltme veya iyileştirme işleri

ıstılâh: terim

ıtlâk: salıverme; koyuverme; boşamak; demek; denilmek; tabir

ıttılâ: öğrenme; bilgilenme; haberdar olma; tanıma

ızrar: zarar verme; zarara sokma

ıztırâr: zorunluluk; çaresizlik

iade : geri verme; geri çevirme; eski duruma getirme

iade-i muhakeme : yargılamanın yenilenmesi

iaşe :yaşatma; besleme; geçinme

ibâre : deyiş; cümle; paragraf; bir bölüm söz

ibhâm: kapalı bırakma; açıklamama; belli etmeme; gizli kapaklı tutma

ibka : devamlı, sürekli kılma; yerinde bırakma

ibra : aklanma; temize çıkma; aklama; temize çıkarma Alacaklının, borçlusunda bulunan alacağından tamamen veya kısmen vazgeçmesi

ibraz: gösterme; meydana çıkarma; sunma

ibtida: başlama; başlangıç; ilkin; en önce; başta

icâb : gerekme; gerek; bir sözleşme için ilk söylenen söz

icabet etme: uyma

icbar: zorlamak

icabı hal: durumun gereği

icar: kiraya verme; kiraya verilme

icâre-i müeccele: sonradan alınacak kira

icareteynli vakıf: ivedili ve süreye bağlı kira sözleşmesi olan vakıf mallar

icazet : izin; ruhsat, diploma

icâzet-i lâhika: bir kimsenin izni olmadığı halde,yapıldıktan sonra bir şeyi kabul etmesi ve onaylaması:

icbar etme: zorlama

icmâl : kısaltma; özetleme; öz; özet genel toplamı

icra tetkik mercii: İcra-İflas dairesinin üzerinde olup, icra-iflas işlemlerinin doğru ve kanuna uygun olup olmadığını denetleyen ve ayrıca kanunun kendisine verdiği dava ve işleri gören özel mahkeme.

İcra Vekilleri Heyeti : Bakanlar Kurulu

içtihad: özel görüş; anlayış; kavrayış

içtima: toplanma; toplantı; bir araya gelme

içtimaî: sosyal; toplumsal

içtinap : kaçınma; çekinme

idame : devam ettirme; sürdürme

idâre-i husûsiyye : il özel idaresi

ifa: ödeme; yerine getirme; bir işi yapma; edim

ifadat: sözler

ifade: anlatma; anlatış; anlatım

ifham: anlatma; anlatılma; bildirme; bildirilme

ifrağ: bir durumdan başka bir duruma sokma

iflas: Borcunu ödemeyen veya ödemelerini tatil eden borçlu hakkında yapılan takip sonucunda, mahkeme kararı ile tespit ve ilan edilen durum.

ifraz : arazinin parçalanması; bölünmesi; parsellere ayırma; araziyi imar açısından uygun parçalara bölme

ifşasına müeddi: açıklanma gereği

ihale: Artırma veya eksiltme biçimiyle yapılan ve en uygun fiyatı teklif edene (en çok artıran veya eksiltene) işin/malın verildiği sözleşme yöntemi.

ihâta: bir şeyin etrafını çevirme; sarma; kuşatma; etrafı çevrilme; anlayış; geniş bilgi

ihbar: haber verme; bildirme; bildirim

ihdas: ortaya çıkarma; kurma; bir şeyi ilk kez ortaya koyma

ihfa: saklama

ihkak-ı hak: kendiliğinden hak alma

ihlal etmek: zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak

ihmal: dikkatsizlikten ve özensizlikten kaynaklanan kusur; savsaklama; gerekli özeni göstermeme

ihraç: çıkarma; dışarıya mal satma; dış satım

ihraz: benimseme; sahipsiz bir malı sahiplenme

ihtar : hatırlatma; dikkati çekme; uyarma; uyarım

ihtarname: Bir kimseye, bir hususu yerine getirmesi veya getirmemesi için yapılan yazılı uyarı; hatırlatma belgesi.

ihticâc: delil veya tanık gösterme

ihtilaf : anlaşmazlık; uyuşmazlık; çekişme; niza; görüş farklılığı

ihtilat: karışma; katılma; bir araya gelme

ihtimam: özen; bir şey, iş ya da kişiye özel dikkat gösterme

ihtirâzi kayıt: çekince; önkoşul; belli hakları kullanma hakkının saklı tutulması

ihtiva etmek: içermek; kapsamak; içine almak; içinde bulundurmak

ihtiyati tedbir: Davacının, davasını kazanması durumunda, dava konusu şeye kavuşabilmesi için, davadan önce veya dava sırasında o şeyi garanti altına almasına yarayan önlem.

ihtiyar etmek: seçmek; seçme hakkını kullanmak; tercih etmek; yeğlemek

ihtiyarî: isteğe bağlı; seçmeli; istemli

ihtiyat: sakınma;

ihzâr: hazırlama; huzura getirme;

ihzaren celb: sanığı veya tanığı, kendi arzusu nedeniyle gelmediği için mahkeme önüne hakim kararı ile zorla getirtme

ihzarî: hazırlayıcı; yetiştirici; hazırlık niteliğinde olan

ika etmek: yapmak; etmek; oluşturmak

ikâme: yerine koyma; yerine kullanma; dikme;yerine geçme; kaim olma; dava açma

ikametgah: bir kimsenin yerleşme kast ve niyetiyle oturduğu yer

ikamet etme: Bir yerde yerleşme iradesi ve niyetiyle oturma.

ikmal: tamamlama; bitirme; devamlı olarak yiyecek içecek ve diğer gerekli malzemenin sağlanması

ikrâh: korkutma; bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak

ikrar : saklamayıp söyleme; bildirme; açıkça söyleme; kabul

ikraz: borç verme; ödünç verme

iktifâ : yeter bulma; yetinme

iktirân: yakın varma; yanına gelme; yaklaşma; ulaşma; erişme

iktisabî: kazanma ile ilgili; edinme ile ilgili

iktisadi: ekonomik

iktisap : kazanma; kazanım; edinme; bir şeyin mülkiyetini elde etme

İktisat Vekâleti: Ekonomi Bakanlığı

iktiza: gerekme; gerektirme; gereklilik; işe yarama ilâm yargı belgesi; mahkemenin verdiği nihaî (son ) kararın, iki taraftan her birine yöntemine göre verilen onamlı örnekleri; mahkeme kararı örneği (sureti)

ila-nihâye: sonuna kadar

i'lâmât : bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge

ilamlı icra takibi: Para veya paradan başka bir şey içeren konularda, önce bir mahkeme ilamı alınıp, ilamlara özgü icra takibi yapılması.

ilamsız icra takibi: Elinde bir mahkeme ilamı bulunmayan veya bulunmasına rağmen ilamlı icra yoluna başvurmayan kişilerin, alacaklarını elde etmek için başvurdukları icra yolu.

ilga : ortadan kaldırma; yürürlükten kalkma; hükümden düşürme; geçersizleştirme

illet: hastalık; sakatlık; bozukluk; neden; sebep

illiyet bağı: nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki

ilmî: bilimsel

ilmi içtihatler: Hukuk bilginlerinin hukuki sorunlarda ileri sunmuş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir.

ilmühaber: belge; birinin herhangi bir durumunu (örneğin ikametgahını) gösteren durum belgesi

iltibâs: karıştırılma; benzeşim; karışıklık

iltihâk : katılma; karışma

iltisâk : yapışma; bitişme; kavuşma

iltizam : kendi için gerekli sayma; gerektirme

iltizami muamele: bir kimsenin malvarlığının aktifinde yer alan kalemlere dokunmaksızın, yalnızca pasifini artıran bir işlem yapması; taahhüt işlemi; borçlandırıcı işlem;

ilzâm : susturma; bağlama

imâl: yapma; yapılma; meydana getirme

imâr : bayındırlık; bayındır duruma getirme; geliştirme

imdi : buna göre; şu halde; o halde

imha: yok etme; ortadan kaldırma; mahvetme

imhâl : mühlet verilmesi; süre verilmesi; erteleme; yeni bir önel tanıma

imlâ : doldurma; doldurulma; yazdırma; yazdırılma; bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazma bilgisi

imtina: kaçınma; çekinme

imtisâl: gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme; alınan emre boyun eğme

imtiyaz: ayrıcalık; farklılık

in'ikad : bağlama; kurulma; toplanma

inbiâs: gönderilme; meydana çıkma; ileri gelme

indinde: yanında

ind-el-hâce: lâzım olduğu; gerektiği zaman

ind-ettemyiz: temyiz sonunda; temyiz olunduğunda

infâk: beslemek; geçindirmek; nafakalandırmak

infisâh: fesh olunma; bozulma; hükümsüz kalma; dağılma; kendiliğinden ortadan kalkma

inhisar: tekel; monopol; alımın veya satımın tek bir elde toplanması

infisah: Ortadan kalkma; dağılma; fesholma.

inkıta : kesilme; kesinti; ara verme

inkılâp: değişme; bir halden başka bir hale dönme; devrim

inkıyâd: boyun eğme; kendini teslim etme

inkisâm: taksim olma; parçalanma; bölünme; ayrılma

inkişaf : açılma; gelişme; gelişim; açınım

inkiza: bitim; sona erme

insicâm: bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlık

inşâî: inşaya, yapıya ait

inşaî hak: yenilik doğuran hak; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak

intac: sonuç verme; nitelendirilme; sonuçlandırılma; bitirme

intifa: yararlanma; bir şeyden istifade etme

intifa hakkı: yararlanma hakkı; başkasına ait bir malda, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi
intifa hakkı: Başkasına ait bir mal (hak) üzerinde, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi.

intikal: Bir mal üzerindeki tasarruf hakkının, kanun ile belli kimselere geçmesi

intihâb: seçme; seçilme; seçim

intikal: geçme; geçirim; nakil; birinden diğerine geçme; yer değiştirme; el değiştirme bir mal üzerindeki tasarruf hakkının kanun ile belli kimselere geçmesi

intikal: geçiş; göçüş; anlama; kavrama; yer değiştirme; el değiştirme

intizâm: düzgünlük; çeki düzen; düzenlilik

intizâr: bekleme; beklenilme; gözleme; gözlenilme

inzibât: yolunda olma; genel emniyetin yolunda olması; sıkı düzen

inzimâm: eklenme; katılma; ilave

ipham: belirsizlik

ipka: kalma; yerinde bırakma; görevinde bırakma; yenileme

ipotek akit tablosu: İpoteğin kurulması sırasında tapu memuru tarafından düzenlenen ve ipoteğin durumunu gösteren resmi senet.

ipotek belgesi: Tapu sicil müdürlüğü tarafından verilen ve ipotek akit tablosunun özetini içeren belge.

ipotek: Hak sahibine, alacağını, bir taşınmaz malın değerinden elde etme yetkisini veren sınırlı bir ayni hak.

ipotekli borç Senedi: Taşınmaz rehni ile güvence altına alınmış kişisel bir hak nedeniyle, yetkili tapu görevlilerince ilgili taşınmaza değer biçilerek, taşınmaz değerinin bağlandığı (sürümünün kolaylaştırıldığı) kıymetli evrak.

iptal: hukuk kurallarına aykırı biçimde yapılmışbir idari işlemin yargı organının kararıyla ortadan kaldırılmasıdır

İptidai itiraz: ilk itiraz

îrâd: gelir; gelir getiren yapı; söyleme, getirme

irae: tayin etme; gösterme

irae edilmek: gösterilmek

iras : yapma; etme; birine (zarar) verme, sebep olma

irat Senedi: Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak.

irca : eski duruma çevirme; geri döndürme; indirgeme

irca olunma: eski duruma getirme; çevirme; döndürme

irsen : irs yoluyla; miras yoluyla (geçerek)

irtibat : bağlantı; ilişki; ilgili olma

irtifak : hacet talep etme; ihtiyaç duyma; yükümlenim

irtifak hakları: Bir taşınmaz üzerinde, bir kullanma ve yararlanmaya rıza göstermeyi veya mülkiyete özgü bazı hakların kullanılmasından kaçınmayı gerektiren ve diğer bir taşınmaz veya kişi yararına ayni hak olarak tesis edilen hukuki işlem.

irtihan : rehin olarak alma, alınma

is'af : yerine getirme

isâl : vardırma; vardırılma; ulaştırma; ulaştırılma

isbât: şahit ve delil göstererek doğrusunu ortaya çıkarma

iskan ruhsatı: Bir binada oturulabilmesi için, yapının tamamlanmasından sonra ve İmar Kanunu'na göre, o yapının kullanılabileceğine ilişkin olarak verilen belge.

isnad: bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme; bir şeye dayandırma; yükleme

isti'dâd: kabiliyet; akıllılık; anlayış; yetenek

istiane : yardım isteme

isticar :kira ile tutma; kiralama

isticvap: sorguya çekme; sorguya çekilme

istida : dilekçe; arzuhal; emanet bırakma; himaye (korunma) talep etme

istidlâl: bir kanıta dayanarak, bir nesneden sonuç çıkarma; kanıt ile anlama

istifa: İsteğe bağlı olarak bir görevden ayrılma.


istifade: yararlanma; faydalanma

istiglâl : ipotek; ev, dükkân, tarla ve bunlara benzer taşınmazların geliri, karşılık gösterilerek rehine koyma

istihap: yanına almak

istihdâf : hedef tutma; amaç edinme; amaçlama

istihdâm: hizmete kabul etme; kullanma; çalıştırma

istihkak : hak istemek; hak ediş; bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma

istihkak davası: taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir aynî hak iddiasında bulunmayı konu alan dava

istihlâk : tüketim; kullanarak bitirme

istihrâç: çıkarma; çıkarılma; netice çıkarma; anlam çıkarma; anlama

istihsal : üretim; üretme; elde etme

istikraz : borç alma; ödünç alma

istilzâm : gerektirmek

istimâ : davada dinleme; yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile,tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlemesi

istimâl : kullanma

istimlak: kamulaştırma; Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, bedelin peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmazın tamamına veya bir kısmına kanunda gösterilen yöntemlere göre kamu yararına el koyması

istimval : ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin mallarına el konulması

istina : dayanak; dayanma

istinâbe: davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkemece ifadesinin alınması

istinad : dayanma; senet, delil sayma

istinâd etmek: dayanmak; bir şeyi dayanak(mesned) olarak almak

istinkâf : çekimser kalma; çekinme; geri durma; sakınma

istinsah: suret çıkarma

istirdâd : geri alma; alınma; geri isteme

istisna : ayrı tutma; kural dışı sayma

istisna sözleşmesi: Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi.

İstizah: açıklama istemek

iş'âr : bildirme; yazı ile bildirme; gösterme

işgal: Tapu kütüğüne göre sahipsiz mal durumuna geldiği anlaşılan taşınmaz malları edinme yolu.

işhâd: şahit getirme; tanıklık ettirme; tanık gösterme

işkâl : zorlaştırma; güçleştirme

iştigal: meşgul olma; bir işle uğraşma

iştirâ : alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak

iştira hakkı: Hak sahibine, istediği zamanda, bir malın malik

iştirâk: katılma; ortak olma; ortaklık

iştirak halinde mülkiyet: Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi.

ita : verme; ödeme

itfa : söndürme; ödeme; bir borcu, ödeme, takas, af gibi bir sebeple kapatma; sona erdirme

itmam: tamamlama

ittiba: uyma; itaat etme

ittihâd: bir olma; birleşme; birlik

ittihâz : edinme; edinilme; kabul etme; sayma; tutma; alma

ittisâl : bitişme; kavuşma; yakınlık

ivaz : karşılık; bedel; eder; karşı bedel; mukabil eda; fiyat

izaa : kaybetme; yitirme

izafe : zammetmek; katmak; karıştırmak

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Kasım 2006       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
J

jüri : Yargıcılar kurulu

K


kaanî : kanaat eden; yeter bulup fazlasını istemeyen; inanmış; kanmış

kaasır : zorla işleten; kısa

kabil : kabul eden; kabul edici; olan; olabilir

kabl-el-işgal: işgalden önce

kabz : alma; elde tutma; edinme

kabzeylemek: almak; elde tutmak; edinmek

kadastro :arazilerin,arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi;

Kadastro: Arazilerin ve arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi.

kadîm : çok eski zaman; eski

kâffe : hep; bütün; cümle

kâfi : yeter; yeterli

kagir: Taş veya tuğladan imal edilmiş yapı; kargir.

kaide: kural; usul; ilke; prensip; esas; temel;yol; taban; ayaklık

kaim : başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen

kaime: kağıt para

Kal' : koparma; sökme; çıkarma; çıkarılma; temelinden çekip alma

kalbetme: değiştirme; çevirme

kambiyo taahhüdü: Ticari bir senet üzerine imza koymak suretiyle doğan soyut borç.

kambiyo senetleri: poliçe, çek ve bonodan ibarettir.

kamu düzeni: Bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen.

kamu haczi: Devletin, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harç ve bunlara bağlı ceza, faiz ve zamlar ile kamu hizmetleri uygulamasından doğan ve ödenmeyen alacakları nedeniyle, borçlu durumundaki kişilerin mal ve haklarına el koyması.

kamu hakları: şahıslar ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk kurallarından, yani kamu hukukundan doğan haklardır.

kamu hizmeti: Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetimi ve denetimi altındaki diğer kişilerce, kamunun genel ve ortak gereksinimlerini sağlamaya yönelik olarak sürdürülen faaliyetler.

kamu hukuku: Devletin örgütlenmesi, faaliyetleri, yetki ve görevleri ile devletle kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı.

kamu malları: Özel mülkiyete konu olamayan ve doğrudan doğruya kamunun (halkın) yararlanmasına ayrılan mallar.

kamu tüzel kişileri: Tamamen kamu yararının gerçekleşmesi için çalışan ve kamu gücü kullanan, kanunla veya kanunun verdiği açık yetkiyle kurulan kamu idare ve kurumları.

kamu Yararı: Kamunun, ulusal birliğin ve devletin gereksinimleriyle ilgili ve bunlara uygun olan durum.

kamulaştırma: Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda ve karşılığını (bedelini) peşin ödemek koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen usullere göre mülk edinmesi.

kanaatbahş: inandırıcı

kanun: anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından bir şekilde ve bu ad altında tespit edilmiş bulunangenel, sürekli ve soyut hukuk kurallarıdır.

Kanun hükmünde kararnameler: TBMM' nin bir kanunla yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır.

kanun tasarısı : Nakanlar kurulunun hazırlayarak TBMM ' ne sunduğu kanun projeleridir.

kanuni intifa hakkı: Kanun tarafından bazı kişilere tanınan ve hakkı doğuran olayın ortadan kalkmasıyla son bulan; hak sahibine, başkasına ait bir mal (hak) üzerinde kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkisi veren bir irtifak hakkı.

kanuni ipotek hakkı: Kanunun öngördüğü bazı durumlarda, bazı kişilerin (kanun gereği) sahip olduğu ipotek kurma hakkı.

kanuni müşavir: Vesayet altına alınmasına gerek olmayan ancak fiil ehliyetinden kısmen mahrum edilmesi kendi yararına olan reşit kimseye, bazı işler için görüşü alınmak üzere mahkemece atanan danışman.

kanuni şuf'a hakkı: Kanundan (müşterek mülkiyet hakkından) doğan ve hissedarlık (paydaşlık) devam ettiği müddetçe varlığını koruyan, hak konusu şeyin bir üçüncü kişiye satılması halinde hak sahibine o şeyi öncelikle satın alma yetkisi veren hak.

karabet: yakınlık

karâr-gîr : kararlanmış; kararı verilmiş; karara bağlanmış

kârine : ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması

karineyi hal: duruma göre

karye : köy

kat' : kesme; kesilme; karar verme; sona erdirme

katibi adil: noter

kat irtifakı: Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir binanın yapımı borcunu ve bina tamamlandığında da kat mülkiyeti kurulması yükümünü doğuran bir irtifak hakkı.

kat maliki: Bağımsız bölümler üzerinde kurulan kat mülkiyeti hakkına sahip olan kişi.

kat malikleri kurulu: Kat mülkiyetine konu taşınmazdaki bütün kat maliklerinin oluşturduğu kurul.

kat mülkiyeti: Bir yapının bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, arsa payı ve anagayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet hakkı.

kâtib-i adil: noter

katiyet kesbetmek: hale gelmek

kavâid :kaideler; usuller; kurallar; yasalar

kavi: kuvvetli

kaynak hakkı: Hak sahibine, bir başkasının arazisindeki kaynağın sularını almak ve kendi arazisine akıtmak (kullanmak) yetkisi veren bir irtifak hakkı.

kazaî içtihatler: Mahkemelerde vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesiyle ilgili olarak kabul edilmiş olan ilkelerdir

kazaî karar:yargısal karar

kaza-î merci: yargı organı; mahkeme

kazaî tefsir : yargısal yorum

kaziyye-i muhkeme: kesin hüküm

ke-en-lem-yekün : sanki yokmuş; hiç yokmuş; hiç olmamış gibi

kefalet : kefil olma; kefillik, bir kimsenin alacaklısına karşı, o kimsenin borcunun yerine getirilmesini sağlamak yükümlülüğü altına girmek.

keff-i yed : elçekme; vazgeçme; karışmama

kemâl : olgunluk; tamlık; eksiksizlik

kerhen: iğrenerek; istemiyerek; hoşlanmıyarak; zorla; zoraki

kesb : çalışıp kazanma; edinme

kesbetmek: kazanmak; edinmek; sağlamak

ketmetmek : gizlemek; saklamak; sır tutmak

keyfiyet : iş; durum; mesele

kezailik: aynı şekilde

kıstâs : ölçü; ölçüt

kışlak :kışın hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer. Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, kış mevsiminde hayvanlarını barındırmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanıla gelen arazi.

kıyâs : karşılaştırma; oranlama; örnekseme

kifâyet: kâfi olma; yetme; yetişme; yeterli olma; yeterlilik

kişisel haklar: kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulunan ve bu varlığın serbestçe geliştirilmesi amacına yönelik olan hak ve hürriyetlerdir

kitab'ül-icare : icar kitabı; Mecelle'de kira bölümü (faslı)

kollektif şirket : ticari bir işletmeyi ticari ünvan altında işletmek üzere hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklardan hiçbirinin sorumluluğu sınırlanmamış olan ticari şirkettir.

konkordato: Dürüst borçlunun önerip de en az üçte iki alacaklısının kabulü ve ticaret mahkemesinin onaması ile ortaya çıkan bir anlaşmayla, alacaklıların bir kısım alacaklarından vazgeçmesi ve borçlunun da bu anlaşmaya göre kabul edilen borcun belli yüzdesini, tamamını ya da daha fazlasını, kabul edilen vadede ödeyerek borcundan kurtulması.

kontrat :mukavele; sözleşme

kuru mülkiyet: Bir mal üzerinde, (malikin sahip olduğu ayrıcalık ve yetkilere zarar gelmemek üzere) bir başkasına tanınan intifa veya sükna gibi fiili kullanma hakkının varlığı durumunda malikin sahip olduğu mülkiyet hakkı.

kuyûd :kayıtlar; bağlar; deftere geçirmeler

kuvvei müsellaha: güvenlik kuvvetleri

külfet :sıkıntı; zorluk; yük; zahmet; eziyet

küsur :artık

küşad :açma; işletmeye açmak

kütüb :kitaplar

Benzer Konular

31 Mart 2008 / Lavie Ekonomi
21 Mart 2010 / _KleopatrA_ Hukuk
18 Mayıs 2011 / ThinkerBeLL Taslak Konular
29 Kasım 2009 / ThinkerBeLL Taslak Konular
18 Mayıs 2011 / ThinkerBeLL Taslak Konular