Arama

Sendika Nedir? Sendika ve Sendikacılık Hakkında Genel Bilgiler

Güncelleme: 15 Kasım 2017 Gösterim: 42.128 Cevap: 4
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Aralık 2007       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Çalışanların haklarını işverenlere ve devlete karşı korumak ve geliştirmek üzere oluşturdukları örgütlerdir.
Sendikalar sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan çalışanlarla işverenler arasındaki güç eşitsizliğini ortadan kaldırmak için oluşturulmaya başlamıştır. Önceleri belirli niteliğe sahip çalışanların oluşturduğu ve meslek sendikaları olarak tanımlanan bir yapıdan, sonraları niteliksiz işçilerinde yer aldığı genel sendikalara doğru bir evrim geçirmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar

SENDİKA NEDİR?
Sendika, ücretli emeğin hak ve çıkarlarını koruyup, geliştirmek için oluşturduğu bir örgüttür. Çağımızda bu amaç doğrultusunda komite ve konseyler, meclisler ve çeşitli siyasal örgütlenmeler de oluşmuştur, ancak en kalıcı ve yaygın örgütler sendikalardır. Sendikalar üretim-hizmet ilişkileri içerisinde ortaya çıkan örgütler oldukları için öncelikle ekonomik örgütlerdir. Bir gereksinimden doğan sendikalar da her tür örgüt gibi insanlardan oluşur, o nedenle canlı ve dinamik varlıklardır. Gereksinmeler ve içinde yaşanılan koşullar değiştikçe sendikaların amaçları, işleyişleri, kısacası yapıları da değişir, ancak sömürüye karşıtlıklarının değişmesi söz konusu değildir. Sendikanın ne olduğu sorusunun cevabı, ne olmadığına verilecek cevaplarla daha iyi anlaşılmaktadır.

SENDİKA NE DEĞİLDİR?
Sendika, üyelerinin her ay ödedikleri “üyelik ödentisi” karşılığında belirli bazı işleri üyeler adına yapan bir “ticari kuruluş” örneğin “bir şirket” değildir. Çünkü, sendikanın çeşitli organlarında görev ve sorumluluk almış olan temsilciler ve yöneticiler “kar elde etmek” üzere değil, “emekçilerin birliğini ve mücadelesini geliştirmek” için oraya seçilmişlerdir. Sendika, üyelik ödentisi veren işçileri-emekçileri belirli durumlarda savunan bir “avukat” değildir. Üyelik ödentisi de “vekalet ücreti” değildir. Çünkü, müvekkilin avukata karşı görevi gerçeği söylemek ve savunma hizmeti karşılığında “avukatlık ücretini” ödemektir. Oysa ki, sendika üyesinin görevi “üyelik ödentisi” ödemekle bitmez, onunla başlar. SENDİKAL MÜCADELE; ÇALIŞANLARIN PASİF BIRAKILARAK, SADECE BİRKAÇ YÖNETİCİNİN AKTİFLEŞTİĞİ, ÇALIŞANLAR ADINA VE ONLARA RAĞMEN YAPILAN, MEDYATİK VE GÖSTERMELİK HAK SAVUNUCULUĞU DEĞİLDİR. Çünkü, sendika amaçlarını ancak üyeleri olan işçilerin-emekçilerin örgütlü gücüyle ve ortak mücadelesiyle gerçekleştirebilir. SENDİKA; İŞÇİ-EMEKÇİ ÇALIŞANLARIN BİRLİĞİ, İŞYERLERİNDE VE HAYATIN HER ALANINDAKİ ÖRGÜTLÜ GÜCÜNÜN VE ORTAK MÜCADELESİNİN ADIDIR. Sendika üyelerinin, işçilerin-emekçilerin bugün ve gelecekte daha insanca, daha iyi koşullarda çalışıp, yaşayabilmeleri için uğraş vermekle beraber bir “sigorta şirketi” değildir. Çünkü, sigorta şirketlerinin işlevi “bireyin” geleceğini çeşitli tehlikelere karşı “güvence” altına almaktır. Oysa ki, işçilerin-emekçilerin birliğinden başka gücü olmayan sendikalar, tek tek işçilerin-emekçilerin “bireysel” güvenliğini ve esenliğini sağlamayı değil, mücadele etmeyi, hak ve özgürlük elde ederek bugünü ve geleceği tüm işçiler ve emekçiler için daha yaşanılası kılmayı amaçlar. Geleceği bir yana bıraksak da sadece bugünü daha yaşanılır hale getirmek bile sendikaların siyaset yapması, bazı siyasal konu ve sorunlarla ilgilenmesi, kısaca bazı siyasal talepler için mücadele etmesi demektir. Daha yalın bir ifadeyle “sömürüye karşı mücadele etmesi” demektir. Daha iyi ve daha yaşanılır bir hayatı amaçlayan sendikaların kuruluş ve varlık gerekçeleri ister istemez sendikal taleplere bir siyasal nitelik kazandırıyor. Ne var ki, tüm bunlara karşın sendika bir “siyasal parti” değildir. Hukuk sorunları, vergi politikaları, sosyal güvenlik sistemi, sağlık ve eğitim, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin durumu, tarım, hayvancılık ve madenciliğin durumu… Tüm bunlar siyasal sistemle ve kararlarla biçimlendiğine ve bunların her biri işçilerin-emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını etkileyip, belirlediğine göre, sendikalar siyasal bir dünyanın içindedir. Suyun dışında bir balık düşünülemeyeceği gibi, siyasal hayatın dışında bir sendika da düşünülemez. Dolayısıyla sendika ülkedeki ve dünyadaki siyasal sorunlarla da ilgilenir. Bu ilginin biçimi ve düzeyi döneme, ülkeye ve topluma göre değişiklik gösterebilir. Ancak, sendikaların iki yüz yıla yaklaşan tarihinin gösterdiği bazı gerçekler vardır ki, her toplum ve ülke için, her dönem geçerliliğini koruyacak doğrulardır. Sendika, sömürücü sermayeye ve düzenine karşı işçilerin-emekçilerin örgütlü gücünü simgelediği için, siyasal olarak sömürücü sermaye sınıfının karşısında ve onun her tür biçim ve görünümüne karşı “bağımsız” olmalıdır. Öte yandan sendika, sömürücü sermayeye karşı işçilerin-emekçilerin hak ve çıkarlarını savunan, destekleyen, hatta onlar adına iktidar mücadelesi veren siyasal partilerle, kuruluşlarla çeşitli düzey ve biçimlerde ilişkiler içinde olsa da “örgütsel bağımsızlığını” özenle korumalıdır. Aksi takdirde ne demokratik bir sendikal işleyiş kurulabilir, ne de işçilerin-emekçilerin yönetme kabiliyetlerinin özgürce gelişmesi mümkün olur. Ayrıca, sermaye sınıfının siyasal ve ideolojik denetim altında tuttuğu, bunun için her yola başvurduğu işçilerin-emekçilerin birliğinin, sınıf kardeşliğinin sağlanması mümkün olmaz. Ortaya çıkan siyasal rekabet yine sermayenin çıkarlarına hizmet eder.

TÜRKİYE’DE SENDİKAL MÜCADELE TARİHİ
1871’de “İstanbul Ameleperver Cemiyeti”nin kurulması ve 1874’teki tersane işçileri grevi ülkemizde sınıf örgütlenmesinin ilk kilometre taşları oldu. Bu gelişmeleri 1895’te İstanbul Tophane Fabrikası işçilerinin gizli olarak kurdukları “Osmanlı Amele Cemiyeti”nin kuruluşu izledi. Temmuz 1908’de meşrutiyetin ikinci kez ilanıyla birlikte çığ gibi büyüyen işçi ve emekçi örgütlenmeleri karşısında 25 Eylül 1908 tarihli “Tatil-i Eşgal Hakkında Kanun-ı Mukakkat” ile kamu hizmetlerinde “sendikalaşma” ve “grev” (tatil-i eşgal) yasağı getirildi. Bu yasakçı tutum işçilerin-emekçilerin hak ve çıkarlarını savunan partilerin kuruluşunu ve örgütlenmesini hızlandırdı. “Tatil-i Eşgal” (grev) yasağına karşın 1910’da tramvay işçileri etkili grevler yaptılar. Aynı yıllarda (II. Meşrutiyet dönemi) başta öğretmenler olmak üzere memur statüsündeki emekçiler de çeşitli cemiyetler (dernekler) kurarak örgütlenmeye girişmişlerdi. Ne var ki, I. Dünya Savaşı’nın ağır koşullarında tüm bu işçi ve emekçi örgütlenmeleri cılız ve etkisiz kaldı. Savaş sonrasının yıkıntıları arasında işçiler “1 Mayıs” kutlamaları gerçekleştirirken ve sınıf bilinci daha gelişkin olarak filizlenirken, İstanbul ve başka kentlerde de aylıklarını alamayan öğretmenler “grevler” yaptılar. İstanbul’da kurulan “Umum Amele Birliği”, işçiler adına İzmir İktisat Kongresi’ne (1923) katıldı. 1925’te çıkarılan “Takrir-i Sükun Kanunu” işçi ve emekçilerin siyasal örgütlenmelerini yasaklarla baskı altına alırken, sendika ve cemiyetler üzerinde de yoğun bir baskı uygulandı. Buna karşın 1925’te telgraf memurları grevler yaptılar. Aynı yıllarda “Memurin Kanunu” (1926) vb. başka hiçbir yasada ya da hukuksal düzenlemede bir yasak hükmü olmamasına karşın memurların kendi sınıf çıkarları doğrultusunda işçilerle birlikte ya da ayrı, bağımsız bir örgütlenme girişimleri olmadı. Bu dönemde daha çok kooperatifler ya da cemiyetler biçiminde görülen memur örgütlenmeleri ağırlıkla devlet-hükümet denetimindeki kuruluşlar idi. Bağımsız işçi-emekçi örgütlerinin kuruluşunun yönetsel ve fiili olarak engellendiği bu dönemin ardından 1938’de “tek parti yönetimi” zamanında “Cemiyetler Kanunu” ile “sınıf esasına dayalı cemiyetler”in kurulması yasaklandı. 1946’da kanunda yapılan değişiklikle bu yasak kalkınca, pek çok bağımsız sendika kuruldu. İşçi sınıfının-emekçilerin kendi sınıf çıkarları doğrultusunda bağımsız örgütler oluşturmasının önü 1947’deki “Sendikalar Kanunu” ile kesilmeye çalışıldı. Grev ve toplu pazarlık haklarından yoksun olan sendika ve federasyonlar 1952’de TÜRK-İŞ’i kurdular. 1961 anayasası işçilere grev ve toplu iş sözleşmesi hakkını tanıdı. Ardından çıkarılan yasa ile de bu hakların kullanım esas ve usulleri belirlendi. Yoğun olarak sermaye yanlısı politikaların etkisinde bir faaliyet gösteren TÜRK-İŞ’ten ayrılan ve işçi sınıfının bağımsız sınıf çıkarlarını savunan işçi önderlerinin ve bazı sendikaların girişimiyle 1967’de DİSK kuruldu. DİSK’in işçi sınıfı içinde etkili bir örgütlenme yaratması ve mücadeleci bir sendikal hat oluşturması nedeniyle, onun gelişimini durdurmayı hedefleyen yasa değişikliği TBMM’de gündeme getirilince, işçi sınıfı 1970’in 15-16 Haziran günlerinde yakın tarihimizin en önemli işçi eylemini gerçekleştirip, tasarıyı geri çektirmiştir. 1976’da HAK-İŞ ve 1979’da MİSK”in kuruluşu gerçekleşirken DİSK, DGM’lerin kuruluşu girişimine karşı etkili bir direniş gösterdiği 1976’dan başlayarak 1 Mayıs’larda yüzbinleri bir araya getirmiştir. 12 Eylül askeri darbesiyle DİSK kapatıldı, yöneticileri yargılandı. TÜRK-İŞ, 12 Eylül hükümetine bakan verdi. HAK-İŞ kontrol altına alındı, daha sonra faaliyetleri serbest bırakıldı. MİSK’in faaliyeti durduruldu, sonra çalışmasına izin verildi. 1987’de adını değiştirdi, YURT-İŞ oldu. 1988’de kapandı.asd
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
25 Şubat 2012       Mesaj #2
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Sendika
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar

Sendika
, çalışanların ortak hak ve çıkarlarını korumak, sorunlarını çözmek için kurulmuş ekonomik öğeler taşıyan, devlet, siyasi parti ve iktidar örgütlenmelerinden bağımsız örgütlerdir. Sendikalar sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan çalışanlarla işverenler arasındaki güç eşitsizliğini ortadan kaldırmak için oluşturulmaya başlamıştır. Sendikal yapılanma öncesi iş koşullarına itiraz, yardımlaşma dernekleri ve meslek sandıkları aracılığıyla olmuştur. Bugünkü anlamda sendikal örgütlenme ise önceleri belirli niteliğe sahip çalışanların oluşturduğu ve meslek sendikaları olarak tanımlanan bir yapıdan, sonraları niteliksiz işçilerinde yer aldığı genel sendikalara doğru bir evrim geçirmiştir. Sendikal yapı, iş yeri temsilcilikleri temelinde şekillenmektedir. Şube ya da bölge merkezleri çatısı altında birleşen bu birimler en üstte Genel Merkez çatısı altında toplanmaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
theMira
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
20 Eylül 2012       Mesaj #3
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Sendika
MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

İşçilerin ya da işverenlerin ortak ekonomik ve toplumsal çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurdukları, tüzel kişiliği olan örgüt. Bir işçi sendikası ya aynı işyerindeki ya da aynı işkolundaki çeşitli işyerlerinde çalışan işçileri kapsar. Buna göre de işyeri ve işkolu esasına göre örgütlenmiş sendikalardan söz edilir. Aynı işkolunda çalışan işverenler de ortak çıkarlarını korumak için sendika kurabilirler. Değişik işkolundaki sendikalar birleşerek konfederasyon oluşturabilir. Sendikalar giderlerini üyelerden alınan ödentilerle karşılarlar. Sendikal örgütler 19. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıktı. Bu yüzyılda gerçekleşen sanayi devrimi, küçük atölyelerin yerini büyük imalathanelerin ve fabrikaların alması ve çok sayıda işçinin birlikte çalışması sonucunu doğurdu. Ağır çalışma koşulları, ücret sorunları vb. nedenler zamanla iş anlaşmazlıklarında işçilerin birlikte hareket etmelerine yol açtı. İlk işçi örgütleri, amacı, işçiler arasında meslek dayanışması kurarak karşılaşılan güçlükleri yenmek olan yardım sandıkları biçimindeydi. Başlangıçtaki bu geçici amaçlar zamanla çalışma koşullarının düzeltilmesi, tek tek işçilerin işverene karşı korunması, grevlerde ortak davranışların yürütülmesi gibi sürekli amaçlara yöneldi. Sendikalar giderek gelişip güçlendiler ve Batı demokrasilerinde aynı zamanda siyasî bir etkinlik kazandılar. Bugün de sürmekte olan bu etkinliğin, siyasî partileri demagojiden uzak, gerçekçilik temelinde tutmaya yarayan olumlu bir denetim gücü olduğu kanısı yaygındır. Günümüzde sendikal haklar dünya çapında, uluslararası örgütler tarafından garanti altına alınmış bulunmaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü 1944'teki 26. toplantısında aldığı kararla, Birleşmiş Milletler Örgütü 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 23. maddesiyle sendika kurma ve bunlara katılma hakkını tanımıştır. Türkiye'deki sendika hareketleri, 1870'lerden sonra başladı. Sendika niteliğindeki ilk işçi örgütü 1871'de kurulan Ameleperver Cemiyeti'dir. II. Abdülhamit döneminde bütün diğer demokratik faaliyetler gibi sendikacılık da ağır baskılar altına alındı. 1908'de Meşrutiyet'in ilânından sonra 1876 Anayasası'na toplanma ve dernek kurma özgürlüğüne ilişkin bir madde eklendi (1876 Anayasası'nda bu haklar yer almamıştı). Bu durum sendikalaşma çalışmalarını hızlandırdı. 1909'da çıkarılan bir kanunla kamu görevi yapan kurumlarda sendikal çalışma yasaklandı. 1924 tarihli ilk Cumhuriyet Anayasası 70. maddesiyle dernek kurma hakkını tanıdıysa da sendikalarla ilgili hiçbir hükme yer vermedi. 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu'nun 9. maddesinde sınıf esaslı derneklerin yasaklanması sendikal çalışmaları bütünüyle olanaksız hâle getirdi. Bu hüküm ancak 1946'da çokpartili dönemin başlamasıyla kaldırıldı. 1947'de "İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun" yürürlüğe girdi. 1952'de ilk işçi sendikaları konfederasyonu olan Türk-İş kuruldu. Bunu daha sonra Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Hak-İş gibi başka konfederasyonların kuruluşu izledi (Türk-İş dışındaki bütün konfederasyonların çalışmaları 12 Eylül 1980'den sonra alınan bir kararla durduruldu). 1960 başlarında Türkiye'deki sendika sayısı 432, sendikalı işçi sayısı da yaklaşık 300.000'di. 1961 Anayasası'nın 46. maddesi sendikal faaliyetleri yeniden düzenledi. Bu anayasaya göre sendikacılığı düzenlemek üzere 1963 yılında 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu çıkarıldı. 1961 Anayasası'nın 46. maddesinde 1971 yılında yapılan değişiklik, işçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin sendikal çalışmalarda bulunmalarını yasakladı. 1979'da Türkiye'de 802 işçi, 108 işveren sendikası ve 3.700.000 dolayında sendikalı işçi bulunmaktaydı. 1982 Anayasası'na göre işçiler ve işverenler önceden izin almaksızın sendika ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahiptirler. Sendikalar kanunla belirtilen bilgi ve belgelerin yine kanunla belirtilen yetkili makamlara verilmesiyle kurulurlar. Bu bilgi ve belgelerin kanuna aykırılığının saptanması hâlinde yetkili makam, kuruluşun çalışmalarının durdurulması ya da kapatılmasını isteyerek mahkemeye başvurur. Sendikalara üye olmak ve üyelikten ayrılmak serbest olup bu konuda hiçbir baskı yapılamaz. İşçiler ve işverenler aynı zamanda birden fazla sendikaya üye olamazlar. Sendikalar, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amaçlarına aykırı hareket edemez. Ayrıca siyasi amaç güdemezler, siyasi faaliyette bulunamazlar, siyasi partilerden destek göremezler ve onlara destek olamazlar; derneklerle, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve vakıflarla bu amaçlarla ortak hareket edemezler. Sendikalar gelirlerini amaçları dışında kullanamazlar, tüm gelirlerini devlet bankalarında muhafaza ederler. İşçiler ve işverenler toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler. Grev ve lokavtın kuralları kanunla düzenlenir. Grev hakkı ve lokavt iyiniyet kurallarına aykırı biçimde, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz. Grev ve lokavtın yasaklanabileceği ya da ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Sen sadece aynasin...
taklım - avatarı
taklım
Ziyaretçi
27 Kasım 2012       Mesaj #4
taklım - avatarı
Ziyaretçi
SENDİKA
Çalışanların haklarını işverenlere ve devlete karşı korumak ve geliştirmek üzere oluşturdukları örgütlerdir.
Sendikalar sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan çalışanlarla işverenler arasındaki güç eşitsizliğini ortadan kaldırmak için oluşturulmaya başlamıştır. Önceleri belirli niteliğe sahip çalışanların oluşturduğu ve meslek sendikaları olarak tanımlanan bir yapıdan, sonraları niteliksiz işçilerinde yer aldığı genel sendikalara doğru bir evrim geçirmiştir.


TÜRKİYE'DE SENDİKACILIK VE SİYASET
İşçi sınıfının ve örgütleri olan sendikaların, siyasetle uğraşmadan, kapitalist sistem içinde kalarak sorunlarını çözüp çözemeyeceği sorusunun yanıtı günümüz dünyasında bakıldığında, bir kez daha büyük bir açıklık kazanmıştır. Kapitalist sistemde zaman zaman önemli haklar elde edilse de bu haklar ilk kriz ile birlikte ortadan kaldırılmaktadır. Tüm bunalım dönemleri bunu doğrulayan örneklerle doludur. Bu durum, sendikaların siyaset ile ilişkisinin ne olacağını da gösteren önemli bir olgu özelliği taşımaktadır. Kapitalist sistem içinde kalarak, sadece çalışma koşullarını ve ilişkilerini düzeltmeye, iyileştirmeye yönelik dar bir siyasal yaklaşım kalıcı haklar kazandırmamakta, bu haklar ilk kriz ile birlikte bir sabun köpüğü gibi hızla yok olmaktadır. Bu durumda ortaya önemli bir soru çıkmaktadır: işçi sınıfı ve örgütleri olan sendikalar, kendileri için ücretli kölelik düzeni olan bir sistemin yarattığı sonuçları yumuşatmak, hafifletmek için mi mücadele etmeli, siyaset ile olan ilişkisini buna göre mi biçimlendirmeli; yoksa bu sorunu kökten çözecek olan başka bir seçeneği, ücretli kölelik düzenine son verecek olan iktidarı almayı hedefleyen siyasal faaliyetler de mi bulunmalıdır?

İşçi sınıfının önde gelen teorisyenlerinden, düşünürlerinden Marx ve Engels (1967), 1848 yılında, Komünist Manifesto’yu yazdıklarında işçi sınıfının ve örgütleri olan sendikaların siyaset ile ilişkisine yönelik ilk düşüncelerini dolaylı şekilde de olsa ortaya koymuşlardır: “Günümüze kadar tüm toplumların tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir”. Kuşkusuz, bu mücadele işçi sınıfı ile iktidara egemen olan burjuvazi arasında olacaktır. Marx ve Engels’e göre, emek ile sermaye arasındaki mücadele tarihten kaynaklanan bir mücadeledir, ancak işçi sınıfının egemen olup, iktidara gelmesiyle sona erebilir. Bu yaklaşım sonucunda, sendikaların işlevleri de farklı olacaktır. Marx, 1866 yılında Cenevre’de toplanan Enternasyonel’in 1. Kongresinde sendikalar ile ilgili kararda, çağının sendikalarını, “geçmişi”, “bugünü” ve “geleceği” olmak üzere üç ana başlık altında ele almıştır (Marx-Engels, 1978).

Marx’a göre, yoğunlaşmış bir toplumsal güç olan sermaye karşısında kendi aralarında rekabet eden, emek gücünden başka bir şeye sahip olmayan, gücü sayısal çokluğuna bağlı olan işçiler eşit koşullarda sözleşme yapamamaktadırlar. Ama bu sayısal güçte bölünmüştür, kendi aralarında rekabet etmektedirler. Sendikalar, başlangıçta, işçilerin kendilerini hiç değilse salt köle olma durumunun üstüne çıkaracak sözleşme koşulları elde etmek üzere aralarındaki rekabeti kaldırma veya denetim altına alma yolundaki kendiliğinden girişimlerinden doğmuştur. Bu nedenle de sendikaların öncelikli amacı, ücret ve çalışma sürelerinden kaynaklanan sorunlarla sınırlıydı. Bugünkü üretim süreci sürdükçe bu mücadele meşru olmanın ötesinde zorunlu olmaktadır. Bu nedenle, bütün ülkelerde sendikalar kurulmalı ve birleştirilmelidir. Çünkü, sendikalar, emek ile sermaye arasındaki gerilla savaşları için gerekli olduğu kadar, ücretli emek sistemini ortadan kaldırmak ve yerine geçmek için de önemli örgütlü güçlerdir.

Sendikalar, sermayeye karşı günlük ve yerel mücadeleye gereğinden fazla eğildiklerinden, hala, ücretli kölelik sistemine karşı mücadelede sahip oldukları gücün farkında değildirler. Bu nedenle de siyasal mücadele ve genel eylemlerden uzak kalmışlardır. Ama, son gelişmeler, sendikaların tarihsel görevinin farkına varmakta olduğunu göstermektedir. Sendikaların hali hazır durumunu böyle değerlendiren Marx, onlara yeni görevler yüklüyordu. Sendikalar artık, işçi sınıfının kesin kurtuluşunun geniş çıkarları uyarınca, onun örgütlenme merkezleri olma bilinciyle hareket etmelidirler. Bu doğrultudaki her toplumsal ve siyasal harekete yardımcı olmalıdırlar. Tüm işçi sınıfının savunucu ve temsilcisi olduğu için üye olmayanları da saflarına almalıdırlar. Çok düşük ücret alan tarım işçileri gibi kesimlerin çıkarları ile ilgilenmelidirler. Çabalarının, dar ve bencil olmanın çok ötesinde, milyonların kurtuluşunu amaçladığını anlatmalıdırlar.

Marx, sendikaları yalnızca salt iktisadi örgütler olarak görmemekte, politik işlevi olan sınıf örgütü olarak değerlendirmekte, ücretli emek sistemi olan kapitalizmin ortadan kaldırılmasını sağlayacak önemli örgütlerden biri olarak görmektedir. Çünkü, Marx’a göre, işçi sınıfının politik hareketi, iktidarı ele geçirmek içindir ve işçi sınıfının sermayeye karşı giriştiği her ekonomik mücadele de nihayetinde bir siyasal mücadeledir (Işıklı, 1990). Ancak, bu mücadeleden zaferle çıkmak için kendiliğinden bilincin yeterli olup olmayacağı, bu kendiliğinden edinilen bilincin dışında işçi sınıfına dışardan bir bilinç taşınıp taşınamayacağı sorunu, özellikle sendikal örgütlenme açısından, Marksistlerin üzerinde durdukları önemli bir sorun olmuştur.

Marx’ın kuramını Rusya’da bir devrim ile somutlaştırmaya çalışan Lenin (1990), 1902 yılında yayımlanan “Ne Yapmalı ?” başlıklı kitabında, “bütün ülkelerin tarihi göstermektedir ki, işçi sınıfı, salt kendi çabasıyla yalnızca sendika bilincini, yani sendikalar içerisinde birleşmenin, işverenlere karşı savaşım vermenin ve hükümeti gerekli iş yasalarını çıkarmaya zorlamanın vb. gerekli olduğu inancını geliştirebilir”. Yani, bu haliyle işçi sınıfının kendiliğinden bilinci en çok sendikacılık olabilir, onu aşamaz. Lenin’e göre, bunu aşmak, sınıfsal bakış açısına ve bilince ulaşmak için işçi sınıfına bilinç dışarıdan götürülmelidir. Kuşkusuz bu bilinci götürecek olan da siyasal partiler ve onların düşünürleri, militanlarıdır. İşçi sınıfının yandaşı aydınlardır.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Kasım 2017       Mesaj #5
Avatarı yok
Yasaklı

Sendika Kavramı!


Sendika, işçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkileri içerisinde ortak ekonomik, sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır. Doktrinde ise Sendikalar Kanunu'nun diğer hükümleri de göz önünde bulundurularak sendika kavramı şu şekilde tanımlanır: Sendika, işçilerin ve işverenlerin ortak hak ve yararlarını korumak ve geliştirmek bağlamında serbestçe kurulan ve kuruluşu, işleyişi ile faaliyetlerinde demokratik esasların hakim olduğu bağımsız, özel hukuk tüzel kişisidir.

Sendika İlkeleri!

  • Ortak Amaç
  • Serbest Kuruluş
  • Bağımsızlık
  • Cumhuriyetin Niteliklerine ve Demokratik Esaslara Uygunluk
  • Özel Hukuk Tüzel Kişiliği

Benzer Konular

10 Aralık 2016 / ThinkerBeLL Kimya
18 Mart 2017 / Alara Darya Kimya
6 Mart 2010 / _KleopatrA_ X-Sözlük
16 Ekim 2015 / Safi X-Sözlük