Arama

Hz. Muhammed'in Eşleri Arasındaki Tutum ve Rekabet

Güncelleme: 11 Temmuz 2010 Gösterim: 17.334 Cevap: 0
Gabriella - avatarı
Gabriella
Ziyaretçi
11 Temmuz 2010       Mesaj #1
Gabriella - avatarı
Ziyaretçi
Hz. Peygamber’in aile hayatındaki insicamı, ahengi, eşlerini, eşleriyle olan iletişimini, aile saadetini, aile düzenini, aile olmanın beraberinde getirdiği yükümlülük ve davranışları, karı koca olmanın getirdiği ödev ve sorumlulukları, eşlerinin arasındaki tutumları, bu tutumların İslâm ailesi olarak ümmetine izdüşümünü, mü’minlerin annelerinin aralarındaki rekabetleri, kıskançlıkları konu edinmek için Hz. Âişe annemizi merkeze almak ve onun çerçevesinde hadiseleri tahlil etmek zorundayız. Çünkü hanımları içinde en bilge, en zeki, en güzel ve Allah Resulü tarafından en “kayrılmış” olan o dur. O’nu merkeze alarak yapılan bir çalışma doğrusal nitelikte bir çalışma olur. Çünkü “Hz. Peygamber, hanımları arasında Hz. Hatice’den sonra en çok onu sevmiş, dünyada en çok kimi sevdiği sorusuna karşılık onun adını vermiş ve bu sevgisini dile getirmiştir. Hanımları içinde yalnızca Âişe ile birlikte bulunduğunda kendisine vahiy geldiğini açıklaması, onun diğer hanımlarından daha faziletli olduğunu ve Hz. Peygamber’in ona duyduğu sevginin – Zehebî’nin dediği gibi- ilâhî kaynağa dayandığını göstermektedir.”

Sponsorlu Bağlantılar
O ise genç, güzel, lider, akıllı, bilge, fesahat ve belâgatıyla ünlü bir kadın olmasının yanı sıra, aynı zamanda fıtrat gereği kıskanç bir kadındır. Diğer taraftan Hz. Peygamber’in aile hayatını, annelerimizin birbirlerine olan hareket tarzlarını, tavır alışlarını öğrenmek ve anlamak için ise incelemeye Hz. Hatice annemizden başlamak gerekir. Nitekim kıskançlığını sevgili eşi Hazreti Peygamberin yanında dahi hiç çekinmeden gösterecek kadar pervasız olan Âişe annemiz, Peygamber hanımlarından en çok Hatice annemizi kıskandığını söyler.

Hz. Âişe annemiz bu kıskançlıkta alabildiğine haklıdır. Çünkü Hz. Hatice annemiz, Hz. Peygamberle 25 yıl boyunca aynı yastığa baş koymuştur. Bunun yanı sıra Hz. Peygamber’e inanmış, onun peygamberliğini tasdik etmiş, onun davasına maddi ve manevi varlığıyla güç katmış; bütün malını mülkünü onun davası uğruna harcamış ve Hz. Peygamber’e altı çocuk vermiştir. Herkesin Hz. Peygamber’den yüz çevirdiği bir ortamda Hz. Hatice annemiz ona bir eşin işlevini aşan boyutta destek vermiş, umutsuz anlarında onu teselli etmiş, onu huzura kavuşturmuş, onun sırdaşı, arkadaşı, dert ortağı, yoldaşı ve yandaşı olmuştur.

Bu nedenle olsa gerektir ki, Allah Resulü hayatı boyunca bir zarafet ve vefa örneği olarak Hatice annemizden hep hayırla bahsetmiş, vefatından sonra da sık sık Hâcun denilen mezarlığa giderek kabrini ziyaret etmiştir. Dahası, onun dost ve akrabalarını da her daim hediyelerle taltif etmiştir. Böyle bir koşutta haklı olarak Hz. Âişe annemiz, Hz. Hatice vefat etmiş olsa da, Hz Peygamber’in yüreğinde ayrıcalıklı bir yeri olması karşısında yer yer kıskançlığını tezahür ettirmiştir. Nitekim şu ifadeler bunun bir yansımasıdır:

“Ben, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kadınlarının hiç biri hakkında Hatice’ye karşı olan kıskançlığım oranında kıskançlık duymadım. Hâlbuki ben Hatice’yi görmemiştim. Fakat Resûlullah, onu yanımda çok anardı. Çok defa koyun keser, sonra da onun en iyi yerlerini Hatice’nin hanım arkadaşlarına gönderirdi.”

Hz. Âişe annemiz bu sevgi karşısında kıskançlığını dile getirse de Hz. Peygamber bazen onun tavrını görmezden gelmiş, bazen karşı çıkmış, bazen eleştirmiş ve ona olan hislerinde bir değişim olmamış, Hatice’nin sevgisinin kendisine “rızık olarak verildiğini” söylemekten imtina etmemiştir.

Tabiî bu nokta da Resûlullah, çeyrek asır boyunca omuzdaşı olan Hatice annemizle otururken Cebrail’in gelip de: Ey Allah’ın Resulü! Hatice’ye selam söyle, onu Cennet’te içinde eziyet olmayan, çalışma bulunmayan inciden bir köşkle müjdele” ifadesi bu fedakâr ve vefakâr annemizin Allah indinde konumunu gösteren bir örnektir. Böyle bir ahvalde Âişe annemiz, Hatice annemizi kıskanmayıp da ne yapsın?

Âişe annemiz, Hatice annemizi tanıma imkânı olmamasına karşın, Sevde annemizin bulunduğu bir ortama gelin olarak geldi. Rekabet edecek bir yaş ve tutumdan uzak olmasına karşın Sevde annemiz tarafından kıskanılmak, karşı çıkılmak yerine tam tersine, koruyucu bir sığınakla karşılaştı. Sevde annemiz bütün müşfikliğiyle Âişe annemize kol kanat gerdi. Sert bir mizacı olmasına karşın, karakterindeki bu sertliği Âişe annemize karşı hiç kullanmadı. Ona dini yaşayışta öncü oldu. Onun Hazreti Peygamberle sevgi ve muhabbetini artırması noktasında hiçbir özveriden kaçınmadı. Bu durum Âişe annemizle, Sevde annemiz arasında ömür boyu sürecek kavi bir birlikteliğin, bir dayanışmanın temellerini oluşturdu. Âişe annemiz onu kıskanmak yerine, onu örnek edindi. Nitekim Âişe annemizin şu ifadeleri bunun bir göstergesidir: “Kadınların en çok kendisine benzemeyi sevip arzuladığım Sevde binti Zem’adır.”

Yine bu noktada Hazreti Âişe annemizin aktardığı şu manidar örnek ise Sevde annemizin faziletini pek güzel hülasa eder:

Bir gün Hz. Peygamber’in hanımları bir sohbet esnasında: “Ey Allah’ın Resulü, hangimiz sana en erken kavuşacağız” şeklinde bir soru yöneltirler. Hz. Peygamber cevaben: “İçinizde eli en uzun olanınız” diye buyurur.

Sevgili Peygamberimizin bu cevabı üzerine hemencecik bir kamış alıp, ellerini ölçerler. Sonuç olarak Sevde binti Ze’ma’nın elleri en uzun olarak çıkar. Gerçekten de onun elinin uzun olmasının yanı sıra sadaka hususunda onunla kimse baş edemezdi. O bir sadaka yarışçısıydı ve Hz. Peygamberle 13 yıl birlikte yaşadı.

Dahası, Hz. Peygamber’in öksüz kalan çocuklarına kol kanat gerdi. Onlara annesizliğin acısını unutturmaya, onun evini idare ederek Hatice annemizin boşluğunu doldurmaya çalıştı. Hz. Peygamber’e zor zamanlarında yardımcı oldu…

Hz. Âişe annemizin genç yaşta Hz. Peygamberle evlenmesini diline dolayan bazı müsteşrikler ve münafıklar her nedense Âişe annemizin Peygamber Efendimizin kendisine talip olmadan önce başkasıyla nişanla olduğunu hiç zikretmezler. Oysa bu nişan hadisesi ise şöyle cereyan eder:Hz. Hatice annemizin vefat etmesi üzerine Osman b. Muaz’ın hanımı Havle binti Hâkim’in önerisi ve aracılığıyla (nişanlı olduğunu bilmiyor olsa gerektir ki) Hazreti Peygamber, Âişe annemize talip olur. Fakat daha önce Mutim b. Adiyy, Âişe ‘yi oğlu Cübeyr’e ister ve Hz. Ebubekir de bu isteği kabul ederek söz verir. Sözünde durmasıyla maruf olan Hz. Ebubekir, Hz. Peygamber’in teklifinden sonra doğruca Mu’tim’i ziyaret eder. Mu’tim’in evine vardığında karısı da oradadır. Hz. Ebubekir’i görür görmez Mu’tim’in müşrik olan karısı:

– “Ey Kuhafe’nin oğlu! Oğlumuzu kızınla evlendirirsek herhalde onu dininden saptırıp onu kendi dinine sokmak isteyeceksin” deyince Hz. Ebubekir, kadına cevap vermeden Mu’tim’e dönerek:

– “Ne diyor bu kadın?” diye sorar. Mutim:

– “O işittiğin sözü söylüyor” der.

Hz. Âişe’nin, Cübeyr’le olan nişanı böylelikle sona erer. Hz. Ebubekir, Peygamberimizin teklifini kabul ederek kızı Âişe ile Hz. Peygamber’in nikâhlarını kıyar. Fakat Hz. Peygamber eşiyle Hicretten sonra gerdeğe girer. ( Ziya Kazıcı, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri, İst. 2003, s.137- 138) Bu noktada Hz. Ebubekir’in şu tavrı da Hz. Âişe annemizin ergenlikten sonra Hz. Peygamberle karı koca olduğunun somut bir belirtisidir:

Hicretten sonra Hz. Âişe annemiz babasının evinde kalmaya devam eder. Bir gün Hz. Ebubekir, Hz. Peygamber’e Âişe annemizi kastederek:

– “Aileni alman için sana mâni olan nedir?” diye sorar. Hz. Peygamberde:

– “Mehirdir” cevabını verir. Bunun üzerine Hz. Ebubekir, Hz. Peygambere borç para verir. O da mehir olarak verir ve Hz. Âişe annemizle karı koca olur.

“Hz. Âişe gelişmesini, yetişmesini ve şahsiyetinin olgunlaşmasını Peygamber evinde tamamlama imkânı bulur… “Hz. Âişe Allah’ın sevgilisinin sevgilisi ve semadan inen ayetle temize çıkan kadın olma” vasfına ulaşmış bir annemizdir. Hususiyetlerinden biri de Hz. Peygamber’in yanında ayrıcalıklı yerini bilmesi ve bu nedenle Hz. Peygamber’e fazlasıyla nazlanmasıdır.

Hz. Peygamber ise, onunla birlikte bulunmaktan, bilhassa gece seyahatlerinde onunla sohbet etmekten, davetlere onunla birlikte katılmaktan, sorularına cevap vermekten pek memnun olur. Hz. Âişe zekâsı, anlayışı, kuvvetli hafızası, güzel konuşması, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamber’i en iyi şekilde anlamaya çalışması gibi vasıfları sayesinde Hz. Peygamber’in yanında müstesna bir mevki kazanır. Hz. Peygamber onun kabiliyetlerinin gelişmesine yardım edince baba evindeki eğitimi, vahyin aydınlattığı Peygamber evindeki eğitimle daha da gelişir, olgunlaşır ve derinleşir. Bilemediklerini, anlayamadıklarını, eksik ve yanlışlarını, hatta Kur’an ile Hz. Peygamber’in hadisleri arasındaki kendi anlayışına göre farklılık arz eden hususları Hz. Peygamber’e sormak ve onunla müzakere etmek gibi güzel bir alışkanlığı vardır. (Mustafa Fayda, “Âişe mad.”, TDVİA, II, s. 203)

Ne var ki çocuk özlemi ve canından çok sevdiği sevgili eşine çocuk verememek, anne olmanın beraberinde getireceği mutluluğu yaşayamamak ömür boyu yüreğinde bir yara, bir ukde olarak kalmıştır. Ona en zor gelen bir başka etken ise, sevgilisinin yüreğinde başka kadınlara da yer açılması olmuştur. Kendisi bunu hazmetmekte, kabullenmekte zorlanmışsa da, Hz. Peygamber’in her evliliğinin arka planında önemli etkenlerin, önemli sebeplerin bulunuyor oluşunu bilmesi “ortaklarına” alışmasını ve onları kabullenmesini kolaylaştırmıştır. Buna karşı kadınlık iç güdüsüyle üzerine gelen Hz. Ömer’in kızı Hafsa annemiz gibi, diğer annelerimizle de cedelleşmekten imtina etmemiştir. Hafsa annemizin ise babasına benzer sert bir mizaçta oluşu, başlangıçta işi biraz zora soksa da sonradan Hz. Âişe annemizle en çok Hafsa annemiz anlaşmıştır. Babalarının aralarındaki kavi dostluk ve bağlılık, Hz. Âişe ile Hz. Hafsa annelerimiz arasındaki anlaşma ve dayanışmayı da yakından etkilemiştir. Hatta bu anlaşma, Resûlullah’ı diğer hanımlarından kıskandıkları zaman ittifaka dahi dönüşmüştür.

Diğer taraftan, Hz. Hafsa’nın sert mizacını bilen Hz. Ömer’in kerimesi olan Hz. Hafsa’yı Resûlullah’ı üzmemesi ve incitmemesi konusunda uyardığı bilinmektedir. Yine bu noktada Hz. Ömer’in “Peygamber’e göre ne senin mevkiin ne de babanın mevkii, Âişe ile babasının mevkii gibi değildir” şeklinde Hz. Hafsa’ya nasihat ettiği rivayetler arasındadır. Gerek sert mizacı ve gerekse bazı sebeplerden dolayı Hz. Peygamber’in Hafsa annemizi bir talâkla boşadığı, Hz. Ömer’in olayı öğrenmesi üzerine “Resûlullah’ı gücendirmenin Allah’ı gücendirmek olacağını düşünerek çok üzüldüğü, bunun üzerine Allah Teâlâ’nın Resûl-i Ekrem’e Hafsa’yı boşamamasını emrettiği veya Cebrail’in, “Hafsa çok oruç tutan ve çok namaz kılan bir hanımdır ve cennette senin eşindir” demesi üzerine onu boşamaktan vazgeçtiği yine rivayetler arasındadır. (M. Yaşar Kandemir, “Hafsa Mad.”, TDVİA, XV, s. 120)

“Cebrail’in getirdiği haberin en önemli yanı da Hz. Hafsa’nın Cennet’te Hz. Peygamber’in zevceleri arasında sayılmasıdır. Dolayısıyla Hz. Hafsa annemiz, daha dünyada iken Cennet’le müjdelenmiş olan kadınlardan birisi olmaktadır. Bu ifade onun ne kadar faziletli bir kadın olduğunu göstermeye kâfidir. ( Ziya Kazıcı, a.g.e, s.191- 192)

Hafsa annemizin devrin okuma-yazma bilen hanımlardan biri olması da onun bir ayrıcalıklı vasfı idi. Diğer “Ümmehâtu’l- Mü’minin”/ Mü’minlerin anneleri olan Sevgili Peygamberimizin eşleri de, yaşantılarında Âişe ve Hafsa annelerimizden geri kalmamış, birer takva ve fazilet numuneleri olarak gerçekten göz kamaştırıcı bir yaşam örneği sergilemiş ve güzide hayatlarıyla cenneti hak etmişlerdir…

-Alıntıdır-


Benzer Konular

9 Nisan 2014 / Misafir Soru-Cevap
21 Kasım 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Mart 2010 / _KleopatrA_ Taslak Konular
4 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük