Arama

Hz. Aişe

Güncelleme: 17 Aralık 2016 Gösterim: 40.685 Cevap: 6
Tigin - avatarı
Tigin
Ziyaretçi
1 Ekim 2006       Mesaj #1
Tigin - avatarı
Ziyaretçi

Hz. Ayşe, tam adı AYŞE BİNTİ EBUBEKİR

Ad:  Hz.Aişe.JPG
Gösterim: 3818
Boyut:  21.2 KB

(d. 606? Mekke - ö. 678, Medine)
Sponsorlu Bağlantılar
Hz. Muhammed’in ikinci eşi. Hulefayı Raşidin Dönemi siyasal olaylannda önemli rol oynamıştır.

Hz. Ebubekir’in kızıdır. Hicretten (622) iki ya da üç yıl önce Hz. Muhammed’le evlendi. Çocuğu olmayan Hz. Ayşe, kız kardeşinin oğlu Abdullah’la künyelendiğinden Ümmü Abdullah adıyla anılır. Hz. Ayşe, Hz. Muhammed’le birçok sefere katıldı. 628’deki Beni Müstalik seferi dönüşünde abdest almak için Medine yakınlarındaki konak yerinden bir süre uzaklaştı, bu sırada ordunun hareket etmesi nedeniyle geride kaldı. Oradan geçen genç bir adamın devesine binip arkadan gelmesi büyük dedikodulara yol açtı {bak. Gerdanlık Olayı). Böylece Hz. Muhammed’le Hz. Ayşe arasına soğukluk girdi. Hz. Muhammed Hz. Ali ve Usame bin Zeyd’e ne yapması gerektiğini danıştı. Usame Hz. Ayşe’nin suçsuz olduğunu söyledi; Hz. Ali ise Hz. Muhammed’e boşanmasını önerdi. Ama temiz ve namuslu olduğunu belirten ayetler gelince, Hz. Ayşe Hz. Muhammed’in sevgisini yeniden kazandı.

Hz. Ayşe, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra dinsel konularda otorite sayıldı ve Müslümanların büyük bölümünce Ümmül müminin (müminlerin anası), Sıddıka ve Humeyra sanlarıyla anıldı. îlk iki halife döneminde siyasal olaylara karışmayan Hz. Ayşe, Hz. Osman zamanında, onun tutumundan hoşnut kalmayarak halifeliği bırakmasını açıkça söylemekten çekinmedi.

Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra, Hz. Ali’ nin halifeliğini tanımadı. Hz. Osman’ın katillerini bulup cezalandırmak amacıyla ordu ve silah toplayarak Mekke’den Basra’ ya hareket etti. Başta Hz. Ayşe olmak üzere Talha ve Zübeyr’in önderliğindeki bu güçlerle, Hz. Ali’nin ordusu arasındaki savaşı Hz. Ali kazandı (656).

Çarpışmaların en canalıcı bölümü Hz. Ayşe’nin bindiği deve çevresinde geçtiğinden savaş İslam tarihinde Cemel Vakası adıyla anıldı. Hz. Ali savaştan sonra Hz. Ayşe’nin Medine’ye dönmesini sağladı. Kendisine gerekli her yardımın yapılmasını buyurdu. Ayşe bundan sonra siyasal olaylara pek karışmadı. Güçlü belleği ve dinsel konulardaki bilgisiyle tanınan Hz. Ayşe, hadis rivayet edenlerdendir. Özellikle Hz. Muhammed’in özel yaşamıyla ilgili hadislerin çoğunu Hz. Ayşe rivayet etmiştir. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 2.210’u bulur.

Kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Baturalp; 17 Aralık 2016 00:27
Biyografi Konusu: Hz. Aişe nereli hayatı kimdir.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
14 Şubat 2007       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  Hz.Aişe1.JPG
Gösterim: 1860
Boyut:  24.5 KB
Resulullah efendimizin mübarek hanımlarından. Hazret-i Ebu Bekr'in kızıdır. Annesi, Ümmü Ruman binti Amir'dir. Sıddika lakabıyla meşhurdur. Ümmül-Mü'minin ve Ümmü Abdullah künyeleriyle de bilinir. Hicretten sekiz sene önce 614'te Mekke-i mükerremede doğdu. Doğum tarihi için başka tarihler de bildirilmiştir. 677 (H. 57)de Medine-i münevverede vefat etti. Vasiyyeti üzerine Cennetü'l-Baki Kabristanına defnedildi.

Sponsorlu Bağlantılar
Küçük yaştayken okuma-yazma öğrenmiş olan Aişe-i Sıddika radıyallahü anha çok zeki ve kabiliyetliydi. Öğrendiği ve ezberlediği bir hususu katiyyen unutmazdı. Bu sebeple Eshab-ı kiram birçok şeyleri ondan sorup öğrenirlerdi.

Resulullah efendimiz hazret-i Hadice'nin vefatından sonra Aişe-i Sıddika radıyallahü anha ile evlendi. Nikahı, Allahü tealanın emri ile yapıldı. Resulullah efendimiz vefat edinceye kadar sekiz sene onunla yaşadı. Hazret-i Aişe'nin çocuğu olmadı. Resulullah tarafından çok sevilir ve öğülürdü. Mescid-i Nebi inşa edilirken, yanına hazret-i Aişe için de bir oda yapıldı. Peygamber efendimiz, Aişe-i Sıddika'nın odasında vefat etmiş, oraya defnedilmiştir.

Medine-i münevverede Resulullah'ın gazalarına katılmış, diğer sahabi kadınları gibi yaralıların tedavisi ve onların bakımıyla meşgul olmuştur. Resulullah'tan en çok hadis-i şerif rivayet edenlerin ilk altısı içine girmektedir. Fıkıh ilminin kurucularındandır. Kadınlara ait dini hükümlerin çoğunu o bildirmiştir. "Fıkıh ilminin üçte birini o kurmuştur" sözü meşhurdur. O, devrin belli başlı alimlerinden ve fukaha-i seb'adan (yedi fıkıh aliminden) biridir.

Resulullah efendimizin vefatından sonra da Eshab-ı kiram, hazret-i Aişe validemize Ümm-ül-Mü'minin, yani müminlerin annesi olarak çok hürmet gösterdiler.

Hazret-i Ebu Bekr'in ve hazret-i Ömer'in halifeliği zamanında Müslümanlara nasihate devam eden hazret-i Aişe, hazret-i Ömer'e Resulullah'ın kabr-i şerifi yanında kendisi için ayırmış olduğu yeri verdi. Hazret-i Ömer vefat edince buraya defnedildi. Hazret-i Osman'ın isyancılar tarafından şehid edilmesinden sonra halifeliğe seçilen hazret-i Ali zamanında, Abdullah ibni Sebe' ve adamlarının kışkırtmaları neticesinde meydana gelen Cemel (Deve) Vak'asından sonra hazret-i Ali, hazret-i Aişe'ye izzet ve ikramda bulundu ve kendisini Medine-i münevvereye gönderdi. Hazret-i Aişe'nin Deve Vak'asına çıkması harb etmek için olmayıp, ıslah etmek, fitneyi bastırmak içindi.

Ehl-i Sünnet alimleri ilimde ve ictihadda hazret-i Aişe'nin, hazret-i Fatıma ve diğerlerinden üstün olduğunu bildirmişlerdir. Abdülkadir-i Geylani kuddise sirruh, Aişe radıyallahü anha daha üstündür buyuruyor. İmam-ı Rabbani kuddise sirruh ise; "İlimde ve ictihadda Aişe, zühd ve dünyadan kesilmekte Fatıma daha ileridir." buyurmuştur.

Bazı doğru yoldan ayrılanlar kendisine iftira etmektedirler. Hazret-i Ali'yi sevmezdi diyorlar. Halbuki; "Ali'yi sevmek imandandır." hadis-i şerifini, hazret-i Aişe haber vermiştir. Böylece onu sevdiğini ve herkesin de sevmesi lazım geldiğini bildirmiştir.

Hazret-i Aişe validemiz bütün İslam ilimlerine vakıf müctehid, edib, zühd ve vera sahibiydi. Resul-i ekrem efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) 2210 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Kendisinden de Eshab-ı kiram ve Tabiin'den bir çokları hadis-i şerif nakletmişlerdir.

Hazret-i Aişe'nin üstünlüğünü ve faziletini bildiren pekçok hadis-i şerif vardır. Bunlardan bazıları:

Aişe, Cennet'te de benim zevcemdir.

Resulullah'a en çok kimi seviyorsunuz? diye sorulunca; "Aişe'yi!" buyurdu. Erkeklerden kimi seviyorsun? denilince; "Aişe'nin babasını." buyurdu.

Ya Aişe! Allahü teala sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi, seni sevindiremedim.

Hazret-i Aişe'nin, Peygamberimizden rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:

Ey Aişe! Allahü teala kullarına lutf ile muamele edicidir. Her işte yumuşak davranılmasını sever.

Ey Aişe! Yumuşak ol; zira Allahü teala bir ev halkına iyilik murad ederse, onlara yumuşaklık kapısını gösterir.

Ey Aişe! Sana birisi istemeden bir şey verirse, kabul et, çünkü o, Allahü tealanın sana gönderdiği bir rızıktır.

Ey Aişe! Hiç hayasız söz söylediğimi işittin mi? Kıyamet gününde Allah katında en kötü insan, kötülüğünden kaçarak insanların terk ettiği kimsedir.
Son düzenleyen Baturalp; 17 Aralık 2016 00:46 Sebep: sayfa düzenlendi
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Üç gece rüyada gördüm


Resulullah efendimiz Hz. Hadice'nin vefatından sonra, ikinci defa olarak, Hz. Ebu Bekir'in kızı Hz. Aişe'yi nikahladı, fakat düğünü yapılmadı. Peygamberimizin Hz. Aişe ile evlenmelerinde en önemli husus, nikah akdinin Hz. Peygamberin arzusuyla değil, Allahü teâlânın emri ile olmasıdır. Buhârî ve Müslim'in rivayetlerinde Peygamberimiz Hz. Aişe'ye şöyle buyurdu:
- Seni üç gece rüyada gördüm. Bir melek ipek kumaşa sarmış“Bu senin hanımındır” dedi. Ben de yüzünü açtım ve“Eğer Allah tarafından ise cenab-ı Hak imza eylesin” dedim.[Yani eğer rüya Rahmânî ise Allahü teâlâ müyesser kılsın demektir.]
Resulullah efendimiz Medine'ye hicret ettiği zaman, ev halkını Mekke'de bırakmıştı. Medine'yi şereflendirince, Ebu Rafiî ile azatlı kölesi Zeyd bin Hârise'yi, iki deve ve ihtiyaçları olabilecek şeyleri satın almak üzere 500 dirhem harçlıkla Mekke'ye gönderdi.
Hz. Ebu Bekir de Abdullah bin Ureykıt'ı iki deve ile onların yanına katıp, hanımı Ümm-i Ruman ve kızı Hz. Aişe ile kızkardeşi Esma'yı develere bindirerek göndermesini, oğlu Abdullah'a mektup yazarak emretti. Hz. Aişe, annesi Ümm-i Ruman ve Resulullahın kerimeleri kafile olarak yola çıktı. Kubeyd mevkiinde Hz. Zeyd 500 dirhemle üç deve daha satın aldı. Kafileye Talha bin Ubeydullah da katıldı. Mina mevkiinden Beyda denilen yere ulaştıkları zaman, Hz. Aişe'nin devesi kaçtı. Hz. Aişe buyuruyor ki:
“Devem kaçtı. Ben devenin üstünde mahfe'nin içindeydim. Annem de yanımdaydı. Annem, “Eyvah kızcağızım, eyvah gelinciğim” diyerek çırpınıyordu. Allahü teâlâ devemize sükûnet verdi ve bizi kurtardı. Nihayet Medine'ye geldik. Ben Hz. Ebu Bekir'in ev halkı ile birlikte indim.”

Birer oda yapıldı


O zaman Mescid-i Nebevî ve etrafındaki odalar yapılmıştı. Mescid-i şerif yapılırken, Peygamberimizin hanımları Hz. Aişe ve Sevde için birer oda yapıldı. Sonra, ihtiyaç oldukça bir oda yapılarak, adetleri dokuz oldu. Odalar, Arap âdeti üzere, hurma dalından idi. Üstleri kıldan keçe ile örtülü idi.
Odalar mescidin cenup, şark ve şimâl taraflarında idi. Ker***ten yapılmış olanı da vardı. Çoğunun kapısı mescide açılırdı. Tavanlarının yüksekliği, orta boylu insan boyundan bir karış fazla idi. Hz. Fâtıma ile Hz. Aişe'nin odaları arasında kapı vardı.
Mekke'den gelen Resulullahın ev halkı, kendi odalarının önünde indi. Hz. Aişe validemiz, Hz. Ebu Bekir'in evinde bir müddet ikâmet buyurdular. Hz. Ebu Bekir birgün Resulullaha şöyle arzetti:
- Ya Resulallah, ehlinle evlenmekten seni alıkoyan nedir?

Hastalığı bol yerdi


Bunun üzerine Resulullah efendimiz, gerekli hazırlıkları yaparak, Hz. Aişe ile, nikahlarının vuku bulduğu Şevval ayında evlendiler.
Hz. Aişe validemiz buyuruyor ki:
“Medine'ye hicret edip geldiğimiz zaman, burası, hastalığı bol olan bir yer idi. Bütün eshab-ı kiram hastalığa tutuldular. Bu hastalıktan, ancak Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın korumasıyla kurtuldu."
Hz. Aişe de hastalandı. Peygamberimiz Hz. Aişe'ye, “Sende gördüğüm nedir” diye sorunca, Hz. Aişe şu cevabı verdi:
- Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah, hummadır. Allah onu kahretsin.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Hayır, ona kötü söyleme! O, vazifelidir. İstersen sana bir duâ öğreteyim. Onu okuduğun zaman, Allahü teâlâ onu senden giderir.
Hz. Aişe de, “Öğret ya Resulallah” dedi.
Peygamber efendimiz duâyı öğretince, humma geçti.
Hz. Aişe validemiz, Medine'de, Resulullahın gazalarına katılmış diğer sahabî hatunları gibi, yaralıların tedavisi ve bakımıyla meşgul olmuş, büyük hizmetler görmüştür. Cephelerde eline kılıç alıp, çarpışmayı istemiş ise de, Resulullah efendimiz buna müsaade buyurmamıştır. Mesela Uhud günü, Peygamber efendimiz yaralanmış, mübarek yüzü müşriklerin attığı taşla yaralanıp, kan içinde kalmıştı.
Hz. Fâtıma validemiz, Resulullahın mübarek yüzünü yıkamış, kan durmayınca, yünden hasır yakmış ve külünü âlemlere rahmet olarak gelen Peygamberimizin mübarek yüzüne basarak, kanı durdurmuştu.

Arkalarında su taşıyorlardı


Hz. Aişe validemiz de sırtında yiyecek ve içecek su taşıyarak Uhud'a gelmişti. Hz. Aişe ve Ümm-i Süleym kırba ile su taşıyorlar, Hamne ise susuzlara su veriyordu. Enes bin Malik diyor ki:
"Uhud gazasında müslümanlar bozulup, Resulullahın yanından dağıldıkları zaman, Hz. Aişe ile Ümm-i Süleym'i gördüm. Arkalarında kırbalarla koşa koşa su taşıyorlar, yaralıların ağızlarına boşaltıyorlardı. Kırbaları boşaldıkça koşarak gidiyorlar, doldurunca koşarak gelip, yine yaralılara su veriyorlardı.”
Kadınların Uhud savaşına katılmasına müsaade edilmesinin sebebi, yaralıları tedavi için idi.
Hz. Aişe, Müreysi gazasına katılmış ve bu gazada bazı münafıkların çıkardığı bir iftiraya maruz kalmış, bunun üzerine Allahü teâlâ Nur suresinde 17 ayet-i kerime göndererek, onun temizliğini bildirdi. Hz. Aişe buyurdu ki:
"Resulullahın ilk hastalığı, Hz. Meymune'nin evinde oldu. O gün Resulullahın Hz. Meymune'ye uğradığı gündü. Burada Resulullahın hastalığı arttı. Diğer ezvac-ı tahirat gelerek Resulullahın hizmetine koyuldular. Peygamberimiz de buyurdular ki:
- Ey benim zevcelerim, mâzur görün, takatım yoktur ki, evlerinizi dolaşayım. İzin verirseniz Aişe'nin evine gideyim, bana orada hizmet edersiniz.

Hz. Aişe'nin odasına gitti


Resulullah efendimiz Hz. Abbas ve Hz. Ali'nin omuzlarına dayanıp, benim odama geldiler. Döşeğe yattılar. Bu odada mübarek başı, göğsümde olduğu hâlde vefat ettiler."
Resulullahın vefatından sonra da, eshab-ı kiramın, Hz. Aişe validemize hürmetleri, ikramları ve izzetleri çok fazla idi. Hatta bu hususta Hz. Ömer, bunda o derece ileri gitti ki, Hz. Aişe, "Resulullahın vefatından sonra Hz. Ömer bana çok iyilik etti. Ya Rabbi, bundan böyle, beni, onun ihsan ve iyilikleri için ayakta tutma" buyurdu.
Hz. Aişe validemiz, Hz. Osman zamanında da din-i İslâmı öğretmekle meşgul oldu. Hz. Aişe müctehid idi. Bütün İslâm ilimlerinde çok büyük derecesi vardı. Bilhassa kadınlara mahsus hâllere dair fıkhî hükümler kendisinden sorulurdu. Çünkü Hz. Aişe, hem müminlerin annesi, hem de dinlerini öğrenecekleri bir müftî müctehid idi. Ayet-i kerime ile medh ve sena olundu. ^Alim, edip, çok akıllı ve üstad idi. Çok fasih ve beliğ konuşurdu.
Aişe-i Sıddıka hazretlerinin faziletleri, üstünlükleri, sayılamayacak kadar çoktur. Eshab-ı kirama fetva verirdi. Âlimlerin çoğuna göre, fıkıh bilgilerinin dörtde birini Hz. Aişe haber vermiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
- Dininizin üçte birini Humeyra'dan öğreniniz!
Resulullah efendimiz, Hz. Aişe'yi çok sevdiği için, ona "Humeyra"derdi.

Aişe hakkında, beni incitmeyiniz!


Eshab-ı kiramdan ve tâbiînden çok kimse, Hz. Aişe'den işittikleri hadis-i şerifleri haber vermişlerdir. Ürvet übnü Zübeyr hazretleri buyuruyor ki:
"Kur'an-ı kerimin manalarını ve helal ve haramları ve Arap şiirlerini ve nesep ilmini Hz. Aişe'den daha çok bilen kimse görmedim."
Eshab-ı kiram, hediyelerini, Resulullaha, Aişe'nin evinde getirip, böylece sevgisini kazanmak için yarışırlardı. Zevceler, iki grup idi. Aişe tarafında Hafsa, Safiyye, Sevde vardı. İkincisi, Ümm-i Seleme ve ötekiler idi. Bunlar, Ümm-i Seleme'yi Resulullaha gönderip, "Eshabına emir buyursanız da, hediye getirmek isteyen, hangi zevce yanında iseniz, oraya getirse" dediklerinde, Resulullah efendimiz buyurdu ki:
- Beni, Aişe hakkında incitmeyiniz! Cebrail bana yalnız Aişe'nin yanında iken geldi.
Ümm-i Seleme de dediğine pişman olup, tevbe ve af diledi.
Resulullah efendimiz bir defasında, kızı Hz. Fâtıma'ya buyurdu ki:
- Ey kızım, benim sevdiğimi, sen sevmez misin?
Hz. Fâtıma'nın, “Elbet severim” demesi üzerine, yine buyurdular ki:
- O hâlde, Aişe'yi sev!

En çok kimi severdi?


Resulullah efendimiz, Hz. Aişe'yi çok severdi. Resulullaha, “En çok kimi seviyorsun” denildiğinde buyurdular ki:
- Aişe'yi.
"Erkeklerden kimi" dediklerinde, buyurdu ki:
- Aişe'nin babasını.
Yani, en çok Hz. Ebu Bekir'i sevdiğini bildirdi.
Hz. Aişe'ye sordular ki:
- Resulullah efendimiz en çok kimi severdi?
- Fâtıma'yı severdi.
- Erkeklerden en çok kimi severdi?
- Fâtıma'nın zevcini.
Bundan anlaşılıyor ki, zevceleri arasında, Hz. Aişe'yi, çocukları arasında Hz. Fâtıma'yı, Ehl-i beyti arasında. Hz. Ali'yi, eshabı arasında ise, Hz. Ebu Bekir'i en çok severdi.
Hz. Aişe buyuruyor ki: “Birgün Resulullah efendimiz, mübarek nalınlarının kayışlarını çakıyordu. Ben de iplik eğiriyordum. Mübarek yüzüne baktım. Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlası, her tarafa nur saçıyor, gözlerimi kamaştırıyordu. Şaşakaldım. Bana doğru bakarak buyurdular ki:
- Sana ne oldu ki, böyle dalgın duruyorsun?
Ben de, "Ya Resulallah! Mübarek yüzünüzdeki nurların parlaklığına ve mübarek alnınızdaki ter tanelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim” dedim.
Bunun üzerine, Resulullah efendimiz kalkıp yanıma geldi. Alnımdan öptü ve buyurdular ki:
- Ya Aişe! Allahü teâlâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi, seni sevindiremedim.

Kıyamet gününde insanlar


Yani, senin beni sevindirmen, benim seni sevindirmemden çoktur, buyurdu. Hz. Aişe'nin mübarek alnından öpmesi, Resulullahı severek, onun cemalini anlayarak gördüğü için, aferin ve takdir olmaktadır.
Birgün Peygamber efendimiz, kıyamet gününden bahisle Hz. Aişe'ye buyurdu ki:
- Kıyamet gününde insanlar elbisesiz olarak haşredilecektir.
- Erkekler de kadınlar da böyle mi olacak?
- Evet.
- O zaman birbirlerine bakmayacaklar mı?
- Ey Aişe, o gün insanlar meşguliyetlerinden birbirlerine bakmaya zaman bulamayacaklardır. Gözleri göğe dikilmiş olarak kırk sene öylece kalacaklardır. Yemeyecek, içmeyeceklerdir. Şiddetli terliyecekler. Kiminin terinden biriken su, ayaklarını örtecektir. Kiminin de dizlerine, kiminin de karnına kadar yükselecektir. Kiminin de tepesine kadar çıkacaktır.
Musa bin Talha diyor ki:
- Hz. Aişe'den daha fasih, düzgün konuşanı görmedim. Resulullahı metheden şu manada bir şiir söylemiştir:
“Mısırdakiler, Onun yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı, Yusuf aleyhisselamın pazarlığında hiç para vermezlerdi. Yani, bütün mallarını, Onun yanaklarını görebilmek için saklarlardı. Zeliha'yı kötüleyen kadınlar, Onun parlak alnını görselerdi, ellerinin yerine kalblerini keserlerdi de acısını duymazlardı.”

Allahü teâlânın nimetleri


Hz. Aişe, kendisinin, Peygamberimizin diğer hanımlarının hepsinden daha üstün olduğunu söyleyerek, Allahü teâlânın nimetlerini sayar, övünürdü. Bunlardan da bazıları şunlardır:
1- Resulullah efendimiz, beni istemeden önce, Cebrail aleyhisselamın benim suretimi getirip, kendisine gösterdiğini ve, “Bu senin zevcendir” dediğini söylerdi.
2- Resulullahın zevceleri içinde, koca görmeden Resulullah ile evlenen, benden başka olmamıştır.
3- Resulullahın zevceleri içinde, yalnız benim yanımda iken vahiy geldi. Resulullah efendimiz, bazı zevcelerine, “Aişe'yi üzerek, beni incitmeyiniz! Biliniz ki, onun yanında bana vahiy gelmektedir” buyurmuştu.
4- Resulullahın zevceleri arasında, benden başka hiçbirinin hem babası, hem de annesi hicret etmiş değildir.
5- Allahü teâlâ benim hakkımda berât ayetini nâzil eyledi.
6- Resulullah vefat ederken, mübarek başları benim göğsümde idi.
7- Resulullah benim odamda vefat etti.
8- Benim odam Resulullahın türbesi olmuştur.

Resulullahı teselli ederdi


Hz. Aişe validemiz, Resulullahın rızasına kavuşmak için, gecesini gündüzüne katardı. Onu birazcık üzgün görse, teselli etmek için elinden gelen her şeyi yapardı. Hatta Resulullahın akrabalarını da gözetir, onlara karşı da her türlü iyiliği yapardı. Hz. Aişe buyuruyor ki:
"Günde ikinci defa yemek yiyordum. Resulullah efendimiz görünce buyurdu ki:
- Ya Aişe! Yalnız mideni doyurmak, sana, her işten daha tatlı mı geliyor? Günde iki kere yemek de israftandır. Allahü teâlâ, israf edenleri sevmez.”
Hâdimî hazretleri, burayı şöyle açıklıyor: “Resulullah efendimiz Hz. Aişe'nin ikinci yemeği, acıkmadan yediğini anlayarak böyle buyurmuştur. Yoksa, kefaretler için, günde iki kere yedirmek lazım olduğu meydandadır.”
Resulullahın vefatından sonra, Hz. Aişe'ye, yemek yiyip yimediğini sordular. “Hiçbir zaman doyasıya yemedim” buyurdular ve ağladılar.
Hz. Aişe buyurur ki: “Peygamber efendimizin karnı hiçbir zaman yemek ile doymamıştır. Bu hususta hiç kimseye yakınmamıştır. İhtiyaç içinde olmak, onun için zenginlikten daha iyi idi. Bütün gece açlıktan kıvransa bile, Onun bu durumu, gündüz orucundan onu alıkoymazdı.

Tahammül gösterdiler


İsteseydi, Rabbinden yeryüzünün bütün hazinelerini, meyvelerini ve refah hayatını isterdi. And olsun ki, Onun, o hâlini gördüğüm zaman acırdım ve ağlardım. Elimle karnını sıvazlardım ve derdim ki:
- Canım sana feda olsun! Sana güç verecek, şu dünyadan bazı menfaatler, yiyecek ve içecekler temin etsem olmaz mı?
Bunun üzerine bana buyururdu ki:
- Ey Aişe, dünya benim neyime! Ulul'azm olan peygamber kardeşlerim, bundan daha çetin olanına karşı tahammül gösterdiler. Fakat o hâlleri ile yaşayışlarına devam ettiler, Rablerine kavuştular. Bu sebeple Rableri, onların kendisine dönüşlerini çok güzel bir şekilde yaptı, sevaplarını artırdı. Ben refah bir hayat yaşamaktan hayâ ediyorum. Çünkü böyle bir hayat, beni onlardan geri bırakır. Benim için en güzel ve sevimli şey, kardeşlerime, dostlarıma kavuşmak ve onlara katılmaktır.
Bu sözlerinden sonra fazla zaman geçmedi, bir ay kadar sonra vefat ettiler."
Peygamber efendimiz Hz. Aişe'ye birçok tavsiyelerde bulunmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:
"Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Ey Aişe! Geceleri şu dört şeyi yapmadan uyuma:
1- Kur'an-ı kerimi hatim etmeden,
2- Benim ve diğer peygamberlerin şefaatlerine kavuşmadan,
3- Müminleri kendinden hoşnut etmeden,
4- Hac etmeden.

Ondan kolay ne var?


Resulullah efendimiz bunları söyledikten sonra namaza durdu. Namazını bitirip de yanıma geldiğinde, kendilerine dedim ki:
- Ey iki cihanın güneşi olan Efendim! Annem, babam, canım sana feda olsun. Bana dört şeyi yapmamı emrediyorsun. Ben bunları bu kısa müddet içinde nasıl yapabilirim?
Bunun üzerine tebessüm ederek buyurdular ki:
- Ya Aişe! Ondan kolay ne var? Üç İhlâs-ı şerifi ve bir Fâtiha suresini okursan, Kur'an-ı kerimi hatmetmiş; bana ve diğer peygamberlere salevat getirirsen, şefaatımıza kavuşmuş; önce müminlerin ve sonra da kendi affını dilersen, müminleri kendinden hoşnut etmiş; “Sübhânallahi velhamdülillahi ve lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr” tesbihini okursan hac etmiş sayılırsın.”
- Ey Aişe, yumuşak ol; zira Allahü teâlâ bir ev halkına iyilik murad ederse, onlara rıfk, yumuşaklık kapısını gösterir.
- Ey Aişe bilmez misin; kul secde ettiği zaman, Allah onun secde yerini yedi kat yerin sonuna kadar tertemiz kılar.
- Ey Aişe, hiç hayâsız söz söylediğimi gördün mü? Kıyamet gününde Allah katında en kötü insan, şerrinden kaçarak insanların terkettiği kimsedir.
- Ey Aişe, Allah, kullarına lutf ile muamele edicidir. Her işte yumuşak davranılmasını sever.
- Ey Aişe, sana birisi, istemeden, birşey verirse, kabul et! Çünkü o, Allahü teâlânın sana gönderdiği bir rızıktır.

Kendini tutamadı


Sevgili Peygamberimizin huzurlarına, birtakım yahudiler girdiler. “Essâmü aleyk” diyerek, sırıttılar. Allahü teâlânın Resulü de, "Ve aleyküm"karşılığında bulundular. Bunları duyan Hz. Aişe, yahudilere “lânet” etmeye başladı. Çünkü “Essâmü aleyk!” sözlerinin manası, “Ölüm, senin üzerine olsun” demekti. İşte bu yüzden Peygamber efendimizin hanımı, kendini tutamamıştı.
Bu şaşkın yahudiler, güya kurnazlık ettiler! Selam verir gibi görünüp, Hak teâlânın en şerefli Peygamberine hakarete yeltendiler. Hz. Aişe'yi üzen de onların bu “sefîl” niyetleriydi.
Fakat Peygamber efendimiz sakin görünüyorlardı. Hanımına sordular:
- Ey Aişe! Sana ne oldu ki, onlara lânet ettin?
Hz. Aişe-i Sıddıka hâlâ hiddetini yenememişti. “Ne söylediklerini işitmediniz mi, ya Resulallah” dedi. Peygamber efendimiz de, "Sen de, benim onlara,(Ve aleyküm...) dediğimi işitmedin mi”buyurdu.
Gerçekten, “Ve aleyküm” demek, “Sizin üzerinize olsun” manasına geliyordu. Böylece yahudilerin “ölüm” temennisini; sevgili Peygamberimiz, aynen kendilerine iade etmişlerdi.

Şehitlerin derecesi


Hz. Aişe, birgün Resulullah efendimize sordu:
- Şehitlerin derecesine yükselen olur mu?
- Hergün yirmi kere ölümü düşünen kimse, şehitlerin derecesini bulur.
- Ya Resulallah! Sizin üzerinize, Uhud gününden (harbinden) daha şiddetli bir gün geldi mi?
- Ya Aişe! Gördüğüm eziyetin en şiddetlisi, Tâif şehrinde olmuştur.
Hz. Aişe'nin annesi Ümm-i Ruman binti Amir'dir. Lâkabı Sıddıka'dır. Hz. Aişe'nin çocuğu yoktu. Bunun için künyesi de yoktu. Araplarda künyeye çok ehemmiyet verilirdi. Bunun için Hz. Aişe üzülürdü. Birgün Hz. Peygambere bunu arzetmiş ve Peygamberimiz de buyurmuştu ki:
- Sen yeğenin Abdullah bin Zübeyr'i kendine evlat edinirsin ve onun ismine izafeten de künye alırsın.
Bundan sonra Hz. Aişe yeğeni Abdullah bin Zübeyr'e izafeten ümm-i Abdullah diye künyelendi.
Hz. Aişe, Hicret'ten dokuz sene önce Mekke-i mükerremede doğdu. 676 senesinin Ramazan ayının 17. salı günü Medine-i münevverede vefat etti.
Son düzenleyen Baturalp; 17 Aralık 2016 00:18 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
SuskunSuvari - avatarı
SuskunSuvari
Ziyaretçi
22 Şubat 2007       Mesaj #4
SuskunSuvari - avatarı
Ziyaretçi
Lakabin Siddika.
Ünvanin Ümmü'l Mü'minin.
Hilm sahibi, büyük insan, kutlu insan Siddik, Peygamberlerden sonra gelen en büyük insan, Hz Muhammed'in (s.Aleyhisselam.) en aziz, en sadik, en yakin, en can arkadasi Hz Ebu Bekir (r.a.)'nin güzeller güzeli, biricik kizi.
Islam aleminin annesi.
Iffet ve ismet madeni.
Sen dogdugunda Ebu Bekir'in yüzünde güller acmisti.
Sen dogdugunda Ebu Bekir'in saadeti yüzündeki piriltilardan damla damla aksediyordu.
Sen dogdugunda annen Ümmü Rúman'nin yüzünde benek benek cizgiler gözlerinde iki damla yas vardi.
Sonra o kutlu sahabi, babalarin en sereflilerinden Hz Ebu Bekir (r.a), anneni teselli etti.
"Ya Ümmü Ruman!" dedi.
"Ya Ümmü Ruman, üzme tatli canini. Bu evlat benim degil mi, kiz veya erkek olmus, ne önemi var?Ben Kureys'in kötü adetlerine kurban edecek degilim kizimi."
Ne büyük bir baban vardi senin.
Ne kutlu.
Ne serefli.
Sonra annen Ümmü Ruman'nin yüzü aydinlandi birden, gözleri büyüdü.
"Ya Eba Bekir!" dedi. "Sag ol! InsALLAH onu sana layik sekilde büyütürüm."
Sen Ebu Bekir'e layik bir sekilde büyüdün.
Sen Efendimiz'e (s.Aleyhisselam.) es olacak sekilde büyüdüb.
Sen tüm Islam aleminin anasi.
Sen kutlular kutlusu.
Sen iffet ve ismet madeni.
Sen Aise-i Siddika olarak büyüdün.

Sen, nur yumagi olan bir hanenin iki kizindan biriydin.
Ablan Esma da Islam'la hayat bulmus, ebediyetin essiz incilerine sahip olmustu.
Baban Hz. Ebu Bekir'in evinde Kur'an nagmeleri cagliyordu.
Baban Kur'an'i yanik ve icli sesiyle okur; Kur'an okurken gözleri pinar pinar akardi.Sen de onu, yanaklarin iki elinin arasinda büyük bir husu icinde dinlerdin.
Kulaginda tehvid nameleri, gönlün essiz incilerle doluydu.
Daha kücüktün.
Henüz cocuk.
Bir gün arkadaslarina toplanmis "karinca" oyunu oynuyordun.
Sen en cok "karinca" oyunu ile " tahterevalli" oyununu severdin.
Oyunun en heyecanli yerinde ALLAH Rasulu (s.Aleyhisselam.) geldi.
Karincalar icinde bir de kanatli at.
Insanligin Efendisi (s.Aleyhisselam.) bu hale nazar etti.
Ve gülümsedi.
"Ya Aise!" dedi.
"Bu nedir?"
Sen hic tereddüt etmedin.
"Bu bir at," dedin.
"Hic kanatli at olur mu ?" dedi , Efendimiz (s.Aleyhisselam.).
"olmaz olur mu, ey ALLAH'in Rasulu! Haret-i Süleyman'nin atlari kanatli degil miydi ?" dedin o kivrak zekanla.
"Evet öyleydi."buyurdu RasulALLAH (s.Aleyhisselam.).
"Iste bu da öyle, Ey ALLAH'in Rasulu (s.Aleyhisselam.)" dedin.
Kevser havuzunun sahibi, nihayetsiz olan mülün seyyidi Hz.Muhammed (s.Aleyhisselam.) sendeki bu dikkat, hafiza ve kiyas kuvveti karsisinda tebessüm buyurmustu.

Ebu Talib ve Hz. Hatice vefat etmisti.
Kainatin Sultani (.s.Aleyhisselam.) Kureys icinde en büyük iki destegini ve dayanagini yitirmisti.
Kendinden ve sözlerinden habersiz birkac sefil, sevinc cigliklari atiyordu:
"Muhammed'in isi bitmistir. Onun sonu yakindir.Onun yildizi söndü. Bitisi seyredin." diyerek dolasiyordu ortalikta.
Rasulullah (s.Aleyhisselam.) Yüce Yaratici'dan destek istedi.
Acti ellerini dua dua tüllendi sözleri, gözleri ve tüm hisleri.
Sonra sen uygun görüldün Alemlerin Rabbi (c.c.) tarafindan.
Senin nikahin kiyildi göklerde Rasulullah'a.
Sen henüz kücüktün, genctin.
Ama son derece zeki, dirayetli ve bilgindin.
Sen Mü'minlerin anasi, gönüllerin sultaniydin.
Sen ilk kadin müctehit'tin..

Sen kendi dünyanda gezinirken, Rasulullah bir gün sana, "Ey Aise!" dedi.
"Ey Aise! Cebrail sana selam yolluyor!".
Kalbin bir güvercin kalbi gibi carpti.
Heyecandan neredeyse yerinden cikacakti.
"Aleykümselam!" dedin. " Ona da selam olsun. Benim göremedigimi o görür."
Hatta sen fikih ve hadis ilminde o derece derinlestin ki; bir gün Ebu Musa el.Es'ari, söyle söylemisti:"Biz, Rasulullah'in (s.Aleyhisselam.) ashabi olarak bir hadisi anlamakta güclük cektigimizde, onun anlamini Aise'ye sorar ve ondan mutlaka bir cevap alirdik."
Iman Zühri ise senin icin: " Eger Aise'nin ilmi bütün kadinlarin ilmi ile kiyaslanirsa, O'nin bilgisi agir basacaktir." diye sitayisle bahsetmisti..
Sen nazli bir sultandin.
Sen Rasulullah'i kiskanir ve O'na (s.Aleyhisselam.) nazlardin.
Öylesine icten, öylesine sevgi dolu bir aile hayatiniz vardi ki; Efendimiz (s.Aleyhisselam.),seninle sbet etmekten ve sorularina cevap vermekten hoslanirdi.
Hicbir zaman bilmediklerine ve anlamadiklarina sormaktan cekinmezdin.
Biliyormusun Ya Aise ?
Rasulullah (s.Aleyhisselam.) seni cok severdi.
Sebepsiz degildi bu sevgi.
Lüzumsuz ,asla.
Efendimiz'e,(s.Aleyhisselam) hanimlarina arasinda yanlizca senin yanindayken Vahiy geliyordu.
Sen faziletli bir sultandin ya Aise.
Sen gül bahcesinin en güzel gülü.
Sen Efendimiz'in hem esi, hem sirdasi, hem de dostuydun

Iffet ve ismet sedefi Aise!..
Sen Sonsuzluk Nebisinden inciler aldin, her zaman, her firsatta O'na (s.Aleyhisselam.) hizmet ettin ve O'nun (s.Aleyhisselam.) mübarek sözlerini muhafaza ettin.
Yine bir keresinde ALLAH Resulü (s.Aleyhisselam.), söyle buyurmustu:
"Mutedil hareket ediniz, insanlari kendinize cekiniz, sevindirici haberler veriniz! Insanlara Cennet'i kazandiran; amelleri degil, ALLAH'in rahmetidir!"...
Ey Aise! Hadisin son kismi dikkatini cekti ve meraklandin:
"Ya Rasulullah!" dedin.
"ya Rasulullah! Sizin amelleriniz de mi sizi Cennete götürmez?"
"Götürmez" dedi Kainatin Sultani.
"Eger ALLAH'in rahmeti yetismezse, götürmez."
Dakikalarca düsündün ya Aise!
Dakikalarca boynunu büktün düsüncelere daldin.
Kim bilir neler düsündün ve kim bilir önünde ne kapilar acildir...

"Aise. Aise, su gibi duru.
I*** caglayani, yildiz yagmuru.

Bu alem icinde bir baska güzel.
Onu i***larla süslemis ezel."
Naz makamini en cok sen kullanirdin Efendimiz'e.
En cok sen nazlanir, en cok sen sevilirdin.
Hatta bir gün Bedir Gazasi icin sefere ciktiginizda, Efendimiz seninle yaris yapmisti.
Ve yarisi Kainat'in Sultani kazanmisti da sen üzülmeyesin diye, "Ya Aise! Bu Zü'l-Mecaz'daki kosunun karsiligidir!" diye tebessüm etmisti.
Zü'l-Mecaz'da bir zaman sen kazanmistin kosuyu.
Ya da Efendimiz (s.Aleyhisselam.) öyle sanmani murad etmis ve öyle göstermisti.

Kara gökler kara bulutlarla kaplanmisti.
Medine'de münafiklarin pis soluklari kol geziyordu.
Zehirli nefesler, katran karasi kalpler..
Senin Efendimizle beraber ciktigin bir seferde ablan Esma Hatun'un verdigi gerdanligi kaybetmeni firsat bildiler.
Zehirlerini kustular, kinlerini sactilar.
Alinlari Yüce ALLAH tarafindan damgali ve gönülleri gizli sirkin yatagi zehirli münafiklar sana camur attilar ey Anam!
Tipki halis yünden olusan kumaslara dislerini batirip kemiren güveler gibi Islam'a zarar vermek icin cirpinip duran münafiklar.
Elbette Yüce ALLAH (c.c.) iffet abidesi, Mü'minlerin anasi, Efendimiz'in pak ve temiz zevcesini yani seni Ey Aise, yanliz birakmayakti.
Elbette ki, Yüce Mevlam (c.c.)senin:
"Hic dinmeyek mi hicranim benim?
Nasil da yanmada bu canim benim,
Ey yildizlar dolu maci geceler!
Istirapla dolu her anim benim!
Derdim bastan askin, öyle zaman ki,
Ancak Hak'tan olur dermanim benm."
Namelerini ve inlemelerini duyacak ve cevap verecekti.
Cünkü sen gözünü gönlünü ALLAH'a acmis, yanluz O'ndan (c.c.) yardim dilemis ve yanliz O'na (c.c.) siginmistin.
"Bu vaziyette ancak Yüce ALLAH'a siginirim.Yanliz O'nun yardimini isterim! VALLAHi, ben kendim icin de sizin icin de Ykub'un ogullari ile olan misalden baska getirecek misal bulamiyorum. Nitekim o zaman O,"Artik bana düsen güzelce sabredip katlanmaktir.Sizin, su söylediklerinize karsi yardimina siginilacak ancak ALLAH'tir..." demisti..Diyerek sigindin seni yaradan Rabbi'ne..
Müjde Ey Aise!
Müjde Ey Iffet abidesi!
Müjde Ey Mü'minlerin anasi!
Göklerin kapisi acildi.
Cebrail bembeyaz kanatlariyla yücelik aleminden yeryüzüne süzüldü.
Kainatin biricik yaradilis sebebi, ALLAH'in sevgilisi, Hz. Muhammed Mustafa (s.Aleyhisselam.) inen ayetleri tane tane okudu:
"O iftirayi cikaranlar, icinizden kücük bir gruptur.
Siz o iftirayi kendi hakkinizda fena bir sey sanmayin, bilakis o sizin icin hayirlidir.
O iftiracilara gelince, onlarin her birinin kazandigi günah nispetinde cezasi vardir.
Bu yaygaranin elebasligini yapan sahsa ise cezanin en büyügü vardir.
Siz ey mü'minler! Bu dedikoduyu daha isitir isitmez, mü'min erkekler ve mü'min kadinlar olarak birbiriniz hakkinda iyi zan besleyip, "Hasa, bu besbelli bir iftiradan baska bir sey degildir."demeniz gerekmez miydi?"
...Diye devam eden ayetler Rasulullah'in dudaklarindan döküldükce Mekke bayram ediyor, Medine Kurban kesiyordu.
Gönüllerden nur irmaklari akiyor, dillerden inciler dökülüyordu.

Ey Aise!" ALLAH'in Sevgilisi'nin (s.Aleyhisselam.) Sevgilisi.
Ey Aise! Semadan inen ayetle temize cikan iffet abidesi.
Peygamber sairi Hasan Bin Sabit, senin icin su misralari söylemisti:
"O bir su kadar duru ve bir elmas gibi ak.
Sanki cennet ufkundan caglayan billur irmak.
Odur iffet timsali, güzelligin iklimi,
Ve o essiz inciye denk tutayim ben kimi?"
Sen daha gözünü dünyaya acar acmaz irfan pinarindan su icmis.
Sen daha gözünü dünyaya acar acmaz edep incileriyle bezenmistin.
Sen daha gözünü dünyaya acar acmaz kutlular kutlusu Ebu Bekir'in hanesine bir ay parcasi gibi düsmüstün.
Bilir misin Ey Aise?
Bir gün Cebrail, yesil bir ipek kumas üzerinde senin resmini ALLAH Rasulü'ne getirmis ve söyle demisti:

"Ey ALLAH'in Rasulü! Dünya ve ahirette bu senin zevcendir"
Kutlu olsun Ey Aise!
Hem dünyada hem ahirette.
Kutlu olsun Ey Sultan!
Hem burada hem orada.
Kutlu olsun Ey SIddika!
Hem cennette hem Firdevs'te.
Kutlu olsun Ey Ümmü'l Mü'minin!...
Son düzenleyen Baturalp; 17 Aralık 2016 00:20
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
25 Kasım 2010       Mesaj #5
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye

AİŞE (Hz.)

Ad:  Hz.Aişe3.JPG
Gösterim: 5850
Boyut:  22.7 KB

Peygamberimiz Hz.Muhammed'in ikinci eşi, Hz. Ebubekir'in kızı. Hz.Aişe çok zeki, temiz ve dürüst bir kadındı. Peygamberimiz'in özellikle kadınları ilgilendiren dinsel açıklama­ları onun kanalıyla diğer kadınlara duyurulmuş, yine o dönem kadınlarının kadınlara özgü bazı sorulan onun kanalıyla Hz. Peygamber'e so­rulmuş, cevapları yine onun aracılı­ğıyla soru sahiplerine iletilmiştir.

Hz. Aişe dini ilimlere büyük hizmette bu­lunmuş, Peygamberimiz'den de bir­çok hadis rivayet etmiştir. Üstün ze­kâsı bu konuda kendisine yardımcı ol­muştur. 15-16 yaşında iken, Allah Re­sulü ile evlenmiş olan Hz.Aişe 9 yıl Peygamberle evli kalmıştır. 632 yılın­da Peygamberimiz'in vefatı üzerine dul kalan Hz.Aişe 678 yılında vefat etmiştir.
Son düzenleyen Baturalp; 17 Aralık 2016 00:45 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
17 Aralık 2016       Mesaj #6
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Hz.Aişe2.JPG
Gösterim: 3082
Boyut:  20.4 KB

Hz. Aişe

, Peygamberimizle evlenmeden önce Cübeyr b. Mutam ile nişanlanmıştır. Cübeyr’in babası, ailesi içerisine İslamiyet’in girmesini istemediğinden bu nişanı bozmuştu. Bundan sonra Hz. Peygamber’le nişanları yapılmıştır. Bu hadise Hicret’ten 3 yıl önce idi. Hemen bütün siyer kitaplarında Hz. Aişe’nin 6-7 yaşında iken Mekke’de nişanlandığı ve nikáhının kıyıldığı, 9-10 yaşında da Medine’de zifafa girdiği yazılı ise de Hz. Aişe’nin evlendiğinde yaşının çok daha büyük olduğunu ablası Esma’nın biyografisinden öğrenmiş bulunuyoruz. Esma, Hicret’in 73. yılında 100 yaşında vefat etti. Hicret’in vukuunda 27 yaşında idi. Esma, Hz. Aişe’den 10 yaş büyük olduğuna göre, demek ki Hicret zamanında Aişe 17 yaşında idi. Zifafın Hicret’ten 8 ay sonra olduğu dikkate alındığında yaşının 18 olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu konu çeşitli Arapça kaynaklarda mevcuttur. Türkçe olarak da Süleyman Nedvi ve Mevlana Şibli’nin kaleme aldıkları "Sadr-ı İslam ve Asr-ı Saadet" isimli eserde, ayrıca Diyanet yayınları arasında bulunan "Hatem-ül Enbiya Hz. Muhammed" adlı kitabın Aişe bölümünde bu bilgiye yer verilmektedir. Hz. Aişe’nin Peygamberimizden önce Cübeyr’le nişanlanmış olması, onun yetişkin, evlenme çağına gelmiş bir kız olduğunu göstermektedir.

Diyanet İşleri Eski Başkanı: Mehmet Nuri YILMAZ
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
17 Aralık 2016       Mesaj #7
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Hz. Aişe

Benzer Konular

17 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
8 Ekim 2013 / Heulwen Dinler Tarihi