Arama

Hz. Muhammed'in Kız Torunları

Güncelleme: 21 Ağustos 2009 Gösterim: 26.287 Cevap: 0
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
6 Ağustos 2009       Mesaj #1
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Hazret-i Ümâme -radıyALLAHu anha-

Sponsorlu Bağlantılar
Rasulullah'ın İlk Kız Torunu

Hazreti Ümâme radıyALLAHu anhâ Resûl-i Ekrem sallALLAHu aleyhi vesellem efendimizin ilk kız torunu... Nübüvvet bahçesinin ilk çiçeği... Hazret-i Ali radıyALLAHu anh'ın Hz. Fâtıma'dan sonra ikinci ailesi...

O, Mekke'de dünyaya geldi. Annesi, nübüvvet bahçesinin ilk gülü Hz. Zeynep (r.anhâ)'dır, Babası, Ebü'l-Âs İbni Rebî'dir. Mekke'nin ileri gelenlerinden, itimadlı, güvenilir, emin bir insan. Dürüstlüğü ve mertliğiyle meşhur bir tüccar.

Ümâme, anneciği Hz. Zeynep (r.anhâ) ile Mekke'de çok çileli bir çocukluk hayatı geçirdi. O, henüz çocukluğunun baharını yaşarken inancı uğruna anneciğinin verdiği mücâdelelere şâhid oldu. Sevgili anneciğinin dert ortağı gibi devamlı yanında bulundu. Sevgili dedeciği ALLAH'ın elçisi olmuştu. İnsanlığı cehalet ve karanlıklardan kurtaracak son peygamberlik vazifesi verilmişti. Son din İslâm ve son kitap Kur'an-ı Azîmuşşan vahiy yoluyla dedeciğine indirilmekteydi. ALLAH Teâlâ kulları arasında dedeciğini seçmişti. Cebrâil aleyhisselam ona vahiy getirmekteydi. Mekke'de bir yeni mücâdele başlamıştı. Tevhid mücâdelesi...

ALLAH'ın elçisi olarak sevgili dedeciğine ilk inanan Ümâme'nin anne annesi Hz. Hatice (r.anhâ) idi. Peşinden anneciği Zeynep ve teyzeleri Hz. Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtımâ (r.anhünne) birlikte İslâm'a koşmuşlardı. Küçük Ümâme'nin babası Ebû'l-As İbni Rebi' ise henüz İslâm'a girememiş ama ailesinin inancına da müdahale etmemişti. Sevgi ve hürmetinde bir eksiklik görülmemişti. Küçük Ümâme işte böylesine bir yuvada anne müslüman baba müşrik bir ailede büyüyordu. O, zaman zaman toplumun baskısı altında kalan babasının üzüntüsüne de şâhit olmuyor değildi. Müşrikler babasını devamlı sosyal baskı altında tutmağa çalışıyorlardı.. Halbuki Ebû'l-As ailesine bağlı, sevgi ve saygı ile çocuklarına hizmet eden, herkesin itimad ettiği, becerikli, itimadlı ve işinin adamı bir kişiydi. Hanımını ve babasını çok seviyordu.

Ümâme anneciğinin engin merhameti, şefkati ve müsâmahası altında yetişti. Babasının mertliği ve dürüstlüğüyle büyüdü. Müşriklerin işkenceleri artınca sevgili dedeciği ALLAH Rasûlü ashâbının Mekke'den Medine'ye hicretine izin verdi. Daha sonra da Hz. Ebû bekir (r.a.) ile birlikte kendileri hicret etti. Bütün ashab-ı kiram inançlarını bu şehirde daha rahat yaşayabilmek için doğup büyüdükleri Mekke'yi gözyaşlarıyla geride bıraktılar. Ûmâme ve anneciği Zeynep (r.anhâ) ise mecbûren müşrikler arasında Mekke'de kaldı.

Ümâme ve sevgili anneciği, Hz. Zeynep (r.anhâ) devamlı Ebû'l-Âs'ın hidâyeti için duâ ediyorlardı. Fakat o henüz İslâm'a gelememişti. Bu arada Müşrikler ordu hazırlayıp Medine'ye hücûma karar vermişlerdi. Ebu'l-Âs'ı da içlerine katabilmek için uğraşıyorlardı. Nihayet toplum baskısına dayanamıyan Ümâme'nin babası müşriklerle savaşa gitmeğe karar verdi. Ama o şaşkın bir durumdaydı. Zira karşısında savaşacağı kayınpederi idi. Fakat bir türlü müşriklerin baskısından kurtulamadı. Bedir'e vardı ve esir düştü. Kurtulma Fidyesi olarak çok sevdiği Zeyneb'ini Medine'ye gönderecekti. Bu şartla esaretten kurtuldu. Sözünün eri adamdı. Mekke'ye döndüğünde çok sevdiği ailesi Zeyneb (r.anhâ)'yı ve kızı Ümâme'yi götürmeğe gelen kafileye Mekke dışına teslim edecekti. Kendisi ayrılıklarına dayamayacağı için kardeşi Kinâne İbni Reb'i ile Mekke dışına çıkarttı. Ümâme ve annesi müşriklerin saldırılarına maruz kaldılar. Gündüz gözüyle onları çıkartmak istemediler. Hatta kılıçlarıyla saldırarak devenin üzerindeki hevdeci aşağıya düşürdüler. Hz. Zeynep ve kızı Ümâme yere yığıldılar. Ümâme anneciğinin acılı günlerini burada ağlayarak yaşadı. Annesi hamile olduğu için yüksekten düşürülünce kan revan içinde kaldı. O henüz çocuktu. Elinden fazla bir şey gelmiyordu. Sadece anneciği şunu yap derse ona yardımcı olabiliyordu. Bunlar niçin başlarına geliyordu onu da bilemiyordu. Anneciğinin Mekke'ye getirilip birkaç gün tedavisinden sonra ancak Medine'ye gidebilmişlerdi.

İslâm'ın ilk günlerinden beri bütün ezâ ve cefâlara katlanan Ümâme'nin anneciği Hz. Zeynep (r.anhâ) hicret esnasında başına gelenleri de büyük bir sabırla atlattı. Fakat kocasının hidayeti aklından hiç çıkmıyordu. Duâlarına devam etti. Nihayet o da bir sene sonra müslüman olarak Medine'de ailesine kavuştu. Ümâme bu mes'ut evde 14 yaşlarına gelmişti. Annesini, babasını ve dedeciğini çok seviyordu. Onların sevgileriyle büyüyordu. Mekke'de çektikleri çileler geride kalmıştı. Fakat sevgili anneciği hicrette pek yıpranmıştı. Bir türlü de kendini toparlayamamıştı. Bir iki sene mutlu bir hayat yaşamışlardı. Anneciği sık sık rahatsızlanıyordu. Son hastalığında yatağından kalkamaz oldu. Hizmetini göremez hale düştü ve günden güne bedeni zayıfladı. Kardeşleri Hz. Ümmü Gülsüm ve Hz. Fâtıma başından hiç ayrılmadılar. Diğer annelerimizle birlikte Zeynep (r.anhâ)'ya hizmet ettiler. Ümâme'yi daha yakın takib ettiler. Onu sevgiyle kucakladılar. Anne hasretini gidermeye çalıştılar. Sayılı nefeslerini tamamlayan Hz. Zeynep (r.anhâ) sevdiklerinin arasında ruhunu Rabbına teslim etti.

Kocası Ebû'l-As Zeyneb'inin dünyadan ayrılığına dayanamıyarak bayıldı düştü. Sevgili Efendimiz ve ashâb-ı kiram onu teselliye gayret etti. Hatta kızı Ümâme de babasının acısını hafifletmek için uğraştı. Anne-baba-kız mutlu bir yuva kurmuşlardı. Onların yuvası bir sevgi ocağı idi. Birbirlerini çok seviyorlardı. Gönülden bağlı huzur dolu mutlu bir aile ortamları vardı. Hz. Zeynep (r.anhâ)'nın ebedî âleme göç etmesiyle geride baba-kız kalmıştı.

İki Cihan Güneşi Efendimiz damadı ve torununu devamlı gözetmeğe başladı. Yer yer mertliğini ve dürüstlüğünü yâdederek ona iltifatlarda bulundu. Torunu Ümâme'yi de çok severdi. Hediyelerle ona olan sevgisini devamlı diri tuttu. Küçük çocukken namazda Ümâme'yi omuzlarında taşımıştı. Onu kucağına alıp ashâbının yanına çıkmıştı. Şimdi Ümâme daha çok sevgiye muhtaçtı. -

-Birgün, dedeciği Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimize birkaç parça altın hediye gelmişti. Onların içinde güzel bir gerdanlık da vardı. Onu alıp annelerimizin yanına gitti ve: "Bunu bana en sevimli olanınıza vereceğim" buyurdu. Annelerimiz kendi aralarında: "O gerdanlığı Ebu Bekir'in kızına verir." dediler. Bu şerefin Hz. Âişe (r.anhâ)'ya ait olacağını düşündüler. Fakat Resûl-i Ekrem (s.a.) annelerimizin tahmin ettiklerine değil, sevgili torunu Ümâme'ye hediye edeceğini söyledi. Torunu Hz. Ümâme'yi çağırdı ve kolyeyi onun boynuna taktı.

Hz. Ümâme (r.anhâ) gençlik çağına gelmişti. Annesinin vefatıyla ev işleri üzerine kalmıştı. Babasının hizmetlerini görmekteydi. Annesinin acısına kısa zamanda babacısını da kaybetme acısı eklenmişti. Sevgili dedeciği de dâr-ı bekâ'ya uçmuştu. Geride teyzesi Hz. Fâtıma kalmıştı. O da altı ay gibi kısa bir zaman içerisinde öbür âlemde sevdiklerine kavuşmuştu. Teyzesi Hz. Fâtıma (r.anhâ) vefatından evvel kocası Hz. Ali'ye şöyle bir vasiyette bulunmuştu:

"Ya Ali! Ben vefat ettikten sonra sen evlenmelisin. Zira senin ve yavrularının perişan olmasını istemem. Ne var ki, yabancı bir üvey annenin eline de yavrularımı bırakmak istemem. Bunun için ablam Zeyneb'in kızı Ümâme'yi kendine nikahlamanı isterim!.."

Bu vasiyet üzere Hz. Ali (r.a.) Ümâme ile evlenmeliydi. Çocuklarının da kendinin de bir sıcak ortama ve candan hizmete ihtiyaçları vardı. Teyze anne yerine, teyze kızı da teyze yerine geçerdi. Böylece ailesindeki sıcak ortam devam eder mutlu ve huzurlu olarak hayatlarını geçirirlerdi. Bu düşüncelerle Hz. Ali (r.a.) Hz. Ümâme (r.anhâ) ile evlendi. Hz. Ümâme henüz bekârdı. İlk defa Hz. Ali ile nikâhlanmış oldu.

Hz. Ali (r.a.)'dan Muhammed Evsat adında bir oğlu olan Ümâme (r.anhâ) gençliğinin baharında Hz. Ali (r.a.)'ı da kaybetti. O da vefat etmezden önce Muğıre İbni Nevfel'e: "Benim ölümümden sonra Ümâme ile evlen." diye vasiyyet etmişti. Hz. Ali (r.a.)'ın şehâdetinden sonra Muğıre ibni Nevfel, Ümâme (r.anhâ) ile evlendi. Yahya adında bir oğlu oldu. Bu çocuğuna nisbetle O "Ümmü Yahya" künyesiyle anılır oldu.

Hayat devam ediyordu. Vakti gelenler göçüyor yerine birileri geliyordu. İlâhi takdir böyleydi. Kader böyle yazılmıştı. Bu böylece kıyamete kadar sürecekti. Hz. Ümâme (r.anhâ) da takdir edilen ömrü yaşadı. Sevenlerini hayatta hasretle yâdederek sayılı nefeslerini tamamladı ve Muğıre ibni Nevfel (r.a) ile evli iken ebedî âleme göçtü. Cenâb-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.


Ümmü Gülsüm -radıyALLAHu anha-

Rasulullah'ın İkinci Kız Torunu

Ümmü Gülsüm radıyALLAHu anhâ Rasûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem efendimizin ikinci kız torunu... Fikir ve düşüncelerini gayet açık ve net bir şekilde ortaya koymasıyla meşhur... Kendine güvenli, kuvvetli kişiliğe sahip bir iman eri... Hak ve hakîkati güzel bir üslûbla kimseden çekinmeden söyleyen bir hanımefendi... Hz. Ömer (r.a.)'in âilesi...

O, Medine'de doğdu. Annesi, nübüvvet bahçesinin gülü Hazreti Fâtıma (r.anhâ)'dır. Babası, savaş meydanlarının kahramanı, ALLAH'ın arslanı diye tanınan Hz. Ali (r.a.)'dir. Küçük yavrunun adını Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz koydu. Onun için duâ etti. Babası seferden döndüğünde yavrusuna Ümmü Gülsüm adının dedesi tarafından verildiğini duyunca çok sevindi. Eşini tebrik etti. Nur parçası kızını da sevgiyle bağrına bastı.

Ümmü Gülsüm, Hasan ve Hüseyin'den sonra mutlu yuvanın üçüncü çocuğu idi. Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimizin Hz. Fâtıma'dan ilk kız torunu idi. Vefat eden teyzelerinin adının yaşatılması niyetiyle Hz. Fâtıma annemiz kız kardeşlerinden birinin adının verilmesini istiyordu. Babacığına arzetti ve Ümmü Gülsüm adı verildi. Gün geçtikçe büyüyen, gelişen küçük yavru on yaşlarına gelmişti. Henüz çocuk yaşta olmasına rağmen çok güzel konuşurdu. Düşüncelerini anlaşılan bir bir ifadeyle açık ve net olarak aktarabilirdi. Kendine güvenli bir kişiliğe sahipti.

O henüz hayatının ilk baharını yaşarken dedeciği İki Cihan Güneşi efendimizin rahatsızlığını gördü. Kısa zamanda dünyadan ayrılışının acılarını gönlüne gömdü. Onun tebessümlerinden, iltifatlarından ayrı kalmanın üzüntüsüyle büyüdü. Çok kısa aralıklarla anneciği Hz. Fâtıma (r.anhâ)'nın da âhırete göç etmesiyle kendi içine kapandı. Babacığı Hz. Ali (r.a.) ona öksüzlük acısını unutturabilmek için bir anne şefkati, sevgisi ve sıcaklığını göstermek üzere elinden gelen gayreti gösterdi. Onun bilgi, görgü, beceri, hizmet ve muhabbet gibi ahlâkî üstünlüklerle donanması için çalıştı. Karşılıklı baba-kız olarak ilmî, fikrî, samîmî ve sevgi dolu sohbetler yaptı.

Ümmü Gülsüm gençlik çağına girmişti. Onun güzel ahlâkı, olgunluğu ve sahip olduğu diğer faziletler, bilgisi, görgüsü, becerisi ve güzel konuşması yakınlarının dikkatini çekmekteydi. Yaş itibariyle küçük olmasına rağmen onunla evlenme teklifleri gelmeye başladı. Hz. Ömer (r.a.) o dönemde müminlerin emiri idi. İki Cihan Güneşi Efendimize kızı Hz. Hafsa'yı vererek yakın akraba olmuştu. Fakat bir arzusu daha vardı ki, ona neseben de akraba olmak istiyordu. Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz hayatta iken bu isteğini gerçekleştirememişti. Halife olduğunda bir gün Hz. Ali'ye: "Yâ Ali! Ümmü Gülsümü bana nikâhla" dedi. O da: "Yaşı küçüktür." diye mazeret gösterdi. Hz. Ömer ise teklifinde ısrar etti ve: "Yâ Ali! Benim bu evliliği istemekteki maksadım, Peygamber soyuna katılmaktan başka bir şey değildir. ALLAH'a yemin olsun ki onun sohbetini benim kadar arzulayan dünyada hiç kimse yoktur." dedi.

Hz. Ali (r.a.) düşünceli bir vaziyette evine geldi. Durumu kızıyla istişâre etti ve onun da rızasıyla Ümmü Gülsüm'ü Hz. Ömer (r.a.)'e nikâhladı. Sonra Ashâb-ı kiram mescide toplandı. Müminlerin emiri bir hitâbede bulundu ve bir kez daha Resûlullah ile akrabalık bağı kurmaktan duyduğu mutluluğu belirterek evliliğini ilân etti. Orada bulunan ashâb-ı kiram bu evliliği tebrik ettiler. Hayır ve seâdet temennisinde bulundular.

Ümmü Gülsüm (r.anhâ) mü'minlerin emiri Hz. Ömer (r.a.)'in evinde itaatlı, hizmetli, vefakâr bir aile olarak yaşamağa başladı. Birgün kocasının haberi olmadan Rum meliki Hirakl'in zevcesine postacı ile bir hediye gönderdi. Hirakl'in hanımı da karşılık olarak ona bir teşekkür mektubu yazdı ve: "Bu hediye, müslümanların halîfesinin hanımı ve Peygamberlerinin torununun hediyesidir." diyerek iltifatlarda bulundu. Ayrıca hediye olarak kıymetli bir gerdanlık gönderdi. Postacı Medine'ye dönünce Hz. Ömer (r.a.) hediyeleri alıp yanında alıkoydu. Hanımı Ümmü Gülsüm'ün yaptığına üzüldü. Onunla konuşup yanlış hareket edildiğini söyledi. Kendinden habersiz böyle bir iş yapmasını hoş karşılamadı.

Müslümanları mescide toplayıp bilgi verdi. Bütün ayrıntılarıyla olayı ortaya koydu. Bu hediyenin Ümmü Gülsüm'e verilip verilmemesi konusunda istişarelerde bulundu. Ashabın verilmesi fikri ağır basmasına rağmen Hz. Ömer (r.a.) şöyle dedi: "Sözlerinizde haklısınız. Fakat elçi müslümanların elçisi, postacı onların postacısıdır." dedi ve hediyenin beytülmâle verilmesini istedi. Ailesinin de gönlünü hoş etmek için kendine ait maldan bir miktar parayı hanımına verdi.

Bu olay nefse ağır gelmesine rağmen Ümmü Gülsüm (r.anhâ) nefsine fırsat vermedi. "Ene"sine boyun eğmedi. Enâniyetini ayaklar altına aldı ve kocasının görüşlerini kabul ederek "Saliha kadın = olgun bir hanım" olma sorumluluğunu yerine getirdi. İtaatkâr ve kanaatkar bir hanımefendi olarak hiç itiraz etmedi.

Ümmü Gülsüm (r.anhâ)'nın Hz. Ömer (r.a.)'dan Zeyd adında bir oğlu, Rukıyye adında bir kızı oldu. Bir anne olarak o, yavrularının yetişmesi konusunda çok titiz davrandı. Kendileri gibi sağlam bir imana, ahlâka, kuvvetli görüş ve kişiliğe sâhip olmaları için gayret etti. Onları son derece mütevâzî ve fakat hakkı söyleme konusunda atak ve cesur davranmak gibi özelliklere sâhip olarak yetiştirdi.

Hz. Ömer (r.a.) mecûsi bir köle olan Ebû Lü'lü tarafından şehit edilince Ümmü Gülsüm (r.anhâ) dul kaldı. Babacığı Hz. Ali (r.a.) kızının iddet müddeti dolunca onu kardeşi Ca'fer (r.a.)'ın oğlu Avn'e nikâhladı. Yumuşak huylu ve ince kalbli bir insan olan Avn İbni Ca'fer ile mutlu günler geçirdi. Fakat Avn'inde vefatıyla bu mutluluk kısa sürdü.

Ümmü Gülsüm (r.anhâ) afif bir hayatın en güzel örneklerini vererek yaşadı. Siyâdet (Peygamberin soyundan gelme) şerefini ömrü boyunca korudu. Musibetler, ibtilâlar ardarda geldi. Fakat o hiç bir zaman metânetini kaybetmedi. Babacığı Hz. Ali (r.a.) zehirli kılıçla yaralandı. Onun çektiği acılara üzülürken bir kaç gün içinde zehirin tesiriyle dünyasını değiştirme gibi çetin imtihanlara maruz kaldı. Daha sonra kardeşi Hz. Hüseyin'in şehâdet olayı baş gösterince üzüntüsünden âdeta eridi. İçinin ızdırabını elem dolu duygularını ifadelere dökmeğe başladı. Kûfe halkına şöyle seslendi:

"Ey Kûfe halkı! Ey vefasızlar, siz ey yardım ederiz deyip de yardım etmeyenler!.. Artık göz yaşı dinmez, feryatlar kesilmez. "Siz yeminlerinizi aranızda hile edinerek o ipliğini sağlamca eğirdikten sonra bozan kadın"a benziyorsunuz. (Nahl sûresi: 92)

Siz çok gürleyip yağmur yağdırmayan bir bulut gibisiniz. Hüseyin'i davet edip düşmanlara jurnal etmekten başka ne yaptınız? Siz, işe yaramayan bir toprak gibisiniz. Ne kötü iş yaptınız? Öyle kirli bir iş yaptınız ki yıkamakla ebediyyen temizlenemezsiniz.

"Siz risâlet madeni, cennetliklerin efendisi ve gideceğiniz yolda size ışık tutan bir Peygamberin neslini katlettiniz. Bu, temizlenebilecek bir leke değil ki...

"Artık ne yapılsa faydası yok. "Yemin olsun ki çok çirkin bir şey yaptınız, Az kalsın ondan dolayı gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp yere düşecekti." (Meryem sûresi: 89 - 90)
"Siz biliyor musunuz kimin kanını akıttınız?.. "Elbette âhiret azâbı dünyadakinden daha şiddetlidir. Hem de onlar ALLAH'ın azâbından kurtulamayacaklar." (Fussılet suresi: 16)

"Bu, kül içinde kalmış ateş bakıyyesidir artık. Asla hafife alınmamalı. ALLAH (c.c.) hepimizin yaptıklarını görücüdür." dedi.

Ümmü Gülsüm (r.anhâ) gönlünün ızdırabını, elem ve kederini beliğ bir ifâde ile bu şekilde bir hitabe ile ortaya koydu. Bu konuşmayı yaptıktan sonra oradan ayrıldı. Ömrünün geri kalan kısmını acıları gönlüne gömerek Medine-i Münevvere'de geçirdi. Gün geçtikçe bedence zayıflayan o nâzenîn Ab0dullah İbni Ca'fer (r.a.)'ın nikâhı altında iken fânî hayata gözlerini kapadı. Cenâze namazını Abdullah İbni Ömer (r.a.) kıldırdı. Rûhu şen, kabr-i gülşen olsun. Cenâb-ı Hak şefaâtlerine nâil eylesin. Amin

ilahi-tr.org

Son düzenleyen asla_asla_deme; 21 Ağustos 2009 12:34 Sebep: Kaynak Eklendı
Biyografi Konusu: Hz. Muhammed'in Kız Torunları nereli hayatı kimdir.

Benzer Konular

18 Şubat 2013 / Misafir Cevaplanmış
5 Aralık 2008 / Yavru_Aslan Eğitim Bilimleri
12 Eylül 2008 / Bia Eğitim Bilimleri
11 Eylül 2008 / Bia Eğitim Bilimleri
15 Ocak 2014 / Misafir Soru-Cevap