Arama

Ebu Cehil

Güncelleme: 23 Ağustos 2011 Gösterim: 53.325 Cevap: 1
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
7 Temmuz 2011       Mesaj #1
ener - avatarı
Ziyaretçi
Amr bin Hişām (Ebu Cehil)
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Ebu Cehil (? - 17 Mart 624)‎, Mekke'nin liderlerindendi. Müslümanlara karşıt olan davranışları dolayısıyla tanınır. Müslümanlar arasında daha çok Ebu Cehil takma adıyla bilinir.

Toplum hayatı


Ebû'l-Hakem (Türkçe: Bilgeliğin Babası) olarak da bilinirdi, çünkü Kureyş kabilesi içinde bilge bir adam olarak kabul edilirdi. Ebu Cehil yeni gelişmekte olan monoteistik dinin en güçlü rakiplerinden biriydi ve insanlara karşı agresif bir tutumu vardı, bu yüzden Müslümanlar onu Ebu Cehil (Arapça: أبو جهل‎) (Türkçe: Cahilliğin Babası), takma adıyla andı. Kureyş kabilesinde Mahzûmoğulları üyesiydi ve Mekke şehrinin (Muhammed'in ordusuna teslim olmadan önceki) lideriydi. Muhammed'i sevmezdi ve eline fırsat geçtiği zaman onu hicvederdi.Sahibi olduğu kervanlarla gezip yeni şehirler görmeyi severdi. Hurmaya, süte ve kırmızı ete karşı bir zaafı vardı. Tezcanlı ve agresif biriydi. Ebu Cehil, İkrime bin Ebu Cehil isminde bir oğula sahipti, oğlu daha sonradan İslam dinine geçmiştir.

İslamla olan ilişkisi


Amr, İslam'a çeşitli derecelerde karşıt olan kabile reislerinden biriydi.Kabileden birileri İslam dinine geçerse, Amr o kişiyle kabile dostları önünde dalga geçerdi böylece o kişi saygınlığını yitirirdi.
İslam dinine geçen tüccarlar da Amr'dan zarar gördü. İslam'a geçen bir tüccar haberi aldığı anda kimsenin o tüccarla iş yapmamasını isterdi. Sonuç olarak, İslam'a geçen tüccarlar kendi mallarını satamayıp yoksullaşırdı.
Amr'dan en çok zarar gören özgür insanlar, sosyal statüsü olmayan yoksullardı. Amr bu kimseleri bazen tartaklardı ve dostlarının da kendisi gibi yapmalarını isterdi. En büyük İslam karşıtlarından biriydi.Politeist Kureyş'e ait olan köleler İslam'a geçtiklerinde ağır bir şekilde cezalandırılırlardı. Bu cezalar dövülmeyi veya kırbaçlanmayı, ardından susuz ve yemeksiz bırakılmayı içeriyordu.
Amr, Harithah bint al-Muammil isimli, İslam için önemi olan, köleyi döverek onu körleştirmiştir. Aynı zamanda Sumeyye Bint Habbât'ın ( bir sahabe olan Ammar bin Yasir'in annesi) evine gitmiştir ve ona mızrak saplayarak onda ölümcül yaralar açmıştır. Sümeyye, saplanan mızrak nedeniyle ölmüştür ve bu yüzden, İslam'daki ilk şehit olarak kabul edilir.
Fiziksel bakımdan kötü durumda olanlar, verilen cezalara dayanamayıp İslam'dan vazgeçmişlerdir. Ancak bazıları İslam'dan gerçekten vazgeçmemişlerdir ve gizlice ibadet etmişlerdir.

Bedir Muharebesi


Bedir Savaşından önce, Sa'd bin Muaz gayrimüslim dostu Ümeyye bin Halef ile Mekke'yi ziyarete geldi. Bir süre sonra Amr ile karşılaşıp onunla tartıştılar. Tartışma birden alevlendi ve Sa'd, Amr'ı Suriye'ye giden Mekke ticaret yolunu kesmekle tehdit etti. Böylece Amr, Ümeyye'ye kendisinin Muhammed tarafından tehdit edildiğini söyledi.
Amr, Bedir Muharebesi'nde Muaz bin Amr ve Muavvez bin Amr isimli iki erkek kardeş tarafından yaralandı. Daha sonra Abdullah bin Mesud tarafından öldürüldü.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Ebu Cehil nereli hayatı kimdir.
tokiohotel - avatarı
tokiohotel
VIP ''Ölü Gelin''
23 Ağustos 2011       Mesaj #2
tokiohotel - avatarı
VIP ''Ölü Gelin''
Ebu CEhil

Sponsorlu Bağlantılar
Ebu Cehl Peygamber efendimiz zamanında İslamın en büyük düşmanı. Asıl adı Amr bin Hişam olup, Ebu Hakem ve İbn-i Hanzala künyeleriyle bilinir. Mekke’nin ileri gelen kabilelerinden olan Mahzumoğullarındandır. Amr bin Hişam’a, İslam dinine ve sevgili Peygamberimize olan aşırı düşmanlığı sebebiyle, Peygamber efendimiz tarafından Ebu Cehl, yani cehaletin babası, önderi lakabı verilmiştir.

Cahiliyye devrinde Kureyş’in ileri gelenlerinden olan Ebu Cehl; Peygamber efendimize peygamberlik emri bildirilip, insanları küfürden imana, cehaletten ilme, zulümden adalete, kısaca kurtuluşa davet ettiği ilk yıllarda karşı çıkmış, O’na inanan ve tabi olanlara mani olmaya çalışmış, çeşitli işkence yollarına başvurmuştu.

Ebu Cehl, bir gün kafirleri toplayıp, Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) kastederek; “Ben onun elinden, ancak O’nu öldürmekle kurtulurum. Eğer siz de bana yardımcı olursanız namaz kılarken, bir taş atıp öldüreceğim.” dedi. Kafirler de yardım edeceklerine dair söz verdiler. Sabahleyin Peygamber efendimiz namaz kılarken, Ebu Cehl eline bir taş alıp yürüdü. Yaklaştığında birden rengi değişti, titreyerek geri döndü. Kafirler, Ebu Cehl’e şaşarak; “Niçin geri döndün?” diye sorunca; “O’nun yanına yaklaştığım zaman öyle hırçın bir deve ile karşılaştım ki, ömrümde öyle heybetli deve ne görmüş, ne de işitmiştim. Biraz daha yaklaşsaydım muhakkak beni öldürürdü!” dedi. Cebrail aleyhiselam bunu Peygamber efendimize haber vermiştir. Peygamberimiz; “Eğer daha yaklaşsaydı elbette onu yakalardı.” buyurmuşlardır.

Ebu Cehl yine bir gün kafirleri toplayıp; “Muhammed sizin yanınızda namaz kılar mı?” dedi. Oradaki kafirler de; “Evet!” dediler. Ebu Cehl; “Eğer ben O’nu o halde iken görürsem başını ayağımla ezeceğim!” dedi. Bir gün bu dediğini yapmaya giderken, daha yaklaşmadan eliyle yüzünü silerek geri döndü. Kureyş kafirleri ona dönüp; “Ne oldu, niye döndün?” deyince, “O’nunla benim aramda bir ateş kuyusu meydana geldi. Zebaniler bana hücum ettiler. Geri döndüm!” dedi.

Akabe Bi’atından sonra Medine’de Müslümanların çoğalması sebebiyle, Peygamber efendimiz, Mekke’de işkence ve zulüm gören Müslümanların, Medine’ye hicret etmelerine izin verdi. Mekke’de Peygamber efendimiz, hazret-i Ebu Bekr, hazret-i Ali, fakirler, hastalar ve ihtiyarlar kalmışlardı. Peygamber efendimizin de Medine’ye gidip Müslümanların başına geçeceği ihtimaline karşı müşriklerin ileri gelenleri Dar-ün-Nedve’de toplandılar. Şeytan da, Necdli bir ihtiyar kılığında bu toplantıya iştirak etti. Kureyş’in reisi olan Ebu Cehl; “Her kabileden kuvvetli bir kişi seçelim. Ellerinde kılıçları ile Muhammed’in üzerine saldırsınlar. Kılıç vurup kanını döksünler. Böylece mecburen diyete razı olurlar. Biz de diyetini verir, sıkıntıdan kurtuluruz.” dedi. Şeytan da, bu fikri beğendi ve hararetle teşvik ve tavsiye etti. Düşüncelerini tatbike Allahü teala müsaade etmedi.

Hicretin ikinci yılında olan Bedr Harbinde, Afra Hatunun iki oğlu Muaz ve Muavvez kardeşler Ebu Cehl’i savaş esnasında yaraladılar ve yere yıktılar ve öldü zannedinceye kadar kılıç vurdular. Bedr Savaşı sonunda, bir ara Resul-i ekrem efendimiz; “Acaba Ebu Cehl ne yaptı, ne oldu, kim gidip bakar?” buyurarak ölüler arasında araştırılmasını emretti. Aradılar bulamadılar. Peygamber efendimiz; “Arayınız, onun hakkında sözüm var.” buyurdu. Bunun üzerine Abdullah bin Mes’ud, Ebu Cehl-i aramaya gitti ve yaralı buldu. Boynuna ayağını basıp sakalından çekti ve; “Ey Allahü tealanın düşmanı! Allahü teala seni nihayet hor ve hakir etti mi?” dedi. Ebu Cehl; “Ne diye beni hor ve hakir edecek! Ey koyun çobanı! Allah seni hakir ve hor etsin. Sen çıkılması pek sarp bir yere çıkmışsın. Sen bana bugün zafer ve galebenin hangi tarafta olduğunu haber ver!” dedi. İbn-i Mes’ud; “Zafer Allah ve Resulünün tarafındadır.” dedi. Ebu Cehl’in miğferini kafasından çıkardı ve; “Seni öldüreceğim!” dedi. Ebu Cehl; “Sen kavminin ulusunu öldürenlerin ilki değilsin. Fakat doğrusu senin beni öldürmen bana çok ağır gelecek. Hiç olmazsa, boynumu göğsüme yakın kes de başım heybetli görünsün!” diyerek, küfrünün, gurur ve kibrinin ne dereceye çıktığını gösterdi. İbn-i Mes’ud, Ebu Cehl’in başını kendi kılıcıyla kesemeyince, Ebu Cehl’in kılıcıyla kesti, silahını, zırhını, miğferini ve başını getirip Peygamber efendimizin önüne koydu. “Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Bu, Allahü tealanın düşmanı Ebu Cehl’in başıdır.” dedi. Sevgili Peygamberimiz; “O Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur.” buyurdu. Sonra kalkıp Eshabıyla birlikte Ebu Cehl’in ölüsünün yanına kadar gittiler. Orada; “Allahü tealaya hamd olsun ki, seni zelil ve hakir kıldı. Ey Allah’ın düşmanı! Sen, bu ümmetin fir’avnı idin.” buyurdu. Sonra da; “Ya Rabbi! Bana olan vaadini yerine getirdin.” diyerek Allahü tealaya şükretti.

Böylece Ebu Cehl’in kendisi ve ona tabi olup, imansızlıkta ısrar edenler için dünya hayatı sona ererken, ebedi felaket ve Cehennem azabı başlıyordu.

Allahü tealanın insanları ebedi saadete kavuşturmak için gönderdiği peygamberlere her yüzyılda karşı çıkan ve insanların hidayete kavuşmasını engellemek isteyen zalimler olmuştur. Fakat bu zalimlerden hiç biri imanı yok edememiştir. Kendileri kahrolmuş, çok acı ve perişan halde saltanatlarından ayrılmışlar, zevklerine doyamadan, ölümün pençesine düşmüşler, isimleri lanet ile anılmış veya unutulmuştur. Allahü teala bir peygamber veya alim göndererek, iman ışığı ile yeryüzünü yeniden aydınlatmıştır.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
''Boşver''

Benzer Konular

4 Aralık 2012 / ThinkerBeLL Dinler Tarihi
17 Nisan 2018 / _Yağmur_ Dinler Tarihi
6 Temmuz 2011 / ener Dinler Tarihi
13 Aralık 2011 / seramiksır Dinler Tarihi
12 Şubat 2016 / Baturalp Dinler Tarihi