Arama

İbn-i Teymiyye

Güncelleme: 28 Mart 2013 Gösterim: 3.806 Cevap: 2
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
25 Mart 2013       Mesaj #1
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
İbni Teymiye Kimdir, Hayatı:

Sponsorlu Bağlantılar
İbni Teymiyye (1263-1328)

İbni Teymiyye bir Hanbeli fakihi olup Gazali, İbni Arabi ve Sufilerde genellikle yenilik (bidat) olarak gördüğü şeylere karşı çıkan katı bir selefidir. Hz. Muhammed dönemindeki bozulmamış fikir ve uygulamalara geri dönme gereksinimini vurgulamıştır. Bununla birlikte, genellikle tuhaf ve kimi zaman sapkın olarak kabul edilen güçlü fikirleri, birçok çevrede saygıyla karşılanmış ve meşruiyeti İslam'daki temel akımlardan birinin kurucusu ve 18. yy'da Vahhabiye hareketinin müjdecisi kabul edilmektedir.

Takiyeddin Ebu'l Abbas Ahmed İbn Abdüsselam İbn Abdullah İbn Muhammed İbni Teymiyye, 1263'te Mezopotamya'daki (şimdilerde Irak'ın büyük bir bölümü, Türkiye'nin güneydoğusu ve Doğu Suriye'yi kaplayan bir bölge) kadim Harran (Urfa) kentinde dünyaya gelmiştir. 5 yaşında babasıyla birlikte İslam dünyasının Doğu kanadını aşan Moğol istilalarından kaçmak için Şam'a gider. O dönemlerde Şam, önemli bir entelektüel ve politik bir merkezdir; Sultan Selahaddin'in (ö.l 193) 3. Haçlı Seferleri esnasındaki karargâhıdır. 1401'de Timurlenk (Ö.1405) kenti yakıp yağmalamaya başlar. Ancak İbni Teymiyye, daha sonra kentin birçok camii ve medreselerinde nispeten huzur bulabilmiştir. O dönemin birçok âliminden ders alarak babasının geleneğini sürdürmüş ve gençken tefsir, kelam, fıkıh, hadis dahil çoğu İslami ilimde etkin bir konuma gelmiştir. Kaydedildiğine göre hadis ilmine hâkim bir âlim olan Zeynep binti Mekki'den öğrenmiştir. 19 yaşında icazetini alınca ders vermeye başlar. Ayrıca kendi fetvalarını da bu dönemde vermeye başlar.

Lafını pek sakınmamasının sonucu olarak tartışmalardan çok da uzakta değildir ve çok geçmeden antropomorfizmle suçlanır. O dönemde münazaraların büyük bölümü Kuranın lafzen nasıl tefsir edileceği konusundadır. Özellikle 9. yy'ın diğer popüler bir düşünce ekolü de Muteziledir. Mutezililer'in doktrinlerinden biri, ahirette Tanrının görülebileceği (rüyet) şeklindeki popüler fikre karşı çıkan "tevhid" kavramıdır. Tanrının elleri olduğu, arşta oturduğu vb. Tanrının sıfatlarının ant- ropomorfik tefsirine yönelik bir karşı çıkıştır bu. Bu görüşlerden birçoğu hadislerde bulunduğundan, bu hadislere başvuranlara (selefilere) da bir karşı çıkıştır. İbni Teymiyye de bu "Selefiler" arasındadır. Mutezileye göre, örneğin Tanrının ellerine atıf, metaforik olarak Onun "lütfu'na bir atıftır. Tanrının gerçekten elleri olduğunu öne sürmek, Tanrıyı insan benzeri betimleme tehlikesini beraberinde getirir. Mutezili öğretiler İbni Teymiyye döneminde artık yükselişte olmasa da etkileri yayılmış olup lafzi tefsiri benimseyenleri kuşatan bir kuşku dalgası bulunmaktadır. İbni Teymiyye ayrıca olası gizli anlamlara dalmadan imanın lafzi bir yorumunu çoğu durumda kabule teşvik edilmiş, İslam'ın ilk dönemindeki sıradan Müslümanlarının inancını da yansıtmaktadır. Bu kısmen İslam'ın sulandırılması ya da Müslümanlar'ın yayılırken karşılaştıkları farklı inançlara yönelmeleri olasılığına karşı bir savunma mekanizmasıdır. Hadisler ve ilk dönem kelamı, Tanrının sıfatları üzerine spekülatif düşünmeyi engeller. İbni Teymiyye, bu düşünceyi yansıtır ve bu durum, İbni Teymiyye'nin Müslümanlar'ın Kuran ve sünneti teneffüs edip yaşamaları inancıyla örtüşür.

Aynı zamanda farklı Şii ve Sufi gruplara karşı uzun süreli tartışmalara girmiştir. Özellikle Yaratıcı ve yaratılmışların tüm niyet ve amaçlarda tek bir varlık olduğunu öne süren ittihadiye ekolünü eleştirmiştir. Bu görüş Tanrının bir "bütün" olduğu ve yarattıklarından ayrılamayacağını öne süren filozof ve mutasavvıf İbni Arabi'ye dayanır. Ona göre Tanrı hem Yaratıcı hem de yaratılandır. İbni Teymiyye'ye göre her ne kadar İbni Arabi varolan tüm şeylerin Tanrı olmadığını söyleyecek kadar dikkatli olsa da bu düşünce panteizmi çağrıştırır. İbni Arabi'nin polemik maceralarının merkezinde İslam'ın başlıca kaynaklarına dönüş için bir çağrı bulunur. Ona göre Kuran ve sünnet dikkatlice incelendiğinde Su- fıler, Şia ve filozofların meşgul oldukları bidatler için hiçbir dayanakta bulunamayacaktır.

1306'da İbni Teymiyye, ona karşı yöneltilen antropomorfizm (insan biçimcilik) suçlamalarını savunmak üzere Şam valisinin huzuruna çağrılır. Diğer bir mahkemede ifade vermek üzere Kahire'ye gönderilir ve özet olarak 18 ay bir kalede hapsedilir. Hapisten çıkar çıkmaz şeriata. karşı bir tavır olduğunu öne sürdüğü Sufılerce, velilerinin türbelerinin ziyaretleri aleyhinde konuşması nedeniyle tekrar zindana konur. 1313'te Şam'a döner ve yaşamının geri kalanını burada geçirir. Gerçekte tahrikçi olan, kendine benzer talebelerinden bir çember oluşturur ve kocanın karısını boşamasını daha güçleştiren yeni bir kanunun oluşturulmasına karşı yürüttüğü faaliyetler nedeniyle otoriteleri kızdırması çok sürmez. İbni Teymiyye tekrar hapsedilir ancak bu kez Şam kalesinde 6 ay kalır. Tarih 1326'dır ve burada 1328'deki ölümüne dek kalır. Bu süre içinde gardiyanlar elindeki kâğıt kalemi alana kadar çokça yazma fırsatı bulur. Dendiğine göre cenazesinde tabutunu 20.000 kadar kişi izlemiş ve çoğu onun bir veli olduğuna inanmıştır. Evliyalara inananlara yönelik saldırıları nedeniyle hapiste çürüyen birisi için kendi mezarının mucize ve yardım arzulayanlarca ziyaret mekânına dönüşmesi ironiktir.

Çoğu çağdaşı âlime oranla daha çalkantılı bir yaşam sürmüş olsa da, İslami bilimlerin birçok dalını kapsayan hatırı sayılır oranda bir materyal ortaya koyabilmiştir. Talebesi ve ideolojik sözcüsü İbn Kayyım el-Cevziyye, üstadının 350 civarında eserini sıralamıştır. İbni Teymiyye tefsir, fıkıh, kelam, mantık, ahlak, siyaset ve hadis alanlarında eserler kaleme almıştır. Eserlerinde ölçülü, sade ve özlü bir üslup benimsemiş olup polemik becerileri ise özellikle bahse değerdir. Özellikle söz edilmesi gerekli çalışmaları Kitabü'l Siyasetu'l Şeria ve Minhacu'l Sürmedir. Bu ikinci eser karşılaştırmalı kelam alanında Ortaçağ a kadar ayakta kalabilen en zengin eserlerinden biri olarak kabul edilir.

Yaygın olarak bu şekilde yorumlanmış olsa da İbni Teymiyye'yi katı bir selefi olarak tanımlamak hatalı olacaktır. Kaynakların anlaşılmasına bir yardım olarak yetkin bir uzmanca (müçtehid) yapılması koşuluyla bağımsız muhakemenin (içtihad) kullanımını desteklemiş ve aslında akıl, gelenek ve irade arasında bir "ideal ölçu'yü (vasat) savunmuştur. Ne var ki İslam dünyasında cehalet, adaletsizlik ve iman, bilgi kaybı olarak gördüğü şeyin ancak Kuran ve sünnette içerilen, bozulmamış olarak kabul ettiği şeylere dönüşle düzelebileceği görüşünde ısrarlıdır. Sonradan yazılan, hatalı olarak kabul ettiği metinlere dayanmaktan ziyade, âlim kişi asli kaynakların ifade ettiklerini belirlemek üzere savaşım (içtihadın lügatteki karşılığı) vermelidir. Eğer Müslümanlar Allah tarafından emredilen, Kuranda bulunan ve Hz. Muhammed tarafından örnekleri sunulan uygulamaları yapmaya çalışırlarsa, her şey yoluna girer. Bunun dışındaki uygulamalar bidattir ve dolayısıyla kınanmaktadır. Böylesi bir görüş esasen sınırlayıcı değildir. Çünkü İbni Teymiyye yalnızca Kuran ve sünnette emredilen uygulamalarla alakalıdır. Bu birincil kaynaklarda ifade edilmeyen fiillere daha esnek bir yaklaşımla müsaade edilir.

Asıl siyasi eseri Kitabü'l Siyase'de Hulefa-i Raşidin döneminde İslam devletinin bir ahlaki ve siyasi saflık düzeyine ulaştığını ve aslında bunun İslam şeriatının ana projesi olduğunu öne sürer. O dönemden bu yana yöneticiler bu amaca ulaşamamıştır. Bu nedenle İbni Teymiyye, Doğru Yönetim (siyasetu'l şeria) amacını taşır. Emir ya da yönetici sıkı bir şekilde ancak adil olarak uygulayıp tüm yasal görüş ve hükümlerde şeriatın öngördüklerine dayanarak şeriatı sıkı bir şekilde takip etmelidir. Yönetilenler, şeriata uyması koşuluyla halifenin otoritesine boyun eğmelidirler. Dinin devlet gücü olmaksızın uygulanamayacağında ısrar eder. "İyiliği emredip kötülükten men etme" görevi (hisbe) merkezi bir güç ve otorite olmadan elde edilemez; bu nedenle din ve devlet arasında zorunlu bir bağlantı bulunmaktadır. Din ve yönetim birbirine gereksinim duyar. Ampirik olarak bu görüş, büyük, Müslüman tarih felsefecisi İbni Haldun tarafından keşfedilmiştir. Yöneticiler yüksek statü ve büyük güç sahibidirler ve ayrıca insanlar da yöneticilerden yerine getirmelerini bekledikleri büyük beklentilerde bulunma hakkına sahiptirler.

Eleştiri ve tartışmalara İbni Teymiyye kadar muhatap olmuş çok az Müslüman düşünür vardır. Onun yergi ve saldırıları sufi ve Şiiler, fıkıh alimleri ve yöneticiler arasında pek çok düşman edinmesine yol açmıştır; onun sıradan insanlar arasında bulduğu destekten çekinen yöneticiler onu başbelası olarak görseler de bir şehit mertebesine çıkarmaktan da çekmiyorlardı. Bununla birlikte halk arasında destek bulur. Yaşamı süresince tartışmalara yol açsa da, ölümünden uzun bir süre sonra geride çok az takipçisi ve etkisi kalır. 16. yyda birkaç Osmanlı âlimi İbni Teymiyye üzerine çalışmış ancak 18. yy da Muhammed İbn Abdulvahhab (ö. 1792) onun fikirlerini (ya da yorumlarını) askeri gayretleri yanında Suudi Devletinin oluşmasına zemin hazırlayarak Vahhabiliğin oluşmasına yol açmıştır. O zamandan bu yana İbni Teymiyye dinin ihyasının destekçisi ve modernizm tehdidi olarak kabul edilen şeylere karşı Kur anda ve Hz. Muhammed döneminde telkin edilen şeylere bakan birçok reform hareketinin babası kabul edilir. Bununla birlikte eserleri "vasat" ve içtihadın önemine ısrardan çok İbni Teymiyye üzerine aşırı muhafazakâr bir vurgu nedeniyle tam olarak anlaşılmamıştır.


kaynak: İslamda 50 Önemli isim

Son düzenleyen asla_asla_deme; 28 Mart 2013 06:31 Sebep: Sayfa Düzeni / Gereksiz Ekler Kaldırıldı
Biyografi Konusu: İbn-i Teymiyye nereli hayatı kimdir.
ROSE - avatarı
ROSE
Ziyaretçi
25 Mart 2013       Mesaj #2
ROSE - avatarı
Ziyaretçi
İbn Teymiyye
Msxlabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

el-Kevserî merhum, et-Ta‘akkubu'l-Hasîs limâ Yenfîhi İbn Teymiyye mine'l-Hadîs ve el-Buhûsu'l-Vefiyye fî Müfredâti İbn Teymiyye adını verdiği eserlerinde bir kısım hadisler hakkındaki tavrını ve şazz görüşlerini tenkit ettiği İbn Teymiyye'nin özellikle itikadî konulardaki tutumunu hemen her çalışmasında eleştirmiştir. Özellikle birinci eserinde, İbn Teymiyye'nin Minhâcu's-Sünne'de ele aldığı birçok konuda sahih hadis mevcut olduğu halde o konularda hadis bulunmadığını veya mevcut hadislerin güvenilmez olduğunu söylemesini tenkit etmektedir. Diğer benzerleri gibi bu iki kitabı da basılarak ilim alemine kazandırılmayı beklemektedir.

Gerek Makâlât'ında, gerekse diğer telifleriyle, ta'lik ve takdim yazılarında sık sık İbn Teymiyye'nin görüşlerine değinmiş ve kendisine zaman zaman oldukça ağıra kaçan eleştiriler yöneltmiştir. Bunların başında İbn Teymiyye'nin, Yüce Allah'ı, mahlûkâta mahsus özelliklerle tavsif etmesi gelir. Her ne kadar İbn Teymiyye, "teşbih" ve "tecsim" olarak ifade edilen tavra katılmadığını belirtmişse de, izlediği yolun sonunun teşbih ve tecsime çıktığı da bir gerçektir. Bilindiği gibi İbn Teymiyye, gerek hayattayken, gerekse vefatından sonra en fazla eleştiri alan âlimlerden birisidir. Geniş ıttılâı, güçlü hafızası ve keskin dili ile o da pek çok büyük âlime ağır eleştiriler yöneltmiştir. Bıraktığı çok sayıda eser, büyük yankılar ve derin tesirler uyandırmıştır. Günümüzde Suud merkezli Vehhabîlik hareketi ile Selefîlik diye anılan akım, İbn Teymiyye'nin kalıcı tesirinin en büyük ve somut iki göstergesidir.

kaynak
h_emir - avatarı
h_emir
Kayıtlı Üye
27 Mart 2013       Mesaj #3
h_emir - avatarı
Kayıtlı Üye
"Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum, nereye gitsem o benimle gelir. Hapsedilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir" (İbn Teymiyye).

"Şeytanın insanın kalbine ektiği vesvese ve kuşku tohumlarından nasıl kurtulunur? Bunun iki yolu vardır. Bir benzetme yapacak olursak, bir köpek yolunuzu kesip size saldırmaya kalksa, iki şey yaparsınız: Ya onu taşla sopayla kendinizden uzaklaştırmaya çalışırsınız, ya da köpeğin sahibine rica eder, onu sizden uzaklaştırmasını istersiniz.

Zorunlu bilgiler dışındaki alanlarda birinin vesvese ve kuşkularını gidermek için delil ve akıl yürütme yöntemi, köpeği taş ve sopayla uzaklaştırmaya benzer. Fakat bu durumda iki ihtimal vardır; korkup kaçabilir de, üzerinize gelebilir de. Bunda bir zorluk vardır. Fakat, vesvese ve kuşkulardan kurtulmak için Kur'an'ın ve Nebi'nin tavsiyesi olan Eûzü-Besmele, köpeğin sahibine ricada bulunmaktır. Bu daha kolaydır."

Bunlar, İbn Teymiyye'nin Der'u Teâruzi'l-Akli ve'n-Nakl (Akıl ve Nakil Arasındaki Çelişkinin İzalesi) adlı önemli eserinden bir miktar tasarruf yaparak çevirdiğim satırlar.

Konuya birazcık ilgi duyan herkes bilir: Heidegger'le başlayıp Gadamer ve diğerleriyle gelişen akım, Aristo'ya kadar giden Batı düşüncesine yöneltilmiş köklü bir eleştiriydi. Aristo'nun sûrî mantığı ve onun üzerine bina edilen kartezyen felsefe, "bilgi" ile "varlığın" arasını ayırdı. Bilmekle varolmanın arasındaki ontolojik bağ koparıldı. Bilmenin, eşya ambarından bilgi aşırmak olduğu sanıldı. Bu tür bir yaklaşımda bilinenin ne "olduğu" değil, bilenin onu ne olarak "gördüğü" öne geçti.

Oysa ki bilmek, bilgi objesiyle diyaloga girmek, onunla varoluşsal bir irtibat kurmak, onunla söyleşmek demekti. Bu da ona saygı duymayı getirirdi. Onunla aynı mensubiyeti paylaştığınızı keşfeder, bu da sizi tevhid-i kevnîye götürürdü.

Bilginin ontolojik olduğunu Nicolai Hartmann vb. gibilerinden Batı yeni yeni keşfetti. Fakat bunu tüm peygamberler zaten böyle tebliğ etmişti. Tüm vahiyler bunu söylüyordu. İbn Teymiyye bu eserinde, Aristo mantığı üzerine oturan İslam felsefe ve kelamın yöntemini kökten eleştiriyor ve bunun vahye uygun olmadığını söylüyordu. Bunu isbat için de dev bir eser kaleme alıyordu. Der'u Tearuz işte bu eserdi.

Üstat bu eserinde aklın önüne yepyeni imkanlar açıyor, klasik üçlü tevhid tasnifinin yerine ikili bir tevhid tasnifini koyuyordu. Dahası, bütün bunların temeline bilginin ontolojik olduğu tezini yerleştiriyor ve "zaruri bilgi" dediği bilgi türünü insan fıtratının ilahi formatı olarak sunuyordu. Bu meyanda diyordu ki: "Bizim bilgimiz bilinen üzerinde hiçbir kalıcı etki meydana getirmez. ..Varlık, oluş itibarıyla bilinmeye muhtaç değildir. Biz bilmemiz ya da bilmememiz varlığın kendi varoluşsal gerçeğini değiştirmez. Bizim bilgimize muhtaç olmaksızın o orada öylece durmaktadır."

İbn Teymiyye buradan yola çıkarak kelamcıların yöntemine kökten eleştiriler getirmektedir. Ona göre bir kimse "zorunlu bilgiyi" reddediyorsa, onu ikna için uğraşmak gereksiz yere yorulmaktır. Bu kişinin durumu artık ilahiyatın değil psikolojinin ya da kriminolojinin konusudur. "Taş serttir", "kar soğuktur", "insan ölümlüdür" diyen birine itiraz edeni, neyle ikna edeceksiniz ki?

İbn Teymiyye bu noktada şu güzel tesbiti yapar: "İnsan ne zaman gözlem yapar, aklını kullanır, bir şey üzerinde yoğunlaşarak tefekkür ederse, fıtratında zaten yapısal olarak gizli bulunan zorunlu bilgiler onun (akleden) kalbinde çimlenmeye, yeşermeye ve gelişmeye başlar. İşte bu nedenle kul namazının her rekatında Fatiha okurken Allah'tan doğru yola yöneltilmesini diler."

İbn Teymiyye'nin bu eserde baştan sona yapmaya çalıştığı şey, İbn Rüşd hariç Müslüman filozof ve kelamcıların "naklin akılla çatışmasının mümkün olduğu ve bunu gidermek için tevilin şart olduğu" tezini çürütmektir. İbn Rüşd vahiyle aklı bir annenin iki göğsünden emen süt kardeşler olarak tanımlıyordu. İbn Teymiyye ise, bu ikisini, "aynı gayeyi gerçekleştirmek için var olan iki araç" olarak tanımlar.
Bu yazıyı, İbn Teymiyye'yi zindan zindan süründürenlere verdiği şu ölümsüz cevapla bitirelim: "Düşmanlarım bana ne yapabilir ki? Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum, nereye gitsem o benimle gelir. Hapsedilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir. Değil mi ki göğsümde Allah'ın Kitabı ve Rasulü'nün sünneti vardır!"

Kaynak
Her şeyin genellenmesi genellikle yanlışa götürür

Benzer Konular

22 Mart 2013 / KisukE UraharA Felsefe ww
14 Ekim 2015 / Jumong Bilim ww
15 Ekim 2015 / ThinkerBeLL Bilim ww
15 Ekim 2015 / ThinkerBeLL Bilim ww