Arama

Doğum Kontrolü ve Doğum Kontrol Yöntemleri

Güncelleme: 14 Ağustos 2017 Gösterim: 26.955 Cevap: 10
RoSSoRoSe - avatarı
RoSSoRoSe
Ziyaretçi
16 Eylül 2008       Mesaj #1
RoSSoRoSe - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  dogum-kontrol-çesitleri.jpg
Gösterim: 1489
Boyut:  89.8 KB

Doğum kontrolü


NÜFUS ya da AİLE PLANLAMASİ olarak da bilinir, gebeliğin önlenmesi, kısırlaştırma, çocuk aldırma, çocuk düşürme gibi çeşili yöntemlerle insan doğurganlığının kısıtlanması, ailedeki çocuk sayısının ve doğumlar arasındaki sürenin isteğe göre belirlenmesi ve bu amaçla uygulanan yöntemlerin tümü.
Sponsorlu Bağlantılar

Bu terimin yaratıcısı, ABD’deki feminizm hareketinin öncülerinden Margaret Sanger’dır.

İnsanda ergenlik döneminin oldukça geç başlaması, gebeliğin uzun sürmesi, normal olarak her doğumda tek bir bebeğin dünyaya gelmesi ve emzirmenin bir yıla kadar uzaması nedeniyle üreme potansiyelinin düşük olması beklenirken, yeryüzünde beş günlük bir zaman dilimi içinde gerçekleşen doğumların sayısı aynı süredeki ölümlerin sayısından bir milyon kadar fazladır. Doğurganlığı belli üreme mevsimleriyle kısıtlanmamış olan bütün memelilerde, iki gebelik arasındaki süreyi ayarlayan fizyolojik mekanizmalar vardır.

Örneğin insanda ve bütün insansı maymunlarda emzirme, doğanın kendine özgü doğum kontrol yöntemlerinden biridir. Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen bazı göçebe toplumlarda kadınlar bebeklerini iki-üç yıl emzirerek bir anlamda bu doğal korunma yöntemini uygularsa da, günümüzde, çok etkili olmayan bu doğal yöntemlerin yerini çağdaş doğum kontrol yöntemleri almış ve insanoğlu kendi üremesi üzerinde daha etkili bir denetim kurmuştur.

TARİHSEL GELİŞME
Doğum kontrol yöntemlerinden söz eden en eski belge, İÖ 1550’den kalma bir Mısır yazmasıdır. Ebers Papirüsü adıyla bilinen bu tıp metinleri derlemesinde, gebelikten korunmak için çeşitli yöntemler önerilir. İS 1. yüzyılda özellikle Yaşlı Plinius ile Pedanios Dıoskorides’ in ele aldıkları bu konuyu 2. yüzyılda Ephesos’lu Soranos, Ebelik ve Kadın Hastalıkları Üzerine adlı yapıtında çok daha ayrıntılı biçimde incelemiştir. Daha sonraki dönemde, özellikle Ebubekir Razi, Ali bin Abbas el-Mecusi ve İbn Sina gibi İslam bilginleri de bu konuya değinmişlerdir. Bu eski kaynaklarda, cinsel birleşmeden sonra dölyolunun yıkanması ya da spermaların dölyatağına girişini engellemek üzere bal, şap, laktik asit kullanılması gibi mantıklı ama pek etkili olmayan yöntemlerin yanı sıra, birleşmeden sonra kadının yedi kez ters takla atması gibi yararsız ve gizemciliğe dayalı yöntemler de önerilmiştir.

1900’e gelindiğinde, doğum kontrol hapları dışında, bugün kullanılan yöntemlerin hepsi bulunmuştu. Bunlardan ilki, İtalyan anatomi bilgini Gabriel Fallopius’un 1564’te yayımlanmış bir yapıtında tanıttığı kaput ya da prezervatiftir. İlk prezervatifler hayvan bağırsaklarından yapılıyor ve gebeliği önlemekten çok, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak için kullanılıyordu. 19. yüzyılın ikinci yansında lastikten yapılmış prezervatiflerin üretilmesiyle bu araç halkın en benimsediği korunma yöntemi oldu.

Dölyoluna diyafram ve lastik başlık gibi araçların yerleştirilmesinden ilk kez 1823’te Alman hekim F. A. Wilde söz etmiştir. Dölyatağı boynuna yerleştirilen gebeliği önleyici araçların başlangıcı da, kayıtlara göre 1868’dir. Erkeklerin ve kadınların kısırlaştırılması ilk kez 19. yüzyılda uygulanmış, aynı yüzyılın sonlarına doğru gebeliği kürtaj ve vakumla zamanından önce sona erdirme yöntemleri gündeme gelmiştir. Bu yöntemlerin yararları ve zararları tartışılırken, hekimlerin çoğu, yumurtlamanın âdet kanamasından 14 gün önce gerçekleşiğine dikkati çekerek bugün de uygulanan takvim ya da ritim yöntemini önermişlerdir.

Doğum kontrolünün toplumsal ve siyasal yönleri
Toplumbilimlerinde doğum kontrolünün ilk savunucularından biri, insan nüfusunun besin kaynaklarından çok daha hızlı arttığını vurgulayarak geç evlenme ve cinsel perhiz gibi doğum kontrol yöntemleri öneren (1798) Thomas Malthus’tur. 19. yüzyılda başlarında Jeremy Bentham, Francis Place, John Stuart Mili ve Robert Dake Owen gibi düşünür ve yazarların desteklediği bu görüş, ekonomik nedenlerle kendi aileleri içinde de aynı sıkıntıyı duyan orta sınıf halkın ilgisini çekmekte gecikmedi. Malthus’un İngiltere’de başlattığı bu hareket kısa sürede Fransa, Almanya ve Hollanda’ya sıçrayarak, 1882’de Dr. Aletta Jacobs’ ın öncülüğüyle Hollanda’da dünyanın ilk aile planlama servisi kuruldu.

Bununla birlikte, doğum kontrolünü kadın haklarının bir parçası gibi görerek, bu konuyu önce kendi ülkelerinde, sonra dünya çapında örgütledikleri toplumsal bir harekete dönüştüren iki kadın ABD’li Margaret Sanger ile İngiliz Marie Stopes’tur. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde doğan bu harekette, ebelikten yetişen Sanger’ın çıkış noktası yoksulluğu ve aşırı nüfus artışının insanlar üzerindeki ekonomik baskılarını önlemekti; oysa, üniversitede botanik öğrenimi görmüş, orta halli bir ailenin kızı olan Stopes, kadınları çok çocuk doğurmanın getireceği fiziksel ve ruhsal yıpranmadan kurtarmayı amaçlıyordu.

Dünya nüfusu Malthus’un zamanında 1 milyarı, Sanger ve Stopes ilk doğum kontrol kliniklerini açtıklarında da henüz 2 milyarı aşmamıştı. II. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, bir yandan tıp bilimlerindeki ilerlemeye bağlı olarak ölüm oranı hızla düşerken, bir yandan da yeniden kurulan barış ve refah ortamının etkisiyle doğum oranındaki artış büyük bir nüfus patlamasıyla sonuçlandı; 1960’ta dünya nüfusu 3 milyarı aşmış ve buna her 15 yılda 1 milyarlık bir artış eklenmeye başlamıştı. Üstelik en hızlı nüfus artışı, kişi başına iktisadi üretimin en düşük olduğu ülkelerde gerçekleşiyordu. Örneğin Hindistan’da her gün en az 35 bin bebek doğarken, ülkenin genel yaşam standartlarını aynı düzeyde tutmak giderek olanaksızlaşıyordu.

Bu nedenle doğum kontrolü, bir yandan istedikleri kadar ve istedikleri zaman çocuk yapma kararını ailelere bırakırken, bir yandan da devlet eliyle yürütülen nüfus planlamasının temel öğesi olmuştur. Nitekim birçok ülkede doğum kontrol yöntemleri, aile planlaması adı altında ve sağlık hizmetlerinin bir parçası olarak kamu kurumlannca yürütülmekte ve doğum kontrolü uygulayan ailelerin sayısı Üçüncü Dünya ülkelerinde hızla artmaktadır. Örneğin doğum kontrolü uygulayan evli çiftlerin sayısı 1970’te Tayland’da yüzde 15, 1976’da Meksika’da yüzde 30 iken, bu oran 1981’de Tayland’da yüzde 60’a, Meksika’da yüzde 40’ın üstüne çıkmıştır.

DOĞUM KONTROL YÖNTEMLERİ

insanlık tarihi boyunca uygulanan doğum kontrol yöntemleri, üreme etkinliğinin hangi aşamada kısıtlandığına bağlı olarak, doğumdan sonra (bebek öldürme), doğumdan önce (çocuk düşürme ya da aldırma) ve gebelikten önce (korunma) gibi üç grupta toplanabilir. En ilkel doğum kontrol yön temlerinden biri sayılan bebek öldürme, bazı toplamlarda zayıf ya da sakat doğmuş çocuklardan kurtulmanın tek çaresi olarak görülmüştür. Örneğin Eskimolar’da, yaşam koşullan son derece ağır olduğu için, bir erkeğin besleyemeyeceğı kız çocukları doğumdan hemen sonra öldürmesi olağan sayılır. Nüfus yoğunluğunun çok fazla olduğu Polinezya’da da bu çare geçerlidir.

Ayrıca, hukuk ve ahlak kurallarınca yasaklanmış cinsel ilişkilerden (örn. ensest, evlilik dışı gebelik) doğan ya da doğuştan sakat ve anormal olan çocukları öldürmek ya da ölüme bırakmak birçok toplumda yakın çağlara değin uygulanmıştır. Çocuk öldürmenin topluma sağlık, talih ve bereket getireceği inancı bazı ileri toplumlarda bile yaygındı. Örneğin eski Yunanistan, Mısır ve Roma’da özellikle ilk çocukların tanrılara kurban edilmesi geleneği yerleşmişti; Hindistan’ın birçok yöresinde bu gelenek 19. yüzyıla değin sürdürülmüştür.

Gebelik öncesi yöntemler.
Gebelik öncesi doğum kontrol (gebelikten korunma ya da gebeliği önleme) yöntemlerinin bir bölümü, emzirme, erkeğin dışarda boşalması, birleşmeden sonra dölyolunu yıkama, cinsel perhiz, prezervatif ve kadının yumurtlama dönemlerinde cinsel ilişkiden kaçınma gibi, genellikle eski ve çok güvenilir olmayan tıp dışı yöntemlerdir.

Doğum kontrol hapları.

Tıbbi yöntemler içinde en yaygın olanı, östrojen ve progesteron gibi doğal dişilik hormonlarının bireşimsel türevleri olan gebeliği önleyici hormonlardır. Bu hormonlar üç ayda bir kas içine şırınga edilerek kullanılabilirse de, en yaygın yöntem her gün ağızdan alınan doğum kontrol haplarıdır. Vücuttaki hormon düzeyini değiştiren ve hipofiz bezinin, yumurtalıkların dölyatağına yumurta göndermesi için yaptığı hormon uyarısını engelleyen birçok doğum kontrol hapı üretilmiştir.

Bu hapların bazılarında, gebelik sırasında yumurtlamayı durduran biyokimyasal mekanizmayı harekete geçirerek yumurtlamayı önleyen bireşimsel östrojen ve progesteron birlikte bulunur. Bazıları, yumurtlamayı yalnızca yarı zaman için durduran, ayrıca dölyatağmdaki endometriyum katmanının kalınlaşıp damarca zenginleşmesini ve spermaların hareketlenmesini önleyen bireşimsel progesteron içerir.

Genellikle, doğum kontrol haplarının her âdet çevriminde, bileşimine bağlı olarak 20 ya da daha fazla gün boyunca düzenli olarak alınması gerekir. Sabahları yutulan ve yüksek dozda östrojen ile progesteron ya da yalnızca progesteron içeren doğum kontrol hapları, cinsel birleşme sonrasında gebeliği önleyen pek az yöntemden biridir.

Doğum kontrol haplarının kadın sağlığı üzerindeki etkileri bugün bile canlı bir tartışma konusudur; kilo alma ve bulantı gibi bazı yan etkilerinin yanı sıra, bu hapları kullanan kadınların çoğunda pıhtılaşma eğiliminin arttığı saptanmıştır. Özellikle 35 yaşını aşmış, sigara içen ve pıhtılaşma bozukluğu, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, orak hücreli kansızlık gibi metabolizma ve dolaşım hastalığı olan kadınlarda bu hapların kullanımı sakıncalı olabilir. Hormon dozunun azaltılmasıyla yan etkilerin hafiflediği görülmüş, hatta araştırmalar bu hapların dölyatağında bazı türden urların oluşumunu engellemek gibi birtakım yararlan olduğunu ortaya koymuştur. Şimdilik denetimsiz kullanılmaması önerilen doğum kontrol hapları ile kanser ve kısırlık arasındaki bağlantı araştırma konusudur.

Dölyatağı içi araçlar
1950’lerin sonlarında yaygınlaşan bu yöntemde, dölyatağının içine plastikten ya da metalden yapılmış, değişik biçimlerde araçlar yerleştirilir. Nasıl etki yaptıkları tam olarak açıklananamışsa da, döly atağının içini döşeyen endometriyum katmanında hafif bir iltihaplanmaya yol açarak yumurtlamayı, yumurtanın döllenmesini ya da döllenmiş yumurtanın endo- metriyuma yerleşmesini engelledikleri sanılmaktadır. Özellikle çocuk doğurmuş, belli bir yaşın üstündeki kadınlara önerilen ve genellikle spiral adıyla bilinen bu araçların başlıca üstünlüğü kolay uygulanması ve uzun süre etkili olmasıdır. Bununla birlikte, özellikle leğen boşluğunu döşeyen dokularda iltihaplanma sonucu kısırlık, hatta ölüm olaylarının sıkça görülmesi, âdet kanamalarını artırması, dış gebelik ve düşük olgularına yol açması nedeniyle, bu araçların çoğu 1980’lerde kullanımdan kaldırılmıştır.

Kısırlaştırma

En az yüzde 99 etkili olan kısırlaştırma, cinsel perhizden sonra en güvenilir doğum kontrol yöntemidir ve oldukça basit bir ameliyatla gerçekleştirilir. Erkeklerde, spermayı erbezinden kamışa (penis) taşıyan atmık kanallarının, kadınlarda ise yumurtanın geçtiği Fallop borularının kesilip serbest kalan uçlarının birleştirilmesiyle uygulanır. Gerek erkek, gerek kadında ameliyatla sağlanan kısırlığın kalıcı olduğu düşünülürken, 1970’lerde yapılan araştırmalar, yeni bir cerrahi girişimle doğurganlığı yeniden kazanma umudunu yaratmıştır.

Sperma durdurucu araçlar
Cinsel birleşme sırasında erkeğin prezervatif kullanması, kadında dölyatağı boynunun bir diyaframla, lastik başlıkla ya da dölyolu süngeriyle kapatılması gibi yöntemlerin amacı, spermaların dölyatağına girmesini engellemektir. Genellikle sperma öldürücü ilaçlarla birlikte kullanılan bu araçların büyük bir riski yoktur, ama bilinçli ve sürekli kullanmayı gerektirdiğinden uygulamada pek etkili olmaz. Kadınların kullanabileceği sperma durdurucu araçlar içinde bir hekimin ya da uzmanın yerleştirmesine gerek olmayan tek araç dölyolu süngeridir ve öbür sperma durdurucular kadar güvenilir olmamakla birlikte, etkisini 24 saat sürdürür.

Kazara engeli aşan spermaları yok eden sperma öldürücü ilaçlar, bu tür araçların etkisini yüzde 100 kadar artırır. Bu araçların bir başka yararı da, cinsel yolla bulaşan (zührevi) hastalıklardan korunmayı sağlamasıdır. Doğum kontrol haplarının ve dölyatağı içi araçların geliştirilmesinden önce çok kullanılan diyafram, öbür yöntemler gibi sağhğa zararlı olmadığı için yeniden gündeme gelmiştir.

Yumurtlama dönemlerini gözleme teknikleri
Kadında yumurtlama zamanını önceden kestirerek, aylık kanama çevriminde kadını en doğurgan olduğu yaklaşık altı gün içinde cinsel birleşmeden kaçınmak üzere başlıca üç yöntem uygulanır. Yaklaşık yüzde 70-90 düzeyinde etkili olabilen bu gözlem yöntemleri çok güvenilir olmamakla birlikte, doğum kontrol hapları ya da araçları kullanmak istemeyen kadınlar için çekicidir.

Kadın, âdet kanamaları çevrimini düzenli olarak takvime kaydederken, bir yandan da her gün ateşini ölçerek, vücut sıcaklığındaki hafif bir artıştan yumurtlama zamanını saptayabilir. Bu iki işleme yardımcı olan üçüncü bir yöntem de, kadının, dölyatağı boynundan gelen mukus salgısını inceleyerek yumurtlamanın başlangıcını belirlemesidir. Kuşkusuz en sağlıklı ve doğal korunma yöntemi olan bu takvim ya da ritim yönteminin başarısı, âdet çevrimlerinin düzenli, eşlerin de bilinçli ve dikkatli olmasına bağlıdır.

Hiç değilse şimdilik üremeyi dönüşsüz biçimde engelleyen kısırlaştırma sayılmazsa, doğum kontrol hapları, dölyatağı içi araçlar, sperma durdurucular gibi bütün bu yöntemlerin kullanımına son verildiğinde kişi üreme yeteneğini yeniden kazanır. Ne var ki, en ucuz ve en yaygın olan yöntemler genellikle en etkisizleridir.

Krem, köpük ya da jöle biçiminde kullanıma sunulan sperma öldürücüler, sperma durdurucu herhangi bir araçla birlikte kullanıldığında ancak yüzde 80 etkili olabilir; dölyolunun suyla ya da sperma öldürücü ilaçlarla yıkanması yalnızca dölyolu kanalında kalmış spermaları etkiler, dölyatağına girmiş olanlara hiçbir etkisi olmaz. Dışarda boşalma ise, asıl boşalma anından önce kamıştan gelen ersuyunun dölyatağına girmesini engelleyemez. Erkeklerde sperma oluşumunu durduracak ilaçların, kadınlarda da deri altına yerleştirilerek sürekli progesteron salgılayacak düzeneklerin üretimi için araştırmalar sürdürülmektedir.

Doğum öncesi yöntemler.
Gebeliğin önlenemediği durumlarda uygulanan bu yöntemler, henüz gelişmesini tamamlamamış olan dölütün zamanından (genellikle gebeliğin 20. haftasından) önce dölyatağından alınmasına dayanır. Gebeliği isteyerek sona erdirme, isteyerek düşük yapma, çocuk aldırma ya da çocuk düşürme gibi terimlerle adlandırılan bu yöntemler yalnız toplumsal ve ekonomik kaygılara bağlı doğum kontrol amacıyla değil, anne adayının yaşamını, fiziksel ya da ruhsal sağlığını tehdit eden durumlarda, ağır oluşum kusurları, zekâ geriliği ya da kalıtsal bozukluğu olan bebeklerin doğumunu engellemek amacıyla, hatta tecavüz ve ensest (kan bağı olan kişilerle cinsel ilişki) sonucu gelişmiş istenmeyen gebeliklerde de hekimin önerisiyle uygulanabilir. Gebeliği isteyerek sona erdirme girişiminin hangi koşullarda yasal olacağı, her ülkenin kendi yasalarına göre belirlenmiştir.

Bu amaçla uygulanan pek çok yöntem vardır. Gebeliğin ilk 12 haftasında döly atağını boşaltmak için kürtaj (dölyatağmın iç yüzeyinin metal aletlerle kazınması) ya da vakumla emme yöntemlerine başvurulabilir. 12-19 haftalık arası gebeliklerde, amnion sıvısına bir tuzlu su çözeltisinin şırınga edilmesi dölütün ölmesini ve dölyatağı kasılmalarının başlamasını sağlar; şırıngayla, fitil biçiminde ya da başka yollarla verilen prostaglandinlerde de aynı etkiyi gösterirse de, bu hormonların ciddi yan etkileri vardır. Üç ayı aşmış gebeliklerde, dölyatağına keşi yaparak (histerotomi) dölütü almaktan başka çare yoktur. İlke olarak, gebelik ne kadar ilerlemişse, dölütün alınmasından sonra anne için ölüm ya da ağır bir komplikasyon tehlikesi de o kadar fazladır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, tıp dışı yöntemlerle çocuk düşürme girişimleri pek çok kadının ölümüne yol açmaktadır.

Gebeliği isteyerek sona erdirmenin yasaklanması, serbest bırakılması ya da sınırlandırılması, yüzyıllar boyunca din adamlarını, düşünürleri ve yasa koyucuları uğraştıran toplumsal bir sorun olmuştur. Annenin yaşamını kurtarma kaygısı dışında herhangi bir nedenle çocuk aldırmaya karşı çıkan kesim, dinsel ve insani gerekçeler öne sürerek, dölüt ile yeni doğmuş bebek arasında ayrım yapmanın mantıksal bir temeli bulunmadığını savunur; bu görüşe göre dölüt de en az yeni doğmuş bebek kadar korunması gereken, yaşama hakkı olan ve ilerde toplumun üyesi olacak bir bireydir.

Çocuk aldırmanın serbest bırakılmasından yana olan kesim ise, hiç değilse gebeliğin ilk üç-dört ayı içinde dölütün insana benzer özelliklerinin yok denecek kadar az olduğunu, kamuoyunun haklı nedenlerle çocuk aldırmayı desteklediğini, bu konuda yasal ve tıbbi engeller konulduğunda kişilerin yasadışı ve tehlikeli yollara başvuracağını öne sürer. Bu tartışma sonucunda, kadınlara özgürlük hareketinin de desteğiyle, 19. yüzyılda alınmış olan cezai önlemler 20. yüzyılda birçok ülkede kaldırılmaya başlamıştır. 1920’de SSCB’de, 1950’lerde Japonya, İskandinavya ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda serbest bırakılan çocuk aldırma ya da düşürme yöntemi, 1960’lardan sonra gebeliği önleyici doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaşmasıyla giderek daha az uygulanmaktadır.

Türkiye’de doğum kontrolü.
Cumhuriyet hükümetlerinin nüfus artırmaya yönelik politikaları nedeniyle, 1960’lara değin Türkiye’ de doğum kontrol yöntemlerinin uygulanması yasaklanmıştı. 1960’ların başında, Nusret Fişek’in köylerde, Zekai T. Burak’ın Ankara Doğumevi’nde yürüttükleri çalışmalar, ana sağlığını ve doğum kontrolünü gündeme getirdi. Kamuoyundaki yoğun tartışmalar sonucunda, gebeliği isteyerek sona erdirme (kürtaj, vakumla emme, vb) ve kısırlaştırma dışındaki doğum kontrol yöntemleri 1965’te yasalarca serbest bırakıldı, aynı yıl, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’ na bağlı Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kuruldu. Bu kuruluş 1983 yılında, dana önce kurulan Ana ve Çocuk Sağlığı Müdürlüğü ile birleştirilerek Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmüştür. 1965’ten bu yana, başta dölyatağı içi araçların uygulanması, hap ve prezervatif dağıtılması gibi çeşitli doğum kontrol çalışmaları resmî ve özel kurumlarca yürütülmektedir.

1970’lerde yalnızca resmî sağlık kurumlarında yılda 40-50 bin kadına dölyatağı içi araç uygulanmış, 1981’de bu sayı 100 bini aşmıştır. Türkiye’ de herhangi bir doğum kontrol yöntemi uygulayan ailelerin oranı 1963’te yüzde 22 iken, 1968’de yüzde 32’ye, 1973’te yüzde 38’e yükselmiştir. 1983’te gönüllü kısırlaştırma ve gebeliği isteyerek sonlandırmanm da yasallaşmasıyla, doğum kontrol yöntemlerinde daha geniş bir uygulamaya geçilmiştir.

Doğum oranı, belirli bir nüfus içindeki doğumların sıklığı. Genellikle bin kişiye düşen yıllık doğum sayısı olarak hesaplanır. 1985 ve 1986’da, dünyadaki doğum oranının binde 29 olduğu tahmin edilmekteydi. Bu oran gelişmiş sanayi ülkelerinde ortalama binde 15, öbür ülkelerde ortalama binde 31’di. Doğum oranının en yüksek olduğu kıta Afrika (binde 45), en düşük olduğu kıta ise Avrupa’dır. Türkiye’de 1985-90 arasında ortalama doğum oranı binde 29,2’ydi. Daha önceki yıllara ait doğum oranları, veri yetersizliği nedeniyle tahminden öteye gideme- mektedir. Gene de, 1930’lu yıllarda bu oranın binde 45 dolayında olduğunu söylenebilir. Ayrıca bak. doğurganlık ve üreyebilirlik; yaşam istatistikleri.
doğumsal bozukluk bak. doğuştan bozukluk

Doğurganlık ve üreyebilirlik, demografide, doğumların gerçekleşme sıklığı (doğurganlık) ve biyolojik üreme kapasitesi (üreyebilirlik). Her iki terim de bireyler, eşler ya da toplumsal bir grup için kullanılabilir. Bireylerde üreyebilirliği belirleyen başlıca biyolojik etkenler kalıtım, genel sağlık durumu, yaş, yumurtlama çevrimi, süt salgısı, gebelikler arasındaki süre, düşükler ve ölü doğumlardır. Eşlerin üreyebilirliğini bireysel özelliklerin bileşimi belirler. Nüfus gruplarında yaklaşık üreyebilirlik oranını belirleyebilmek için, kısırlığın ya da gebe kalabilme kapasitesindeki düşüklüğün görülme sıklığı ve doğum kontrolü uygulamadığı varsayılan nüfus içindeki doğurganlık oranı göz önüne alınır.

Bugün bütün toplumlarda üreme oranı, varabileceği en üst düzeyin altındadır. Doğurganlığı etkileyen toplumsal etkenler arasında gebelikten korunma, cinsel ilişkiden kaçınma ve çocuk düşürme gibi doğum kontrolü yöntemlerinin yanı sıra, evlenme, boşanma, yeniden evlenme olaylarının görülme sıklığı ile cinsel ilişkiye getirilen kısıtlamalar sayılabilir. Gelişmiş bazı sanayi ülkelerinde toplam doğurganlık oranı son derece düşüktür (bütün üretken dönemi boyunca kadın başına doğum sayısı 1,9). Bu oran Almanya’da 1,3, ÇHC’de 2,1, gelişmekte olan ülkelerde ortalama 4,2’dir. Türkiye’de 1978’de 4,33 olarak saptanan doğurganlık oranı 1985-95arasında 3,7’ye düşmüştür.

Kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 14 Ağustos 2017 14:17
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
17 Kasım 2008       Mesaj #2
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Doğum Kontrol Yöntemleri
Günümüzde doğum kontrolünde pek çok yöntem kullanılmakta ancak her yıl çeşitli hatalar sonucu, doğum kontrolü başarısız olabilmektedir.
Sponsorlu Bağlantılar
Başlıca doğum kontrol yöntemleri ve hamilelik oluşturma riskleri şöyle özetlenebilir

Geleneksel Yöntemler
Geri Çekme (Coitus interruptus)
Cinsel ilişkide erkeğin, cinsel organını boşalma sıvısının gelmesinden önce hazneden çıkararak, boşalma sıvısını hazne dışına boşaltmasıdır. Türkiye'de 100 çiftten yaklaşık 26'sı geri çekme yöntemi ile korunmaktadır. Bu yönteme rağmen hamile kalma riski %4-19 arasında değişmektedir.

Takvim Yöntemi
Çiftlerin doğurgan ve doğurgan olmayan günleri hesaplayarak, gebeliğin oluşabileceği günlerde ilişkiden kaçınmaları ve güvenli günlerden yararlanmaları esasına dayanır. Bu yönteme rağmen hamile kalma riski %7-25 arasında değişmektedir.

Modern Yöntemler
Spiral (Rahim İçi Araç)
Bakırlı ya da hormon içeren, yalnızca uzman sağlık personeli tarafından rahim içine yerleştirilebilen küçük bir araçtır. Daha önce doğum yapmamış kadınlardaki kullanımı sakıncalı olabilmektedir. Bu yönteme rağmen hamile kalma riski %1-5 arasında değişmektedir.

Prezervatif (Kondom-Kaput)
Cinsel ilişkiden önce, erkek cinsel organına takılan, erkek tohum hücreleri bulunan sıvıyı içinde toplayan ve hazneye akmasını engelleyen, genelde kauçuktan yapılmış ince, esnek bir kılıftır. Bu yönteme rağmen hamile kalma riski %3-14 arasında değişmektedir.

Diyafram
Kauçuktan yapılmış, yuvarlak, kapak şeklinde rahim ağzına takılan, esnek bir araçtır. Sperm öldürücüler ile birlikte kullanılır. Bu yönteme rağmen hamile kalma riski %6-20 arasında değişmektedir.

Doğum Kontrol Hapları
Doğal kadınlık hormonlarının yapay formlarının ağızdan vücuda alınması ile, gebeliğin önlenmesi esasına dayanır. Etkinliği için, her gün düzenli alınması gerekmektedir. Bu yönteme rağmen hamile kalma riski %0.1-5 arasında değişmektedir.

Kadında Tüplerin Bağlanması (Tüp Ligasyonu)
Artık hiç çocuk sahibi olmak istemeyen kadınlarda, tüplerin ameliyatla bağlanarak doğurganlığın kalıcı olarak sonlandırılmasıdır. Bu yönteme rağmen hamile kalma riski % 0.5'tir.

Erkekte meni kanallarının bağlanması (Vazektomi)
Artık hiç çocuk sahibi olmak istemeyen erkeklerde, meni kanallarının cerrahi müdahale ile bağlanması işlemidir. Bu yöntem ile hamile kalma riski % 0.1'dir.


Kaynak Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi - 1997.

Son düzenleyen perlina; 14 Ağustos 2017 14:16 Sebep: Sayfa düzeni.
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
17 Kasım 2008       Mesaj #3
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
fft17 mf97534
Doğum kontrol hapları, spiral, implant veya prezervatif; Size en uygun modern doğum kontrol yöntemlerini, her birinin avantajları ve dezavantajlarını, bu haber ile test ederek öğrenebileceksiniz.

DOĞUM KONTROL BANDI
Doğum kontrol bandı, kadınlık hormonları östrojen ve progesteron içeriyor. Yaklaşık 5 santim genişliğinde olan bant, kalça, kol ve karnın alt bölgesine yapıştırıldıktan sonra her iki hormonun kan dolaşımına karışmasını sağlıyor. Üç haftalık kullanımın ardından yönteme bir hafta ara vermek gerekiyor. Bu bant, yumurtlamayı önlüyor ve rahim ağzı salgısının yapısını değiştirerek spermin rahme ulaşmasını ve rahim iç zarının kalınlaşmasını engelleyerek etki ediyor. Böylece yumurta döllense bile rahim içinde tutunamıyor.

Kimler için uygun?
Doğum kontrolünü geçici bir süre olarak düşünen, düzenli olarak bir doğum kontrol yöntemini kullanamayan kadınlar için ideal.

Kimler için sakıncalı?
Doğum kontrol haplarını kullanması sakıncalı olanlara tavsiye edilmiyor. Ayrıca, ciltleri hassas olan kadınlara da, yöntemin alerjik reaksiyon oluşturma ihtimali nedeniyle önerilmiyor.

HORMONLU SPİRAL
Rahim içine yerleştirilen spiral, gövdesinde bulundurduğu bir hazneden her gün az miktarda progesteron hormonu salgılayarak etki ediyor. Hormonlu spiral takıldığı günden itibaren 5 yıl süre ile hamileliğe karşı koruma etkisini devam ettiriyor. Progesteron hormonu içeren spiralin en önemli avantajı ise adet kanamasının miktarını ve bu dönemde gelişen sancıları büyük ölçüde azaltması. Bu etki bazı kadınlarda adet kanamasının spiral kullanıldığı sürece tümüyle kesilmesine kadar gidebiliyor. Bakır içeren spiralin aksine, hormon içeren spiralde genital enfeksiyon oluşma riski de oldukça azalıyor.

Kimler için uygun?
Uzun süre korunmak isteyen ve aşırı adet kanamasından şikayet eden kadınlar için oldukça ideal. Hormonlu spiral miyomlardan ötürü adet düzensizlikleri olan kadınlara da tavsiye ediliyor.

Kimler için sakıncalı?
Progesteron hassasiyeti olanlar için sakıncalı.

KOMBİNE HAPLAR
Doğum kontrol hapları östrojen ve progesteron hormonları içeriyor. Pek çok kadın bu hapların kanser riskini artırdığı endişesini taşıyor. Oysa yapılan araştırmalar; tam aksine doğum kontrol kaplarının rahim zarı ve yumurtalık kanserinin ortaya çıkma riskini azalttığını ortaya koyuyor. Ayrıca meme kanseri riskini değiştirmiyor ve sağlıklı bir kadın kullanıyorsa kalp damar hastalıkları riskini artırmıyor. Bu hapların en korkulan yan etkisi ise kanın pıhtılaşma eğilimini artırmaları nedeniyle damar tıkanıklıklarına zemin hazırlamaları. Ancak bu yan etkiye de günümüzde kullanılan yeni nesil ilaçlar sayesinde artık çok ender rastlanıyor.

Kimler için uygun?
Kısa süreli korunma isteyen ve sivilce sorunu olanlar için ideal.

Kimler için sakıncalı?
Damar tıkanıklığı veya meme kanserine yakalanma riski yüksek olanlar, nedeni henüz belirlenmemiş adet dışı kanamalardan yakınanlar, kronik karaciğer hastaları ve 35 yaşın üzerinde olup sigara kullananlar için sakıncalı.
Son düzenleyen perlina; 14 Ağustos 2017 14:06 Sebep: Sayfa düzeni.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
24 Haziran 2011       Mesaj #4
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Doğum Kontrolü


İnsanlarda doğumların sınırlandırılması ya da istenmeyen gebeliklerin önlenmesi amacıyla başvurulan yöntemlerin tümü.

Doğum kontrolü yöntemleri üç ana grupta toplanabilir: Belirli zamanlarda cinsel ilişkide bulunmamak; gebeliği önleyici ilâç ya da gereçler kullanmak; bebek doğmadan önce gebeliği sona erdirmek.

Doğum kontrolü, ilk kez Robert Malthus'un (1766-1834) yazılarında gündeme geldi. "An Essay on the Principles of Population" (Nüfus İlkeleri Üstüne Deneme, 1798) adlı yazısında, Malthus, nüfusun besin stoklarından daha hızlı arttığını ve dolayısıyla insanların büyük bir bölümünün her zaman yoksulluk içinde yaşayacağını öne sürdü. Nüfusun büyük bir hızla artışını önlemek için ise, kurallı bir biçimde cinsel ilişkiden kaçınmayı önerdi. Malthus'un izleyicileri (Francis Place ve Robert Dale Owen), gebeliği önleyici ilâç ve gereçleri savundular. Buna karşın, çeşitli ülkelerde bu türden ilâç ve gereçlerin satılmasını ve tanıtılmasını yasaklayan yasalar kabul edildi. Bu yasalara duyulan tepki, doğum kontrolünü savunan kadınları harekete geçirdi (İngiltere'de Annie Bessaut, ABD'de Margaret Sanger). 1960'lı yıllarda, doğum kontrol hapı ve rahim içi araçları, doğum kontrolü yöntemlerine katıldı. Günümüzde dünya kadınlarının birçoğu doğum kontrol hapları ya da rahim içi araçlarını kullanmaktadırlar.

Doğum kontrol hapları, östrojen ve projesteron hormonlarının sentetik biçimlerini içerirler. Hipofiz bezi tarafından salgılanan ve döllenmenin gerçekleşebilmesi için bezcikleri etkileyen FSH ve LH hormonlarının etkilerini ortadan kaldırır. Doğum kontrol haplarının birçok türleri vardır, kullanılmaları kesinlikle doktor denetiminde olmalıdır. Rahim içi araçlar, rahime yerleştirilen, genellikle plastikten yapılmış küçük araçlardır. Bu araçların gebeliği nasıl önlediği konusunda, yumurtanın fallop borularından geçişini hızlandırarak döllenmeyi engellemeleri; rahmin duvarını, döllenmeyi engelleyecek bir bozunmaya uğratmaları; döllenmiş yumurta hücresinin rahim duvarına tutunmasını önlemeleri gibi değişik varsayımlar ortaya atılmıştır.

Doğum kontrolünde kullanılan diğer araç ve yöntemler şunlardır: Prezervatif, diyafram, sperma öldürücü ilâçlar, erkeğin ya da kadının kısırlaştırılması.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 14 Ağustos 2017 14:07
GüNeSss - avatarı
GüNeSss
Ziyaretçi
16 Ekim 2011       Mesaj #5
GüNeSss - avatarı
Ziyaretçi

Adet döngüsünü durdurur


Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, kullanılan çeşitli metodların adet döngüsünü bastırmasında hiçbir tehlike yok. Pensilvanya Delaware County Memorial Hastanesi’nden Dr. Rebecca Gould açıklıyor: “Hormonlar rahim duvarının ince olmasını sağlıyor, yani hiçbir yeni oluşum meydana gelmiyor. ”
Yan etkileri ömür boyu sürer Dr. Gould, hormonal doğum kontrol yöntemlerinin yan etkilerinin ilk üç ay içinde ortadan kalktığını belirtiyor.

Doğum kontrol hapları migreni tetikliyor
Bu yanlıştır, ama migren ağrıları olan kadınlarda doğum kontrol hapları felç riskini artırıyor. Bu kişiler için östrojen içermeyen hormonal metotlar öneriliyor.

Doğum kontrol haplarıyla beraber diğer haplar da alınabilir

Depresyon için kullanılan bazı ilaçlar, doğum kontrol haplarını etkisiz hale getirmektedir. Araştırmacılar, bu ilaçların, doğum kontrol hapının metabolizmasını hızlandırarak, hormonların görevlerini yapmalarını önlediğini düşünüyorlar.

Doğum kontrol hapları, kanser riskini artırır

Doğum kontrol haplarını uzun süre kullanmaDoğum kontrol hapları, kanser riskini artırır: Doğum kontrol haplarını uzun süre kullanmak, gerçekte rahim kanseri ve yumurtalık kanseri riskini azaltır. Peki ya meme kanseri? Bugüne kadar yapılmış araştırmalar ne yazık ki bu konuda yetersiz kalıyor. Hormonlar kanser hücrelerini uyardığı için meme kanseri hikayesi olanların kullanmamaları öneriliyor.

Spiral doğum kontrol haplarından daha etkilidir

Spiraller oldukça güvenli. Ayrıca spiral, doğum kontrol haplarından daha etkili ve daha ucuz. Uygulanırken üç dakika kadar âdet ağrısına benzer bir acı hissedilir, sonraki bir hafta kramplar ve kanama olabilir.

Doğum kontrol hapları şişmanlatıyor ve cinsel soğukluğa neden oluyor
Çoğu kadın şişmanlamasının nedeni olarak doğum kontrol haplarını görür, ancak bunların ani kanamalar dışında hiçbir yan etkisi yoktur. Bazı çalışmalar hapların cinsel isteği azalttığını, bazıları ise arttığını gösteriyor.

40 yaşın üzerinde doğum kontrol hapı alınmamalıdır

Doğum kontrol haplarını menopoza girinceye kadar kullanabilirsiniz.

Uzun süre kullanılmamalıdır

Doğum kontrol haplarının kullanımına ara verdiğinizde, hamile kalma riskiniz vardır. Bırakan kadınların yüzde 50’si ilk üç ay içinde hamile kalır.

Diyafram, doğum kontrol hapı kadar etkilidir

Serviksi (rahim ağzı) tamamen kapatan diyaframlarda, risk hapa göre daha yüksektir. Normal doğum yapmış kadınlarda, serviks genişlediği için, yüzde 32 gibi büyük bir risk vardır. Daha iyi bir korunma için, prezervatifle beraber kullanılması gerekir.

Son düzenleyen perlina; 14 Ağustos 2017 14:08
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
23 Ocak 2012       Mesaj #6
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Doğum Kontrol Hapları
Doğum kontrol hapları ya da bilimsel adıyla oral kontraseptifler (OK) tüm dünyada yaygın şekilde kullanılan ve ucuz. basit ve oldukça yüksek etkili ilaçlardır. İçinde hormon olduğunun bilinmesi kadın sağlığı açısından son derece yararlı olduğu bilinen bu ilaç grubu hakkında pekçok yanlış bilgi ve inanışın doğmasına neden olmuştur. Sırf bu yanlış inanışlar nedeni ile pekçok kadın doğum kontrol hapı kullanımından endişe duymaktadır. Yazının tamamını okuduğunuzda bu mucizevi ilaçlar ile ilgili bilimsel gerçekleri bilecek ve anlayacaksınız.

TARİHÇE
Kadında yumurtlamanın engellenmesi ile gebelik arasında ilişki kurulması ilk kez 1900'lü yılların başında gerçekleşmiştir. Ludwig Haberlandt adlı bir fizyoloji profesörü yumurtlalıklardan elde edilen ekstrelerin üreme potansiyeli ve yeteneğini engelleyebileceğini göstermiş ve 1931 yılında doğum kontrolü için hormonların kullanılmasını önermiştir. Hormonal doğum kontrol yöntemlerinin prensipleri bu dönemde fark edilmesine karşın teknoloji bu olayı destelemek için yeterli olmamıştır. Kadında yumurtalıktan salgılanan ana östrojen olan östradiolün 12 gramını üretmek için 80.000'den fazla dişi domuzun yumurtalıklarının işlemden geçirilmesi teknolojik yetersizliği ifade etmek için yeterlidir. Yine 1 gram progesteron hormonu üretmek için o dönemde 2500 gebe domuzun yumurtalıklarına gerek duyulmaktaydı.

1951 yılına gelindiğinde progesteron hormonu artık sentetik olarak üretilebilir hale gelmiştir. Aynı yıl progesteronu oluşturan karbon moleküllerinden ondokuzuncusunun çıkartılması ile maddenin etkinliğinin daha da arttığı fark edilmiş ve norethindron adı verilen snetetik progesteron bulunmuştur. 1956 yılında insanlar üzerindeki ilk deneyler yapılmış ve kanamanın kotrolü amacıyla doğum kontrol amaçlı kullanılması planlanan ilaçların içinde östrojen olması gerektiği fikri doğmuştur.

Bu çalışmaların sonucu 1960 yılında ilk doğum kontrol hapı olan ENOVID piyasaya sürülmüştür. Bu hap günümüzde kullanılan haplar gibi hem östrojen hem de progesteron hormonu içeren kombine bir doğum kontrol hapıydı ancak içerdiği hormon miktarı çok yüksekti. Kombine oral kontraseptiflerin içerdiği hormon miktarı ile etkileri arasındaki ilişki 1970'lere kadar tam anlamı ile anlaşılamadı. Ancak bu yıldan sonra hapların içeridiği hormon miktarlarını azaltmaya yönelik çalışmalar başladı.

Ayrıca yine farklı progesteron hormonları geçen zaman içerisinde üretildi. Progesteronlar arasındaki en önemli farklılık istenmeyen etki ortaya çıkartma potansiyelleridir. Geçen zaman içinde doğum kontrol haplarının hem içerdiği östrojen miktarı düşürüldü hem de progesteron içeriği değişerek istenmeyen yan etkilerin görülme sıklığı ve şiddeti azaltıldı.
Doğum kontrol haplarında amaç en az hormon kullanarak en etkili doğum kontrolünü sağlamaktır. Günümüzde kullanılan hapların hormon içeriği ilk kullanılan atalarının yarısından bile daha düşüktür.

İÇERİK
Östrojen
Kadın yumurtalıkları tarafından salgılanan ana östrojen olan Estradiol en güçlü doğal östrojendir. Estradiolün doğum kontrolünde kullanılmasının önündeki ana engel ağızdan alındığında mide içinde hemen özelliini ve etkinliğini kaybetmesidir. 1938 yılında östradiolün 17 karbon atomuna bir etinil grubu eklendiği taktirde ağızdan alındığında etksini yitirmediğinin fark edilmesi doğum kontrol haplarının gelişiminde dönüm noktası olmuştur. Etinil östradiol adı verilen bu kimyasal bileşik günümüzde de doğum kontrol haplarında kullanılan ana östrojen hormonudur. Etinil östradiol çok güçlü bir östrojendir.

Etinil östradiolün etkisi kişiden kişiye ya da toplumdan topluma değişiklik gösterir. Hatta etki aynı kişide değişik zamanlarda bile farklılık gösterebilmektedir. İşte bu nedenden dolayı aynı doz bir kişide yan etkiler ortaya çıkartabilirken diğerinde hiçbir şey olmayabilir.
Doğum kontrol haplarının ciddi olabilecek yan etkileri içerdikleri etinil östradiol miktarına bağlıdır. Bu nedenle doğum kontrol hapı seçerken östrojen dozu önemli bir kriterdir.

Progestin
Kelime anlamı olarak gebeliği destekleyici anlamına gelen progesteron yumurtlama sonrası yumurtalıkta kalan ve korpus luteum adı verilen bölümden salgılanan bir hormondur. Görevi kabaca gebeliğin düşükle sonuçlanmadan devamını sağlamaktır. Progesteron benzeri etki yapan maddeler ise progestin olarak adlandırılırlar. Progesteron vücutta asıl olarak kolesterolün testosterona ve testosteronun da progesterona dönüşmesi ile üretilir. Erkeklik hormonu olan testosteronun yapısında bulunan karbon atomlarının değiştirilmesi ile progesteron benzeri etki gösteren progestinler elde edilir.

Doğum kontrol haplarının ilk zamanlarında kullanılan progestinlerin testosteron benzeri etkileri tam olarak ortadan kaldırılamadığı için tüylenme, kilo artışı gibi yan etkiler sıkça görülmekteydi. Bu etkilerin uzun dönemde kalp damar hastalıklarına yol açacağı endişesi yeni ve testosteron benzeri etkileri daha az ya da olmayan progestinlerin üretilmesi için araştırmacıları tetikledi. Bu araştırmaların sonucunda yeni kuşak progestinler olarak adlandırılan maddeler doğum kontrol haplarının içeriğinde yer almaya başladı. Desogestrel, gestoden ve norgestimat isimli bu progestinler yeni kuşak olarak adlandırılmaktadır ve günümüzde düşük içerikli pekçok doğum kontrol hapının içinde progestin olarak bunlar bulunmaktadır.

DOĞUM KONTROL HAPLARININ TÜRLERİ
Doğum kontrol hapları her bir hapın içerdiği hormon miktarına göre multifazik ya da monofazik olarak iki gruba ayrılır. Monofazik olanlarda bir kutu içindeki her bir hapın içerdiği hormon miktarı birbirinin aynısıdır. Bir başka deyişle her hap birbiriyle eştir. Multifazik ilaçlarda ise ilk 7 hapın içeriği aynı, sonraki 7 hap farklı ve yine takip eden 7 hap farklı dozlarda hormon içerir. Multifazik hapların üretilmesinin altında yatan mantık kullanımın ilk dönemlerinde daha az kanama bozukluğuna yol açmak ve daha düşük metabolik değişikliğe neden olmaktır. Oysa yapılan çalışmalar multifazik ve monofazik ilaçlar arasında bir fark olmadığını göstermektedir. Bu nedenle günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en sık olarak monofazik ilaçlar reçete edilmektedir.

NASIL ETKİ EDER, GEBELİKTEN NASIL KORUR?
Normal bir adet döngüsünde beyindeki hipofiz bezinden salgılanan FSH isimli hormon yumurtalıkları uyararak içinde yumurta hücresi içeren folikül adı verilen yapıların gelişmesini sağlar. Her ay belirli sayıda folikül FSH etkisiyle gelişmeye başlar ve bunlardan sadece biri baskın hale gelerek gelişimini devam ettirir.Gelişmekte olan folikül östrojen hormonu salgılar. Salgılanan östrojen hipofiz bezi üzerinde negatif etki yaparak FSH salınımını baskılar. Yani önce FSH artıkça östrojen artar ve artan östrojen FSH'yı azaltarak yeni folikül gelişmesini engeller. Gelişen baskın folikül belirli büyüklüğe ulaştığında bu kez hipofizden LH adı verilen hormon salgılanır ve bu yumurtlamayı sağlar. Daha sonra ise yumurtalıklardan progesteron salgılanmaya başlar.

Östrojen ve progesteron içeren kombine doğum kontrol hapları hipofiz üzerinden FSH ve LH salgılanmasını etkileyerek yumurtlamayı engeller. Doğum kontrol haplarının asıl etkisi progesteron üzerinden olur. Progesteron LH salgısını baskılayarak yumurtlama olmasını engeller. Östrojen ise FSH salgılanmasını baskılayarak folikül gelişimi olmamasını sağlar.
İlk paragrafa yeniden göz atacak olursak, normal bir adet döngüsünde östrojen artınca FSH, progesteron artınca LH azalmaktaydı.Biz östrojen ve progesteronu dışarıdan vererek bu etkiyi sağlamaktayız.

İlacın içindeki östrojen dozu folikül büyümesini baskılamada yetersiz kalsa bile progesteron içeriği yumurtamayı engellediğinden etkili bir koruma sağlanır. Yumurtlama olmayında döllenecek yumurta ortamda bulunmayacağından gebelik oluşmayacaktır.
İlaç içindeki östrojenin bir diğer etkisi de rahim içini döşeyen ve endometrium adı verilen zar tabakasının dengede kalmasını sağlayarak düzensiz kanamaları engellemesidir. Progesteronun etkisini arttırmak için de östrojen gereklidir.

Öte yandan ilacın içindeki progesteron endometrium tabakasının yapısında değişikliğe neden olur. Değişime uğrayan endometrium embryonun yerleşmesi ve büyümesi için elverişsiz bir ortamdır. Progesteron aynı zamanda fallop tüplerinin hareketini bozar ve yumurtanın tüplerden geçiş süresini değiştirir. Yine rahim ağzından gerçekleşen salgıda değişikliğe neden olarak spermlerin bu salgı içinde ilerlemelerini güçleştirir.
Görüldüğü gibi doğum kontrol hapları birden fazla etkiyle gebeliği engelemektedir Ancak asıl ve temel etki yumurtlamanın engellenmesidir.

YENİ DÜŞÜK DOZ DOĞUM KONTROL HAPLARI
Doğum kontrol hapları ilk kez kullanıma girdiğinde içerdikleri östrojen miktarları çok yüksekti. Aynı zamanda progestin içeriğinin erkeklik hormonu olan testosterona benzer yan etkileri oldukça fazlaydı. Zaman içerisinde yeni nesil progestinlerin geliştirilmesi ile bu yan etkiler bertaraf edildi. Ancak yüksek doz östrojenin bulantı kusma gibi basit yan etkilerinin yanı sıra damarlarda pıhtılaşma ve bu pıhtının dolaşıma geçerek kalp ve beyin damarlarını tıkaması gibi ölümcül olabilecek yan etkilerinin olduğu bilinmekteydi. Bu amaçla hapların etkinliğini azaltmadan içeridkleri östrojen miktarını azaltmaya yönelik araştırma ve incelemeler hızla yayıldı. Bu araştırmaların sonucunda doğum kontrol haplarının östrojen içeriğinde giderek bir azalma sağlandı.

İlk çıkan eski kuşak doğum kontrol hapları 50-80 mikrogram östrojen içermekteydi. Bu oldukça yüksek bir östrojen miktarıdır. Daha sonra sırasıyla 35 ve 30 mikrogram östrojen içeren preparatlar piyasaya sürüldü. Günümüzde ise piyasada en fazla reçete edilen ilaçlar 20 mikrogram gibi oldukça düşük sayılabilecek miktarlarda östrojen hormonu içermektedirler. Bu düşük miktara rağmen gebelikten koruma etkisinde en ufak bir azalma söz konusu değildir. Halen 15 mikrogram östrojen içeren haplar ile ilgili çalışmalar devam etmektedir ve yakın bir gelecekte bu haplar piyasada yerini alacaktır.

Genel olarak 30 mikrogram ve daha az miktrda östrojen içeren doğum kontrol hapları düşük doz doğum kontrol hapları olarak adlandırılırlar.
Düşük doz hapların en önemli avantajı östrojen bağlı yan etki görülme olasılığının en aza indirilmesidir. Ancak düşük dozun bir dezavantajı vardır. Östrojen dozu azaldıkça endometrium üzerindeki dengeleyici etki de azaldığından hap kullanımı sırasında lekelenme tarzında ara kanamalar görülebilir. Bu durum ilaç kullanmaya devam edildiğinde 3-4 kutu sonra ortadan kalkar.

Daha uzun süre devam etmesi durumunda ise bir üst doza geçmek gerekebilir.
Günümüzde ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok değişik marka doğum kontrol hapı eczanelerde satışa sunulmuştur. Şu anda satılan ilaçlar 20 ile 50 mikrogram arasında hormon içermektedir. Üstelik bu ilaçlar doktor reçetesine gerek olmadan satın alınabilmektedir. Doğum kontrol hapı almak amacıyla eczaneye giden bir kişi eczacının tercihine göre hap alıp kullanmaya başlamaktadır. Bu sakıncalı olabilecek bir durumdur.

HAP SEÇİMİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
En basit ağrıkesiciden en komplike kanser ilacına kadar kullanılan her ilacın potansiyel yan etkileri vardır. Yine her ilacın kullanılamayacağı kontraendikasyon olarak tanımlanan sakıncalı durumlar söz konusudur. Bu nedenle hangi ilaç olursa olsun doktor önerisi olmadan hiçbir ilaç kullanılmamalıdır. Daha önce de belirtildiği üzere östrojen söz konusu olduğunda aynı miktarda östrojen farklı kişilerde, hatta aynı kişide dönemden döneme farklı etki gösterebilir. Bu nedenle doktor önerisi olmadan doğum kontrol hapı kullanmak uygun bir davranış şekli değildir.

İstenmeyen gebeliklerden korunmak için doğum kontrol hapı kullanmaya karar verdiğinizde jinekoloğunuz sizi muayene edip gerekirse bazı incelemeler yaparak size en uygun dozdaki hapı önerecektir. Doğum kontrol hapları sadece gebelikten korunmak için kullanılmaz. Pekçok jinekolojik patolojinin tedavisinde de doğum kontrol hapı yaygın şekilde kullanılır. Değişik patolojilerin tedavisinde farklı miktarda östrojen içeren ilaçlar gerekli olabilir. Bu nedenle mutlaka jinekoloğunuzun önerdiği doğum kontrol hapını kullanmalısınız.

DOĞUM KONTROL HAPININ AVANTAJLARI NELERDİR?
Düzenli kullanıldığı taktirde çok yüksek etkinliğe sahip yan etki oranı düşük geri dönüşlü bir yöntem olması en önemli avantajıdır. Bunun yanısıra kadın sağlığı açısından pek çok olumlu etkisi vardır. Düzenli kullanım sonrası bazı kanser türlerine karşı koruyuculuk sağlar. Adet kanamalarıı düzene sokması bir diğer avantajdır. Doğum kontrol hapı kullanırken adet kanaması uygun olmaya bir güne denk gelecekse hap kullanımına ara vermeden devam ederek bu dönem atlatılabilir. Adet kanamasının zamanının ayarlanabilmesi önemli bir avantajdır.

DOĞUM KONTROL HAPININ DEZAVANTAJLARI NELERDİR?
Düzenli alınmasının gerekmesi ve yüksek oranda hasta uyumu gerektirmesi en önemli dezavantajıdır. Yöntemin başarısı kişinin kullanımına bağlıdır. Özellikle ağzıdan ilaç almayı sevmeyen ve hap almayı unutabilecek dalgın yapıdaki kişiler için uygun bir yöntem olmayabilir. Cinsel yönden bulaşabilen hastalıklara karşı etkili bir koruma sağlamaması özellikle çok eşli kişiler için bir dezavantaj olarak kabul edilebilir.


Dr. Alper Mumcu
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 14 Ağustos 2017 14:10
Sen sadece aynasin...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
3 Şubat 2012       Mesaj #7
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Doğum Kontrolün Önemi
kissing
Evlenir evlenmez çocuk sahibi olmayı istememek her çiftin en doğal isteğidir. Yaşam şartları ve ekonomik zorluklar göz önünde bulundurulunca çiftler çocuk için birikim yapmak, borçlarını bitirmek, ev ya da araba sahibi olmak ya da hayal ettikleri bir takım eylemleri gerçekleştirmek için çocuk isteklerini ertelemektedir.Doktorunuzun önerisiyle sizin için en uygun olabilecek yöntemi seçmeli ve benimsemelisiniz. Korunma yöntemi seçimi son derece önemlidir. İstenmeyen gebeliklerle karşılaşmamak için kişiler herzaman kendileri için uygun olan en iyi yöntemi seçmelidir.

Kontrol yöntemlerinin başarılı olabilmesi için kullanan kişinin yaşam biçimine ve kişiliğine uygun olmalıdır.

* Kadının yaşı
* Eğitimi
* Cinsel aktivite durumu
* Genel sağlık durumu
* Gelecekteki çocuk isteği ihtimali
* Sosyal statüsü

gibi etkenler, kontrol yönteminin seçiminde rol oynar.
Evlenmeden önce çiftlerin ilk ilişki öncesi bir jinekoloğa ya da uzmana gidip muayene olmaları , hem gebelikten korunma hem de genital hijyen ve ilk ilişki hakkında danışma almaları sağlık açısından son derecede önem taşımaktadır.

Doğum Kontrol Yöntemler
Evli çiftlerin istedikleri zaman istedikleri kadar cocuk sahibi olmaları,istemedikleri zaman da bu gebeliklerin önlenmesi aile planlamasının tanımı ve amacıdır.Bu amaç doğrultusunda çeşitli doğum kontrol yöntemleri kullanılmaktadır. Sitemiz bu doğum kontrol yöntemleri için rehber niteliğinde, sizlere yardımcı olmak amacıyla hizmetinizdedir. Çeşitli doğum kontrol yöntemleri arasında kendinize en uygun yöntemi seçmeye çalışın. Terchler her çiftte farklılık gösterdiği gibi bazı korunma yöntemlerinin yan etkiside vardır. Bu yüzden araştırıp en iyisini, size göre en uygununu bulmanızı öneririz.

Doğum Kontrol Yöntemleri Genel Bilgiler
Çiftlerin en büyük korkusu istemedikleri bir zamanda gebeliğin oluşmasıdır. Çünkü gebelik oluştuktan sonra istenmeyen bir gebeliğin devamına izin verecek veya hoş olmasa da bir kürtaj kararı vermek zorunda kalacaklardır. Günümüzde gebelikten korunma yöntemleri çok çeşitlidir ve her gün yeni yöntemler uygulanmaya başlamaktadır. Bu yöntemlere genel bir bakış attığımızda;

* Abstinens (Cinsel ilişkiye girmeme)
Eğer cinsel ilişkiye girmemeyi bir kontrol yöntemi olarak kabul edersek, doğal olarak %100 güvenilir bir metottur.Değişik sebeplerden dolayı (hastalık ,psikolojik sorunlar,seksüel bozukluklar) cinsel ilişkiye girilmediği zaman doğal olarak gebelik oluşma ihtimali de yoktur.

* Doğal korunma yöntemleri
Ø Takvim yöntemi:
Olası yumurtlama gününde 7-10 gün süre ile ilişkiye girmemek ya da bu dönemde bariyer yöntemi kullanarak ek koruma sağlamaktır. Dikkat edilmesi gereken yumurtlama tarihinin olabildiğince tam tespitidir. Bunun için bazal vücut ısısı ölçümleri veya servikal mukus takibi yapmak gerekmektedir. Erkek doğum kontrol yöntemleri takvim yöntemi olarak da değerlendirilebilmektedir.

Ø Geri çekme (Coitus interraptus):
Ülkemizde en çok tercih edilen bu yöntem ,spermin vagina içine değil dışarı boşaltılması mantığına dayanmaktadır.

* Bariyer metodları
Spermin rahim içine geçmesini engelleyerek gebeliğe engel olmaktadırlar.

Ø Erkek prezervatifi:
En çok kullanılan korunma yöntemlerinden biridir.Latex’ ten yapılmış olup ereksiyon halindeki penise (erkeklik organına) vagina ile teması olmadan takılmalıdır.En büyük özelliği cinsel ilişki ile geçen hastalıkları kısmen engellemesidir.

Ø Kadın prezervatifi :
Poliüretandan yapılmış ince bir halka şeklinde olup vaginanın içine yerleştirilir.Tüm vagina iç duvarını ve rahim ağzını örter. Kullanışlı değildir.

Ø Spermisidler:
Jel ,köpük veya fitil şeklinde olup spermleri öldürerek gebeliği engellemektedirler.

Ø Diafragma:
Esnek halka şeklinde olup spermisidler ile birlikte kullanılmaktadırlar. Rahim ağzını kapatır. İlişkiden 3 saat önce yerleştirilmelidir.

Ø Servikal başlık:
Küçük boyutta olup latexten yapılmıştır.Spermisid krem içerip serviks ağzını kapatarak gebeliğe engel olmaktadır.

Ø Kontraseptif sünger:
Yeni bir metod olup ülkemizde bulunmamaktadır. Poliüretandan yapılmış olup spermisid içeren bir süngerdir. İlişki öncesi vaginanın içine yerleştirilir.

Ø Spiral :
İçinde hormon veya bakır içeren plastikten yapılmış bir maddedir. Doktor tarafından yerleştirilir. Spermin geçişini engellemez.Döllenen yumurtanın rahim içine yerleşmesini engeller.

* Hormonal metodlar
Östrojen ve progesteron veya sadece progesteron içerirler.Yumurtlamayı engelleyerek,servikal mukusu kalınlaştırarak veya endometriyumun (rahim içi dokusu) yapısını bozarak gebeliği engellemektedirler.

Ø Doğum kontrol hapları:
Her gün ve önerildiği düzende kadın tarafından ağız yolu ile alınırlar.

Ø 3 aylık iğneler (Depo- Provera ) :
Düzenli olarak 3 ayda bir kalçadan enjeksiyon şeklinde yapılırlar. Sadece progesteron içerirler.

Ø Aylık iğneler (Mesygina) :
Ayda bir düzenli olarak kalçadan yapılırlar. Östrojen ve progesteron içerirler.

Ø Cilt altı implantları:
Ön kol derisi altına yerleştiriler. 3 yıl süre ile progesteron salgılayıp gebeliğe engel olmaktadırlar.

Ø Vajinal halka (Nuva Ring) :
Ülkemizde yoktur. Vajina içine 3 haftalık bir süre için korur,sonra 1 hafta çıkartılır ve bu döngü tekrarlanır. Hormon salgılayarak gebeliğe engel olur.

Ø Doğum kontrol bant’ı ( Evra):
Hormon içerir. Doğum kontrol hapları gibi etki gösterir.Cilde yapıştırılıp 3 hafta sonra çıkartılır.1 hafta ara verilir. Bu arada adet olunur. Aynı döngü devam ettirilir. Ülkemizde yoktur. Amerika’da yaygın kullanılmaktadır.

* Sterilizasyon (kısırlaştırma)

Ø Erkek sterilizasyonu:
Spermleri taşıyan tüpler bağlanır. Vazektomi olarak da bilinmektedir.

Ø Kadın sterilizasyonu:
Doğum sonrası veya istenildiği zaman laparoskopi yada açık ameliyat ile tüpler bağlanarak sperm geçişi engellenir. Tüp ligasyonu olarak da isimlendirilir.Sezaryen sırasında da uygulanabilir.

Son düzenleyen perlina; 14 Ağustos 2017 14:11
Sen sadece aynasin...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
21 Şubat 2012       Mesaj #8
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Deri Altı İmplantı
Implanon deri altına yerleştirilen ve 3 yıl süre ile yüksek oranda doğum kontrolü sağlayan tek çubuklu bir doğum kontrol implantıdır. 4 cm uzunluğunda ve 0,2 cm çapında biyolojik olarak parçalanmayan bir çubuk şeklindedir. Gerekli eğitimi almış kişiler tarafından basit bir yöntemle yerleştirilmesi ardından çubuk, etonogestrel isimli bir progestajen hormon salgılamaktadır. Bu hormon, birçok doğum modern kontrol hap içeriğinde bulunan desogestrel isimli bir hormonun aktif bir metabolitidir.

Uygulanması
Ön kol iç tarafına temizlik solüsyonu ile temizlenir lokal anestezi uygulanırak takılır.
kontraendikasyonları
Aktif venöz tromboembolik hastalıklar, progestogene bağımlı tümörler, ağır hepatik yetmezlik ve tanı konmamış vajinal kanamalarda.
Uyarı ve Önlemler
Gebelerde ve süt veren annelerde kullanılmamalıdır. Meme kanseri olan hastalarda fayda/zarar hesabı yapılmalıdır. Tromboz, cerrahi veya hastalığa bağlı uzun süreli immobilizasyon ve diyabetik durumlara karşı dikkatli olunmalıdır.
Yan Etkiler
Akne, baş ağrısı, kilo artışı, meme hassasiyeti, alopezi ve libido değişikliği gibi.
Subdermal olarak bir implant uygulanır. Hasta İmplanon'u istediği zaman çıkarabileceği, ancak 3 yıldan fazla kalmaması konusunda uyarılmalıdır.

Sen sadece aynasin...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
4 Temmuz 2012       Mesaj #9
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
DOĞUM KONTROL İĞNELERİ

depoprovera

Doğum kontrol iğnelerinin tamamen farklı iki çeşiti bulunmaktadır.

1 - Depo Provera®: Sadece progesteron hormonu (DMPA: Depo-Medroksiprogesteron asetat) içerir. 3 ayda bir yapılır.

2- Mesigyna®: Hem östrojen hem progesteron içerir. Ayda bir yapılır

İğneler ilk defa adetin ilk 5 günü içerisinde kalçadan yapılarak kullanılmaya başlanır daha sonra belirlenen aralıklarla yapılır.

Etki mekanizmaları:
- Ovulasyonu (yumurtlamayı) baskılar
- Servikal mukusu kalınlaştırır
- Endometrial değişikliklere yol açar
- Tüplerdeki hareketliliği değiştirir
Yan etkileri:
  • Düzensiz adet kanaması
  • Amenore (adet görememe)
  • Normalden fazla büyümüş folikül
  • Kıllanmada artış
  • Osteoporoz (kemik erimesi)
  • Kilo değişiklikleri
  • Lipid kolesterol üzerinde olumsuz değişiklikler
  • Premenstural sendrom
  • Memelerde hassasiyet
  • Akne

Bu iğnelerin en sık görülen yan etkileri adet düzensizliğidir. Adetlerde düzensizlik, seyrelme, 2-3 ayda bir adet olma gibi düzensizlikler çok sık görülür. 3 aylık iğne yaptıranlarda bazen 6 ay 1 yıl kadar uzun adet olmama görülebilir. Adet düzensizliğine bu kadar sık sebep oldukları için genellikle ilk tercih olarak önerilen doğum kontrol yöntemi değillerdir ancak diğer yöntemleri kullanamayan hastalara önerilirler.

Kullanılmaması gereken durumlar:
Gebelik ve gebelik şüphesi
Aktif karaciğer hastalığı
Meme kanseri ve şüphesi
Genital organ kanserleri
Nedeni bilinmeyen vaginal kanama


Aylık doğum kontrol iğneleri kullanımı bırakıldıktan 1-2 ay sonra gebe kalabilme yeteneği tekrar kazanılır. Bu süre 3 aylık iğnelerde 6-18 ay kadar uzun sürebilir. İğnenin yapılmasından sonra kanda sıfıra yani ölçülemeyecek kadar az düzeye inmesi kişiye göre değişmekle beraber ortalama 120-200 gün sürer.

Üç aylık iğneler (DMPA: Depo-Medroksiprogesteron asetat) östrojen içermediklerinden migreni olanlar, lipid-kolesterol yüksekliği olanlar, kalp hastalığı olanlar, 35 yaş üzerindekiler, sigara kullananlar tarafından da kullanılabilirler. Emzirme döneminde kullanılabilirler, sütü azaltmazlar. Yalnız bu iğneleri kullanan kadınlarda iğne kullanmayı keser kesmez gebe kalma yeteneği hemen geri kazanılamaz. Bu iğneler kalıcı olarak gebeliği engellemezler fakat iğne kullanmayı bıraktıktan sonra bir hatta birbuçuk yıla kadar gebelik mümkün olmayabilir. Bu nedenle kısa süreli korunmak isteyen ve sonrasında hemen gebe kalmak isteyen kadınlar için uygun yöntemler değildir.

Aylık iğneler ise doğum kontrol hapları gibi hem östrojen hem progesteron içerdikleri için etki, yan etki, kullanma yada kullanmama durumları açısından aynen doğum kontrol haplarına benzer özellik gösterirler. Doğum kontrol hapları konusunda yazılan uyarılar bunlar için de aynen geçerlidir.

Bu iğneleri kullanırken gebe kalanların bebeklerinde herhangi bir anomali (teratojen etki) yaptıkları izlenmemiştir.

3 aylık iğnelerle (Depo-Provera) korunmak ne kadar başarılıdır?
3 aylık korunma iğneleri yüksek başarı oranına sahiptir. Bu yöntemler korunurken gebe kalma riski yüzde 1 den azdır. (1000'de 3)

Doğum kontrol iğneleri doğumdan ne kadar sonra kullanılabilir?

3 aylık olanlar doğumdan sonra emzirme varsa doğumdan 6 hafta sonra, emzirme yoksa doğumdan 3 hafta sonra kullanılmaya başlanabilir. Aylık olanlar doğumdan sonra emzirme varsa doğumdan 6 ay sonra, emzirme yoksa doğumdan 3 hafta sonra kullanılmaya başlanabilir.

3 aylık korunma iğnesini bıraktım fakat adet göremiyorum?
Bu iğneler (depo-provera) kullanırken yada kullanmayı bıraktıktan sonra adet gecikmesine sebep olabilir. Bazen bu iğne ile korunmayı bıraksanız bile adetlerinizin tekrar başlaması 1 yıl hatta 18 ayı bulabilir. Bu arada adetlerinizdeki gecikmenin sebebi gebelik de olabilir düşüncesiyle gebelik testleri yaptırmanız faydalı olacaktır. Adetlerinizdeki bu gecikme sizin gebe kalamayacağınız anlamına gelmez, bu iğneler bırakıldıktan sonra gebe kalmayı engellemezler, sadece adetlerde gecikme olur.

Sadece progesteron içeren korunma yöntemleri ile ilgili önemli bilgiler:
(Aşağıdaki bilgiler sadece progesteron içeren haplar (minipill), progesteron içeren 3 aylık korunma iğneleri ve cilt altı implantlar için geçerlidir.)

- Oral kontraseptiflerden (OKS) farklı olarak yaş sınırı yoktur, 35 yaş üzerinde de kullanılabilir.
- Doğumdan sonra emzirenlerde kullanmaya başlamak için 6 hafta geçmesi gerekirken, emzirmeyenler doğumdan hemen sonra kullanmaya başlayabilir.
- Düşük yada kürtajlardan hemen sonra kullanmaya başlanabilir.
- Sigara içenler de kullanabilir.
- Tansiyon yüksekliği aşırı olmadığı sürece ve kontrol altında olduğu sürece kullanılabilir.
- Geçmişte damar tıkanıklığı (DVT) öyküsü olanlar kullanabilir, damar tıkanıklığı halen mevcutsa kullanılmamalıdır.
- Kolesterol yüksekliğinde kullanılabilir.
- Kalp kapak hastalığı olanlar kullanabilir.
- Migren aurasız ise kullanılabilir.
- Epilepsi hastaları kullanabilir.
- Endometriyozis hastaları kullanabilir.
- Over (yumuralık) kisti olanlar kullanabilir.
- Rahim ağzında (servikste) iyi huylu hastalıkları olanlar kullanabilir.
- Memede iyi huylu kist v.b hastalıkları olanlar kullanabilir.
- Myomu olanlar kullanabilir.
- Pelvik enfeksiyonu olanlar kullanabilir.
- Diabet (şeker hastalığı) eğer böbrek, göz, damar gibi organlarda hasar yaratmamışsa engel teşkil etmez..
- Guatr (hipertroidi veya hipotroidi) engel teşlik etmez.
- Safra kesesi taşları engel teşkil etmez.
- Siroz veya karaciğer tümörü olanlar kullanmamalıdır.
- Aktif viral hepatit durumunda kullanılamaz, taşıyıcılar kullanabilir.
- Anemi, talasemi, orak hücreli anemi durumlarında kullanılabilir.
- Rifampisin ve griseofulvin dışındaki antibiyotiklerle aynı anda kullanımından etkilenmez.
3 ayda bir uygulanan DMPA: Depo-Medroksiprogesteron asetat 'ın gebelikten koruma dışında ek faydaları:
- Pelvik enflamatuar hastalık (PID) riski azalır
- Endometriozise bağlı ağrılar azalır
- Oral hücreli anemide kriz riski azalır
- Endometrium kanseri riski azalır
- Epileptik kriz riski azalır
- Menopozaa bağlı ateş basması v.b şikayetler azalır
- Dış gebelik riski azalır
- Aşırı ve düzensiz kanamalar azalır
- Endometrial hiperplaziyi önler
- Kansızlığı önler (kanama azaldığı için)
- Adet sancılarını (dismenore) azaltır
Sen sadece aynasin...
SaglikON2 - avatarı
SaglikON2
Ziyaretçi
7 Aralık 2012       Mesaj #10
SaglikON2 - avatarı
Ziyaretçi

Aile planlaması

istenilen zamanda, istenildiği kadar çocuk sahibi olma anlamını taşımaktadır.

Her geçen gün korunma yöntemlerinde çeşitlilik de artmaya devam ediyor. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Aytun Aktan, “Bu amaca hizmet eden çok sayıda korunma yöntemi seçeneklerinden biri mutlaka size uygundur. Ancak bir iki yöntem dışında sorumluluk hep kadınlarda. Uzun yıllardır, milyonlarca kadının korunma ya da tedavi amacıyla kullandığı güvenilir haplarla ilgili son zamanlarda olumsuz yayınlar yayınlandığı için bu kararın mutlaka uzmanla birlikte alınması gerekir. Ayrıca kadının vücut ve yaşam tarzına en saygılı yöntemin seçilmesi gerekir.” Op.Dr. Aytun Aktan hormonal içerikli birkaç yöntemi yenilikleriyle birlikte karşılaştırmasını yaparak konuya açıklık kazandırmaya çalıştı.


Doğum Kontrol Hapları:
İlacın her tabletinde östrojen ve progesteron hormonları mevcuttur. Bu hormonların amacı her ay oluşan yumurtlamayı (ovulasyon) geri dönüşümlü olarak baskılamaktır. Östrojen hormon dozu giderek daha da düşük düzeye çekilmeye çalışılmakta ve böylece olası yan etkilerin azaltılması sağlanmaktadır (pıtılaşma eğiliminin artışı, migren, meme kanseri gibi). Progesteron tipindeki değişikliklerle de bazı hastalıkların tedavisinde seçenek haline gelmektedir (sivilcelenme, kıllanma, polikstik over gibi). Her gün, belli saatlerde düzenli alınması gerekliliği ilacın çekici olmayan özelliği iken, doğru kullanımda %95’e varan koruma etkinliği ile çok başarılıdır. Koruma özelliğinin dışında adet kanama miktarlarını azaltması, ağrılı adet gören kadınlarda bir kaç aylık kullanımdan sonra ağrıların kaybolmasını sağlaması hergün ilaç yutma fikrini olumluya çeviren durumlardır.

Hormonlu Sipiraller:
İçeriğindeki tek tip hormon sayesinde östrojen kullanması sakıncalı kadınlar için idealdir. Doğum yapmış kadınlara daha çok önerilen bir yöntemdir. Hormon içeriği sayesinde normal sipiralin neden olduğu kanama miktarlarındaki artış, ağrı yaşanmaz. Hatta bazı tıbbi durumlarda tedavi amacıyla da kullanılmaktadır. Hastanede, jinekoloğunuz tarafından ugulanması ve yıllık takiplerin yapılması gerekmektedir. Ara lekelenmeler ise en sık rastlanan yan etkisidir. Kadınların dörtte birinde ise kanamayı tamamen kestiği gözlenir. Bu kimi kadınlar için istenen, kimince de hoşalanılmayan bir durumdur. Sipiralin çekilmesinden itibaren doğurganlık ertesi aydan itibaren tekrar geri gelir.

Aylık İğneler, Cilt Altı İmpilantlar:
Tek tip hormon içermeleri nedeniyle östrojenin istenmeyen etkilerinden sakınılmış olunur. Aylık iğnelerin sağlık kuruluşlarında yapılması gerekir. Kullanım kolaylığı nedeniyle tercih edilir. Ara lekelenme en sık rastlanan yan etkisi olup, yöntemin bırakılmasının ardından yumurtlama fonksiyonunun geri dönmesi aylar alabilir.

İmplantın uygulaması cerrahi bir işlemdir. Cilt altına yerleştirilen implant beş yıl koruma etkinliği gösterir. Yöntemden vazgeçilmesi durumunda çıkartılması için de tekrar lokal anestezi ile küçük bir cerrahi işlem uygulanır.

Maalesef tüm bu yöntemlerin cinsel yolla bulaşan hastalıklardan koruma özelliği yoktur. Bunu sağlamak için kondom tek yoldur.

Hormonlu Vajinal Halka:
Ülkemizde yeni kullanılmaya başlanan bu yötem tıpkı haplardaki gibi ikili hormon içermektedir ve onun sağladığı tüm avantajları içermektedir. Her gün ilaç yutmak istemeyen ya da bundan sıkılmış kadınlar için ideal bir yöntemdir. Vajinaya yerleştirilen ve 21 gün süresince vajede etkinliği devam eden bu halkalar kadınların kendi kendine uygulayabildikleri bir yöntemdir. Kanamayla birlikte uygulanır, her uygulama sonunda (21 gün) halkasız 7 gün boşluk bırakılır. İlk uygulamanın doktor tarfından yapılması bu yöntemle yeni tanışan kadınlar için öğretici olabilir. Vajende yabancı bir madde düşüncesi rahatsız edici bir fikir gibi gelse de bu halka kadın tarfından hissedilmez. Partnerlerin bazıları ilişki sırasında halkayı hissettiklerini ama hazzı arttırdığını söylemişlerdir. Vajinal enfeksiyonları %15 oranında arttırması yan etkilerindendir. Diğer yan etkiler ya da kullanımının istenmediği durumlar doğum kontrol haplarıyla aynıdır.
Son düzenleyen perlina; 14 Ağustos 2017 14:12

Benzer Konular

12 Eylül 2018 / Misafir Cevaplanmış
4 Temmuz 2012 / HerHangiBiri Sağlıklı Yaşam
20 Ağustos 2010 / _Yağmur_ Sağlıklı Yaşam