Arama

Şiddet ve Kadın Üzerine (Kadına Uygulanan Şiddet)

Güncelleme: 22 Aralık 2011 Gösterim: 64.872 Cevap: 10
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
30 Nisan 2007       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Şiddet ve Kadın Üzerine
Şiddet egemen gücün ve ideolojinin kendi üstünlüğünü ve gücünü korumada gösterdiği tepkisel bir tavırdır. Egemen gücün en önemlisi toplumsal dayanağı Aile ile başlıyor. Şiddetin meşruluğu egemen güç,sistem içinde Devlet Babada sembolleşirken onun en küçük çekirdeği ailede ise evin reisi. Baba ya da abilerde şekilleniyor. Egemen güç için her zaman bir otorite gerekir. Şiddet kimi zaman Devlet kimi zaman koca, baba ve abi olarak çıkar.karşımıza...
Sponsorlu Bağlantılar
Sistem coğu kez şiddetin, dayağın meşruluğu temelinde eğitir insanı ''Kızını dövmeyen dizini döver'' ile çıkar karşımıza. Dayak yiyen kadın için mutlaka bir sebep aranır. Toplumsal yaşantımızda şiddet o denli içselleştirmişiz ki dayağın mutlaka haklılık yönünün olduğunu düşünürüz. Okula başlayan küçük çocuklarımızı bile teslim ederken hocam, eti senin kemiği benim diyerek daha küçüçük beyinlere ve bedenlere bunun gerekliliğini vurgulayak başlarız eğitime. TVlerde izlediğimiz, gazetelerde okuduğumuz haberlerin coğu şiddete yöneliktir. İşkencede insanlar öldürülür, gözaltında kaybedilir. Bilmem hangi apartmanın kaçıncı katında çıkan çatışmada hangi insanlar öldürülür. Yine mahale sakinleri dışarıya taşınan cesetlere yuh çekerler. Öldürülenleri alkışlarlar... Şiddet artık dışarıya sokağa taşmıştır.
Ya namusa yönelik şiddete ne demeli? Okullarda okula geç gelen, erkek arkadaşlarının elini tutan, yanağından öpen vb. gibi tüm sevgi biçimlerinin onları ''kızlık muayenesine'' kadar oradanda intiharlara götüreceğini hiçkimse bilmez mi? Diğer töre cinayetleri, tecavüze uğrayan masum kadınların aile bireyleri tarafından öldürülmesi...
Gündelik yaşamızda şiddet içselleşmiştir. Bizim farkına ve olumsuzluklarına bakmadan kabullerek devam eden gelenekselleşen bu tavırla hergün karşıya geldiğimiz olaylardan da kimi kez gururla bahsederiz ki. Kızlara laf atan taciz eden delikanlının ardından 'o delikanlıdır, olsun o kadar'' dediğimiz taciz ya da tecavüze uğrayan kadın için mutlaka fingirdemiştir, kuyruğunu sallayan dişi köpektir, kadın kısmının gece vaekti işi ne var'' demek çifte standartlı namus anlayışımızn ürünü değil mi? Dolayısıyla kadın erkeğin elinin kiriyse şiddet, taciz, tecavüz kadın için kaçınılmaz olur...
Egemen gücün gösterdiği bu tavır aileden çıkmış, toplumsallaşmıştır. Yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir, haklılık temelinde meşrulaştırılmıştır. Sistem kendi devamlılığını kutsal saydığı aile ile tamamlar. Aile devletin candamarıdır. Bu nedenle evde dayak yiyen kadına, dayak yiyen çocuğa karşı olmak, aile içi şiddete karşı olmak, toplumsal şiddetin karşısında olmak gerekir.
Her gün bir biçimiyle karşılaştığımız, meşrulaştırılmış şiddete karşı olmak insanlığın onuruyla yaşaması için bir gerekliliktir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen kompetankedi; 9 Nisan 2008 21:16
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ağustos 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Resmi kayıtlara göre Türkiye'de kadınların yüzde 58'i dayağa maruz kalıyor.
Ancak uzmanlar, gerçek rakamların bunun çok üzerinde olduğu görüşünde. Töreler ve geleneksel nedenler yüzünden gerçek rakamlar tam olarak belirlenemiyor.
Sponsorlu Bağlantılar
Ankara Tabip Odası'nca 16-17 Kasım 2002 tarihleri arasında düzenlenen ''Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik Sempozyumu'' sonuç bildirgesine göre, kadına yönelik şiddet evrensel bir gerçek olarak kabul ediliyor.
Türkiye'de kayıtlı verilere göre, kadınların yüzde 58'i dayağa maruz kalıyor. Ancak töreler ve geleneksel nedenlerle gerçek rakamlara ulaşılamıyor.
Şiddete maruz kalan kadınlar kendilerini çaresiz hissediyor ve ne yapacağını bilemiyor. Bu nedenle şiddete maruz kalan kadınların hak arama sürecini başlatacak kurumlarla ilişkiye geçmesinin sağlanması gerekiyor.
Kadına yönelik şiddet konusunda sağlık çalışanlarının yaklaşımı daönem taşıyor. Sonuç bildirgesine göre, özellikle, acil servis, adli tıp, kadın doğum gibi uzmanlık alanlarında eğitimin bu konuya da içerir şekilde yeniden biçimlenmesi gerekiyor. Hekimlerin, mezuniyet öncesi ve sonrası eğitimlerinde, ''cinsel şiddete uğrayan kadınlara hekim yaklaşımı'' konusunda eğitilmeleri büyük önem taşıyor.
Zaman içinde sistemlerin ve kültürlerin etkisiyle kazanılmış bir rol ve erkekler şiddet uygulamayı, kendilerine yönelik şiddetle öğreniyor. Sünnet, futbol, askerlik gibi tüm erkeklik rituelleri şiddeti içselleştirmeye yönelik olarak kabul ediliyor. Bu nedenle şiddete karşı direnebilmek, erkeklerin kültürel erkeklik normlarına direnebilmeleriyle mümkün olacak.
“İster kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma”
Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi
Genel Kurul Kararı 48/104, 20 Aralık 1993
Kadına yönelik şiddet hakkındaki yayınladığı son raporunda Uluslararası Af Örgütü Türkiye’deki aile içi şiddeti incelemektedir. Raporda dayak yiyen, tecavüze uğrayan ve hatta bazen öldürülen aya da intihara zorlanan kadınların vakaları belgeleniyor. Kadınlara, kendi seçimlerini yaptıkları için uygulanan zulüm için bazen gelenek mazeret gösterilirken sorunun altında yatan neden ört bas ediliyor: hayatın her alanında görülen ayrımcılık.
Türkiye: Aile içi şiddete karşı mücadelede kadınlar (AI Index: EUR 44/013/2004) başlıklı rapor Uluslararası Af Örgütü’nün, tüm dünyada, servet, ırk, cinsiyet ve kültür ayrımı yapılmaksızın kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı hak ihlallerini belgeleyen ve kınayan Kadına Yönelik Şiddete Son adlı küresel kampanyasının bir parçası.
Raporda aileleri tarafından şiddete uğrayan kadınların hikayeleri anlatılıyor. (Bkz: Türkiye: Aile içi şiddet kurbanları, AI Index: EUR 44/022/2004). İhlal ve ayrımcılık doğdukları andan itibaren başlayabiliyor; ailelerin yeni doğmuş kız çocuklarını takas ediyor ve küçük kız çocuklarını zorla evlendiriyor. Rapor kadının çifte mağduriyet yaşamasına neden olan şiddet kültürünü de ortaya koyuyor: hem şiddet kurbanı olarak, hem de adalete etkin erişim olanakları olmadığı için. Örgütün Türkiye hükümetine tavsiyeleri, bütün kadınların şiddetten korunması için gereken reformlara ve bunların uygulanması ihtiyacına odaklanıyor.

EĞİTİM

Kadınların eğitim hakkının kısıtlanması, ve başta nasıl yaşayacaklarını seçme hakkı, şiddete uğramama hakkı ve adalete erişim hakkı olmak üzere, hakları hakkında bilgilere erişimlerini kısıtlamaktadır. UNICEF’e göre, Türkiye’de 640,000 kız çocuğu zorunlu ilköğretim almıyor. 15 yaş ve üzerindeki nüfusta kadınların %77’si, erkeklerin %93’ü okuma yazma biliyor. Kız çocuklarına oranla erkek çocukların ilköğretim sonrası okula gönderilme olasılığı daha fazla. Okul kitapları toplumsal cinsiyet kalıplarını, erkeği lider rollerde kadını ise ev işi yaparken göstererek pekiştiriyor.
Kız çocuklarını eğitimden mahrum etmek, diğerlerinin yanı sıra, ekonomik ayrımcılığın bir biçimini oluşturur. Siyaset dahil bütün iş sahalarında potansiyellerini yerine getirme şansları daha düşüktür.
Erkekler daha fazla maaş alıyor: kadınların maaşı erkeklerinkinin %20 - %50’si oranında. Mülklerin %92’si ve aile içi üretimin %84’ü erkeklerin. Kadınlar siyasette yeterince temsil edilmiyor. 2002 seçimlerinde, 550 kişilik mecliste 24 koltuk kadınlara ait.

ZORLA EVLENDİRME, KÜÇÜK YAŞTA EVLENDİRME VE ZORLA FAHİŞELİK

Zorla evlendirme, görücü usulüyle evliliğin aksine, “her iki tarafın geçerli rızası olmadan yapılan ve zor, zihinsel taciz, duygusal şantaj ve yoğun aile ya da toplum baskısı içerebilen her tür evlilik” olarak tanımlanmıştır. “En aşırı vakalarda bu evlilik söz konusu kişiye yönelik fiziksel şiddet, taciz, bu kişinin kaçırılması, alıkoyulması ve öldürülmesini de içerebilir.”
Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki çeşitli kentlerde yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 45,7’sine kocalarının seçiminde danışılmadığını ve yüzde 50,8’inin rızaları olmadan evlendirildiğini ortaya koymaktadır. Zorla evlendirilen kadınların yaşları genellikle küçüktür. Ailelerinin seçtiği kocayı reddedenler şiddet ve hatta ölüm riskiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Erkekler zorla evliliği cinsel saldırı, tecavüz ve kaçırma nedeniyle ceza almamak için kullanmaktadır. Ayrıca ya bilerek, ya da ihmal nedeniyle ailelerin kızlarını müstakbel bir kocaya satarken zorla ******lik için pazarlanıp pazarlanmayacağı dikkate almadıkları vakalar bulunmaktadır. Bazı durumlarda ise aileler çocuklarını cinsel sömürüden koruyamamıştır.
Zorla ve küçük yaşta evlendirme uluslararası hukuk standartlarına ve Türk ceza hukukuna aykırıdır. Ancak, bu yasa bazı bölgelerde büyük oranda göz ardı edilmektedir.

ŞİDDET KÜLTÜRÜ

Türkiye, ülkenin güneydoğusunda Türk silahlı kuvvetleriyle silahlı muhalefet grubu Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında yirmi yıl süren çatışmadan yeni çıktı. Çatışma toplumları kutuplaştırdı ve parçalara böldü. İnsanların zorla göç ettirilmesi geçinme olanaklarını ortadan kaldırdı, tarım sektörünü erozyona uğrattı ve bölgedeki kalkınmayı durdurdu. Kurumsallaşmış bu şiddet bağlamında, Güneydoğuda kadınlara karşı hem aile içi hem aile dışında işlenen suçlar dikkate alınmamış ve büyük ölçüde cezasız kalmıştır. Ancak aile içi şiddet Türkiye’nin herhangi bir bölgesiyle sınırlı değildir; ülkenin her yerindeki kadınların yüzyüze kaldığı bir durumdur.
Kadının özgürlüğü çoğunlukla cinselliğini kontrol etmek amacıyla kısıtlanır. Dünyanın çeşitli yerlerinde bir çok farklı çeşitlemeyle varlığını sürdüren geleneksel sözde “namus” kalıplarına göre kadınların hal ve tavırları ailenin “şerefini lekeleme” konusunda en büyük potansiyeli taşır. Topluluk içinde bu kalıpları dayatmak amacıyla ölüm ya da şiddet tehdidi kullanılabilir. Birçok kez ölümler bildirilmemektedir; cinayetler intihar gibi gösterilerek aileler tarafından örtbas edilmekte ve kadınlar intihara zorlanmakta veya teşvik edilmektedir.
Yetkililerin kadınların şiddet yoluyla öldürülmelerini ayrıntılı olarak soruşturmadaki alışılmış yetersizlikleri, bu tür suçları izlemek ve kaydetmek için yapılan her türlü girişimi boşa çıkarmaktadır.
Bu inanç sistemini benimseyen toplumlarda yaşayan kadınlar, cinsel şiddete karşı serbestçe konuşmakta oldukça zorlanırlar. Cinsel saldırıları ifşa ederlerse, “özel” konuları mevzu etmelerinden dolayı “utanılacak biri” gibi görülürler ve belki de kendilerine “suçlu” gibi bakılabilir. Tacizle ilgili kanıtlar ne olursa olsun bu töhmet bir biçimde yine kadının üstünde kalır. Atfedilen bu töhmetle aynı fikirde olmayan kişiler bile, kamuoyunun zorlamasıyla kadını “cezalandırma” zorunluluğu hissedebilirler. Tüm ailenin geçimi etkilenebilir; örneğin “aile namusunu temizlemeyen” bir dükkan sahibinin müşterilerini kaybedebilmesi gibi.
Uygulamada “namus” kavramı, kadınlara yönelik geniş bir yelpazede yer alan şiddet suçlarının haklı gösterilmesi için kullanılacak bir ölçüye indirgenmiştir. Kadınlar sırf tecavüz kurbanı oldukları için evlerine hapsedilebilmekte, dışlanmakta ve öldürülmektedirler.

MAZERET DEĞİL TELAFİ

Adalet mekanizmalarına erişebilmesi ve şiddetten korunması gereken kadınların önünde sayısız engeller bulunmaktadır.
Polis memurları çoğunlukla, görevlerinin kadınları eve dönmeye ve barışmaya ikna etmek olduğuna inanmakta ve kadınların şikayetlerini soruşturmamaktadır.
Çeşitli nedenlerle birçok kadın resmi şikayette bulunma olanağına sahip değildir.
Yetkililer ayrımcı tavırlar sergilediklerinde, kadın haklarını savunmada sınıfta kalırlar ve kadınlara yönelik şiddeti olduğundan daha önemsiz göstererek kadınların karşı karşıya olduğu riskleri artırırlar.
Eşleri ya da akrabaları tarafından öldürülme riski altında olan kadınlara nadiren sığınak ya da mahkemeden koruma emri almaları için yardım sağlanmaktadır.
Güvenlik güçlerine duyulan güvensizlik de, devletten koruma ve destek arama konusunda kadınların cesaretini kırmakta ve kadınlara yönelik şiddetin görünmez bir suç haline gelmesine katkıda bulunmaktadır.
Sığınma evleri son derece yetersiz sayıdadır.
Bir çok vakada yetkililer, ev içi şiddet faillerinin uluslararası adil yargı standartlara uygun bir şekilde yargı önüne çıkarılmasını sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Ceza yargı sisteminin her düzeyinde, yetkililer kadınların aile içi şiddetle ilgili dayak, tecavüz, cinsel saldırı, taciz ve diğer şiddet biçimleriyle ilgili şikayetlerine vaktinde ya da özenli bir biçimde yanıt vermemektedir.

ŞİDDETE MEYDAN OKUMA

Türkiye’nin hemen her yerindeki sayısız kadın hakları grupları ve hükümet-içi ve hükümet-dışı diğer hak örgütleri, son yıllarda merkezi hükümetin eskimiş yasalarda reform yapması yönünde başarılı bir lobi faaliyeti yürüttü. Bütün haklara sahip olmaları için kadınlarla çalışma yapan kadın merkezleri kurdular. Avukatlar “töre cinayetleri”ni önlemek ve sona erdirmek için kampanyalar yaptılar ve yasaların korumasına ihtiyaç duyan kadınların davalarını üstlendiler. Aile şiddeti riski altında olan kadınlara kadın sığınakları da sağladılar. Kadın hakları örgütleri kadınlara haklarıyla ilgili bilgi vermekte ve kendilerine güvenlerinin artması ve kendileriyle ilgili olumlu düşünmesi için eğitim programları düzenlemekteler. Ne var ki, aile içi şiddet failleri de tehditlerini kadın haklarını ve seçimlerinin korumak için çalışan aktivistlere kadar yaydılar.
Kadın gruplarının aile içi şiddeti yok etmek için mücadele verirken karşılaştığı en büyük zorluklardan biri de toplum içindeki tepkilerdir. Tıpkı şiddete maruz kalan kadınları savunan kadın avukatlar gibi aktivistler de tehdit edilmektedir. Kadınların akrabaları onları, ailelerinden uzak durmaları konusunda uyarmaktadır.

KORUMA VE TAZMİN GÖREVİ

Uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve standartları, devletlerin kendi yargı yetkisine tabi bireylerin insan haklarını güvence altına almak için gereken yükümlülükleri tanımlar. Geçen onyıllar uluslararası toplumun, kadın hakları ihlallerini inceleme ve bunlara karşı mücadele etme taahhütlerinde önemli gelişmelere tanık oldu. 1993’te Birleşmiş Milletler’in sponsorluğunda Viyana’da toplanan Dünya İnsan Hakları Konferansı, kadınlara yönelik şiddetin acil ve derhal ele alınması gereken bir insan hakları ihlali olduğunu ilan etti
Uluslararası hukuka göre, devletler devlet görevlilerinin ihlal yapmamasını sağlamakla yükümlüdür. Ayrıca özel kişi veya grupların işlediği ihlalleri önlemeli ve cezalandırmalı; kurbanlar için uygun tazminat sağlamalıdır.
Türkiye kadın haklarının korunmasıyla ilgili bir dizi uluslararası sözleşmeyi onaylamıştır. Bunlardan biri de hakları ihlal edilen kadınlara, doğrudan uluslararası düzeyde giderim talebinde bulunma yolu sunan Kadın Hakları Sözleşmesi Ek İhtiyari Protokolüdür. Bu Protokol’e katılarak Türkiye, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ni (CEDAW), Sözleşme ile koruma altına alınmış haklarının ihlal edildiğini iddia eden birey ve grupların şikayetlerini ele almakla yetkili kılmıştır.
Türkiye’de toplumun bir çok düzeyinde ev içi şiddete karşı yasalar çıkartmaya çalışan kadın hareketinin uzun süreli çabaları, CEDAW ile Türk yetkilileri arasında kurulan diyalogla daha da artmıştır.
Özellikle de Türkiye’de 1998’de yürürlüğe giren Ailenin Korunmasına Dair Kanun, ev içi şiddete karşı ileri bir mevzuattır. Ne var ki, mevzuattaki boşlukların giderilmesi için gene de bazı küçük değişiklikler gerekmektedir ve Uluslararası Af Örgütü’nün temel endişesi, bu yasanın uygun şekilde uygulanmamasına ilişkindir.

KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ
Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye: Aile içi şiddete karşı mücadelede kadınlar raporu bir dizi tavsiyeyle sona ermektedir. Uluslararası topluluk, Türkiye hükümeti, topluluk ve dini liderlere kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldırma konusundaki bağlılığını açıkça ve her fırsatta ilan etmeye çağırmaktadır.

diabloazul - avatarı
diabloazul
Kayıtlı Üye
20 Ağustos 2007       Mesaj #3
diabloazul - avatarı
Kayıtlı Üye
Şiddet kurumsallaştıkça kanserleşmesi kaçınılmaz. Ancak gerçi savunmasamda herhangi bir korku taşımadığında bireylerin egoistleşmesi ve kendi dünyasının sınırlarını diğer dünyaların sınırlarını ihlal ederek büyütmesinden kendini alamayacak kadar alçaldıklarıda göz ardı edilmemeli.taviz yada hak adını ne koyarsak koyalım insanların koruyucu zırhı oldukça mazlum yada ezilen korunmasız hale gelmekte. buna en iyi örnek bir yada birçok kişinin hayatını gasp etmiş yada ettirmiş kişilerin yargılama sürecinde ilk olarak AİHM ye baş vurmalarıdır.
İnsanların görünüş yada yaşam düzeyi farklılığı gibi güç dengelerinin farklılığı da diğerleri üzerinde iç güdüsel egemenlik için silah konumundadır.
Tüm dünyada erkekliğin simgeleştirilmesi, sevginin sonucu olan sevişmede dahi kadına şiddet olarak yansıyor.
tarih boyunca kadın mücevherle eş tutulmuş savaşlarda ganimet olmuştur.En güzeli engüçlünün oldukça kimi zaman kıskançlık kimi zaman koruma iç güdüsü yine baskı olarak dönecektir.Bu da toplumun en güzel yarısı kadınların yaşamını kısıtlarken en basit insanların fantazilerinde kirletilacek yada taciz edilecektir. tıpkı değerini bilmediği elması taşıyan balıkçı gibi...

KADINA UYGULANAN ŞİDDETE SEBEPLER NELERDİR?
Sözde itaatsizlik; Erkeğin baskın olduğu toplumumuzda erkeklerin son ve kesin karar hakkının olduğu düşüncesi, genellikle orta ve daha az kültür seviyesindeki erkeklerde agresiflik ve cezalandırma iç güdüsü ile uygar veseviyeli başlayan tartışmaların son perdesini şiddet uygulayarak kapanmasına yol açmaktadır. Oysaki kadın olayların daima mantıksal yoluna yaklaşmaya daha yatkındır. Gerçi gerginleşme sürecine giren tartışmayı yönlendirme yolunu seçmediği taktirde kadın erkeğe bir okadar da şiddeti tetikleyici olacaktır.
Her durumda da karşısındaki erkek zaten kadını araç olarak gördüğü için rahatlamayı şiddet ile karşılayacak, tüm ezilmişliğini kadın üzerinde uyguladığı ve biyolojik üstünlükle galip geldiği bir zafere dönüştürecektir.

SEX İLE İLGİL SEBEPLER

Namus ve töre kavramları başlıca bir tartışma konusu olabileeceğinden bu konu sınırlarına girmeden sex konusu şiddet sebebi olabiliyor.
Bu sebep erkeğin ekonomik ya da başka sebeplerle kadının kişisel bakımının yetersiz olduğu birlikteliklerde erkek kadına doyumsuz yaklaşımı ve giderek bir diğer kadınlarla kıyaslama sonucu tek taraflı orgazm yaşaanan ilişki giderek şiddet içerikli hatta tecavüz kapsayan sex yaşantısı olarak devam etmektedir.Maçoluk kavramının erkeğe madalya olarak takılması kadına şiddeti aksesuar haline getirmekte.

KISACASI TOPLUM OLARAK KADINI EZECEK ERKEKLER ÜRETÜP SONRA VAH VAH, TÜH YAZIK GİBİ KELİMELERLE KENDİMİZİ AFFEDEBİLİYORUZ!

k8qi17ikta6xq5
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
18 Kasım 2008       Mesaj #4
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi (KHDUM) Yöneticisi Sevim Ölmez, ekonomik özgürlüğü olan eğitimli kadınların şiddet gördüğünü gizlediğini söyledi.
Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi'nin, hukukun üstünlüğünü ve kadının insan haklarını savunmak, korumak ve geliştirmek amacıyla kurulduğunu belirten Ölmez, KHDUM'a başvuru yapan kadınların yüzde 60'ının aile içi şiddete maruz kalanlar olduğunu bildirdi.
Ölmez, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve benzeri her türlü şiddete maruz kalan kadınlara, 1999 yılından bu yana ücretsiz bilgilendirme ve hukuki yardım sağlamaya yönelik hizmet verdiklerini ifade etti.
Merkeze başvuran kadınların sayısının her geçen gün arttığını belirten Ölmez, başvuruların artmasının, kadınların bilinçlendiğinin bir göstergesi olduğunu bildirdi.

“ŞİDDET HALA SAKLANIYOR”
Başvuru yapan kadınların yüzde 60'ının aile içi şiddete maruz kalan kadınlar olduğunu açıklayan Ölmez şöyle konuştu:
“Bize yapılan başvurulardaki kayıtlarda aile içi şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 60 gibi görünse de, şiddete maruz kalan ancak başka sorunları ile ilgili destek almak için başvuru yapan kadınlar da var. Başka taleplerle gelen kadınlara sorduğumuzda aile içi şiddete maruz kaldığını doğruluyor, ama bununla ilgili bir şikayette bulunmuyor.
Bir de şiddet gördüğünü hiç açıklamayan kadınlar var. Aile mahremiyetinin korunması, geleneksel yapı ve ailenin dağılmasının önlenmesi amacıyla şiddet hala saklanıyor. Örneğin şiddet uyguladığı için uzaklaştırma alan eşinin tedbir süresi geçtikten sonra daha çok şiddet göstereceğini düşünen kadınlar var. Başvuran kadınlar arasında çocukları için bu şiddete katlanması gerektiğini düşünenler de var.”
Başvuruda bulunanlar arasında travma geçirecek kadar ağır şiddet gören kadınların olduğunu, ancak, toplum baskısı nedeniyle ya da kazanılan statünün yitirilmemesi ve saygınlığın zedelenmemesi için şiddet gördüğünü gizleyen öğretmenler, doktorlar ve değişik meslek grubundan kadınların olduğunu ifade eden Ölmez, bu kişilerin kayıtlarının dahi alınmasını istemediklerini söyledi.
Ölmez, son iki yılda bin 105, son 4 yılda ise bin 500 kadının merkeze başvurduğunu ifade ederek, başvuruların her geçen yıl arttığını, 2006 yılı içinde ayda ortalama 33, 2007 yılında 45 ve 2008 yılının ilk 3 ayında da ayda ortalama 60 başvurunun olduğunu söyledi.

“HAKKINI ARAYAN KADIN DAHA ÇOK ŞİDDET GÖRÜYOR”
Kadının bilinçlenerek hakkını aramaya başladığını belirten Ölmez, eğitimden yoksun erkeklerin bu hak aramayı kendilerine başkaldırı olarak değerlendirdiğini ve daha çok şiddet uygulamaya başladığını belirtti.
Merkez olarak kadınları bilinçlendirmek amacıyla mahalle, erkekleri bilinçlendirmek amacıyla da kahve toplantıları yaptıklarını belirten Ölmez, din adamlarına da önemli görevlerin düştüğünü ifade etti.
Nitelik ve nicelik olarak ihtiyaca cevap vermeyen kadın sığınma evleriyle ilgili çalışmaların hızlandırılması gerektiğini de ifade eden Ölmez, yeni yasaya göre 50 bin nüfuslu belediyelerin sığınma evi açma zorunluluğu olduğunu hatırlattı.
Yasaların yeterince caydırıcı olmadığına dikkati çeken Ölmez, şöyle dedi:
“Töre ve namus cinayeti davalarında tahrik indirimi hükmü uygulanmamalı. Cezalar son derece düşük olduğunda caydırıcılığı da kalmıyor. Yaş indirimi de göz önüne alınarak cinayetler küçük yaştaki çocuklara işletiliyor. Bu nedenle 4320 sayılı yasanın işlevsel hale getirilmesi ve yasa kapsamından daha çok kadının faydalanabilmesi için devletin, STK'ların, yerel yönetimlerin, basın yayın kuruluşlarının işbirliği yaparak toplumsal bilinci oluşturması ve bu konudaki duyarlılığı artırması gerekmektedir.”
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
18 Kasım 2008       Mesaj #5
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünce (KSGM), hazırlanan “Aile İçi Şiddetle Mücadele El Kitabı” ile kadınlar, şiddete maruz kaldıklarında başvurabilecekleri kurumları ve yasal haklarını öğrenebilecek.
KSGM, “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi” kapsamında şiddete karşı farkındalığı ve bilinç düzeyini arttırmak için el kitabı hazırladı.
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun talimatıyla hazırlanan kitapçıkta, şiddet ve şiddet türleri sıralanıyor. Kadınların risk altındayken ya da şiddete maruz kaldıklarında başvurabilecekleri sağlık kuruluşları, adli ve kolluk kuvvetler, belediyelerin ve baroların kadın danışma merkezleriyle sivil toplum kuruluşlarının hizmetleri hakkında bilgi verilen kitapçıkta, “Alo 183” aile, kadın, çocuk ve özürlü hizmet hattı tanıtılıyor.
Kadın sığınma evlerinin özellikleri ve burada yapılanlar hakkında bilgilere yer verilen kitapçıkta, şikayet ve koruma kararına ilişkin dilekçe örnekleri de bulunuyor.
Kitapçıkta, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun ile Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu'nun aile içi şiddetle ilgili hükümleri herkesin anlayabileceği şekilde sade bir dille anlatılıyor.
AB'nin mali desteğiyle 25 bin adet basılan kitapçık, Adalet, Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı, SHÇEK, valilikler, belediyeler, emniyet ve sağlık müdürlükleri, insan hakları kurulları, barolar, üniversiteler, üniversitelerin kadın araştırmaları merkezleri, proje kapsamındaki katılımcılar, kadınla ilgili çalışmalar yürüten sivil toplum örgütleri ile medya kuruluşlarına gönderilecek.
Ayrıca, kitapçıktaki bilgilerden oluşan 1500 adet CD'de hazırlandı.



KENT HABER
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
24 Kasım 2008       Mesaj #6
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Şiddet gören 9 bin kadın NEDEN DAYAK YEDİĞİNİ açıkladı.
Şefkat-Der Kadın Hayata Tutunma Evleri’ne 1995 yılından bugüne kadar sığınan 9 bin kadın ve genç kızın maruz kaldığı şiddet olayları araştırılarak, bir rapor haline getirildi.
Şefkat-Der, "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü" etkinlikleri kapsamında, "Türkiye’de Aile İçi Şiddetin Bahaneleri ve Şiddetin Engellenmesine Yönelik Şiddet Gören Kadınların Kendi Çözüm Önerileri" adlı bir rapor düzenledi.

9 BİN KADINLA GÖRÜŞÜLDÜ
Derneğin Kadın Hayata Tutunma Evleri’ne 1995 yılından beri sığınan 9 bin kadın ve genç kızın maruz kaldığı şiddetin gerekçeleri üzerinde durularak yapılan araştırma sonucu düzenlenen raporda, aile içi şiddetin bahaneleri şöyle sıralandı:

TÜRK ERKEĞİ EN ÇOK BU NEDENLERLE DÖVÜYOR
"Kadının cinsel ilişkiye girmek istememesi, fazla kilo aldığı iddiası, çocuk doğuramaması veya erkek çocuk doğuramaması, yemeğin tuzlu, yanmış, soğuk ya da güzel olmaması, erkeğin giyeceğinin iyi ütülenmemesi, kapının geç açılması, kadının hasta olması ve iyileşememesi, izinsiz dışarı çıkılması, çocuğun başarısızlığı, sobanın yanmaması, çocuğun babaya benzememesi, kadının boşanmak istemesi, erkeğin başka kadınlarla olan ilişkisine karışılması, çalışan kadının maaşının tamamını erkeğe vermemesi, berdel evliliği ret etmesi, kadının çalışmak istemesi, erkeğin işsiz kalması, ailenin ekonomik sıkıntı çekmesi, erkeğin tuttuğu takımın yenilmesi, alkol ve kumar alışkanlığı olan eşin kadın tarafından uyarılması, erkeklerin kendi arasındaki maço erkek tartışması."


NASIL DÖVÜYOR?

Raporda, erkeğin uyguladığı fiziksel bazı şiddet yöntemlerine örnek olarak da "Yumruk, tekme, sopa, kemer kullanılarak, yüze, göze, kafaya, göğse, sırta ve dize vurulması", "Yüze, göze, asit, kezzap gibi yanıcı maddeler atılması", "Kaynar su, çay suyu, kahve suyu fırlatılması", "Yanan sigaranın çıplak vücutta söndürülmesi", "Bıçakla ve silahla yaralama" gösterildi.

KADININ EN ÇOK ÜZÜLDÜĞÜ ŞİDDET TÜRLERİ
Raporda, gördüğü şiddetten dolayı büyük bölümü suç duyurusunda bulunmayan kadının en çok, "Çocuklarının, evde bulunan misafir ya da akrabalarının, sokakta yabancıların önünde" şiddet görmekten dolayı üzüldüklerine yer verildi.
Kadının, gördüğü şiddetin vücudunda gözle görünür bir iz bırakması halinde de üzüntüsünün arttığına işaret edildi.
Raporda, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde kadınların bazılarının kendilerine ait önerilerinin olduğuna da yer verildi.
Kadınların bazıları önerilerinde, kendilerine uygulanan şiddet türünün aynısının erkeğe de uygulanmasını talep etti.
Rapora göre, şiddete maruz kalan kadınların önerileri arasında, "Şiddetin yüz kızartıcı suçlar kapsamına alınması, şiddet gösteren erkeklerin akıl ve ruh sağlığı yönünden tedavi edilmesi ya da televizyon, gazete, internet ve belediyelerin reklam panolarında teşhir edilmesi" de bulunuyor.
Kadınların bir kısmı da şiddetten korunmak için kimlik değişikliği veya estetik ameliyat dahil 24 saat korumalı tedbir istiyor.
Şefkat-Der, araştırma sonucu hazırlanan raporu, bazı şiddet mağduru kadınlar ile yarın dernek genel merkezinde düzenlenecek toplantıyla kamuoyuna duyuracak.


AA
ENSONHABER
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
27 Kasım 2008       Mesaj #7
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Bunları biliyor musun?
- 15–40 yaş arası birçok kadının kanser, trafik kazaları yada sıtma yerine toplumsal cinsiyet kökenli şiddet nedeniyle ölmekte yada yaralanmakta olduğunu?
- Her 3 kadından 1’inin yaşamı boyunca dövüldüğünü, cinsel ilişkiye zorlandığını yada taciz edildiğini?
- Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70’inin erkek partnerleri tarafından öldürüldüğünü?
- Her yıl iki milyon kızın cinsel organlarının sünnet edilme riski olduğunu?
- Kadınlar için hem barışın hem de savaşın ayrımcılık ve şiddet zamanları olduğunu?
- Şiddetin, militarizasyonun ana özelliklerinden biri ve artan şiddetin kadına yönelik cinsiyet kökenli şiddetin seviyesini de artırdığını?
- İstikrarsızlık ve silahlı çatışmaların tecavüz ve cinsel şiddet de dahil olmak üzere şiddetin her türünü artırdığını?
- Kişiler arası şiddetin silahlı çatışmalar bittikten sonra da kısmen de olsa silahların mevcut olması nedeniyle yüksek oranda devam ettiğini?
- Kadın haklarının insan hakları olduğunu?

Peki bunları duydun mu, gördün mü, okudun mu? Ya sen de yaşasaydın...

- Bakire olmadığı gerekçesiyle düğünün ertesi günü baba evine gönderilince intihar eden -ve otopsi sonucu bakire olduğu anlaşılan- kız çocuğu (15)...
- Eşi tarafından seks işçiliğine zorlanan kadın...
- Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki köyü saldırıya uğradığında Natalie 12 yaşındaydı.
“Kız kardeşime ve anneme kaç tane askerin tecavüz ettiğini gördüm. Korkmuştum ve eğer orduya katılırsam bunlardan korunmuş olacağımı düşündüm. Kendimi korumak istemiştim... Sadece 12 yaşındaydım ama gece boyunca diğer askerler tarafından sürekli dövüldüm ve tecavüze uğradım. 14 yaşıma geldiğimde bir bebeğim vardı. Babasının kim olduğunu bile bilmiyorum. Kaçtım...Gidecek yerim ve bebeğime verecek yiyeceğim yok.”
-Kuma gideceği kişinin oğlu tarafından öldürülen kadın...
- Annesinin patronunun (82) cinsel istismarına maruz kalan (14) kız çocuğu...
- "Fariba" Afganistanlı. 48 yaşındaki kocasına evlenmek üzere verildiğinde sekiz yaşındaydı. Fariba’nın kocası tarafından cinsel tacize uğradığı iddia edilmektedir. Bir akrabası hükümet yetkililerine başvurdu ve Fariba, kocasının evinden alınarak bir yetimhaneye yerleştirildi. Babası yada kocası ile ilgili hiçbir cezai suçlamada bulunulmadı. Boşanması da sağlanamadı.
- 14 yaşında ortaokul öğrencisi olan Claudia Judith Berthaud, 9 Mart 2003 günü Meksika’nın Chihuahua kentinde ortadan kayboldu. Kayıp olarak bildirilmiş olmasına ve annesinin sürekli olarak fotoğraflı el ilanlarını dağıtıyor olmasına rağmen, bulunamadı. Ailesinin yetkililerden yanıt almak için bastırmaları yeterli olmadı.
- Boşanarak geldiği ‘baba evi’nde babasının tecavüz ettiği kadın...
- Zeynep”in birlikte yaşadığı kişi, onu yedi yaşındaki oğlunun gözü önünde en az 52 yerinden bıçakladı. Oğlu tek tanık değildi. En az 10 polis memuru saldırıyı izledi, olay gazeteciler tarafından fotoğraflandı ve videoya çekildi. Birlikte yaşadığı kişi hakkında cinayete teşebbüsten dava açılınca, sanığın akrabaları “Zeynep”i ve avukatlarını ölümle tehdit etti.10 polis memuruna başta görevden el çektirildi, fakat İçişleri Bakanı dava açmaya gerek olmadığına karar verince görevlerine geri döndüler.
- 13 yaşında evli bir kadın olan “Selda” 28 Aralık 1996 günü Urfa’da bir kadın akrabasıyla sinemaya gitti. Kocası onu sinemadan sürükleyerek çıkardı, fahise olmakla suçladı ve kalabalık bir meydanda bıçakla boğazını kesti. Adam sadece kısa bir süre hapis yattı.
- Balkondan inen üst kat komşusu tarafından eşiyle birlikte uyuduğu sırada taciz edilen kadın...
- Yalnız yaşadığı evinde sabaha karşı cam kırarak içeri giren iki gencin tecavüzüne uğrayan kadın...
- İki küçük kızıyla birlikte ev sahibinin tacizine uğrayan kadın...
- Yedi yıllık evliliği boyunca dayak yiyen Urfalı bir kadın başka bir kentteki baba evine döndü. Kocası onun bir kaç kaburgasını kırmıştı ve tedavi görüyordu. İyileştiği zaman babasının onu kocasına geri götürmeyi planladığını öğrenince, üç çocuğuyla birlikte Fırat nehrinde intihar etti.


Okurken bile insanın içini acıtan, tüylerimizi diken diken eden bu satırlar film ya da dizi senaryoları değil Malatya’da, Samsun’da, Tokat’ta, İstanbul’da Türkiye’nin her yerinde ve dünyada kadınların yaşadığı, mağdur ve kurban olduğu olaylardır. Ve bunlar medyaya adliyeye yansıyanlarıdır. Yüzlerce, binlercesinden haberdar değiliz.
Dünyanın dört bir tarafında olduğu gibi Türkiye’de de yüz binlerce kadının insan hakları her gün ihlal edilmektedir. Tahminlere göre, ülkedeki kadınların en az üçte birinden yarısına kadarı aile içi fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Bu kadınlar dövülmekte, tecavüze uğramakta ve hatta bazı durumlarda öldürülmekte ya da intihara zorlanmaktadır. Genç kızlar takas edilmekte ve küçük yaşta evlenmeye zorlanmaktadır.
Kadınlara yönelik şiddet, özellikle "namus" kisvesi altında kadının sadece cinselliğini değil, tüm hayatını, emeğini, bedenini, kimliğini kontrol ve baskı altına alan erkek aklının ve bu aklın ürünü olan patriyarkanın şiddetidir. Ve hiçbiri cinnet geçirmiş, aklını yitirmiş babaların, kocaların, sevgililerin, erkek kardeşlerin bireysel olarak uyguladıkları şiddet türü değildir.
Kadına yönelik şiddet; toplumsal düzeyde erkeğin kadının hayatı ve bedeni üzerindeki tasarruf hakkını normal ve meşru kabul eden egemen erkek sisteminin sonuçlarıdır.
Namus, gelenek, töre gibi olgular da hayatlarını nasıl sürdüreceklerine karar verme cüretinde bulunan kadınlara yönelik vahşetin bir bahanesidir.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’dür.



CADI
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
29 Kasım 2008       Mesaj #8
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
'Dayak atan erkek reklam panosunda teşhir edilsin!'
Sığınma evlerinde barınan kadınlar, şiddet uygulayan erkeklerin reklam panolarında teşhir edilmesini istedi. Şiddet Mağdurlarına Şefkat Kapısı Derneği, mağdur kadınların beyanlarını raporlaştırdı. Çalışmada, erkekler için ses getirecek yaptırımlar öneriliyor. Kadına şiddetin yüz kızartıcı suçlar kapsamına alınması isteniyor. Şiddet uygulayanların tutuklu yargılanması talep ediliyor. En ilginç öneri ise kaba kuvvete başvuran erkeklerin televizyon, gazete, internet ve belediye reklam panolarında teşhir edilmesi.
Raporda 1995 yılından bu yana fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalarak sığınma evlerine yerleşen 81 ilden 9 bin kadının yaşadıkları yer alıyor. Mağdurlar, eşlerinin tuttuğu takımın yenilmesinden çocuğun ağlamasına, yemeğin tuzlu olmasından erkek çocuk doğurması gibi sudan sebeplerle bile dayak ve işkenceye mağruz kaldıklarını anlatıyor.
Şefkat-Der Genel Başkanı Hayrettin Bulan, raporu '25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü' etkinlikleri kapsamında hazırladıklarını belirtiyor. Şiddete maruz kalmış kadınların yüzde 95'inin herhangi bir karakola veya savcılığa şikayette bulunmadığına dikkat çeken Bulan, şunları söylüyor:
"Mağdur şiddet neticesinde hastaneye gitmesi gerektiyse bile eşinden gördüğü şiddeti gizlemeye çalışıyor, çeşitli yalanlar söyleyerek saklıyor."

  • Şiddet suçu af ve indirime girmesin.
  • Erkeklere kadına uyguladığı şiddetin aynısı yapılsın. Dayak atanlar televizyon, gazete, internet ve belediyelerin reklam panolarında teşhir edilsin.
  • Kadına karşı şiddet yüz kızartıcı suçlar kapsamına alınsın, ceza affa ve indirime girmesin.
  • Şiddet uygulayan erkeklerin sokağa çıktığında 'Dikkat ben kadına şiddet uyguladım utanmam gerek' vb. yazılı bir yelek giymesi mecburi olsun.
  • Bu erkekler tutuksuz yargılanmasın, alınan cezalar ertelenmesin ve para cezasına çevrilmesin. Akıl ve ruh sağlığı yönünden gözetim altında tedavi edilsinler.
  • Şiddete yönelik risk altındaki kadınların korunması için kimlik değişikliği, estetik ameliyat dahil 24 saat korumalı tedbirler alınsın.
  • Her il ve ilçede ihtiyaca cevap verecek kadar kadın sığınma evleri açılsın. Mağdur kadınların hiçbirine yer yok denilmeyecek tedbirler alınsın.
  • Sığınma evindeki süre sınırlamaları kadının ruh sağlığını olumsuz etkiliyor. Sığınma evi yönetmelikleri daha insancıl hazırlansın.
  • Hayati yönden risk altında olan, şiddete maruz kalan kadınların yurtdışındaki büyükelçilik, başkonsolosluk, kültür merkezlerinde çalışmalarına öncelik verilsin.
  • Şiddet yönünden risk altında olan çalışan kadınlar, risk ortadan kalkıncaya kadar ücretli izin alabilsin.
  • Emniyet ve jandarmanın birimlerinde şiddet konusunda eğitim almış kadın görevliler bulunsun.
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
11 Aralık 2008       Mesaj #9
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Kocasından şiddet gören kadınlara Başbakanlıktan uyarı geldi: Komşunuza parolayla haber verin. İç odalara değil dış kapıya yakın yerlere kaçın.
Arkadaşınıza, komşunuza yedek anahtar ve para bırakınBaşbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü arasında imzalanan 'Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Polisin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitimi Projesi Protokolü' çerçevesinde hazırlanan broşürlerde şiddet mağduru kadınlara ilginç tüyolar verildi.
Broşürdeki tavsiyeler şöyle: Ailenizde şiddet varsa, şiddetin tekrarlamasını beklemeden, şiddet olmadığı zamanda da çözüm arayınız. SHÇEK'e, psikolojik danışma ve psikiyatri merkezlerine ve kadın kuruluşlarına kendiniz ya da eşinizle birlikte başvurabilirsiniz.

İŞTE YAPILMASI GEREKENLER
Dikkatli olun, şiddet anında iç odalara değil, dış kapıya yakın yerlere kaçın. Gerektiğinde evden çıkmak kolay olsun. Banyo, mutfak gibi yerlerden uzak durun. Delici, kesici aletlerin olduğu yerlerden, ayağınızın kayabileceği yerlerden uzak durun. Komşularınızla anlaşın, evinizden kötü sesler geldiğini duyduklarında polis çağırsınlar. (Karakolu ya da 155'i arasınlar). Komşularınızla anlaşın, aranızda bir parola olsun. O parola 'yardıma gel' anlamına gelsin. Çocuklarınıza kaçmayı öğretin. Acil durumda gidebileceğiniz bir akraba, arkadaş ya da bir komşu ile önceden anlaşın. Ev dışında bir yerde, mesela bir arkadaşınızda, bir komşunuzda, biraz para, yedek anahtar ve önemli belgelerinizin kopyalarını saklayın.

EVRENSEL BİR SORUN
Kadınlara yönelik şiddet dünyanın her ülkesinde görülüyor. Kadınlar etnik köken, sınıf, kültür ve cinsel kimliği nedeniyle şiddete maruz kalıyor.

Emniyette ŞiDDET EĞiTiMi
Kadına Karşı Şiddete Son Ulusal Kampanyasına Polis Desteği" adlı 2006 yılında imzalanan protokol, kapsamında, 2008 yılı sonuna kadar 921 polis merkezi ve 276 karakolda çalışan yaklaşık 40 bin emniyet teşkilatı personeli eğitimden geçirilecek. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 10 eğitim bölgesinden rütbeli 250-270 arasında polis, eğitici olmak üzere 4 günlük eğitimlerden geçirildi. Polisler, kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, toplumsal cinsiyet eşitliği, şiddet mağdurlarına yaklaşım teknikleri, konuya ilişkin yasal mevzuat, iletişim ve öğretme teknikleri, karakollarda şiddet mağdurlarına ilişkin adli ve idari işlemler konularında eğitim aldı.

ÇARESiZ DEĞiLSiN
Polisin, kadına karşı şiddetle mücadele konusunda duyarlılığını artırmak ve eğitmek amacıyla imzalanan protokolden sonra geçen yıl yurdun çeşitle yerlerinde emniyet mensupları eğitimden geçirilmişti.

DEVLET YANINIZDA
Kadına yönelik şiddete karşı işbirliği sonucu hazırlanan 'Aile içi şiddete son' sloganını taşıyan broşürler hazırlandı. Broşürlerde, 'Çaresiz değilsiniz, yalnız değilsiniz. Yasalar sizden yana, devlet ve polis yanınızda' sloganları yer aldı.


Kaynak
DERF_YORK - avatarı
DERF_YORK
Kayıtlı Üye
25 Ocak 2009       Mesaj #10
DERF_YORK - avatarı
Kayıtlı Üye
Şiddet kelime olarak bile; zaten hoş değil. Gönül isterdiki şiddet hiç olmasın ve böylesine bir kelimeyede ihtiyaç duyulmamasını dilerdim.

Şiddetin Kadını ya da Erkeği olarak nitelendirmek bence yanlış.
Şu sebepten ötürü..
Bir Erkek kaba güç olarak malesef Kadına şiddet gösteriyorr..
Ve bunuda bazen toplum yönlendiriyorr..
Eğer birde kişinin eğilimi varsa bu kat sayıya ulaşıyor.
Nasılki Erkek Kadınını dövemiyormusun ?
Kılıbıkmısın ?
Kadınındanmı korkuyorsun ?
Ve dahada ileri giderek bazıları ne yazıkki ya sen ne biçim Erkeksin sözlerinee..
Kişi maruz kaldığı ve şiddete eğilimide olduğu zaman malesef..
Evine gidip Erkek olduğunu şiddet göstererek Güçlü olduğunu ispat etme savaşına giriyor.

Kadınlarda şiddet:
Kadınlarda şiddet ise; biraz daha yumuşak gibi görünsede yine aynı derin izleri bırakabiliyor..
Sebep piskolojik.
Şiddet sadece kaba güç olarak nitelendirilmemelii...
Kadın,da Eşine sürekli onu beyenmediğini.. Erkek olarak görmediğini..
Sözlerine özen göstermediği.. Ve sürekli kendi isteğinin olduğunu ve Eşininde bunu yapmaya mecbur gibi sürekli zikretmesi,de bir şiddettir.
Ailede Mutluluk gider yerine soğuk bakışların yer aldığı bir kaos meydana gelir.

Çözüm:
Gerek Kadın olsun gerekse Erkek. Öncelikle birbirlerinee İmanın gerektiği şekilde yaklaşmalıdırlar.
İmanı doğru olan: Kişi Önce Yaratanına karşı sorumluluğunu bilir.
Eşine ve Yavrularına karşı sorumlu olduğunu ve Onların yüzlerinin güleceği bir Aile ortamı kurmak için;
Mücadele eder.
Erkeğim ne işim olur demeyip..
Gerekirse Eşiyle pazara gitmeli.. Sıkıntısında Ya Kadın dırdırımı dinliycem dememelidir.
Çocuklarıyla gerektiği her an: Çocuk olmasını bilmelidir.
Çünkü Yaratılış gereği Kadın zaten bünye olarak zayıftır.
Ona Şiddet göstermek.
Daha üzücü anların yaşanmasına adım atmak ve Bir Yuvanında yıkılmasına sebep olacağını Unutmamalıdır.
Unutmayalımki...

Doğada hepiniz şahit olmuşsunuzdur..
Yuvayı dişi Kuş yapar diyede bir deyim vardır.
Dişi Kuş yuvayı uzun uğraşlar sonucunda yapar ama:
Biri gelir ve yuvayı yıkar. Yuvayı yapması zordur yıkması ise; kolaydır.

Bundan örnek alarak Kadınınında Hayat Arkadaşı olduğunu Unutmamalı Yuvasını yıkacak her şeyi her tehlikeyi Eşine danışmalı Ve onu Kadın diye küçümsemeyipp
Ona Akılda danışmalıdır.
Eğer Sevgi duygusu azalmışsa Eşine ya ben başkalarına rezil olurum..
Benimle Evliliğe devam etmeye mecbursun gibi; işi daha kötü boyutlara getirmemelidir.
Ve eğer Sevgi yoksa zaten Aile gibi; bir beraberliğe sırf büyükler istiyor diye.
Yada Eşlerden sadece biri diliyor diye Girilmez.

Eğer her iki taraf,da birbirini duymuyor ve anlamıyor ise; İleride olacak Bebeklerinde bu Üzüntü oluşturacakk Durumlara tanık olması hoş olmayacağı gibi;
Daha vahim sonuçlarada sebep teşkil etmektedir.

Öncelikle Dine bağlı Sevgi ve Saygıyı birbirlerine göstermelidirler..
Ama bu bir mecburiyet değil..
Her iki yetişkin İnsanın ortak duyguları sonucunda oluşabilecek bir şeydir.

"TiLbuRG"
Beni Ona sorsanız, 1 ölüyüm. Bana O'nu sorsanız tüm kalemlerim...

Benzer Konular

13 Mayıs 2017 / B.L.A.C.K Psikoloji ve Psikiyatri
5 Ekim 2008 / karayel İletişim Bilimleri
1 Mart 2012 / Misafir Cevaplanmış
7 Eylül 2015 / SiyahLALE X-Sözlük
17 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Rüya Tabirleri