Arama

Kıbrıs'ın Tarihi

Güncelleme: 13 Ocak 2017 Gösterim: 48.684 Cevap: 11
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
19 Mayıs 2008       Mesaj #1
Bia - avatarı
Ziyaretçi

Kibris'in Kronolojisi

Ad:  Kıbrıs'ın Tarihi1.jpg
Gösterim: 1413
Boyut:  65.6 KB
  • 1571 - Kibris Osmanli Devleti tarafindan fethedildi ve ilk Türk cemaati adaya yerlestirildi. (KIBRIS’IN FETHİ)
  • 1878 - Ruslar karsisindaki yenilgide fazla ödün vermemek için, ada Britanya mparatorlugu’na kiralandi. (Osmanli mülkiyeti devam ediyor sayilmakla birlikte, yönetim tamamen ngilizlere geçti)
  • 1914 - İngiltere adaya tamamen el koydu.
  • 1923 - Lozan Baris Antlasmasi’nin 20. Maddesi geregince, Türkiye adanin İngiltere’ye ilhakini kabul etti.
  • 1925 - Kibris Crown Colony olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandi.
  • 1931 - Rumlarin Enosis isyani basladi, Rumlar ngiliz valisinin konagini yakinca ngiliz politikasi sertlesti. Türk cemaati Enosis’e karsi oldugunu açikdi.
  • 1943 - İngiltere güdümlü ‘Kibris Adasi Türk Azinligi Kurumu’ (KATAK) kuruldu, ancak yapisi nedeniyle gelisemedi.
  • 1944 - Doktor Fazil Küçük, ‘Kibris Milli Türk Halk Partisi’ni kurdu.
  • 1950 - kinci Dünya Savasi’nin ardindan bütün dünyada kolonilerin tasfiyesi egilimi yayginlasinca, Kibris Rum Ortodoks Liderligi (18 Ekim’de basina Makarios III seçilmistir), yogun bir kampanyaya giristi. Yunanistan Hükümeti de Birlesmis Milletler’e uluslarin kendi kaderlerini tayin haklarinin Self-determinasyon Kibris için de uygulanmasi yolunda basvuruda bulundu.
  • 1954 - Yunanistan, Birlesmis Milletler’e Self-determinasyon için basvurdu. [[Türkiye}} karsi çikti. Birlesmis Milletler, Yunan talebini reddetti.
  • 1955 - Yunan terör örgütü EOKA 1 Nisan’da adada faaliyete geçti. Rumlar arasinda Enosisçi-Anti Enosisçi çatismasi basladi. Türkiye ilk kez sorunda taraf olmayi kabul etti ve 29 Agustos’ta Londra’da ngiltere ve Yunanistan’in katildigi toplantida, Türkiye de temsil edildi. Konferans devam ederken, EOKA terörünün Türkleri de hedef almaya baslamasi karsisinda, stanbul’da Türk hükümetinin de göz yumdugu mitingler kontrolden çikti. Daha sonralari 6-7 Eylül Olaylari diye anilacak olan yagma ve tahribat, Türkiye’deki Rumlar kadar, diger azinliklari da hedef aldi. Ayni zamanda ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ slogani yogun bir biçimde kullanilmaya baslandi.
  • 1956 - İngiliz Hükümeti, karisikliklarin bas kiskirticisi sifatiyla Baspiskopos Makarios’u Seyschelles Adalari’na sürdü. Birlesmis Milletler’de Türkiye ilk kez, ‘taksim’ tezini açikladi. ngiltere, askeri üssünün kalmasi kosuluyla ‘self-determinasyon’u kabul etmeye yanasti.
  • 1957 - NATO arabuluculuk görevini üstlenince, EOKA geçici olarak ateskes ilan etti; Makarios serbest birakildi. 15 Kasim’da TMT kuruldu.
  • 1958 - Kibris’in ngiliz Milletler Toplulugu içinde kalmasina ama Türkiye ve Yunanistan’la da baglara sahip olmasina dayali ‘MacMillan Plani’ gündeme geldi.
  • 1959 - İngiltere Basbakani ve üç devletin disisleri bakanlarinin katilimiyla Zürih Antlasmalari onaylandi. Cemaat temsilcileri olarak Makarios ve Dr. Küçük de toplantiya katildilar. 19 subat’ta Türkiye, Yunanistan ve ngiltere Kibris Anayasasi'ni garanti altina aldi. ngiliz üslerinin devami kabul edildi. Mayis ayinda Yunanistan Basbakani ve disisleri bakani Türkiye’yi resmen ziyaret etti ve baris rüzgarlari esmeye basladi.
  • 1960 - Kibris Anayasasi imzalandi. Adaya simgesel Türk ve Yunan birlikleri yerlestirildi. Makarios cumhurbaskani, Fazil Küçük Cumhurbaskani Yardimcisi oldu. Bu arada 27 Mayis 1960’da Türkiye’de ordu yönetime el koydu; 1961 seçimleriyle ülkede tekrar demokrasiye dönüldü.
  • 1963 - Basbakan Karamanlis’in istifasi ve ülkeyi terk etmesinin ardindan Yunanistan sürekli kabine bunalimlari geçirmeye basladi, bu yüzden Kibris üzerinde etkisi azaldi. Makarios kendi girisimiyle yil boyunca anayasasi degistirme ve Türk Cumhurbaskani yardimcisinin yetkilerini kisma faaliyetlerini arttirdi. Kasim sonunda ABD Baskani Kennedy, Makarios’a bundan vazgeçmesini önerdi. Aralik basinda da Türkiye tek tarafli degisiklikleri kabul etmeyecegini bildirdi.
  • 21 Aralik’ta Noel katliami ile EOKA, Türk cemaatine karsi ‘etnik temizleme ve adadan kaçirma’ politikasini doruga çikardi. Eylemleri 1964 Agustos’unun ortalarina kadar sürdü. 30 Aralik’ta ise Makarios 13 maddelik anayasa degisikligi önerisini açikladi ama Türkiye buna karsi oldugunu yineledi.
  • 1967 - Yunanistan’da ordu yönetime el koydu (Albaylar Cuntası) ve 1974’e kadar iktidarda kaldı. Subaylar halkın desteğini elde etmek için Kıbrıs’ta EOKA’ya desteği arttırdılar. Türkler iyiden iyiye gettolara sıkıştırılmaya başlandı. Yunan ordusunun 15 bin askeri, gayri resmi olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen soykırımın kesilmesi için Türk ve Yunan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askeri müdahalede bulunacağını açıkladı. Yunanlılar üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar.
  • TBMM hükümete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD’nin arabuluculuğuyla Yunan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türk harekatı durduruldu. 1964’ten beri Türkiye’de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlılarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD’nin baskısıyla iade edildi.
  • 15 TEMMUZ 1974 - Yunanlı subayların yönettiği Ulusal Muhafız Örgütü, Cumhurbaşkanı Makarios’u devirdi ve EOKA-B önderi Nikos Sampson’u ‘cumhurbaşkanı’ ilan etti.
  • Adadaki İngiliz üssüne sığınan Makarios, Kıbrıs’ı terk etmek zorunda kaldı. Bu suretle Enosis’in gerçekleştirilmek istendiğini anlayan Başbakan Ecevit, garanti anlaşması uyarınca, İngiltere’yi ortak eyleme davet etti. İngiltere’nin katılmaması üzerine,
  • 19 Temmuz’da Türk çıkarma gemileri denize açıldı
  • 20 Temmuz’da denizden çıkarma ve havadan indirmelerle Girne bölgesi kontrole alındı. Ancak Yunan birliklerinin adada garantör olarak bulunan Türk birliğine saldırması çarpışmaları bütün ada yüzeyine yaydı.
  • 22 Temmuz’da Birleşmiş Milletler’in çağrısına uyularak ateş kesildi. Bu girişim sonucu, Kıbrıs’ta Nikos Sampson, Yunanistan’da ise askeri cunta devrildi ve Yunanistan demokrasiye döndü. Ancak Kıbrıs’ta dağınık durumdaki Türklerin güvenliği sağlanamadığı gibi, Girne’deki Köprübaşı da Türk ordusu için yeterli güvenceye sahip değildi.
  • 16 AĞUSTOS 1974 - Cenevre’de sürdürülen barış görüşmelerine rağmen Yunanistan hiçbir uzlaşmaya yanaşmak niyetinde olmadığını gösterdi.Aksine köylerdeki Türkleri öldürmeye devam ettiler. Bunun üzerine Türk ordusu adanın yüzde 37’sini kontrol altına alacak kadar ilerledikten sonra ikinci harekatı sona erdirdi.
  • 1975 - 13 Şubat’ta, Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kuruldu. Aynı yıl içerisinde bir de nüfus mübadelesi gerçekleşti. Bu mübadele ile Kıbrıs’ın Güney kesimindeki Türkler, kuzey kesimine; kuzey kesimindeki Rumlar da güney kesimine geçti. Nüfus mübadelesi BM gözetiminde gerçekleşti. Çeşitli kaynaklara göre bu tarihten günümüze kadar, Türkiye’den Ada’ya 30-40 bin civarında Türk yerleşimci gönderilmiş durumda.
  • 1977-79 - Denktaş-Makarios(1977) ve Denktaş-Klerides (1979) ile Doruk Anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmalarla, Kıbrıslı Rumlar ilk kez iki kesimli, iki toplumlu federal bir çözümü benimsiyordu.
  • 1982 - Papandreau, 1981 Ekim’inde Yunanistan’daki seçimleri kazandıktan hemen sonra, Şubat 1982’de Kıbrıs’a gitti ve buradaki konuşmasında “Kıbrıs’ın Helenizmin bir parçası” olduğunu söyleyerek, Kıbrıs sorunu ile ilgili bütün tarafların katılacağı bir “uluslararası konferans” toplanması gerektiğini ekledi.
  • BM Genel Kurulu, Rum tarafının başvurusu üzerine Ada’daki “işgal ordusu”nun derhal çekilmesini ve mültecilerin “isteğe bağlı olarak” geri dönmelerini tavsiye eden kararını aldı. Bunun üzerine KTFD Meclisi, 17 Haziran’da radikal bir adım atarak “Kıbrıs toplumunun self-determinasyon hakkı”na ilişkin bir karar aldı.
  • 1983 - 15 Kasım 1983’te, KTFD Meclisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adında bağımsız bir devlet kurulduğunu dünyaya ilan etti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması, Rum tarafının, Yunanistan’ın ve Batılı devletlerin yanısıra BM Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti.
  • Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. Türkiye’ye yakın bazı devletler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımanın eşiğine gelmişlerdi ki, ABD ve İngiltere’nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçtiler. 13 Mayıs 1984’te de BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.
  • 1984-1990 - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra toplumlararası görüşmeler yeniden başladı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulurken, 1977-79 Doruk Anlaşmalarına atıfta bulunularak, iki toplumlu, iki kesimli federal bir çözüme kapılar açık bırakılmıştı. Görüşmeler sürecinde; New York’ta 17 Ocak 1985’te ve 29 Mart 1986’da BM Genel Sekreteri’nin hazırlamış olduğu ‘Kıbrıs Üzerine Anlaşma Taslağı’, Kıbrıs Türkleri tarafından kabul edilip, Rumlar tarafından reddedildi. 22 Mayıs 1987’de AB ve ‘Kıbrıs’, 18 aylık görüşmeler sonucunda Gümrük Birliği protokolü başlattı. Ocak 1988’de Anlaşmanın tüm Ada’yı kapsamasına karar verildi. 1990’daki iki taraf arasındaki New York Zirvesi de başarısızlıkla sonuçlandı.
  • 1990 - BM Güvenlik Konseyi, bu tarihte 649 sayılı kararını aldı. Bu kararla BM, Ada’daki her iki tarafı da, kabul edilebilir bir çözüm bulma yolunda çaba göstermeye çağırdı. Aynı karar böyle bir çözümün iki toplumlu, iki kesimli bir anlayışa sahip olması ve çözümün siyasi olarak iki eşit toplum liderinin direkt görüşmeleri yoluyla sağlanması gerektiğini vurguladı. Kararın, Kıbrıs Sorunu’nu 1974’te değil de, 1960’lara hatta öncelerine dayandırması bir başka önemli nokta idi. 1990 Temmuz’unun ilk haftası içinde Kıbrıs Rum Yönetimi “Kıbrıs” adına AB’ye üyelik için başvurdu. BM’nin ve Türk tarafının uyarılarına rağmen topluluk 11 Eylül 1990’da bu başvurunun normal süreç içinde değerlendirilmesini kararlaştırdı.
  • 1991 - Turgut Özal, 1991’de Kıbrıs konusunda bir ‘dörtlü konferans’ toplanmasını önererek, o güne kadar sorunun iki toplum arasında görüşülmesi gerektiğini savunagelmiş olan Türkiye’nin bu anlayışına da değişiklik getirdi. Özal’ın önerisine göre Kıbrıs sorunu; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye ve Yunanistan arasında ele alınmalıydı. 28 Haziran 1991’de BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar, BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda Türkiye’nin önerdiği Dörtlü Doruk Toplantısı’nı kabul ettiğini belirtti.
  • 1992 - 100 paragraftan oluşan BM Fikirler Dizisi, tarafların onayına sunuldu. New York’ta sürdürülen görüşmelerin ardından, BM Genel Sekreteri Butros Gali, toprak düzenlemeleri ve anayasal konuların tümünü kapsayacak bir paket anlaşma hazırladı. Türk tarafı 100 paragraftan 91’ini onayladığını açıkladı. Rum tarafında ise, Kıbrıs Rum lideri Yorgo Vasiliu paketi onaylarken, daha sonra iktidara gelen Glafkos Klerides ile bu pakete karşı çıktı.
  • 1993 - AB, Haziran 1993’te Kıbrıs’ın tam üyelik için gerekli şartları taşıdığını belirten görüşünü yayınladı. Aynı yıl Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi arasında Ortak Savunma Doktrini imzalandı.
  • 1994 - BM Genel Sekreteri Butros Gali’nin girişimleriyle ortak anlaşma zemininin oluşturulması amacıyla ‘Güven Arttırıcı Önlemler Paketi’ düzenlendi. ABD’nin destek verdiği pakete Rum tarafı karşı çıkınca 1994’te rafa kaldırıldı.
  • 1996 - 3 Haziran’da bir Kıbrıslı Rum asker, BM denetimindeki bölgede bir Kıbrıslı Türk asker tarafından vurularak öldü. 11 Ağustos 1996’da Kıbrıslı Rum motosikletçiler, Yeşil Hat’tı geçmeye kalkışınca Kıbrıslı Türk göstericiler ve Türk askerleri ile çatıştı. 70’ten fazla kişi yaralandı. Bir Kıbrıslı Rum öldü.
  • 14 Ağustos 1996’da Kıbrıs’ta Derinya bölgesinde Türk güvenlik güçleri, Türk bayrağını indirmeye kalkışan bir Rum gencine ateş açtı. Rum genç öldü. 8 Eylül 1996’da Güney Kıbrıs tarafından açılan ateş sonucu bir Türk askeri öldü, biri yaralandı.
  • 13 Ekim 1996’da Kıbrıs Türk kesimine geçen bir Rum, Kıbrıslı Türk askerlerince öldürüldü.
  • 6 Şubat 1997’de Kıbrıslı Türk ve Rumlar birbirine ateş açtı. Ölen ya da yaralanan olmadı.
  • 1997 - 4 Ocak’ta Kıbrıslı Rumların, Rusya’dan S-300 yerden havaya 150 km. menzilli füze alımına ilişkin anlaşmaya imza koyması uluslararası arenayı ve dolayısıyla hassas Türk-Yunan ilişkilerini karıştırdı. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehdit edecek herhangi bir gelişmeye göz yummayacağını açıkladı. İngiltere ve BM de anlaşmaya sert tepki gösterdi.
  • 24 Şubat 1997’de AB, Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliğine ilişkin geleneksel tavrını değiştirerek, Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliğinin gerçekleşebilmesi için Ada’da önce siyasi bir çözümün şart olduğunu açıkladı ve Yunanistan da bu açıklamaya tepkilerini bildirdi. AB, ilk defa topluluğa tam üyelik konusunda Kıbrıs Türklerinin de dikkate alınması gerektiğini, tam üyelik görüşmelerine Ada Türklerinin de katılması gerektiğini belirtmek suretiyle net bir şekilde ifade ediyordu. Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos, bu açıklamaların hemen ardından, AB’nin Doğu’ya doğru genişlemesini veto edeceğini açıkladı.
  • 1999 - AB’nin 10-11 Aralık 1999’da yaptığı Helsinki zirvesinde Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için adaylığı resmi olarak kabul edildi. Türkiye için tarihi bir öneme sahip olan bu zirvenin sonuç belgesinde genişleme sürecindeki Türkiye’nin konumu ve Kıbrıs sorunuyla ilgili özel maddeler de yer aldı. AB Helsinki zirvesi Buna göre “Avrupa Birliği Konseyi, 3 Aralık tarihinde New York’ta Kıbrıs meselesinin kapsamlı bir çözümüne yönelik olarak başlatılan görüşmeleri memnuniyetle karşılar ve BM Genel Sekreteri’nin bu süreci başarıyla sonuçlandırma yönündeki gayretlerine güçlü desteğini ifade eder. Avrupa Birliği Konseyi, politik bir çözümün Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımını kolaylaştıracağının altını çizer. Üyelik müzakerelerinin tamamlanmasına kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılamamış olursa, Konsey’in üyelik konusundaki kararı, yukarıdaki husus bir ön şart olmaksızın verilecektir. Bu konuda, Konsey tüm ilgili faktörleri dikkate alacaktır.” denildi.
  • 2000 - AB Komisyonu’nun 7 Kasım 2000’de açıkladığı ve Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecindeki “yol haritasını” çizen Katılım Ortaklığı Belgesi’nde (KOB) yer alan Kıbrıs’la ilgili ifadeler Türkiye-AB arasında büyük bir krize neden oldu.
  • 23 Nisan 2003 - Lefkoşa'daki Ledra Palace sınır kapısı pasaportla her iki toplum için geçişe açıldı.
  • 24 Nisan 2004Birleşmiş milletler genel sekreteri Cofy Annan tarafından hazırlanan birleşme planı adada referanduma sunuldu.Kuzey Kıbrıs plana %35'e karşı%65'le kabul ederken,Güney Kıbrıs %15'e karşı %85 ile reddetti.
  • 1 Mayıs 2004 - Adanın Rumlar tarafından yönetilen güney kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti'ni temsilen Avrupa Birliği'ne katıldı. Adanın bu bölümünde 1 Ocak 2008'den itibaren birliğin para birimi Euro'ya geçilecektir. Burada çevirim kuru 1 EUR = 0,585274 Kıbrıs Lirası olarak belirlenmiştir.
BAKINIZ
Kıbrıs Adası (Kıbrıs Adası Hakkında)
Sponsorlu Bağlantılar
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)

Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 21:52
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mayıs 2008       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  Kıbrıs'ın Tarihi2.jpg
Gösterim: 752
Boyut:  66.8 KB

TARİH


Antikçağ


Sponsorlu Bağlantılar
Jeolojik çağlarda Anadolu yarımadasından koptuğu anlaşılan Kıbrıs, elde edilen bulgulara göre yenilaş kültürüne ulaşmış bazı kavimler tarafından keşfe dildi. Buraya yerleşen ilk insanların İ.Û. IV. binyıl başlarında metali tanıdıklan ve küçük eşyalarla gereçlerin yapımında kullandıkları bilinmektedir. Bronzu işlemeyi bilen bir başka kavmin de LÛ. III. binyıl ortalarına doğru adaya ayak bastığı anlaşılmaktadır Mezarlarda bulunan kilden yapılma figürler, Bakır çağını yaşayan Kıbrıslılar'ın Be ğa tannya taptıklannı, tannlanrıa çocuk kurban ettiklerini, geçimlerini tarımcılıkla sağladıklarını ortaya koymaktadır. Asurlular'ın Anadolu'da ticaret kolonileri kurdukları ilk Tunç çağında adanın, Mısır'ın XII. sülale sinden gelme firavunların yönetimi altında olduğu sanılmaktadır. Bu durum Orta Tunç ve Son Tunç çağlarında da devam etmiştir. Hitit çivi yazı belgelerinde Alaşiya adıyla anılan Kıbrıs Tuthalia ll'den başlayarak Hitit imparatorluğu'nun egemenliği altına girmiştir.

Ada İ.Ö. XII. yy.'da Akhalar'ın istilasına uğradı ve adı iatnana olarak değişti. Kıbrıs’ın Suriye, Filistin, Anadolu, Yunanistan ve Mısır arasındaki ticaret yollan üstünde oluşu, önemini gittikçe artırdı ve özellikle de adada birçok koloniler kurmuş olan Fenikelilerin aracılığıyla komşu ülkelerin kültürleriyle tanıştı.
I.Û. 576'da pers kralı Keyhüsrev, Yeni Babil devletini ortadan kaldırdıktan sonra Kıbrıs'ı da egemenlik bölgesi içine alarak yıllık vergiye bağladı. Dara I de burasını beşinci satraplık haline getirdi. İ.Ö. V. yy.'ın başlarındaki ion ayaklanmasına katıldığı için Sdi dışında tüm kentleri Persler’ce işgal edildi. Çeşitli ayaklanmalara ve savaşlara karşın Persler'in nüfuzu, Ptolemaioslar dönemine değin iki yüzyıldan fazla sürdü. Kıbrıs'ın son kralı Ptolemaios ölünce (İ.Ö. 58) Romalılar buraya egemen oldular ve Kilikia ile birlikte Kıbns'ı da imparatorluğun bir eyaleti durumuna getirip başına vali olarak Cicero’yu atadılar. Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldıktan (395) sonra ada, Bizans'a kaldı.

Ortaçağ


Müslüman Araplar'ın Doğu Akdeniz'e çıkmalarına değin Kıbrıs, oldukça sakin bir dönem yaşadı. VI. yy.'ın ortalarında Doğu Akdeniz’i harabeye çeviren depremle onu izleyen veba salgınından yüz yıl kadar sonra, Hz. Osman'ın Şam’daki valisi Muaviye, adaya bir sefer düzenledi. İslam kaynaklarına göre, Hz. Muhammet'in halasının kızı Ümmü Haram'ın da kocasıyla birlikte katıldığı bu sefer sırasında Ümmü Haram, Larnaka dolaylarında attan düşerek öldü. Bugün bu yörede bulunan ve Hala Sultan adıyla bilinen mezar, Kıbrıslı müslümanların kutsal yerlerinden biridir Arap saldınlarının sonraki yüzyıllarda da sürmesine hatta abbasi halifelerinden Harunurreşit’in 802 yılında buraya büyük bir sefer düzenlemesine karşın, Kıbrıs'ı Bizans'tan koparmak mümkün olamadı İmparator Nikephoros Phokas, Niketas'ın komutasındaki bir orduyla Kıbrıs’ı işgal ederek (964/965), iustinianos II zamanında Güney Anadolu kıyılarıyla çevre adaları da kapsayan Kibyraioton (Kybriot) themasını yeniden kurdu. XI. yy.'da adadaki bizanslı valilerin zaman zaman başkaldırı girişimlerinde bulunmaları üzerine Aleksios Komne nos adaya biri askeri, öbürü sivil olmak üzere iki yönetici atadı, ioannes II de, XII. yy.'ın ortalanna doğru danişmentli emir Melik Gazi'nin ölmesini fırsat bilerek, Türkler'in elinde bulunan Güney Anadolu kıyılarını ele geçirip, Kıbrıs'ı oğlu Emmanuel için bağımsız bir prenslik haline getirmek istediyse de başarı sağlayamadı. 1184'te Kıbrıs'ı hileyle ele geçiren isaakios Komnenos, Bizans'ı dinlemeyerek kendi başına hareket etmeye başladı. Kudüs'ü Selahattin Eyyubi'den almak amacıyla büyük bir donanmayla Suriye’ye doğru yol alan İngiltere kralı Richard I, iki gemisinin isaakios tarafından zapt edilmesi üzerine Limasol limanına asker çıkardı, isaakios kaçmayı dene diyse de yakalanarak hapsedildi (1191).

Richard I, adayı Kudüs kralı ve Manche kontu Gui de Lusignan’a sattı. Bu tarihten başlayarak XVI. yy.’ın ikinci yarısına değin Fransızlar'ın, Cenevizlilerin ve Venedikliler'in elinde bulunan Kıbrıs, deniz ticaretinin önemli uğrak noktalarından biri olduğu gibi, Gui'nin ardılı Lusignanlı Amauri'nin (1194-1205) kurduğu krallık da Anadolu'yu tehdit edecek kadar güçlendi. 1342'de Papalık, Venedik ve Rodos şövalyeleriyle birleşerek Türkler'e karşı Kutsal Ittifak'ı oluşturdu; İzmir’i ve Antalya’yı ele geçirdi. Bir başka haçlı ordusu 1366'da Gelibolu'ya çıktı. Kıbns sulannda bulunan haçlı donanmasına karşı 1426'da memluk sultanı Baybars, adaya çıkardığı ordusuyla kral Janus'un ordusunu dağıttı, kendisini de tutsak aldı. Janus, yıllık 5 000 duka altın vergi ödemek koşuluyla serbest bırakıldı. Onun oğlu Jean II zamanındaysa bu miktar 8 000 dukaya çıkartıldı.

1489'dan 1571'e değin süren Venedik egemenliği döneminde ezilen ve horlanan yerli rum halkı zaman zaman osmanlı padişahına gönderdikleri gizli elçilerle kendilerine yardım edilmesini istemek zorunda kaldı. Kıtöns üzerine bir sefer düzenlenmesine karar veren Selim II, Piyale Paşa’v Kıbns'ı almakla görevlendirdi. Piyale Paşa, hazırlıklarını tamamladıktan sonra 1570 haziranında Finike'ye gelip adaya geçti ve ordunun başında Lefteri ve Girne lalelerini kısa sürede düşürdü; Lefkoşa kalesi de 50 gün dayandıktan sonra ele geçirildi. Savaş sırasında adanın Venedikli valisi Dandolo öldürüldü. Limasol, Larnaka, Baf kaleleri alındı. Lala Mustafa Paşa'nın kuvvetlerine yaklaşık on ay direnen Magosa kalesinin de 1 ağustos 1571’de teslim olmasıyla adadaki uenedik ve Kutsal ittifak'ın egemenliği sona erdi.

Modem ve çağdaş dönem


Bu tarihten başlayarak eyalet düzeyinde Osmanlı devletine bağlanan Kıbrıs'a ilk beylerbeyi olarak Muzaffer Paşa gönderildi. Magosa, Limasol, Baf ve Girne'nin yanı sıra Alâiye (Alanya), Tarsus, İçel, Zülkadriye, Sis ve Trablusşam sancakları da bu yeni eyalete bağlandı (1573'ten sonra son üçü Kıbrıs eyaletinden ayrılmıştır), ilk başlarda Derya kalemi’ne bağlanan eyalet, daha sonra Kaptanıderya divanı’na bağlandı ve kap tanıderyaların gönderdikleri bir müsellim tarafından yönetildi. XVII. yy.'ın sonlarına doğru sadrazam hasları arasına katıldıysa da, 1785’te doğrudan Divanı humayun’a bağlı bir muhassıllık haline getirildi. Bu arada hükümetin izlediği iskân politikası uyarınca adadaki müslüman nüfus toplam nüfusun üçte birine ulaştı. 1777'de adada yaşayan 84 000 kişiden 47 000'ini Anadolu Türkleri, Türkmenler ve Yörükler oluşturmaktaydı.

Bununla birlikte Osmanlı devletinde baş gösteren sarsıntılar adada bazı ayaklanmalara yol açtı. Bunlardan 1685'te kaptanıderya müsellimi Boyacıoğlu Mehmet'e karşı olan ayaklanmayı Halepli Ahmet Paşa, 1764’te muhassıl Silahtar Çil Osman Ağa’ya karşı başlatılan ve bütün adaya yayılan bir başka ayaklanmayı da Teke sancağı mutasarrıfı Ahmet Paşa bastırdı. Küçük Mehmet Bey de 1821’deki yunan ayaklanması sırasında, başpiskopos Kybrianos’la Baf, Tuzla ve Girne metropolitlerini idam ettirerek ayaklanma eyleminin Kıbns’a sıçramasını engelledi.

Mahmut II döneminde başkaldıran Mısır hıdivi Mehmet Ali Paşa'nın eline geçen ve sekiz yıla yakın bir süre (1832-1840) Mısır’ın yönetiminde kalan Kıbrıs Tanzimat' tan sonra Cezair-i Bahr-i Sefid eyaletine bağlı bir liva haline getirildi. 1861’de İstanbul'a, 1868'de Çanakkale mutasarrıflığına bağlandı; 1870'te yeniden bağımsız mutasarrıflık oldu. Ancak 1875 ortalarında baş gösteren Hersek ayaklanmasını izleyen uluslararası siyasi gelişmeler, özellikle de Türkiye'nin yaşadığı bunalımlar (Abdülaziz'in, birkaç ay sonra da Murat V'in tahttan indirilmesi, Doksanüç harbi ve Ayastefanos antlaşması vb.) sonucu, İngiltere Rusya'ya karşı Osmanlı devletini korumak, aynı zamanda Doğu Akdeniz, Süveyş ve Hindistan ticaret yollarının güvenliğini sağlamak bahanesiyle BabIâli'yi bir ittifaka zorladı. Abdülhamit II, bazı hükümet üyelerinin direnmelerine karşın, İngiliz hükümetinin Kıbrıs'ı zorla işgal edeceği tehditi üzp rine "hukuku şahaneme asla halel gelme mek şartıyla muahedenameyi tasdik ede rim" notunu ekleyerek antlaşmayı imzaladı. Böylece 307 yıla yakın bir süre osmanlı egemenliği altında kalmış olan Kıbrıs, 12 temmuz 1878 gününden başlayarak geçici olmak kaydıyla İngiltere'nin yönetimine geçti. Bu arada Magosa'daki tûrk birlikleri Ingilizler'e karşı silahlı direnişte bulunmayı denedi; LimasoTdaki yönetici meclis de kararı tanımadığını bildirdiyse de yerli rum halkı olayı sevinçle karşıladı. Osmanlı devleti Birinci Dünya savaşı’na katılınca da İngiltere adayı resmen ilhak etti. 24 temmuz 1923'te imzalanan Lozan Barış antlaşmasıyla Türkiye'den tamamen kopartan ada, 1925'ten başlayarak İngiltere’nin sömürgeleri arasına katıldı.

DEVAMI Kıbrıs Adası (Kıbrıs Adası Hakkında)
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 21:51
SİLENTİUM EST AURUM
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mayıs 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kıbrıs'ın Tarihçesi

Ad:  Kıbrıs'ın Tarihi3.jpg
Gösterim: 897
Boyut:  76.8 KB

Doğu Akdeniz'de çok önemli bir yer işgal eden Kıbrıs, tarih boyunca birçok büyük imparatorluğun ilgisini çekmiş ve işgaline uğramıştır. Bunlar arasında Fenikeliler'i, Asurlular'ı, Mısır'ı, Persler'i, Büyük İskender'i, Roma İmparatorluğu'nu ve Bizans İmparatorluğu'nu sayabiliriz.

Kıbrıs'ta Osmanlı İdaresi


Kıbrıs, Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu ve Piyale Paşa komutasındaki donanma tarafından, 1 Temmuz 1570'de başlayıp 7 Ağustos 1571'de Mağusa'nın Venediklilerden alınması ile sonuçlanan bir seferle Osmanlı idaresine girdi. Bu tarihte adada çok az sayıda Ortodoks Rum vardı. Çünkü Venedikliler Katolik idi ve Ortodoks Kilisesi'ne yaşama hakkı tanımıyordu. Osmanlı İmparatorluğu Ortadokslara serbestçe kilise kurma ve gelişme imkanı sağladı. Böylece adada Ortodoks Kilisesi gelişti ve Katolik Kilisesi etkinliğini kaybetti.
Osmanlılar Kıbrıs'ı fethettiği zaman ada nüfusu 150. 000 idi. Sefere katılan askerlerden 30. 000'i adaya yerleşti. Ayrıca çıkarılan bir ferman ile Karaman, İçel, Darende, Niğde, Kayseri, Zülkadriye, Bozok, Alaiye, Teke ve Manavgat'tan toplam 5720 hane Kıbrıs'a göç ettirildi ve Kıbrıs Beylerbeyilik yapılarak bu eyalete Baf, Mağusa ve Girne Sancakları ile birlikte Alaiye, Tarsus, İçel, Zülkadriye, Sis ve Trablus, Şam Sancakları bağlandı.

1878-1923 Dönemi


1878 yılında Ruslar Kars, Ardahan, Posof ve Artvin'i işgal etti. Bunun üzerine İngiltere Osmanlı İmparatorluğu'nu Ruslar'a karşı korumak için Kıbrıs'ın kendisine kiralanmasını istedi. Bu isteği kabul etmek zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğu, Kıbrıs'ı; Ruslar Kars, Ardahan ve Artvin'den çıkarılınca boşaltmak üzere İngiltere'ye kiraladı. Osmanlı İmparatorluğu 1914 yılında Almanya'nın yanında savaşa girince İngiltere adayı tek taraflı olarak ilhak etliğini açıkladı. Daha sonra Ruslar işgal ettikleri yerlerden çekilmelerine rağmen İngiltere adayı boşaltmadı.
Türkiye 1923 yılında Lozan Antlaşması ile (Madde-23) adanın İngiltere'ye bırakılmasını kabul etti. Anlaşmada yer alan bir madde ile adanın statüsünde meydana gelecek değişikliklerde söz sahibi oldu. Ayrıca 2 yıl süre ile adadaki Türkler'e Türkiye'ye göç etme ve Türk Vatandaşı olma hakkı tanındı. Bu sürede çok sayıda Türk Türkiye'ye göç etti. Kalanlar ise İngiliz idaresine girdi.

1923-1960 Dönemi


Bu dönem Kıbrıslı Türkler için en zor dönemlerden biridir. Bir yandan İngilizler'in baskısına bir yandan da Rumlar'ın tedhiş eylemlerine hedef oldular. 1923 yılında oluşturulan yasama meclisi 9 Rum, 3 Türk ve 6 da İngiliz Hükümeti tarafından atanan 18 üyeden meydana geliyordu. Bu, Türkler'e yapılan bir haksızlıktı. Bu yetmiyormuş gibi 1925 yılında meclis 12 Rum, 9 İngiliz ve 3 Türk üyeden oluşturularak haksızlık büyütüldü. Buna rağmen Rumlar ENOSİS'i gerçekleştirmek için ilk isyanlarını 1931 yılında gerçekleştirdiler. Bunun üzerine meclis fes edildi ve 1933 yılında 4 Rum, l Türk üyeden oluşan Danışma Meclisi kuruldu. Bundan sonra da Rumlar'ın ENOSİS için çalışmaları hızlanarak sürdü. 1950'li yıllarda Yunanistan'ın öncülüğünde Self-Determinasyon hakkını kullanmak için BM'e başvurdular. Bu istekleri adada iki ayrı toplumun yaşadığı hatırlatılarak reddedildi. Rumlar ENOSİS'i gerçekleştirmeye hukuken imkan olmadığını anlayınca 1 Nisan 1955'te EOKA terör örgütünü kurdular ve İngilizlerle birlikte Türkler'e karşı kanlı cinayetlerine başladılar. Makarios ve Grivas'ın önderliğindeki bu örgütün amacı; İngiltere'yi adadan atmayı müteakip Türkler'i katlederek ENOSİS'i gerçekleştirmekti. Buna karşı Türkler de kendilerini koruma ve ENOSİS'e engel olmak maksadıyla önce VOLKAN Teşkilatını, daha sonra da 1 Ağustos 1958 tarihinde TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı)'nı kurdular.

EOKA'nın terör faaliyetleri neticesinde binlerce Türk göç etmek zorunda kaldı. Bu dönemde NATO ve BM'in girişimleri ile İngiltere-Türkiye ve Yunanistan arasında çeşitli diplomatik temaslar yapıldı ve 11 Şubat 1959 tarihinde 27 maddelik Zürih Anlaşması imzalandı. 19 Şubat 1959'da ise Londra'da iki toplum liderinin de katılmasıyla Londra Anlaşması imzalandı. Bu Anlaşmaları esas olan Kıbrıs Anayası ile ittifak ve garanti anlaşması da 15/16 Ağustos 1960 tarihinde imzalanarak KIBRIS CUMHURİYETİ kuruldu. 16 Ağustos 1960 tarihinde 650 kişilik Türk Alayı ve 950 kişilik Yunan Alayı Mağusa Limanı'ndan adaya çıktı. Bu anlaşmaların ve anayasanın esasları özetle şöyledir:
  • Kıbrıs bağımsız bir cumhuriyet olacak, Cumhurbaşkanı Rum, cumharbaşkan yardımcısı Türk olacak;
  • Resmi dil Türkçe ve Rumca olacak;
  • Yasama yetkisi % 70 Rum, % 30 Türk'ten oluşan temsilciler meclisinde olacak;
  • Cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkan yardımcısının ayrı ayrı veto hakları bulunacak;
  • Yürütme organında 7 Rum, 3 Türk bakan görev alacak;
  • Anayasanın temel maddeleri hariç Türk ve Rum üyelerin ayrı ayrı 2/3 çoğunluğu ile tadil edilebilecek;
  • İdare % 70 Rum, % 30 Türk nisbetinde olacak;
  • Kıbrıs'ın % 60'ı Rum, % 40'ı Türk olmak üzere 2000 kişilik bir ordusu bulunacak;
  • Cumhurbaşkanı ve yardımcısı tarafından müştereken tayin edilecek 2 Rum, 1 Türk ve 1 tarafsız üyeden oluşan bir yüksek mahkeme kurulacak;
  • Kıbrıs'ın 5 büyük şehrinde Türkler'in ve Rumlar'ın ayrı belediyeleri bulunacak;
  • Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında bir garanti ve ittifak anlaşması imzalanacak ve bu anlaşma anayasa hükmünde olacak;
  • Kıbrıs'ın herhangi bir devlet ile tamamen veya kısmen birleşmesi veya taksime dönüşmesi, bağımsızlığın kalkması olarak kabul edilecek;
  • Her toplum kendi kültür ve dilinde eğitim görecek, bu hususta anavatanlarınca desteklenebilecek;
  • Dışişleri, savunma ve maliye bakanlıklarından biri Türklere verilecektir.
Garanti anlaşmasında ise Türkiye, İngiltere ve Yunanistan anayasa ile kurulan düzeni garanti ediyor, müştereken veya ayn ayrı müdahale hakkına sahip oluyordu.

1960-1963 Dönemi


Bu dönem Kıbrıs Cumhuriyeti'nin hukuken var olduğu dönem olup, esasen sorunsuz bir dönem olarak anılamaz. Rumlar daha başlangıçtan itibaren Cumhuriyet'e inanmamışlar, kurulan düzeni ENOSİS için bir atlama tahtası olarak görmüşlerdir. Sonuç şudur ki, Rum Toplumu Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyetine haksız bir sahibiyet ile yaklaşması ve akabinde ise Türk Toplumunun azınlık durumuna düşmesi ve haklarının Rumlar tarafından belirlenen; tek taraflı haksızlığı söz konusudur.

1963-1974 Dönemi


21 Aralık 1963 tarihinde "AKRİTAS PLANI"nı uygulamaya koyan Rumlar, saldırılarına 25 Aralık 1963 tarihinde Türk savaş uçaklarının ihtar uçuşuna kadar devam ettiler. İlk saldırılarda sadece Lefkoşa'da 92 Türk öldürüldü. Yaralıların sayısı ise 146 idi. Savaş uçaklarının ihtar uçuşundan sonra Lefkoşa'daki saldırılar yavaşladı. Fakat köylerde şiddetlendi. Rumlar 26 Aralık'ta ilk büyük katliamlarını Ayvasıl'da gerçekleştirdiler. 1 Ocak 1964 tarihinde Makarios, Garanti Anlaşmasını tek taraflı olarak iptal ettiğini açıkladı. Bu dönemde 103 Türk köyü katliamdan kurtulmak için daha büyük Türk köylerine göç etmek zorunda kaldı. 24 Şubat 1964 tarihinde Ruslarla bir anlaşma yapan Makarios, turist taşıma maskesi altında adaya silah taşımaya başladı. Bu arada 5000 kişilik bir ordu kurdu.
1964'ün Mart ayında Rum saldırıları yeniden şiddetlendi. Bunun üzerine TBMM, gerektiğinde Kıbrıs'a müdahale kararı aldı. BM Güvenlik Konseyi ise adaya Barış Gücü gönderme kararı aldı ve ilk BG 14 Mart 1964 günü adaya geldi.
Bundan sonra Türkiye ve Yunanistan arasında çeşitli diplomatik temaslar yapıldı. Türkiye, Federasyon veya taksim istedi. Yunanistan ve Makarios her iki görüşe de karşı çıktı. Bu arada adada savunmasız Türkler'e saldırılar devam ediyordu. Haziran ayında Türkiye'nin adaya müdahalesi A. B. D. Başkanı Johnson'un mektubu ile ertelendi. Rumlar 6 Ağustos 1964 tarihinde bir avuç üniversite öğrencisi mücahit ile Erenköylü mücahitlerin savunduğu Erenköy'e Grivas komutasındaki üstün kuvvetlerle taarruza geçtiler.
Bu taarruzlar Türk Hava Kuvvetlerinin 9 Ağustos 1964 tarihinde yaptığı müdahale ile püskürtüldü ve Rumlar ateş kesmek zorunda kaldı. Bu muharebelerde Yzb. Cengiz Topel'in uçağı düştü. Cengiz Topel paraşüt ile atladı, ancak Rum bölgesine düştü. Daha sonra Cenevre Sözleşmesine aykırı olarak esir muamelesi gösterilmeyen pilot hayatını kaybetti.
Müdahaleden sonra Türkler'e yönelik saldırılar azalmakla birlikte bulundukları bölgelerde tecrit edilip her türlü haklarından mahrum bırakılarak yok edilmelerine girişildi. Bu durum 15 Kasım 1967 tarihine kadar sürdü. 15 Kasım 1967 tarihinde Grivas komutasındaki Rum ve Yunan birlikleri Geçitkale'ye saldırarak katliama giriştiler. Lefkoşa-Limasol- Larnaka arasında stratejik bir noktada bulunan Geçitkale'nin Rumlar tarafından işgali ve buradaki katliamları Türkiye'nin Yunanistan'a ültimatom verip adaya müdahale kararı almasına neden oldu. Bu müdahale de A. B. D. 'nin girişimleri ve bütün Türk isteklerinin Yunanistan ve Rum yönetimi kabulü neticesinde yapılmadı. Soruna görüşmeler yolu ile çözüm aranmaya başlandı. Bu dönemde Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi kuruldu ve çeşitli kesintilerle 1974 yılına kadar sürecek olan toplumlar arası görüşmelere başlandı. Türkler'i silahla yok edemeyeceğini anlayan Makarios, 1967-1974 döneminde Türkler'e ekonomik ve sosyal baskılar uygulayarak adadan göçe zorlama ve bu suretle asimile etme politikasını uygulamaya başladı. Bu politika çok uzun vadeli olmakla birlikte riski yoktu ve başarı şansı da oldukça fazla idi.

Kıbrıs Barış Harekatı (20 Temmuz 1974)

(Bakınız: Kıbrıs Barış Harekâtı)
Yukarıda da izah edildiği gibi Makarios'un göç ettirme ve asimile politikası yavaş da olsa etkili oluyordu. Ancak EOKA'cıların beklemeye tahammülü yoktu. Yunanistan'da ise "Albaylar Cuntası" denilen cunta yönetimi devam ediyordu. Yunan Cuntası da ENOSİS için izlenecek yol konusunda Makarios ile aynı fikirde değildi. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanlı subayların komutasındaki "RMMO", Makarios'a karşı bir darbe gerçekleştirdi ve EOKA'cı NİKOS Sampson'u Cumhurbaşkanlığına getirdi. Esas hedefi Türkleri imha ederek kısa sürede ENOSİS'i gerçekleştirmek olan darbe karşısında Türkiye hemen diplomatik girişimlere başladı. Darbeyi fiilen destekleyen ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin anayasasını ortadan kaldıran Yunanistan ile görüşmeye gerek duymayan zamanın Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, diğer garantör ülke İngiltere ile müdahale konusunu görüştü. İngiltere'nin birlikte müdahaleye yanaşmaması üzerine Türkiye Garanti anlaşmasının kendisine tanıdığı tek başına müdahale hakkını kullanmaya karar verdi.
Müdahalenin amacı; Kıbrıs'ta bozulmuş olan barışı tekrar tesis etmek; Kıbrıs Türk Halkının can güvenliğini sağlamak; adaya adil bir düzen getirmek; ENOSİS'e engel olmak ve Türkiye'nin güney emniyetini sağlamak olarak özetlenebilir.
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 21:53
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mayıs 2008       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Tarihi Gelişim İçinde KIBRIS


Çeşitli uygarlıkların doğup kaynaştığı Akdeniz'in doğusunda çok önemli geçiş yolları üzerinde ve bunlara hakim bir mevkide bu­lunan Kıbrıs adasının tarihi, taş devrine kadar uzanmaktadır. Stratejik değeri büyük bir ada olması nedeniyle tarih boyunca her devirde hakimiyet mücadeleleri içinde yer almış ve istilalara maruz kalmıştır.

Kıbrıs'ta M.Ö. 450 senelerine ait mezar kazılarında altından mamul eşyaların bulunması Adaya hakim olan halkın o devirlerden beri zengin olduğunu göstermiştir. Bu zenginlik Adanın eski de­virlerden beri dünyanın önemli ticaret merkezlerinden biri ol­duğunu ortaya koymaktadır. Adaya hakim olan devlet Doğu Ak­deniz ticaretine hakim olmuş ve halkını müreffeh bir hayata kavuşturmuştur. Adanın ilk defa M.Ö.1450'de Mısır kralı III’üncü Tutmosis ta­rafından işgal edildiği bilinmektedir. Ada, M.Ö. 1000 yıllarına kadar Mısır'ın egemenliğinde kalmıştır. M.Ö. 1000 senesinde Fenikeliler Kıbrıs'ı ele geçirmiştir. M.Ö. 568 yılında Kıbrıs yeniden Mısırlılar tarafından ele ge­çirilmiştir. M.Ö. 525 yılında Perslerin Mısır'ı hakimiyetleri altına almalarından sonra Kıbrıs adası Pers hakimiyetine girmiştir. M.Ö. 336 senelerinde Ma­kedonya kralı Büyük İskender'in Pers'lere karşı kazandığı za­ferlerden sonra Kıbrıs kralları İskender'in hükümdarlığını ta­nımışlardır. M.Ö. 295 senesinde Mısır'a hakim olan Ptolome İskenderiye limanının ileri bir kapısı olarak gördüğü Kıbrıs'ı istila etmiştir. M.Ö. 59 yılında Romalıların istilasına kadar ada Ptolome'lerin idaresinde kalmıştır. M.Ö. 59 yılında Roma'nın genişleme zamanında Romalıların eline geçen Kıbrıs; Roma İmparatorluğunun M.S. 395 yı­lında doğu ve batı Roma olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kaldı. Romalılar dev­rinde Kıbrıs'ta Hıristiyanlık yayılmıştır. Bu devirde Doğu Roma İm­paratorluğu içinde Rumca resmi lisan haline getirildiğinden pek çok kavimin karışımından meydana gelen Kıbrıslılar da aslen Rum olmadıkları halde Rumca konuşmaya başlamıştır. Kilise ile devlet arasında yakın bir ilişki öngören Bizans siyasi düzeni Kıbrıs'ın Hıristiyan halkının kilise önderliğinde birleşmesi ve kilise tarafından yönetilmesi yolunu açmıştır.

Kıbrıs'ta Ortodoks kilisesi ilk defa Bizans devrinde kurulmuştur.
Müslümanlık ise adaya, doğuşundan sonra ancak 649 yıllarında girebilmiştir. Kıbrıs adası Bizans idaresinde bulunduğu sırada 7’nci yüzyıl ortalarından 10’uncu yüzyıl ortalarına kadar 24 kez Müs­lüman seferlerine maruz kalmıştır. 1191 yılına kadar Bizans İmparatorluğu içinde bir ülke durumuna giren Kıbrıs adası 1191 tarihinde İngiliz haç­lılarından kral I’inci Richard (Aslan yürekli Richard) tarafından fet­hedilmiş ve böylece ada tarihte ilk defa olarak İngiliz'lerin hü­kümranlığı altına girmiştir. Adadaki İngiliz hükümranlığı çok kısa sürdü. Kudüs'ü ele ge­çirebilmek için paraya ihtiyacı olan Richard, adayı sırasıyla Templer şövalyelerine ve eski Kudüs kralı Guyde Lusignan'a sattı[6]. Selahattin Eyyübi tarafından Kudüs'ten kovulan Katolikler, Lusignan tarafından toplanarak Kıbrıs'a yerleştirildi. 1426 senesinde Mısır’ın Memlûk sultanlarından Baybars Kıbrıs'a asker sevk ederek Luzinyan kralı Janus'u mağlup ve esir etmiş, Kıbrıs adası Mısır'a vergi vermek zorunda kalmıştır. Son Luzinyan hükümdarı Katerin Kornaro zamanında Ve­nedikliler Kıbrıs işlerine müdahale etmeye başlamış ve 1489'da adaya tamamen el koyarak Venedik idaresine almıştır. Venediklilerin bir askeri işgal şeklinde devam eden idaresi 1571 yılında Türklerin adayı ele geçirmesine kadar devam etmiştir. I’inci Selim zamanında Os­manlı İmparatorluğu Kıbrıs üzerine 1570 yılında sefer düzenledi.

15 Mayıs 1570 tarihinde 400 parçadan ibaret olan Osmanlı Do­nanması üç koldan Kıbrıs'a hareket etti. Lala Mustafa Paşa komutasında olarak Limasol'a ilerledi. 1 Temmuz'da Limasol kalesi sarılarak düşürüldü. Daha sonra Larnaka ve Lefkoşa alındı. Lefkoşa'nın alınması Girne ve Baf'ın savaşsız düşmesine sebep ol­muşsa da, Magosa kalesi mukavemet etmiştir. Bir yıl süren, deniz
ve karadan yapılan çetin muharebeler sonucu, Magosa 1 Ağustos 1571'de teslim oldu. Böylece 13 ay sonra, 60,000 şehide mal olan Kıbrıs'ın fethi tamamlanmış oldu.
Kıbrıs adasının Osmanlıların eline geçinceye kadar olan tarihinden şu sonuçların çıkarılması mümkündür. Tarihte hiç­bir zaman Kıbrıs Yunanistan'ın egemenliğine girmemiş ve hiçbir zaman Yunanistan'dan Kıbrıs'a büyük çapta bir göç de olmamıştır.

Bu nedenle adadaki Rumların Yunan sayılması mümkün değildir.
Bizans döneminde Bizans'ın resmi dilinin Yunanca, resmi di­ninin de Ortodoks Hıristiyanlık olması ve bunu zorla Kıbrıs'taki yerli halka da kabul ettirmesi, adadaki bu halkın ken­disini zamanla Yunanlı olarak görmesi sonucunu doğurmuştur. Gerçekte Kıbrıs'taki halkın büyük bir kısmı Anadolu, Mezopotamya ve Suriye menşelidir. Ayrıca Adada deniz ticareti ile uğraşan Cenevizliler ile bir kısmı korsan olan batılı denizcilerin de varlığını kabul etmeliyiz. Kıbrıs'ın fethinden sonra adanın gelişmesi için üretici nüfusa ve sanatkara gereksinim olduğunu gören padişah I’inci Selim, adada kalan 20,000 civarında askerin yanı sıra 10,000 civarında sanatkar ailenin de Kıbrıs'a gönderilmesini kararlaştırmıştır. 21 Eylül 1571 tarihini ta­şıyan sürgün hükmü ile Kıbrıs'a Anadolu'dan 572 hanenin göç et­tirilmesi öngörülmekteydi. 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Adada Türk varlığı etkili olmuştur. 1878 yılına kadar süren Osmanlı hakimiyeti sırasında Yu­nanistan daha Osmanlı egemenliği altında olduğundan, "Megalo İdea" fikri ortaya atılana kadar iki halk Osmanlı'ların adil yö­netimi altında barış içinde bir arada yaşamıştır. Ada iddiaların aksine asla bir Yunan Devletine karşı yürütülen fetih hareketi ile Türk hakimiyetine geçmemiştir.

Tam tersi Ortodoks Hıristiyan olan ve Katolik Hıristiyanlar tarafından kontrol edilen despot Venedik idaresi altında ezilen ada halkının özgürlüğe kavuşturulmasını ve Adada üs kuran korsanların talan ettiği Doğu Akdeniz ticaret yolunun güvenliğini sağlayan bir fetih hareketi olmuştur.
1878 yılına gelinceye kadar İngiltere, Akdeniz'in iki çıkış kapısı olan Ce­belitarık ve Süveyş'i elinde bulundurmakla birlikte, Ak­deniz politikasında esas amacı olan kesin hakimiyeti sağlayamıyordu. Akdeniz'de İngiliz güvenliği için yeni savaş limanları ve üslerin kurulmasıyla, 19’uncu yüzyılın sonlarına yaklaşıldığında Ak­deniz çevresinde kurulan yeni siyasi güçlerin tepkisi ile de kar­şılaşılabilirdi. Bu sebeple 1878 yıllarına gelindiğinde İngiltere, sömürge imparatorluğunun yollarını emniyete almak için, Akdeniz'de Geçici Üsler formülüne kuvvet vermeye başladı. Bunları da kendisine güçlük çıkarmayacak yarımadalar ve adalar olarak seçmeye özen gösterdi. İşte bu Geçici Üs formülünün Akdeniz'deki bir uy­gulaması da Kıbrıs üzerinde oldu. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında İngiltere başlangıçta tarafsız kalmıştı. Ancak Osmanlı imparatorluğunun uğradığı hezimet üzerine kendi çıkarlarının tehlikeye girdiğini görerek, bölgede artan Rus gelişme ve baskısına aktif olarak karşı çıkmak üzere harekete geçmiştir. İşte bunun sonucu olarak da Kıbrıs'a yerleşmek is­temiştir. İngiltere Osmanlı Devletine Rusların ilerlemesini dur­durmak üzere yardım vaadinde bulunmuş, Kıbrıs'ın Osmanlı Dev­letine ait olmaya devam etmesini, vermekte olduğu vergileri Osmanlı hazinesine ödemesini, sadece askeri ve stratejik dü­şüncelerle İngiltere tarafından kullanılmasını, Rusya son savaşta Doğu Anadolu'da ele geçirdiği yerleri Osmanlı Devletine iade eder­se İngiltere’nin de Kıbrıs'ı boşaltmasını teklif etmiştir. Zor durumda kalan Osmanlı Hükümeti, İngiltere'nin bu is­teklerini kabul ederek 4 Haziran 1878 günü iki ülke arasında an­laşma imzaladı. İngiltere'nin Kıbrıs'taki egemenliği 1914 yılına kadar 1878 an­laşmasına dayanarak devam etmiştir.

1914'de Osmanlı Devleti Al­manya yanında 1’inci Dünya Savaşına katılınca, İngiltere tek taraflı olarak 1878 anlaşmasını hükümsüz ilan etmiş ve Kıbrıs'ı ilhak et­tiğini açıklamıştır.
Türkiye Lozan anlaşması ile adayı hukuken İngiltere'ye dev­retmek zorunda kalmıştır. Bu anlaşma ile Kıbrıslı Türklerin Türk veya İngiliz vatandaşlığı arasında tercih yapmaları istenmiş, bunun üzerine İngiliz vatandaşlığını kabul etmeyen 30.000 Türk'ün Türkiye'ye göçü önlenememiştir. Adadaki göçler Türklerin nüfusunun Rumlara nazaran azalmasına neden ol­muştur. İkinci Dünya Savaşından sonra dünya egemenliğini Amerika ve Sovyetler Birliği'ne kaptıran İngiliz İmparatorluğu, sömürgelerini teker teker kaybetmiş, 1948'de Filistin'den çekildikten sonra Doğu Akdeniz'de tutunabileceği en son kale olan Kıbrıs'ı da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. İkinci Dünya Savaşında Türkiye üzerindeki emellerini ger­çekleştiremeyen Yunanistan, Megalo İdea'sının başka bir hedefi olan Enosis'e ağırlık vermiş, 2’nci Dünya Savaşı'ndan sonra mey­dana çıkan dengeleri kullanmaya çalışmıştır. Bölgede gücünü kay­beden İngiltere yerine 1947 yılında İngiltere'nin Ortadoğu'daki so­rumluluklarını devralan ABD'ye dayanarak, Kıbrıs konusunda bu devletin desteğine güvenmeye başlamıştır. Yunanistan ilk kez 1954 yılında Kıbrıs konusunu BM gündemine getirmiştir. Adada tedhiş hareketlerinin yoğunlaştığı ve Süveyş bunalımı ne­deniyle İngiltere'nin bölgedeki rolünün belirginleştiği 1956 yılında, İngiltere'de Kıbrıs'a Self-determinasyon hakkı tanınması eğilimleri ortaya çıkmış, bu maksatla ortaya atılan plan Yunanistan ta­rafından yetersiz görülmüş, Türkiye'de ise taksim fikri ağırlık ka­zanmaya başladığından sonuçsuz kalmıştır. Bu arada Yunanistan, 1957 yılındaki Self-determinasyon talebi ile BM'ye başvurusundan da istediği so­nucu alamamış, genel kurul çözümün Kıbrıs'taki taraflar arasında müzakerelerle mümkün olacağını kabul eden bir karar tasarısını onaylamıştır. Sonuç olarak; İngiltere Kıbrıs'ı elinde tutamamış, Yunanistan topraklarına katamamış, Türkiye ise geri alamamıştır. Bu amaç­ların hiçbiri gerçekleşemediği, kimse kendini amaca götürecek ye­terli güce sahip olmadığı için sonunda taraflar adaya bağımsızlık vermeye razı olmuşlardır. Türkiye-Yunanistan, İngiltere ile Türk ve Rum toplumları li­derleri tarafından 23 Şubat 1959'da üç temel antlaşma im­zalanmıştır. Bu antlaşmalar: İngiltere'nin Kıbrıs üzerindeki ege­menliğinin Kıbrıs Cumhuriyeti'ne devrine dair Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Antlaşması, Kıbrıs'ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasal düzenini güvenlik altına alan Garanti Antlaşması ve Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs arasında yapılacak İttifak Antlaşması'dır.
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 01:54
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
20 Mayıs 2008       Mesaj #5
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Kıbrıs'ın Tarihi4.jpg
Gösterim: 724
Boyut:  69.6 KB
Kıbrıs Tarihi

Kıbrıs Adası 1571 tarihinde Seksen bin şehit verilerek Osmanlı Devleti tarafından fethedildiği dönemde, dini baskı ve zulümlere eğmiş Rum halkının bu durumdan kurtulması sağlanmıştır. 1571’den başlayarak yaklaşık üç yüz sene Osmanlı hakimiyetine Kıbrıs Adası ve üzerinde yaşayan halk en mutlu devirlerinden birini yaşamıştır.


O döneme kadar diğer yönetimlerin baskıları altında ezilen Rum halkı, Osmanlı yönetimi altında en rahat ve baskısız hayatı yaşamışlardır. Rumların fırsatı bulduğunda bu rahat hayatı yüzlerce sene kendilerine yaşatan Türklere karşı, yok etme planı uygulayabilecekleri tahmin bile edilemezdi.

Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs hakkında yapmış olduğu yanlış bir politika sorunun doğmasında etkili olmuştur. Güçlü devletler, fethettikleri yerlere kendi milletini yerleştirip orada nüfus olarak üstün olma politikası uygulamışlardır.


Osmanlı devleti ise Kıbrıs Adası üzerindeki Rum nüfusu üzerinde herhangi bir baskı uygulamamış ve onların asimile edilmesi için de herhangi bir uygulamaya gitmemiştir. Buraya yerleşen Türk nüfusu Rumlara oranla çoğunluğu elde edememiştir. Osmanlı Devleti bir gün gelip hesapların nüfus sayısına göre çözüm yoluna gidebileceğini tahmin etmemiştir.

Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya başlamasıyla birlikte Kıbrıs Adası için de uzun süren bir çıkmazı da ortaya çıkarmıştır. Osmanlı Devleti, Rusya ile girdiği savaşta mağlup olup Ayastefanos anlaşmasını imzalamasıyla Ada’nın İngilizlere kiralanması aynı döneme denk gelmektedir.

İngiltere, Rusya’nın Osmanlı topraklarının üzerindeki emellerini bahane ederek, Osmanlı Devleti’ni korumak için Kıbrıs’ı istemiş ve Osmanlının bu durumu kabul etmekten başka bir şansı da ne yazık ki kalmamıştı. İngiltere’nin asıl amacı Osmanlı’yı korumak değil, kendi çıkarlarını Rusya’ya karşı korumaktı.

Sözde Osmanlı-Rusya arsında bir barış sağlandığına ve Rusya’nın güneye inme teşebbüsü son bulduğunda Kıbrıs, Osmanlıya geri bırakılacaktı.

Ama İngiltere’nin Kıbrıs Ada’sını bir daha Osmanlıya geri vermemesi kendi çıkarlarını göz önünde tuttuğunun bir göstergesidir. İngiltere, bütün sömürgelerini kaybettiği dönemde bile stratejik önemi olan Kıbrıs’tan ancak üs bırakarak yönetimi devretmiştir.

Kıbrıs Ada’sı Osmanlı Devleti’nin elinden çıkarak emperyalist bir toplum olan İngilizlerin eline geçmesiyle, Kıbrıs Sorunu karmaşık bir durum haline gelmiş ve bu Ada üzerinde oynanan oyunlarla beraber içinden çıkılmaz bir durum haline gelmiştir.

İngiltere ve Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşında farklı kutuplarda yer almasıyla Kıbrıs Ada’sının İngilizlerce ilhakı sonucunu doğurmuştur.

Ada yönetiminin tamamen İngiltere’ye geçmesiyle burada yaşamakta olan ve yüzlerce yıl Türklerle aynı kaderi paylaşan Rumlar, Adanın kendilerine ait olduğunu öne sürerek burayı Yunanistan’a ilhak için megalo-idea hayallerini gerçekleştirmek için İngilizlere ve Türklere karşı faaliyete başlamışlardır. Tarihin hiçbir döneminde Yunanistan veya Rumların idaresi altında bulunmayan Kıbrıs Adası bu tarihten itibaren Yunanistan’a bağlanmak istemesi düşündürücü bir olaydır.

Rumların Birinci Dünya Savaşında İngiltere’yle beraber aynı safta yer alarak Osmanlı devletine karşı savaşmalarında böyle bir düşüncenin ortaya çıkmasında etkili olmuştur Rumlar adayı Yunanistan’a bağlamak için İngiltere’ye verdikleri desteğin bir karşılığı olarak görmekteydiler.

Hiçbir tarihi dayanağı ve haklı bir yönü olmayan düşüncenin ortaya çıkmasıyla adada yaşayan Türkler için var olma mücadelesinin de başlamasına yol açmıştır.

Ada üzerinde yüzlerce yıl iki ayrı millet yaşamış olmasını göz önünde bulundurmayan büyük devletler Kıbrıs Sorununun çözümündeki en büyük yanlış politikalarıdır.

Kıbrıs Rumları İngiliz idaresindeki Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak için birinci dünya savaşından sonra silahlı mücadeleye başlamıştır. Bu mücadelede en büyük payı kilise ve piskoposlar almıştır. Dini görevleri olan bu insanların zamanı geldiğinde en büyük katliamlara girmekten çekinmedikleri görülmüştür.

1931 isyanı kilisenin düzenlemiş olduğu en büyük isyandır. Bu isyan İngilizlerce bertaraf edilmesi Rumların hayallerinden vazgeçmesinde yeterli olmamıştır. Rumların Türklere ve İngilizlere karşı faaliyetlerinde en büyük destekçileri Yunanistan olmuş ve Yunanistan Kıbrıs konusunda sürekli girişimde bulunarak Ada’nın ilhakı için çalışmıştır.

Siyasi yollardan Kıbrıs’ın Yunanistan'a ilhakının mümkün olmayacağını anlayan Yunanistan ve Rumlar 1950’li yıllardan itibaren silahlı tedhiş uygulamalarına gitmiş ve Enosis hayallerini gerçekleştirmeye çalışmaya başlamaları ile birlikte Kıbrıs konusu Türkiye Cumhuriyeti’nin gündemine ancak girebilmiştir.

Kıbrıs Adasında ki karışıklıkları bitirmek ve sorunun çözümü için Türkiye Yunanistan ve İngiltere’nin devreye girmesiyle 1960 yılında Rumların pek içlerine sinmese de ortak bir cumhuriyetin kurulması sağlanmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti ancak üç sene dayanabilmiş ve Rumların yönetimi ele geçirmeye başlamasıyla Türkleri yönetimden uzaklaştırarak onları esaret altına alarak Ada’da bir azınlık durumuna getirmeye çalışmıştır.

Ortaklıkla kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Rumları tarafından ele geçirilmiş Kıbrıs Türkleri baskı altına alınarak her türlü baskı ve zulümden nasiplerini almaları ve dünya kamuoyunun bu durum karşısında gözünü kapayarak seyirci kalmaları Rumları daha da cesaretlendirmiştir.

Bu durum karşısında Türkiye’nin müdahale etme isteğine de dönemin süper gücü ABD set çekerek baskıların devamını sağlamıştır. Rumlar da Türkleri yönetimden uzaklaştırarak Kıbrıs’ı tek başına temsil etmekle kalmamış, Türkleri azınlık olarak görmüş, Adanın Yunanistan’a ilhakı için mücadeleye devam ederek yapılan müzakerelerde de Kıbrıs’ta iki toplum gerçeğine yanaşmamışlardır.
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 21:53
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
20 Mayıs 2008       Mesaj #6
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi

Eski Devirlerde Kıbrıs:


  • Mısır'ın on sekizinci sülalesine mensup III. Tutmez, Doğu Akdeniz'e hakim olan Kıbrıs Adası'nı M.Ö. yaklaşık 1450 tarihinde zabetti. 450 sene Kıbrıs'a hakim olan Mısırlılar, Ada'nın medeniyeti üzerinde hiç bir etki yapamadılar.
  • 450 sene Mısır hakimiyetinde bulunduktan sonra Kıbrıs, Akdeniz sömürgeci devletlerinden Fenike'nin eline geçti. M.Ö. yaklaşık 1000 tarihinde Fenike Kralı Hiram Kıbrıs'ı zaptetti. Kıbrıs'ta Fenike hakimiyeti M.Ö.709 tarihinde sona erdi.
  • Kıbrıs, Fenike hakimiyetinden sonra M.Ö. 669 senesine kadar Asur idaresinde kaldı. Mısır'ın son Firavunlarından Amasis II, M.Ö. 525 tarihine kadar Kıbrıs, Mısırlılara bağlı olarak Salamis Kralı Evalton tarafından idare edildi.
  • M.Ö. 332'den itibaren Kıbrıs, Büyük İskender'e bağlandı. İskender'in ölümünden sonra Ada'da Ptolemeler egemenliği başladı (M.Ö.294).
  • Kıbrıs iki buçuk asır Ptolemeler'in idaresinde kaldı. Romalı Kartacalılar arasında yer alan ve tarihi "PÖN SAVAŞLARI" olarak geçen savaşlardan galip çıkan Romalılar egemenlik alanlarını Anadolu ve Suriye'ye kadar genişlettikten sonra, Ptolemeler'i ortadan kaldırıp Kıbrıs'ı ele geçirdiler.
  • İmparator Büyük Theodosius'un ölümünden sonra coğrafi olarak merkezi İstanbul olan Doğu Roma İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalan Kıbrıs, 395 tarihinden başlayarak, Bizans egemenliği altına girdi.
  • Kıbrıs, 1192 yılından sonra, üç yüzyıl Guy de Lussingan'in soyundan gelen Katolik Krallar tarafından yönetilmiştir. Bu devirde Türk-Kıbrıs ilişkileri Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Türklerin Antalya'yı ele geçirmeleriyle başlar.
  • Lussingan Kralı I. Hugh ve Anadolu Selçuklu Sultanları İzzettin Keykavus ve Gıyasettin Keyhüsrev arasında karşılıklı "altın mühürle" gönderilmiş mektuplar, Kıbrıs'la Anadolu arasında eski iyi ilişkilerin devam ettiğini göstermektedir. Kıbrıs, 1489'da Lussingan'lardan sonra Venedikliler'in yönetimine geçti.
  • 1453 yılında İstanbul'un Türklerin eline geçmesi ve Bizans İmparatorluğu'nun sona ermesi, Doğu Akdeniz'in kontrolü için Venedik ile Osmanlı İmparatorluğu arasında rekabeti artırdı.
  • Venedikliler, Doğu Akdeniz'de önemli imtiyazlar elde etmişlerdi. Ancak Venedik, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul fethinden sonra birçok imtiyazlarını kaybetti.
  • Fatih Sultan Mehmet, Kıbrıs'a karşı hemen ciddi bir harekete girişme konusunda tereddütteydi. Çünkü Kıbrıs, 1426'dan beri Mısır Memlükleri'ne vergi veriyordu.
  • Dolayısıyla Ada, Osmanlılarca bir İslam devletinin yüksek hakimiyeti altındaydı.
  • İkinci Bayezıt devrinde, 1485 yılında Türklerle Memlükler arasında savaş başlayınca durum değişti. Türkler, Kıbrıs'ı ele geçirmek için planlar yapmaya başladılar.

Osmanlı İdaresinde Kıbrıs :


  • Kıbrıs, oldukça hareketli Mısır-İstanbul deniz ticaret yolu üzerinde önemli bir engeldi. Burası Venedikliler'in elinde bulunuyor, Ada'da yuvalanan Venedik desteğindeki Hıristiyan korsanlar sık sık ticaret ve haç gemilerini vuruyorlardı.
  • Kıbrıs'ın Ortadoks olan yerli halkı Venedik yönetimince Katolik almaya zorlanıyor, ağır vergiler altında eziliyor ve Venedikliler'in topraklarında angarya usulüyle çalışmak zorunda bırakılıyordu. Osmanlı Devleti'nin adaletli yönetimini bilen halk, fırsat buldukça İstanbul'a heyetler göndererek kendilerinin bu zulümden kurtarılmasını istiyorlardı.
  • Osmanlı Devleti'nin Girit ve Kıbrıs Adaları'na olan ilgisini gören ve bu iki ada elinden gittikten sonra büyük devlet olma vasfını kaybedeceğini bilen Venedik Yönetimi, bir taraftan Osmanlılar'la iyi geçinmeye çalışıyor, diğer taraftan da Avrupa'da Osmanlılar'a karşı girişilen hareketleri el altından destekleyerek iki yüzlü bir politika takip ediyordu.
  • 16.asır sonlarında Akdeniz bir "Türk Gölü" haline gelmişti. Fakat Doğu Akdeniz'de Türk Ülkesi'nin siyasi ve ekonomik güvenliğini tehdit eder bir durumu da Kıbrıs Ada'sı Venedik hakimiyetinde idi. Padişah II. Selim bu tehdidi ortadan kaldırmak için Lala Mustafa Paşa'yı görevlendirmiş ve Mustafa Paşa da Donanmayı-ı Humayun ile hareket edip 1570 yılının sonlarına doğru Kıbrıs Adasını fethetmiştir.
  • Fethi müteakip kısa bir sürede Anadolu'dan sevk edilen Türk nüfus ile Kıbrıs'ın her alanda Türk-İslam memleketi haline gelmesi sağlanmıştır. Tüklerin müsaamması sayesinde Rumlar ve diğer etnik unsurlar yüzyıllar boyu varlıklarını devam ettirmişlerdir. 19.asır boyunca Osmanlı Devleti doğu, batı ve kuzeyde, oldukça geniş topraklarını kaybetmiştir. Ruslarla yüz yıl boyunca kronik bir seyir yakıp eden harpler Türk Milletinde „Moskof Düşmanlığı“killi bir kin haline getirmiştir. 1877-1878’de Rusların Balkanlar ve Kafkaslar üzerinden Osmanlı topraklarına girmesi ile İngilizler Kıbrıs’ta bir üs verilmesi karşılığında Osmanlı Devleti’ne yardım edeceğini bildirmiştir. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu olumsuz şartlar bu teklifin kabul etmesinde en büyük etken olmuştur .
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 02:05
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
21 Mayıs 2008       Mesaj #7
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi

İngiliz İdaresinde Kıbrıs:


  • Adaya yerleşen İngilizler, harpler olmuş bitmiş lakin onlar yardim hususunda yerlerinden bile kıpırdamamışlardır. İngilizler Mısır'ı işgalleri altına almış, Süveyş Kanalını açmışlar ve Hindistan'ı egemenliklerine altına almış ve buna bağlı olarak tarihi Baharat Yolları'na sahip olmuştur.
  • Kıbrıs'a hileli bir yolla ayak basan İngilizlerin asıl amacı Doğu Akdeniz hakimiyetiyle; Hindistan'daki hakimiyetini pekiştirmekti. Osmanlı ve Osmanlı-Rus savaşları İngiltere'yi pek fazla ilgilendirmiyordu.
  • Kıbrıs'a misafir olarak çıkan İngiltere daha sonraki dönemlerde Kıbrıs'a "milletlerarası hukuku çiğneyerek " vali tayin edip, sömürge yönetiminin bir benzerini de burada da oluşturmaya başlamıştır.
  • Osmanlı Devleti'nde İngiltere'ye kafa tutacak bir irade mevcut olmadığı için bu oldu bittiye maalesef çok fazla itiraz edememiştir. 19. asır başlarında başta, Rusya, İngiltere ve Fransa'nın himayelerinde ayaklanan Rumlar, Mora Yarımadasında 1829 yılında Yunanistan Devletini kurarak çıkmışlardır.
  • İngiliz'lerin adaya çıkması ile birlikte Kıbrıslı Rumların hamisi kesilen "Yunanistan" bununla da yetinmeyip, adayı Yunanistan'a bağlama projesi geliştirmişti: "ENOSİS"
  • Osmanlı Devleti girmiş olduğu 1.Cihan Harbi'nden maalesef yenik çıkmış, Muhteşem Osmanlı İmparatorluğu Emperyalist İngiltere, Fransa, Rusya ve diğerleri tarafından paramparça edilmişti.
  • Bununla da yetinmeyen Emperyalist devletler 30 Ekim 1918 yılında imzalattıkları Mondros Mütarekesi ile kalan Anadolu topraklarını da işgale başlayıp Türk Milleti'ne "İSTİKLAL" mücadelesi verdirtmişlerdir. İngiliz'lerin evlad-ı manevisi Rumlar (Yunanlılar) Batı Anadolu'da Türk'ün "Osmanlı Tokadını" yemişti. Son yüzyılın en büyük komutanı ve tartışmasız en büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın liderliğinde Türk Milleti "Türkiye Cumhuriyeti" ile yoluna devam etmiştir.
  • Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun dünya devletlerince kabul ve tasdik edildiği Lozan Antlaşması'nda Kıbrıs Türklerinin de durumu tartışılmıştır.
  • Maalesef Lozan Antlaşması'nın 16., 20. ve 21. maddelerindeki Kıbrıs'ın İngiltere'ye ait olduğu kabul edildiği gibi, İngiliz dayatması ile Kıbrıs Türklerinin adayı terke zorlanmaları da söz konusu ediliyordu...
  • 19. asrın başlarında nüfusun ekseriyetini teşkil eden adanın sahib-i ekseriyesi Türklerin adadan kovulma süreçleri de başlamıştı. Aksine Türkiye'den kovulan Rumlar adaya yerleştiriliyor ve Türk nüfusunun azınlıkta kalmaya mahkum ediliyordu. 1940'lı yılların başına kadar Kıbrıs'ta azalarak mevcudiyetini sürdüren Kıbrıs Türkleri, Rumların ENOSİS heveslerini frenlemek ve kendi varlıklarını sürdürmek için 18 Nisan 1943 yılında Kıbrıs Türklerinin ilk siyasi partisini kurarak, Dr. Fazıl Küçük liderliğinde yeni bir döneme doğru yol almıştı.
  • Daha sonra kurulan, İşçiler Birliği, Çiftçiler Birliği , Milli Parti birleşerek "Kıbrıs Türk Birliği”ni oluşturarak varlık mücadelelerini tüm dünyaya ilan ederler. 1950'li yılların başına kadar Türkiye Kıbrıs Meselesinde Maalesef iyi bir imtihan verememiştir. 1950'lerde Yunan Generali Grivas'ın adaya gelip ENOSİS'i gerçekleştirmek için EOKA terör Örgütü'nü kurup, Türk'lere karşı katliamlara girişmesi ile Türkiye tavrını değiştirme durumunda kalmıştır.
  • Büyük İngiltere İmparatorluğu'nun II. Dünya Savaşı sonucunda çözülme sürecine giren İngiltere'nin Kıbrıs'ı terk edeceğini anlayan Kıbrıslı Rumlar Yunanistan'ında açık desteğiyle "Halk Oylaması" yapıp Kıbrıs'ta önce bir Kıbrıs Rum Devleti kurmak, sonrada adayı Yunanistan'a bağlamak niyetlerini aşikarane ilan edince, Türkiye ve Türk Halkından tepki görmekte gecikmemişlerdir.
  • Rumların bu hareketine Türkiye-Adada Taksim tezini ortaya atmıştır. 1949'da Malatya Kültür Derneğinin Kıbrıslı Türklere sahip çıkan ilk mitingi, 1950'li yıllarda bütün Türkiye'ye yayılmış ve Türk Milleti Kıbrıslı kardeşlerine sahip çıkmıştır.
  • Türkiye bundan sonra "Kıbrıs Meselesi"ni milli bir dava olarak benimseyecek ve Kıbrıs Türk'ünün hep yanında olacaktır. 1955'lerden itibaren,Türkiye'ye dalga dalga yayılacak olan " Kıbrıs Mitingleri" ile Türk Halkı “Milli Mücadele” den sonra en büyük milli heyecan dalgası ile ayağa kalkacak ve Kıbrıslı kardeşlerinin en büyük teminatı olacaktır.
  • 1959 yılında Londra ve Zürich’e Türkiye-İngiltere ve Yunanistan arasında yapılan konferanslar, Türk ve Rum ortaklığı "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin kurulmasıyla neticelenecektir. 15-16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen, Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Cumhurbaşkanı Rumlardan (Baş Piskopos Makaryos), yardımcısı Türklerden (Dr. Fazıl Küçük) oluşmaktaydı. % 70 - % 30 ortaklıkla oluşan Cumhuriyetin teminatı, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye olacaktır.

1931-1954 Yıllarında ENOSİS Faaliyetleri:


  • İngilizlerin adada kurmuş oldukları sömürge yönetimi gerek Rumlar tarafından gerek Türkler tarafından pek hoş karşılanmamıştır. Kıbrıs Adası’nı İngiliz’lerden kurtarmak için mücadeleye önce Rumlar başlatmıştır. Rum’lar ENOSİS hayalleri doğrultusunda Ada’yı Yunanistan’a bağlama çalışmaları, diplomatik yollardan gerçekleşmeyince bu defa silahlı bir yola başvurmaya başladılar.
  • Rum toplumu, 1931 yılında Yunanistan’ın Kıbrıs Konsolosu Kyrou ve Kitium Piskoposu Nikodemas yönetiminde İngilizlere karşı ayaklandı. Bu ayaklanma karşısında, İngilizler, 12 Kasım 1931 tarihinde Yasama Meclisini feshederek 6 üyeli bir Yürütme Konseyi kurmuştur. Ayaklanmadan sonra İngiliz Sömürge Yönetiminin aldığı caydırıcı önlemler, ile 1940’lı yılların sonlarına kadar olayların yatışmasında etkili oldu.
  • İngiltere’nin Kıbrıs Ada’sı üzerindeki politikası Rum-Yunan ikilisi lehine gelişmeye devam etmiştir. Kıbrıslı Rumlar, Enosis isteklerine, II.Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan “milletlerin kaderlerini kendilerinin tayin etmesi” ilkesi doğrultusunda, çoğunlukla bu Yunanistan’la birleşmek anlamı taşımaktaydı, sürekli olarak tekrarlamaya devam etmiştir.
  • II. Dünya Savaşı’ndan sonra Rumlar, Yunanistan’ın İngilizlerle birlikte savaşmış olmasını ileri sürerek, Enosis isteklerini tekrarlamaya başladılar . İngiltere, savaştan sonra Kıbrıs Adası’na Muhtariyet verilmesi için çalışmalara başladı.
  • İlk olarak 1947 senesinin başlarında Lord Winster’i Ada’ya vali olarak tayin etti. Vali Temmuz 1947’de bir danışma meclisi kuracağını açıklamış, bu meclisin 19 kişiden oluşacağı ve bunlardan 4’ünün Türk olacağını belirtmişse de Türk tarafının buna tepki göstermesi üzerine değişiklik yapılarak Rum üye sayısı 12’ye düşürülmüş Türk üye sayısı da 7’ye çıkarılmıştır. Bu meclise Rumlardan sadece Solcu Rumlar destek vermiş Milliyetçi Rumlar ve Kilise ise tam bir Muhtariyet getirmediği gerekçesi ile destek vermemişlerdir.
  • Destek vermeyen Rumların asıl amacı Yunanistan’a ilhak fikirlerini yinelemiş, ancak Vali tarafından bunun mümkün olamayacağı kendilerine bildirilmiştir. Rum Cemaati Başkanı Başpiskopos Makarios tarafından reddedilir ve arkasından, Rum kaynaklı Milli Kıbrıs Mücahitleri Örgütü, E.O.K.A. (Etniki Organosis Kypriou Agonistan) tarafından fanatik General George Grivas liderliğinde, İngilizlere karşı, “Enosis” istekleri ile saldırıya başlarlar.
  • Rumların, İngiltere’ye karşı başlattıkları mücadele 1Nisan 1955 tarihinde EOKA saldırılarıyla başlar .
  • Anayasa çalışmalarına Rumların büyük engellemelerine rağmen devam edildi ve 1948’de Anayasa teklifi hazırlandı. Rumlar tam bir Muhtariyet getirmediği gerekçesi ile mayıs 1948’de bu Anayasayı reddettiler, Türk Delegeleri ise Türk azınlığının hukuku korundukça Türkler için kabul edilebileceğini beyan etmiştir.
  • Muhtariyet çalışmalarında tam bir başarı sağlayamayan Lord Winster, seçtiği bir İstişare Meclisi ile Ada’yı yönetmeye devam etmiştir.
  • Rumlar, Başpiskopos Makarios önderliğinde asıl amaçlarının Enosis olduğunu beyan ederek İlhak için mücadelelerine devam ettiler.

1950 Yılındaki Plebisit (Halkoylaması):


  • Rodos ve On iki Ada’yı alan Yunanistan , Megali İdea emelleri ile Kıbrıs’ı da kendisine ilhak edebileceği kanısına varmıştır. Bu amaçlarına ulaşmak için Kıbrıs Rumlarının Ruhani Lideri III.
  • Makarios önderliğinde yapılacak bir halkoylaması ile haklı olduklarını Dünya Kamuoyuna göstermeye çalışmışlardır.
  • Bu Plebisit’e karşı Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’den 1949 yılının sonlarına doğru büyük bir tepki ve gösteri yapılmış ama Yunan tarafında ise Plebisit lehinde gösteriler yapılmıştır.
  • Kıbrıs Hükümetinin muhalefetine rağmen, Rum Kilisesi uluslararası kaidelere uymayan plebisiti 16 Ocak 1950 tarihine rastlayan bir Pazar günü , Rumların çoğunlukta olduğu bir yerde plebisitin sonucunun zaten ilhak lehine olacağı şüphesizken yaptırdı .
  • Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, 1947 yılında Kıbrıs ile ilgilenirken daha sonraki yıllarda ise sanki kendi meselesi değilmiş gibi davranmaya başlamıştır.
  • Yunanistan ise Kıbrıs meselesini kendi meselesi olarak benimsemiş ve bu doğrultuda Ada’nın kendisine verilmesi için birkaç kere İngiltere’ye müracaat etmiştir.
  • Ancak İngiltere bunun mümkün olmadığını ve mevcut statükonun devam edeceğini beyan etmiştir.
  • Anayasa çalışmalarına Rumların büyük engellemelerine rağmen devam edildi ve 1948’de Anayasa teklifi hazırlandı. Rumlar tam bir Muhtariyet getirmediği gerekçesi ile mayıs 1948’de bu Anayasayı reddettiler, Türk Delegeleri ise Türk azınlığının hukuku korundukça Türkler için kabul edilebileceğini beyan etmiştir.
  • Muhtariyet çalışmalarında tam bir başarı sağlayamayan Lord Winster, seçtiği bir İstişare Meclisi ile Ada’yı yönetmeye devam etmiştir.
  • Rumlar, Başpiskopos Makarios önderliğinde asıl amaçlarının Enosis olduğunu beyan ederek İlhak için mücadelelerine devam ettiler.
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 02:08
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
21 Mayıs 2008       Mesaj #8
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi

MacMillan Planı:


  • İngiltere, 1958 yılında MacMillan Planı’nı ortaya atmıştır. Buna göre Adadaki Cemaatler ayrıca İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında bir ortaklık kurulmasına dayanıyordu. Türk ve Yunan Hükümetleri birer temsilci gönderecekti.
  • Bu durum yedi yıl sürecek, eğer sistem iyi işlerse ve barış sağlanırsa İngiltere, Ada’nın idaresini dost Türk ve Yunan Hükümetleri ile paylaşacaktı. Ada’da her cemaatin kendi işlerinde Otonomisini kullanabileceği bir temsili hükümet kuracak ve Türk ve Rumlar çift tabiiyet kullanabilecektir .
  • Kıbrıs Rum liderliği derhal, Yunan Hükümeti ise kısa bir süre sonra MacMillan Planı’nı reddederek, self-determinasyonda ısrar ettiklerini açıkladılar .Türk Hükümeti ise taksim tezi baki kalmak üzere, bazı şartlarla İngiliz planının destekleyeceğini bildirdi. Yunanistan MacMillan Planı’nı devre dışı bırakmak için gerek İngiliz parlamentosunda gerek Birleşmiş Milletlerde çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Fakat İngiltere, bütün bu müdahalelere rağmen planın devreye sokacağını bildirmiştir.
  • Artık yapılacak tek şey MacMillan Planını tatbik etmekti. Bunun bir neticesi olarak Türk temsilcisi, 1 Ekim 1958’de resmen ve fiilen görevine başladı ve Plan yürürlüğe girmiş oldu .

Zürich ve Londra Antlaşmaları:


  • “1958 yılı Kıbrıs’ta yoğun tedhiş olaylarının meydana geldiği bir yıl oldu. EOKA , bu yılın yalnız Temmuz ayında 48 Türk’ü öldürdü.
  • İngiltere başbakanı Harold McMillan’ın Yunanistan Başbakanı Karamanlis ile 8-9 Ağustos 1958’de yaptığı görüşmelerde de bir sonuca ulaşamadı.15 Ağustos Planı olarak ta bilinen bu plan, Ada’nın yönetiminde Türk’lere geniş hakların verilmesini öngörüyordu. Plana göre, Yürütme Konseyine dört Rum temsilciye karşı iki de Türk temsilci de ekleniyordu.
  • Bu arada, Kıbrıslı Rum ve Türkler için kabul edilen “çift uyruk” sistemi de kaldırılıyor, sorunun kesin çözümünün yedi yıl sonraya bırakılmasını öngörüyordu” .İngiltere’nin yeni planını Rumlar kabul etmediler. Türk Hükümeti ise planı olumlu karşıladı.
  • Türkiye’yi bu planı kabule iten en önemli neden, planın kabulü halinde bir taksim olasılığının doğması idi. Türkiye işi sıkı tutarak, Kıbrıs’ta Başkonsolosluk görevini yapan Burhan Işın’ı McMillan planının belirtilen temsilcilik görevine atadığını açıkladı. Durum Rumlarda büyük endişeye neden oldu.
  • “Sorunun gittikçe çıkmaza girdiğini ve EOKA’ nın tedhiş faaliyetlerinin bütün dünyanın nefretini kazandığını gören Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis, üçlü görüşmelere gitmekten başka seçenek kalmadığını görerek çabalarını bu yöne çevirdi. Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof arasında bir seri görüşmeler başladı.
  • İki Dışişleri Bakanı,19 Ocak 1959 tarihinde Paris’te yaptıkları görüşmede Kıbrıs’la ilgili anlaşmanın ana hatlarını saptadılar. Bu gelişmelerden sonra Türkiye Başbakanı Adnan Menderes ile Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis, 6 Şubat 1959 tarihinde Zürich’te buluştular. Menderes-Karamanlis görüşmesi 11 Şubat tarihinde tam bir anlaşma ile sona erdi. Taraflar bu tarihte yayınladıkları bir bildiri ile görüş birliğinde içinde olduklarını açıkladılar.
  • Zürich’te iki Başbakanın aldıkları kararlar, 17 Şubat 1959 tarihinde Londra’da Türkiye-İngiltere ve Yunanistan Dışişleri Bakanları tarafından imzalanarak kesinleşti. Böylelikle Türklerin ve Rumların bir arada yaşayacakları “KIBRIS CUMHURİYETİ” kurulmuş oldu.
  • Zürich ve Londra Anlaşmalarında yer alan esaslar çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasası ve Anayasanın değişmez bir parçası olan Garanti ve İttifak Antlaşmaları hazırlanmış ve 15-16 Ağustos 1960 gecesi Antlaşmalar imzalanarak Kıbrıs Cumhuriyeti resen ilan edildi .
  • Zürich ve Londra Anlaşmaları gereğince Türkiye ve Yunanistan’ın Ada’da bulundurması gereken askeri birlikler de 16 Ağustos 1960 sabahı Magosa’ya çıktılar. Antlaşmalar gereğince Türk Alayı 650, Yunan Alayı ise 950 erden kurulmuştu.
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 02:09
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
21 Mayıs 2008       Mesaj #9
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi

Cumhuriyet Dönemi Gelişmeleri:


  • 16 Ağustos 1960 tarihinde resmen kurulan Cumhuriyet, Kıbrıslı Rumların ENOSİS hayallerine darbe vuruyordu. Garanti Antlaşması Ada’nın taksimini ya da başka devlet ile birleşmesini önlüyordu. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye Ada’nın bağımsızlığının korunması, bütünlüğünün korunması ve Cumhuriyetin korunması için müdahale hakkı tanıyordu.
  • Cumhuriyetin her devlet kademesinde %70-%30 ortaklığa dayanıyor ve böylece Kıbrıs’ta Türk varlığı ve Türklerin hakları güvence altına alınıyordu.
  • Rumlar bu ortaklığı içlerine sindirememiş ve bu ortaklığın bozulması için ellerinden geleni yapmaktan kaçınmamışlardır. Cumhuriyetin ömrünün kısa olmasında Rumların ENOSİS hayallerinden vazgeçmemiş olmalarının rolü vardır.
  • Türklerin katledilmesi için uğraşan bir toplum için onlarla ortaklık kurmak çok ağır gelmişti. “Ne zaman ateş ile su, Ne zaman Cennet ile Cehennem birleşirse Rumlarda ancak o zaman Türklerle dost olabilir” Grivas’ın bu sözü bunu açıkça ortaya koymaktadır.
  • Bu içe sindirememe daha Cumhuriyetin ilk yıllarında kendini göstermiştir.“Lefkoşe, Limasol, Magosa, Larnaka ve Bafta’da kurulması öngörülen Türk Belediyeleri kurulamamıştır. Bu konu Anayasa Yüksek Mahkemesinin verdiği karara uyulmamış ve bunun üzerine söz konusu Mahkemenin Başkanı Prof. Forsthoff görevinden istifa etmiştir .
  • Cumhurbaşkanı Makarios, Anayasanın işlenemez halde olduğunu öne sürerek Anayasada 13 Maddelik bir tadil tapılmasını istedi. Bundan güdülen amacın Anayasada arzuladıkları istikamette değişiklik yapmak olduğu hemen anlaşılmıştır. 30 Kasım 1963 ‘te Makarios Meşhur 13 Maddelik değişiklik teklifini masaya getirmiştir .
  • Makarios’un bu değişiklik teklifi Türkiye tarafından reddedildi.
  • “Makarios, Türk Hükûmeti’nin tekliflerini reddedeceğini bildiği için planını buna göre hazırladı ve bu maksatla Lefkoşe’de Türk’lerin 6 saatte imha etmek üzere hazırlanan “AKRİTAS PLANI” çok iyi eğitim görmüş 20.000 kişilik EOKA tedhiş kuvvetleri ile en modern silahlarla donatılmış olan Yunan Alayı’na mensup askerlerin oluşturduğu “Kıyım Kuvvetleri”, faaliyetlerini tatbik mevkiine koyması için emir verdi.
  • 21 Aralık Cumartesi günü Lefkoşe’nin Türk Mahallelerinde Kıbrıslı Rum “özel kolluk görevlileri” bir kadının üstünü aramaya kalkıştıklarında kızgın bir kalabalık toplandı. Bunun üzerine görevliler otomatik silahlarla ateş açtılar ve kadınla yanındaki erkeği neredeyse ikiye biçtiler.
  • Bu cinayetler Kıbrıslı Rum Saldırılarının başlangıcı oldu .
  • 21 Aralık günü başlayan katliam tarihe “KANLI NOEL” olarak geçti. On günlük süre içerisinde kundaktaki bebekler ve 70 yaşındaki ihtiyarlar dahil olmak üzere onlarca Türk katledildi. Bir kısmı daha canlı iken çukurlara atılmış ve üzerleri buldozerler ile örtülmüştü.
  • Türkiye Hükümeti, Garanti Antlaşmasının IV. Maddesine göre tek taraflı olarak müdahale hakkını kullanacağını devletlere bildirmişti. Bu doğrultuda 25 Aralık 1963 tarihinde dört Türk jeti Lefkoşe üzerinde uyarı uçuşu yaptılar .

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Yıkılışı:


  • “Makarios, 1 Ocak 1964 günü Zürich ve Londra Antlaşmaları’nı feshettiğini ilan etmiştir. Böylece Kıbrıs Cumhuriyeti ortadan kalkmış ve Kıbrıs Rum Yönetimi gayrı resmi bir idare şekline girmiştir.
  • Temsilciler Meclisi’ne Türk milletvekilleri alınmamıştır.
  • Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides yasaların cumhurbaşkanı ve yardımcısı tarafından yayınlanması, artık söz konusu olmadığından, Türk milletvekillerinin de Temsilciler Meclisi’nde yasal bir yeri yoktur demiştir.
  • Türk Bakanlar kabineden atılmış, Türk milletvekilleri meclise sokulmamış, Türk memurları kaba kuvvetle dairelerden atılmış yollardan karılmış böylece Kıbrıs Rum Yönetimi, Türklerin haklarını gasp ederek Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ele geçirmiştir” .
  • Esasen 1 Ocak 1964 tarihinden itibaren, Kıbrıs Rum Yönetimi Türk tarafına devlet bütçesinden vermek zorunda olduğu %30 ödeneği kesmiş ve Rumlara düşük faizli kredi vererek kalkınmaları sağlanmıştı. Milletlerarası kuruluşlardan aldığı yardımlardan, Türk tarafına pay vermemiş ve Türk kesimine hizmet dahi götürmemiştir.
  • Ada’yı terk ediniz diye Türklerin tahdit edilmesi ve ekonomik ambargolar neticesinde Türkler Ada’da yaşayamaz hale getirilmiş ve ya valiz ya tabut olarak iki seçenek bırakılmıştır. Nitekim Kıbrıslı Türklerin bir çoğu İngiltere’ye, Avustralya’ya Türkiye’ye daha doğrusu nerede yaşama imkanı bulmuşsa oraya göç etmek zorunda kalmıştır.
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 02:10
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
21 Mayıs 2008       Mesaj #10
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi

1963-1974 Dönemi Gelişmeleri:


  • Bu dönemde Rumların tek amacı Akritas Planı’nı tatbik etmek ve Cumhuriyeti yıkarak ENOSİS’İ gerçekleştirmek, Türk’leri Kıbrıs Adası’nda azınlık durumuna getirmekti.
  • Makarios’un Anayasadaki tadil isteğinin Türkiye tarafından reddedilmesi ile birlikte Kıbrıs Rum Çeteleri, Lefkoşe’nin Türk kesimindeki evlerine saldırmaya başladılar.
  • Bu saldırılar sonucunda yüzlerce Türk öldürülmüş, yararlanmış ve esir düşmüştür. 4 Şubat 1964 günü Gaziveren Köyüne, 14 Şubat günü Limasol’daki Türk toplumuna, 9 Mart’ta Baf Türklerine Geçitkale (Kofina) ve Boğaziçi (Ayios Thedoros) köylerine karşı girişilen saldırılar bunlardan sadece birkaçıdır .
  • Bu saldırılarda 100’den fazla Türk köyü tamamen veya kısmen tahrip edildi. 25.000’den fazla Türk mülteci durumuna geçmiştir. Tek amaç, ENOSİS’İ gerçekleştirmek için Türkler’in moralini bozup şartsız teslimlerini sağlamaktı.
  • “Aralık 1963’de başlayıp 1967 yılının sonuna kadar devam eden olaylar Kıbrıs Türkleri’nin tarihinde en karanlık günler olarak anılacaktır. Gerçektende bu devre içinde Kıbrıs Türk Toplumu ve liderleri üzerinde akla gelmedik baskı türlerine girişilmiş, güçlendirilen Rum silahlı kuvvetleri ile güvenlik birlikleri Türklere ağır kayıplar verdirmiştir. Ancak şartlar onların lehine olmasına rağmen Kıbrıs Türk’ünün direncini kıramamış ve arzularına olaştıramamıştır” .
  • Meseleye politik yoldan bir çözüm yolu arandı. Bu maksatla 13 Ocak 1964 tarihinde 5’li bir toplantı Londra’da yapıldı fakat sonuç alınamadı . Bu dönemde Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş’ın Ada’ya dönmesi yasaklanmış ve bu yasak 1968 yılına kadar devam etmiştir.
  • Ayrıca bu dönemde Türk Toplumu üzerinde acımasız bir ambargo uygulanmıştır. Kısacası 1964-67 devresinde fiilen Yunanistan’ın ve Rum’ların işgali altında girmiştir.
  • Bu dönemde Rum Muhafız Teşkilatı’ndaki Yunanlıların sayısı 20.000’i aşmıştır.
  • Rumlar 1967 yılında planları çerçevesinde tekrar saldırılarına geçmiş fakat Türkiye’nin müdahale edeceğinde ısrar etmesi Kıbrıslı Rumlarının ve Makarios’un geri adım atarak uzlaşmacı bir tutum içerisine girmelerine sebep oldu.
  • İngiltere’nin girişimiyle Ocak 1964'te Londra’da yapılan toplantıda Yunanistan’ın, Türklerin 1960 yılında kazandıkları haklardan mahrum etmek istemeleri ve Enosis isteklerini tekrarlamaları buna karşı Türklerin bunu reddetmesi üzerine herhangi bir uzlaşma çıkmadı.
  • 4 Mart 1964 tarihinde BM Güvenlik Konseyi Kanada, İsveç, İrlanda, Brezilya tarafından hazırlanan planı onayladı ve bu ülkeler Kıbrıs’a “Barış Gücü” göndermeye karar verdiler .
  • 1964 yılında ABD Kıbrıs Sorunu için arabuluculuk görevine girmiştir.
  • Türkiye’nin müdahale etmek isteği karşısında ABD Başkanı Johnson böyle bir durumda ABD silahlarını kullanamayacağını bildiren bir mektup göndermiş ve bu mektup iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine sebep olmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin müdahalesini ABD engellemede bulunmuştur.
  • Rumlar ABD’nin bu tutumundan yararlanıp saldırılarına devam etmiştir. 27 Nisan 1964’te Rumların Magosa’ya saldırılarını artırmaları, 27 Nisan’da Yeşilırmak ve Erenköy’de giriştikleri büyük çaplı saldırılardan Türk Hava Kuvvetlerinin 60 jetinin Rum mevzilerini bombalamasına sebep oldu. Bu bombalama Rumların uslanmasına yetmeyince 9 Ağustos’ta başka bir hava saldırısı Türk Hava Kuvvetleri tarafından gerçekleştirildi.
  • Kıbrıs açısından ümitli gelişmelere yol açabilecek bir olayda Türkiye ve Yunanistan Başbakanlarının Eylül 1967’de Trakya’da yaptıkları zirve toplantısı teşkil etmiştir.
  • Mayıs 1964’ten beri diplomatik alanda devam eden görüşmelerin bir sonucu olarak bu zirveden Yunanistan ENOSİS ümidini muhafazaya devam etmesi Türkiye’nin coğrafi federasyonda ısrar etmesi üzerine bir netice alınamamıştı.
  • “Görüşmeler, BM Genel Sekreterinin devamlı girişimlerinin ve taraflara 18 Ekim 1971 ve 18 Mayıs 1972 tarihlerinde gönderdiği iki muhtıranın sonucu olarak her iki toplum temsilcilerinin eşit statüsü çerçevesinde, araştırma mahiyeti taşıma ve bağımsız Kıbrıs Devletinin iç durumu ve anayasal konularına inhisar etmek kaydı ile yine özel temsilci Osario-Tafall’ın himayesinde bu defa Türkiye ve Yunanistan’dan gelen Anayasa eksperlerinin katılımı ile genişletilmiş olarak 8 Haziran 1972 tarihinde canlandırılmıştır.
  • Görüşmelerin bu safhası 18 Haziran 1974’e kadar devam etmiştir.
  • 15 Temmuz 1974 darbesi görüşmelerin kesilmesini gerektirmiştir.”
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2017 02:11

Benzer Konular

11 Eylül 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası
12 Ocak 2017 / ThinkerBeLL Coğrafya
27 Aralık 2008 / Ziyaretçi Soru-Cevap
21 Mayıs 2008 / Gabriella Asker tr