Arama

Kent ve Kent Planlaması

Güncelleme: 1 Mart 2009 Gösterim: 13.370 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
1 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kent ve Kent Planlaması
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

Kent
Genel olarak nüfus yoğunluğu, nüfu­su ve kapladığı alan belirli bir büyüklüğü aşan, ekonomik etkinliklerin yoğun olduğu yerleşmelere kent; kentlerden görece daha az nüfuslu ya da daha küçük bir alanı kaplayan yerleşmelere kasaba denir. Bununla birlikte kent ve kasaba tanımında nüfus tek başına yeterli bir ölçüt değildir. Deniz kıyısına kurul­muş liman kentleri, bir kaplıca kaynağı çevre­sine, göl kıyısına ya da dağ yamacına kurul­muş dinlence ve eğlence merkezleri kent sayıldığı gibi, sanayi üretimin yoğunlaştığı sanayi kentleri, yüksekokul ve üniversitelerin bulunduğu üniversite kentleri de nüfus yo­ğunluğuna ya da alanının büyüklüğüne bakıl­maksızın kent olarak tanımlanır.

Kent Planlaması

Bir ev yapılmadan önce nasıl odaları, kapısı, penceresi, banyo ve mutfak tesisatı en ince ayrıntısına kadar önceden tasarlanırsa, bir kentin yolları, kanalizasyonu, yapıların konu­mu, açık ya da yeşil alanları ve çarşı pazarı önceden planlanabilir. Kent planlamasında iki öğe vardır. Bunlardan biri yeni bir kentin ya da kente ek bir bölümün planlanmasıdır. Böyle bir kent tasarımı toprakların kamu malı olması durumunda gerçekleşebilir. Öbürü ise, yeni yolların, yapıların, tiyatro, spor alanı, otel, okul gibi kuruluşların kentlerin bayındır­lık planlarına ve inşaat yasalarına uygun biçimde yapılmasının denetlenmesidir. Kent planlaması 20. yüzyılda hızlı kentleşme olgu­sunun yarattığı sorunlara bir çözüm getirmek amacıyla ayrı bir uzmanlık dalı olarak gelişti. İnsanların konut, sağlık, iş, eğitim, ulaşım, dinlence, eğlence ve kültürel gereksinimlerini karşılamaya yönelik olan kent planlaması yapım, tasarım, altyapı ve kaynak sağlama çalışmalarının tümünü kapsar.

İlk ve Ortaçağ'da Kent Planlaması
Eskiçağlarda insanlar yaşamlarını avcılık, toplayıcılık ve göçebelikle sürdürürlerdi. Ta­rımsal üretime geçişle birlikte toplu ve örgüt­lü bir biçimde yaşamaya, kerpiçten ya da pişmiş tuğladan yapılmış evlerde oturmaya başladılar. Tarihte bilinen ilk yerleşmeler tarımsal üretimin gelişmeye başladığı Cilalı Taş Devri'nin (İÖ 8000-5500) sonlarına doğ­ru, toprağın verimli olduğu dere, ırmak, göl ve deniz kıyılarında kuruldu. Kent niteliği taşıdığı bilinen en eski yerleşmeler Mezopo­tamya'da kurulan Ur, Uruk, Eridu gibi kent­lerdir.
İÖ 2000 yıllarında Mısır'da kurulan kent­ler, köleler ve soylular için ayrı ayrı alanları, pazaryerleri ve tapınaklarıyla, belirli bir plana göre düzenleniyordu. Hindistan'da yapılan kazılar İndus Irmağı vadisinde kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda birbirini kesen yollarıyla, planlı Mohencodaro ve Harappa kentlerini ortaya çıkardı. Bu kentlerdeki ev­lerde merkezi ısıtma ve kanalizasyon sistem­leri bulunuyordu. Aynı dönemde Çin'de Huang He (Sarı Irmak) vadisinde planlı, küçük köyler; Mezopotamya'da Babil ve Asur uy­garlıkları döneminde de ünlü Babil ve Ninova kentleri kuruldu. Bu kentler aynı zamanda dönemin en önemli bilim, sanat ve kültür merkezleriydi.
Tarihin en ünlü kentleri, günümüzden 3000-2000 yıl önce. Eski Yunanlılar'ca Girit' te, Makedonya'da ve Doğu Akdeniz kıyıla­rında kuruldu. Türkiye'nin Ege ve Akdeniz kıyılarında yer alan Efes (Ephesos), Bergama (Pergamon), Milet (Miletos) ve Priene gibi kentler o dönemden kalmadır. Bu kentler gelişen deniz ticareti için büyük önem taşıyordu. Eski Yunan kentlerinden Atina ve Sparta gibi daha güçlü olanları, aynı zamanda bağım­sız kent devletleri olarak, öteki kentler üze­rinde üstünlük kurdular. Yapılan arkeolojik kazılardan anlaşıldığına göre, bu kentlerin sokak ve caddeleri, pazaryerleri, saray ve tapınakları, avlu ve bahçeleri planlı bir biçim­de, özenle düzenlenmişti. İÖ 7. yüzyılda Yunanlılar'ca kurulan Byzantion (Bizans) kenti Roma İmparatorluğumun ikiye bölün­mesinden sonra Konstantinopolis (bugün İs­tanbul) adını alarak Doğu Roma İmparator­luğumun başkenti ve aynı zamanda yönetsel, kültürel ve ekonomik merkezi oldu.
Birkaç bin yıl önce Avrupa, Asya ve Afrika'da gelişen kasaba ve kentlerin çoğu iz bırakmadan kayboldu. Orta ve Güney Amerika'daki Aztek, İnka ve Maya kentleri İs­panyol istilacılarca yok edildi. Birçoğu da yanardağ patlamaları ya da depremlerle yok oldu.
Ortaçağda kentlerin çoğu savunma ve gü­venlik amacıyla yüksek surlarla çevrilirdi. Savaş zamanlarında çevredeki topraklarda yaşayan insanlar kent surları içinde toplanır­dı. Ortaçağ başlarında kentler dağınık ve önemsiz yerleşmeler olarak kaldı. 11. ve 12. yüzyıllardan sonra tarımda verimliliğin artma­sı ve özellikle Haçlı Seferleri'nden sonra doğu ülkelerinden getirilen değerli mallar ticaretin canlanmasına yol açtı. Ticaret yaparak zen­ginleşen tüccarlar, derebeyler karşısında ba­ğımsız, güçlü yeni bir sınıf olarak ortaya çıktı. Gelişen ticaret, sağlanan sermaye birikimi ve tüccarların kent surları dışında kurdukları yeni yerleşmeler, kentlerin büyük bir hızla büyüyüp gelişmesini sağladı. Akdeniz çevre­sinde kurulan Venedik, Cenova, Pisa ve Floransa gibi İtalyan kent devletleri, doğu ülkeleriyle yapılan ticaretin başlıca merkezle­riydi. Kuzey Avrupa'da ticari bir örgütlenme olarak 13. yüzyılda ortaya çıkan ve Belçika' dan Litvanya'ya kadar 90 kenti kapsayan Hansa Birliği, bu kentlerin gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Bu dönemde yeni yollar yapıldı, tarım ve sanayi büyük ölçüde gelişti.
Ortaçağ kentlerinin en belirgin özellikleri gotik üslupla yapılmış yüksek ve sivri kuleli yapılar, insanların ticaret ve eğlence amacıyla bir araya geldikleri geniş alanlar, pazaryerle­ri, kıvrımlı ve dar sokaklardı. Ne var ki, su ve kanalizasyon gibi altyapı sistemleri yetersiz, yollar ulaşıma elverişsiz, evler karanlık ve soğuk, çalışma ve yaşam koşullan sağlıksızdı. Bu yüzden salgın hastalıklar, yangın ve kaza­lar çok sık rastlanan olaylardı.
Kent planlamasına ilişkin ilk kuramsal ça­lışmalar Rönesans döneminde yapıldı. Özellikle İtalya'da varlıklı ve soyluların koruması altında çalışan ünlü mi­marlar, geniş cadde ve alanlardan oluşan kent tasarımları çizdiler. Ne var ki, ortaçağın karmaşık ve plansız kentlerini yıkmadan bu tasarımları gerçekleştirmek olanaksızdı. Bu yüzden "ideal kent" tasarımı güzel bir düş olarak kaldı.

18.-20. Yüzyıllarda Kent Planlaması

18. yüzyılda İngiltere'de gelişen Sanayi Devri­mi Avrupa'yı da etkiledi. Kentler plansız bir biçimde hızla büyüdü. 19. ve 20. yüzyıllarda Avrupa ülkelerinde ve ABD'de Eski Yunan, Roma ve Rönesans kentlerinde olduğu gibi merkezden çevreye yayılan "örümcek ağı" planlı kentler kuruldu. ABD'de Washington, Almanya Federal Cumhuriyeti'nde Karls­ruhe, Avustralya'da Canberra ve Brezilya'da Brasilia planlı kentlerin en çok bilinen örnek­leridir. Varlıklı kimseler kentlerde geniş cadde­lerin, alanların ve parkların bulunduğu bö­lümlerde yaşarken, bu kentlere göç eden düşük gelirli insanlar, konut sorunlarını çöz­mek amacıyla kentlerin çevresinde yol, su, kanalizasyon, park ya da oyun alanlarının bulunmadığı bölgelerde gecekondu denen derme çatma evler yapmaya başladılar.
Günümüzde kentlerin düzeni ve yapısı önemli ölçüde değişmiştir. Eskiden varlıklı kimselerin yaşadığı kent merkezleri bugün artık insanların yalnızca çalışmak için günün belirli bir bölümünü geçirdiği iş merkezlerine dönüşmüştür. Varlıklı kişiler kent merkezleri­nin gürültülü ve kalabalık ortamından uzakla­şarak kentleri çevreleyen kırsal yörelere yer­leşmeyi yeğlemektedir.
Avrupa'da ve ABD'de aşırı bir biçimde büyüyen bazı kentler iç içe geçerek megalopo­lis (büyük kent) adı verilen birleşik kent toplulukları oluşturdu. Bu ülkelerde nüfusun yüzde 75'i kent ve kasabalarda yaşamaktadır. 2000 yılına kadar dünya nüfusunun büyük bir bölümünün kentlerde yaşayacağı sanılmak­tadır.

Kent Sorunları
Dünyanın birçok ülkesinde kentler benzer sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların başlıcaları konut, ulaşım, işsizlik, çevre kirliliği, çöpler ve sanayi atıkları, suç oranının yüksek oluşu ve ırk ayrımcılığı gibi sorunlardır.
Konut sorunu, kentlerin karşılaştığı sorun­ların başında gelir. Giderek nüfusu artan kentlerde yaşayan herkese barınacak bir yer sağlamanın yanı sıra, var olan konutları iyileş­tirmek ve yaşamaya elverişli duruma getir­mek de önemli bir sorundur. Bunun için hükümetler ve kent belediyeleri kapsamlı konut projeleri geliştirir. Ne var ki, işsizliğin ve yoksulluğun sürdüğü ülkelerde bu projele­rin gerçekleşmesi kolay değildir.
Ulaşım, büyük kentlerde önemini koruyan bir sorundur. Motorlu taşıtlar, bisikletler ve öteki ulaşım araçları özellikle iş saatlerinde sokak ve caddelerde büyük tıkanıklıklara neden olur. Kentlerin çoğunda bu soruna çözüm getirmek için otobüs, tramvay ve metro gibi kitle ulaşım araçları işler. Her geçen gün daha çok özel otomobilin trafiğe katılmasının yanı sıra, kentler bir de park sorunuyla karşı karşıyadır. Buna çözüm geti­recek kat otoparkları, yeraltı garajları ya da kumbaralı park saatleri gibi uygulamalara gidilmektedir. Bazı kentlerde, bazı sokaklar trafiğe kapatılarak, yayaların rahatça yürü­meleri ve alışveriş yapabilmeleri için gürültü­den uzak ve tehlikesiz bir ortam sağlanır. Bu gibi sokaklar gölge veren ağaçları, dinlenmek için konmuş bankları ve ışıltılı mağazalarıyla çok çekicidir.
Çevre kirliliği, özellikle büyük kentlerde ve sanayi bölgelerinde insan sağlığını tehdit eden önemli bir sorundur. Motorlu araçlardan çı­kan egzoz dumanı, gürültü, zehirli kimyasal ve radyoaktif maddelerden oluşan atıkların deniz, göl ve ırmaklara karışması, fabrika bacalarından çıkan zehirli gazlar çevre kirlili­ğinin temel nedenleridir.
Çöpler ve sanayi atıkları, çevre kirliliği sorunuyla doğrudan ilgilidir. Çöplerin toplan­ması başlı başına bir sorunken, bunların ne yapılacağı daha büyük bir sorun yaratır. Yakılması hava kirliliğine yol açar; denizlere ve akarsulara boşaltılması ise canlıların yaşa­mını tehlikeye sokar. Son zamanlarda çöp ve atıklar değerlendirilmekte ve bazı yan ürünler elde edilmektedir
Suç, bir başka sorun da kentlerdeki suç oranının yüksek oluşudur. Özellikle büyük kentlerde rastlanan en yaygın suçlar arasında hırsızlık ve cinayet sayılabilir.
Irk ayrımcılığı'nın yarattığı sorunlar ABD' de, beyazlarla siyahlar'ın kentin ayrı kesimle­rinde yaşaması biçiminde kendini gösterir. Güney Afrika'da Johannesburg kenti de ırk ayrımına dayalı bir yapıdadır. Beyaz olmayan topluluklar kentin ayrı bir kesiminde yaşa­mak zorundadır. Birçok büyük kentte ise azınlıklar dış mahallelerde oldukça yalıtılmış bir durumda yaşar.

Türkiye'de Kentler

Osmanlı İmparatorluğu'nda 16. yüzyıl ön­cesinde kentler kale içi ve kale dışı olmak üze­re iki bölümden oluşuyordu. Asıl kent yüksek surlardan oluşan kalenin içindeydi. Kale için­de zanaatkarların dükkânları, kentlerin ileri gelenlerinin konutları; dışında da pazaryerle-ri, hanlar, kervansaraylar ve tekkeler bulu­nurdu. Sokaklar dar ve kıvrımlıydı. Ticaretin gelişmesiyle birlikte kentler kale dışına taşa­rak, büyümeye başladı.
19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı ülkesi­ne yabancı sermayenin girişi hızlandı. Batılı şirketler kıyıları ve limanları iç kesimlere bağ­layan demiryolları döşediler. Yeni ulaşım ağı bir yandan yeni kentlerin doğmasına yol açar­ken, sapa yerde kalan birçok eski üretim mer­kezi önemini yitirdi. İstanbul'un nüfusu göç edenlerle birlikte 1 milyonu aştı. O dönemde en hızlı gelişen liman kenti İzmir, ülkenin ikinci büyük kenti oldu. Yeni ulaştırma ve ha­berleşme sistemleri gelişti. İstasyonlar, rıh­tımlar, postaneler, depolar, oteller, bankalar, bürolar, zenginleşen kesimin gereksinimlerini karşılayan lüks mağazalar, eğlence yerleri, pastaneler ve tiyatro binaları kentlerin görü­nümünü önemli ölçüde değiştirdi. Kent dışın­da yeni konut alanları ve banliyöler oluştu. Kent içi ulaşımda tramvay ve atlı araba kulla­nılmaya başlandı.
Kurtuluş Savaşı'nın ardından Cumhuriyet döneminde yıkıma uğrayan kentlerin onarıl­masına çalışıldı. Başkent Ankara'ya taşındı. Yeni başkentin "örnek kenf'e dönüştürülme­si için çalışmalar yapıldı. Cumhuriyet döne­minde İstanbul birinci büyük kent konumunu sürdürdü. Öteki büyük kentler sırasıyla İz­mir, Bursa, Ankara ve Adana idi. 1927'de ül­kede nüfusu 10 bin-25 bin arasında 31, 25 bin-50 bin arasında 13 kent vardı. 1930'larda kentlerin altyapı ve sağlık koşulları düzeltil­meye çalışıldı. Kent yakınlarındaki bataklık­lar kurutuldu, düzenli yollar açıldı, ağaçlan­dırma, aydınlatma, su, kanalizasyon, yeşil alan ve park yapımına ağırlık verildi. 1950-60 döneminde kentlere göç hızlandı. Bunun en çarpıcı sonucu gecekonduların ortaya çıkışı oldu. 1965-70 arasında kentler ana karayolları boyunca büyümeye ve yayılmaya başladı. İs­tanbul, İzmir ve Ankara metropol adı verilen gelişmiş, büyük kentlere dönüştüler. 1985 nü­fus sayımına göre Türkiye'de nüfusu 500 bini aşan 40 il, 1 milyonu aşan 11 il bulunmak­tadır.


Ayrıca meslek disiplini için bakınız: Şehir ve Bölge Planlama
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

24 Kasım 2009 / asla_asla_deme Sosyoloji
25 Aralık 2014 / _Yağmur_ Kültür
12 Şubat 2013 / BARIŞ Siyaset tr
7 Şubat 2012 / bhye Tiyatro tr
8 Haziran 2011 / DERUNİ X-Sözlük