Arama

Önemli İcatlar - Saat ve Tarihçesi

Güncelleme: 24 Temmuz 2012 Gösterim: 90.823 Cevap: 4
Ayperisi - avatarı
Ayperisi
Ziyaretçi
17 Mayıs 2007       Mesaj #1
Ayperisi - avatarı
Ziyaretçi
Saat'in Tarihi...
İnsanoğlu başlangıçtan bu yana zaman denilen anlaşılması zor kavramla uğraşmış, yıldızlara ve güneşe bakarak zamanı anlamaya ve hesaplamaya çalışmıştır. İlk başta insanlar için sadece yağmurun, karın, soğuğun, sıcağın zamanını bilmek yetiyor, mevsimler insanların hayatlarını yönetip, hasat zamanını, göç zamanını, barınma zamanını söylüyorlardı. Gittikçe daha küçük zaman birimlerine ihtiyaç duyan insan, yılı aylara ve haftalara bölmeye başlamışlardır. Zamanın geçişinin en belirgin göstergesi olan gün, güneş doğunca başlıyor ve çalışma süresi aydınlık zamanı kaplıyordu. İnsanların geceyi gündüze benzer kılma çabaları, günü daha küçük zaman birimlerine ayırmayı gerektiriyordu. Dakika ve saniyeler daha çağdaş dönemlerin ürünü olmakla birlikte, insanlar günü birkaç bölüme ayırmaya çalışmışlar ve gittikçe daha küçük zaman dilimlerine ihtiyaç duymuşlardır. Daha küçük zaman birimlerinin tarihi takvimle paralellik gösterir. Yılı ilk olarak birimlere bölen Sümerler, günü de ilk bölenler olmuşlar ve zamanı ölçmeye başlamışlardır. Mısırlılarla devam eden bu çabalar Yunanlılar ve Romalılarla iyice gelişmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar

Kolumuzdaki saatin yaşamınızla bütünleştiğini hiç düşündünüz mü? Saat denince aklıma öncelikle kol saati gelir! Kol saatime baktıkça, anılarımın canlandığını hissederim. İlkokulu bitirip diplomamı aldığım gün, annemin armağan ettiği Zenith marka kol saatini, geceleri, yatakta kulağıma dayadığımı ve tık tık sesini dinleyerek uyuduğumu hiç unutmam. Yaşım ilerledikçe, bu sesin bana güven ve arkadaşlık duygusu aşıladığını hissetmiş ve zaman kavramının hayatımızdaki önemini anlamaya başlamıştım. Sizin de, kolunuzda taşıdığınız saatinizle ilgili kimbilir ne ilginç anılarınız vardır?
İnsan tarihini inceleyenler, insanoğlunun zamanı ölçmek için ne denli ilginç buluşlar yaptığını öğrenmişlerdir. Gündüz ve gece olayı, güneşin doğuşu ve batışı, ay'ın küçülüp büyümesi, mevsimlerin değişimi, yıldızların görünümündeki hareketlilik insanlarda zaman kavramının doğuşunu sağlamıştı. Bunun için de; güneş saatı, kum saatı, su saatı gibi buluşlar gerçekleşmişti.
İnsanoğlunun zamanı ölçme tutkusu asırlar boyu gelişerek sürmüş , Ortaçağ'da yaşam düzeyi yükselen toplumlar için takvim ve saat, kavram olarak büyük önem kazanmıştı. Bu dönemde, Galile, Newton, gibi matematikçi ve fizikçiler zamanı ölçecek bir aracın icadı için önemli buluşlar gerçekleştirmişlerdi. Saatın icadında yuvarlak dişli'nin, sarkaç'ın ve yaylı spiral'in yaratılışı bu alanda atılan önemli adımlar olmuştu. Bunlar sayesinde kiliselere, görkemli yapılara, mekanik güçle çalışan gösterişli saatler yerleştirilmiş, sonraları zenginlerin evlerindeki şöminelerin üzerine daha küçük boyutlu saatleri koymak mümkün olmuştu. Gerçek anlamda saat'i günlük kullanıma sokan isim İngiliz Christian Huygens'tir. Bundan 327 yıl önce. 23 Ocak 1675'te C.Huygens zaman ayarını sağlayan yaylı balans'ı saatın içine sokmayı başarmıştı. Saatlerin doğal parçaları olarak kabul ettiğimiz akrep ve yelkovan'ın saate uygulanması ise ancak 1690 yılında gerçekleşmişti.
Doğu'da, Türkler, Araplar ve İranlılar, zamanı ölçümlemeye güneş, kum ve su saatleriyle yönelmişlerdi. Evlerde su ve kum saatleri, cami, medrese ve kitaplıklarda güneş saatleri kullanılıyordu.
Osmanlı dönemine gelince: Belgelerden öğrenildiğine göre İngiliz ve Fransız saat teknikleri kullanılarak 17. asrın başlarında İstanbul'da saat üretimi gerçekleştirilmişti. O dönemde saat yapımında Abdurrahman ve Galatalı Şahin Usta bi-linmekteydi. 19. yüzyıl Türk saatçiliği için aşama yapılan bir dönem olmuştu. Mevlevi tekkelerinde yaşayan Ahmet Eflaki Dede gibi ustalar tarafından yapılan saatler mekanik incelikleri yanında estetik güzellikleriyle de ün kazanmışlardı.
1700 yılında İsviçre'li Nicolas Fatio?nun buluşu sayesinde, hareketli parçaların sürtünmeden doğan yıpranmasını en aza indirgeyen yakut (rubis-saphir) gibi sert taşların minik dişlilerin pimlerine yataklık yapmalarıyla saat endüstrisinde bir devrim yaşanmıştı.
Saatin yelek cebinden kola geçişi 1810 yılında üretilen ilk kol saati ile gerçekleşmiş, kol saatlerinin kullanımı 1914-18 birinci Dünya Savaşı'na katılan askerler tarafından yaygınlaştırılmıştır. Bu akım sonunda, 1930'lu yıllarda, dünyada satılan her iki saaten biri kol saati olmuştur. Kol saatlerinde elde edilen en önemli gelişme ise, 1922 yılında, elle kurulma gereği olmayan otomatik kol saatlerinin üretilmesi ile gerçekleşmiştir. Saat sektöründe kısa zamanları ölçümleyen diğer bir ürün kronometre olarak tanımlanmaktadır. Bunlar, genelde saniyenin 1/5'ten 1/100 kadar olan değerlerini verirler. Elektronik kronometreler çok daha duyarlı ölçümler yaparlar. 1920 Olimpiyat oyunlarında kullanılmaya başlayan kronometreler bugün spor alanlarının ayrılmaz araçlarıdır. Kol saatlerinde, özelliklerine göre 200'den 800 adete kadar parça kullanılmaktadır. Saatın hareketli parçaları içine konan gövde ise, modeline ve markasına göre altın, platin, titan, litrium, çelik, krom, çeşitli alaşımlardan veya plastikten yapılmaktadır.
Saatlerini tamir etmeye kalkışan meraklılar, bir saati meydana getiren parçaları gördüklerinde, küçücük bir kutu içine sığdırılmış olan parçaların çokluğuna ve çeşitliliğine şaşırmaktan kendilerini alamaz-lar. Hatta bazı saat tamircilerinin, tamir ettikleri saati sahibine iade ederken; "Bunlar da artan parçalar!" diyerek küçük bir zarf verdikleri bilinen hikâyeler arasındadır!
Günümüzde teknolojik gelişmeler saat endüstrisinde olağanüstü yeniliklerin uygulaya konmasını sağlamışıtır. Bunların başında kuvarslı (Quarts) elektronik saatler gelmektedir. Ana maddesi silisyum dioksit (SiO2) olan kuvars'a pil enerjisiyle akım gönderilmekte, sağlanan 32768 Hz'lik sabit titreşim sayesinde zaman ölçümü hassas bir düzeyde sağlanmış olmaktadır. Bu buluşun 1881 yılında ünlü Pierre ve Marie Curie'ye ait oluşu konunun diğer ilginç bir yönüdür. Kuvarsın saat endüstrisinde kullanımı İsviçre, Amerika ve Japonya'da aynı döneme rastlamaktadır. Kuvars kullanımı parça sayısını ve zedelenme riskini en aza indirgemektedir. 1968'de Japon Seiko firması ilk elektronik saati üretmiş, 1969'da Amerika'da Pulsar markasıyla elektronik saatler devreye girmiştir. 1982 yılında da, gene Seiko firması tarafından piyasaya video kayıt yapabilen saatler üretilerek teknolojinin sınır tanımadığı kanıtlanmış oluyordu. Bu gelişmelerin yanında 1982 yılında Swatch (Swiss watch) firmasının kuvars kullanımını ucuz saat üretimde başarıyla uygulaması pazarın yaygınlaşmasına öncülük yapmaktadır. Swach, kuvars'ın sağladığı olanaklar sayesinde yalnız 3.9 milimetre kalınlığında, 12.3 gram ağırlığında ve 100 Euro'ya satılabilen kol saati üretmeyi başarmıştır.
Bugün, 25 yıl pil değiştirmeden hayatta kalan, 2100 yılına kadar takvim günlerini kendi ayarlayan, ışık enerjisiyle çalışan, 11.100 metre derinlikte bile su almayan (Bu rekor Bell§Ross markasınındır) , İnternet?e bağlanabilen, dijital fotograf çeken, müzik ve konuşma kaydeden, tansiyon ölçen hatta konuşan saatler üretilmektedir. Böylesine şaşırtıcı gelişmelere sahne olan bir ortamda, uzmanlar , mekanik ve kuvars yarışmasının bütün hızıyla devam edeceği görüşündedirler.
Ayrıca, son yıllarda üretilen saatlerin bir bölümü pırlanta ve değerli ziynet taşlarıyla bezenerek moda dünyasına girmiştir. Bu saatlerin bazı modelleri yüzbin Euro'ya kadar yükselen fiyatlarla satılmaktadır.
Saat dünyasından daha ayrıntılı ve markalı bilgilere ulaşmak istiyorsanız; Watch Valley - Le Pays de la précision sitesini öneririm. Ayrıca yolunuz Fransa'da Besançon'dan geçerse 2002 Haziran ayında açılmış olan ve saat tarihini gözler önüne seren"Zaman Müzesi"ni ziyaret ediniz.
Saat dünyasındaki gelişmeleri hayranlıkla izleyen birisi olarak, ben hayatımın sonuna kadar pilini değiştirmeden( 2025 yılına kadar pil hayatta kalacak!) ve takvim ayarı bozulmadan ( 2100 yılına kadar programlı!) kolumda taşımayı sürdüreceğim saatımı, çocukluğumda olduğu gibi, geceleri gene kulağımın altına koyarak, ancak, bu defa tık tık seslerini duymadan (ne yazık ki kuvars'ta tık tık sesi yok!) uyuyor ve yazımı Maksim Gorki'nin şu sözüyle noktalıyorum: Saatin tıktıkları bize hayattan faydalanmamızı haber verir. Ömür boyu şerefle yaşama şansına sahip olanlara ne mutlu...
Son düzenleyen Blue Blood; 18 Kasım 2007 18:14
DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
6 Haziran 2007       Mesaj #2
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
Saatin Tarihi

Sponsorlu Bağlantılar
saat 08

Saatlere anlamlar yükleyip modern hayatın bizi nasıl kıskıvrak yakaladığından filan şikâyet etmeye hakkımız yok, dünyadaki ilk günlerinden beri insanlar bir şekilde zamanı ölçmeye çalışmışlar. Yani aynen saçlarımız gibi saate olan merakımız da atalarımızdan miras kalmış. Güneşin gökyüzündeki hareketlerine bakmışlar, gölgeleri izlemişler, üzerinde işaretler olan ve yandıkça işaretleri silinen mumlar denemişler, yağı bittikçe zamanın geçtiğini anlatan gaz lambaları ve kum saatleri yapmışlar. Uzak Doğu’da, yakılan tütsünün ne kadarının bittiğine bakılırmış.

Su saatleri, hava bulutlu olduğunda çalışmam diye tutturmadığından daha tutarlı ölçümler yapılmasını sağlamış. İlk su saati, milattan önce 1500’de gömülen firavun 1. Amenhotep’in mezarında bulunmuş. Antik Yunanistan’da da milattan önce 325’ten beri su saatleri yapılırmış. Yunanlar, su saatine “su hırsızı” dermiş. Taştan yapılan su saatlerinin içine işaretler kazınırmış ya sürekli aynı hızda damlayan suyun içlerine dolmasıyla ya da içlerindeki suyun boşalmasıyla zamanı bildirirlermiş.
Başka bir su saati de su dolu bir küvetin içine altı delinmiş metal bir kova konarak çalışıyormuş. Minik delikten su almaya başlayan kova, batmaya başlıyor ve belirli bir zaman sonra tamamen batıyormuş. Su saatleri, önceden sadece geceleri kullanılırmış ama güneş saatlerinden daha güvenilir oldukları anlaşıldıktan sonra gündüzleri de kullanılır olmuş. Tabii bunu düşünenler yanılıyormuş, bunun anlaşılması uzun sürmemiş.
Suyun akışını belli bir tempoda tutmak, o zamanın teknolojisiyle çok zor olduğundan, suyun miktarına göre zaman belirleyen mekanizmalardan kısa sürede vazgeçilmiş ve daha tutarlı sistemler aranmaya başlanmış. Modern teknolojinin artık devreye girmesi gerekiyormuş. Bir süre modern su saatleri de yapılmaya çalışılmış ama geleceğin mekanik saatlerde olduğu sonunda anlaşılmış.
Quartz kristalli saatler, hâlâ popüler ve ucuzdur. Fiyatlarına göre başarılıdırlar ve arada bir biraz geç kalsalar da herkesin koluna takabileceği saatlerdir. Üstelik atalarına göre epey gelişmişlerdir. Örneğin, ilk mekanik saatlerde bırakın saniyeyi, dakika bile yoktu. 12 saatte bir başa alınmaları ve kurulmaları gerekiyordu. Saatlerin taşınmasının sebebi zamanı göstermeleri değil, şık kabul edilmeleriydi ve ilk mekanik saatler, saati pek de doğru düzgün gösteremiyordu. Duvar ve masa saatlerinde başarı sağlanmıştı ama o devasa mekaniği taşınabilir hale getirmek için güvenilirlikten feragat ediliyordu. Saatin gelişimini, 1500’lerden başlayıp önemli tarihleri sayarak kısaca özetleyebiliriz. Kaç dakikada okuduğunuzu kolunuzdaki saate bakarak ölçebilir sonra da ironiyi kavrayıp keyiflenebilirsiniz.

saat 01

1524’te Alman kilit ustası Peter Henlien, tarihte bilinen ilk kurmalı saati üretti. O zamana kadar mekanizmaları çalıştırmak için sürekli yer değiştirilen ağırlıklar vardı. Kurmalı saatler, yayları gevşedikçe zamanı göstermemeye başlıyordu ama onların sayesinde taşınabilir saatler üretilmeye başlandı.

1550’lerde piyasada Almanya ve Fransa üretimi saatler dolaşmaya başlamıştı. 1575’te İsveç ve İngiliz üreticiler ortaya çıktı. Saat, zamanı gösteren bir araç değil, yeni ortaya çıkmış bir modaydı henüz. Çelikten yapılan iç mekanizmalar, bu yıllardan sonra pirince dönüşmeye başladı. Yine de saat denince, istediği zaman duran, istediği gibi hata yapma hakkını kendinde gören zımbırtılar akla geliyordu. Buna rağmen eski sistemlere dönülmüyordu, parası olan herkes bir saat alıyor, saati olmayan komşular ayıplanıyordu. Yine de saati bir arzu nesnesi haline getiren bu teknolojik gelişmeler değil, 1600-1675 arasındaki şekilsel yeniliklerdi. Dedik ya saat hâlâ bir aksesuar olarak görülüyordu.

saat 06

1600’den sonraki değişiklikler bu görüşü değiştirmedi. Teknikten çok görünüşü değiştirirseniz, yani tribüne oynarsanız böyle olur haliyle. Artık saatlere mücevher gözüyle bakılıyor, yatırım için saat alınıyordu. Basit bir kutudan yuvarlak, silindir şekillere geçilmiş, altına üstüne değerli madenlerden şapkalar takılmıştı. Sonradan metal kısımların yerine kristal parçalar eklenmişti, metal kalanların da altın olmasına dikkat ediliyordu. Kristal kapaklar, kapağı kaldırmadan saati görmeyi de sağlıyordu ama bu kadar parıltılı göründükten sonra kimin umurunda.

1656’da ilk sarkaçlı saat üretildi. Sarkaç mantığını Galileo’nun bulduğu düşünülür, hatta çizdiği ama yapamadığı bir tasarımı olduğu söylenir. 1660’da saatler sadeleşme eğilimine girdi, şıkır şıkır saatler artık kadın saatleri olarak görülüyordu. 1675’te teknik iyileştirmeler yapıldı, artık saatiniz bir günde birkaç saat değil, sadece birkaç dakika sekiyordu. Böylece saatin kadranına dakikalar çizilip saate yelkovan eklendi. İngiltere kralı, saatini yerleştirmek için cepler diktirdiği yeleğiyle ilk kez halkın önüne 1675’te çıktı.
1704’te Dullier adında bir üretici, pirinç parçaların bazılarını mücevherlerle değiştirmeyi denedi. Sonuç, ucuzlama trendine giren saatler arasında fiyatıyla soyluların iştahını kabartan yeni bir alternatifti. Bugün yüksek fiyatlarla satılan prestijli saatlerin ilki diyebiliriz sanırız Dullier’e. 1725’te ucuz saatlerin bir yerine de kıymetli taş koyma modası başlayıp bir süre devam etti. 1750’de ilk kez bir üretici saate kendi ismini verip marka yaratmaya kalktı.

saat 07

1721’de George Graham’in yaptığı sarkaçlı saat, günde sadece bir saniye şaşıyordu. 1761’de John Harrison’ın yaptığı saat o kadar dakikti ki deniz yolculuklarındaki ölçümlerde kullanılmaya başlandı. İngiliz hükümeti, bu başarısını, bu zamanın parasıyla 10 milyon dolar vererek ödüllendirdi. Bu saat, günde saniyenin beşte biri kadar şaşıyordu.

1800’lere kadar bol mücevherli ve işlev açısından birbirinden farksız saatler üretilmeye devam edildi. 1800’de ilk kez bir cep kronometresi yapıldı, yani saniye ilk kez cebe girdi. 1850’de Amerika’da ilk kez seri üretim saat yapılmaya başlandı.
1952’de ilk kez kurulmayan bir saat üretildi, bu saat, “pil” denen mucize sayesinde çalışıyor ve hiçbir kurmalı saatin ulaşamadığı dakikliğe ulaşıyordu. 1970’de elektronik saatler piyasada ilk kez görüldü. Bugün uzaktan kumandalı, MP3 çalan, fotoğraf çeken saatler var. Tabii bu da yetmiyor, hepimiz büyük heyecanla Dick Tracy ve Batman’in her tarafından bir şeyler çıkan saatlerini bekliyoruz.

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
11 Eylül 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Saat
MsXLabs.org & Temel Britannica

Saat, zamanın ölçülmesinde kullanılan alet­tir. Saatlerin ana parçaları, eşit zaman aralık­larında düzenli hareketler yapan bir zaman sayma düzeneği ile hareket sayısını kaydeden sayma mekanizmasıdır. Örneksel ya da ana­log saatler, zamanı ibreler (kollar) yardımıyla gösterir; ibreler, zaman aralıklarına bölün­müş bir kadranın üzerinde döner (örneksel, benzer demektir; kolların hareketi zamanın geçişini temsil eder). Sayısal ya da dijital saatler ise zamanı sayılarla gösterir; bu göste­rim genellikle sıvı kristallerle sağlanır. Zaman aralıkları (örneğin saat başları) bazen bir zil sesiyle ya da bir elektronik devrenin çıkardığı sesle ayrıca vurgulanabilir.

Mekanik Saatler
Mekanik saatlerde, saati gösteren kola akrep denir; akrep, her 12 saatte bir kez, yani günde iki kez kadranı dolanır. Dakikayı gösteren ve akrepten daha uzun olan kola yelkovan denir; yelkovan saatte bir kez, yani günde 24 kez kadranı dolanır. Saniyeleri gösteren kol ise, genellikle değişik renkli uzun bir kol biçimin­dedir ve bu kol da hızla kadranın üzerinde döner; ama saniyeleri göstermek için, ana kadranın bir kenarına yerleştirilmiş ayrı bir küçük saniye kadranı ve minik bir saniye kolundan da yararlanılabilir. Saniye kolu dakikada bir kez kadranı dolanır.
Kolların farklı hızlarda hareket edebilmesi­ni sağlamak için, bu kolların takılı oldukları miller birbirine zaman dişlileri denen bir dizi dişli çarkla bağlanmıştır. Çapları ve diş sayıları farklı olan bu çarkların dişleri birbirine geçecek, yani birbirini kavra­yacak durumdadır. Diş sayılarının farklı ol­ması, millerin farklı hızlarda dönmesini sağ­lar. Eğer iki dişli çarktan birinin 10, öbürünün ise 50 dişi varsa, bu iki dişli birbirini kavradı­ğında, büyük dişlinin her dönüşüne karşılık küçük dişli beş kez döner; çünkü bu iki dişlinin birbirine hız aktarma oranı 10/50, yani 1/5'tir. Demek ki, 1/60 oranını verecek bir diş sayısı seçilerek, dakika ve saat kolları­nın birbirlerine göre doğru hızlarda hareket etmesi sağlanabilir.
Saatin işlemesi için, zaman dişlilerini çalış­tıracak bir enerji kaynağına gerek vardır. Bu, asılı durumdaki bir ağırlık, bir yay ya da elektrik olabilir. Sarkaçlı ya da zemberekli saatler kurulurken ağırlığı yukarıya kaldır­mak ya da yayı sıkıştırmak için yapılan iş, yükseltilmiş ağırlıkta ya da sıkışmış yayda potansiyel enerji olarak depolanır ve daha sonra bu enerji yavaş yavaş serbest bırakıla­rak çark takımı çalıştırılır. Bu potansiyel enerji saati en az 24 saat çalıştır­maya yeter.
Buraya kadar anlatılan kadarıyla zaman dişlilerinin zamanı sayma özelliği yoktur. Eğer kurulu bir saatin ağırlığı ya da yayı herhangi bir sınırlama olmaksızın aniden serbest bırakılırsa, kollar denetimsiz bir biçimde hızla döner ve 24 saatlik gün birkaç saniye içinde tükenip biter Bunu önlemek için, enerjinin az miktarlarda ve düzenli aralıklarla serbest bırakılması gerekir. Bu, saatin zaman sayma düzeneğine, örneğin sarkacına bir eşapman bağlanarak gerçekleştirilir. Eşapman, bir eşapman çarkı ile bu çarkın üzerinde yer alan bir mandaldan oluşur. Eşapman çarkı bir dizi dişli çark tarafından döndürülür, mandal ise eşapman çarkını tutup bırakarak bu çarkın adım adım, diş diş dönmesini sağlar. İleri doğru her hareketinde eşapman çarkının bir dişi, maşa denen çapa biçimli mandalın ucuna takılır. Diş maşayı hafifçe iter, maşa da bu hareketi sarkaca aktararak sarkacın salınmasını sağlar. Eşapman çarkının dönme hareketi devam eder, diş iterek maşa­dan kurtulur, ama bu kez ardından gelen diş maşaya takılır ve böylece aynı şeyler yinele­nerek sürüp gider.
Eşapman çarkı da zaman sayma mekaniz­masının bir parçasıdır. Sarkacın her salınımı eşapman çarkını bir diş ilerletir; böylece, eğer eşapman çarkının üzerinde 60 diş varsa, sarkacın her 60 salınımında çark bir tam dönüş yapmış olur. Eğer eşapman çarkı sani­ye koluna doğrudan doğruya bağlıysa ve sarkaç bir tam salınımını 1 saniyede yapıyor­sa, o zaman saniye kolu da kadranı her 60 saniyede bir kez dolanır.
Sarkacın ileri-geri bir tam salınım yapma süresi (periyodu), takılı olduğu eksen ile ucundaki ağırlığın merkezi arasındaki uzunlu­ğa bağlıdır; bu uzunluk ne kadar büyükse salınım süresi de o ölçüde uzun olur. Demek ki, sarkaç basit ama doğru sonuç veren bir zaman sayma aracıdır. İngil­tere'de Londra'daki parlamento binasında bulunan ünlü Big Ben saatinin sarkacı 4 metre uzunluğundadır, periyodu ise 4 saniyedir; alanlarda kurulu olan saat kulelerindeki saat­lerin ve evlerde kullanılan duvar saatlerinin sarkaçlarının uzunluğu 25 cm. periyotları ise 1 saniyedir. Saatin ileri gitmesi ya da geri kalması durumunda, sarkacın ucundaki ağır­lık bir vida yardımıyla çubuğun üzerinde yukarı ya da aşağı kaydırılarak saatin duyarlı­lığı yeniden ayarlanır. Örneğin, periyodu 1 saniye olan bir sarkacın uzunluğu yaklaşık 990 milimetredir. Bu uzunluğun 0,025 mm ar­tırılması saatin günde 1 saniye geri kalmasına neden olur.
Sarkaçlı saatlerin ayarının bozulmasının başlıca nedeni sıcaklık değişimleridir. Eğer metal bir çubuk ısıtılırsa genleşir (uzar); soğutulursa tam tersine, büzülür (kısalır). Saat sarkaçlarının çubuğundaki benzer deği­şiklikler saatin geri kalmasına ya da ileri gitmesine yol açar. Bunun üstesinden gelme­nin bir yolu, sarkaç çubuğunu genleşme mik­tarları farklı iki metalden yapmaktır; böylece iki farklı genleşme miktarı birbirini "'götürebi­lir" ve ağırlığın eksenden hep aynı uzaklıkta kalması sağlanır. Daha ucuz bir yöntem de, çubuğu çok az, önemsenmeyecek düzeyde genleşen bir alaşımdan, örneğin invar çeliğinden yapmaktır.

Elektrikli Saatler
Elektrik hem önemli bir enerji kaynağıdır, hem de bir elektrik kaynağından zaman say­ma düzeneği olarak yararlanılabilir. Kent şebekesinden evlere beslenen alternatif saniyede 100 ya da 120 kez yön değiştirir ve bu nedenle de frekansı 50 ya da 60 hertzdir (1 hertz, saniyede 1 çevrime eşittir). Bu tür bir şebekeye bağlı bir senkron (eşzamanlı) elektrik motorunun birim zamandaki dönme (devir) sayısı akımın frekans değerine eşittir. Bu nedenle senkron motorlar zaman sayma işlevi üstlenebilir ve uygun dişli çarkların yardımıyla bir saatin kollarını doğru hızlarda döndürebilir. Ama günümüzde kent şebeke­sinden beslenen elektrikli saatlerin yerini pille çalışan kuvars kristalli saatler almaktadır. Senkron saatler ise daha çok video aygıtların­da, merkezi ısıtma programlayıcılarında ve kent şebekesinden beslenen öbür elektrikli aygıtlarda kullanılmaktadır.
Sanayi ve ticarette merkezi sistemlerden yaygın olarak yararlanılır. Bu sistemde zaman sayma düzeneği bir sarkaçtır. Sarkaç, sıradan sarkaçlı saatlerde olduğu gibi bir dişli çarkı hareket ettirir. Bu çark her bir tam dönüşün­de bir mandalı serbest bırakır ve mandal düşerek sarkaca bir itme sağlar. Bu mandal aynı zamanda bir elektromıknatısı da harekete geçirir; elektro­mıknatıs mandalı üst konumuna geri döndü­rür ve dakika kolunu yarım dakika ilerletir. Elektrik darbesi binadaki ana saate bağlı bütün öbür saatlerin kollarını da eşzamanlı olarak ve aynı ölçüde hareket ettirir. Bu sistemde elektrikten bir zaman sayma düze­neği olarak değil, elektromıknatısı işletmek ve saat kollarını hareket ettirmek için yalnızca bir enerji kaynağı olarak yararlanılır.

Kuvars Kristalli Saatler
Pille çalışan elektrikli saatlerde, elektrik za­man sayma düzeneği olarak işlev görmez; bu işi bir kuvars kristali yerine getirir. Kuvars bol bulunan bir mineraldir ve doğada çok farklı biçimlerde bulunur. Saat yapımında kullanı­lan kristallerin çok katışkısız, saf halde olması gerekir; bu kadar saf kristaller doğada pek bulunmaz, bu nedenle de insanlarca yapay olarak üretilir. Belirli büyüklükteki bir kuvars kristalinin doğal bir titreşim frekansı vardır. Saatlerde kullanılan kristallerin frekansı yak­laşık 1 milyon hertzdir. Kuvars kristalin yüze­yine elektrotlar (metal kontaklar) iliştirilirse, bir elektronik devrenin yardımıyla kristaldeki titreşimler sayılabilir. Ama kristaldeki titreşim frekansı zaman ölçümü açısından çok yüksektir; bu nedenle bu fre­kans elektronik ve mekanik yöntemlerle azal­tılır ve saat kollarını döndüren bir kademeli motora uygulanır. Örneğin, bir kristalin 1 milyon hertzlik frekansı milyonda birine indirgenerek saniyede 1 titreşim yapacak duruma getirilebilir. Kristal titreşimleri o kadar düzenlidir ki, kuvars kristalli saatlerin bazıları 10 yılda yalnızca 1 saniye ileri gider ya da geri kalır.

Küçük Mekanik Saatler ve Kol Saatleri
Masa, cep ya da kol saati gibi küçük mekanik saatlerde, zaman sayacı olarak sarkaç kullanı­lamaz; çünkü en küçük bir sarsıntı sarkacın çalışma düzenini ve ayarını bozar. Bu nedenle bu tür saatlerde balans çarkı kullanılır. Bu, sürekli olarak tek bir yönde dönmek yerine, yön değiştirerek önce bir yana, sonra öbür yana dönerek hareket eden çember biçimli bir çarktır. Balans çarkı, içeriden çok ince bir ya­ya, bazen pandül de denen balans yayı'na tutturulmuştur. Balans çarkı belirli bir yönde dönerken balans yayı gerilir ya da bir başka deyişle kendi üstüne "sarılır"; bu sırada çark da yavaşlayıp durur ve yay sarımlarının açıl­maya başlamasıyla birlikte çarkın dönme yö­nü değişir. Balans çarkına herhangi bir enerji beslemesi olmazsa çarkın salınımı, yani ileri-geri hareketi kısa bir süre sonra durur. İşte bu enerjiyi zemberek denen ve kurularak sıkıştı­rılan bir yay sağlar ve zembereğin hareketi, sarkaçlı saatlerde olduğu gibi bir eşapmanın aracılığıyla balans çarkına aktarılır.
Balans çarkının dengesi çok iyi ayarlanma­lıdır (balans sözcüğü Türkçe'ye "denge" anla­mına gelen Fransızca bir sözcükten geçmiş­tir). Merkezinden tutturulduğunda, çarkın hiçbir kesimi öbür bölümlerine oranla daha ağır ya da daha hafif olmamalıdır. (Aynı durum otomobil tekerlekleri için de geçerlidir ve bunun için tekerleklere "balans ayarı"
yapılır.) Balans çarkları genellikle saniyede 2,5 salınım, yani saatte 9.000 salınım yapacak biçimde tasarımlanır (bu tür bir saatte 1 saniyede 5 "tik" sesi duyulur). Balans çarkı­nın hızı, balans yayının çalışma uzunluğunu değiştirmeye yarayan küçük bir kolun yardı­mıyla ayarlanır. Yayın kısaltılması çarkı hız­landırır ve saatin daha hızlı işlemesini sağlar; yayın uzatılması ise saatin daha yavaş işleme­sine neden olur.
Bu tür saatlerdeki eşapman maşasının bir ucunda, eşapman çarkının dişlerine geçen iki tırnak bulunur; bu iki tırnak çarkın diş diş dönmesini sağlar. Maşanın öbür ucu çatal biçimindedir ve bir pim aracılığıyla balans çarkına tutturulmuştur. Böylece maşa balans çarkını belirli aralıklarla iterek bu çarkın salınmasını sağlar, ayrıca ondan aldığı salınım darbeleriyle balans çarkını itmeyi sürdürür. Maşanın balans çarkına tutturulduğu pim, zor aşınan, sürtünmeyi azaltmak için yüzeyi önemli ölçüde perdahlanabilen bir değerli taş olan yakuttan yapılır.

Kuvars Kristalli Kol Saatleri
Kuvars kristalli bir kol saatinin mekanizması­na modül denir. Bu saatlerde zaman sayma düzeneği, 32.768 hertzlik bir frekansla titre­şen, kâğıt inceliğinde bir yapay kuvars yapra­ğıdır. Saatin enerji kaynağı ise, yaşam süresi en az bir yıl olan düğme pildir. Kuvars krista­line enerji, bir silisyum mikroçipine yerleşti­rilmiş çok sayıdaki elektronik devre elema­nından (transistörler, dirençler ve sığaçlar) oluşan bir tümleşik (entegre) devre aracılığıy­la gönderilir. Bu tümleşik devre saatin "bey­ni" görevini görür ve pilden aldığı enerjiyle kuvars kristalini titreşim halinde tutar. Her titreşimde, kuvars kristali tümleşik devreye bir vuru gönderir; tümleşik devre, "bölme" denen bir süreçle bu vuruları saniyede 1 vuru­ya indirger.
Saatin bundan sonraki mekanizması göster­genin tipine bağlıdır: Örneksel tipteki saatin küçük bir kademeli motoru vardır. Kademeli motor küçük bir elektromagnetik aygıttır ve motorun rotor denen bir döner parçası vardır. Tümleşik devreden gelen her vurunun etkisiy­le rotor döner ve bu dönme hareketi bir dizi dişli aracılığıyla saatin kollarına iletilir.
Sayısal göstergeli saatlerde ise kademeli motor yoktur. Örneksel saattekinden daha büyük olan tümleşik devre sıvı kristalli göster­geyi denetler ve ona zamanı göstermesi için gerekli bilgiyi iletir.

Zaman Standartları
Zamanın doğru olarak ölçülmesinden ilk ya­rarlananlar, gemilerin seyir görevlileri oldu. 1530'da Hollandalı bilgin Gemma Frisius, kalkış limanındaki zamana göre doğru olarak ayarlanmış bir saatin gemide bulundurulması durumunda, seyir görevlisinin Güneş tam öğlen konumundayken bu saatten zamanı okuyarak kaç boylam derecesi yol alındığını bulabileceğini göstermişti. Ama bunun için çok duyarlı saatlere gereksinim vardı; bu amaçla yarışmalar düzenlendi ve duyarlı bir saat geliştireceklere büyük ödüller vaat edil­di. Sonunda 1735'te Yorkshire'lı saat yapım­cısı John Harrison, 1 Numara adını verdiği zemberekli kronometresini yaptı. Bunu, oğlu William'ın İngiltere ile Jamaika arasında ya­pılan bir deniz yolculuğunda denediği ünlü 4 Numara kronometresi izledi. İstenen sonu­ca ulaşılmıştı. Bugün ise konum belirlemek için işaret kulelerinden ya da yapma uydular­dan alınan radyo sinyallerinden yararlanıl­maktadır.
Uzay yolculuklarının başlamasıyla, zamanı son derece duyarlı ve doğru olarak ölçen saatler yapılmaya başlanmıştır. Uzay araçları çok hızlı yol aldığından ve çok uzaklara gidebildiğinden, uzay aracının öngörülen uzay noktasına hiçbir sapma göstermeksizin ulaşabilmesi için bilgisayarların uçuş rotaları­nı ve hızlarını sürekli olarak denetlemesi gerekir. Bu alanda geliştirilen en duyarlı saatler sezyum demetli atom saatleridir; bu saatlerin hata oranı 1 milyon yılda 1 saniye­den daha azdır. Öbür saatler de sezyumlu saatlere göre ayarlanabilir. İlk sezyumlu saat 1955'te İngiltere'deki Ulusal Fizik Laboratuarı’nda kullanıldı. Bugün bunlardan binler­cesi dünyanın çeşitli yerlerinde kullanılmakta­dır; bazıları uçaklara ve uydulara yerleştiril­miştir.
Sezyumlu saatler uzun menzilli radyo sin­yalleri göndererek başka saatleri de denetle­yebilir. Örneğin, İngiltere'de Ulusal Fizik Laboratuarı’ndaki sezyumlu saatin 1.000 km uzağa radyo sinyalleri gönderen bir vericisi vardır; yani bu ülkedeki bütün saatler bu atom saatinin menzili içindedir.
Çeşitli ülkelerde telefon şirketlerinin sun­duğu saat bildirme servisleri genellikle sez­yumlu saatlere göre ayarlanır. Sözcükler bil­gisayarın belleğinde sayısal olarak depolanır ve zamana ilişkin duyurular spikerce kaydedi­len sözcüklerden elektronik olarak derlenir.

Zaman Ölçümünün Tarihsel Gelişimi
Mekanik saatlerin bulunmasından önce, ma­nastırlarda ve kalelerde zamanı duyurmak için çanlar kullanılırdı. Çanı çalacak görevli zamanı güneş saatinden, kum saatinden ya da su saatinden belirlerdi. Ama bunlar pek fazla güvenilebilecek aygıtlar değildi.
Avrupa'da ilk mekanik saatler 13. yüzyılda ortaya çıktı; bunları yapanlar demirci ustala­rıydı. Bu saatler ağırlıkla çalıştıklarından ve ayrıca çok sık kurma gereğini ortadan kaldır­mak için kilise kulelerine ya da yüksek binala­rın çatılarına yerleştirilirdi. Önceleri bunların kadranı ya da akrep ve yelkovan kolları yok­tu; zamanı bir çanın çalmasıyla duyururlardı. Dünyanın hâlâ işleyen en eski saati İngiltere' de Salisbury Katedrali'ndedir. (Bu saat 1386 dolaylarında yapılmış ve 500 milyon kezden daha çok "tik-tak"ladıktan sonra 1956'da el­den geçirilmiştir.) İlk ev saatleri kule saatleri­nin küçültülmüş türleriydi ve bunlann da du­varda yüksek bir yere yerleştirilmesi gerekirdi.
15. yüzyılın ortalarında zemberek sistemi­nin bulunmasıyla daha küçük saatlerin yapıla­bilmesi olanaklı oldu. 1500 dolaylarında Peter Henlein adındaki bir Alman çilingir taşınabi­lir türden ilk saati yaptı. Bu saatlerin kadranı üzerinde yalnızca saat kolu (akrep) vardı; da­kika kolu (yelkovan) ise ancak 1670'te ortaya çıktı. İlk taşınabilir saatler özel keselerde taşı­nıyordu.
1582'de Galileo sarkacın zamanı sayabilme özelliğini fark etti ve 1656'da Hollandalı as­tronom Christiaan Huygens bu ilkeyi saatlere uyguladı. Bu buluş saat yapımcılığının hızla yaygınlaşmasına yol açtı. O dönemde yapılan saatlerin sarkaçları kısaydı ve ağırlıkla çalışıyordu. Saatler ahşap bir kutu içine yerleştirili­yor ve duvara asılıyordu. 1670'te İngiliz saat yapımcısı William Clement, salınımını bir sa­niyede tamamlayan (periyodu bir saniye olan) uzun sarkacı geliştirdi. Daha sonra da uzun sarkaç ve ağırlığın bir kutunun içine alınma­sıyla, uzun kutulu saatler ortaya çıktı.
İngiliz saatleri 17. ve 18. yüzyılda Kuzey Amerika'da kullanıldı, ama Bağımsızlık Savaşı'ndan (1775-83) sonra Amerikalı saat ya­pımcıları kendilerine özgü saat türleri geliştir­meye giriştiler. 1802'de ünlü saat ustası dört kardeşten biri olan Simon Willard (1753-1848), banco (bir tür çalgı) saatin patentini aldı. Bu, banço biçimindeki bir kutu içine yer­leştirilmiş uzun sarkaçlı bir duvar saatiydi. Banço saatler bir kez kurulduktan sonra sekiz gün durmadan işliyor ve oldukça doğru çalışı­yordu. İlk ucuz saatler 19. yüzyılın başlarında ABD'de piyasaya sürüldü. Connecticut'lı Eli Terry (1772-1852), bazı hareketli parçaları ahşaptan yapılmış çeşitli konsol ve masa saat­leri yaptı.
Huygens'in 1670'lerin ortalarında balans yayını geliştirmesi, taşınabilir saatlerin gerçek bir cep saati haline getirilmesini olanaklı kıl­dı. (İngiliz fizikçi Robert Hooke da 1650'lerin sonunda bu tür bir saat yapmış olduğunu ileri sürmüştür.) Balans yayının bulunmasıyla, ba­lans çarkının doğruluk ve güvenilirlik oranı büyük ölçüde arttı. Bir başka büyük gelişme de Thomas Mudge'ın 1765'te maşalı eşapmanı geliştirmesi oldu. Maşalı eşapmanla balans çarkının serbestçe salınımda bulunması olana­ğı doğdu.
İlk ucuz cep saatleri de ABD'de üretildi. Özellikle, Robert H. Ingersoll'un (1859-1928) ürettiği saatler İngiltere'de çok tutuldu. Kol saatleri 1890 dolaylarında ortaya çıktı ve bu tür saatleri yıllarca yalnız kadınlar taktı. Ama kol saatleri I. Dünya Savaşı (1914-18) sırasın­da erkekler arasında da yaygınlaştı ve hızla cep saatlerinin yerini aldı.
Kanadalı W. A. Marrison'ın ABD'deki Bell Laboratuarları’nda kuvars kristalli saati geliştirmesi zaman ölçümünde yeni bir çığır başlattı. Bugün artık bu ilkeye göre işlemeyen pek az saat kalmıştır. Enerjisini bir yıl ya da daha uzun ömürlü minik bir pilden sağlayan bu saatlerin kurulmasına gerek yoktur. Za­manı son derece duyarlı biçimde ölçen kuvars kristaller ve elektronik devreler o kadar kü­çük yapılabilmektedir ki, geleneksel bir saatin hacmi kadarlık bir yere, başka pek çok işlevi de yerine getirecek ek devreler yerleştirilebilmektedir. Kronometre, takvim ve alarm gibi kolaylıkları bulunan saatlere artık herkeste rastlanmaktadır. Radyosu, hesap makinesi, birleştirilmiş sayısal ve örneksel göstergesi olan, hatta ayın evrelerini gösteren saatler de yaygınlaşmıştır.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
13 Haziran 2011       Mesaj #4
Avatarı yok
Yasaklı
Güneş Saati

Zamanı ölçmek için ilk çabalar güneş saatiyle başlamıştır. Bu ilk saatler, yüzyıllar boyunca zamanın ölçülmesi için kullanılan en yaygın araç olmuşlardır. Güneş saatleri, özel olarak hazırlanmış bir milin gölgesinin, Güneş’in görünen hareketine uygun olarak yine özel olarak hazırlanmış mermer, taş veya madeni bir zemin (kadran) üzerindeki hareketine göre zamanın ölçülmesine yarayan araçlardır. Saat, güneşin oluşturduğu gölgeyi ölçer. Bu yüzden güneş saatleri ancak bol güneşli ülkelerde ve gündüzleri kullanılabiliyordu.

Saat sisteminin gelişmesi tamamıyla dinî sebepler yüzündendi. Mısır dilinde saat anlamına gelen “wnwt” aynı zamanda rahiplerin yaptığı dini görev anlamına da geliyordu. Gündüz saatleri, Güneş Tanrısı Ra’nın ilerleyişine göre ölçülüyordu ve rahipler güneşin yolunu izlemek için değişik şekillerde yapılmış güneş saatleri kullanıyorlardı.

M.Ö. 3500′lerde yapılmaya başlayan ve ilk zaman ölçme aracı sayılabilecek obeliskler, aynı zamanda tarla parselasyonunda da kullanılıyorlardı. Uzun, yukarı doğru incelen dörtgen yapının üst sivrisi kare biçimindeki düzlemin ortasında değil kenara kaymış olarak yapılıyordu. Hareket eden gölge, günü ikiye bölerek zamanı gösteriyordu. Yılın değişik zamanlarında gölge uzunlukları işaretlenip en uzun ve en kısa olanı bulunuyor ve böylece yılın en kısa ve en uzun günü de belirlenebiliyordu.

Güneş saatlerinin bir başka çeşidi de T şeklindeki saatlerdir. T biçiminde birbirine bağlanmış iki çubuktan oluşan bu saatlerde kısa çubuğun gölgesi uzun sapın üzerindeki numaralara düşüyordu. Sabahları doğuya doğru, öğleden sonraları ise batıya doğru tutulan saatte, 1′den 10′a kadar sayılar kullanılıyordu. Taşınabilen ilk zaman aracı olan bu saat, M.Ö. 1500′lerde kullanılmaya başlanmıştır. Bu alet, günü 10 parçaya ve sabah ile akşam olmak üzere iki ‘alacakaranlık saatler’ine bölüyordu. T biçimindeki güneş saatlerinde, günün ilk ve son saatlerinde gölgenin sonsuza kadar uzaması ve kadran üzerinde izlenememesi sorun oluşturuyordu.

Güneş saati tasarımındaki en büyük gelişme, gündüz saatlerini eşit dilimlere ayırabilmeyi sağlayan yarım küre biçimidir. M.Ö. 300 yıllarında Keldani astronom Berossus’un bulduğu bu tip saatlerde yarımküre içbükey olarak yerleştiriliyordu. Herhangi bir günde gölgenin yarımküre üzerinde izlediği yol, Güneş’in gökyüzünde izlediği yörüngenin kopyası oluyordu. 12 eşit bölüme ayrılmış yarımküre üzerinde yörüngeler çizilip, her mevsimle ilişkili saat başları birer eğri ile birleştiriliyordu.

M.Ö. 8. yüzyıldan önce yapılmış taşınabilir bir güneş saati. Saat, kısa parçanın gölgesinin sap üzerindeki sıkalaya düşmesi için güneşe doğru tutuluyordu.

Sümerlerle başlayıp Mısırlılar ve Babillilerle devam eden güneş saatleri Yunanlılarla daha da geliştirilmiştir. Romalılar ilk güneş saatlerini M.Ö. 1. yüzyılda yapmışlardır. Mimar Vitruvius’un belirttiğine göre, Roma’da çok yaygın olarak kullanılan saatlerin 13 değişik türü bulunuyordu.

O dönemin usta matematikçileri olan Araplar daha icatçıydılar. Saatçiliğe çok önem veren Araplar güneş saatlerinin birçok ilkesini geliştirmişlerdir. Arapların ünlü düşünürlerinden Abu’l Hasan, eşit saatlerle hesaplama sistemini bularak, 13. yüzyılın başlarında horoloji tarihinin en önemli adımlarından birini atmıştır.

İlk çağlarda çabuk gelişme gösteren güneş saatleri ortaçağ boyunca 5-16. yüzyıllar arasında pek ilerlememişlerdir. Ancak, 1500-1800 yılları arasında astronomiye paralel olarak hem çeşit hem de kullanışlılık açısından gelişmişlerdir.

En ayrıntılı ve hassas güneş saatleri İslâm güneş saatleridir. İslâmiyet’te namaz vakitlerini bilme isteği güneş saatlerini buna göre ayarlama zorunluluğu getirmiştir. Öğle namazı bir cismin gölgesinin en kısa olmasıyla başlar, gölge o cismin iki misli olduğunda, ikindi namazı başlamış olur. Bu iş için caminin avlusuna bir sopa dikilir. Cismin gölgesinin mevsimlere göre tesbit edilmesi ve namaz vakitlerinin buna göre işaretlenmesiyle gelişmiş bir yatay güneş saati elde edilir. Bilinen en eski İslâm güneş saati 868-901 yılları arasında Mısır’da hüküm süren Tolunoğlu Ahmed’in Fustat’ta yaptırdığı camide bulunmaktadır.

Güneş saatlerinde zamanın uzunluğu bir mevsimden ötekine değişiyordu. Mısırlılar günü 24 parçaya bölmüş olsalar da bu şimdikinden farklıydı. Güneşin doğumundan batımına kadar geçen zamanı ona bölüyorlardı, ancak bu birimler yazları daha uzun oluyordu. Geçen yıllarla ve her mevsim kayan gün doğumlarıyla gündüz ve gece saatleri tamamen değişiyordu. Daha sonraları gündüz ve gece süreleri 12 saat uzunlukta hesaplanmış olsa da, bu yine mevsimden mevsime değişmekteydi. Güneş saati karmaşık bir sistemdi ve çok esnekti. Daha basit sistemlere ve akşam saatlerini izlemeye duyulan ihtiyaç, değişik arayışlar getirdi ve insanlar zamanı ölçebilmek için gökyüzüyle ilişkisi olmayan başka araçlara yöneldiler.


Kaynak:Bilimvadisi
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
24 Temmuz 2012       Mesaj #5
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Saat
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi &Vikipedi, özgür ansiklopedi

250px Clock2C Parliament House2C Canberra
Analog duvar saati

Bir günün yirmi dörtte birine eşit zaman birimi ve bunu göstermeye yarayan aygıt. Çok eskiden zaman, ancak gökcisimlerinin konumlarından anlaşılırdı. Bunun doğal sonucu olarak güneş saati doğdu. Güneş saati, Güneş'in günboyu hareketi sırasında düşey bir çubuğun gölgesinin de hareket etmesine dayanır. Geliştirilen öteki ilkel saatler de zamanı belli bir fiziksel ya da kimyasal olayın süresiyle ölçmeye dayanmaktaydı. Bir depodaki suyun bir delikten boşalmasına dayanan su saati, işaretli mumların, düğümlenmiş iplerin ve yağın derecelenmiş kaplardaki yanış süreleri ya da ortada bir lüleyle birleştirilmiş iki hazne arasından ince kumun akış süresine dayanan kum saati bunlara örnektir. Mekanik saatlerin geçmişinin Çin'e dayandığı sanılmaktadır. Batı'da kullanılmaları 13. yüzyıla rastlar. Bu saatlere gerekli gücü ipten asılı bir ağırlık sağlamaktaydı. Daha sonra bunun yerine yay kullanılmaya başlandı. Her iki durumda da enerjinin yavaş yavaş tüketilmesi, iyi bir maşa düzeneğiyle sağlanmaktaydı. Huygens 1657'de sarkaç ilkesini saate uyguladı. Daha sonra zemberek ve çark sistemi geliştirilerek (1675) saatlerin boyutu küçültüldü ve sonuçta cep ve kol saati doğdu.
Mekanizmanın hassas noktalarında aşınmayı önleyen "taş"lı yataklar 18. yüzyılda geliştirildi. Kronometrenin yapılışı da bu yüzyıla rastlar. Günümüzde senkron bir motorla çalışan elektrikli saatler de kullanılır. Elektronik (yani kristalli) saatler ise hızla yaygınlaşmaktadır. Sarkaçlı saatler zamanı günde ancak 0,01 saniyelik bir duyarlıkla ölçebilmektedir. İçinde bir kuvars kristalinin 100.000 hertzlik bir frekansla titreştiği kristalli bir saatin duyarlığı ise 0,001 saniyedir. Daha duyarlı zaman ölçümü atom saatleriyle gerçekleştirilir. Bu tür saatlerde molekül ya da atom ölçeğindeki bir olayın periyodikliğinden yararlanılır. Örneğin amonyak molekülüne enerji verilerek azot atomunun hidrojen atomlarının bulunduğu düzleme göre salınım hareketi yapması sağlanabilir. Bu salınımın frekansı 23.870 hertzdir. Öyle ki amonyak molekülü bu frekanstaki enerjiyi soğurabilir. Bunun için bir kuvars osilatör amonyak gazına bu frekansta enerji sağlayacak şekilde ayarlanır. Osilatörün frekansı bu değerden sapınca amonyak enerji soğurmaz ve bir geribildirim devresi osilatörün gerekli frekansa dönüşünü sağlar. Sİ birim sisteminde zaman birimi olan saniyenin tanımına da esas olarak alınmış olan sezyum saati ise 9.192.631.770 hertzlik frekansta çalışır ve son derece büyük bir duyarlık gösterir (hatası 3 milyon yılda 1 saniyeyi geçmez).

Saat, zamanı ölçmeye yarayan alettir. İki farklı zaman arasındaki farkı insanlar tarafından oluşturulan ölçüler dahilinde ölçmeyi sağlar.

250px Windup alarm clock
Çalar saat

Tarihi
Saat, ilk defa MÖ 4000'lerde Mısır'da kullanılmaya başlanmıştır. Mısırlılar, Güneş'in her gün belirli bir düzende doğup battığını keşfetmişti. Bundan yararlanarak güneş saatini icat etmeyi başardılar. Bu saat çeşidinde dik duran bir cismin güneşin geliş açısına göre oluşturduğu gölge boyuna bakılarak saat hesaplanıyordu. Ancak güneş saatinin bir eksikliği vardı. Geceleri güneş olmadığından dolayı çalışamıyordu. Bunun üzerine Antik Mısırlılar kum saati ve su saatini icat ettiler.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

5 Mart 2017 / Misafir Mühendislik Bilimleri
18 Mayıs 2018 / HayLaZ61 Mühendislik Bilimleri
28 Haziran 2012 / KisukE UraharA Taslak Konular
11 Ekim 2013 / _EKSELANS_ Taslak Konular
5 Temmuz 2011 / The Unique Mühendislik Bilimleri