Arama

Dini Şiirler / İlahiler - Sayfa 4

Güncelleme: 6 Ağustos 2020 Gösterim: 360.448 Cevap: 528
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Şubat 2006       Mesaj #31
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YAGMUR
Var eden'in adıyla insanlığa inen NUR
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-i hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat.
Yıllardır boz bulanık sular yudumladım
Ya o zaman bul bi çare sen işini bilirsin
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur,seni bekleyen bir tas da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü avaredir,yapayalnız ve kurak
Zaman ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla,bir ağ gibi ordu rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydım
Yağmur, gülşenimize sensiz,baldıran düştü
Düşmanlık içimizde;dostluk yaban düştü
Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur,cağların ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sukutu yar,sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yasadım ki,yaşanmamış,mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü
******
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam ölümsüzlüğü dudaklarından
Medeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki dertleri aşmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayan, girdabında boğulur
Ana rahminde olur sensizlikten cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz, kıtalar boyu uzanan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekânın fırçasında solmayan fırça senin
Yağmur,bir gün elimi elinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hira'dan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateş sahibinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü
Baykuşa cifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklâl boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcım, süreyyâ bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran,s ana râm olanlara
Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü
Bâdiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgâr
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü
Mahkûmlar yargılıyor, hakimler mahkûm şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin,bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlik bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahimin, efgânımın
İçimde hicranımla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine olumsuz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mümindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar hep seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir gürmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batili yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Nurullah Genç
Sponsorlu Bağlantılar

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Şubat 2006       Mesaj #32
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
NAAT
Seccaden kumlardı...
Sponsorlu Bağlantılar
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!

Mescit mü’min, minber mü’min...
Taşardı kubbelerden Tekbîr,
Dolardı kubbelere “âmin!”

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler, ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı.

Kapına gelenler, yâ Muhammed,
-Uzaktan, yakından-
Mü’min döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet;
Muhammed ümmetiydi.

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi...
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?

Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed,
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü’minlerin vardı...
Ve bir gün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halîme’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi
Âmine’nin emaneti ağlardı.
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği
Göklerin resûlüydün...

Elçi geldin, elçiler gönderdin...
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, yâ Muhammed?

Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kâbe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed
Bugünkü kadar!

Hased gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi...
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği...
İyiliğin türbesine
Türbedâr oldu iyi.

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına,
İyilikler getir, güzellikler getir
Âdem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir...
Fethedemedik, yâ Muhammed,
Senelerdir.

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yapanlar;
Semâve’yi boşaltıp
Sâve’yi dolduranlar...
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti, ey Nebî,
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun -yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar, taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar!

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.

Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir...
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi;
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi!

Şu kuytu cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva -ki, bilinmez-
Kuşları Hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?
Kuşlarını, bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?

Ey Abvâ’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hâtıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!

Dinleyene, hâlâ,
Çöller ses verir;
“Yaleyl!” susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebû Bekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Ebû Bekir’de nûr, Osman’da nûrlar...
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar,
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hakk’ın yiğitleri, şehîd olurlar...
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı,
Yerde kalmazdı ruh... kanatlıydı.

Konsun –yine- pervazlara güvercinler
“Hû hû”lara karışsın âminler.
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Yâ Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Âdem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;
Evliyâ, okusun Kur’ân’lar!
Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın
Kayışzâde Osman’lar
Na’tını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır...
Hacdan döner gibi gel;
Mi’râc’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa
Ezânlarını Dâvûd okusun!

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Riyâ: Gösteriş
Hıyanet: İhanet
Mevlid: Doğuş, doğum (Süleyman Çelebi’nin Hz. Peygamberimizin doğumunu konu edinen ünlü eseri)
Türbedâr: Türbe bekçisi
Yaban: Yabancı
Şimal: Kuzey
Yaleyl: Ey gece
Mersiye: Ölülerin arkasından okunan beyitler
Mi’râc: Peygamber Efendimizin göğe çıkarak Allah’la görüşmesi mucizesi

ARİF NİHAT ASYA (1904-1975)

Son düzenleyen Blue Blood; 7 Şubat 2006 17:50
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2006       Mesaj #33
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Peygamber Muhammed'e
Sevinç sevinç berraklık
Yıldız yıldız parlaklık
O ki bir dağ pınarı
Bulutlar üstü aklık

Yücelikler eşiği,
Yamaçlar, loş kuytular.
Melek sallar beşiği,
Nur içinde uyuklar...

Semada bir coşkunluk
Dar geçitler vadiler...
Her pınar oluk oluk,
O pınar'a erdiler.

Nefesiyle yeşermiş,
Çimenler ve çiçekler.
Gümüş ışıklar sermiş,
Onun yolunu bekler.

Pınarlar haykırıyor:
"Sakın bırakma bizi!
Çöller kızgın, akmak zor,
Kum yutar hepimizi."

Peki, der Dağ pınar'ı
Toplayıp pınarları.
Kabarır, coşar, taşar
Yeni ülkeler aşar.

Doğar geçtiği yerde
Şehirler, mamureler
Nakışlar mermerlerde,
Alev uçlu kuleler.

Bağlılarını taşır,
Eteğin Rahman'a...
Yürür, gider,karışır
O ilahi Ummana..."

GEOTHE
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2006       Mesaj #34
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SEVGİ GAZELİ

Canım, kanım yoluna fedâdır yâ Resulullah,
Seni seven, sevdiren Hüda'dır yâ Resulullah

Bir çağa değil elbet, çağrın bütün çağlara,
Solmayan, eskimeyen nidâdır yâ Resulullah

Korur günah kirinden, senin kutlu sancağın
Sarar bizi rahmetin, ridâdır yâ Resulullah

Dünyaya diz çöktüren nice koca sultanlar
Huzurunda bir köle, gedâdır yâ Resulullah

Bir serinlik uzatır çölde yanan gönüle
Dolar hicret bestesi, sedâdır yâ Resulullah

Sensiz âlem kupkuru; ruhsuz, anlamsız, çirkin
Sensizlik saadete cüdâdır yâ Resulullah
Sırrı Er
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2006       Mesaj #35
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
barra0421gw3yt

Msn Rose Gül kokuna hasretiz Msn Rose

Ya Muhammed, bu gece teşrif ettin dünyaya
Gelişinle son verdin ,karanlık heyulaya.

Ne zulmetler son buldu,Kisra ateşi söndü
Sayenizde efendim,karanlık ,güne döndü.

Emaneti koruyan,Muhammedül-emindin
İtimadın kalesi,Sen en sağlam Yemindin.

Yetimdin,kimsesizdin,kimsesizler kimsesi
Şefkatle uzanan el,Hak yolunun gür sesi.

Allah,Kitap bilmezdik,Karanlığı severdik
Doğru yola gelmezdik,Put`umuzu överdik.

Nefislerin mahkumu zincirli kölelerdik
Senin nurlu yolunda,şükür kulluğa erdik.

Allah gönderdi Seni, beşer şaşmasın diye
Bir daha sapkınlaşıp,haddi aşmasın diye

Habibullah Muhammed son Nebi,son Peygamber
Gel,Gör ne hallerdeyiz,sesimize cevap Ver.

Unuttuk öğretini,öğretini unuttuk
Hakkı yerlere attık,batılı üstün tuttuk.

Adı barış dinini ,terörle anıyorlar
Ümmetin karanlıkta,ışığı arıyorlar.

Herkes kendi halinde kurtarıyor gemiyi
Vahşete yollanırken eskitiyor yeniyi.

Rehbersin Sen ya Resul,terkettik Hadisini
Bıraktık elimizle,BİR ALLAHın ipini.

Gül kokuna hasretiz,Ebu cehil hortladı
Zalimin zülmü devam,BİR ALLAH tan korkmadı.

Yoluna set çektiler,ümmetin gelemiyor
Canı kıymetli oldu,yolunda veremiyor.

Batılın oyuncağı,ümmetinin hanesi
Evimizde gürlüyor,Şeytanların bet sesi .

Ezanlar batar oldu,kulaklara ezanlar
Küfrü savunur oldu,köşelere yazanlar.

Sadece künyelere İslam diye yazıldık.
Garip kaldık ya Resul,haramlara ezildik.

Kur`anın ışığında kurtuluşun müjdesi
Elbette rehberimiz,Muhammedin gür sesi .

Şefaatini gönder umutsuz ümmetine
Muhtacız Peygamberim,muhtacız Himmetine.

Sen canımdan azizsin,anam babamdan önde
“canım arzular seni”,ruhum hapis bu tende.

Seni sevmek ya Resul,yolunda yürümektir,
Senden habersiz olmak,yaşarken çürümektir.

“Cihad “desem ya Resul ,ürkerler kelimeden
Kurtar bizi ya Resul,ömrümüz erimeden.

Gül kokundan uzakta,ne huzur var ne rahat
Bu garip ümmetine,eder misin şefaat?
Bayram Leventoğlu
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Şubat 2006       Mesaj #36
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
rosebVE BEN
Hangi ürkek kavgada yaralandın yiğidim
Seni bu şuh kafese hangi zâlim el koydu
Diyorsun:bir zamanlar gülşen de bir bey idim
Hayrandır bilmez misin âlem dahî bir güle
İçinde kızıl tüylü köstebekler ve günâh

Dağa çık,ovaya in,eğil de bak bir göle
Çekiyor gülsüz kalan her zavallı şimdi âh
Çiçeklerin dilini unuttuğun yetmedi
İpek nağmelerini gömdün karanlığına
Yine de,nağmelerin intizârı bitmedi

Ebedî güllerini mihmân kıldı dağına
Bir Latin çiçeğine aldandı bakışların
Akreplere sevdalı neyin varsa dumanlı
Nerede o her yanı gül kokan nakışların
Nasıl bir âfet ki bu,feryâdın bile kanlı
Sana küskün,o uçsuz bucaksız soylu vatan
Batırdın hiç batmayan güneşi toprağında
Oysa bir gül aşkıdır yine kalbinde yatan
Yollara düş,bul O'nu yitirdiğin bağında

Savur kirpiklerini
Kurtulup ayağı yılanlı her kuş
Gül bıraksın Cem'in avuçlarına
Cemşîd'i Cemgül diye çağıran efsaneler
Bir gül görüp canevinden vurulun
Karanlığı aydınlansın kulların
Çünkü ışık mehtâbıdır güllerin

Gül,yağmurun bir sonraki adıdır
Gülün mecûnudur bütün çiçekler
Sonsuzluk gül, sensizlik gül,gül pusat
Gül cemresi,gül yağmuru,gül hasat
Gülü sevenlerin yoktur karası
Kurşundan beterdir gülün yarası .

Anaların gül rahminden derdiği
Dervişlerin erguvanda gördüğü
Cübbesini gül ipiyle dokuyup
Sarığını gül şeklinde ördüğü
Lâlede dertli sarhoş
Nergiste baygın gurûr

Karanfilde damar damar tâze kan
Dikende isyana mührünü vurur
Çiğdemle seyyahtır,zambakla silah
Sabır denizinde tahammül kuşu
Miğferine gül ışığı bulaşan

Gülün kanadında çıkar yokuşu
Şehzâde gül, prenses gül, kral gül
Doğuda gül,batıda gül,maral gül
Sevdalılar gül alıp gül satarlar
Gül olanlar, gül tahtında yatarlar
Mesâfeler gül alırken gönülden
Neden böyle uzaksın ki sen gülden

Boşalt sadağından dikenlerini
Düşün binlerce yıl dağarcığında
Bu derdi kahırla çekenlerini
Düş yollara ,iki gözün aksa da
Kavuş güle, gül seni bıraksa da

Hasbahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül
Bîzarım ümîdime kurulan her tuzaktan
Tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkül
Bakanlar baktı sana;ben uzaktan uzaktan
Yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş
Bulutlar aynalara seni sordu ıraktan
Deniz sanki isyânkâr bir rüyada boğulmuş
Nehirler aktı sana ;ben uzaktan uzaktan
Peşimde her âşığın gölgesini taşırım
Alırım esrârını her devin bir dudaktan
Dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım

Gökler sıcaktı sana;ben uzaktan uzaktan
Nerede bu çileyi çekenlerin tarihi
Kalbimin enkazına kan akıyor duvaktan
Çölde kalan ruhların bile döndü talihi
Türküler yaktı sana;ben uzaktan uzaktan
En kavî diken dahî murâd alır bağında
Bırakıp derde beni,kurtulursun firâktan
Gece-gündüz esridin bir kaktüs yaprağında
Gelmem yasaktı sana;ben uzaktan uzaktan
Simsiyah bir kıyâmet tohumu filizlenir
Mezarıma isminle atacağın topraktan

Acılar sanki neden bu sevdada gizlenir
İçim tutsakdı sana;ben uzaktan uzaktan
Zembilcide büyüyen,dal üstünde uyuyan

Gülmek sende gül olur,gül bende diken diken
Elmas beşik içinde kundağını öptüğüm
Sevmek tende gül olur,ten bende diken diken
İnci döker gözlerin asil kirpiklerinden
Umut kanda gül olur,kan bende diken diken
Kezzap akıtsan bile filizlenir yüreğim
Ölüm canda gül olur,can bende diken diken

Mâverayı bulunca kapında süvariler
Kılıç kında gül olur ,kın bende diken diken
Kafdağından öteye gidenler bir gün döner
Hasret handa gül olur,han bende diken diken
Hasadı diriliştir tarlasında sevginin
Buğday unda gül olur,un bende diken diken

Acıların birikir birikirde içimde
Her şey bende gül olur ,ben bende diken diken



Gül sesleri geliyor;her yer duâ ve niyâz
Açtı gök kapısını yerde çiğ taneleri
Adımları parıltı,alınları bembeyaz
Dağılıyor evrene gülün mestâneleri

Sen ki,en büyük GÜL'sün ,en çok gülü seversin
Söyle bahçıvanına,bir gül de bana versin

Ulu Tanrı adıyla aldığım her nefes
Senin için gül açar,kuş olup göğe uçar
Sen ey bahar elçisi,sen ey kutlu güldeste
Senin için cansızlar bile canından geçer
Gölgeler şehrinde gül,kimseye kalmayacak
Öteler şehrinde gül, bir daha solmayacak

Nurullah Genç
red_sea - avatarı
red_sea
Ziyaretçi
17 Şubat 2006       Mesaj #37
red_sea - avatarı
Ziyaretçi
Gönlüm Musab'ın ahı ile bu gece yine
Yanar sönmemecesine derinden derine
Gözlerim Musab'ın sevda hüznüyle
Akar yine dönmemecesine serinden serine
Hayalim Mekke'de Erkam’ın evinde
Coşar encamı arz o gencin gelişiyle
Benliğim uçsuz bucaksız çöl ikliminde
Çırpınır Musab’ın firakına Habeş iline
Ellerim Akabe'de Ensar’ın elleriyle
Ederim biatimi Yesrib lisaniyle
İmanım Esad’ın evinde Kari’nin önünde.
Artar Medine‘nin davetçiye icabetiyle
Kalbim çarpar heyecan ile Veda Tepesinde
Haykırırım Tale ‘al Bedru'yu onun diliyle.
Bedenim Uhud'da sancaktarın önünde
Kalkan olmak ister O’nun gibi Nebiye
İdrakim şehidanın idrakine erince
Kefen olmak ister ayakları dibince
Hayatım Kadir-i Mutlak’ın kudret elinde
Feda olmak ister ifna- i Hak mucibince.
Gönlüm Musab'ın ahı ile bu gece yine
Yanar sönmemecesine derinden derine
Gözlerim Musab'ın Musabım'ın hüznüyle
Akar yine dinmemecesine serinden serine.


herkese selamlar...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Şubat 2006       Mesaj #38
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Msn Rose FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİMsn Rose

Selam sana nazlı Nebi
Selam sana gözbebeği
Mevla'nın kudretiyle selam.

Selam sana nur-i dilara
Selam sana Hakk habibi
Rahman'ın kudretiyle selam.

Selam sana Andelib_i Zişan
Selam sana Muhammedi
Cebrail'in yüreğiyle selam
İbrahimce selam sana
Rahimce selam sana
Gafurca selam.

Selam sana ey yetimler padişahı
Selam sana Ahmedi nefesli yar
Eyyupça selam sana
Selam sana ya Habiballah
Selam sana ya Nebiallah
Selam sana ya Resulallah.

Ya Resulallah
Sen, sevmek için istenen
Can, dudakta istenen
Sevda ikliminin en güzel mevsiminin
En güzel çiçeğisin.

Cemre gibi düştün kainatın kışına
Bahar, senin elinde doğdu
Senin elinle indi toprağa
Öyle bir sevildin ki
Candan aziz bilerek
Uğruna can verildi
Ama bu, ölüm değildi
Adını bir kez anan
Bir kez gönülden anan
Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi
Şimdi biz de seni anıyoruz
Mevla'mızın yeminleriyle anıyoruz seni
Ey Faran Dağları'nda açan sevgili

Fecre
On geceye
Her şeyin çiftine ve tekine
Akşamın alacakaranlığına
Kararıp bürüdüğü zaman geceye
Açılıp aydınlattığı zaman
Gündüze and olsun ki
Sen olunca sitem yok
Serzeniş yok
Eyvah yok
Alemlere ambersin
O'ndan başka ilah yok
Sen, en son peygambersin.

Beni ilk öksüz oluşun vurdu
Yetim kalışın yaraladı önce
Elden ele dolaşmıştın
Herkesin gözbebeğiydin

Ama mahzun
Ama kederli
Bir yanın arşa kadar azamet
Bir yanın ürkek

Mekke akşamları yanar
Verdiğin her nefeste
Ve gökten inen bir sesle
Allah korumasına alır.

Senin derdin Allah'tı
Hüznün kederin Allah
Senin dostun Allah'tı
Sana en yakın Allah.

Biz seni göremedik ya Resulallah
Uhud Dağı'nı seyrettik
Okçular tepesinden bir sabah
Bir Medine sabahında
Uhud'u seyrettik
Seni göremedik
Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı
Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını
Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi
Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi
Seni öyle seviyordu ki
Tenine bir dikenin batması bile
O kalbi durdururdu.

Biz seni göremedik ya Resulallah
Uhud'u gördük bir sabah
Malik bin Sinan olamadık
Mübarek kanının, kanına karıştığı
Malik bin Sinan sanki oradaydı
Ve inemedik okçular tepesinden
Sanki sen inin demeden inersek
Uhud tekrar cehenneme dönerdi.

Ey Faran Dağları'nda açan sevgili
Güneşe ve onun ışığına
Ardından gelmekte olan aya
Onu ortaya koyan gündüze
Onu bürüyen geceye
Göğe ve onu meydana koyana
Yere ve onu yayana and olsun ki
Sen olunca sitem yok
Serzeniş yok
Eyvah yok
Alemlere ambersin
O'ndan başka ilah yok
Sen, en son peygambersin

Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan
Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim
Mesafelerden usandım ya Resulallah
Sana sesleniyorum

Alemlere rahmetsin
Seslenince yanımdasın
Burdasın
Günahkarım

Ama sen günahkarların umudusun
Temizle beni ya Resulallah!
Temizle beni ya Resulallah!
Temizle beni ya Resulallah!

Mescid-i Nebevi'de gördüm
Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar:
"Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için."
Buyurmuşsun
İçimde her şey üşür
Rüzgar üşür
Yağmur üşür
Dua üşür
Melekler üşür
Isıtırsan bir sen ısıtırsın
Medine'ye akan nur gibi ak kalbime
Ey ban u cihan
Yorgunum
Güçsüzüm
Çaresizim
Sen çaresizlerin yardımcısısın

Yüreğimi koşturdum
Sana doğru
Çatlarcasına koşturdum
Kimseye hakkım yok
Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem
Ben bir davalıyım
Tükendim ya Resulallah
Hicretimi kabul et ya Resulallah!
Hicretimi kabul et ya Resulallah!
Hicretimi kabul et...
Son düzenleyen Blue Blood; 17 Şubat 2006 19:34
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Şubat 2006       Mesaj #39
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL
Msn Rose MUHAMMEDMsn Rose

Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Mü'min olanların çoktur cefâsı,
Ahirette olur zevk-u sefâsı,
On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Yedi kat gökleri seyrân eyleyen,
Kûrsûn üstünde cevlân eyleyen.
Mi'râcda ümmetin Hak’dan dileyen,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Ol çâriyâr anın gökler yâridir,
Anı seven günahlardan beridir,
On sekiz bin âlemin serveridir,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Aşık Yunus neyler iki cihânı sensiz,
Sen Hak Peygambersin şeksiz, gümânsız
Sana uymayanlar gider imânsız,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
.

Yunus Emre(1240-1320)
Moonay - avatarı
Moonay
Ziyaretçi
21 Şubat 2006       Mesaj #40
Moonay - avatarı
Ziyaretçi
EY MÜSLÜMANLAR...

Ey Müslümanlar bir bakin etrafiniza
Allah, resulünü hatirliyorsunuz dar zamanda
Hatirlamaliyiz kanunlarini iyi günlerdede
Davet ediyorum hepinizi biran tefekküre

Ey Müslümanlar bir bakin etrafiniza
Kardeslerimiz bacilarimiz acliktan agit yakiyorlar
Anasiz babasiz kalmis cocuklar
Agliyorlar gülmek nedir unutmuslar

Ey Müslümanlar bir bakin etrafiniza
Bahar nedir unutmus mazlumlar
Yagiyor baslarina bombalar
Hergün Yagmur yerine kar yerine..

Ey Müslümanlar bir bakin etrafiniza
Biz dagilirken zalimler birlik olmuslar
Gelin bir olalim kuvvet bulalim
Silah yerine cocuklara zeytindali uzatalim

Bomba yerine benbeyaz güller derlensin
insanligin hikayesi böyle bitmesin...

Benzer Konular

2 Ekim 2006 / Misafir Din/İlahiyat
26 Ocak 2007 / Misafir Din/İlahiyat
2 Eylül 2006 / Misafir Müslümanlık/İslamiyet
1 Mart 2007 / NihLe Taslak Konular
14 Ağustos 2006 / Misafir Taslak Konular