Arama

Kerbela Olayı

Güncelleme: 9 Ekim 2016 Gösterim: 32.276 Cevap: 6
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
17 Eylül 2008       Mesaj #1
peaceful - avatarı
Ziyaretçi

Kerbela olayı

Ad:  Kerbela Olayı1.jpg
Gösterim: 1803
Boyut:  34.8 KB

Hz. Muhammet'in kızı Fatıma ile halife Ali’nin oğlu Hüseyin ve yanındakilerin emevi halifesi Yezit l’in güçleri tarafından Kerbela'da (Ninova) öldürülmeleri (Hicri 10 muharrem 61, İ.S. 10 ekim 680).
Sponsorlu Bağlantılar

Muaviye'nin arap geleneğine aykırı olarak oğlu Yezit'i veliaht göstermesine karşı çıkan Hüseyin, Muaviye ölünce (680) Yezit’in halifeliğini de kabul etmedi ve Yezit’in biat etmesi için kendisini sıkıştırması üzerine ailesi ile birlikte Medine’den Mekke’ ye geçti. Bu arada, Küfe halkından halife olarak Yezit’e değil kendisine biat edileceği yolunda haber gelince, Hüseyin durumu öğrenmesi için amcasının oğlu Müslim’i Kûfe'ye gönderdi. Müslim, olumlu haberler yollayınca Kûfe'ye doğru hareket etmeye Karar verdi. Küfe halkına güvenip yola çıkmasının doğru olmayacağı yolunda uyarıldıysa da, kararından dönmedi. Yoldayken Müslim'in öldürüldüğünü ve Kûfeliler’in kararlarından caydığını öğrenince geri dönmek istedi.

Ancak, Müslim’ in kardeşleri intikam için gitmekte direnince Hüseyin yanındakilere isteyenin Mekke’ye dönebileceğini söyledi ve kafilenin bir bölümü bu öneriyi kabul edip döndü. Hüseyin, arta kalanlar ve ailesinin tüm bireyleriyle birlikte yoluna devam etti. O sıralarda Küfe valisi Ubeydullah, Hurr bin Yezit komutasında 1 000 kişilik bir kuvveti Hüseyin’i izlemekle görevlendirdi. Hüseyin Kerbela bölgesinde konakladı. Hurr, Hüseyin’in Fırat ırmağı ile ilişkisini keserek kafileyi susuz bıraktı. Ubeydullah, Ömer bin Sad bin Ebu Vakkas komutasındaki bir kuvveti de Kerbela'ya Hüseyin’in üzerine gönderdi. Hüseyin, yanındakilere isteyenin gece karanlığından yararlanarak kaçmalarını önerdiyse de bu öneriyi kimse kabul etmedi.

Bunun üzerine Hüseyin, Ömer bin Sad’dan geri dönebilmeleri için izin istedi, bu kabul edilmedi ve Ubeydullah teslim olunmasında direndi. Hüseyin, Şam’a gidip Yezit’e teslim olmayı ve sonra da İslam ülkelerinden birisine yerleşmeyi önerdi. Ömer, durumu Ubeydullah’a iletince Küfe valisi bu öneriyi kabul etmek istediyse de, Sıffin'de Ali yanlısı olarak çarpışanlardan Şamir bin Zülcevşen ona engel oldu. Ubeydullah, bir mektup yazarak Şamir ile Ömer’e gönderdi ve Hüseyin’in kendisine teslim olmasında diretti, aksi durumda savaşılmasın! emretti. Hüseyin haberi 9 muharrem 61'de alınca bir günlük süre istedi, bu arada isteyenlerin yanından ayrılabileceklerini bildirdiyse de bunu yine kimse kabul etmedi.

Geceyi dua ve namazla geçiren Hüseyin, arka cephesini güven altına almak için çadırlarının hemen arkasına kazdırdığı çukurlar içinde büyük ateşler yaktı. Sabah, iki tarafın kuvvetleri karşılıklı yerlerini alınca atına binerek ilerledi ve at üzerinde çok etkili bir konuşmada bulundu. Bu konuşmadan sonra Hurr bin Yezit Hüseyin’in saflarına katıldı. Buna karşılık Ömer bin Sad ok atarak çarpışmayı başlattı. Başlangıçta teker teker savaşılırken çok geçmeden toplu savaş başladı. Hüseyin, atından düşünce çarpışmayı yaya olarak sürdürdü. Yanında yalnızca üç kişi kalmıştı. Zür'a bin Şarik, bir kılıç darbesiyle sağ omuzuna ve koluna vurarak Hüseyin’i yere düşürdü, kalkmaya çalışırken Sinan bin Enes en-Nehai vücuduna bir mızrak sapladı ve atından inerek başını kesti.

Emevi askerleri cesedi soyup nesi varsa aldılar; çadırlar ve kadınlar yağma edildiyse de sonradan çadır ve kadınlardan, alınanlar geri verildi. Hüseyin’in yanında bulunanlardan kadınlar ve kundaktaki oğlu Zeynelabidin dışında herkes kılıçtan geçirildi. Hüseyin'in kesik başı bir mızrağa takılarak Kûfe'ye getirildi. Ubeydullah’ın bir zafer nişanesi olarak asası ile Hüseyin'in dudaklarına vurduğunu görenlerden bazıları, bu davranışın doğru olmadığını, zira o dudaklara Hz. Peygamberin dudağının da dokunduğunu söyleyerek Küfe valisini kınadılar.

Hüseyin'in kesik başı ve aile halkı Şam'a getirildiğinde, Yezit çok üzülmüş göründü; Ubeydullah’a lanetler yağdırdı. Sonra, Hüseyin'in ailesinin bütün gereksinimlerini karşılayıp onları Medine'ye gönderdi. Yezit'in bu davranışı, Hüseyin'in öldürülmesini istemediği biçiminde görülmesine karşılık, Hz. Muhammet’in torununu öldürten Ubeydullah ve Şamir'e hiçbir şey yapmaması, bu davranışında içten olmadığı biçiminde yorumlandı.
Kerbela olayı müslümanlıkta yüzyıllar boyu onanmayan derin bir yara açmış oldu.

Kaynak: Büyük Larousse

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 9 Ekim 2016 19:47
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
17 Eylül 2008       Mesaj #2
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
Ad:  Kerbela Olayı2.jpg
Gösterim: 1460
Boyut:  87.3 KB
Kerbela Olayı

Irak'ta Kerbelâ denilen yerde Dördüncü Halife Ali'nin küçük oğlu Hüseyin ve yanındakilerin Yezit'in askerleri tarafından öldürülmesi olayı. Yezit halife olunca, Medine Emiri Velit'e mektup yazarak, kendisine biat etmemiş bulunanların hemen biat etmeleri konusunda emir verdi. Velit, ilk olarak Hüseyin ile İbnül Zübeyr'i çağırtarak, Yezit'e biat etmelerini önerdi. Hüseyin, böyle bir biatı kabul etmedi ve kararını ancak halkın önünde açıklayabileceğini bildirip ailesini yanına alarak Mekke'ye gitti (680). Kûfeliler bu durumu öğrenince, kendisine, biat edeceklerini bildirirler. Hüseyin, durumu öğrenmek üzere amcasının oğlu Müslim'i Kûfe'ye gönderdi. Anlaşıldığına göre Kûfelilerden 12.000 (ya da 18.000) kişi, Hüseyin'e biat edeceklerdi. Yezit, durumu haber alınca, Müslim'i öldürttü.
Sponsorlu Bağlantılar

Bu arada Hüseyin, kendisine yapılan tüm uyarıları dinlemeyerek, ailesiyle birlikte Kûfe'ye hareket etti. Yolda Müslim'in öldürüldüğü haberini aldı. Halkın da eski düşüncesinden vazgeçtiğini öğrendi. Bunun üzerine dönmeye karar verdi. Ancak, yanında bulunan, Müslim'in öç almak ve çarpışma düşüncesinde olan kardeşleri dönmek istemediler. Bu durum karşısında Hüseyin, yanında bulunanları hareketlerinde serbest bıraktı. Büyük çoğunluk, Hüseyin'den ayrıldı. Yanında, ailesi ve pek az kişi kaldı. Hüseyin, yanındaki bir avuç insanla yoluna devam etti. Bir süre sonra Kerbelâ denilen yerde, Kûfeli kuvvetlerle karşılaştı. Kûfeliler, hem Kerbelâ ve hem de dönüş yolunu kesmişlerdi. Hüseyin, kuzeye doğru bir yol izlemek zorunda kaldı. Yezit, Kûfe Valisi Ubeydullah'a, Hüseyin ve yanındakilerin öldürülmesi emrini vermişti. Hüseyin, Kûfe kuvvetleriyle karşılaşınca, barışçı yollarla sorunu çözümlemeyi önerdi.

Bu önerisi üzerinde durulmadığı gibi, su ile ilişkilerinin kesilmesi sağlanarak susuz bırakıldılar. Ubeydullah, Hüseyin'in teslim olmasını, teslim olmadığı takdirde çarpışılacağını bildirdi. Hüseyin, Ubeydullah'ın isteklerini kabul etmedi. Savaştan başka yapılacak bir şey kalmadığını gören Hüseyin, ertesi gün (10 Ekim 680 = 10 Muharrem 61) hazırlıklara başladı. Kuvveti, 23 atlı ve 40 yayadan oluşuyordu. Çarpışmalar, ilk önce teke tek yapıldı. Bu durum, Kûfe ordusunun işine gelmedi ve Kûfe ordusu, teke tek vuruşmadan vazgeçerek genel saldırıya geçti. Bu da Hüseyin'in aleyhine oldu. Sonunda Hüseyin'in yanında ancak birkaç kişi kaldı. Kûfeliler, son bir saldırıyla Hüseyin'i yere düşürdüler ve kargıyla yaraladıktan sonra başını kestiler. Hüseyin'in üstündekileri, malları ve kadınları yağma ettiler. Hüseyin'in kesik başı Şam'a gönderildi. Hüseyin'in öldürüldüğü gün Şiîlerce matem günü olarak kabul edilir ve İslâm edebiyatında Kerbelâ, susuzluğun simgesidir.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 9 Ekim 2016 19:04
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Ekim 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kerbela Olayı
Ad:  Kerbela Olayı3.jpg
Gösterim: 1549
Boyut:  46.0 KB

Kerbela Olayı (680), Emeviler'e karşı halifelik savında bulunan Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in öldürülmesi olayıdır. Kerbela Olayı Müslümanlar arasındaki ayrılıkları da­ha da derinleştirmiş, günümüze kadar gelen Sünni-Şii çekişmesinde bir dönüm noktası olmuştur.

Muaviye'nin 661'de halifeliğini ilan etmesi­ne karşı çıkan Hz. Ali yandaşları ilk fırsatta halifeliği Hz. Muhammed'in soyundan gelen­lere yani Hz. Ali'nin oğullan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e geri vermek için çetin bir mücadeleye girişmişlerdi. Gerçi daha başlan­gıçta Hz. Hasan Müslümanlar arasında daha fazla kan dökülmesini önlemek için halifeliği daha güçlü durumdaki Muaviye'ye devretmiş­ti. Buna karşılık Muaviye de kendinden sonra Hz. Hüseyin'in halife olmasını kabul etmişti. Gene de birçok kişi Muaviye'nin halifeliğini tanımamıştı. Muaviye'nin bunlara karşı zor kullanması ve halifelik merkezini Mekke'den Şam'a taşıması bir aile saltanatı kuracağı yolundaki görüşleri daha da güçlendiriyordu. Nitekim Muaviye 680'de ölünce yandaşları Hz. Hüseyin'e verilen sözü unutup Muaviye' nin oğlu Yezid'i halife ilan ettiler. Buna karşılık Küfe halkının büyük çoğunluğu Hz. Hüseyin'i halife kabul ettiğini açıklayarak onu kente çağırdı.

Mekke'den yola çıkan Hz. Hüseyin Irak'ta büyük destek bulacağını umuyordu. Ama Yezid'e bağlı güçler Hz. Hüseyin'e destek verecek kişileri yakaladılar, grupları dağıttılar, Hz. Hüseyin'e de geri dönmesini önerdiler. Hz. Hüseyin yanındaki az bir güçle ilerlemeyi sürdürünce Kerbela yakınlarında yolunu kestiler. Arkadan da çevrildiği için Fırat Irmağı ile bağlantısı kopan ve susuz kalan Hz. Hüseyin ve yandaşları savaşmak zorunda kaldılar. Çok üstün güçle­re karşı girişilen bu savaşta Hz. Hüseyin'le birlikte iki küçük oğlu, Hz. Hasan'ın çocukla­rından Ebubekir ile Kasım ve Hz. Muham­med'in soyundan birçok kişi öldü.

Müslümanlar arasında büyük yankılar yara­tan bu olaydan sonra ayrılıklar daha da derinleşti. Halifeliğin Hz. Ali'nin ve onun soyundan gelenlerin hakkı olduğuna inanan Şiiler Hz. Hüseyin'in öldürüldüğü muharrem ayının 10. gününü yas günü ilan ettiler. Her yıl büyük törenlerle onu andılar. Kerbela Olayı dinsel edebiyatta da yaygın olarak işlendi. Hz. Hüseyin ve diğer Kerbela şehitleri için birçok ağıt kaleme alındı. Hz. Hüseyin'in Kerbela'daki türbesi bugün de Şiiler için kutsal bir ziyaret yeri sayılır.

MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 9 Ekim 2016 19:05
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
12 Ağustos 2009       Mesaj #4
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Kerbela Olayı
Bir gün Hz.peygamberimiz evdeyken torunları (Hz.alinin ve kızı Hz.fatımanın Hasan ve Hüseyin) onu rahat bırakmazlar ve onunla oynamak isterler fakat Hz.peygamberimiz Hz.fatmaya "niçin bunları başka bir şeyle meşgul etmiyorsun"der ve Hz.fatma Hasanı ve Hüseyini alır ve içeri götürür fakat çocuklar yine durmaz annelerini kandırıp tekrar Resulullahın yanına gelirler.Resulullah onları dizlerine oturtur. O sırada Cebrâil arzetti: Ey Allah(cc)ın Resulüvirgul yavrularınızı çok sevdiğinizi görüyorum. Peygamber Cebrâil'e Elbetteki çok severimvirgul onlar yaşantımın iki güzel (fesleğen) gülleridir. diye cevap verdi. Cebrâil Hüseyin'e işaret ederek şöyle dedi: Bil ki ümmetin bu oğlunu öldürecektir. Daha sonra kanatlarıyla uçarak elinde biraz toprakla geri döndü ve Resulullah'a Yavrun bu toprağın üzerinde öldürülecektir. dedi. Hz. Muhammed (s.a.v) toprağın adını sorduğunda Cebrâil adının Kerbela olduğunu söyledi.Ve bu sırada Hz.peygamberimiz`e Cebrail şunu söyledi."Hasan ve Hüseyin cennet halkı çocuklarının seyyidleridir ve sünnet ehlinin gözbebekleridirvirgul sürurlarıdır"der.

Resulullah'ın (s.a.v) uyuduğu bir sıradavirgul Hüseyin içeriye girdi ve Resul-i Ekrem'e (s.a.v) doğru yürümek istedi. Ben onu Resulullah'tan (s.a.v) uzaklaştırıpvirgul işimin başına döndüm. Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaşıncavirgul Hz. Muhammed (s.a.v) ağlar bir şekilde uyandı. Ben Niçin ağlıyorsunuzvirgul bir şey mi oldu? diye sorduğumdavirgul Cebrâil bana Hüseyin'in şehid düşeceği yerin toprağını gösterdi. Allah(c.c.) ın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir. diye buyurdu. Daha sonra Resulullah (s.a.v) elini açtığında (ince kum) toprağı gördüm. Resulullah (s.a.v.) bana hitaben buyurdu ki: Ey Ümmü Selemevirgul canım elinde olan Allah(c.c.) a andolsun kivirgul bu olay beni çok üzüyor. Benden sonra Hüseyin'i ümmetimden kim öldürecek?

Ve birgün Hz.Hüseyin hac vazivesini görmek için kabeye gider ve o sırada yanında 600 kadarda yandaşı vardır.Şam´a geri dönün size ihtiyaç var diye Muaviye bin Ebi Süfyan´nın(Hz.Aliye biat ediyorum diyenlerden) oğlu Yezid haber yollar.Ve Hz.hüseyin(3.ci Imam) hemen oradan harekete geçer ve yanındaki 600 kişide onunla beraber gelir.Tabiki yol uzun ve her gece yarısı yanındakilere öğüt verir.(Kerbelada kıstırılacağını biliyordu.çünkü cebrail Alihisselamên dediklerini oda duymuştu.)
Ad:  Kerbela Olayı4.jpg
Gösterim: 1143
Boyut:  142.8 KB
"Benimle gelmeyin sizleri azad(affetmek) ediyorum.Benimle gelmeyin.İsterseniz dönebilirsiniz" der.Ve bu öğütler ve nasihatlar KERBELA` ya kadar devam eder.KERBELA´ya geldiklerinde Hz.Huseyin arkasına döndüğünde arkasında sadece kendi soyundan gelen (akrabaları) kadar insan kalmıştır.

Yezidin görevlendirdiği o zamanların en yüksek rütbelisi olan Hür görevlendirilmiştir.Hz.Hüseyin ve soyundan gelenleri rehin alırlar ve onlara Şam´dan haber gelinceye kadar ne su ne yemek vermemiştir.

Fakat ne hikmetse Hz.Hüseyin nezaman namaza dursa onun soyundan gelenlerle beraber Hz.hüseyinin arkasında saf tutuyordur.Bir gün Hz.hüseyin Hür`e sordu.

Hz.Hüseyin: Sen benim kim olduğumu biliyormusun?
Hür: Evet biliyorum.cennet halkı çocuklarının seyyidleri ve sünnet ehlinin gözbebeklerivirgul sürurlarısınız der
Hz.Hüseyin: Peki bunları biliyorsunda beni ve soyumu neden bu işgenceyi yapıyorsunuz.Benim kanım size bela getirir der.
Hür: Bana yezid öyle bir şey söylediki şu an ben hem ahiret sorgusu hemde dünya sorgusundayım
Hz. Hüseyin: Sana ne bahseytti Yezid
Hür: Bana Şam valiliğini vericek ama kabul edersemde Cehennemlik olacağım der.
Hz.Hüseyin bunun üzerine susar ve hiç birşey söylemez.Ve Şam`dan o kara haber gelir:"Hz.hüseyin ve soydaşlarını öldürün"

Yezidin tüm korkusu Hz.Hüseyinin onu o yerinden yetme korkusudur.Ve Hür Hz.hüseyinin saffına geçer.Haber Yezide çabuk ulaşır ve Yezid hemen korkar.Eğer kendi en yüksek komutanının bunu yaptığını duyarlarsa halk akıllanır der ve hemen o an savaş emri verir ve bütün askerlerini KERBELA`ya yollar.Hür daha yeni Hz.Hüseyine biat etmiştir ve Hz.Hüseyin Hür`e seni azat ettim der.Daha ilk namazını kılmadan Yezidin askerleri gelir.Ve KERBELA da ilk ölende Hürdür .çünkü tek başına ordunun içine dalmıştır hemen.Herkez birer birer ölür ve en son Hz.Hüseyin kalır.

Ve o kötü Olay:
Hz Hüseyin`ide katlederler ve ilk kılıç darbesinden sonra gökyüzünde kan yağmaya başlar taşlar kan ağlamaya başlar ve Hz.Hüseyin`e yakın olan agaçta ağlar toprak ve heryer kandır.Kimin öldürdüğü ise bilinmiyor.

Ve Hz.Muhammed (s.a.v)efendimize Cebrailin verdiği toprağı Hz.Resulllahın zevcesi hala saklamaktadır. Ve Ümmü seleme toprağın kan olduğunu görür "Oğlumuz şehit oldu " der.

Ve aşığıda gördüğünüz bu resimdeki ağaçta o günden beri hala kan ağlamaktadır.Cünkü Hz.hüseyine en yakın agaç buydu.
Son düzenleyen Safi; 9 Ekim 2016 19:05
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
20 Haziran 2010       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Kerbela Olayı (Geniş Açıklama)
Hz. Hüseyin Mekke'de bulunduğu günlerde halk kendisini ziyarete geliyor, hatırını soruyordu. Bunlar, Umre yapmak için Mekke'de bulunan civar bölge insanlarıydı. Bu arada Kabe'nin yakınından ayrılmayan, gün boyu orada namaz kılıp, tavaf eden İbn Zübeyr de diğer ziyaretçilerle birlikte kendisini görmeye geliyordu.

Hz. Hüseyin, İbn Zübeyr için o sırada en önemli kişiydi. Çünkü Hüseyin Mekke'de bulunduğu sürece, Hicazlılar İbn Zübeyr'e bîat etmezdi.

Öte yandan Muâviye'nin ölümü ile Yezid'e bîat edildiği haberi Küfe'de duyulunca, halk Yezid hakkında ileri geri konuşmaya başladı. Şiîler ise, ileri gelenlerinden Süleyman b. Surad'ın evinde toplanarak durum değerlendirmesi yaptılar. Buradaki toplantıda Hz. Hüseyin'e, kendisine bîat etmek için davet mahiyetinde mektup yazmaya karar verdiler. Neticede yüz elliye yakın mektup gönderildi. Bu mektupları alan Hz. Hüseyin Kûfelilere şöyle bir cevap yazdı:

«Ne yapmak istediğinizi anlıyorum. Şimdi size kardeşim, amcamın oğlu ve güvendiğim akrabam Müslim b. Akıl'i gönderiyorum. Oraya vardıktan sonra sizin durumunuz ve düşünceniz hakkında bana mektup yazmasını söyledim. Eğer bütün halkın ve ileri gelenlerin düşüncesi bana yazılan düşünceler etrafında birleşiyorsa, yakında size gelirim. Yemin ederim ki, halife Kur'an'la amel eden, adaletten ayrılmayan, hak dini yaşayan bir kimseden başkası olamaz.»

Sonra Hüseyin, Müslim b. Akîl'i çağırarak Kûfe'ye gitmesini söyledi. Allah'ın yolundan ayrılmamasını, bu meseleyi gizli tutmasını tenbih etti. Eğer halk birlik olmuşsa en kısa zamanda durumu kendisine bildirmesini istedi. Müslim, Kûfe'ye doğru yola çıktı. Bu esnada Küfe valisi, Numan b. Beşir idi. Müslim, Küfe'ye. varınca Şiîler kendisine
gelip gitmeye başladılar. Bu durumu haber alan Numan, minbere çıkarak, kısa bir konuşma yaptı. Aslında mutedil, iyilik sever birisi olan Numan şöyle diyordu:

«Ey müslümanlar! Fitne ve ayrılıkta yarışmayın. Çünkü bunlar insanlann yok olmasına, kan dökülmesine ve malların yağma edilmesine yol açar. Şunu biliniz ki ben ancak benimle savaşanlarla savaş edip, bana saldıranlara karşı saldıracağım. Sizin uyuyanınızı uyandırmayacak, şüphe, zan ve delilsiz hiç kimseyi cezalandırmayacağım. Fakat siz durumunuzu açıkça ortaya koyar, biatinizi iptal eder, halifenize baş kaldırırsanız yemin ederim ki, kabzası elimde olduğu sürece kılıcımı kafanıza indiririm. Sizi benden kimse kurtaramaz ve yardım edemez. Umarım ki içinizde hakkı görebilenlerin sayısı yanlış fikirli olanlarından çoktur.»

Numan bu konuşmayı yapınca, orada bulunan Emevî taraftarı biri ayağa kalkarak, «Bu kargaşayı ancak cesur biri önler. Sizin bu görüşlerinizi ancak zayıf kimseler ileri sürerler» diye çıkıştı. Numan, bu adama, «Allah'ın yolundan ayrılmamış zayıf bir insan olmak, benim nazarımda Allah'a karşı gelmiş güçlü biri olmaktan daha iyidir» diye cevap verdi ve minberden indi.

Daha sonra bu adam Yezid'e bir mektup yazarak, Müslim b. Akîl'in geldiğini, halkın ona bîat etmeye başladığını bildirdikten sonra şunları ilâve etti:

«Eğer Kûfe'yi gözden çıkarmadınızsa, oraya güçlü, emrinizi yerine getirecek ve sizin düşmanlarınıza karşı aldığınız tedbirleri alabilecek bir kimse gönderiniz. Numan zayıf bir insandır.»

Bunun üzerine Yezid, Numan'ı görevinden aldı ve onun yerine Basra valisi olan Ubeydullah b. Ziyad'ı getirdi. Yezid'in Müslim'i yakalayıp idam etme veya sürgüne gönderme emriyle Kûfe'ye gelen Ubeydullah halkı toplayarak onlara şu konuşmayı yaptı:

«Halife beni şehrinize vali ve haraç işlerinize memur tayin etti. Bana mazlum olanınıza iyilik etmeyi, yoksullarınızı doyurmayı, devlete itaat edene iyi muamele etmeyi, âsi ve fitnecilere karşı katı davranmayı emretti. Ben burada onun emrini uygulayacak, isteklerini yerine getireceğim. İyilerinize karşı müşfik bir baba, itaat edenlerinize karşı bir özkardeş gibi davranacağım. Kılıç ve kırbacım emrimi kabul etmeyen, bana karşı çıkanların üstünde olacaktır. Artık herkes dilediğini yapabilir.» diyerek sözünü bitiren vali ayrıca minberden inerken şu tehdidi de savurdu: «Bana içinizde bulunan yabancıları, Şiıleri, Haricîleri, fitne ve ayrılıkçıları yazıp bildireceksiniz. Kim bunların listesini verirse kurtulur. Bildirmeyenler ise kendi ailesinden herhangi bir muhalif ve başkaldırma çıkmayacağına dair bize garanti vereceklerdir. Bu iki şıktan birini yapmayandan sorumlu değiliz. Bu, onun mal ve can dokunulmazlığı kalkar, demektir. Eğer herhangi birinizin evinde bize bildirilmemiş bir halife muhalifi yakalanırsa o evin sahibi evinin kapısında asılır.»

Müslim, İbn Ziyad'ın yaptığı konuşmayı haber aldıktan sonra Hânî b. Urve'nin evine sığındı. Ev sahibi olsun, Müslim olsun bu durumu istemeye istemeye yaptılar. Şiîler bu defa oraya gelip gitmeye başladılar. Müslim'in orada kaldığım öğrenen İbn Ziyad Hânî'ye haber gönderip, makamına getirtti ve: «Ben onun sağ kalmasını istiyorum. O ise beni öldürmek istiyor. Seni kim murad'dan salıverdi ise ancak o affeder» şeklinde bir şiirle karşıladı. Hânî, «Mesele nedir?» diye sorunca şu açıklamayı yaptı: «Ey Hânı! Evinde halife ve müslümanlar için düşünülen şeyler nedir? Müslim'i getirip evine alıyor, ona silâh ve asker topluyorsun. Bunların gizli kalacağını mı sanıyorsun?» Hânî bu sözlere itiraz edemedi. Bunun üzerine İbn Ziyad kendisinden Müslim'i teslim etmesini istedi. Fakat Hânî, halkın kınamasından çekindiği için bunu kabul etmedi. İbn Ziyad'ın emriyle tutuklanan Hânî, valinin sarayında hapsedildi. Bu durumu öğrenen Müslim adamlarına -aralarında parolaları olan- «Fa Mansur!» diye bağırdı.

O güne kadar Müslim'e bîat edenlerin sayısı on sekiz bin kişi olup bunlardan sadece Müslim'in bulunduğu ev etrafında nöbet tutanlar dört bin kadardı. Halk Müslim'in etrafına toplandı. Halkı ayaklandırıcı bir konuşma yapan Müslim valinin sarayına doğru hareket etti. Cami ve sokaklar insanlarla dolup, taşıyordu. Bu arada valinin yanında otuz muhafız, yirmi kadar Kûfeli eşraf ailesi ve kölelerinden başka kimse yoktu. Eşrafla bir görüşme yaptı ve daha sonra Kesîr b. Şihab'ı çağırarak kendisine bağlı adamlarıyla harekete geçip halkı Müslim'in etrafından koparmasını söyledi. Muhammed b. Eş'as'a da kendisine bağlı kimselerle ortaya çıkıp, kendilerine katılanların kurtulacağını ilân etmesini emretti. Diğer bir kısım eşraftan da aynı şeyleri istedi. Birkaç kişiyi ise yanında alıkoydu. Eşraf valinin emrini hemen yerine getirdi. Bu arada sarayda kalanlar da halkın karşısına geçerek devlete bağlı olanların korunacağını söylediler. İsyancıları tehdit ettiler. Bu durumu gören halk dağılmaya başladı. Öyle bir dağılma oldu ki, camide Müslim'in yanında sadece otuz kişi kalmıştı. Nereye gideceğini şaşıran Müslim kaçarak bir yere gizlendi. Fakat gizlendiği yeri öğrenen vali, Muhammed b. Eş'as'ı göndererek yakalatıp getirtti. Müslim yakalanınca Muhammed'e şöyle dedi:

«Görüyorum ki şu anda beni koruyamazsın. Fakat acaba bir elçi gönderip Hüseyin'e durumu bildirmesini, benim namıma ona, geri dönmesini, Küfelilere aldanmamasını, çünkü bunların onun babasına neler yaptıklarını söylemesini sağlayabilir misin?»

Muhammed, Müslim'in bu isteğini yerine getirdi. Valinin huzuruna getirilen Müslim
orada öldürüldü. Daha sonra da Hânî öldürüldü.

Öte yandan Mekke'de bulunan Hüseyin artık Kûfe'ye gitmeye iyice karar vermişti. Amr b. Abdurrahman b. Haris gelerek kendisine şöyle dedi:

«Duyduğuma göre Irak'a gidiyormuşsun. Ben şahsen halifenin valisi, memurları ve hazinelerinin bulunduğu bir şehre gitmeni senin için mahzurlu görüyorum. Bugün insanlar paraya tapar hale gelmişlerdir. Sana yardım edeceğini vadedenlerin seni öldürmesinden korkarım.»

Hüseyin, Amr'a teşekkür etmekle yetindi. Daha sonra İbn Abbas da geldi: «Halk senin Irak'a gideceğini söylüyor. Bana ne yaptığım açıklar mısın?» dedi. Hüseyin, «Şu bir-iki gün içinde gideceğim» diye cevap verdi. İbn Abbas sözünü şöyle sürdürdü: «Allah böyle bir şey yaptırmasın. Bana söyler misin, sen başlarındaki valiyi öldürmüş, memleketlerine sahip olmuş ve düşmanını kovmuş bir millete mi gidiyorsun? Eğer böyle bir şey yapmadıklarına inanıyorsan, git. Yok eğer savaşa çağırıyorlarsa, seni aldatmalarından, cayıp sana karşı çıkarak, yalnız bırakmalarından, hattâ sana karşı ayaklanarak en fena kötülüğü işlemelerinden korkarım.»

Hz. Hüseyin: «Düşüneyim, bakalım ne olacak» diye karşılık verdi. O gün gidip ertesi gün yine gelen İbn Abbas bu defa şöyle diyordu:

«Amca oğlu, kendimi sabretmeye zorluyorum, ama sabredemiyorum. Eğer düşündüğünü yaparsan başına bir felâket gelmesinden korkuyorum. Iraklılar dönek insanlardır. Onlara sakın yaklaşma. Burada kal, sen Hicazlıların efendisisin. Eğer Iraklılar sana yazdıkları gibi gerçekten seni istiyorlarsa, sen de onlara yaz, önce memleketlerinden valilerini ve düşmanlarını çıkarsınlar, ondan sonra git. Şayet illâ gitmek istiyorsan, Yemen'e git. Orada farklı topluluklar var. Yemen geniş bir yerdir. Ayrıca orada babanın taraftarları da vardır. Bir tarafa çekilir, mektuplar yazar, halka gönderir, elçi ve propagandacılarını yayarsın. O zaman belki istediğin ortam doğabilir.»

Hz. Hüseyin bu sözleri kabule yanaşmıyordu. İbn Abbas şöyle devam etti: «Şayet gitmekten vazgeçmiyorsan kadın ve çocuklarının gözü önünde şehit edilmenden korkarım. İbn Abbas'ın bu uyarıcı sözleri Hüseyin'e hiç tesir etmedi.

Daha sonra hanım ve çocuklarını alarak yola çıktı. Yolda şair Ferezdak'la karşılaştı. Geldiği tarafta halkın ne durumda olduğunu sordu. Ferezdak şu cevabı verdi: «Halkın gönlü senin yanında, ama kılıçları Emevıler'i destekliyor. Kader gökten geliyor. Allah ise dilediğini yapıyor.»

Yolda ayrıca, Abdullah b. Cafer'den dönmesi için Allah adına and veren bir mektupla, Medine valisi Amr b. Saîd'den dönmesini ve kendisini koruyacağını ihtiva eden bir başka mektup geldi. Bu iki mektuptaki isteği de reddeden Hüseyin yoluna devam ediyordu. Yolda bir ara Abdullah b. Muti' ile karşılaştı. Abdullah and vererek içinde bulunulan nazik durumu hatırlattı ve şöyle dedi: «Eğer Emevîler'in sahip oldukları halifeliği ele geçirmek istiyorsan, seni öldürürler ve artık ondan sonra çekinecekleri hiç bir kimse kalmaz. Ne olur, İslâm'ın, Kureyş'in ve Arapların hatırı için bunu yapma, Kûfe'ye gitme, Emevîler'le karşılaşma!»

Fakat Hz. Hüseyin yoluna devam etmekten başka bir fikre yanaşmıyordu. Sa'lebîye denilen yere gelince, orada Müslim b. Akîl'in öldürüldüğü haberi duyuldu. Beraberinde bulunanlardan bazıları, «Allah için buradan geri dön, Kûfe'de senin yardımcın ve taraftarın yoktur. Hattâ onların sana karşı tavır almış olmalarından korkarız» dediler.

Müslim'in çocukları ileri fırlayarak şöyle dediler: «Ya intikamımızı alırız veya babamız gibi şehit oluruz. Ama asla geri dönmeyiz.»

Akabe girişine varıncaya kadar yola devam ettiler. Orada karşılaştıkları bir Arap da şöyle dedi: «Allah için dönünüz. Vallahi kılıç ve mızrakların üstüne doğru gidiyorsunuz. Şayet o, gelmen için sana haber gönderenler, savaşa girmeni önleyip, işleri düzene koymuş olsalardı ve sen de o zaman gelmiş olsaydın buna bir diyecek olmazdı. Fakat bu durumda bana kalırsa yapılacak tek şey dönmektir.»

Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Şiraf'ı terkeder etmez, Hurr b. Yezid komutasında bin kişilik bir süvari birliğiyle karşılaştılar. Hüseyin şöyle dedi:

«Ey insanlar! Allah da biliyor, siz de biliyorsunuz ki, ben buraya, sizin gönderdiğiniz mektup ve elçiler üzerine geldim. Halifeniz olmadığını, benimle durumunuzun düzeleceğini yazmıştınız. Eğer bana verdiğiniz sözlerinizde duruyorsanız, şehrinize girerim. Aksi halde sözünüzü yerine getirmez ve benim gelişimden dolayı rahatsız olursanız geldiğim yere geri dönerim.»

Kimseden bir ses çıkmayınca Hurr cevap verdi: «Sizinle karşılaştığımızda bir an bile beklemeden sizi yakalayıp, Kûfe'ye Ubeydullah b.Ziyad'a götürmemiz emredildi.»
«Ölüm bundan daha iyidir» diye söylenen Hz. Hüseyin, adamlarına, atlarına binmelerini, geri döneceklerini söyledi. Fakat Hurr bırakmıyordu. Hüseyin, «Anan seni kaybetsin, ne istiyorsun?» diye çıkışınca Hurr şöyle cevap verdi: «Senden başka biri bunu söyleseydi, kim olursa olsun aynı sözle mukabele ederdim. Fakat senin annenin adını kötü sözle ağzıma alamam. Olsa olsa ben onu en güzel şekilde anarım.»

Sonra Hüseyin'in Medine'ye dönmesini önlemek için onu takibe başladı. Hüseyin kuzeye doğru yönelmiş, Ninova'ya ulaşmıştı ki, orada İbn Ziyad'ın kendisiyle savaşmak üzere göndermiş olduğu Ömer b.Sa'd b. Ebî Vakkas komutasında başka bir birlikle karşılaştı. Ömer, Hüseyin'e bir elçi göndererek oralara kadar niçin geldiğini sordurdu.

Hüseyin ise, Hemşehrileriniz bana kendilerine gelmem için mektuplar yazmışlardı. Onun için gelmiştim. Eğer şimdi istemiyorlarsa geri dönerim» diye haber gönderdi. Ömer'den bu haberi bildiren mektubu alan İbn Ziyad: «Şimdi, pençelerimizi uzattığımız zaman mı kurtulmak istiyor? Bu zaman kurtulma zamanı değil artık» şeklinde bir şiir söyledi ve Ömer'e bir mektup yazarak, Hüseyin'den Yezid için bîat almasını emretti: »Eğer Hüseyin bu teklifi kabul ederse mesele biter. Aksi halde orada bulunan tek su kaynağıyla alâkalarını kes ve onları susuz bırakarak muhasara altına al» diyordu. Hz. Hüseyin, kendisini bıraktıkları takdirde geldiği yere döneceğini söylüyordu. Burada Hz. Hüseyin'in Yezid'e bîat etmeyi kabul ettiğine dair dolaşan rivayetler doğru değildir. Hz. Hüseyin, Medine'ye dönmek istediğini bildirdiyse de karşı taraf onların dönmesini kabul etmiyor, İbn Ziyad'ın vereceği hükme razı olmalarını teklif ediyorlardı. Durum ne olursa olsun böyle bir şey de Hüseyin'in kabul edeceği bir istek değildi. Artık savaşmaktan başka bir yol kalmamıştı.

H. 61 senesinin 10 Muharreminde (10 Ekim 680) iki taraf savaşa tutuştu. İçinde Suriyeli bir tek kişi bile bulunmayan Irak ordusu ile sayıları sekseni geçmeyen küçük topluluk vuruşuyorlardı. Çok geçmeden Hüseyin ve adamları şehit edildiler. Bu tarafın kaybı yetmiş iki kişiydi. Ömer'in ordusundan da seksen sekiz kişi ölmüştü.

Hüseyin'in başını, kızları ve kardeşleri ile hasta olan oğlu küçük Ali'yi İbn Ziyad'a götürdüler. İbn Ziyad bunları Yezid'e gönderdi. Şam'a varılıp da bu haber Yezid'e ulaştırılınca, Yezid ağlayarak şöyle dedi:

«Bana Hüseyin'i öldürmeden itaat ettirmenizi istemiştim. İbn Sümeyye'ye Allah lanet etsin. Hüseyin'le ben karşılaşsaydım , kendisini bağışlardım. Bütün bunlar neden oldu, biliyor musunuz? Hüseyin, şöyle demiş: 'Babam onun babasından, anam onun anasından, dedem de onun dedesinden daha üstündüler. Ben de ondan daha üstünüm. Halifeliğe ben ondan daha lâyıkım.' Babasının benim babamdan üstün olması meselesini Allah bilir. Her ikisi de Allah'ın huzuruna gitmişlerdir. Ayrıca halk, hakemlerin kimi üstün tuttuğunu da bilmektedir.

Muhakkak ki anası Fâtıma, Rasûlullah'ın kızı benim anamdan daha üstündür. Dedesi de benim dedemden daha üstündür. İmanı olan kimse onun bu dünyada bir benzeri olduğunu düşünemez. Fakat son sözünü, kendi içtihadına göre söylemiş ve: 'De ki: Ey mülk sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden alırsın.'(Âl-i İmran Sûresi, 26. ayet) âyetini okumamıştır.»

Sonra kadınların kendi evine alınmalarını emretti. Yezid ailesinden olan bütün kadınlar, teker teker gelerek acılarını paylaştılar. Daha sonra mal ve zînetlerinden ne kaybolmuşsa kendilerine bedelini ödediler. Yezid, bir ara Ali b. Hüseyin'i yanına getirtti, Medine'ye gitmeleri için gerekli hazırlığı yaptırdı ve orada herhangi bir ihtiyaçları olursa kendisine yazmalarını söyledi. Böylece İslâm tarihindeki bu elîm olay da arkasında silinmeyecek izler bırakarak kapanmış oldu.


Kerbela İlahisinin Sözleri

İmam hüseyini vurdular
Kolun kanadın kırdılar
Alkanlara boyadılar
Kerbelada kerbelada

İmam hüseyin susamıştı
Bir yudum su aramıştı
Ana yüreği yanmıştı
Kerbelada kerbelada

İmam hüseyin şehit oldu
Gül bahçemde güller soldu
Topraklar kan ile doldu
Kerbelada kerbelad
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 9 Ekim 2016 16:45
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
29 Kasım 2010       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Bugün Irak sınırları içerisinde bu­lunan ve Hicret'in 61 (M. 680). yılın­da Hz. Muhammed (S.A.V.)'in toru­nu ve Hz. Ali'nin küçük oğlu Hz. Hü­seyin'in Yezid tarafından şehid edilip gömüldüğü mübarek yer.

Hz. Hüseyin, yanında Ehl-i beyt'ten on dokuz kişi, sahabe ve tabiîn­den de elli üç kişi ile çoluk-çocuk top­lam yetmiş üç kişi Mekke'den kalkıp Kufe'ye gitmek üzere yola çıkarlar.

Şam'da halifeliğini sürdüren Muavi-ye'nin oğlu Yezid ise, bunların üzeri­ne lbn Sa'd kumandasında asker gön­derir. Bu arada Kufe halkı da korku­larından, çağırdıkları misafirlerini unutur ve Hz. Hüseyin'e yardım et­mekten çekinirler. Aralarında çoluk-çocuk da bulunan bu kafile Kerbelâ çölünde askerler tarafından kuşatılır. Şam'dan gelen kuvvetler Fırat kıyısı­nı tuttuklarından, bilhassa susuzluk, mahsur kalanların durumunu daha da kötüleştirir. Hz. Hüseyin bir yolunu bulup su kenarına varırsa da, tam su içeceği sırada ağzına bir ok saplanır ve suyu içemeden üstüne saldıranlar vücudunda tam yetmiş iki yara açar­lar. Ayrıca başı kesilip Şam'a gönde­rilir.

Hz. Hüseyin'in bu şekilde şehadeti Muharrem ayının 10. gününe rastladığı için, bu ayın ilk on günü matem tutanlar bulunur.

İslam Ansiklopedisi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 9 Ekim 2016 19:22
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
13 Eylül 2011       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Kerbela Olayı
Hz. Ali’nin oğlu ve Şiilerin üçüncü imamı Hz. Hüseyin’in, Emevi halifesi I. Yezid’in ordusunca öldürüldüğü kısa çarpışma (10 Ekim 680 [10 Muharrem 61]). Emevilerin iktidarını sağlamlaştıran bu olay dolayısıyla Şiiler her yıl Muharrem ayının 10. günü topluca yas tutarlar.

I. Yezid, babası I. Muaviye’nin ardından halifelik makamına geçince (680 ilkbaharı), halifeliğin Hz. Ali’nin (ö. 661) soyuna ait olduğunu savunanlar Kûfe’de ayaklandılar ve Hz. Hüseyin’e biat ederek onu kente çağırdılar. Bu arada Şiilerin ayaklanma hazırlığını haber alan I. Yezid, düzeni sağlaması için Basra valisi Ubeydullah’ı Kûfe’ye gönderdi. Ubeydullah, Kûfe’deki aşiret reislerini topladı ve onları halkın davranışlarından sorumlu tutacağını bildirdi. Bu arada Kûfelilerin kendisini coşkuyla karşılayacağını uman Hz. Hüseyin ailesini yanına alarak Mekke’den yola çıktı. Fırat Irmağının batısındaki Kerbela’ya vardığında, Ubeydullah’ın gönderdiği ve Kûfe’nin kurucusunun oğlu olan Ömer bin Sa’d bin Ebi Vakkas komutasındaki bir orduyla karşılaştı. Fırat’la bağlantısı kesildiği için susuz kalan Hz. Hüseyin savaşa girdi, ailesi ve adamlarıyla birlikte başı kesilerek öldürüldü.

Kerbela Olayı, yalnız Şiiler arasında değil Sünni dünyasında da büyük bir trajedi sayılır ve Kerbela’da ölenler şehit olarak anılır. Bu nedenle İslam geleneğinde Ömer bin Sa’d, Ubeydullah ve I. Yezid acımasızlık ve şiddetle özdeşleşmiştir. Kerbela’dan başka İran’da da olayın yıldönümlerinde ateşli gösteriler yapılır. Hz. Hüseyin’in türbesi Şiiler için en kutsal yer sayılır.

kaynak: Ana Britanica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 9 Ekim 2016 16:47

Benzer Konular

20 Aralık 2016 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
31 Temmuz 2011 / KnocKout Fizik
27 Kasım 2016 / nötrino Fizik
9 Ağustos 2012 / Mira Taslak Konular
9 Ekim 2016 / buz perisi Turizm